Yeni Üyelik
50.
Bölüm

BÖLÜM 48(Sonsuz zamanın esintisindeki, neşeli çocuk ruhları)

@nefelicalliope

GÖKBEY' DEN;

 

GÖKBEY' DEN;

Çocukluğumda düğümlenen kaderimizden bir haber zamansız ayrılan neşeli ruhlardık biz! Amansız ve soluksuz bir gizli görevle ruhlarımız tekrar kesiştiğinde anladım hep içimi dolduran o kimsesizlik ve evsizlik hissinin aslında senin yokluğun oluğunu!

Selam, yeni bölümle geldim:) Size geçmişten küçük Süreyya ve Gökbey' i de getirdim. Geçmişe gittiniz değil mi? Süreyya' nın çocukken Gökbey' e ne yaptığını hatırlayanlar burada mı? Ses verin!! :))

Bölümü seveceğinizden eminim. Gerilim ve heyecanı yüksek aksiyonu bol ve biraz da hüzünlü bir bölümle geldim. :(( Yıldızımızı parlatmaya devam edelim. Motivasyon önemli hanımlar, beyler:)))

Yorumlarınız benim için değerli bunu zaten biliyorsunuz. Hepsine dönmeye çalışıyorum. Ayrıca sizinle yorumlar üzerinden sohbet etmeye bayılıyorum.

Teşekkürler.

Suriye

Toplantı

"Yanlış anladınız. Amacımızı unutmadık. Abimin hatırasına saygısızlık etmek istemedim. Buyurun oylamaya geçebiliriz. Kusuruma bakmayın." diyerek, geri adım atmıştı.

Gökbey, bu durumdan daha çok şüphelenmiş ve başka bir planı olduğunu hemen anlamıştı. Ama önemli olan şu anki seçimin tamamlanmasıydı. Bu konuyla daha sonra ilgilenecekti.

"Şimdi birbirimizi daha net anladığımızı ve anlaştığımızı düşünüyorum. O zaman buyurun lütfen, oylamayı gerçekleştirebilirsiniz." dedi, kendinden emin tavırları ve ses tonu tüm alana hakimdi.

Bunun üzerine Zahur, oylamayı başlattı ve sonucunda da istediğini alarak babasının yerini aldı. Tebrikleri kabul ettiği sırada Gökbey ve ekibi sakin kalarak etrafı incelemeye devam etti. Zahur herkesle görüştükten sonra Gökbey' in yanına geldi.

"Sağ olasın, sen ve ekibinin müdahalesi olmasaydı belki de her şey bambaşka yöne gidebilir, bizi çıkmaza sokabilirdi."

"Biz yapmamız gerekeni yaptık. Baban iyi bir adamdı. Sen de onun yüzünü kara çıkartmayarak, hatırasını yaşatacaksın. İşbirliğimizin daimliği hayırlı olsun. Seni tebrik ederim. Bu arada bunlar sizin." dedi, yanındaki para dolu çantaları göstererek.

Zahur, Habur' a çantaları almasını işaret etti. Habur çantaları aldı ve uzaklaştı.

"Geri kalanını da döner dönmez göndereceğim. Merak etme Zahur, kendine çok dikkat et. Düşmanın daha da çoğalacak. Ayrıca dikkat etmen gereken en önemli şey en yakınındaki kişi bunu unutma."

"Bunu bana gösterdiğin için sağ ol. Sen de esaslı adamsın. Dikkatli dönün. Ne ihtiyacınız varsa ben ve adamlarım sizin için her şeyi yapacak."

"Eyvallah Zahur, bilmen gereken bir şey daha var. Kardeşin bende güvende gitmeden onu sana teslim edeceğim. Çantalarla birlikte onu da alacaksın." dediğinde, Zahur şok olmuş bir ifade ile Gökbey' e baktı.

"Ama nasıl? Sen ne dersin? Ne demek bu Gökbey?"

"Bu süreçte başarılı olman için yapmam gereken bir adımdı sadece. Bu geceden sonra beni daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Amcan ve kardeşine dikkat et. Kardeşinin bizden haberi yok. Ne bir ses ne de bir görüntü, hiçbir şey bilmiyor. Bu sana yapabileceğim son iyilik. Hoş çakal Zahur. Çantalar 2 saat içinde sen de olur. Buraya yakın bir noktadan alabilirsin. Ama bunu sadece sen en güvendiğin bir adamınla yapmalısın. Ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi."

Zahur, başını anladığına dair keskin bir tavır ile hareket ettirdi. Simsiyah gözlerinde alevler dönüyordu.

Böylelikle Gökbey yapması gereken son konuşmayı da yapmıştı. Ekibine dönerek, "Beyler, hazırlanın dönüyoruz." dedi, ekip onun talimatı ile harekete geçmişti. Yolda giderken Aziz' i aradı ve teslimat için paketin hazırlanması emrini verdi. Gökbey ve ekibi dönüş yolundayken, Aziz' de Zahur' un kardeşi ve paranın geri kalanını yola çıkartmıştı.

Ekip güvenli eve döndüğünde saat gece yarısını çoktan geçmişti.

"Aziz paket yolda mı?"

"Evet efendim. Siz arar aramaz hazırladık ve yola çıkarttık. İki saat sürmez ulaşmaları."

"Tamam, kim gitti?"

"Cahit, Yaman ve Ali kemal."

"Yaman'ı ara orda kalıp, celiül' i takip etmelerini bizden haber almadan hiçbir şey yapmamalarını ve bize sürekli bilgi geçmelerini söyle."

"Tabii, hemen konuşuyorum." dedikten sonra Yaman'ı arayıp Gökbey' in direktiflerini bildirdi.

Ekib' e dönerek, "Herkes biraz dinlensin. Daha sonra toplantı yapacağım. Bu arada caleb' la ilgili son durum ne? Zekeriya' dan haber var mı?"

"Evet, Zekeriya ile konuştum biraz daha zaman istedi."

"Anladım, tamam, siz işinize bakın. Zekeriya ile ben konuşacağım."

"Ne planlıyorsun Gökbey?"

"Nihat abi, burada işimiz bitti sayılır ama caleb' ı almadan gitmeyeceğim. Siz dinlenin. Muhtemelen bir operasyon daha düzenleyeceğiz. Benim Zekeriya ile konuşup plan yapmam lazım."

