Yeni Üyelik
6.
Bölüm

BÖLÜM 4(Gökbey Şüphe)

@nefelicalliope

GÖKBEY İSTANBUL

Merkezdeydim. Yavuz'un Paris'e uçtuğu bilgisi gelmişti. Bu bilgi yeniydi. Bildiğimiz kadarıyla uyuşturucu dağıtım ağında Paris yoktu. Adamlarım araştırma içindeydiler. Bu sırada Paris'teki adamlarımızdan yeni bilgiler gelmeye devam ediyordu.

Bunların içinde Yavuz'un, bir cinayet daha işlediği bilgisi beni hiç şaşırtmamıştı. Ama beni, asıl düşündüren cinayeti işleme sebebiydi. Kimdi bu Süreyya Feray Enver. Daha önce öğrendiğim bilgiler ışığında, onun da sapkınca öldürmek istediği kızlardan biri olabileceğini düşünmüştüm. Ama durum sandığım gibi olmayabilirdi. Bu kızda işiyle alakalı karşımıza çıkmış olabilirdi. Böyle bır adamın aşık olabileceği aklımın ucundan dahi geçmiyordu.

Durumu çözmek için Paris'e gitmem gerekebilirdi. Tanışmadan önce görülme riskine girmeyi de göze alabilecek durumda değildim. Şu an bu durum tüm operasyonu alt üst edebilirdi.

Şimdilik durumu buradan takip edecek ve bu kız hakkında daha derin bir araştırma içine girecektim. Eninde sonunda Yavuz Selim Cebesoy, elime düşecekti. O günü sabırsızlıkla bekliyordum.

Adamlarıma talımatı çoktan vermiştim. Birkaç saat içinde Süreyya' nın, içtiği suyun markasına kadar olan tüm bilgiler elimde olurdu. Bu sırada Barlas Alpdoğan olarak yaşamaya başlama vaktim de gelmişti. Paris' ten döner dönmez Yavuz' un hayatına dahil olacaktım. Plan buydu.

Süreyya Şüphe

Akşam' a kadar uyudum. Akşam Esma geldi. Olanların üzerinden detaylıca geçtik. Beni bıçaklayan saldırgandan hala haber yoktu. Bulunamaması beni tedirgin ediyordu ama hayatıma devam etmek zorundaydım. Esma, gece bende kaldı. Geç saatlere kadar konuştuk. Konuyu ne zaman Yavuz' a getirecek diye düşünürken Esma, elinde birer fincan kahveyle karşıma geçip oturdu.

''Ee, dökül bakalım. Kim bu Yavuz?"

Arkadaşımı iyi tanıyordum ve bu konuda aşırı heyecanlı olması da şu an cabasıydı.

''Anlattım işte, olanları biliyorsun.'' İşin içinden sıyrılmaya çalıştım ama malesef beceremedim. Yüzünde daha fazla detay ver Süreyya bakışıyla bana baktı. Ona açıkça,

"Bilmiyorum Esma, inan ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Tek bildiğim, uzun zamandır ilk defa kalbimin çarpmasına sebep olduğu.'' Bunu aynı zamanda tam da o anda ilk defa kendime de itiraf ettim.

Esma beklemediğim bir şekilde düşünceliydi. Ona söylediklerimden sonra nedense daha fazla kurcalamamıştı. Hiç onluk bir davranış değildi. Bir film açıp izlemeye başladık. Aklımın köşesinde duran o soruyu, sormamak için gösterdiğim çaba, beni yormaya başladığı zaman daha fazla dayanamadım .

Bir anda ona döndüm. ''Neden böylesin?'' Afalladı, tabii beklemiyordu.

"Ne neden?"

"Düşüncelisin neden? " Derin bir nefes alıp bana döndü. Aynı zamanda televizyonun sesini kıstı. Söyleyeceklerini özenle seciyormuş gibiydi hiç acele etmeden,

"Tatlım." Eyvah Esma, cümleye tatlım diye başlıyorsa durum ciddiydi...

"Söyle hazırım."

