Yeni Üyelik
49.
Bölüm

BÖLÜM 47 (Bir Küçük Aşk Meselesi)

@nefelicalliope

Yeni bölümle geldim. : )

Yayımladığım tarih; 26.01.2024 Cuma

Selam ne habersiniz? Bölüm bekleyenler size küçük bir aşk meselesi ile geldim.

Esma&Mahir en sevidiğim karakterlerim aşk kuşlarım sonunda mutlu son mu?

Süreyya' nın tasarladığı gelinliğe benzer bişi buldum gibi tabii gerisi hayal dünyanıza kalmış:)

Okumaya başladığımız tarihi de buraya bırakalım.

MZYS yıldızımızı parlatalım mı?

Keyifle okuyunuz...

İSTANBUL

Saat öğleden sonra 16: 00 olmuştu. Kızlar gelmeden önce Süreyya' yı aramış ve yemek isteyip istemediğini sormuşlardı. Süreyya kendini işe kaptırdığı için öğlen yemeğini atlamış o yüzden de kızlardan yemek istemişti.

"Canım, merhaba nasılsın?" Diyerek, ilk gelen Serra oldu.

"İyiyim sen?"

"Ben de iyiyim. Sadece akşam o kadar çok yemişim ki spor yaparken baya zorlandım. Oradan geliyorum."

"O zaman iyi ki spor için zaman ayırabilirmişsin." dedi, Süreyya gülerek. Ben de başlasam çok iyi olacak."

"Ee benimle gel işte çok iyi bir yer, hocamda iyidir. Bir gün uğra da seni tanıştırayım."

"Olabilir aslında gelinliği bitirdikten sonra daha çok zamanım olabilir."

"Anlaştık o halde. Bu arada bu gelinlik çok güzel Süreyya, cidden eline emeğine sağlık canım bayıldım."

"Umalım da Esma' da beğensin. Pembeyi çok az kullandım. O yüzden biraz tırsıyorum."

"İnan bana bayılacak. Bu tek kelime ile şahane bir şey olmuş."

"Kahve içer misin?"

"Ben alırım sen işine devam et. Kızlar da yolda gelmek üzerelermiş hatta az önce konuştum. Esma, Leyla' yı almıştı. Güniz' de kanaldan geliyor." dedi, kahve makinesinin olduğu yere giderken.

"Evet, biliyorum beni de aradılar. Öğlen yemek yiyemedim. Leyla' ya söyledim. Bir şeyler alacaktı."

"Cidden canım çok süzüldün. Yüzün bir lokmacık kaldı. Akşam da dikkat ettim. Kuş kadar yedin."

"Anneme bir şey söylemezsen sevinirim. Yoksa zorla boğazımdan yemek döker."

"Biliyorum, yapar ama bence o da farkında. Gözle görülür şekilde kilo verdin Süreyya."

"Pek iştahım yok. Kendimi zorluyorum ama bu kadar oluyor."

"Tamam, canım şimdilik fazla üzerine gelmeyeceğim."

"Göktuğ nerede bu arada kime bıraktın?"

"Vakfa dedesine bıraktım. O kadar mutlu oldu ki sana anlatamam. Akşam da Ahmet alacak."

"Tahmin ediyorum." dedi, gülümseyerek.

Serra kahvesi elinde gelinliğe doğru yaklaşırken, "Serra, o elindekiyle daha fazla yaklaşmazsan sevinirim. Malum tasarımımın başına bir şey gelsin istemeyiz." dedi, uyarıcı ama gülümseyen bakışlarıyla.

"Ay, haklısın ne olur ne olmaz. Bir an düşünemedim. Sonra Esma' nın dilinden kurtulamam." diyerek, gelinlikten uzaklaştığı sırada içeriye Güniz geldi.

"Selam, ne haber nasılsınız?"

"Selam canım, Hoş geldin." dedi, Süreyya arkadaşını sarılıp öptü. Aynı şekilde Serra da Güniz' e sarıldı.

"Selam canım. İyiyiz sen?"

"Fena değil işte."

"Yine ne oldu Güniz?"

"Bir şeyi yok Serra, onun genel hali böyle." dedi, Süreyya gülerek.

"Evet, böyleyim. Bu aralar dozu iyice kaçtı sanki." dedi, Süreyya' ya dönerek,

"Sence benim neyim var?"

"Bir şeyin yok işte, onu diyorum. Tek fark artık Aybars var." dedi, gülerek.

"Aybars, hep vardı Süreyya." dedi, gözlerini devirerek.

"Bu şekilde yoktu ama."

"Tamam, pe ediyorum."

"Ne çabuk? Güniz canım sen gerçekten iyi değilsin." dedi, muzip bir şekilde gülerek.

Serra da gülüyordu. "Uğraşmasana kızla."

"Selam, biz geldik." diyerek, içeriye abartılı bir selam veren Leyla, "Sana çok lezzetti bir yemek getirdim canım."

"Selam, hoş geldin. Sağ ol Leyla, acıkmıştım. Esma nerede?"

"Arabayı park ediyor. Atölyenin önünde yer kalmamış." dedi, elindeki paketleri masaya bıraktıktan sonra üzerindekileri çıkarttı. Gelinliği görünce, "Süreyya, bu inanılmaz kardeşim sen gerçekten de çok yeteneklisin."

Süreyya yalnızca gülümsemekle yetindi. "Esma buna bayılacak." dedi ardından da gelinliğe yaklaşıp incelemeye başladı.

"Bunu yapmayı nasıl başarıyorsun? Bazen hiç anlayamıyorum. Babamın genlerinden birazcık da bana geçseydi ne vardı sanki."

"Kıskanma Leyla, öyle herkes sanatçı olamaz." dedi Güniz imalı bir sesle.

"Benden dün gecenin intikamını mı alıyorsun sen?"

"Bilmem, sen karar ver." dedi, pis pis sırıtarak.

"Ay her yer araba dolu. Park edecek yer bulamadım. Çok gerildim vallahi acil kahveye ihtiyacım var kızlar." diyerek, hararetli bir şekilde içeriye giren Esma, bir anda mankenin üzerinde duran gelinliği görünce olduğu yerde donup kaldı.

Bir süre susup sadece gelinliği izlerken, arkadaşları da pür dikkat onu izliyordu. Sonra gözleri dolu dolu oldu ve bakışlarını Süreyya' ya çevirdi.

"Sana inanamıyorum. Cidden bu kadarı da fazla ama." derken, gözlerine dolan yaşlar akmaya başladı.

Süreyya, Esma' nın yanına giderek ona sarıldı. "Esma, niçin ağlıyorsun? Yoksa beğenmedin mi?" dedi, endişeli bir sesle.