"Alırız, tabii onu da alırız da sen dinlenmeyecek misin? Kaç gündür doğru düzgün uyumadın."

"Ben iyiyim abi, idare ediyorum. Bunu da hallettikten sonra dinleneceğim."

"Anlıyorum, peki evlat, senin dediğin gibi olsun ama kendini çok fazla zorluyorsun."

"Düşündüğün için sağ ol abi."

"Nihat abi haklı, sen de insansın, toplantı da çok mücadele ettin."

"İyiyim dedim Mustafa."

"O zaman planı, hep birlikte yapalım." dedi, Yasin. "Her şeyi tek başına düşünemezsin."

"Biliyorum Yasin, zaten öyle yapacağız. Sadece bana biraz zaman tanıyın. Önce kendi kafamda oturtmalıyım."

"Peki, Gökbey." dedi, Yasin düşünceli bir şekilde.

"Ben biraz hava alacağım. Çatıdayım, bu sırada siz de dinlenin. 40 dakika yeterlidir diye düşünüyorum. Tamam mıyız?"

"Tamam, oluruz." dedi, ekip ve dinlenmek için dağıldılar. Gökbey çatıya çıkmadan önce kendine kahve hazırladı. Daha sonra da yukarı çıktığında, gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldı. Aldığı nefesle birlikte ciğerlerine dolan havanın içinde Süreyya' nın naif hüzünlü kokusunu hissetti.

İçinden, Süreyya'ya seslenmek geliyordu. "Beni duyamasan da hissedeceğini biliyorum." dedi. Dile dökülemeyen sözcüklerinin, esen sert soğuk rüzgâra karışıp, ona gitmesini dileyerek, "Sevgilim, sonsuz zamanın esintisinde, aniden seni andığımda, teninin kokusu, sesin, gülüşün canlanıyor zihnimde. O an, sıcak yaz havasında hissettiğim hisler, içimde yeniden baharın renklerini coşturuyor. Mevsimler değişiyor, kışın yerini yaz alıyor. Her şey içimde coşku ve neşeyle rengârenk hale geliyor. Güzün hüzünlerinin aksine, içimi mutluluk ve sevinç kaplıyor. Nasıl desem; yaşamak gibi, nefes almak gibi, mutlu olmak gibi. Bekle beni sevgilim, az kaldı çok yakında kavuşacağız."

Kahvesinden gelen koku onu rahatlatmıştı. Kendini bir an kilometrelerce uzakta olan evinde hissetti. Aradan ne kadar zaman geçtiğini tam kestiremese de artık gerçekleştireceği operasyonun detaylarını düşünmesi gerektiğini biliyordu. "Bu son." dedi, içinden "Bunu da başaracağız ve evimize döneceğiz."

Ardından hareketlenerek ayağa kalktı. Gökyüzüne son bir kez daha baktıktan sonra aşağıya Aziz' in yanına indi.

"Aziz, Zekeriya ile iletişime geç. Bakalım caleb köpeği nerede? Ne haltlar karıştırıyor?"

"Tabii hemen."

"Zekeriya hatta."

"Nasılsın Zekeriya?"

"İyiyim, siz de iyisinizdir orada umarım, anlaşama sağlanmış. Haberinizi aldık."

"Evet, o iş tamam bitti. Sırada caleb var ama Aziz' e zaman lazım demişsin."

"Evet, orası biraz karışık, sanırım yer altında sığınakları var ama bu öyle basitçe tasarlanmış bir şey değil. Yüzeyden daha derindeler. O yüzden ulaşmam biraz zaman aldı."

"Peki, kaç kişiler? Giriş çıkışları bulabildin mi? Oradaki düzenleri nasıl? Kim ne zaman girip çıkıyor? Ne yapıyorlar?"

"caleb' ı takibe aldığımız günden beri bütün bunları inceliyorum. Sayıları kalabalık, sürekli değişkenlik gösteriyor. Yurt dışından misafirleri gelip gidiyor."

"Paralı askerler mi?"

"Evet, sadece bu da değil. Taşıdıkları bir şey var. Son iki gündür özellikle bununla ilgili bir hareketlilik söz konusu."

"Silah mı? Madde mi? Ne diyorsun?"

"İkisi de olabilir. Emin olamıyorum. Ya da insan kaçakçılığı yapıyorlar. Buna dair delili henüz bulamadım. O yüzden zamana ihtiyacım var demiştim."

"Anladım, ne yapıyorsa Celiül ile beraber bir ortaklıkları olduğu kesin. Zekeriya, benim zamanım yok. Bu işi bugün bitirip eve dönmeyi planlıyorum."

"Ne bugün mü? Ama saat neredeyse gecenin 3' ü. Ayrıca daha yeni bir operasyon ve toplantıdan çıktınız."

"Bilmediğimim mi sanıyorsun Zekeriya, bize giriş çıkışları, nöbetçi değişim saatlerini ve noktalarını tam sayıyla birlikte hemen göndermeye çalış. Belki havadan desteğe ihtiyacım olabilir. Sen her ihtimale karşı hazırlıklı ol ve ekipmanla birlikte üstümüzde ol. Operasyon saatine karar verince sana bildireceğim. Ayrıca en önemlisi caleb, o delikte mi? Değil mi? Onu net bilmem lazım Zekeriya."

"Anladım Gökbey."

"Bu arada operasyonun adı; "Kilit!" Başkana bunların bilgisini geçebilirsin. Ayrıca sana kanıt için zaman da veriyorum. Bu süre sana yeter de artar. Biz önden caleb' ı yakalamış olacağız."

"Anlaşıldı. Ben yaklaşık 15 dakika içinde tüm bilgileri yazılı olarak Aziz'e ileteceğim. Uydu görüntülerini de atacağım. Ardından da canlı canlı size izletmeye devam edeceğim. Benimle eş zamanlı Aziz' de her şeye vakıf olmuş olacak."

"Tamamdır, Zekeriya sağ ol."

"Gökbey?"

"Efendim."

"Dikkatli olun."

"Her zaman Zekeriya, her zaman."

Gökbey, görüşmeyi sonlandırdıktan sonra Aziz' e dönerek, "Yaman' ı ara."

"Tabii." dedi, Aziz. Ardından Yaman' ı arayarak Gökbey' e verdi.