"Bütün gün seni aradı mı? Yani gittikten sonra?"

"Hayır yalnızca nasıl olduğumu sormak için bir mesaj attı."

" Ve sende cevap verdin."

Evet vermiştim. "Ee yani?"

"Bilemiyorum bir anda ortaya çıkması, seni kurtarması ve sonrasında yanında olması, ilgilenmesi, bunlar ilk bakışta çok tatlı şeyler gibi gelebilir. Ama ben tam olarak bu kadar şeyin tesadüf olabileceğine bir türlü ikna olamıyorum."

Kelimeler aceleyle ağzından dökülüvermişti. Sanki yavaş yavaş söylemeye çalışsaydım ne hissettiğimi söyleyemezdim der gibi yüzüme bakıyordu.

"Aynı gün iki defa karşılaşmışsınız. Gece boyunca onu görmediğini söylüyorsun. Ne bileyim o ana kadar nerede saklanıyordu bu Yavuz da, tam adam seni rehin almışken ortaya çıkmıştı. Bilemiyorum. Öyle şeyler filmlerde olmaz mı sence de? Yoksa ben mi paranoya yapıyorum?"

Aslında haklı olabilirdi. O küçük rahatsızlık hissi, benim ağzımda da acı bir tat bırakıyordu. Görmezden gelmeye çalıştığım o tat, Esma'nın söyledikleriyle beraber gün yüzüne çıkmıştı. Onu henüz tanımıyordum. Birden bire karşıma çıkmış ve hep hayatımdaymış gibi davranmaya baslamıştı ve ben buna nasıl engel olmam gerektiğini ya da engel olmam gerekiyor muydu? Onu bile bilmiyordum. Ben tüm bunları düşürken Esma, kaçınılmaz sorularından birini daha patlattı.

''Süreyya, yoksa aşık mı oldun?"

"Ne? Aman Allah' ım hayır! Hayır, aşık mı? Tabii ki hayır..." Güldüm ama hala cevap bekliyordu. Tatmin olmamıştı.

"Hayır, bana öyle bakmayı kes tamam mı? Belki etkilenmiş olabilirim birazcık ya da birazdan fazla ama hayır kesinlikle aşık değilim!"

Esma kahkahayla güldü.

"Adam çok yakışıklı, bu asla göz ardı edebileceğimiz bir şey değil. Bunun yanında nazik, kibar biri gibi duruyor."

Benimle eğleniyordu. "Esma..." Yanımdaki yastığı suratına fırlattım. Gülüşmeler benim tamamlayamadığım cümlelerimle beraber havada asılı kaldı.

... 

Son üç gündür evdeydim. Çok sıkılmıştım. En fazla aşağıdaki kafeye ya da markete gitmek için evden çıkıyordum. Esma' ya tek başıma idare edebileceğimi ispatladıktan sonra üçüncü gün evine postalamıştım. Duş almaya karar verdim sonra hazırlanıp çıkacaktım. Görmek istediğim bir sergi vardı. Daha fazla evde oturamazdım çünkü düşünmekten kafayı yemek üzereydim.

Saldırgandan hala haber yoktu. Polis merkezinden biri, beni her gün bilgilendiriyordu. Aynı zamanda dikkatli olmam için uyarıyordu. Bunu söylemesi her defasında canımın sıkılmasına sebep oluyordu ama bu ufak bir detaydı. Kolum daha iyiydi. Artık çok fazla acımıyordu.

Hazırlanıp aşağıya indiğimde onu, tam karşımda arabasına yaslanmış halde gördüm. Ara ara mesaj atmış bir kere aramıştı. Ama bugün görüşmek için sözleşmediğimizden emindim. Kaşlarımın şaşkınlıkla çatıldığını hissettim.

Kalbim yine kendi bildiğini yapmaya baslamıştı. Nesi vardı bunun? Artık bu kadar hızlı çarpmayı bırakması gerekiyordu.

"Merhaba Süreyya." Kaldırıma doğru gelmeye başladığında gülümsemesi samimi ve yumuşaktı.

"Merhaba, seni burada görmeyi beklemiyordum."

