Yeni Üyelik
44.
Bölüm

BÖLÜM 42(Görev&Bedevi)

@nefelicalliope

Gökbey' den

Mütemadiyen, birbirini kovalayan akrep ve yelkovan misali, sınırlar çekilmiş hudutlar gibi görünse de bu iki aceleci ruh, sonsuzluk müebbedinde sevdaya mahkûmdular. Saat on ikiyi vurduğunda, görüş günü hevesiyle vuslatına erenlerin, şen sıfatına hakkını veren kahkahasıydı guguk kuşunun ötüşü.

...

Ona veda etmek hayatımın en zor anlarından birisiydi. Çalan telefonla beraber merkezden arandığımı biliyordum. Boğazıma takılıp kalan yutkunamadığım bir kederle görüşmeyi yaptım.

Gitmek mesele değildi, lakin ona gideceğimi söylemek ve bırakmak benim için aşılması ve katlanması zor bir meseleydi. O an bunun çok daha net farkına varmıştım. Normal tepki vermesini beklemiyordum elbette ama bu kadar zor olacağını da düşünmemiştim.

Süreyya' yı daha şimdiden özlemiştim ve daha merkeze bile varmamıştım. İçime sinmeyen bir şeyler vardı. Huzursuzluk midemde sinsi bir yılan gibi çöreklenmişti. Ardıma bakmamıştım giderken çünkü biliyordum.

Baksaydım Süreyya' nın o tatlı, masum, hüzünlü bakışlarına yenilebilir ya da daha kötüsü konu görev olduğunda bambaşka olan bir ruh haline bürünüp onun kalbini kırabilirdim. Tek istediğim ben yokken iyi ve mutlu olmasıydı. Aklımda, kalbimde Süreyya' nın son görüntüsü ve kokusu hala üzerimdeyken, merkeze yaklaştım.

Merkeze gider gitmez operasyon odasına çıktım. Odaya girdiğimde ekibi hazır bir şekilde beni beklerken buldum.

"Neler oluyor Zekeriya?"

"Başkan acil kodla herkesi toplamamı istedi. Seni bekliyor."

"Tamam." dedi ve hemen başkanın yanına gitti. İçeriye girdiğinde,

"Başkanım."

"Gel Gökbey, otur önemli bir durum var."

"Dinliyorum Başkanım."

"Suriye'de yaşanan son olaylardan sonra Kuzey'de uzun uğraşlar sonucu ittifak sağladığımız Mashad terör saldırısına uğradı."

"Efendim durumu?"

"Öldü."

"Anlıyorum." Gökbey, sıkıntılı bir nefes verdikten sonra Başkan' a bakmaya devam etti.

"Biliyorsun, kuzey ittifakı Suriye' deki terör örgütlerini hedef alan bir gruptu. Şimdi yeni bir lider bulmaları gerekecek."

"Bu durumda ittifakımızın devamlılığı hayati önem taşıyor. Ancak şimdi çoğu yönden yüzeyin altında olan çatlaklar ortaya çıkmak için zaman kollayacak. Sebebi de malum, buradakiler farklı etnik grupları bir araya getiriyor. Mashad' ın emrinde 9 bin asker vardı." dedikten sonra Başkan da sıkıntılı derin bir nefes vererek konuşmasına devam etti.

"Bu ittifakın bozulmasına engel olmalıyız Gökbey, bunun öneminden bahsetmeme gerek olduğunu sanmıyorum. Ne yapman gerektiğini biliyorsun."

"Elbette efendim, anlıyorum."

"Ekibini topla, hazırlan en kısa sürede gidiyorsunuz. Bu arada yüklü miktarda nakde ihtiyacın olacak. Ben talimatını verdim. Zekeriya halledecek. "

"Bu operasyonda, bizim görevimiz sahaya inip Mashad'ı öldürenleri bulmak, Türk ordusuna ve operasyonda yer alacak Özel Kuvvetlere kılavuz olmak. Ayrıca ittifakı korumak. İşi özel kuvvetler bitirecek. Orada buluşacaksınız. Bununla ilgili olan gerekli her şeyi de Zekeriya ayarlayacak."

"Emredersiniz Başkanım. Müsaadenizle." dedikten, sonra hızla ayağa kalkıp harekete geçen Gökbey Başkan' ın ona seslenmesi ile olduğu yerde kaldı.

"Gökbey."

"Efendim!"

"Sanırım bir süre görüşemeyeceğiz. Bu görev diğerlerinden farklı, süreyi kestirmek zor. Çok dikkatli ol! Ekip, sana sen, Allah' a emanetsin! Son zamanlarda, sıkıntılı ve hoş olmayan zor şeyler yaşadığını biliyorum. Bunun için hala üzgünüm."

