Yeni Üyelik
54.
Bölüm

BÖLÜM 52(Gizemli Çiçek)

@nefelicalliope

Gizemli Çiçek

Merkez

Gökbey' in hastaneden kendi kendini taburcu etmesi, Başkanın kulağına gelmişti. Zekeriya odasında başkana durumu açıklarken biraz çekindi.

Başkanım, Gökbey hastaneden kaçmış. Dediğinde, Başkan yüzünde bir tebessümle,

"Bizim deli oğlan orada çok bile durdu." dedi, Zekeriya duruma şaşırsa da,

"Peki, ne yapmamızı emredersiniz?" dediğinde, Başkan yine güldü.

"Hastaneden kaçtı diye, onu suçlayacak değiliz ya Zekeriya. Belli ki iyi kimle kaçmış?"

"Süreyya da yanındaydı." dedi, Zekeriya. İzlediği görüntüler o an komik gelmişti. Aklına geldiğinde yine gülümsedi.

"Galiba Süreyya, engel olmaya çalışmış ona ama dinlememiş." diye de ekledi.

"Anlaşıldı, gençlik iste Zekeriya." dedi, Başkan. Keyfi yerindeydi.

Zekeriya gülmemek için kendini tutuyordu.

"Ya gül ya da dışarı çık Zekeriya." dedi, Başkan. Aniden "Ha birde o bir daha o hastaneye uğramaz taburcu işlemlerini sen halledersin."

"Anlaşıldı Başkanım." diyerek, dışarıya çıktı Zekeriya.

Süreyya&Gökbey

"Bu yaptığımıza cidden inanamıyorum. Sence duymuşlar mıdır?"

"Anında hem de Zekeriya görüntüleri izlemiştir."

"Sen ciddi misin? Ne olacak peki?"

"Hiçbir şey sevgilim, bu olacak." dedi, tembel bir şekilde kolları ile sarmaladığı Süreyya' yı öpmeye başladı. Dudaklarının her kıvrımında oyalanıyor onun zevkten acı çekmesine ve inlemesine sebep oluyordu.

Geri çekildiğinde Süreyya, onun yoksunluğu ile sendeledi. Kışkırtıcı dudakları sayesinde her yeri yanıyordu. Gökbey, onda bıraktığı bu hissin gayet farkında olarak onu süzdü ardından da "Omleti almam lazım yoksa yanıp kül olacak." dedi,

"Tıpkı bizim gibi yani." dedi, Süreyya fısıldayarak.

"Omlet mi? Yatak mı? Hemen seç." dedi, çapkın bir şekilde gülerek.

Süreyya kıkırdayarak, "Ne kadar yatağı tercih etsem de şu anlık omlet çünkü çok açım."

"Doğru seçim." dedi, Gökbey, "Şimdilik, çünkü kilo vermişsin. Sana baktığımda bunu tam fark edememiştim. Ama dün geceden sonra eminim. Neden bu kadar zayıfladın?" dedi, bir anda ses tonu ciddileşmişti. Omleti yanmadan çevirirken.

"Ben aslında özellikle kilo vermedim."

Gökbey, tüm dikkatini ona vermişti. Tezgahın yanında duruyorlardı.

Süreyya, tüm dikkati onda olan Gökbey' e baktı. "Büyütülecek bir şey yok. Sadece pek bir şey yemedim işte."

"Bu pek, bir şey yememiş halin değil gibi hiçbir şey yememişsin Süreyya neden?"

"Çünkü üzgünsem bir şey yiyemem. Sen, o haldeyken ben nasıl yemek düşünebilirdim ki." dediğinde, Gökbey onu kendine çekti ve göğsüne yasladı.

"Bunu kendine yapman da beni üzdü. Sağlığın bozulabilir ve sağlıklı olman bu hayatta benim dileyeceğim en büyük şey."

"Üzgünüm, elimde değildi."

"Seni anlıyorum." dedi, onu kendinden uzaklaştırıp yanağından öperek, "O zaman bunu telafi etmek bana düştü. Bundan sonra kendi kilona gelene kadar seni ben besleyeceğim." dedi, gülümsemeye başladığında gamzesi ortaya çıktı.

Süreyya uzanıp bir çırpıda gamzesinden öptü. "Olur, anlaştık ama sadece toparlanması gereken ben değilim. Sen de kendine iyi bakacaksın."