"Biliyorum, sadece seni görmek istedim ve işte buradayım." Beni tepkimi ölçmek istercesine inceliyordu. Göğsümün sıkıştığını hissederek, gözlerimi kırpıştırdım. Bunu farkettiğinden emindim.

"Nereye gitmek istersin bir planın var mı?"

"Şeyy..." Bir an ne söyleyeceğimi bilemedim. "Bir dakika, benimle mi geliyordu? Yani bu biraz fazla değil miydi? Bu tavrı, yani emrivaki buyurgan halleri beni biraz uyuz ediyordu." Niyet ettiğimden daha fazla rahatsız olmuş ve heyecanlanmış bir sesle konuştum.

"Evet bir planım var ve buna senin dahil olabileceğini de söylediğimi sanmıyorum."

Sanki yüzündeki ifade, söyleyemediği her şeyle doluymuş gibi suçluluk hissiyle, irkilerek yüzüme baktı. Çok mu kabaydım. Söylediklerim biraz fazla mı olmuştu? Emin değildim ama hemen kendini toparladığını gördüm ve hiç bunca şeyi söylememişim gibi arabanın kapısını açıp sorusunu tekrarladı.

"Nereye gitmek istersin?" Bu defa sonuna "Benimle" kelimesini de ekledi. Suratında pis bir sırıtışla beraber söyledi.

Az önceki kaba olduğum düşüncesi aklımdan hemen silindi. Söylenerek, benim için açık tuttuğu kapıdan içeriye girdim. "Biliyor musun? Bu buyurgan tavrından hiç hoşlanmıyorum." O sırada kendi tarafına geçmiş yanıma oturmuştu. Koskoca adam çocuk gibi kıkırdıyordu.

"Eeee?"

"Eee ne?" Sesim beklediğimden biraz yüksek çıkmıştı. O sırada gülen yüzüne baktım. Yakışıklı bir yüzü, aynı zamanda fit bir vücudu vardı. Bunu daha önce gözlemlemiştim.

"Sergiye." Yutkunarak ve kendi halimin yabancısı gibi hissederek söyledim.

Sergiyi gezip, Paris' in en güzel yerinde yemek yiyip, ardından kahvelerimizi içtik. Şimdi de birlikte yürüyüş yapıyorduk. Yavuz' la vakit geçirmek benim için yeni bir şeydi ve tuhaf denebilecek kadar tanıdık... Onunlayken kendimi rahat hissediyordum. Fark ettiğim diğer şey ise biraz aşırı korumacı olması ve cüretkar!

Bana meydan okuyordu. Bunu biliyordum. Hiç bir şey yapmasa bile, bunu bakışlarından görüyordum. Kendinden bahsederken özellikle, açık ve şeffaf olmaya çalışıyordu. İşini, ailesini, nerede, nasıl yaşadığını, rahatlıkla anlattı. Kendimden bahsetmek konusunda ben onun kadar rahat değildim.

Olayın üzerinden yaklaşık bir hafta geçmiş, saldırgan hala bulunamamıstı. Ben rutin hayatıma dönüp çalışmaya başladım. Madeline, biraz daha dinlenmem konusunda ısrarcıydı ama benim için dinlendiğim süre yeterliydi. Onu buna ikna etmiş, kendimi yormamak şartıyla şirkete geri dönmüştüm. Yavuz, hala burada kalıyordu. Madeline, Alexandr 'ın benim için endişelendiğini ve bunun için bizi yemeğe davet ettiğini söyledi.

"Bizi derken?"

"Yavuz Selim ve seni, biliyorsun onlar yakın dostlar."

Böylelikle, bir akşam Alexandr 'ın daveti üzerine toplandık. Konu benim bıçaklanmam, saldırganın da henüz bulunamamasıydı. O konuya ne zaman gelsek Yavuz' da ani bir değişim gözlemliyordum. Adını tam olarak koyamadığım bir değişim. Her neyse yemek harika geçmişti, masada herkesin keyfi yerindeydi. Gülüşmeler, sohbetler, ikramlar derken zaman çabucak geçti.