"Başkanım."

"Sözümü kesme!"

"Özür dilerim efendim."

"Nasıl olduğunu bilmem lazım Gökbey, hem senin hem de Süreyya' nın?"

Gökbey, tuttuğu nefesini sert bir şekilde verdi. Neden bahsettiğini çok net biliyordu. Ama şimdi bunun, sırası ve yeri değildi. Özel hayatını, hiçbir zaman işine karıştırmazdı. Şimdi de değişen bir şey olmayacaktı. Bir süre birbirlerine baktıktan sonra Gökbey, sıktığı çenesindeki kasın seğirmesine izin vermeden,

"Ben iyiyim, her şey yolunda. Bundan emin olabilirsiniz efendim." dedi net ve kısa bir cevaptı. Başkan için de şimdilik yeterliydi. Öyle olmak zorundaydı.

"Pekâlâ, Gökbey, Allah yolunuzu açık etsin evladım!"

"Sağ olun Başkanım! Dedikten, sonra Gökbey, hızla arkasını dönerek odadan çıktı.

Operasyon odasının kapısına kadar hızlı adımlarla geldi. Hiç duraksamadan içeriye girdiğinde, herkes ayağa kalkmış bakışlarını ve dikkatlerini ona yöneltmişlerdi. Gökbey, tek tek herkesin yüzüne baktı. Kısa bir an sonunda,

"Oturun beyler." diyerek, kendisi de yerine geçti. Düşünceli görüntüsü herkesin dikkatini çekmişti. Hiç uzatmadan söze başladı.

"Mashad, saldırıya uğramış ve öldürülmüş." Bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti.

"Suriye' ye gitmek için acil hazırlanmamız gerekiyor. Zekeriya, Başkan nakit paradan bahsetti. Ne kadar sürede hazır olur?"

"Evet, bunun için gerekli birimlere bilgi verdim. Bir iki saate haber gelecek."

Tamam, hızlandır Zekeriya iki saat uzun bir zaman!"

"Emredersiniz."

"Bu arada hemen Ankara ana karargâhı ara Hasan Eraslan, Ertuğrul Bozdoğan, Burak Kılıç, Cahit Akkaya, Halil Türkoğlu, Ali Kemal Bilgin ve Selvi Çelebi için görev emrini bildir. Acilen burada olsunlar. En kısa sürede teşkilata gelip bize katılacaklar."

"Emredersiniz, hemen ayarlıyorum."

"Neler oluyor Gökbey?" ilk soru Nihat' tan gelmişti.

Şimdi size görevden bahsedeceğim. Herkes beni çok dikkatle dinlesin."

"Biliyorsunuz Kuzey' deki Mashad direniş gurubuyla bir ittifakımız vardı. Mashad artık yok. Bu durumda, kendi içlerinde yeni bir lider ortaya çıkaracaklardır. Onlar bununla uğraşırken bu ittifakın bozulmaması ve Mashad' a saldırıyı düzenleyenleri bulmak öncelikli görevimiz olacak. Ayrıca Türk ordusuna bize daha sonra katılacak olan Özel Kuvvetlere hedef belirlemek.

"Şimdi anlaşıldı. Ortalık cidden fena karışacak değil mi?" dedi, Nihat.

"Abi bence ortalık yakılıp kavrulacak!" dedi Mustafa.

"Evet, çok önemli ve ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Tüm dengeler bozulabilir. Küresel bir sıkıntıya dönüşmeden müdahale etmeliyiz!"

"Şimdi, size plandan bahsedeceğim."

"Planı ne ara yaptın? Başkan'ın yanından yeni çıkmadın mı sen? Yoksa daha önceden biliyor muydun?"

"Yeni öğrendim Nihat abi, hepiniz gibi acil kodla çağrıldım."

"Azmin ve zekân bana her zaman umut vermiştir Gökbey. İyi ki senin tarafında, seninleyim bir kere daha şükrettim."

"Estağfurullah abi, sağ olasın. Benim içinde öyle emin ol!"

"Dinleyelim o zaman ne yapıyoruz."

"Zekeriya, sen helikopteri, nakit, teçhizat, mühimmat ve oradaki adamımızla güvenli ağdan iletişime geçerek kamp evini organize et hemen ne gerekiyorsa her şey hazır olsun. Hiç bir şeyi atlama sakın!"

"Emredersiniz efendim!"

"Şimdi..." dediği an saatine gelen bildirim sesi dikkatini bir saniyeliğine dağıtmıştı.