"Sen deli misin? Beğenmek ne demek bayıldım. Bu şahane şey gerçekten de benim mi?" dediğinde, Güniz, Leyla ve Serra da duygulanmıştı.

"Canım, elbette senin, hatta sana özel." dediğinde, Esma Süreyya' ya tekrar sarıldı.

"Teşekkür ederim Süreyya, pembe olmayacağı için çok üzülüyordum ama bu beklediğimin ötesinde bir gelinlik."

"Beğenmene çok sevindim canım. Ne yalan söyleyeyim, beğenmeyeceksin diye ödüm kopuyordu."

Esma, kendini toparlayarak, "Bunu beğenmemek için deli olmak lazım." dedi, gülerek. Artık hepsi gülüyordu.

"Hadi gel, üzerinde nasıl duracağını görmek istiyorum."

"Tamam." dedi Esma usulca.

"Giyinmene yardım edeyim canım. Sen paravanın arkasına geç."

Esma paravanın arkasına geçip, kıyafetlerini çıkarırken Süreyya' da gelinliği ona götürmek için mankenin üzerinden dikkatli bir şekilde çıkarttı. Esma' nın yanına giderek gelinliği giymesine yardımcı oldu.

Kızlar hevesle, aynı anda "Hadi artık Esma çık. Çok merak ediyoruz."

Esma paravanın ardından çıktığında, kendisine ışıl ışıl parlayan gözlerle bakan arkadaşlarını gördüğünde tekrar duygulandı.

"Aman Allahı' ım Esma, çok güzelsin." dedi, Leyla.

"Şahane oldu biliyor musun tam olarak seni ifade eden bir gelinlik canım." dedi, Güniz.

"Ne söyleyeceğimi cidden bilmiyorum. Çok ama çok yakıştı. Çok güzel bayıldım size sana ve gelinliğe yani." dedi, Serra.

Esma arkadaşlarına minnet dolu bir ifade ile gülümsedi. Sonra Süreyya' ya dönerek, "Ne diyeceğimi bilemiyorum Süreyya, beni cidden şaşırttın. Teşekkür ederim canım." diyerek, sarıldı.

"Dur bakalım, henüz teşekkür için erken. Provadan sonra edersin." dedi gülümseyerek.

"O nedenmiş?" dedi, Güniz Süreyya' nın söylediğinin altında bir ima seziyordu.

"İlk provası olduğu için başına neler gelecek bilmiyor. Birazdan iğnelerden dolayı canı acıdığında bana küfür edecekte ondan." dedi, sırıtarak.

"Şimdi anlıyorum." dedi, Esma "Canım, lütfen canımı yakma olmaz mı?" dedi, gözlerini kırpıştırıp sevimli olarak.

"Eh, rahat durursan canın acımaz tatlım. Şimdi aynanın karşısına geç bakalım." dedi ve prova almaya başladı. O sırada kızlarda bir yandan kahvelerini içip sohbet ederken diğer yandan onları izlediler.

Süreyya yaklaşık 40 dakika süren provanın ardından Esma' ya özgürlüğünü geri verdi. Kendisinin de molaya ihtiyacı vardı. Yemeğini alıp kızların yanına giderek sohbete dahil oldu. Bir saat süren aranın ardından Serra ve Leyla çıktı. Güniz de Aybars' la buluşacağı için Serra' ların ardından çıktı. Esma ve Süreyya baş başa biraz daha vakit geçirdikten sonra o da Mahir' le görüşmek üzere gidince Süreyya yine yalnız kaldı.

"Bu kadar mola yeter, hadi bakalım Süreyya işe koyulma vakti." dedi, kendi kendine sonra kulağında Pamir'in sesi çınladı. Bir an duraksadıktan sonra şüphe ile etrafına bakındı. Kapıyı kilitlemek için anahtarlarını masadan aldı ve atölyenin tüm ışıklarını yaktı. Ne olduğuna anlam veremiyordu. Henüz eve gitmek için erkendi ve ayrıca gelinlik üzerinde çalışması gerekiyordu. Kapıyı kilitleyip işinin başına döndü.

Eve gittiğinde saat gece yarısını geçiyordu. Yoğun ve yorgun bir günün ardından sıcak bir duşa ihtiyaç duyarak banyoya gitti. Duştan çıktıktan sonra ise telefonunu eline aldı ve her zaman ki gibi gün içerisinde, içinde sakladığı tüm hislerini Gökbey' e mesaj olarak yazdıktan sonra uyumak için yatağına geçti.

"Gökbey, zaman akmıyor aramızdaki özlem büyüdükçe, sanki mesafelerde büyüyor. Günden güne daha çok uzaklaştığın hissinden kurtulamıyorum. Bu benim içimi parçalıyor. Sensizliğin acemiliğinde kayboluyor bundan ölesiye korkuyorum. Sanki uzun bir yasın içerisindeyim. Bu duygu sele kapılıp giden bir canın ölüm kalım mücadelesi gibi beni ürkütüyor. Her neredeysen ve ne yapıyorsan kendine dikkat et. İyi geceler sevgilim. "

Yirminci Gün

"Günaydın sevgilim, Esma ve Mahir' in düğününe 10 gün kaldı. Gelinlik bitmek üzere. O gün burada olabilmen için her gün dua ediyorum. Ben biraz daha iyiyim. Bugün önce vakfa, oradan da yetimhaneye gideceğim. Ayrıca yeni tanıştığım biri için de bir gelinlik tasarlayacağım. Bugün onunla da toplantı yapacağız. Kendimi oyalamak için elimden geleni yapıyorum. Tavsiyene uymak için hayatımı yaşamaya devam etmek için çabalıyorum. Dünya döndükçe, yüreğimde senin varlığın en tatlı, en heyecan verici düşüncem oldu. Hayatım boyunca hiçbir şey, seni düşünmenin yerini tutamayacak. Senin muhteşem hislerinle uyandırdığın hislerle yetiniyorum, sadece bir damla su ve bir ekmek kırıntısı kadar mutlu hissediyorum. Buradaymışım gibi hissediyorum, ama kendimden çok uzaklarda, uzak diyarlarda gibiyim. Teninin tenime dokunmadığı, sesinin benimkine karşılık vermediği günler geçip gidiyor ve gözlerine bakamadığım her gün felaket gibi hissettiriyor. Senden ayrı kalmak haksızlık, ait olduğum yeri buldum, fırtınalarım dindi ve ayazımı ısıtan tek şey sensin. "

Süreyya, sabah uyandığında her zaman yaptığı gibi Gökbey' e mesaj gönderdikten sonra duşa girip hazırlanarak, aşağıya inip kahvaltı yaptı. Kahvaltının ardından da babasına vakfa uğrayacağını söyleyerek, atölyeye gitmek üzere çıktı.