Aradan on beş gün geçmişti. Esma, arada bir beni yokluyordu. Sonra bir gün, acilen kız gecesine ihtiyacı olduğunu söyledi. Kız gecesi derken beni Yavuz' la ilgili deli gibi sorgulama arzusundan bahsediyordu.

Yavuz'la daha sık görüşmüş birbirimizi daha yakından tanımaya başlamıştık. Ondan hoşlanıyordum. Genç, bekar bir kadındım. Uzun zaman denilebilecek bir süredir de hayatımda kimse olmamıştı. Yavuz' la olmak beni heyecanlandırıyordu. Heyecanımın peşinden gitmek istedim.

Bir gün yine işten çıktığımda onu karşımda gördüm. Bir anda ortaya çıkmaya bayılıyordu.

"İyi akşamlar hanımefendi." Yanağıma kısa bir opücük kondurdu. Kalp çarpıntım yine oradaydı. Ama artık biraz daha sözümü dinliyordu.

"İyi akşamlar." Gülümseyerek, içimden tam bir sürpriz yumurta misali diye düşündüm.

Arabanın kapısını açarken, "Yarın İstanbul'a dönmem gerekiyor. O yüzden bu gece benimle yemek yiyorsun." işte! Yine buyurgandı.

Çok kısa sürede ona ne kadar çok alıştığımı farkettim. Çünkü gideceğini duyduğuma üzülmüştüm. Ben daha hiç bir şey diyemeden elimi tutup öptü...

"Kısa bir ayrılık olacak söz veriyorum."

Sorun değil demek istedim ama daha söze başlayamadan,

"Her şey daha yeni başlıyor Süreyya Feray, o yüzden üzülme sakın. Daha çok ama çok güzel günlerimiz olacak." Bana söyleyecek pek bir söz bırakmadı.

Bu arada, birbirini tanımaya çalışan çiftten, ne ara sevgililiğe geçmiştik emin degildim. Kaçırdığım bir şeyler vardı. Sanki her şey hızla ilerliyordu... Giderek bu adama kapılıyordum ve tren kazası yaşamak istemediğim için ara ara frene basıyordum. Sanırım kontrolün benden çıkmasına ramak kalmıştı. Evet kız gecesi aciliyetini arttırmıştı. Yavuz Selim, gider gitmez Esma ile buluşmalıydık.

Yavuz' un buyurgan sesi düşüncelerimi böldü.

"Çok güzelsin."

Bir anda ona döndüm hala elimi tutuyordu... "Su gibisin!" Yüzümün ısınmaya başladığını ve kızaracağını hissettim.

İltifat etmiyordu. Bunu inanarak söylüyordu. Bakışlarının baskısı altında, daha fazla dayanamayarak ona sarıldım. Tam ayrılmak üzere geri çekildim. Başını hafifçe yana eğdi.

"Bana böyle istekli bakmayı kesmelisin."

Aman Allah' ım yoksa beni öpecek miydi? Nasıl bakıyordum ki! Buna hazır değildim. Böyle bir şeye hazır olunur muydu? Süreyya, saçmalamayı kes dedim kendi kendime... O, daha da yaklaşırken kalbim durdu. Evet durdu. O an atmayı bıraktı. Sadece nefesinin sıcaklığı vardı...

Tuzak 

GÖKBEY MERKEZ

İstediğim dosya önümdeydi. Dosya adı; ''TUZAK.''

Vakit kaybetmeden açıp okumaya başladım. İlk sayfada kızın fotoğrafı, altında kişisel bilgileri ve fiziksel özellikleri yazıyordu.

Süreyya Feray Enver.

25 yaşında.

1.70 boy.

55 kilo.

Açık Buğday Tenli.

Açık kumral, uzun saçlı.

Bal rengi göz.

Bekar.

İki kardeşi var, evliler ve kız kardeşinin bir kızı, ağabeyinin bir erkek çocukları var.

Anne-Baba sağ.

4 yıl İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Moda Tasarım okumuş.