"Süreyya..." dedi, içinden hemen konumunu kontrol etme ihtiyacı duydu ve doktorun yanına gittiğini anladığında içinde, sanki üzerinde örümcek geziyormuş gibi tuhaf bir karıncalanma hissi ile beraber hüzün de hissetti. Saatine gelen bildirim sanki Süreyya' nın kalp atışıydı ve duyduğu ilk kalp atışı gibi her zaman aklında kalacaktı. Onun ardından doktora gitmesinden dolayı ne kadar endişeli olsa da hemen kendini toparladı ve konuşmasına devam etmek üzere bakışlarını saatinden çektiğinde, ekip arkadaşlarının onu bekleyen yüz ifadesi ile karşılaştı.

"Evet, şimdi herkes görevimizin ne olduğunu bildiğine göre şimdi planımıza geçebiliriz."

"Zekeriya, helikopterle zanzid vadisinden geçeceğiz. Oradaki hava şartlarını an be an takip edelim. En uygun havayı yakalayıp çıkmalıyız. Havadayken bir aksilik yaşamak istemiyorum. Şimdiden önlemini alalım. Herhangi aksi bir durumda vadideki geçitten dağlara doğru yürümek zorunda kalacağız ama bu B planı. Pusuya düşmemek için öncesinde havadan insansız uçaklarımızla kontrolü yapalım. Güzergâhımızın olabildiğince güvenli olmasını sağlayalım. Geldiğimizden orada ki adamımız ve kuzey ittifakı istihbarat sorumlusu dışında kimsenin haberi olmamalı.

"Anlaşıldı efendim!"

"Güvenli ev hazır olur olmaz bana bilgi ver. Oraya vardığımızda güvenli evde kamp kuracağız ve hemen bir füzyon merkezi kuracağız. Daha sonrasında mashad' ın grubunun istihbarat sorumlusu ile temasa geçip bir toplantı ayarlayacağız. Buraya giderken yanımızda nakit hazır olacak. "

"Toplantıya, benimle birlikte gidecek ekip, Mustafa, Nihat, Burak, Cahit ve Yasin olacak. Geride kalanlardan, Ertuğrul, Yaman ve Selvi siz kamp alanının etrafında 40 km mesafede keşfe çıkacaksınız öncesinde elimizdeki tüm imkân ve teknolojiyi kullanarak teşkilattayken keşfe başlayabilirsiniz."

"Aziz, sen kamp alanında Hasan Halil ve Ali Kemal ile kalıp organize olacaksınız. Füzyon merkezinin oluşumunu hemen organize etmemiz lazım."

"Zekeriya, burada kalacak. O bizi düşmanın inine sokacak ve TSK' den Özel Kuvvetler' le temasımızı sağlayacak. Sonrasında işi Özel Kuvvetler bitirecek. İstediğim bilgileri bana ilet tüm gelişme ve değişimleri anında bilmek istiyorum."

"Bu arada çok acil olarak hemen masha' da saldırı düzenleyen hainlerin kim ya da kimler, nerede, ne zaman, nasıl olduğuna kısaca her detaya ihtiyacım var. Havada uçan kuşun kanadının dahi hangi tür olduğu bilgisini istiyorum. Hemen bakıp araştırmaya başlayın. Ne kadar bilgi toplayabilirsek gitmeden elimiz o kadar iyi olur. Unutmayın mızrağın ucundakiler biziz! Şimdi herkes iş başına!"

"Anlaşıldı efendim." dedi, herkes hep bir ağızdan. Bu sırada Gökbey saatin sinyalini kontrol etti. Hala doktorda olduğunu gördü. İçinden okkalı bir küfür saldı ortamda bulunan her an patlayacak olan fırtınanın habercisi gibi görünen ağır boğuk ve gerilim dolu havaya. Sanki onu rahatlatabilecekmiş gibi, onun sıkıntılı nefes verdiğini bir anlığına gören Zekeriya, bilgisayarın başından kalkarak yanına gitti.

"Efendim."

"Bir şey mi var Zekeriya?"

"Yok, aslında,"

"Aslında ne Zekeriya? Konuşsana ne oldu?"

"Ben," dedi, fısıltıyla konuşarak "Süreyya' nın nerede olduğunu biliyorum. Sanırım bu durum canınızı sıktı." dedi, çekinerek "İsterseniz birini yönlendirebilirim. İyi olup olmadığını öğrenmek için."

Gökbey, hiç düşünmeden "Hayır." dedi. Bu tek kelimelik cevap karşısında bir anlığına şaşırsa da yine de anlayışla karşıladı Zekeriya.