"Anlaştık." dedi, Gökbey. "Hadi, sen masaya geç. Ben de omleti alıp geliyorum." derken, Süreyya'nın poposuna vurdu.

Süreyya, ona kınayıcı ve muzip bir bakış atınca, "Kontrol amaçlı." dedi, Gökbey ve ikisi de güldü.

Gökbey, omletle birlikte masaya oturduğunda Süreyya gerçekten de ilk defa bu kadar iştahlı bir kahvaltı yaptı.

Gökbey ise yemekten çok onu izliyordu. Neşesi sanki masadaki her şeye, evinin her yerine bulaşmıştı. Bundan memnundu. O dalmış onu izlerken Süreyya,

"Ee bugün ne yapmayı planlıyorsun? Bence hastaneye gidip gerçekten taburcu olmalısın." dediğinde,

"Onu Zekeriya halletmiştir.

"Ya öyle şeyleri de mi yapıyor?" dedi, Süreyya biraz şaşırarak.

"Daha neler neler yapıyor, aklın almaz." dedi, gülerek.

"Peki, anladım."

"Acaba ne anladın Süreyya'm?"

"Aslında pek bir şey anlamadım." dedi, mahcup bir halde.

"Neler yapıyor ki?" dedi, merakla.

Onun bu meraklı hali Gökbey' i güldürdü.

Gülmesene yanlış bir şey mi söyledim."

"Hayır, bu meraklı halin hoşuma gitti. İstersen merkezde seninle bir tur yaparız." dediğinde, Süreyya heyecanlanmıştı.

"Gerçekten mi, yasak değil mi? Görebilir miyim?"

"Aslında sen yokken Esma ve Güniz' le merkezi basmayı düşündük. Hem de iki kere, hatta düğün günü senden o acı haberi aldığım gün konuştuk bunu." dedi, neşesi kayboluyordu.

"Hım yani yine yaramazlık peşindeydiniz." dedi, Gökbey. Ciddileşir gibi yapmıştı.

"Şey, yani Esma ilk dediğinde saçma gelmişti ama senin gelmen uzayınca ve ben o gün kendimi çok kötü hissettiğim için olabilitesi varmış gibi geldi."

Gökbey' in, Süreyya'nın söylediği "kendimi kötü hissettim" kısmında yanağında ki kas seğirmişti.

"Bu fikrin ilk Esma' dan çıkması nedense beni şaşırtmadı." dedi, Gökbey gülümseyerek. "Ama Güniz' inde ondan aşağı kalır yanı yok. Siz baya baya çete gibisiniz."

"Yok canım." dedi, Süreyya mahcup olmuştu.

"Yok yok öylesiniz. Esma'nın ve Güniz' in geçmişte yaptıklarını unutmuş değilim."

"Neyse ki yapmadık ama o yüzden de bir sorun yok."

"Ee, başka neler yaptınız bana düğünden bahset. Orada onların bu mutlu gününde seninle birlikte olmayı çok isterdim. Esma ve Mahir' in düğün gününe gölge düşürmek benim için ayrıca çok can sıkıcı ve üzücü oldu."

"Sanki senin elindeymiş gibi konuşuyorsun." dedi, yüzü gölgelenen Süreyya.

Gökbey konuyu değiştirmek istese de hep aynı şeyin etrafında dönüyorlardı. O yüzden artık dönmeyi kesip direkt olaya girdi.

"Bak canım, biliyorum. Bunlar seni üzüyor ama üzülmeni istemiyorum artık geçti ama bunu konuşmalıyız. Konuşmalıyız ki atlatabilelim ve ardımıza bakmayalım."

"Bensizken neler yaptığından bahsetmeni çok istiyorum. Seni sonsuza kadar dinlemek istiyorum. Ama bundan önce, kahvaltıdan sonra merkeze gitmem lazım. Daha sonra seninle dışarıda buluşalım mı?"

"Haklısın, olur tabii benimde eve uğramam lazım. Oradan atölyeye geçeceğim. İşin bitince bana haber verirsin."

"Tamam, sevgilim anlaştık değil mi? O konu da yani içinin rahat olmasını istiyorum. Tedirgin olma. Bu olay bizim hiçbir şeyimizi etkilesin istemiyorum."

"Tamam." dedi, Süreyya gülümseyerek ama tamam değildi. Hayatımda 3 tane yara bandım vardı geçmişten gelen şimdi yenisi eklenmişti Gökbey!