2 yıl Paris College Of Art Sanat Okulunda Yüksek Lisans yapmış.

Şu an staj için Paris' te. Stajı 6 aydır devam ediyor. Stajının bitmesine 6 ay daha var.

İstanbul Kavacık' da ailesi ile birlikte yaşıyor.

Maddi durumu iyi, ailesi Türkiye' nin en büyük sanayi kuruluşları arasında olan ENVERLER TEKSTİL adında bir şirkete sahip. Ayrıca gayrimenkulleri var. Oğlu babasıyla birlikte işin başında.

Aile kökeni Trabzon.

Gibi devam eden bilgiler, Süreyya' nın gayet normal bir ailede mutlu bir çocukluk geçirerek büyüdüğünü gösteriyordu. Babası ünlü bir iş adamıydı, şirketi de sicili de temizdi. Süreyya' nın da sicili ailesindeki diğer bireyler gibi temizdi. Babasının dürüst şeffaf bir iş hayatı vardı. Damatları ve gelinlerinin de aileleri ile birlikte sicilleri temizdi. Bu zamana kadar okuduğum her bilgi normaldi.

Daha kişisel bilgilere geçmiştim. Süreyya' nın hayatına giren erkeklere, arkadaş çevresine ve sonucunda Süreyya' nın Yavuz' la ilgili her hangi bir bağlantısının kesinlikle olmadığına kanaat getirdim.

Her ihtimale karşı o da takip edilmeye başlanmıştı. Operasyonun sağlıklı ilerleyebilmesi açısından riske atamazdık. Dosyayı kapattığımda Paris' ten gelen fotoğraflara bakıyordum. Yavuz' la beraber görüntüleri vardı.

Kız yaralanmış, hastanelik olmuştu. Bunların hiç birinin tesadüf olmadığını bilecek kadar Yavuz' u iyi tanıyordum. İçimden bir ses, bu kızın tehlikede olduğunu söylüyordu. Böylesine düzgün bir aileye sahip birinin, Yavuz Selim Cebesoy ile ne işi olabilirdi. Her şeyden bir haber onun oyununun içine düştüğü aşikardı.

Fotoğraflara bakarken, bir yerdeki görüntüde yüzündeki o tedirginliği görmüştüm. Süreyya' da emin değildi. Bu gayet açıktı. Çok iyi yüz okuyabildiğimi daha önce de defalarca kanıtlamıştım. Bu olayda da yanılmadığımdan emindim. Ama ona her an aşık olabilirdi. Belki de olmuştu. Yavuz etkileyici piç kurusunun tekiydi!

Yavuz' un Süreyya ile ilgili planları vardı. Bu çok netti ve bu durum işleri karıştırabilirdi. Bu yeni bilgiler ışığında, Başkan' a durum bilgisi vermek için odadan ayrıldım.

Paris Dönüş

İstanbul'a dönmem gerekiyordu. Süreyya' dan ayrılmayı hiç istemiyordum. Tam onu öpecekken son anda kendini geri çekmişti.

Ona, o denli yakın olmak bile beni delirtiyordu. Bunu ondan saklamaya çalışmak ayrı bir ızdıraptı. Neredeyse kalp atışlarını duyabiliyordum. Onunlayken benim kalbimin tınısı da farklı oluyordu.

Keşke o da hissedebilse, kalbimin içindeki Süreyya' yı görebilse, o zaman belki bana karşı tereddüt etmeden kendini bırakabilirdi diye düşünmeden duramıyordum. Süreyya, bana kapılmaya başlamıştı. Bunu görebiliyordum. Henüz istediğim kıvamda değildi. İlk defa beni ilgilendiren özel bir konuda çok fazla sabırsız hissediyordum. Evet bu durum canımı sıkıyordu. Ama aceleci davranıp onu, ürkütmek ve benden uzaklaşmasına sebep olmak istemiyordum. Bunun sonuçlarının benim için ne kadar korkunç olabileceğini biliyordum.