"Hayır, Zekeriya. Ona, o şerefsizin yaptığını yapmayacağım." "Zaten," dedi, saatini göstererek "Buna bile kendimi tamamen ikna etmiş değilim."

"Peki, efendim haklısınız." dedi Zekeriya anlayışlı bir şekilde ve işinin başına döndü.

"Tüm ekip, çalışmaya başlamıştı. Operasyon merkezinde ciddi ve olağanüstü bir hareketlenme söz konusuydu.

 

...

Süreyya' dan

"Gökbey' in gidişinin ardından zaman kavramını yitirdiğim bir süre olduğum yerde kaldım. Çölde susuz kalmış bedevi gibi dudaklarımın kuruduğunu, içimin yandığını hissettim. Hissettiğim bu yoksunluk, beni boğuyordu. Gökbey, giderken ciğerlerimde ki havayı da alıp gitmişti sanki burada, bu evde onu hala tüm varlığı ile hissedip, aynı zamanda gittiğinin çarpıcı gerçekliği ile yüzleşmek zorundaydım. Fakat bu gerçeği aklım alsa da kalbim sessiz çığlıklar atarak itiraz ediyordu. İçten içe biliyordum fakat kalbimin çarpmasına engel olamıyor, kendimi sakinleştiremiyordum."

"Daha fazla burada kalamazdım. Hemen hazırlanmak için banyoya gittim. Kendimi olduğum yerden kaldırmak için tüm gücümü ve bana giderken son söylediği sözlerinden destek alarak harekete geçtim. Duş alıp hazırlandıktan sonra etrafa tekrar baktım. Gözlerim sanki sadece onu görebiliyormuş onun dışında kör olmuşum gibi her yerde onu görüyor, sesi kulaklarımda çınlıyordu. Her görüntü, her detay henüz çok canlıydı. Kokusu ise her yerdeydi."

"Kendimi kaybetmeme ramak kala onun evinden sanki kalbinden çıkıp gidiyormuş hissi ile çıktım. Nereye gideceğimi düşünmeden, aşağıya inip bir taksiye bindim. Daldığım düşüncelerden, taksicinin ısrarlı sorusuyla çıktım. Küsünce, ortadan kaybolup saklanan çocuklar gibi olan sesimi, kaybolduğu yerden zorla bulmaya çalışarak konuşmaya başladım."

"Pardon, bir şey mi dediniz?"

"Evet, hanımefendi, nereye gideceğinizi söylemediniz?"

O kadar kendimde değildim ki panik atağımın giderek beni ele geçirmeye çalıştığının farkındaydım. Eve gidemezdim. Bir süre sabırsız taksicinin aynadan bana bakışlarına aldırış etmeden düşündüm ve gidebileceğim tek bir yer olduğunu hatırladım.

Doktorun adresini taksiciye verdikten sonra camı açtım. İçeriye dolan temiz havanın ciğerlerimi bir nebze olsun rahatlatmasını umarak, içime çektim ve gözlerimi yumdum. Aldığı nefes bile ağır gelir miydi insana? Can olması gerekirken. Bana onsuz aldığım her nefes ağır geliyordu, eksik geliyordu, yavan, tatsız, tuzsuz, neşesiz kısacası bana kendimi hasta hissettiriyordu. Gözlerimden süzülen yaşlara engel olmadım. Olamadım... Sürekli kendimi telkin etmeye çalışsam da bitmek bilmeyen Fizan gibi süren yol boyunca durum hiç te daha iyiye gitmedi.

Doktorun muayenehanesine vardığımda, hızla taksi ücretini ödeyip araçtan indim. Esen rüzgârla dağılan saçlarım, ıslanmış yanaklarıma yapıştı fakat onları düzeltmek için çabalamadan hemen doktorun yanına çıkmak üzere asansöre bindim.

Asansöre bindiğimde aynadaki yansımam bana ne kadar berbat göründüğümü neredeyse sesli dile getirecekmiş gibiydi. Görüntüm titredi, gözlerim buğulanmıştı. Kendi görüntüm bana yabancı gibiydi.

Aynadaki aksime bakarken, elim otomatik olarak boynumdaki kolyeye gitti. Ona dokunduğum an Gökbey' in "Seni seviyorum." dediği, ana döndüm. "Ne olursa olsun bu kolyeyi sakın çıkarma." demişti. Aksi mümkünmüş gibi... Giderken kendinden bir parçasını bana emanet etmiş gibiydi. Bu kolyede ne vardı bilmiyorum ama onun için çok önemli olduğunu bana hissettirmişti.