"Yaman, teslimat yapıldı mı?"

"Evet, sorunsuz yapıldı."

"Bölgede durum ne? Celiül hala birlikte mi?"

"Evet, henüz bir hareketlilik yok. Sadece Araf' ı görmeye gitti."

"Anlaşıldı. Takibe devam edin. celiül önemli mutlaka bir hata yapacaktır. Araf' ı da izleyin ama öncelik celiül. Onun bizi caleb 'a götüreceğini düşünüyorum."

"Anlaşıldı Gökbey."

"Kolay gelsin. Dikkatli olun."

Gökbey, görüşmeyi sonlandırdıktan sonra Aziz' e dönerek,

"Aziz, yarım saat uyuyacağım. Beni ve ekibi yarım saat sonra uyandır. Toplantı yapacağız."

"Tabii Gökbey."

Dinlenme odasına gitmek yerine, ateşin basına gitmeyi tercih etti. Sandalyeye oturarak arkasına yaslandı. Biraz gözlerini dinlendirmesi gerektiğini düşünmüştü. Aradan yarım saat geçtiğinde, Aziz dinlenmeye geçen ekibi toplantı için toparladıktan sonra Gökbey' in yanına giderek ona seslendi.

"Gökbey?"

Gökbey, ilk seslenişte gözlerini açtı."

"Efendim Aziz?"

"Abi sen uyuduğundan emin misin?"

"Gözlerimi dinlendiriyordum." dedi, gülümseyerek.

"Anladım, herkes toplantı için hazır."

"Tamam, saat kaç?"

"Sabaha karşı, 04: 30."

"Anladım, Yaman' dan haber var mı?"

"Henüz yeni bir şey yok."

"Peki, ekip hazır mı?"

"Evet, herkes yukarıda sizi bekliyor."

"Gidelim Aziz." dedi, yerinden kalktı. Vücudunu esnetti, elleri ile yüzünü kontrol etti. Sonrasında da yukarıya çıktı.

Odaya girdiklerinde, birkaç kişi hariç herkes oradaydı. Diğerleri nöbet yerlerindeydi.

"Nasılsınız? Biraz da olsa dinlenebildiniz mi? Biliyorum yorgunsunuz ama bu buradaki şimdilik son görevimiz olacak. Son ama çok önemli caleb'ı almadan buradan gitmek istemiyorum. Başkanın emri biliyorsunuz."

"Alalım öyleyse." dedi, Mustafa.

"Dinlendik, çakı gibiyiz. Yani elimiz boş dönmek olmaz." dedi, Nihat.

"Dönmeyeceğiz Nihat abi."

"Peki, planın ne? Bu arada Yamanlar hala dönmemiş."

"Evet, onları celiül' i izlemeleri için orada tutuyorum."

"Yani celiül sayesinde caleb' a ulaşmayı planlıyorsun."

"Ona gideceğinden emimim. Sadece birlikte ne iş karıştırıyorlar onu öğrenmek istiyorum."

"Haklısın." dedi, Yasin. "Bu geceden sonra kesin gidecektir."

"Biz, caleb' ı alacağız. celiül bizim sorunumuz değil. Onu Zahur'a bırakacağız."

"Peki, Özel kuvvetleri ne zaman çağıracağız. Bunun için önceden bilgi vermem gerekiyor." dedi, Aziz.

"O konuda fikrimi değiştirdim Aziz, bu işi biz halledeceğiz. Sadece bizim için gelecek helikopterlerin zamanını bildirmen gerekecek. Zekeriya sana tüm bilgileri attı değil mi?"

Aziz, bu duruma bir an şaşırsa da Gökbey' e cevap verdi. "Evet attı."

"Tamam, şimdi bütün bilgileri ekiple paylaş."

"Sığınağın iki girişi var birini daha çok nakliye için kullanıyorlar. İki ana çıkısı var. Bunun dışında 1 ana çıkış, 1 gizli çıkış tespit edildi." dedi, elindeki uydu görüntülerini ekranda açarak, göstermeye başladı. "Bir tanesi şurada." dedi, "Diğerleri de burada ve şurada. Ama Zekeriya, başka bir çıkış olduğundan da şüpheleniyor. Sadece caleb' ın bildiği bir çıkış."

"Mümkün tabii, kendi kaçışını düşünmese şaşırırdım." dedi, Yasin.

"Evet, kaçıp sadece kendi götlerini kurtarmak için her şeyi yaptıklarından emin oluyorlar bunlar mutlaka vardır. Yasin, bak bakalım sence gizli çıkış nerede olabilir." dedi Gökbey. Yasin bunun üzerine görüntüleri daha dikkatli incelemeye başladı.

"Emin değilim. İçerisinin durumunu bilmiyoruz ama muhtemelen tünellerle doludur çıkışların yönlerine baktığımızda, Güneybatıyı boş bırakmışlar gibi ama neden?"

"Aferin Yasin iyi bir noktayı yakaladın. Aziz, bölgenin haritasını açar mısın?"

"Tabii, hemen açıyorum." dedikten sonra bilgisayarda birkaç tuşa bastı.

"Yasin güzel bir şey yakaladın ama devamını da getirsen iyi olur. Haritaya bakmaya devam edin. Bu arada Güneybatı da ne var?" dedi, Gökbey.

"Tamam." dediler.

"O çıkış bizim için önemli, mutlaka bulmamız lazım bu arada kaç kişiler Aziz?"

"Sayı da oynamalar var. Ama genellikle 50- 80 arası değişkenlik gösteriyormuş. Kapılardaki nöbetçi sayısı yoğun, bir kapıda en az 4 kişi var. Tabii ben ayrıca dışarıda da içeride de keskin nişancılarının da olduğunu düşünüyorum."

"Bence de bir tane değildir. Yani bir içeride bir dışarıda, iki nişancıları olmalı." dedi, Yasin haritadan başını kaldırıp. Nihat ve Halil de haritaya bakıyordu.

"Olabilir, mantıklı pekala, caleb hala çıkış yapmadı o sığınakta, onu dışarıya çıkartmamız lazım ilk etapta içeriye girmekten ziyade diye düşünüyorum sizce?"

"Bence, iki durum için de plan yapmalıyız." dedi, Ertuğrul.

"Katılıyorum." dedi, Selvi.