Gökbey telefonun aldı ve açtı. Süreyya'dan gelen mesajların sesi kahvaltı masasında yankılandı.

Süreyya ani bir tepkiyle "Telefonunu şimdi mi açıyorsun?" dediğinde Gökbey, tek kaşını havaya kaldırarak, "Evet." dedi.

"Bir sorun mu var güzelim?"

"Yok. Yani, bakma." dedi, bir anda "Şimdi bakma, benim mesajlarımı sonra oku." dediğinde, Gökbey afalladı.

"Sebebini sormalı mıyım?"

"Sorma."

"Peki. dedi, usulca Gökbey, Süreyya'nın üzerindeki elini çekti ve diğer mesajları okudu.

Kahvaltının ardından Gökbey hazırlanmak için duşa girdi. Süreyya masayı toparladı sonrada üzerini giyindi. Gökbey de duştan çıkmış giyinmişti. Süreyya' nın yanına gelerek,

"Hazır mısın sevgilim?"

"Hazırım." dedi, Süreyya gülümseyerek Gökbey eline uzandı ve tuttu Süreyya'nın bakışları tutuşan ellerine kaydı. Gerçek olup olmadığını kontrol eder gibiydi.

"Süreyya?" dedi, Gökbey. Onun dikkatini ellerinden çekip kendisine bakmasını sağladı.

"Efendim."

"Ben buradayım sevgilim. Varlığıma bir an önce alışsan iyi edersin." dedi, gülümseyerek. "Hadi gidelim." dedi, ardından da birlikte kapıya yöneldiler.

Kahvaltıdan sonra ikisi de aynı anda, Gökbey merkeze, Süreyya da eve doğru yola çıktılar.

Gökbey Süreyya'yı aracına bindirip onun uzaklaşmasını izledikten sonra kendi aracına bindi. Telefonunu çıkardı ve Süreyya'dan gelen mesajların hepsini tek tek özenle tek kelimesini bile atlamadan sanki o anları yaşarcasına ve hissederek okudu.

O yokken ne kadar acı çektiğini görebiliyordu. Artık onu çok daha iyi anlıyordu. Çaresizliğine üzüldü. Bu konuda çaresiz olduğunu çoktan kabul etmişti. Onun içinde hiç kolay değildi. Konuşacak çok şeyleri olduğunu biliyordu. Gözlerinden akan yaşları silerken, ne kadar süre geçtiğinin de farkında değildi.

En son gittiği gün, havadayken Süreyya'nın hastanede olduğunu biliyordu. Aklındaki en büyük soru işareti buydu bunca zaman ama artık anlamıştı.

"Özür dilerim sevgilim." dedi, içinden "Sana bunu yaşattığım için çok ama çok üzgünüm. Ne yazık ki bu ne ilk, ne de son olacak." dedi, aracının motorunu çalıştırırken.

Süreyya yoldayken telefonuna baktığında, Gökbey' in mesajlarını okuduğunu gördü. Kendini, aniden ortaya çıkan sebebini tam olarak anlayamadığı, bozuk süt içmiş de ağzında o berbat tadı kalmış gibi hissetti. Yoluna devam ederken gözyaşlarına akması için izin verdi.

"Konuşacak çok şey var sevgilim." dedi, içinden.

Merkez

Merkezin otoparkına adım attığında, soluklandı ve kendini tazelenmiş hissetti; sanki siyah bir gül gibi canlanmıştı. Aracından indi ve asansöre yöneldi. Ziyaret etmek istediği kişi başkandı, fakat zihninde sadece o değil, ekip arkadaşları, Nihat ve caleb de vardı. Hastaneye ziyarete geldiklerinde sorduğunda, net bir cevap alamamıştı. "Şimdilik onları düşünme" demişlerdi. Nihat'ın görevini layıkıyla yerine getirdiğini biliyordu, ama yine de işinin başına geçmek için sabırsızlanıyordu.

Asansör onu gelmek istediği kata getirdiğinde, inmek için kapıya yaklaştı. Kapı açıldığında karşında Zekeriya'yı gördü.

Biliyor musun seni gördüğüme hiç şaşırmadım. Neden acaba." dedi, gülümseyerek.

"Şaşırsaydın eğer ben şaşardım." dedi, Zekeriya ona kollarını açmış sarılmak için hamle yaptığında Gökbey de ona sarıldı.

"Hoş geldin kaçak."

