Yeni Üyelik
43.
Bölüm

BÖLÜM 41(Kanıt)

@nefelicalliope

Yeni bölümle geldim. 🤭 Bölüm sonuna doğru Süreyya ve Gökbey aşkının alevli bazı kısımlarını okuyacaksınız. 🔥 ♥️ Biraz ateşli sahneler yazmış olabilirim. 🔥🤭🙆🏻‍♀️🫀🥰😳 Okumak istemeyenler atlayabilir. Teşekkürler. 😎

Tarkan' ın çok sevdiğim parçasını medya'ya bıraktım. Takan sevenler için ayrıca Gökbey ve Süreyya' nın birbirlerinden başka hiç kimseyi görmemelerine ithafendir...

Biraz hüzünlenebiliriz bölüm sonunda...🥺

Beğenip yorum yapmayı unutmayın. 🤩🤩👏🏻👏🏻

Merkez

Gökbey, aynı gün çorapları alıp Zekeriya'ya getirmişti. Zekeriya, kolyeye ve saate takip cihazını yerleştirmişti. Bu arada Mustafa ve Hikmet'in görüşebilmesi için Gökbey Hikmet'i aramış, vakıfta olduğunu öğrenmiş ve ona olanları anlatmıştı. Mustafa'yı arayarak Hikmet'in onu beklediği bilgisini verdikten sonra Mustafa, Hikmet'le görüşmek için yola çıkmıştı.

"İşte," dedi Gökbey, "kanıt burada Zekeriya."

"Tamamdır, hemen bunu göndereceğim. En kısa sürede çıkması için elimden geleni yapacağım."

"Tamam, Zekeriya teşekkür ederim."

"Sonuçlar olumlu çıkarsa teşekkür edersin. Bu arada kolye ve saat hazır."

"Bu kadar çabuk mu? Kendini aştın Zekeriya, beni bile şaşırtıyorsun." dedi manidar bir şekilde gülümseyerek.

"Güceniyorum ama Gökbey, ne sanmıştın ki?"

"Tamam, tamam mızmızlanma." masanın üzerindeki mücevher kutusuna ve saatine bakarak önce saatini aldı ve koluna taktı. Zekeriya, cihazın nasıl işlediğine dair ufak bilgiler verdi, sonra da kolyeyi kutusundan çıkartıp inceledi.

"İyi iş Zekeriya, eline sağlık."

"Rica ederim, umarım Süreyya da beğenir." muzip bir şekilde gülümsüyordu.

"Umuyorum ki beğenecektir." dedi Gökbey fısıldar gibi, "benlik başka bir şey var mı?"

"Yok, gerisi bende. Sen kolyeyi sahibine götürebilirsin artık." dedi yine gülümseyerek.

"Kolay gelsin o zaman, haberleşiriz," diyerek merkezden ayrıldı.

"Kolay gelsin o zaman, haberleşiriz," diyerek merkezden ayrıldı

Bir hafta sonra Esma Mahir Nişan

Annemin tüm ısrarlarına rağmen Mahir, ona yük olmamak için nişanı dışarıda bir mekanda yapacağı konusunda ikna etmişti. Esma ve Mahir kendi aralarında, yakın dostları ve aileleriyle. Sıcak samimi bir davetle nişanları bu gece gerçekleşiyordu. Bizimkiler önden gitmişti. Gökbey, beni almaya gelecekti. Hazırdım, son dokunuşlarımı yaparken, zilin çaldığını duydum.

Ayakkabılarımı ve çantamı alarak aşağıya indim. Kapıyı açtığımda onu karşımda gördüm. İçimi, tatlı ılık bır sıcaklık kaplamıştı. Gülümsemem yüzüme yayılmış, bir anlığına nefesim kesilmişti. Aynı duygularla bana baktığını hissettim.

"Süreyya nefes kesici görünüyorsun."

Alçak sesle söylediği bu sözlerle içimdeki o ılık his giderek artarken, beni daha da eritirken yüzüne bakmaya devam ettim. Kapıda dikilmeye devam ederken, sanki transa geçmiştik. Birbirimizi ilk defa görüyormuş gibi özlemle bakıyorduk.

Ortamın havası, bir anda ılık, ağır, ateşli ve tatlı hale geldi. Ona bakıp bir şeyler söylemek istedim ama sözcükler boğazıma dizildi. Bakışlarım, yüzünden vücuduna kaydı ve midemdeki o his giderek büyüdü. Bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdim onu süzerken aynı şeyi o da yapıyordu.

O his her neyse çok güzel bir histi ve midemden yüzüme oradan da gözlerime yayıldığını hissedebiliyordum. Ona bakarken, şaşkınlıktan ağzımın açık kaldığını da hissettim. "Nasıl bu kadar göz kamaştırıcı ve iyi görünebiliyordu?" Lacivert takım elbisesinin, özel dikim olduğunu fark etmiştim. "Üzerinde bu kadar iyi durması halis miydi?" Görüntüsü, beynime asla unutamayacağım bir şekilde kazınmıştı.