"Ben de öyle düşündüm." dedi, Gökbey.

"Buldum!" dedi, Yasin o sırada.

"Nedir? dedi, Gökbey.

Güneybatıda, amerika'nın üssü var. 120 km uzaklıkta."

"İşte bu aradığımız detay" dedi, Gökbey. "Eline sağlık Yasin, bulacağınızı biliyordum. Pekala, operasyonun adı; "KİLİT!"

"Sızma yapacağız beyler. Önce yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşacağız. İlk işimiz keskin nişancıları indirmek. Sonra da nöbetçileri indireceğiz.

"İçeriye mi giriyoruz?" dedi, Mustafa.

"Hayır, mecbur kalmadıkça içeriye girmeyeceğiz. Plana sadık kalıp içeridekileri dışarı çıkaracağız. caleb' ı canlı yakalamamız lazım. Önce sessiz çalışıp, dediğim gibi nöbetçileri ve keskin nişancıları indireceğiz. Ardından nöbetçilerin yokluğu anlaşılmadan yaklaşıp ses getirecek şekilde saldıracağız. Mustafa burada sana epey iş düşecek. İçeriyi paniğe sokmalıyız ki caleb, yönetimi bırakıp sadece kaçmayı düşünsün!"

"Anladım, güzel plan en sevdiğim." dedi, Mustafa.

"Aziz, silahlanmaları nasıl? Ona ait görseller var mı?"

"Evet." dedi, Aziz. Zekeriya' dan gelen görüntüleri göstererek, ana girişlerin ve çıkışların olduğu yerlerde ağır makineli silahları var."

"Anlaşıldı. Bizdeki mühimmat durumu ne? Sıkıntı var mı?"

"Yok, her şeye fazlası ile sahibiz. Şu ana kadar kullanım yapmadık."

"Tamam, şimdi şöyle düşünüyorum; gizli çıkış Güneybatıda olduğu için caleb' ın içerideki konumu oraya en yakın yerdedir."

"Evet, kesinlikle öyledir." dedi, Mustafa gülerek, "Göt korkusu bunlarda her şeyden fazla lafa gelince çok sıkarlar ama icraata gelince kaçış yollarını bunlara soracaksın."

"Aynen öyle, doğru dedin Mustafa." dedi, Nihat.

"Pis korkak şerefsizler." dedi, Hasan.

"Bir kere de yanıltsalar keşke!" dedi, Selvi.

Gökbey, "Saat kaç Aziz?" dediğinde, gün ışımıştı.

"08: 00 olmuş."

"Tamam, şimdi bir bakalım." dediğinde, Aziz' in telefonu çaldı.

"Yaman arıyor." dedi ve telefonu açtı.

"Evet, Yaman."

"celiül birlikten çıkıyor. Ne yapalım?

Aziz, Gökbey' e Yaman'ın dediklerini söyledikten sonra Gökbey telefonu aldı.

"Takip edin, muhtemelen caleb' a gidiyor. Hiçbir müdahalede bulunmayın ve asla görünmeyin Yaman çok önemli takip edip bize bilgi vermeye devam et. Kaç kişi gidiyorlar."

"İki araç görüyorum."

"Anlaşıldı, en az 10 kişi vardır."

"Mümkün."

"Tamam, takipte kalın. Birkaç saate yanınıza geleceğiz irtibatta kalalım."

"Hadi bakalım beyler, hemen hazırlıklara başlayın. Önce sızma sonra da bol havai fişekli bir kutlama gösterisi yapacağız!"

"Aziz, oraya varmamız kaç saat sürer?"

"2, 2.5 saat sürer."

"Hazırlıkları ne zaman bitirirsiniz?"

"1 bilemedin 1.5 saat."

"1 saat iyidir. Hadi beyler, her şeyi toparlayıp hazır olalım. Maximum öğlen 11: 30 'da orada olmalıyız."

"Anlaşıldı Gökbey, peki helikopterleri ne zaman isteyelim."

"Oraya gittiğimizde söyleyeceğim Aziz, yani aksi bir durum olmazsa, 1 bilemedin 2 saate caleb'ı alırız diye düşünüyorum. Sen bizimkilere şimdiden 13: 30, 13: 45 gibi tahmini bir saat verebilirsin."

"Anlaşıldı."

"Zekeriya' ya söyle hava desteği için bilgisi olsun."

"Hemen haber veriyorum."

"Burak ve Selvi size büyük iş düşüyor. Bizi koruyacaksınız. Önceliğiniz keskin nişancıları bulup haklamak."

"Elbette öyle." dedi, ikisi de.

"Görelim bakalım marifetlerinizi." dedi, Gökbey gülümseyerek.

Ardından herkes hazırlık yapmak ve toparlanmak için dağıldı. Seri şekilde toparlanmaya başladılar.

Bir saat 15 dakika sonra herkes, toparlanmış Kilit operasyonu için hazır vaziyette kapıda bir araya geldi.

"Evet, beyler her şey hazır mı?"

"Hazırız." dediler, hep bir ağızdan.

"Pekala, o halde çıkıyoruz. Hadi şu işi bitirelim de yuvamıza dönelim." dedi Gökbey. Ardından da arabalara bindiler.

Bu sırada Yaman tekrar aramış ve caleb ile celiül' in buluştuğunu haber vermişti. Gökbey, bu duruma hiç şaşırmamıştı. Yamandan buna dair kanıt için fotoğraf ve video çekmesini istemişti. Zahur için gerekliydi.

Saat 11: 35' de Gökbey ve ekibi Yaman'la buluştu. Yaptıkları planı zaten öncesinde onunla da paylaşmışlardı.

Selvi ve Burak kendilerini mevzi bularak gizlediler ve keskin nişancıları bulmak için gözleme başladılar. İçerideki kolaydı ama dışarıdaki sıkıntı olabilirdi. Tabii eğer dışarıda varsa; çünkü bundan emin olamamışlardı. Selvi ve Burak' tan sonra Gökbey ve ekibi de gizlenmişlerdi. Oldukları yerde yaklaşık 20 dakika beklediler. İlk işaret Selvi' den geldi.

"Buldum!" dedi, sesinin tınısından gülümsediği anlaşılıyordu.

"Nerede?" dedi, Gökbey.

"Sığınağın 1 km gerisinde ki tepede."

"Yalnız mı?"