Süreyya' nın yanından ayrılmak ne kadar zor gelsede gitmem gerekiyordu. Önce otele, oradan da havaalanına gittim. Bütün işlerimi hızlıca halletmiştim bir an duraksamış olsam, onu geride bırakıp gidemezdim.

İstanbul Sanayi Odası' nın düzenleyeceği önemli bir kongre vardı ve Cebesoy Holding olarak, devam eden bağlantılarım ve yeni kuracağım bağlantılar adına orada bulunacaktım. Babam Halim Cebesoy, Yönetim Kurulu Başkanı olarak iş hayatına devam ediyordu ancak şirketin başında ben vardım. Kardeşlerim de arada şirkete gelip giderlerdi ama pek bir şeyden haberleri yoktu. Onlar için para harcamak iş sayılırdı. Babam beni özel olarak eğitmişti. En başından beri benim konumum, hayatımın her adımı babam tarafından planlanmıştı. Ona benziyordum öyle söylüyordu ve bununla gurur duyuyordu. Ben onun gözdesiydim. Sadece ben!

Bundan memnun olmadığım zamanlar var mıydı? Belki vardı? Bilemiyorum, bu konuda bazen kafam karışıyordu. Üç saatlik yolculuğun ardından, İstanbul' a geldim. İner inmez Süreyya' yı aradım. Yolda giderken bir süre konuştuktan sonra kendi evime geçtim. Biraz dinlendikten sonra da babamı görmeye gittim. Evde her şeyin yolunda olduğunu öğrendikten sonra yarın ki kongreye hazırlanmak için şirkete gittim.

Serhat, kongreyle ilgili bilgileri yanında bir fincan kahveyle birlikte getirdi. İşte buna ihtiyacım vardı. Serhat' la 3 yıldır birlikte çalışıyorduk. Kısa zamanda bana ve benim bilinmeyen yönlerime adapte olmuştu. Bazen anlaşmazlıklar yaşıyorduk ama güvenilirdi. Benimle, özellikle işimle ilgili her şeye vakıftı. Ne yapması ve yapmaması konusunu da çok iyi biliyordu. Bunu net bir şekilde anlamasını sağlamıştım.

İlk işe başladığında, zor bir sınava tabi tutulmuştu ve geçmişti. Bunun dışında küçük fark edilemeyecek sınavların da üstesinden gelmeyi başarmış ve sonunda benim sağ kolum olmuştu. Ondan önceki sağ koluma ne olduğunu bilmek istemezsiniz. Kısaca söylemem gerekirse, canımı sıkmıştı. Her neyse Serhat, en güvendiğim adamlarımın başında geliyordu. Kahvemden yudum yudum içerken etrafı izledim. Yüksek yerlerden manzaraya bakmayı severdim. Ben, izlerken beni izleyebilen başka birinin olmaması bana huzur verirdi. Sonra masama geçtim ve dosyayı açtım.

Tüm kontrollerimi, hazırlıklarımı yapmıştım. Kontrollerim sırasında yeni bir şirkete rastladım. Serhat' ı çağırıp araştırmasını istedim. Bu şirket dikkatimi çekmişti. Serhat, araştırma işini yaparken akşamüstü şirkete gelen patronlarını, gizliden izleyen ve hala hangi saat istersem o zaman gelebileceğim fikrine şaşıran çalışanlarımın, aptal suratlarını düşündüm. Bu gülümsememe sebep oldu. Salaklar, mesai saatinin bitimini bekleyen, kendilerini bir bok yapıyormuş gibi hisseden bir sürü böcek! Her neyse kongre yarın Haliç' te olacaktı.

"Acil Kızlar Gecesi Aciliyetini Arttırdı."

Yavuz Selim gitmişti. Ertesi gün Esma ile görüşecektik. Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Esma' nın da sormak isteyip soramadığı, öğrenemediği şeyler yüzünden delirdiğini biliyordum. Sanki neler olduğunu ben çok anlamışım gibi...