Ben de gümüş rengi elbisemle iyi görünüyordum. Elbette aramızdaki uyum kıyafetlerimize de yansıyordu. Bakışları, alev alev yakan, parıltılı ve delip geçen bir bakıştı. Aynı zamanda seksi ve tehlikeli denebilecek bir bakış. Her yere yayılan bu enerji, nabız gibi atan tatlı uğultusuyla, içeriye girdi. Başını aşagı eğip, gözlerime daha yakından baktı. Beni öpmek için daha da eğilmek zorundaydı. Parmak uçlarımda yükseldim. Bir elim, gür saçlarında gezindi.

"Gökbey" diyerek fısıldadım.

İsmini söylediğimi duyunca, gözlerini acı çekiyormuş gibi yumdu. Ayakkabılarımı giymemiştim. Dudaklarımız birleştiğinde sanki kıvılcım çıkıyordu. Dudaklarımda bıraktığı o his, tüm vücuduma yayıldı. Elektrik akımına kapılmışım gibi daha da çok sokuldum.

Öpüşü, sıcak kumlara ilk ayak bastığınız an gibi hissettiriyordu. Tatlı, sıcak nefesi içimde yol aldı. Sonra, o tatlılık daha sert ve ıslak bir hal aldı. Beni bıraktığında sendeledim. Belimi tutan, elini sıktı. Diğer eli yanağımda geziniyordu. Sessizce fısıldadı.

"Hazırsan gidelim yoksa hiçbir zaman gidemeyeceğiz." Gülümsemesi tamamen yüzüne yayılmıştı. Söylediği şey yüzünden, yanaklarımın kızarmaya başladığını hissediyordum.

"Hazırdım ama şimdi rujumu, tazelemem gerekiyor" ben de gülümsüyordum.

"Tamam"

Beni yavaşça bırakarak. "Hadi" dedi, popoma hafifçe dokunarak, "ne yapman gerekiyorsa yap, bir an önce çıkalım, yoksa geç kalacağız. Malum sebeplerden ötürü" dediğinde, kıkırdayarak ondan uzaklaştım.

Ayakkabılarımı giydim, sonra da aynanın karşısına geçip rujumu çıkardım. Arkamda, sıcaklığını hissedebileceğim kadar yanımda durduğunu gördüm. Beni izliyordu, hala parıldayan gözlerle. Bir eliyle çıplak olan omzuma dokundu, ordan da koluma doğru usulca indi. Dokunduğu her yer yanıyordu, dikkatim dağılmıştı. Rujumu tazelemeyi bırakmış, onu izlerken...

"Bunu yapmaya devam edersen gerçekten geç kalacaksın" dedim, gayet netti. İkimiz de gülümsedik. İşim bitince çantamı alarak bana uzattığı elini tuttum ve birlikte arabasına gittik.

Gökbey, aracı çalıştırmadan önce torpido gözünde bıraktığı mücevher kutusunu aldı. Süreyya tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışırken;

"Senin için ufak bir hediye, sevgilim." Gökbey, kutuyu ona uzatırken gülümsüyordu.

"Benim için mi?" Süreyya heyecanlanmıştı. Kutuyu alıp açarken, Gökbey pür dikkat onu izliyordu.

Süreyya, kutuyu açtığında gördüğü elmas kolyeye şaşkınlıkla baktı. Çünkü tam olarak onun zevkine hitap eden elmas bir kolyeydi.

"Gökbey, ama bu inanılmaz derecede güzel" dedi, kolyeyi eline alırken.

"Senin kadar değil, Süreyya. Hiçbir şey ve hiç kimse senin kadar inanılmaz değil. İzin verir misin?" Süreyya'ya bakıp kolyeyi elinden alırken. Süreyya da başıyla onaylıyordu.

Gökbey, kolyeyi Süreyya'nın narin boynuna takıp geriye çekildiğinde, Süreyya'nın gözlerinin dolduğunu gördü.

"Ama neden..." dedi, gerisini tamamlayamadan Süreyya'nın dolgun ama yumuşak dudaklarının sözünü kesmesine izin verdi. Derin, soluksuz ve arzulu bir öpüşmeydi. Gökbey'in nefesi kesilmişti.

"Süreyya," dedi fısıldayarak, "beni cidden öldürüyorsun."

Süreyya ise gülümseyerek, "Teşekkür etmem gerektiğini düşündüm," dedi, ardından kıkırdadı. "Bu cidden harika, teşekkürler sevgilim."

Aslında tam olarak harika değildi, ama olması gereken yerdeyken artık harika görünüyor," dedi. Dudağının kenarı yukarı kıvrıldığında tek gamzesi ortaya çıkmıştı. Süreyya dayanamadı, eğilip gamzesine bir öpücük kondurdu.

"Şimdi hazırız," dedi Gökbey, arabayı çalıştırıp yola çıktılar.

Neyse ki geç kalmamıştık. Organizasyonu Mahir'le beraber yapmıştık, elbette bir şirketten yardım almıştık. Her şey Esma'nın isteyeceği gibi ayarlanmıştı. Pembe ortancalar karşılıyordu misafirleri. Esma'nın pembe elbisesi pamuk şekeri tonundaydı. Ona uyumlu ortamda fildişi renginde mumlar her yerdeydi. Mekan, Led ışıklarıyla süslenmişti. Minik yıldızlar varmış gibi her yerparıldıyordu. Pembe ve lacivert tüller oturma yerlerini süslüyordu.