"Evet, yalnız."

"İndir!"

"Emredersiniz, büyük zevkle." dedi ve dediğini yaptı.

"Selam ve elveda!" dedi, telsize tam alnından nişan alarak teröristi vurdu.

"Görev tamam."

"Eline sağlık Selvi! Burak ne durumdasın? Selvi' nin hızına yetişebilecek misin?"

Pes bir sesle konuşan Burak "Hala tarıyorum."

"Pekala, Yaman ne durumdasın yanımıza gelebiliyor musunuz?"

"40 saniye sonra oradayız." dedi, Yaman.

"Aziz helikopterleri iste. Tahmini varış süresini öğren ve bana bilgi ver. Ona göre tam saati söyleyeceğim."

"Emredersiniz."

"Zekeriya' yı göremedim." dedi, gülümsedi.

Telsizden Zekeriya' nın sesi geldi.

"Tam üzerinizdeyim. Nasıl görmezsiniz, alındım."

"Eyvallah Zekeriya."

Bu arada Yaman, Cahit ve Ali Kemal de ekibin yanına gelmişti.

"Beyler, toplanın. Mustafa, sen Cahit ve Halil doğuda mevzi alın."

"Yaman ve Aziz, siz burada kuzeyde kalacaksınız."

"Ertuğrul ve Hasan siz batıya."

"Yasin, Nihat, Ali Kemal ve ben Güneybatıya gideceğiz ama önce geriye kalan nöbetçi olursa onları indireceğiz. Ondan sonra girişleri patlatmak size kalıyor."

"Selvi, sen geride olduğun yerde kalmaya devam edip bizi kollayacaksın."

"Burak ne durumdasın?"

"Dışarıda başka keskin nişancıları yok."

"Ben de kontrol ettim. Burak haklı yok." dedi, Selvi.

"Muhtemelen sığınakta olabilir. O zaman oraya odaklanın. Bulun şu soysuzu hadi onu bulduğunuz an Kilit operasyonunu başlatacağım."

"Emredersiniz!" dedi, ikisi de.

"Burak, paslandın mı sen biraz?" dedi, Selvi.

Burak'tan ses gelmeyince bir daha konuştu.

"Burak?"

Bir dakika boyunca ses çıkmamıştı. Gökbey devreye girdi.

"Burak, cevap ver? Selvi onu görebiliyor musun?"

"Hemen bakıyorum."

"İşte seni buldum."

"Selvi iyi mi? Cevap verin biriniz!" dedi, Gökbey.

"Evet, iyi yani sanırım gülümsüyor." dediğinde Burak,

"Buldum onu!" dediğinde Gökbey,

"Bir daha böyle yaparsan seni gebertirim Burak! Duydun mu beni!"

"Emredersiniz efendim! Sadece biraz fazla konsantre olmuştum." dedi, Burak neşeli bir sesle.

"Selvi' den derin bir nefes sesi geldi. Aptalsın!" dediğinde, Burak güldü.

Ardından Burak, "Emrinizi bekliyorum."

"Yalnız mı?"

"Evet."

"İndir!"

"Zevkle." dediği anda tetiğe bastı.

"Terörist etkisiz hale getirildi."

Burak, Selvi girişteki nöbetçileri indirmeye başlayabilirsiniz."

"Emredersiniz." diyerek, tek tek nöbetçileri indirmeye başladılar.

"Hadi beyler, kilit operasyonu resmi olarak başladı. Mustafa patlatmak için ne bekliyorsun?"

"Sesini duymayı." dedi, Mustafa gülerek. "Ayrıca bana en güzel görevi verdiğin için de sağ ol." dediğinde, herkesin yüzünde istemsizce bir gülümseme belirmişti.

"Başla o zaman ne bekliyorsun." dedi, Gökbey hızla ilerlerken aynı zamanda patlama sesleri gelmeye başladı. Ekibin kalanı da diğer çıkış kapılarında ki nöbetçileri haklamıştı.

Nihat, "Bu kadar mı Mustafa? Daha ses getiren bir şeyin yok mu?" dedi.

"Olmaz mı Nihat abim, sen iste yeter ki!" dediğinde, içeriden dışarıya teröristler çıkmaya başlamıştı. Çıkmaları ile yere serilmeleri bir oluyordu. Burak ve Selvi işini son derece ciddiyetle yapıyordu.

caleb, celiül' le toplantı halindeyken dışarıdan gelen patlama ve silah sesleri ile bir anda neye uğradığını şaşırmıştı.

Gökbey, telsizden Aziz' e seslendi, "Aziz, helikopterleri 20 dakika sonra iste."

"Tamam."

Mustafa, "Yansın buralar!" diyerek, ardı ardına el bombalarını fırlatıyordu.

Bu sırada Gökbey, Nihat, Yasin ve Ali Kemal de dışarıya çıkan teröristleri indirerek yola devam ediyorlardı. Güneybatı tarafına doğru yol alırken, Gökbey' in tek hedefi caleb' dı! Ancak içeriden sayıları bitmek bilmeyen bir akış vardı.

Nihat, "Lağım faresi gibiler, her yerden çıkıyorlar."

"Haklısın Nihat abi, bizde geldikleri yere geri gönderiyoruz."

"Gönder aslanım!" dedi, Nihat Yasin' e gülerek.

"Mustafa durum ne? Selvi, Burak caleb' ı ya da celiül' i görüyor musunuz?"

"celiül' i görüyorum. caleb negatif." dedi, Burak.

"Burası bizde, devam edin Gökbey size yetişmeye çalışacağız."

"Önce orayı temizleyin Mustafa, celiül yalnız mı? Bu caleb şerefsizi nerede saklanıyor? Ertuğrul durumunuz ne?"

"celiül batı çıkışında emriniz nedir, alalım mı?"

"Aziz, Yaman kanıt için görüntü aldınız mı?"

"Evet, yeterince aldık."

"Tamam, alın celiül' i güzel bir paket olsun. Dikkatli olun."

"Emredersiniz." dedi, Ertuğrul. celiül' in olduğu yere hareket ettiler. Onlar onu almakla meşgulken Mustafa da son temizlikleri yapıyordu.

Bu sırada Gökbey' e helikopterin yaklaştığı bilgisi gelmişti.

"Selvi, Burak gözünüzden bir şey kaçırmayın. Çok dikkatli olun!"