Bizimkisi, kesinlikle masaya yatırılıp ciddi bir beyin ameliyatı gerçekleştiriyormuşçasına incelenmesi gereken bir konuydu. Bu konuda en istekli arkadaşlarımın başında da şu an Esma geliyordu. Tabii burada yanımda olup, bazı şeylere şahit olduğundan birincilik onundu ama Güniz' le de konuşmalıydım. Onu çok özlemiştim. Henüz olanların hiçbirinden haberi yoktu. Muhtemelen öğrendiğinde önce delirecek, sonra da ağzıma sıçacaktı! Kaçışım yoktu. Kendimi şimdiden buna hazırlasam iyi olur diyerek iç geçirdim. Güniz' in o hallerini gözümün önünden geçirdim.

Neyse ki Esma vardı. O beni Güniz' in şirretinden korurdu. Neme lazım bu şirretliğin şiddeti, olaya göre değişkenlik gösterse de çoğunlukla 7 büyüklüğünde deprem hissi etkisi yapardı. Her zaman öyleydi. Bir an geçmişte yaşadıklarımız aklıma gelince güldüm. Ofisteki bakışlardan bir kaçının bana döndüğünü görünce, içimden değil de baya baya sesli güldüğümü fark ettim. Fark eder etmez minik bir öksürmeyle durumu toparlamaya çalıştım. Bazen farkında olmadan, hatta çoğu zaman yapardım bu salaklığı, sonra da durumu nasıl toparlayacağım diye uğraşıp dururdum.

Sık kızım, sık tamam mı? Her zaman kendi topuğuna sık. Kendi kendime yine söylenmeye başladım. Akılsız Süreyya! O anda telefonun çalmasıyla kendime geldim. Baktım hala içime içime konuşuyorum. Yok yok bu böyle olmayacaktı. Acil kızlar gecesi, aciliyetini arttırmıştı ve uzaktan da olsa Güniz' de dahil olacaktı.

Arayan Madelyn' dı. Odasına çağırılıyordum. Hayırdır inşallah, diyerek telefonu kapatıp gittim. Kafam öyle dalgındı ki yüzde 99 işle alakalı çağırmış olması dışında ne olabilirdi? Düşüncesini sonradan anladım. Saat öğleden sonra olmuştu bile, ne ara olmuştu? Ondan da haberim yoktu. Bu haller hiç iyi değildi. Kapısını tıklatıp içeriye girdim. Madelyn yüzüme baktı.

"Ne yapıyorsun Süreyya?"

Ben... ben ne yapıyordum ki? Eyvah! Panikledim. Bir an ne yapıyorum? dedim, salak gibi kadının karşısında donup kaldım.

"Affedersin?"

Hemen kendimi toparlayıp, "Ne mi yapıyorum?" Saatine baktı, gülümsüyordu.

"Ee, hadi saat kaç oldu? Sen hala buradasın?" Gülmeye devam etti.

"Pardon, başka bir yerde mi olmalıydım?"

Kızım hala salak salak konuşuyorsun. Bir kendine gel ya! Diye içime doğru resmen çığlık attım. Acaba bir randevum mu vardı da ben mi kaçırmıştım? diye, yine tüm kötü olasılıkların içine balıklama dalıyordum ki Madelyn beni bundan kurtardı.

"Artık çık. Gidip dinlen." Bu salaklığıma son vermiş oldu.

Çok şükür dedim. Benim bu halime daha fazla katlanmasını istemediğimden ve gerçekten bugün işe hiç gelmemeliydim kanısına daha net varırken sanki aydınlanmış gibi hevesle konuştum.

"Tamam hemen gidiyorum."

Zavallı Madelyn, bende ki bu ani ruh değişimine karşı küçük bir şaşkınlık yaşasa da, "Tamam görüşürüz." diyerek, acıma son verdi. Teşekkürler, teşekkürler Allah' ım. Odadan çıktım. Masama geçip hemen Esma' ya ve Güniz' e gruptan mesaj attım. Grubun adını da değiştirmiş; "Acil kızlar gecesi! Aciliyetini arttırdı." yapmıştım.

"İşten şimdi çıkıyorum kızlar. Esma sende durum ne?" Cevabını beklemeden Günize de yazdım.

"Güniz, umarım bu akşam yayının yoktur. Konu önemli."