Esma' nın düğününe 10 gün kalmıştı. Onlar diğer hazırlıklarla boğuşurken Süreyya' da gelinliğin mükemmel olması için çalışmaya devam ediyordu. Esma ile son provasını yaptıktan sonra artık son detayları kalmıştı. Esma' nın sürekli kilo vermesi ona pek de yardımcı olmuyordu. Öğlene kadar gelinlik üzerinde çalıştıktan sonra yemek için dışarıya çıktı. Yemekten sonra Mihre gelecek onun gelinliği ile ilgi toplantı yapacaklardı. Yemekten dönerken Mihre onu aramış bir saate atölyede olacağını söylemişti. Süreyya, o gelene kadar tablosunun üzerinde çalışmaya başladı. Resim yapmak onun için paha biçilemezdi. Gökbey gittikten sonra hissettiği her şeyi tuvaline döküyordu. O kadar kendinden geçmiş yaptığı şeye o kadar dalmıştı ki içeriye giren Mihre' nin sesini duymamıştı. Mihre uzaktan gördüğü tablonun, o gün göremediği tablo olduğundan emindi. Ama Süreyya' yı gizlice izlemeye devam etmek istese de, yaptığı şeyden rahatsız olmuş ve sesini daha yüksek tondan tutarak tekrar selam verdi.

"Merhaba Süreyya Hanım."

Süreyya duyduğu sesle irkilerek, arkasına baktı. Mihre' yi görüce acele ile ayağa kalktı ve yanına giderek,

"Merhaba Mihre Hanım. Hoş geldiniz." diyerek, gülümsedi. "Kusura bakmayın ellerim boya içinde o yüzden izin verirseniz hemen temizlenip yanınıza geleceğim. Lütfen oturun." diyerek, onu tablonun olduğu yerden uzaklaştırarak oturma alanına yönlendirdi.

"Tabii, beklerim. Hiç sorun değil." diyerek, gülümsedi.

Süreyya, geri geldiğinde, "Nasılsınız?"

"İyiyim, teşekkürler. Siz nasılsınız?"

"Ben de iyiyim. Bir şey içmek ister misiniz?"

"Kahve iyi olur."

Süreyya, hem kendisine hem de Mihre' ye kahve alıp yanına gelerek tam karşısına oturdu.

"Uzun zaman oldu. Tablo üzerinde çalışmaya başlamışsınız."

"Evet, molaya ihtiyacım vardı. Üzerinde çalışmak iyi geldi." dedi, gülümsedi.

Mihre de gülümsedi. "Gelinliğimle ilgili sonunda konuşabileceğiz. Çok heyecanlıyım."

"Sizi anlıyorum. O halde hemen konuşmaya başlayabiliriz. Şimdi bana nasıl bir renk istediğinizden ve daha fazla detaydan bahsedebilirseniz güzel olur."

"Gelinliğimde, Fransız esintisi olsun istiyorum. Dantele karşı zaafım var. Rengi de fildişi olsun. Duvağım tamamen dantelden olsun istiyorum uzun dantel bir duvak hep hayalimdi."

"Anladım, üzerinde baya düşünmüşsünüz. Bu güzel aslında ne istediğinizden emin görünüyorsunuz."

"Evet, genel olarak böyle bir yapıya sahibimdir."

"Peki, biraz daha detaya ihtiyacım var. Mesela, askılı mı yoksa straplez mi? Ya da daha farklı bir şey de olabilir."

"Aslında straplez istiyordum ama artık emin değilim. Yardımcı olursanız sevinirim."

"Bana kalırsa hakim yaka ve uzun kollu olmalı. Yani anlattıklarınla gözümde böyle bir şey canlandı. Sırtında dekolte kullanabilirim."

"Hiç düşünmemiştim ama şu an siz söyleyince kulağa hoş geliyor."

"O zaman şöyle yapalım. Bana biraz müsaade edin. Şimdi bir taslak çizeyim size böylelikle hayalinizde daha kolay canlandırabilirsiniz. Bu taslak üzerinden gideriz."

"Çok sevinirim. Bu kadar kısa sürede bir taslak oluşturabileceğinizi düşünmemiştim. Yanlış anlamayın tabii yeteneğinizden şüphe ettiğim için değil."

"Yanlış anlamadım merak etmeyin." dedi ve gülümseyerek çizim masasına gitti. Yaklaşık 20 dakika çalıştıktan sonra elinde eskizleri ile Mihre' nin sabırla beklediği oturma alanına giderek ona çizimlerini uzattı.

"Umarım sıkılmadınız. Ne düşüneceğinizi çok merak ediyorum. İnceleyip fikirlerinizi söylemekten çekinmeyin lütfen."

Mihre, kendisine uzatılan dosyayı alıp gülümseyerek, "Hiç sıkılmadım. Burası insana huzur veriyor. Manzarası cidden inanılmaz." dedikten sonra elindeki taslağa bakmaya başladı.

O taslağı incelerken Süreyya' da onu inceliyordu. İnce yapılı, uzun boylu, zarif bir kadındı. Ama güçlü bir çene hattına sahipti. Kahverengi iri gözleri sıcak ve samimiydi. Ses tonunda insanı ikna eden sezmekte zorlanacağınız bir ikna tınısı vardı. Süreyya bunu ilk tanıştığı anda hissetmişti. Onunla ilgili daha fazla şeyi merak etmekten kendini alamadı. Nereliydi? Kardeşleri var mıydı? Ailesi ile ilişkisi nasıldı? Avukat olmayı kendisi mi tercih etmişti? Nişanlısı ile nasıl tanışmıştı? Süreyya bu süreçte tüm bunları aklından geçirirken, Mihre derin bir nefes alıp verdi.

"Cidden size inanamıyorum. Ben bu kadar kısa sürede hayalimi karşımda göreceğimi düşünmemiştim. Bu inanılmaz, çok güzel olmuş."

"Sevdiniz mi gerçekten? Her şey içinize sindi mi?"

"Sevmek ne demek bayıldım. Her şeyiyle içime sindi Süreyya Hanım. Genelde kolay ikna olan birisi değilimdir. Beni bir kere daha şaşırttınız. Elinize sağlık. Ama bir şey eksik. Burada duvağı göremedim."

"Sevindim. Teşekkür ederim. Duvak sürprizim olacak."

"Keşke onu da görebilseydim. Çok heyecanlandım şu an."