Gökbey' in solundan ona kilitlenmiş olan bir teröristi indiren Burak, "Yolunuz açık devam edebilirsiniz efendim." dediğinde, Gökbey.

"Eyvallah Burak, iyi atış." dedi.

"Selvi caleb'ı buldunuz mu?"

"Olumsuz."

"Kahretsin! Nerede bu herif! Hala içeride olmalı."

"Evet, tüm çıkışları izliyoruz. Çıksaydı mutlaka görürdük!" dedi, Burak.

"Anlaşıldı. Mustafa, içeriye girebiliyor musunuz? Öyleyse girin içeriden püskürtün. Bizde çıkıştan içeriye geleceğiz. Onu kıstırmamız lazım! Çok dikkatli olun."

"İşte beklediğim haber, giriyoruz."

"Aziz, Yaman, Burak siz dışarıdan destek olmaya devam edin. Selvi sen Mustafa' ya desteğe git."

"Tamamdır, anlaşıldı."

"Ertuğrul, Hasan siz batıdan dolaşın. Çevreyi kontrol edin."

"Anlaşıldı.

"Bombalara ara vermen lazım Mustafa." dedi, Nihat.

"Aynen bu deli bizi de patlatır şimdi."

"Sakin ol Yasin, bombaları şimdilik bıraktım."

"Eyvallah koca adam." dedi, Yasin.

"Hadi beyler, istikamet güneybatı çıkışı." dedi, Gökbey. Yollarına çıkan engelleri birer birer etkisiz hale getirerek hızla ilerlemeye devam ettiler.

Mustafa, içeriye sızmış ekibiyle içeriden müdahaleye başlamıştı.

"Her iki girişte temiz." dedi, Mustafa.

Bu sırada Gökbey ve ekibi güneybatıya varmışlardı.

"Yasin gizli çıkışın tam yerini bulmamız lazım. Hadi beyler bulalım şu lağım pisliğini."

O sırada Ertuğrul, "Gökbey, celiül yani paket hazır."

"Yaman paketi al ve Fırat' a haber ver. Paketi Zahur' a teslim etsin. Kanıtla beraber biz buradan çıkana kadar teslim etmiş olalım."

"Anlaşıldı."

"Mustafa içerisi ne durumda?"

"Vur vur bitmiyor fareler, hala batı tarafındayız. caleb' ı göremiyorum."

"Dikkatli olun, tuzaklamış olabilirler."

"Anlaşıldı." dedi, Mustafa.

"Nihat abi, Yasin, Ali Kemal hadi artık şu geçidi bulalım."

"Bakıyoruz, merak etme bulacağız."

"Burak bir şey var mı?"

"Hala çıkış yapmadı. İçeride eminim!

"Ben de eminim Burak." dedi, Gökbey.

O sırada caleb, gizli çıkışa doğru 3 adamı ile birlikte ilerliyordu. "Kim bunlar? Bize nasıl ulaştılar? Lanet olsun! Her şeyi berbat ettiler. Nasıl anlamazsınız! Nasıl fark etmezsiniz! Bu kadar yakınıma nasıl girdiler diye kükrüyordu. "

"Efendim özür dileriz. Merak etmeyin, sizi güvenli çıkıştan kaçıracağız."

"Kes lan sesini! Ortalık yangın yeri, tabii ki beni çıkartacaksınız. Destek çağırdınız mı?"

"Evet, efendim, yoldalar."

"Hemen gelseler iyi olur. Yoksa benden çekeceğiniz var! diye, bağırdı. "Kim bunlar peki? Öğrendiniz mi?"

"Emin değiliz ama Türkler olabilir."

"Ne işi var onların burada, nasıl öğrendiler?"

"Efendim henüz bilinmiyor."

"Asker mi? Özel kuvvetler mi?"

"Emin değiliz."

"Ne demek emin değiliz."

"Efendim Mit olabilir."

"Mit mi? Olamaz! celiül, aşağılık herif bizi sattı mı yoksa! Onu geberteceğim. nerede o it!"

"Efendim saldırıya uğrayınca herkes dağıldı. Kargaşada kaçmaya çalıştığını gördüm."

"Onun ölümü elimden olacak! Onu hemen bulun."

"Adamlarınıza söyledim bile efendim."

"Hadi hadi çabuk peşimizdeler, çıkalım şu delikten."

"Az kaldı efendim, bu taraftan." dedi, paralı asker.

Bu sırada dışarıda Gökbey ve ekibi gizli çıkışı arıyordu. Gökbey, telsizden "Buldum!" dedi.

"Gökbey?"

"Buldum abi bu tarafta."

"Geliyoruz." Gökbey' in olduğu yere geldiklerinde, Ali Kemal,

"Gerçekten de iyi gizlemişler." dedi.

"Ne kadar iyi gizledikleri aslında ortada." dedi Nihat küçümser bir şekilde gülümseyerek.

Aynı anda gizli kapı aralandı. Önden caleb' ın adamı etrafı kontrol etmek için çıkıyordu ki Gökbey onu fark edip etkisiz hale getirdi. Arkadan küfürler savuran caleb bağırmaya başladı.

"Lanet olsun lanet! Buldular Çabuk beni koruyun." dedi, diğer iki adamına geriye doğru diğer çıkışlara giderken.

"Buldum seni!" dedi, Gökbey. "Kaçışın yok caleb!" diye kükredi resmen.

"Siktir!'' dedi, caleb. Bu sırada çatışma başladı. Mustafa da içeriden ilerlemeye devam ediyordu.

"Onu buldum Mustafa içeriden bastır gizli kapının orada sıkıştı."

"Geliyorum." dedi, Mustafa. Şimdi onun beyninin suyunu akıtacağım."

"Lan canlı alacağız sakın!"

"Anlaşıldı." dedi, Mustafa mutsuz ve huysuz ses tonu ile.

Bu sırada caleb, tek başına geri çekilmeye karar verdi ve batıya yöneldi. Gökbey de ekibiyle iki adamı daha indirerek peşinden devam etti.

"Batıya gidiyor." dedi telsizden.

"O istikametteyim." dedi, Mustafa.

caleb batı çıkışından çıkmak üzereyken, Gökbey onu gördü.

"Dur! Silahını bırak ve yere çök!"