İçeriye girerken Gökbey kulağıma, "Bu gece benimle olmanı istiyorum. Seni özledim." diyerek fısıldamıştı. Ona dönüp cevap vermek üzereyken Leyla yanıma gelmişti, bu yüzden sadece bakmakla yetindim. Karşılığında gülümsedi.

"Süreyya, nerede kaldınız?" dedi, imalı bir şekilde bana sarılırken gülümsedi.

"Geç kalmadık ki ama" dedim, Gökbey'i işaret ederek, "nasılsın enişte?" dedi, bir yandan da göz kırpıyordu.

"Yapmasana şunu," dedim, mahcup olmuştum.

"Ne var ne yaptım ki? Hem, Zeynep seni sorup durdu bir saattir beni darlıyor. Mümkünse ona geldiğini haber verir misin?" dedi, bunalmış gibi bir hareket yaparak.

O sırada Zeynep bizi görmüş, Leyla'nın arkasından koşarak yanımıza gelmişti. "Feyay teyceee!" diyerek kucağıma zıpladı resmen.

"Tatlım benim." diyerek onu kucağıma alıp sarıp sarmaladım. Yanağından öperken o da beni öptü.

"Çoc cücel olmuççun." dedi, gülerek küpelerime dokunuyordu.

"Sen de öylesin." dedim, bir tutam saçını geriye atarak, "buklelerin ne hoş."

"Eçma da cücel olmuç." dedi anında. "Pembe giymişşş, göydün müü? Benimkiyle aynı," dedi, tatlı tatlı tütü elbisesini göstererek.

"Evet, tatlım, ikiniz de harika görünüyorsunuz."

Leyla ve Gökbey bizi izliyordu. O sırada Leyla'nın eşi Mehmet de gelmiş, Gökbey'le merhabalaşıyordu.

"Hoş geldin." dedi, Gökbey'in elini sıkarak selam verdi. Serra da aynı şekilde selam verdi.

"Hoş buldum." dedi, Gökbey gülümseyerek. "Hikmet amca ile Münevver teyzeyi de görelim, neredeler?" diye sordu.

Ahmet Kağan, "gelin beraber yanlarına gidelim, sizi gördüğüne sevinecekler." dedi, gülümseyerek. Gökbey de gülümseyerek karşılık verdi.

Hikmet ve Münevver misafirlerle sohbet ederken, çocukların yaklaştığını görünce müsaade isteyerek yerlerinden kalktılar. Gökbey önce Hikmet'in eline uzanıp öptü, ardından Hikmet onu öperek sarıldı. "Hoş geldin, oğlum." dedi gülümseyerek.

"Hoş buldum, Hikmet amca" dedi, Gökbey sıcak bir gülümsemeyle. "Münevver teyze, nasılsın?" dedi elini uzatarak. Münevver de Gökbey'e sıkıca sarılmıştı.

"İyiyim, oğlum. Sen nasılsın? Çok yakışıklı görünüyorsun," dedi gülerek. "Hepiniz öylesiniz." dedi, kendi çocuklarına dönerek.

"Teşekkür ederim. Mahir ve Esma nerede? Onları göremedik."

Münevver, "onlar için hazırlanan odadadırlar muhtemelen" dedi. Bir yandan da Süreyya'nın boynuna takılmıştı gözü, tatlı ama imalı bir şekilde bakıyordu. Süreyya, annesiyle göz göze geldiğinde konuşmadan da anlaşmışlardı.

O sırada Leyla koluma girerek, "Hadi Esma'ya bakalım." dedi. Serra'yı da alarak bizimkilerin yanından uzaklaşmaya başladık. Ardıma bakıp Gökbey'le göz göze gelince, bana baktığını gördüm ve gülümsedim. Baktığım her yerde sadece onu görmek iteyen gözlerimin isteğine boyun eğmekten başka çarem yoktu.

Ceren ve Güniz çoktan Esma'nın yanına gitmişti. İçeriye girdiğimde gülüşüyorlardı. Esma'nın yanına gittim, ona sarıldım ve öptüm. "Tatlım, gerçekten de çok hoş ve güzel görünüyorsun," dedim. "Nasılsın?"

"Süreyya, ben çok fenayım."

"Neden, neyin var?" bir an telaşlanmıştım.

"Bir şeyi yok," dedi Güniz "Dayak istiyor."

"O ne demek?" afallamış bir halde söyledim.

"Güniz beni anlamıyor." dedi Esma, "Çok heyecanlıyım, kalbim patlamak üzere."

Gülümseyerek, "Çok normal ama canım, ben de başka bir şey oldu sandım."

"Bu kadar normal mi sence?" dedi ellerimi sıkarak tutuyordu. "Sürekli çişim geliyor, gidiyorum bir şey yok, geliyorum sonra yine geliyor." dediğinde hepimiz kahkahalarla güldük.

"Esma alemsin, heyecandan o normal tabii."

Leyla, "Çok mu çay içtin?" dedi birden. Herkes ona döndü, anlamsızca bakıyorduk. "Ne var, çok çay içtiğimde bana da oluyor," dedi gayet ciddi bir sesle.

Herkes alık alık birbirine baktı. Serra, "tatlım sanırım sadece sana oluyor," dediğinde bir kahkaha daha attık.