Asansör doktorun katına geldiğinde, kendimi toparlamaya çalışarak indim. Doktorun asistanı bana büyümüş gözlerle baktığında, cidden durumumun hiç iyi olmadığını daha iyi anladım.

"Merhaba, acilen doktor beyle görüşmem gerek."

"Merhaba, tabii randevunuz var mıydı? İsminizi öğrenebilir miyim?"

"Hayır, randevum yok. Ama kendisiyle acil görüşmem gerek. Lütfen iletir misiniz? Süreyya Feray Enver."

"Tabii, anlıyorum." dedi, asistan temkinli bir şekilde.

"Hayır, anlamıyorsunuz. Lütfen hemen ona söyler misiniz?"

"Süreyya Hanım, lütfen oturun. Su ister misiniz?"

"İstediğim su değil, doktorun kendisi."

"Süreyya Hanım, ben dönene kadar lütfen oturun. Doktorun hastası var ama işi bitmek üzere, biraz sakinleşebilirseniz eğer sizi doktor beyle görüştüreceğim."

Biraz fazla tepki vermiş, bu arada sesimin de yükseldiğini sonradan fark etmiştim. Doktorun odadan çıkıp tepki vermesi ve adımı seslenmesi ile durumu anladım.

"Neler oluyor Esra Hanım, bu gürültü de ne böyle? İçeride hastam olduğunu biliyorsunuz." diyerek, dışarıya çıkmıştı. O sırada beni fark etti ve

"Süreyya Hanım siz iyi misiniz?"

"Hayır, hiç iyi değilim. Özür dilerim, ben rahatsızlık vermek istemedim ama sizinle acil görüşmeliyim."

"Tamam, izninizle hastamı göndermem lazım, ardından sizi alacağım. Lütfen oturun, derin nefes alın ve beni bekleyin. Uzun sürmez." diyerek, tekrar odaya girdi. Doktoru görmek içimi azıcık da olsa rahatlatsa da anlık bir şeydi.

Yoğun bakımda hastası yatan bir yakın gibi hissederek, ne kadar süre beklediğimi bilmeden, kafamın içinde hiç durmadan öten cırcır böceklerinin sesindeki sessizliğin içindeyken doktorun bana seslenmesi ile kendime geldim.

"Süreyya Hanım, buyurun lütfen içeriye geçelim."

"Tabii." dedim, hemen ayaklanarak çantamı aldım ve içeriye geçtim.

"Lütfen oturun. Bir şey içmek ister misiniz?"

"Aslında evet, sanırım şimdi su alabilirim. Teşekkürler."

Doktor, emin adımlarla sürahiden bardağa suyu doldurmak için benden uzaklaştı. Adımları o kadar sakindi ki benim sabırsızlığımın aksine. Bakışlarımla doktoru takip ediyordum. Sürahiye odaklanmıştım sanki onu bakışlarımla çatlatacakmış gibiydim.

Ben, uzattığı sudan birkaç yudum alırken, doktorda kendi yerine geçti.

"Daha iyi misiniz Süreyya Hanım?"

"iyi değilim."

"Pekâlâ, hazır olduğunuzda anlatmaya başlayabilirsiniz. Ne oldu?"

Doktor, keskin ama temkinli bakışlarını, üzerimde gezdiriyordu. Göz göze geldiğimizde yutkundum.

"Söze nereden başlayacağımı bilemiyorum." dedim, titrek bir nefes vererek.

"Peki, o zaman ben size sorayım? Biraz daha sakinleştiğinizi düşünüyorum. Doğru mu?"

"Sanırım, bilmiyorum. Kalbim patlayacakmış gibi atıyor durduramıyorum ve bundan nefret ediyorum."

"Sizi tedirgin eden nedir? Yeni bir haber mi? Yoksa daha önceki olayla ilgili başka bir şey mi?"

"Hayır, önceki olayla ilgisi yok. Yani..." dedim sustum. Doktor sabırlı bir şekilde yüzüme bakmaya devam etti.

"Size yardımcı olmak istiyorum ama ne olduğunu bilmem gerek. Durumunuzu tetikleyen bir şey olmuş. Sakince, bana bunun ne olduğunu söyler misiniz?"

"O gitti." dedim, aniden ve tek nefeste.

"Kim?"

"Gökbey! O göreve gitti. Ansızın gecenin bir yarısı, biz beraberken, uyuyorduk bir telefon geldi. O gitti. Nereye gittiğini bilmiyorum. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Ne zaman, yani onu ne zaman tekrar göreceğimi bilmiyorum ve bu durum beni deli ediyor. Çok üzülüyorum."