Sanki gerek varmış gibi, grubun adı zaten buram buram olay var. Toplaşın. Diye bağırıyordu. Mesajı atıp, telefonu çantama tıktım. Hazırlanıp herkese veda ettikten sonra hızlıca asansöre koştum. Eve giderken, akşama ne yemek yapacağımı düşünerek, markete uğradım. Alışverişimi yaptım ve sonunda eve geldim. Malzemeleri mutfağa bırakıp, hemen yine mesaj yazdım.

"Esma, o çok sevdiğin makarnamdan ve salatamdan yapacağım o yüzden oyalanmadan gel."

"Tatlım kusura bakma ama gelince sana da yaparım." diyerek, durumu toparlamaya çalıştım.

Ben üzerimi değiştirmek için yatak odama giderken, kızlardan geri dönüş gelmeye başladı.

"Neler oluyor? Acil olan ne? Hayrolsun inşallah, maşallah."

Güniz, ardı arkası kesilmeyen mesajlarına başlamıştı. Felaket tellalı mübarek. Kesin, bir şey oldu. Benim nasıl haberim olmaz. Diye cıyakladığını duyabiliyordum. Araya Esma' nın masum cevabı sıkıştı.

"Oyalanmam, ayrıca çok açım."

"Arkadaş, kız yiyip yiyip doymuyor. Hep aç, kilo da almıyor. Bensiz boğazınızdan nasıl geçecek?" Sitemkar bir şekilde kelimelerini savurdu.

"Kıskanma tatlım çok istiyorsan atla gel." Esma, Güniz' i daha da çok kızdırıyordu.

Bense mutfağa giderken kahkaha atıyordum.

"Esma, burası sende ben mutfağa girdim artık." deyip, son anda Güniz' in kızgın suratlarla dolu emojilerini gördüğümde telefonu elimden bırakıp, o çok sevdiğim Yiruma' nın ''River Flows In You.'' müziğini açarak işe koyuldum. Artık telefondan gelen uyarı sesini duymuyordum.

Düşünmem gerektiğinde, çözümünü bulmam gerekecek nasıl olsa. Şu anda yapmak istediğimi yapıyorum. Bazen kendi kör noktalarımızda bile dolaşamıyoruz, ta ki bir gün bir tetikleyici bize o kör noktamızı gösterene kadar. İşte; Yavuz Selim, şu an benim tetikleyicimdi. Bunu düşünmeye nasıl başladığımı bile bilmiyordum. Şimdi birden bire neden aklıma gelmişti ki... Bir yandan yemek hazırlarken, bir yandan da aklıma gelenleri savuşturmaya çalışmak, benim için çok zordu.

Bir sırrım vardı. Yakıcı bir sır... Sadece Esma' nın ve Güniz' in bildiği... Şu an aklıma gelmesi, onu gömdüğüm o gizli sandıktan çıkması hiç beklemediğim bir şeydi. Ama ne kadar uğraşsam da defedemedim. O ağır yük, tüm vücudumu bir kez daha ele geçirdi.

Uzun zamandır hayatımda kimse yoktu. Benim için hayatıma birini almak, normalde de zorken yaşadıklarımdan sonra durum bir derece daha bunaltıcı olmuştu. Bir derece derken derecenin boyutu hakkında yanıltmış olmak istemem.

Her neyse tabii ki hayatımda biri olmuştu. Sevdiğim, değer verdiğim ama sanırım değer veren, önemseyen, gerçekten seven taraf sadece bendim... İlişkilerde bu tarz şeyler olurdu. Aptal değildim. Belki de öyleydim bilmiyordum. Ama bildiğim şey sevilmediğini, değer görmediğini bu kadar ağır şekilde öğrenmekti.

Gözlerimin sulanmasının sebebi doğradığım soğanlar mıydı? Yoksa düşüncelerim mi? Ayırt edemeden yaşların akmasına çaresizce izin verdim. Çok ama çok uzun zamandır böyle ağlamadığımı da o an fark ettim.

 

 

 

Loading...
0%