Ceren, "Leylacığım, bir doktora görün istersen ihmal etme," dediğinde Leyla'nın suratı asıldı.

"Gerçekten mi ya? Ben herkese oluyor sandım ama."

"Önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum canım, gideriz doktora, merak etme."

Esma, "Ay ben burada heyecandan öleceğim ya da altıma işeyeceğim diyorum, siz neden bahsediyorsunuz." diye, isyan etti.

"Esma" dedi ellerini gevşeterek.

"Tatlım, sakin ol. İyisin, bir şeyin yok. Her şey ve herkes çok güzel. Sevdiğin adamla nişanlanmak üzeresin, onu düşün sadece. Mahir'i düşün, onunla yaşayacağınız her şeyi, mutluluğunuzu düşün," diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım.

"Öyle mi? Ya ben nişanlanıyorum gerçekten, hem de Mahir'le."

Serra, "Aşk sen ne güzel bir şeysin," dedi iç çekerek.

O sırada annem yanımıza geldi. "Tam kadro buradasınız, bakıyorum da bütün gece burada kıkırdamayı mı düşünüyorsunuz?"

"Anne," dedi Leyla.

"Sus kız, neredesiniz siz? Bakın kaç saat oldu, hadi çıkın artık. Mahir de Esma'yı arıyor."

"Ne demek arıyor?"

"Ee lavaboya gitmiş, ortadan kaybolmuş çocuk panik olmaya başladı, seni bulamayınca bana geldi."

"Sen de elinle koymuş gibi bizi buldun değil mi? Münevver Sultan." dedi Güniz kıkırdayarak.

"Kız sus, birde dalga geçiyor benle." dedi annem.

"Canım benim." diyerek anneme sarıldım. "Sen bir tanesin."

"Hadi hadi, senin geç kalman da gözümden kaçmadı," dedi bana dönerek.

"Geç kalmadık ki" dedim, kızarmaya başladığımı hissediyordum. Çünkü annem de dahil herkes bana muzip bir şekilde bakıyordu.

"Kesin çocuğun kalbine indirdin değil mi bu gece" dedi gülerek.

"Anne," diyebildim sadece.

"Hadi tamam, bu kadar cıvıklık yeter. Düşün önüme" diyerek, hepimizi odadan çıkarttı.

Mahir, Esma' yı gördüğünde hemen yanına gelerek, "Öldüm meraktan sevgilim, neredeydin?"

"Bizimleydi." dedim araya girerek, "Dalıp gitmişiz muhabbete, afedersin." dedim gülerek.

"Anladım." Esmaya bakarak, "Sen iyi misin?"

"İyiyim, çok iyiyim hatta." dedi Esma da gülümseyerek.

"Hadi bakalım o zaman nişan merasimimizi başlatalım." dedi annem.

Bizimkilerin yanına giderek masalarımıza geçtik. Nişan konuşmasını babam yapacaktı. Herkesin duyguları tavan yapmıştı. Esma ve Mahir birbirlerine verdikleri sözü herkesin önünde ilan ettikten sonra şimdi tüm sevdikleriyle beraber taçlandırıyorlardı. Onların aşkına ve birlikteliklerine içten içe ve alenen en çok sevinen ve memnun olan babam için konuşma yapmak duygusal açıdan zor bir an olacaktı.

"Öncelikle bu mutlu günümüzde bize eşlik ve şahitlik ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Hem Esma' yı hem de Mahir' i çocukluklarından şu ana kadar evladım olarak gördüğümü, bir kere daha söylemek istiyorum. İkinizi de çok seviyorum."

"Bir arada olmanızı hep istemiştim. Sizi, size en çok yakıştıran bendim. Birbirinizi bulduğunuz ve bana bu mutlu anı yaşattığınız için size ayrıca çok teşekkür ederim. Hep mutlu olun ve birbirinizi sevmekten vazgeçmeyin çocuklar. Sizi artık birbirinize emanet ediyorum. Hayırlı olsun." dediğinde, babamın sevgi dolu bakışlarının Esma ve Mahir'in üzerinde olduğunu gördüm. "Allah mutluluğunuzu daim etsin." diyerek yüzüzklerini takıp kurdelasını kestiği sırada salonda büyük bir alkış koptu.

Babam, Esma ve Mahir'in nişan konuşmasını yaparak, yüzüklerini taktıktan sonra ilk danslarını yapmak için sahneye geçtiler. Davetliler, sahneye çıkarak dans etmeye başlamışlardı. Etrafıma baktığımda tek görebildiğim mutlu yüzlerdi. Zeynep Göktuğ'la dans ediyordu. Kıpır kıpırdı, arada Göktuğ' un kafasına geçiriyordu. Ben onları gülerek izlemeye dalmışken, hemen yanı başımda bir sıcaklık hissettim. Gökbey, elini belime sarmıştı.

"Dans etmek ister misin?"

"Elbette." Elinden tutarak ayağa kalktım ve dans etmeye başladık.

O an etrafımdaki her şey silinmiş, yalnızca Gökbey' in ve müziğin varlığı kalmıştı. Bir süre sessizce dans ettikten sonra;

"Bir şey sorabilir miyim?"

"Sor tabii."