Artık hıçkırıklarıma engel olamıyordum titreyen vücudum, sarsılmaya başlamıştı.

"Süreyya, sakin ol lütfen bunun olacağını biliyordun ama değil mi?" dedi, bir yandan da yanıma gelerek, elinde ki peçete kutusundan bana peçete uzattı.

"Evet." dedim, ağlamaklı bir sesle "Biliyordum ama bilmek başka bir şey, yaşamak başka bir şeymiş. Ne kadar bilsem de hazırlıksız yakalandım. Elimde değil onun için korkuyorum endişeliyim. Ya başına bir şey gelirse ya bana geri dönemezse. Bu düşünce beynimde sürekli tekrar ediyor. Engel olamıyorum. Böyle olmaktan nefret ediyorum."

Elim, kendiliğinden boynumdaki kolyeye gitmişti sanki kolyeye dokunduğumda Gökbey' i ve onun desteğini hissediyordum. Bu sırada, doktorun bakışlarının yüzümden kolyeye kaydığını fark ettim.

"Kolyeniz çok güzel, sanırım sizin için bir anlamı var.

"Evet, Gökbey' in hediyesi. Sanırım onun varlığını kalbim dışında bu kolyeye dokunduğumda da hissedebiliyorum."

"Bağ kurmuşsunuz."

"Efendim."

"Ondan size gelen önemli bir hediye ve o kolyeyle fiziksel olarak bağ kurmuşsunuz."

"Bu kötü bir şey mi?"

"Hayır, değil tabii ki tam aksine sizi rahatlattığını düşünüyorum."

"Evet, öyle. Yanımdaymış gibi hissettiriyor."

"Pekâlâ, daha iyisiniz şimdi izin verirseniz nabzınıza bakmak istiyorum."

"Evet, elbette." dediğimde, doktorun sıcak elini nabzımda hissettim.

"Biraz düşünceli bir halde yüzüme bakarak yerine geçti.

"İlk defa ayrılıyorsunuz doğru mu anlıyorum?"

"Evet." dedim, hüzünlü bir sesle.

"Bu yüzden tepkiniz bu derece şiddetli. Hatta tepkinizin şiddetinin bile farkında değilsiniz."

"Ben rahatsızlığımın daha kötüye gittiğini düşündüm. Kendimi çok kötü hissettim ve gidecek hiç bir yerim yokmuş evsiz kalmışım gibi hissettim sanki koskoca evrende tek başıma kalmışım gibiydim."

"Ama değilsiniz şu an buradasınız ve benimle konuşuyorsunuz."

"Süreyya, bu çok normal siz normal şartlarda bir araya gelen ve birbirini seven iki insan değilsiniz. Öncelikle bunu anlamanı istiyorum. Zor yollardan geçerken kesişti hayatlarınız ve birde üzerine aşık oldunuz." dedikten sonra emin olmak için,

"Beni anlayabiliyor musun?"

"Evet, sanırım anlıyorum."

"Çok güzel. Şimdi daha iyi görünüyorsun. Çok tehlikeli ve imkânsız bir süreçten geçerken aşkı ve birbirinizi buldunuz. Senden sadece bu bulduğunuz güzelliğe odaklanmanı isteyebilir miyim? Sence bunu yapabilir misin?"

"Evet, yapabilirim. Zaten tek düşündüğüm şey bunca kötülüğün, karanlığın arasında yaşadığım bu aydınlık his."

"Evet, şimdi beni daha iyi anlıyorsun. Tedirginliklerinin ve endişelerinin olması çok normal ama bunun daha önce yaşadıklarınla örtüşmemesi lazım. Daha önce yaşadığın ağır travmaydı ama bu bambaşka bir olay. Bunun ayrımını yapmanı rica ediyorum senden. Şimdi biraz düşün söylediklerimi olur mu?"

"Tabii sizi anlıyorum."

"Senin yaşadığını günlük hayatında yaşayan birçok insan var. Unutma sen sadece daha önce yaşadıklarınla bu yaşadığını aynı kefeye koyuyorsun ve endişen normalinden fazla etkiliyor."

"Evet, bu mümkün teşekkür ederim."

"Rica ederim Süreyya, dilersen bu süreçte yapabileceklerin hakkında konuşabiliriz."

"Elimizde Gökbey' in, nereye gittiği ya da ne kadar süre olmayacağı hakkında bilgi yok."

"Evet."

"Peki, işlerin nasıl gidiyor. Sanırım stüdyo kurmaktan bahsetmiştin, ne kadar ilerledin biraz bundan bahsedelim mi?"