"Heyecanlı olmalısınız zaten. Bu sadece taslak, üzerinde daha çok çalışacağım. Son halini sizinle paylaşmak için ararım. O zaman kesin kararınızı verirsiniz."

"Elbette, görmeyi iple çekeceğim. Bu arada gerçekten de çok yeteneklisiniz."

"Teşekkür ederim. Bana düğün tarihinizi de en kısa sürede bildirmeniz gerekiyor. Ona göre bir planlama yapacağım."

"Tabii, o konu ile ilgili son kararımızı henüz vermedik. Bazı durumlardan dolayı tarihimizi ertelemek zorunda kaldık. Yeni tarihi uzak bir zamana ayarlamayacağız ama o yüzden gelinliğimin yapılmasını istiyorum."

"Tabii, ben çalışmalarıma başlayacağım. Size bilgi veririm."

"2 hafta buralarda olamayacağım."

"Tamam, o zaman haberleşeceğiz."

"Anlaştık. Hoşça kalın Süreyya Hanım."

"İyi günler dilerim." dedikten sonra Mihre atölyeden çıktı.

Süreyya çizimini eline alıp tekrar baktı. Gerçekten de hoş detaylar eklemişti. Ama üzerinde çalıştığında daha da güzel olacaktı. Saatine baktı, Vakfa gitmeyi planlıyordu ama Esma' nın gelinliği üzerinde biraz daha çalışabilecek vakti vardı.

Süreyya, yorgunluktan bitap düşmüş bir halde saatine baktığında şu an çıkmazsa vakfa gecikeceğini fark etti. Ardından da toparlanarak atölyeden çıktı.

Vakfa gittiğinde hava artık kararmıştı. Kapıdan girdiğinde Ersan Bey' le karşılaştı.

"Süreyya, kızım hoş geldin." diyerek, Ersan Süreyya' ya sarıldı.

"Hoş buldum Ersan amca. Nasılsın?" diyerek, o da sarıldı.

"Ben iyiyim sağ ol kızım Sen nasılsın? Nerelerdesin? Özlettin."

"Ben de iyiyim Ersan amca çok sağ ol. Biraz meşguldüm. Ben de sizleri özledim. Babam odasında mı?"

"Evet, kızım odasında. Gel beraber gidelim." dedi, Süreyya ile birlikte Hikmet Bey' in odasına yürüdüler.

Kapıyı tıklatıp içeriye girdiler. Süreyya' nın zihni geçmişe gitti. Gökbey gerçekleri ilk defa orada onunla paylaşmıştı. O geceye dair dökülen gözyaşlarını, kalp atışlarını, birbirlerini fark etmelerini ve bir araya gelişlerini. Öpücüğü... Her şey bir anda zihnine doluşmuştu. İçi titredi. Nefesi kesildi. Babasının sesi ile dalgın halinden sıyrıldı.

"Kızım, hoş geldin."

"Hoş buldum baba." dedi, Süreyya babasına sarılarak.

"Gelin bakalım, oturun. Ersan Bey bize kahve söyler misin? Şöyle hep beraber keyifle içelim."

"Tabii, Hikmet Bey ama ben sizi yalnız bırakayım. Birkaç işim daha var sonra çıkacağım. Bu akşam torunlar gelecek. Geç kalmak olmaz. Başka zaman olur mu güzel kızım."

"Olur, tabii, Ersan amca sizinkilere çok selam söyle."

"Söylerim, kızım sağ olasın. Görüşürüz, yine gel uzatma arayı bu kadar."

"Hoş çakal Ersan amca."

Ersan çıktıktan sonra babası Süreyya' ya dönerek, "Kızım az önce ne oldu öyle? Bir an daldın gittin."

"Bir şey yok baba. Öylesine biraz fazla yoruldum sanırım."

"Hım, düğün organizasyonu herkesi biraz yordu. Haklısın kızım. Ama ne zamandır konuşamadık yüzünü gördüğümüz yok. Nasılsın?"

"İyiyim baba, yani bu organizasyon beni oyalıyor."

"Bana gerçek hislerinden bahset kızım. Biliyorum çok zorlandın. Üzerine gelmek istemedim ama seni merak ediyorum."

"Baba..."

"Konuş benimle kızım, nasıl olduğunu bilmeye hakkım var. Gökbey' den hiç haber yok biliyorum. Onu bende çok merak ediyorum. Ama hep iyiyi düşünüyorum. Dilim varmasa da kötü haber tez yayılır."

"Tek tesellim o zaten. Onu özlüyorum ama bu duruma katlanmam gerek. Gökbey' in nelere katlandığını bilmiyorum bile. Nerede, ne yapıyor, nasıl hiçbir şeyden haberim yok. Bu beni gerçekten yoruyor. Ama metanetli olmaya çalışıyorum. Onu düşündükçe kendimi daha şanslı hissediyorum. En azından ben ailemle, sevdiklerimle bildiğim yerdeyim. Vatanımdayım. Ama o..." dedi ve sözlerine devam edemedi. Gözlerinin dolmasını istememişti ama işte elinde değildi.

"En kötüsü de ne biliyor musun baba, sitem etmeye hakkım yok. Neye sitem edeceğim ki? Vatanı için tehlikeli görevlere giden Gökbey' e mi? Yaptığı mesleğe mi? Hepsini bizler rahat huzurlu yaşayalım diye yapıyor. Canını hiçe sayıyor! Ve bunu isteyerek, hiç tereddüt etmeden canı gönülden yapıyor. Onunla ve mesleği ile ne kadar gurur duysam az!"

"Aslında bana söyleyecek çok fazla söz bırakmadın. Benden de kurduğun cümlelere yakın şeyler duyacaktın. Haklısın çok asil ve kutsal bir mesleği var. Ne söylesek az. Ona ve onun gibi olan herkese minnet borcumuz var. Gökbey gibi bir adamla olduğun için seninle gurur duyuyorum. Seninle de gurur duyuyorum kızım. Çok şey yaşadın. Çok şükür ki Gökbey vardı. Senin sayende ona ben de kavuştum. Gökbey ikimiz içinde çok değerli. Sağa salim geri döneceğine inanıyorum. Bunca yıllık ayrılıktan sonra kavuştuk. Artık mutlu olma zamanı kızım. Aklına kötüyü hiç getirme sadece sabırla onu bekle." dedi, gözleri dolu dolu.

"Çok haklısın baba, teşekkür ederim. Seninle konuşmayı gerçekten özlemişim."

"Bana teşekkür etme kızım. Ben de seni çok özledim." dediğinde, kapı çalındı. Sekreter kahveleri getirdi. Bıraktıktan sonra çıktı.

"Hadi bakalım kahvelerimizi soğumadan içelim. Münevver Sultan yemeğe bekler. Geç kalmayalım."