"Ailenle ilgili bir gelişme var mı, konuşamadık"

"Hayır, hala yok ama ilerleme kaydedeceğiz gibi görünüyor. Bizimkiler canla başla uğraşıyor."

"Anladım, peki sen iyi misin?"

"Tüm bu olanlar, senin ailen, sevdiklerin, arkadaşların... Bunlar benim hayal bile edemeyeceğim şeylerdi. Ama şimdi hayal bile edemeyeceğim şeyleri seninle birlikte yaşıyorum. O yüzden de kötü olma ihtimalim yok, sevgilim."

"Buna sevindim." dedim gülümseyerek, başımı omzuna yaslayarak ona daha çok sokuldum. Biraz yorulmuştum, kollarında dinlenmek ve kalp atışını duymak iyi ve huzurlu hissettiriyordu.

Gecenin sonunda toplu fotoğraf çekimleri yapılmıştı. Çıkarken, bizden habersiz çekilen fotoğraflara bakarken Gökbey'le ikimizin birkaç fotoğrafını görmüştüm. Bir tanesi dans ederkenki halimizdi, onun göğsüne yasladığım an... Diğeri masada ben gülerken, onun beni izlediği bir fotoğraftı. Bir diğeri de ikimizin birbirimize baktığı bir fotoğraftı. Hepsini almıştım. Çok güzel ve doğaldık. Onunla ilk fotoğraflarımızdı.

Esma, artık o kadar gergin değildi. Heyecanının çoğunu üzerinden atmıştı. Çocuklar da bizimleydi, Eymen ve Kaan sevgilerini de getirmişlerdi. Ceren, Güniz, Yiğit Ali, Kaan, Eymen, sevgilileri. Esma, Mahir, ben, Gökbey. Kalabalık bir grup olmuştuk.

"Dans edelim hadi," dedi Esma, bizi de peşinden sürüklüyordu.

Masada, Gökbey, Mahir, Yiğit Ali kalmıştı. Onlar sohbet ederken, biz de dans ediyorduk. Esma dans etmeyi çok seviyordu, Ceren de öyle. Ben ve Güniz de severdik ama onlar daha çok seviyordu. Esma'yı öyle dans ederken görmek, geçmişteki anılarımı canlandırmıştı.

Son bir yıl içerisinde ne çok şey yaşamıştık. Farkında olmadan karanlık bir esarete çekilmiş adına da aşk demiştim. Gökbey olmasaydı kimbilir Yavuz'un karanlık kuyusunda daha ne berbat ve kötü şeyler yaşayacaktım. Olduğum yerden minnetle ona baktım. Göz göze geldiğimizde onun da beni izlediğini fark ettim. Nerede olursam olayım, onun radarında olduğumu beni asla izlemekten vazgeçmediğini biliyordum.

Gecenin sonuna gelmiştik. Misafirleri uğurladıktan sonra Esma ve Mahir'i de mutlu ve huzurlu bir şekilde göndermiştik. Ailelerimiz de dağılmıştı. Gökbey de artık ailemizin bir parçası olmuştu. Herkes birbiriyle vedalaşarak evlerine dağıldı. Ben ve Gökbey birlikte onun evine doğru yola çıktık.

Evine girdiğimizde onun ruhumda çiçekler açtıran kendine has ferah, taze ve enerji dolu keskin kokusu içime doldu




Evine girdiğimizde onun ruhumda çiçekler açtıran kendine has ferah, taze ve enerji dolu keskin kokusu içime doldu. Derin bir nefes aldım. Gökbey' in buğulu bakışları altında eziliyordum. Daha çok duygu yoğunluğundan nefessiz kalmışım gibi hissettim. Onunlayken her an böyle olduğumun farkına vardım. Beni içeriye yönlendirirken bir eliyle nazikçe ufak dokunuşlar yaparak belimden tutmuştu.

"Sonunda başbaşa kalabildik." dedi, salona geçtiğimizde.

"Kesinlikle istediğim buydu." muzip bir şekilde söylemiştim.

"Tüm o saatler boyunca beraber olmamıza rağmen seni özlüyorum."

"Özlemek... Benim yeni keşfettiğim bir duygu Gökbey. Seninle keşfettiğim..." dedim, gözlerinin içine bakarak birbirimize o kadar yakındık ki kalp atışlarımızı hissedebiliyordum. Kalplerimiz, bahsettiği özlemi doğrularcasına atıyordu. Aynı şekilde benim kalbimin de içinde davullar çalıyordu. Bu his hiç gitmesin istedim. Ona sarılırken ellerimi boynuna atarak.

"Seni özlemek dünyanın en güzel duygusuymuş Gökbey, bana yaşattığın diğer her duygunun yanında." Bakışlarımız ayrılmadan sarılmaya devam ettik. Derin mavilerinde haps olmuştum. Bakışlarının yoğunluğu ile erimeye devam ederken o muhteşem gamzesini bana gösterek gülümsedi.

"İşte bunu yapmamalıydın!" gamzesinden öperken geri çekilmeye başladığım sırada kulağıma eğilerek fısıldadı.

"Asıl sen bunu yapmamalıydın Sevgilim." Bir elini yüzümde gezdirerek yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarımı aralarken...