"Siktir git lan! Çok beklersin." diyerek, caleb ateş açmaya başladı. Siper alan Gökbey ve ekibi hem ateş eden hem de kaçan caleb' ın peşinden gitmeye devam ettiler.

"Ertuğrul, caleb batıya geliyor. Onu karşılayın!"

"Anlaşıldı." dedi, Ertuğrul ve Hasan siper alıp beklediler.

Bu sırada Mustafa caleb' ı kıl payı kaçırmıştı. Gökbey ve ekibiyle bir araya geldiklerinde,

"Hay sıçayım! Kıl payı kurtuldu elimden." dedi, Mustafa.

"Olsun önemli değil bu kapandan çıkamaz. Ertuğrul kapıda tek çıkışı orası şu an."

caleb küfürler ederek, kendini kapının girişinde buldu. Çıkıp çıkmamak arasında kalmıştı. Kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Lanet olsun!" dedi, "Destek gelmiş olmalıydı. Nerede kaldı bunlar."

Bu sırada dışarıdan tekrar silah sesleri yükseldi.

"Neler oluyor?" dedi, Gökbey.

Aziz cevap verdi. "Destek istemişler sanırım geldiler. Biz Ertuğrul' a desteğe gidiyoruz." dedi, Yaman.

"Tamam, dikkatli olun. Kaç kişiler görebiliyor musunuz?"

"Sanırım 20 kişiler." dedi, Aziz.

"Burak, hallet şunları."

"Anlaşıldı." dedi, Burak ardından tek tek indirmeye başladı.

caleb kapıda sıkışmıştı. Ertuğrul ve Hasan dışarıdan hem destek gelenlerle mücadele ediyor hem de kapıyı gözetliyordu.

Gökbey bu sırada caleb' ı buldu. "Sana kaçısın yok demiştim! Silahını indir ve yere çök hemen!"

"Bak kimsin nesin bilmiyorum ama anlaşabiliriz. Pazarlık yapabiliriz!"

"Biz pazarlık yapmayız!" dedi, gölgelerin içinden çıkarak. Silahını caleb' ın başına doğrulttu. "Şimdi hemen silahını indir ve teslim ol!"

"Lanet olsun size! Bunun hesabını vereceksiniz!" dedi ve karşısında yaklaşık 7 kişi gördüğünde silahını indirip yere çöktü! Canı tatlıydı, ölmek istemiyordu.

"Mustafa silahı al!"

"Emredersiniz." dedi, Mustafa silahını aldı ve üzerindeki diğer silahları da aldı. Gökbey, ilerleyerek caleb' ın yanına gitti ve "Yat yere, ellerini arkada birleştir!"

caleb ne dedilerse yaptı. Yasin hemen ellerini kelepçeledi ve onu ayağa kaldırdı.

Gökbey tam karşısına geçtiğinde, "Buraya kadar! Artık bizimsin!" dediğinde,

"Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz!" dedi, caleb yere tükürerek.

"Bedel konusunda, seninle boy ölçüşmeyeceğiz! Şimdiden yalvarmaya başlasan iyi olur." dedi, Gökbey. "Alın bunu, gidiyoruz." dedi, ardından da telsize "Durum ne Ertuğrul, Yaman cevap verin."

"Bitmiyor bu soysuz fareler." dedi, Yaman.

"Tamam, dikkatli olun. Güneybatıdan çıkacağız size yardıma geliyoruz. caleb' ı aldık! Aziz helikopterlerin gelmesine ne kadar var?"

"10 dakika."

"Tamam, Güneybatıya yönlendir. Ekip sizde buraya gelin. Hazırlanın beyler, çıkıyoruz!" dedi ve harekete geçerek Güneybatı çıkışına doğru devam ettiler.

"Anlaşıldı." dedi, Aziz "Burak hazırsan yanıma gel. Paket bende arabada buradan birlikte geçelim."

"Geliyorum." dedi, Burak. Ekip vuruşarak Güneybatı yönüne yönelmişti. Gökbey ve ekibi Güneybatı çıkışından çıktıklarında etrafı kontrol ettiler.

"Nihat abi, Mustafa, Halil siz benimle gelin. Ertuğrul' a yardıma gideceğiz."

"Yasin, Selvi, Cahit, Ali Kemal siz caleb' la kalın. Aziz' le Burak da buraya geliyor. Helikopterlerin gelmesine 5 dakika var. O zamana kadar hazır olun."

Caleb, "Ne zannediyordunuz? Bu kadar kolay buradan çıkacağınızı mı? Beni almak o kadar kolay mı sandınız!" dedi, pis pis sırıtıyordu. Bunu duyan Gökbey, hiç düşünmeden seri bir hareketle sağ yumruğunu caleb' ın sırıtan yüzüne indirdi.

"Kes lan sesini! Ateş olsanız cürmünüz kadar yakarsınız! Seni benim elimden kimse alamaz. Duydun mu beni? Boş hayallere kapılma adi şerefsiz!" dediğinde, caleb ağzından kan gelerek yere tükürüyordu. Tükürüğü ile beraber birkaç dişte yere savrulmuştu.

"Şimdi, ben de geride kalan ekibimi toplayıp geleceğim."

"Anlaşıldı."

"Aziz paket sende mi?"

"Evet, Fırat Zayed' le birlikte gelmek üzeredir."

"Anlaşıldı. Ertuğrul dayanın geliyoruz."

"Anlaşıldı." dedi, Ertuğrul. Her yerden silah sesleri geliyordu.

Gökbey, ekip arkadaşlarıyla, Ertuğrul' un olduğu bölgeye gider gitmez ona desteğe başladı.

Bir süre sonra helikopterin sesi geldi. Bu sırada Zayed ve Fırat' ta celiül' i almaya gelmişti.

Ekibin yarısı Güneybatı yönünde caleb ve celiül' le birlikte beklerken helikopterler inmeye başlamıştı. Ekip helikopterler inince malzemelerini hızla yerleştirdi. Diğer yarısı geride çatışmaya devam ediyordu.

Çatışma sesleri azalmaya başlamıştı. Yasin, "Gökbey iyi misiniz? Ben de geleyim!" dediğinde, Gökbey, "Hayır, siz caleb' a dikkat edin işimiz bitmek üzere bizde geliyoruz. Siz kalkışa hazır olun." dedi.