"Bu kadar yorgunluğun üzerine annemin sitemleriyle karnımı doyurmak istemem." dedi Süreyya gülümseyerek. Bu söylediğine babası da güldü. Kahvelerini içtikten sonra eve gitmek üzere vakıftan ayrıldılar.

Eve gittiklerinde tam da bekledikleri gibi Münevver Hanımı onları yemek için beklerken buldular. Keyifli bir akşam yemeğinden sonra Süreyya odasına çekildi.

Uyumak için hazırlıklarını tamamladıktan sonra Gökbey' e mesaj yazdı ve gönderdi. Ruh hali bir başkaydı bu gece, belki de babası ile konuşmak ona düşündüğünden daha iyi gelmişti.

"Bazen bazı şeyleri anlayabilmek için sağlıksız bir ruh halinde, ayın karanlık yüzeyinde durmuş gibi hissediyorum. Biliyorum, küstah, haddi aşan, hududu geçen bir sevda benimkisi. Teninin tenime, nefesinin nefesime, sesinin sesime, karışmadığı bir gün daha geçip gidiyor ömrümden gözlerine bakamadığım her gün felaketim oluyor. Ruhumda ve bedenimde uyandırdığın harikulade hislerin özlemi içindeyim. Tükendiğimi hissediyorum sevgilim. Ama biliyorum az kaldı hissediyorum. Kavuşmamız yakın. Seni seviyorum sevgilim, iyi geceler."

Düğün Sabahı 20 Kasım Cumartesi

Düğün Sabahı 20 Kasım Cumartesi

Düğün günü gelip çatmıştı. Süreyya gelinliği tamamlamış ve kendi evine getirmişti. Gelin evi onların evi olacaktı. Münevver Hanım daha öncesinde Esma ile konuşmuş ve bundan mutluluk duyacağını özellikle belirterek karar vermişlerdi. Esma da bu durumdan dolayı çok mutluydu. Esma yetimhanede büyümüş hiçbir zaman gerçek bir aileye sahip olamamıştı. Ama Süreyya' nın ailesi sayesinde bu eksik yanı hep telafi edilmişti. Münevver Hanım' ı annesi yerine, Hikmet Bey' i de babası yerine koymuştu. Süreyya zaten her zaman kız kardeşi gibiydi. Onlar sayesinde sıcak bir ailenin ne demek olduğunu biliyordu.

En büyük şansı Mahir'di. Mahir' de yetimhane de büyüdüğünden birbirlerini çok iyi anlıyorlar. Birbirlerini yaralarından tanıyıp, sarıp iyileştiriyorlardı. Esma' nın ortancalarına yüklediği anlamları, Mahir' in kırık arabalarıyla dolu geçmişleri evvelden birbirlerine bağlıydı.

Birbirlerini ancak kalpten hissedenler anlayabilirdi aralarında ki bağı, aşkı ve hiç tükenmeyen anlayışlı tutkuyu. Mahir de memnundu Esma' nın sıcak bir yuvadan gelin olarak çıkmasından. Bu kararı duyduğunda minnetle bakmıştı Hikmet' in sevecen, sıcak, babacan gözlerine. İkisi de yetimhaneden yetişmiş olsalar da Esmasına hiç kıyamıyordu. Kolu kanadı kırılmasın diye ona gizliden kanat olmuştu. Kalbi yarım kalmasın diye ona kendi kalbini teslim etmişti. Onunla tamamlanmış eksik her şeyini onunla bulmuştu. Onu tamamalarken aslında kendisini de tamamlamıştı. Ayna gibiydi Esma ona her baktığında kendi yansımasını gördüğü kırılgan ama aynı zamanda güçlü. Güzel, zeki, merhametli, komik, dürüst, samimi, çalışkan, naif, zarif ama en çokta kocaman kalbi olan Mahiri de her şeyiyle oraya saklayan kadına sonsuz zamanın içinde minnetle bakacaktı.

Esma gelin evindeyken, Mahir kendi evindeydi. Yanında kardeşlerim dediği, Ahmet Kağan ve Mehmet vardı. Onlar hem kardeş hem de çok iyi arkadaşlardı. Gökbey' in de yanında olmasını çok istemişti. Ama yoktu. Bir yanı eksik hissetse de ona çok büyük saygı duyuyordu. Erkekler Mahir' in hazırlıklarına sakin bir şekilde yardım ederken, gelin evinde durum tam tersiydi.

Münevver Hanım, heyecanlıydı. Sanki ilk defa evladını evlendiren bir annenin paniği ile hareket ediyor ve bunu da herkese yansıtıyordu. Her şeyde parmağı vardı. Esma' nın her şeyiyle birebir ilgilenmişti. Çeyizi, evinin hazırlanması, eşyaları, düğün için ne gerekiyorsa her şeyiyle eksiksiz ilgilenmişti.

Esma ile Süreyya beraber uyumuşlardı. Sabah ise Münevver Hanım' ın odaya baskın düzenlemesi ile uyanmışlardı.

"Ben size bütün gece ayakta mı kalın dedim. Söyleyin bakim sabaha kadar ne kaynattınız bu kadar! Çabuk uyanın! Daha kahvaltı edeceksiniz. Birazdan makyözün ve kuaförün gelecek. Sen hala uyuyorsun!" diyerek, odaya girmişti.

Kızlardan ses çıkmayınca, tekrar söylenmeye başladı. "Ben kime diyorum. Kalkın artık. Zaman çabucak geçecek bugün Esma, kızım bak yetişemeyiz. Kendi düğününe geç kalan bir gelin mi olmak istiyorsun sen?" diyerek, üzerlerindeki yorganı çekip aldı.

Bu hareketi le dikkatlerini çekmeyi başarmış, mırıldanarak uyanmalarını sağlamıştı.

"Kalkın artık, sabah oldu! Esma Hanım, Mahir senin yerine başkası ile mi evlensin he! İstediğin bu mu?" dediğinde, Esma bir anda gözlerini açıp yatakta doğrularak,

"Asla! Katiyen! İtiraz ediyorum! Benden başkası mı? Ben onu yolarım! Ben var ya—"" diyerek, kendini kaptırmış söylenip bağırmaya devam ederken, Süreyya araya girerek, "Bu kadar tirad yetmez mi? Esmam valla bak başım zonkluyor. Allah aşkına bağırma." dedi oflayarak.

"Hadi hadi söylenmeyin de hazırlanıp kahvaltıya gelin." dedi, Münevver gülerek.

"Tamam, anne geliyoruz."

"Hemen."

"Tamam, Münevver teyze."