Uzun ve beni soluksuz bırakan öpüşmemizin ardından, beni bırakmamasına rağmen sendelemiştim. Kalbimizle ruhumuzla her şeyi hissederek öpüşüyorduk.

"Haklısın yapmamalıydım her defasında ayaklarımı yerden kesmeyi başarıyorsun. Bir insana doyamamak nedir bilmiyordum ama seninleyken kendimi hep böyle hissediyorum."

"Aynı duyguları hissediyor olmamız mucize sevgilim, emin ol sensiz geçen her anıma üzülüyorum." dedi, yanagınadakı kas seğirmişti bunu söylerken elimi yanağına koyarak,

"Hiçbiri artık önemli değil, sadece şu an sen ve ben önemliyiz."

Delici bakışlarındaki bir anda ortaya çıkan gerginliği hissederek onu tekrar öptüm. Beni öpmeyi hiç bırakmadan kucağına aldığında bacaklarımı sımsıkı onun kaslı ve erkeksi vücuduna sardım. Bu hamlemle beraber nasıl olduğunu anlamadığım bir hızla kendimizi yatak odasında bulmuştuk.

Beni usulca yatağa bırakırken bile öpüşmeye ara vermedik. Kıyafetlerimiz sanki tenimizi yakıyor gibiydi. Bir anlığına benden ayrılıp üzerindeki ceketi çıkardı. Daha sonra tekrar üzerime eğilerek boynumdan başlayarak köprücük kemiğime kadar öptü. Her öpüşünde alev alan tenim daha fazlasını istiyordu. Gömleğinin düğmelerine ulaşmaya çalıştığımda bana yardımcı oldu ve gömleğini üzerinden çıkarıp attığında o muhteşem sütun gibi vücudu izleme keyfine daldım. Ben onu izlerken o da beni seyrediyordu.

"Gördüklerin hoşuna gitti galiba?" dedi, sırıtıyordu.

"Evet." dedim, kısaca "çok hemde aynısını sana da yaşatmamı ister misin?" dediğimde, sırıtışı gülümsemeye dönüştü. Nedense o gülümsemeyi ta midemde ve başka kısımlarımda hissettim.

"Elbete isterim." dedi, hevesle elbisemin askısından tutarak ona yardımcı olup elbiseyi üzerimden çıkarttığımda Gökbey de pantolonunu çıkarmıştı.

Beni izlerken sanki vücudumun her noktasını hafızasına nakşedior gibiydi. Bakışlarının sıcaklığını her noktamda hissettim. Üzerime eğilip, "çok yumuşak bir tenin var Süreyya ve bu beni gerçekten çıldırtıyor." dedi, ellerini kalçalarıma atarken "benim olmanı istiyorum. Her şeyinle seni hissetmek istiyorum."

"Seninim Gökbey, her şeyimle seninim."dediğimde, gözlerimiz ve ellerimiz birleşmiş halde birbirimizin her noktasını özenle tanımaya başladık. Hiç acele etmiyorduk. Vücudumda gezinen ellerinin dokunduğu her yer yanıyordu. Öptüğü her yer alev alıyordu. İnlemelerim odada yankılanmaya başlamıştı.

"Benim için hazır olmanı istiyorum, bunu benim kadar istemeni istiyorum."

Titrek bir nefes vererek "istiyorum." dedim. Bunu söylememi bekliyormuş gibi bir anda beni tekrar öpmeye başladı.

"Gökbey" dedim, soluklanmaya çalışarak. Dudaklarını çektiğini hissedince buna itiraz eder gibi inledim ama elleri kalçalarıma gitti, beni karınüstü çevirdi ve tekrar kalçalarımdan tutup dizlerimin üstünde kaldırdı. Sonra bacaklarımın arasına geçti. Ama bu sefer dili yerine erkekliğini hissettim. Başımı geriye attım ve ellerimi geniş yatak başlığına dayadım. Tamamen havaya girmiş halde inledim. Duraksadığının farkındaydım, geçen sefer de ileriye gitmemiştik. Bu defa onu tamamiyle istiyordum. Onun içimde olmasına ihtiyacım vardı. Bu isteğimi bilmesi gerekiyordu. Gökbey'le ilgili hiçbir tereddütüm yoktu.

"Gökbey, lütfen devam et seni istiyorum." dediğimde, ani bir hareketle beni kendine çevirdi. Elleriyle dağılan saçlarımı yüzümden çekerek dibime kadar girdi. Emin olmak istiyordu biliyordum.

"Bir daha söyle Süreyya?"

"Seni istiyorum." Hiç tereddütsüz gözlerimiz birbirine kenetlendiğinde...

Derin bir nefes verdi.

"Sonuna kadar gitmek istiyorum. Sende başlayıp sende kaybolmak istiyorum sevgilim."

Ardından elleri hareket etmeye başladı. Beni belimden tutarak yatağa yatırdı bir eli ile kalçamda oyalanırken diğer eliyle göğsümü avuçladı. Bu yaptıkları inlememe ve daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Göğüs ucuma diliyle yaptığı şeylerden o kadar zevk aldım ki inledim... İnlememi sıcak öğücüğüye susturdu. Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Artık tamamen tüm ağırlığını üzerimde hissediyordum.