"Anlaşıldı!" dedi, Yasin "Beyler, kalkışa hazır olun geliyorlar."

Herkes, hazırlıklarını tamamladı. Fırat' a daha önceden bilgi verilmişti. Neler olduğunu biliyordu. Zayed' le birlikte celiül için gelmişlerdi. Onu ve kanıtları aldıktan sona Yasin onlara, "Beklememeleri gerektiğini bir an önce Zahur' a olanları söylemeleri gerektiğini" söyledi. Vedalaşarak gittiler.

Gökbey, "Hadi Beyler, bizi bekliyorlar. Bitirelim şu işi!"

"Bitti sayılır." Dedi, Yaman.

Çatışma sesleri artık durmuştu.

Gökbey, "Etrafı kontrol edin. Hasan, Yaman geride canlı kalmasın!" dedikten sonra son kontrolleri yaptılar. Ardından,

"Burada işimiz bitti. Gidiyoruz." dedi ve temkinli bir şekilde Güneybatı' ya doğru hareket etmeye başladılar.

Ekibin bir kısmı, helikoptere binmişti. caleb da bindirilmişti. Hala umut ediyordu ama onu kurtaracak kimse kalmamıştı.

Gökbey ve ekibi helikopterlerin yakınına geldiklerinde, Gökbey, "Elinize sağlık beyler, güzel temiz iş oldu. Artık gönül rahatlığı ile dönebiliriz." diyerek, helikoptere doğru yürümeye başladı.

Bu sırada, Ertuğrul, Yaman ve Hasan da diğer helikoptere yöneldi. Nihat biraz geride Gökbey' in yakınında duruyor, onunla birlikte yürüyordu. Bir anlığına bir ses duyduğunu sanıp geriye doğru silahına hamle yaparak dönmeye çalıştığında, aynı anda sesi duyan Gökbey de hamle yaptı. Biri ateş etmişti. Hedefte Nihat vardı. Gökbey kendini Nihat' a siper etti. Çünkü artık silahına davranıp ateş etmek için çok geçti. Her şey saniyeler içinde olup bitti. Silah sesini duyan ekipte hemen karşılık vermeye başladı.

Nihat "Gökbey!" diye, var gücüyle bağırdıysa da artık çok geçti. Gökbey vuruldu.

Mustafa, Yasin, Yaman, Aziz, Ertuğrul, Selvi, Burak, Ali Kemal, Cahit, Halil, Hasan hepsi sadece "Gökbey!" diye bağırmıştı. Aynı zaman da ateşe karşılık vermeye devam ediyorlardı.

Nihat, gökbey' i de tutarak kendini yere attı. Gökbey' den kesik bir nefes çıktı. Nihat kollarında ki Gökbey' e bakarak "Ne yaptın be oğlum! Ne yaptın sen!" dedi, derin acı dolu ses tonu ile konuşuyordu.

Bu sırada Mustafa "Gökbey iyi mi? Nihat abi Bir şey söyle!" diye bağırıyor bir yandan da hala silahlarına davranmış ve atışın geldiği yönü mermi yağmuruna tutuyorlardı.

Yasin, "Beni koruyun, yanlarına gidiyorum." dedi. Ardından Mustafa, "Ben de geliyorum kardeşim! Gidelim." dedi ve ikisi de Nihat ve Gökbey' in olduğu yere gözü kara bir biçimde koştular.

Kalan iki kişi de vurulmuş, etkisiz hale getirilmişti.

Ekibin bir kısmı, çevre güvenliğini kontrol etmeye devam ederken, diğer kısmı Gökbey' i kontrol ediyordu. Sağlıkçı hemen müdahale etmek için Gökbey' in yanına oturdu ve malzemelerini çıkartmaya başladı.

"Kan kaybediyor! Neresinden vuruldu abi? Kurşun çıktı mı onu bilmem lazım!" dediğinde, Nihat perişan bir halde Gökbey' e ve ellerine bulaşan kana bakıyordu.

"Benim yüzümden! Beni korumak için vuruldu!" dedi Nihat! Gözlerinden damlalar süzülmeye başlamıştı.

Mustafa, "Nihat abi! Kendine gel! Şimdi sırası değil! Neresinden vurulduğunu bulmamız gerekiyor. Bırak onu!" dedi, emir verir gibi konuşmuştu. Ama olayın şokuyla Nihat hala ona sarılmış bırakmıyordu.

"Yasin, Nihat abiyi uzaklaştır buradan hemen!" dedi Mustafa.

Yasin Mustafa' nın dediğini yaparak Nihat' ı uzaklaştırıp sakinleştirmeye çalıştı.

Gökbey ise yarı baygındı. Bir anlığına gözlerini araladığında, Kesik kesik, konuşmaya çalıştığında, "Nihat abi? O..." dedi, sustu yutkunmaya çalıştı.

"O iyi!" dedi, Mustafa. "Sen de iyi olacaksın! Duydun mu beni Gökbey! Bizimle kal!" diye bağırdı.

Rahatlamış bir nefes veren Gökbey' in yüzünde yarım bir gülümseme belirdi. O andan sonra aklındaki tek kişiye odaklandı. Etrafında ki onca ses zayıf bir radyo cızıltısı gibi kulaklarını doldurmaya devam ettiğinde, araya giren o naif, tatlı, yaz esintisi gibi gelen sese odaklandı. "Gökbey, sevgilim." diyordu, Süreyya.

"Seni bekliyorum sevgilim. Neredesin? Artık bana gelmen lazım! Seni çok özledim aşkım! Bana gel!"

"Özür dilerim aşkım! Ben sana gelemiyorum. Sözümü tutamadım. Üzgünüm, beni affet. Hani sana beni bulman gerekebilir demiştim hatırlıyor musun? Beni bulman lazım sevgilim. Beni bul Süreyya!" dediğinde, hatırladığı son şey helikopterlerin kulakları tırmalayan gök gürültüsünü andıran sarsıcı gürültüsüydü.

 

Devam edecek...

Bölümü nasıl buldunuz? İÇiniz yanıp acıdı mı? Benim acıdı, paramparça da olmuş olabilir! Yazar ne yaptın dediniz mi? Duyamadım? Bana da söyleyin...

Yeni bölümde görüşürüz nazar bonjukkklarım :)))

 

Loading...
0%