"Bana tamam demeyi bırakında kalkın o yataktan!" dediğinde, ikisi de yataktan kalktı.

"5 dakikaya inmezseniz Mahir' i arıyorum."

"Tehdit ediyor, Süreyya annen beni tehdit ediyor. Çabuk hemen inelim aşağıya. Valla yapar. Arar Mahirimi kaptıramam kimseye! Ben bugün Mahir' le evleneceğim!"

"Anladık, evleneceksin. Tiradı bırak da banyoya sen mi girersin ben mi gireyim."

"Ben giderim. Şurada iki dakika naz da yaptırmıyorsun."

"Nazını da niyazını da artık Mahire yaparsın canım." dedi, kıkırdayarak.

"Yapacağım tabii, ne sandın." dedi, Esma da gülerek banyoya gitti.

Süreyya arkasından, "Sen iflah olmazsın cilveli kadın!" dedi ve üzerini değiştirmek için dolabına gitti.

İkisi de 5 dakika sonra kahvaltıya indiler.

Düğün resepsiyonu akşam 19: 30 da başlayacaktı. Kahvaltıdan sonra Esma' nın hazırlığı da başladı. Her şey bittiğinde, kuğu gibi görüntüsü ile herkesi büyüledi.

"Esma, yavrum canım benim gerçekten de prenses gibi oldun. Bu ne güzellik böyle." dedi, Münevver gözleri dolu dolu konuşmakta zorlanıyordu.

"Başka türlüsünü mü bekliyordun Münevver teyze. Aşk olsun alındım." dedi. Duygusal olmak istemeyerek takıldı. Çünkü iki gözü iki çeşme ağlamak üzereydi. Duyguları şaha kalkmış atlar gibiydi. Doğada vahşice ve özgür olan atlar. Eğer şimdi kontrol edemezse bir daha hiç edemeyeceğini düşünerek böyle konuşmuştu.

"Deli kız, seni niye sevdiğimi bana bir kere daha gösterdin. Gel buraya sana sarılmam lazım." diyerek ona yaklaştı.

Ardından, Süreyya, Leyla, Serra, Zeynep, Güniz, Ceren hepsi duygulanarak ama gülümseyerek aynı anda, "Bizde biz de sarılacağız." diyerek, Münevver ve Esma' yı sarıp sarmalamışlardı.

Esma heyecandan yerinde duramıyor. Gelinliği kırışacak diye oturamıyordu. Kalbinin atışı evin her köşesinden duyuluyordu. Zaman daralıp, Mahir' in geleceği saat yaklaştıkça duvarlar üzerine geliyor. Titremesine engel olamıyordu.

Süreyya, onu izlerken titrediğini gördü ve yanına giderek, "Canım, üşüdün mü? Yoksa heyecandan mı böyle titriyorsun?"

"Öleceğim Süreyya, burada heyecandan gebermek üzereyim. Mahir nerede kaldı? Geç kalacağız."

"Geç kalmayacaksınız. Tatlım Mahir gelmek üzere az önce konuştuk. Sakinleşmeye çalış bu kadar heyecan iyi değil. Her an düşüp bayılacak gibisin. Hadi gel biraz şöminenin yanına gidelim."

"Saçmalama, şömine şu an en tehlikeli yer. Gelinliğim yanabilir. Sonra ben ne yaparım. Bu şahane gelinliğin başına bir şey gelsin istemeyiz." dediğinde, zil çaldı. Esma olduğu yerde resmen sıçrayarak irkildi.

"Geldi, aman Allah'ım Süreyya Mahir geldi." dedi, heyecanlı sesinin tınısı kalpleri titretecek tondaydı.

"Ah sonunda. Daha fazla seni zapt edemeyecektim." dedi, Süreyya gülerek.

Mahir' de eve gelene kadar dokuz doğurmuştu. Trafiğe ve bir sürü önemsiz şeye söylenmişti. Kendini heyecanın dozundan bayılacak gibi hissediyordu.

Herkes salonda toplanmıştı. Esma tam olarak ortalarında süzülüyordu. Mahir kapıdan içeriye girdiği anda tüm dünyası durdu. O an sadece Mahir' e ve geleceğine bakıyordu.

Mahir, salona girdiğinde, o ana kadar durmuş olan dünyası aydınlandı. O an sadece, Esma' ya ve geleceğine bakıyordu.

Herkes sus pus olmuş, gülen gözlerle onları izliyordu. Birbirlerine doğru adım atmaya başladıklarında zaman durmuş gibiydi.

Birbirlerinin varlığının gerçekliğini hiç bu kadar çarpıcı bir şekilde hissetmemişlerdi. O sırada birbirlerinin yakınına o kadar geldiklerini hissetmedikleri gibi.

"Hayattaki en değerli varlığım, bundan sonra nefes aldığım her an senindir." dedi, Mahir.

"Seni gördüğüm an yeniden aşık oluyormuş hissini bana verdiğin için minnettarım. Tüm varlığımla sana aidim." dedi, Esma.

Birbirlerine hiç gülümsemedikleri gibi gülümsediler. O an kalpleri bir kere daha hiç ayrılmamacasına birleşti. Esma ve Mahir önden, sevdikleri tüm aileleri ve arkadaşları da arkalarından düğünün yapılacağı beylerbeyi sarayına gitmek üzere evden ayrıldılar.

 

SURİYE

GÖKBEY (Şafak Operasyonu)

Saat gece yarısını geçtiğinde, Gökbey ekibi ile birliğe yakın bir konumda Zekeriya'dan gelecek bilgiyi bekledi. Bu sırada Selvi kendi mevziisini oluşturarak yerine geçti. Ertuğrul ve Cahit gece görüşleriyle birliği gözlemliyordu. Gökbey her zaman ki gibi sabırla planını uygulamaya koyacağı anı bekliyordu. Bu sırada Selvi' den birlikteki hareketliliğe dair bilgi almak için telsize konuştu.

"Selvi?"

"Ortalık sakin efendim. Çevremiz temiz."

"Anlaşıldı. Cahit, Ertuğrul?"

"Temiz."

Yaman, "Beklediğimiz haber geldi. Araf odasına girdi."

"Tamam. Zekeriya izlemeye devam etsin. Yarım saat sonra bize tekrar bilgi versin."

"Gidiyor muyuz?" dedi, Mustafa.

"Hayır, bekleyeceğiz."

Aradan yarım saat geçmişti. Beklediği haber Zekeriya' dan geldi.

"Hala odasında, yalnız." dedi, Yaman.

"Hadi Beyler, gidiyoruz. Selvi çıkıyoruz. Arkamızı kolla. Zekeriya hatta kalsın Yaman, son anda bir aksilik istemiyorum."