"Süreyya beni deli ediyorsun..." dedi öpüşmeye anlık ara verdiğimizde kıkırdayarak boynuna sarıldım ve onu kendime çektim. Hiçbir yakınlık yeterli gelmiyordu. Bu hareketimle beraber o da hareketlendi.

"Canını yakmak istemiyorum. Bana her şeyi söyleyebilirsin, dur demen yeterli." Terlerimizin birbrine karıştığı, bakışlarımızın ise kenetlendiği sırada. Başımı hafifçe sallayarak "hıhım" dedim. Bacaklarımı kavrayıp kendine yukarı doğru çekti ve içime girdi. Artık dili yerine erkekliği ile içimi dolduruyordu. İlk defa yaşadığım bu duyguyla beraber, kadınlığımda inanılmaz bir baskı ve ince bir sızı hissetsemde yaşattığı zevk inanılmaz ve büyüleyiciydi. Canımı yakmak istemediği için hareketleri ilk başta oldukça sakin ve yavaştı.

İçime girip çıkmaya devam ederken, boğuk erkeksi bir sesle "göğüslerine bayılıyorum." dedi.

"Başım kendiliğinden geriye düşüyordu. Yay gibi gerilen vücudum o hızlanırken zevkten deliririyordu. Elleriyle kalçalarımı sıkıca kavrayıp, hareketlerine uymam için kendisine çekti.

"Bacaklarının arasına bayılıyorum." yine boğuk sesiyle konuşuyordu.

"Gökbey..." dedim, nefesim kesilmiş bir halde.

İçime daha hızlı daha derin girmeye başlayınca kalçalarıma dayadığı elleri her hareketi ile sarsıldı.

"Gökbey" dedim, nefes nefese ve inledim. Sırtımı geriye atıp kalçalarımı daha da yukarı kaldırarak boşaldım.

"İşte böyle sevgilim." diyerek, inledi. Hareketlerini daha da hızlandırmış en derinime girip çıkmaya başlamıştı. Birkaç defa daha tekrarladıktan sonra o da sarsılarak boşalmıştı.

Sessizce, tatlı tatlı kendimize gelmeye çalışırken, yine sessizce, mutlu bir halde içime girmeye devam ederken, ben bu tatlı sakin hareketlerin keyfini çıkardım. Bir süre sonra içimden çıktı. Hemen yanıma uzanarak beni kendisine çekti. Belime sarılarak ufak dokunuşlarla parmakları vücudumda gezerken terden sırılsıklam olmuş alnıma bir öpücük kondurdu. "Seni seviyorum bebeğim..." diyerek fısıldadı.

Kollarımdan birini kaldırıp parmaklarımı saçlarının arasına daldırdım ve "ben de seni seviyorum sevgilim." dedim. İri kaslı kollarını bana dolayarak tüm bedenimi kendine haps etti.

"Biliyor musun orgazm olurken bu kadar güzel olabileceğini görmek beni dehşete düşürdü. Bunu izlemekten hiçbir zaman bıkmayacağım. Yasadığımız bu ilk anın güzelliğini her zaman yaşamak istiyorum.". Olduğum yerden memnundum ve sessizliğimi hala koruduğum sırada sanırım Gökbey bunu yanlış anlamıştı.

"İyi misin canın yanıyor mu Süreyya? Diye, sorduğunda sessiz kalmamı başka bir şeye yorduğunu anladım.

"Ben iyiyim." dedim, gülümseyerek. Bu anı ilk kez seninle paylaştığım için de çok mutluyum." diyerek onu da ikna etmeye çalıştım.

"Emin misin? İyisin değil mi sevgilim?"

"İyiyim" dedim, onu ikna etmek için gözlerine baktım. "Gerçekten ince bir sızı var evet ama canım yanmıyor."

"Pekala." dedi, dudaklarıma doğru eğilirken sıcak ateşli bir öpüşmeyi de başlatmıştı. Dudaklarımız birbirinden ayrıldığında "ben hemen geliyorum." diyerek banyoya gitti. Onu o şekilde izlemek keyif vericiydi. Yanımdan gitmesiyle sıcaklığını hemen özlediğimi fark ettim. Kısa bir süre sonra yanıma gelerek uzandı ve beni tekrar kendine çekerek sarıp sarmaladı. Hevesle sokuldum bana açtgı kollarına ve göğsüne yaslandım...

Çalan telefonun sesiyle, ikimizde irkilerek uyandık. Ne zaman uyuyakaldığımı hatırlamaya çalıştım. Sersemlemiş bir halde, telefona cevap veren Gökbey' e baktım.

"Evet."

"Tamam."

"Hemen geliyorum." dediğini, duyduğum an kendime gelmiştim.

Nefesimi tutmuş bir halde saate baktım. Saat 04: 30' du. Sabah bile değildi. Kalbim heyecanla çarpıyordu. Gerilimi tüm vücudumda hissettim. Şimdi gidemezdi hayır hayır beni bırakıp gidemezdi. Panik atak kalbimdeki çarpıntıyla kendisini göstermeye başlamıştı. Elimi kalbimin üzerine koyarak sanki onu yavaşlatabilecekmişim gibi sakin olmasını isteyerek yataktan çıkmıştım. Gökbey kısılmış keskin ve dikkatle bana bakan gözlerini odaya dolan hafif ay ışığının gölgesinde bana çevirmişti.