"Aslında stüdyoyu tamamladım."

"Peki, çalışmaların nasıl gidiyor."

"Bu ara pek zamanım olmadı. Başka şeylerle meşguldüm ama en kısa sürede çalışmalarıma başlayacağım ve yarım kalan tabloma döneceğim."

"Bu harika bu sureci verimli kullanmak adına ve aynı zamanda kendini meşgul etmek adına kullanabilirsin. Kitap okuduğundan bahsetmiştin. Bunu yapmaya devam etmelisin. Az da olsa mutlaka okumaya devam et, özellikle akşamları yatmadan önce okumanı tavsiye ederim. İşlerine de daha fazla odaklanabilirsin."

"Haklısınız, aslında en yakın arkadaşım için bir gelinlik tasarlamam gerekiyor."

"Başlamak için güzel bir adım ve önemli bir iş gibi duruyor."

"Evet, öyle. Teşekkür ederim Doktor Bey." derken, ilk defa tebessüm ettiğimi fark ettim.

"Bu arada Gökbey, giderken "Bana yazabilirsin demişti. Yani ben cevap veremeyebilirim ama beni her güne dair bilgilendirebilirsin." demişti. "Bana dair, ne yaptığımı, nasıl olduğumu merak ettiğini söyledi."

"Gökbey haklı, senin için doğru bir adım atmış. Ona yazmak seni rahatlatabilir eğer sen de öyle düşünüyorsan yapabilirsin. Bir sakıncası yok endişelerin dışında, onunla iletişimde kalman sana da yardımcı olacaktır."

"Kendine bir rutin belirlemeni istiyorum. Süreyya, gün içinde yaptıklarına dair ve hayatı yaşamanı sadece iş ve ev arasında sıkışıp kalmaman lazım. O yokken de hayatına devam etmelisin. Her mana nasıl yaşıyorsan hayatını öyle yaşamalısın. Gökbey, yokmuş gibi değil o da hayatında hala unutma sadece iş için uzaklaşması gerekti sadece iş Süreyya."

"Evet, anlıyorum."

"Ve tüm bunların dışında sen güçlü bir kadınsın. Bunu atlatabileceğine ben hem bir hekim, hem de seni tanıyan bir insan olarak inanıyorum. Sen de kendine inanmalısın. Diğer bir meselede şu eğer ilaç kullanmak istersen bir reçete yazabilirim. Her ihtimale karşı acil bir durumda kullanabilmen adına ama bana kalırsa buna gerek yok."

"Anlıyorum peki, bu konuda kararsızım."

"O halde ben reçeteyi hazırlayayım ama dediğim gibi kullanmanı gerektiren bir durum olacağını sanmıyorum. Bu süreci ilaç kullanmadan atlatabileceğine inanıyorum."

"Teşekkür ederim Doktor her şey için."

"Her zaman Süreyya, ne zaman ihtiyacın olursa buradayım. Reçeteyi yazıyorum."

"Teşekkürler, iyi günler. Bu arada böyle habersiz ve ani geldiğim için kusura bakmayın."

"Hiç önemi yok. Her zaman gelebilirsin. İyi günler, kendine dikkat et."

"Siz de, hoş çakalın."

Süreyya, doktorun yanından çıktığında, kendini ıssız bir ormanın ortasındaki kocaman bir gölde tek başına olan balık gibi hissetse de bir nebze de olsa rahatlamıştı. O panik anı hafiflemişti. İlk önce eczaneye uğrayıp ilacını aldı ardından da evine gitti. Duş alıp hazırlandıktan sonra tekrar çıktı. Evde kalmayı denemiş fakat ev üzerine gelmişti. Eve gittiğinde kimse yoktu. Muhtemelen babası vakıftaydı. Annesini aradı o da bir yardım toplantısında olduğundan bahsetmişti. Annesi olsa onunla konuşabileceğini düşünmüştü ama telefonda bir şey söylemek istemedi.

Evin duvarları arasında sıkışan fare hissi ile mücadele etmek yerine atölyesine gitmeye karar verdi. Çalışmalıydı aklını boşaltması gerekiyordu ve bunu en iyi çalışırken yapabiliyordu.

Atölyeye gittiğinde ilk önce kahve makinesini çalıştırdı. Sıcak taze bir kahveye ihtiyacı vardı. Kahvesini alıp koltuğa geçerek oturdu. Gökbey' den bir türlü alamadığı düşüncelerini ancak keskin bir bıçak ayırabilirdi.