"Emredersiniz efendim!" dedi, Selvi.

"Anlaşıldı." dedi Yaman.

Böylelikle birliğe doğru dikkatli ve sessiz bir şekilde ilerlediler. Neredeyse nefes bile almıyorlardı. Birliğin girişine en yakın yerde, durdular. Zekeriya' dan bekledikleri komut gelmişti. Araf hala odasında yalnızdı.

"Selvi?"

"Batı yönünde uzak mesafede hareketlilik var ama batıya yöneldiler. Onun dışında temiz efendim."

Gökbey, "Şimdi, giriyoruz." dediğinde, Ekip seri ama sessiz bir şekilde birliğe girip doğruca Araf' ın odasının olduğu binaya gitti. Gökbey, Ertuğrul ve Cahit' e işaret vererek yerlerine geçmesini istedi. Yaman, birliğin hemen dışında görev almıştı. Zekeriya dan herhangi bir durumda ters bir bilgi gelirse, arkadaşlarını uyaracak gerekirse dışarıdan destek olacaktı. Şu ana kadar her şey yolundaydı.

"Selvi, Yaman nöbetçiler ne durumda?"

"Sorun yok efendim." dedi Selvi. "Sorun yok." dedi Yaman.

"Mustafa hadi şimdi giriyoruz."

Ertuğrul ve Cahit' i geride bırakarak içeriye girdiler. Sorunsuz ilerleyip Araf' ın odasının önüne geldiler. Hızlı bir şekilde İçeriyi dinleyip etrafı taradılar. Gökbey 10 saniye içinde odaya girmiş, yatağında yatan Araf' ı bayıltarak Mustafa' nın omuzuna bırakmıştı. Seri hareketlerle odadan çıkıp bina girişine gittiler. Etrafı kolaçan ettikten sonra Gökbey, ekibine telsizden,

"Çıkıyoruz. Son durum bilgisi?"

"Temiz." dedi, Ertuğrul.

"Temiz." dedi, Cahit.

"Temiz." dedi Yaman.

"Selvi?" dedi Gökbey, ama selvi' den ses çıkmadı. Bir daha seslendi.

"Selvi?"

"Efendim. Hemen çıkmanız lazım. Birliğe bir ziyaretçi geliyor." Gökbey, kim olduğunu hemen anlamıştı. Sonuçta burada karışıklık çıkmıştı. Ve karışıklık bu itlerin en sevdiği şeydi.

"Caleb!" dedi Gökbey.

"Evet, efendim o."

"Senin de sıran gelecek. Beni bekle Caleb!" dedi ve hemen harekete geçti. Mustafa da hemen ardından onu takip etti. Cahit ve Ertuğrul da biraz geriden onları izliyordu. Birliğin dışına sorunsuz çıktılar.

"Buluşma noktası Selvi' nin mevzi aldığı konumdu. Hiç oyalanmadan usulca buluşma noktasına gittiler. Mustafa Gökbey' i önce Yaman ardından da Cahit ve Ertuğrul takip etti.

"Cahit Yaman siz önden gidip aracın olduğu bölgeyi kontrol edin. Ertuğrul sen Mustafa 'yı ve Araf' ı koruyacaksın. Selvi sen de hemen gerimizden bizi takip edeceksin."

"Emredersiniz!" dedi, hepsi aynı anda ve harekete geçtiler.

"Ama önce Yaman' dan haber gelene kadar Caleb' ı izleyebiliriz." Dedi, Mustafa.

"Hayır! Bu çok tehlikeli. Araf' ın yokluğu her an ortaya çıkabilir. Bunu riske atamam."

"Doğru. Ben bir an düşünemedim."

"Hadi, hemen gidiyoruz." dedi ve harekete geçti.

Arabaya kadar sorunsuz gittiler. Yaman ortalığın sakin ve temiz olduğu bilgisini vermişti. Şafak sökmek üzereyken güvenli kamp evine yanlarında Araf' la birlikte döndüler.

"Araf' ı bodrum kata yerleştirin. Ve uzun bir süre uyanmayacağından emin olun. Yirmi dakika sonra herkesi yukarıda istiyorum."

"Anlaşıldı!" dedi Yasin. Mustafa ile birlikte Araf' ı götürdüler.

Dinlenmek ve toplantıya hazırlanmak için çok fazla vakitleri yoktu. Gökbey Aziz' in yanına giderek, "Diğer her şeyle birlikte paranın yarısını hazırla Aziz, yirmi dakika sonra toplantı yapacağım. Bu arada Zekeriya' ya bilgi ver."

"Anlaşıldı." dedi ve hazırlığa başladı.

Aradan 20 dakika geçtiğinde, ekip toplantı için yukarıda hazırdı.

"Bu toplantı çok önemli. Toplantı sonucunda Zahur, birliğin başına geçmiş olmalı. Herkes ne söylediğine çok dikkat edecek. Gerekmedikçe benden başka kimsenin konuşmasını istemiyorum. Toplantıya gelecek olanlar, Nihat, Mustafa, Yasin, Halil, Hasan, Burak ve Ertuğrul."

"Anlaşıldı."

"Selvi, sen çatıdasın. Geride kalanlar kaleyi koruyacaksınız. Kuş dahi uçmayacak. Aziz sen her zamanki görevinin başındasın. Cahit, sen Araf' ın başında kalacaksın. Ne yapacağını biliyorsun. Ali kemal ve Yaman Selvi ile birlikte buranın güvenliği size emanet. Bir araç burada kalacak. Biz üç araçla gideceğiz."

"Emredersiniz!"

"Gelelim toplantıya, Burak sen geride mevzilenecek, aksi bir durumda bizi koruyacak, aynı zamanda da gözümüz olacaksın. 3. araç geride kalacak. Hasan, sen o araçta olacaksın. Aksi bir durumda kaçış için B planımız sensin. Burak' la birbirinize yakın mevzileneceksiniz. Nihat, Mustafa, Yasin, Halil, Ertuğrul siz benimle toplantıda olacaksınız. Hazırlıklarınıza hemen başlayın. Yarım saat içinde çıkacağız. Bir saat öncesinde orada olmak istiyorum."

"Anlaşıldı." dedi hepsi hep bir ağızdan.

Planladıkları gibi yarım saat sonra güvenli kamp alanından çıktılar. Toplantı saat: 09: 00 ' da başlayacaktı. Gökbey, dediği gibi ekibi ile birlikte bir saat öncesinde birliğin yakınına gitti. Etraf güvenliydi. Bulundukları konumdan birliği rahatlıkla görebiliyorlardı. Hareketlilik söz konusuydu ancak olumsuz bir şey yoktu. Burak ve Hasan' ı geride bırakarak birliğe gittiler. Onları, Zayed, Zahur ve Habur karşıladı. Celiül ortalarda görünmüyordu.