"Neler oluyor?" titrek bir nefesle ağzımdan bu soru dökülmüştü.

Bana yaklaştığında kalbimin üzerinde olan elimi tuttu.

"Sevgilim neden elin burada?"

"Ben... Ben bilmiyorum. Sanki kalbim sıkışıyor." çok güzel kekelemeye de başlamıştım!

"Süreyya, bana bak sevgilim?" dedi, usulca bakışlarımı yüzüne kaldırdım.

"Kalbin sıkışmıyor Süreyya, sen iyisin ben de iyiyim. Nefes al Süreyya." dediğinde, o ana kadar nefesimi tuttuğumu anlamamıştım.

Ürpererek derin bir soluk verdim. Gökbey beni kendine çekip sarılarak çıplak tenimin daha da ürpermesine neden oldu. Saçlarıma öpücük kondurdu aynı anda elini sırtımda hafif ritmik bir hareketle aşağı yukarı gezdiriyordu.

"Nefes al ve ver Süreyya, sakin sakin bunu yapmaya devam et güzelim." diyerek, beni rahatlatmaya devam etti. Sonra da beni yatağa oturttu. Dolabına giderek ikimiz içinde kıyafet aldı. Tişörtünü üzerime geçirerek giydirdi. Kendisi de giyindikten sonra yanıma oturdu. Ellerimi tutarak beni kendisine çevirdi.

"Daha iyi misin bebeğim?"

"Evet." Daha sakindim artık onun dokunuşları ve huzur verici sesinde dinginliği buluyordum.

Bir eliyle yüzümü avuçalayarak ona bakmamı sağladı. "Gitmem lazım Süreyya ama seni böyle bırakıp gidemiyorum. Gözüm arkada kalarak gidemem. Bunun olacağını biliyorduk benim işim bu sevgilim. Biliyorum seninle böyle şahane bir gecenin sabahında ayrılmak benım içinde zor!"

"Biliyorum... Ama öyle zamansız oldu ki açıkçası bu gece böyle bir şey beklemiyordum."

"Seni anlıyorum. Ben alışkınım benim için zamansız amansız diye bir şey yok. Sen de zamanla alışacaksın Süreyya buna mecburuz. Benim için yeni olan şey seni bırakıp gitmek olacak. İnan bana bu zamana kadar yaptığım en zor şey bu olacak. Seni geride bırakıp gitmek..."

O konuşurken dolan gözlerime akmaması için hükmetmeye çalışıyordum lakin beni dinlemeyerek süzülmeye başladılar. Gökbey gözyaşımın akmasına müsaade etmeden eliyle yakalayıp sildi.

"Lütfen böyle yapma, durumu da daha da zorlaştırma. Seni ardımda ağlarken bırakıp gidemem. Benim tanıdığım bildiğim Süreyya Feray güçlü bir kadın! Bana bir şey olmayacak sevgilim sana dönmek için elimden geleni yapacağım bunu biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum, üzgünüm elimde değil." dedim, kendimi tutmaya çalışarak.

"Biliyorum sevgilim, bunu birlikte aşacağız tamam mı?" dediğinde, gözlerindeki o sıcak noktada takılı kalmıştım.

"Süreyya tamam mı?" dedi, tekrar ben cevap vermeyince.

"Tamam." dedim, kendimi zorlayarak gülümsemeye çalıştım. Sıcacık güçlü dudakları ile dudaklarımı hasp etti. Uzun derin samimi bir öpücükle vedamızı taçlandırdı.

Eliyle boynumdaki hediyesine dokunarak bir süre orada dolandı ve bana bakıp bu kolyeyi ne olursa olsun çıkarma sevgılım. Onu benmişim gibi hisset ve yanında olduğumu düşün."

"Tamam, hep takacağım."

"Seni seviyorum sevgilim." dedi, bana son kez sarılarak.

"Seni seviyorum..." dedim, kokusunu içime çekerek.

Ardından, "hazırlanmam lazım sen istediğin kadar kalabilirsin. Hatta benim yüzümden uykun bölündü uyuyabilirsen tekrar uyu. Bana mesaj atabilirsin. Her gün ne yaptığına dair bilmek hoşuma gider. Cevap veremesemde sen yine de gönder olur mu?" diyerek, banyoya gitti.

Orada öylece kaldım. Gökbey'in hazırlanmasını izledim. Zaman benim için orada o anda durmuştu sanki. Onu normal bir işe uğurlayan, normal bir eş gibi sakin kalarak uğurladım.

Ardından boşluk... Koca bir boşluk hissi kalbimin ortasına karabasan gibi çökmüştü. Ardına bakmadan gitmişti, biliyordum baksaydı beni bırakamayacaktı. Evde onun tüm zerrelerimi ele geçiren virüs gibi yayılan kokusuyla başbaşa kalmıştım. Üzerime sinen kokusu özlemimi dağlıyordu. İçime çöreklenen karabasanı görmezden gelmeye çalışıyordum ama Gökbey gelene kadar orada kalıp ruhumu sıkmaya devam edeceğini biliyordum.




Bölümü nasıl buldunuz? Düşünceleriniz ve yorumlarınız benim için değerli.🫠🤗

 

Loading...
0%