Kahvesinden bir yudum alarak başka şeylere odaklanmaya çalıştığı sırada atölyenin tabelasının olmadığı aklına geldi. Hemen bilgisayarın başına geçerek birkaç şirketle görüşmeye başladı. Sonrasında ise kendisi bir şeyler tasarlamaya başladı. Bir süre bu şekilde oyalanmak ona iyi gelecekti ama bu sürede telefonu hep gözünün önündeydi. Çekip çekmediğini sürekli kontrol etmeye başladı ki bu daha önce yaptığı bir şey değildi.

Aradan geçen sürede kabaca bir taslak hazırlayıp bir mola verdi. Elini kahve fincanına uzattığı sırada, Çalan telefonla birlikte fincanı masadan düşürdü ve beton zeminde paramparça oldu. Öylece parçalanan fincana ve yere dökülen kahveye baktı. "İşte!" dedi, "İçimde tıpkı böyle. Eminim bu şekilde görünüyordur." Kendi kendine hayıflanırken gözünden akan bir damla yaşa da engel olamadı.

Tam yerdeki dağınıklığı toparlamak için yere eğildiği sırada telefonuna gelen bildirim sesi ile irkilerek olduğu yerde donup kaldı. Telefonu eline aldığında Gökbey ismini gördüğü an hissettiği şok ve sevinç arasında gidip gelen bir endişe ile mesajı açtı.

 

Gökbey: "Süreyya, sevgilim. Bir gün bu anı yaşayacağımızı biliyordum. Sana söylemek istediklerimi söylemeye vaktimin olamayacağını da bildiğimden sana bir mektup bıraktım. Mektubu atölyende sakladığın gizli kasanın içinde bulacaksın. Seni seviyorum, seni sen yapan her şeyi seviyorum. Kalbim de ruhum da senin. Kendine benim için çok iyi bak. En yakın zamanda kavuşacağız. Seni dünyanın sonuna kadar izleyeceğim."

Süreyya' ya...

Tarif et deseler, edemem içimdeki sonsuz sevgini. Göster deseler, gösteremem saklı sevdamın kalbimin içindeki yerini. Nasıl anlatırım bendeki seni, yaralı çocuk kalbimin pençe izlerini iyileştirdiğini. Sen benim aynam oldun hem geçmişime hem geleceğime sahip olmamı sağladın. Güneşim senle doğup battı. Gülüşün mutluluğum oldu. Nefesin nefesim.

Sensizlikten soluksuz kaldığımdan habersiz, yoksunluk içinde geçen yıllarımın ruhsuz çaresizliğini. Kalbim dile gelse, bülbül misali seni şakısa her an yine de yetmez, bendeki seni anlatmaya. Ömrüm vuslata haps olmuş senden önce Süreyya bir bilsen bendeki seni. Viran olan ruhumun her bir parçasını ışığınla şifalandırdın.

Çocukken ev sandığım ama yanıldığım yerde, aklımda kalbimde firar edip kaybolmuştu. Kaybolduğum her günde, meğer sana adım atmış, milim milim sana gelmişim. Geçmişimden geleceğime, bütün yollarım senmişsin Süreyya.

Şimdi senden ilk gidişim. Senden uzaklaştığım her adımda kalbimden bir parçayı da sana bırakarak gidiyorum. Sensiz ben, yarım kalan bir adamım, eksiğim, bozuğum... Olur da ben sana dönemezsem, giderken kalbimin izini senin için yollara bıraktığımı bil. Gel ve beni bul. Tekrar kaybolmama izin verme...

Gitmek var, dönmek yok. Benim gerçekliğim bu. Bunları sana dile getiremezdim. Her bir sözümün, kalbini keskin ama kör bir bıçakla yaralayacağını bile bile yapamazdım. Gözlerindeki tek bir damla yaşa sebep olacağımı bile bile söyleyemezdim. Ama bilmen de gerekiyordu. O yüzden sana yazmayı tercih ettim.

Seni seviyorum... Üzülmeni istemiyorum. Üzüldüğün an, gökteki kuşun kanadındayım, bulutun beyazında, güneşin sıcaklığında, gülümsediğinde gamzendeyim. Senden sadece yokluğumda bunları hatırlamanı istiyorum.

Sana geç kaldığım için beni affet... Ben hep gecikeceğim sevgilim, sen hep bekleyeceksin. Bunun seni yıpratmasına izin verme sevgilim. Bunu sana bugünün geleceğini bilerek bir kaç gün önce yazdım. Her daim aklımda ve kalbimde olacaksın... Hoşça kal...

 Hoşça kal

 

Bölüm sonu...

Yorumlarınız benim için değerli.

Umarım bölümü seversiniz.

 

 

Loading...
0%