"Hoş gelmişsiniz." dedi Zahur.

"Hoş bulduk." dedi, Gökbey.

"Buyurun, toplantı için hazırız. Birliğin ileri gelenleri de bizi bekler." Dedi, Zayed.

Böylelikle, hep birlikte toplantı alanına gittiler. Gökbey içeriye girince kalabalıktaki tüm gözler ona döndü.

"Selamün aleyküm." dediğinde, karşılığında "Aleykümselam." sesleri geldi. Zayed, Gökbey ve ekibinin oturacağı yeri gösterirken, Zahur ve Habur da kendi yerlerine geçtiler. Toplantı için herkes hazırdı. Celiül hariç. Gökbey hızla ortamı taramış onu görememişti.

"Celiül, amcanız nerede?"

"Haber saldık, birazdan burada olur." dedi, Zayed. Zahur sözü alarak,

"Birliğin saygı değer ileri gelenleri, bilirsiniz ki Türkiye ile babamın yaptığı ittifakın devamı için toplanmış bulunuyoruz. Ama öncelikle, birliğin başına kimin geçeceğini belirleyeceğiz." dediğinde, kalabalıktan bir uğultu yükseldi.

"Celiül gelmeden mi seçim yapacağız?"

"Ya Araf? İkisi de yoktur Zahur?"

"Araf' ın yaşı küçüktür. Oy hakkı zaten yoktur. O sebeple burada olmayacaktır." dediğinde, kardeşi ile konuşmasının işe yaradığını ve onun sözünü dinlediğini zannediyordu. "Amcama gelince, onun tercihi bellidir. Lakin burada olmalı haklısınız. Zayed çabuk git amcamı bul."

"Hemen, efendim." diyerek, toplantı alanından çıktı. Gitmesi ile dönmesi bir olmuştu. Kapıda Celiül ile karşılaşmıştı. Celiül hışımla toplantı alanına daldı.

"Zahur, ne edersin? Bu acele niyedir. Biz böyle konuşmamıştık. Karar henüz verilmemişti. Bana sormadan nasıl bu toplantıyı organize edersin!" dedi, sert bakışlarını Gökbey ve ekibin üzerinde gezdirdi.

Herkesin gözü bu hiddetli çıkışı yapan Celiül' ün üzerindeydi. Hoş karşılamamışlar, memnuniyetsiz bakışlarını sergilemekten çekinmemişlerdi.

Gökbey, amcanın sorun çıkartacağını biliyordu. Tetikte bekliyordu. Ama birliğin ileri gelenlerinin önünde kargaşa çıkartmayacak kadar akıllı olduğunu düşünüyordu. Zaten toplantıyı da o yüzden böyle yapmak istemişti. Aniden ve gizli.

Zahur, "Amca, buyur önce sakin ol. Misafirlerimiz vardır. Babamın kurduğu ittifakı yenilemek için uzun yoldan geldiler." dedi, uyarıcı ama sakin konuştu.

Amcası uyarıyı sezmiş bu daha da sinirlenmesine neden olmuştu. Ancak şimdi burada kargaşa çıkartırsa birliğin önde gelenlerinin önünde kötü duruma düşecekti. Bunu çok iyi biliyordu. Etrafını tartıp biçtikten sonra kendisi için ayrılmış olan yere doğru yürüdü ve oturdu.

"Doğru dersin, misafirlerimiz önemlidir. Pekala, Araf' ı göremedim. Nerededir?"

Habur araya girerek, "O toplantıya katılmayacak. Buyurun biz devam edelim." dediğinde, Celiül şüpheyle iki kardeşe baktı. Zahur amcasına fırsat vermeden, "Evet, nerede kalmıştık?" dedi ama amcası tarafından sözü kesildi.

"O ne demektir? Burada olmak Araf' ın da hakkıdır. Zayed, git Araf' ı getir." dediğinde, Gökbey ilk defa araya girme ihtiyacı duydu.

"Toplantı saatimizi aşıyoruz. Biz sizi sözünüzün eri biliyorduk. Ağabeyleri, kardeşleri ile ilgili gerekeni söylediler. Daha fazla vakit kaybedeceksek eğer bu toplantıyı erteleyelim?" derken, ciddi, kendinden emin ve sert konuşarak risk almıştı. Sadece Zahur' un gözlerinin içine bakıyordu.

Celiül şüphelense de elinde kozu yoktu. Kendini köşeye sıkışmış gibi hissetti.

Zahur, "Sözümüzün eriyiz. Bu toplantı şimdi yapılacak. Önce seçimimizi yapacağız."

"Seçim olmadan da toplantıyı yapabiliriz. Acele nedir? Buyurun siz başlayın bakalım bize neler verebileceksiniz?" dedi, Celiül. Kurnazlığı ile seçimi iptal etmeye çalışıyordu.

"Toplantıyı, başsız bir birlikle yapacağımızı mı sanıyorsunuz?" dedi, Gökbey direkt Celiül' e bakarak.

İçeriden bir uğultu daha koptu. Zahur Gökbey' e hayretle bakıyordu. "Bu adam fazla cesur." dedi, içinden. Celiül de şaşkındı ne cevap vereceğini düşünürken Gökbey onun konuşmasına fırsat vermeden devam etti.

"Ayrıca, bize ne vereceksiniz değil! Birbirimize bu dost ittifakı ile ne sağlayacağız. Amaç bu! Ama sanırım sizin tarafınızdan unutulmuş!" Diyerek Celiül' ün sinir uçları ile oynarken bir yandan da kalabalığın kararını etkilemek için kendine çekmeye çalışıyordu.

Mustafa Gökbey' in sağ yanında Nihat ta sol yanındaydı. İkisi de gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Celiül' i fazla abartmışlar." dedi, Mustafa içinden.

Bu sırada Gökbey' in haklı olduğuna dair mırıldanmalar yükselmeye başladı. Zaten çoğunluk Zahur' dan yana idi. Şansını zorluyordu. Ama ona destek lazımdı. Araf'ın olmamasına içinden hayıflanan Celiül kapana kısıldığını hissetti.

Seçime engel olamazsa b planını devreye sokacaktı. O yüzden daha fazla saldırgan davranıp dikkatleri üzerine çekmemeye karar verdi. Bu seçim sonrasında birisi ölecekti.

Devam edecek...

Yeni bölümde görüşürüz canlar.

Umarım bölümü sevmişsinizdir. Kocaman öpüldünüz :)

 

Loading...
0%