"Ha şu olay." dedi, Gökbey umursamaz bir halde, ardından gülen Zekeriya'ya "Senden hiçbir zaman kaçamayacağım ama."

"Bunu biliyor olman güven verici." dedi, Zekeriya. "Nasılsın?" dedi, birlikte operasyon merkezine doğru yürümeye başladıklarında.

"İyiyim, sağ ol Zekeriya, sen nasılsın?"

"Seni böyle sağlıklı ve ayakta gördüğüm için şimdi daha iyiyim."

"Ekip nerede? Hepsini çok özledim."

"Biz de seni çok özledik. Bir kısmı görevde, bir kısmı Ankara' da karargâhta yani şimdilik sadece ben varım."

"Anladım, görev ne?"

"İşe koyulmak için biraz acele etmiyor musun?" dedi, Zekeriya.

"Başkan seni özledi." dedi, ardından.

"Ekip, nerede görevde? Yurt dışı mı?"

"Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?"

"Vazgeçtiğimi ne zaman gördün." dedi, Gökbey dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı.

"Doğru, görmedim."

"Ben kimseyi yanıltmam. Önce kendimi sonra da hiç kimseyi."

"İyi ki öylesin. Seninle çalıştığım için şanslıyım."

"Ben de Zekeriya."

"Süreyya nasıl? Gittiğin gün hastanelik oldu. Onun için çok üzüldüm ama bir şey yapamadım" dediğinde, Gökbey bir anda bakışlarını hışımla Zekeriya' ya çevirdi.

"Ne demek istiyorsun Zekeriya?"

"Sen bilmiyor muydun?" dedi, Zekeriya bir anda kendini kötü hissederek.

"Hastanede olduğunu gördüm tam havalanırken ama nedne orada olduğunu tam kestiremedim. Bilmiyorum evet, ben yokken neler olup bittiğini henüz bilmiyorum ama buğum onunla konuşup her şeyi öğreneceğim."

"Üzgünüm ben..."

"Senlik bir şey yok Zekeriya, üzülme."

"Anladım, peki onu kaçmaya nasıl ikna ettin? Bilmeyi çok isterim." dedi, muzipçe.

"Bilmek istemezsin Zekeriya." dedi, Gökbey. Başkanın odasının önüne gelmişlerdi.

Sekreter "Başkan sizi bekliyor." dedi.

"Görüşürüz." dedi, Zekeriya.

Gökbey de "Görüşürüz." dedikten sonra içeriye girdi.

Başkan ona alıcı gözle baktıktan sonra, "Gel bakalım aslanım, sana bir sarılayım. Yuvana hoş geldin."

"Hoş buldum." dedi, Gökbey sarılırken.

"Otur bakalım. Nasılsın?" dedi ayı anda Gökbey otururken "İyiyim, çok daha iyiyim." dedi,

"Çok şükür Gökbey, yüreğimizi ağzımıza getirdin evlat."

"Üzgünüm, bir daha olmayacak diye söz vermek isterdim ama veremem." dediğinde, başkan ciddileşti.

"Biliyorum evlat, bu sözü hiçbirimiz veremiyoruz. Hayatta veremediğimiz sözlerin olması çok acımasızca değil mi?"

"Mümkün, siz nasılsınız? Her şey yolunda mı? Nihat abi nasıl? Görevdelermiş?"

"Ben iyiyim, şimdi daha da iyiyim. Her şey yolunda sayılır. Nihat da daha iyi toparlıyor. Yokluğunda olanlar onu çok başka üzdü tabii ama atlatacak. Göreve gelince evet küçük bir iş için gittiler."

"Neden kimse bana görevden bahsetmiyor."

"Çünkü bu görevde yoksun. Daha ne kadar açık olabilirim."

"Evet, ama."

"Aması yok, İznin henüz bitmedi."

"Ben iyiyim..." diye itiraz etmek istedi ama başkan bir elini havaya kaldırarak onu durdurdu.

"Sana iznin henüz bitmedi dedim."

"Anlaşıldı efendim."

Başkan içinden kendine, itirazlarını bile özlediğini itiraf etti. Gülümsedi.

"Yalnız bir şey var?" dediğinde, Gökbey merakla ve hevesle bakışlarını tekrar ona kaldırdı.

"caleb mı?"

"Evet." dedi, başkan "caleb 'ın sorgusuna ara verdik yanı zorunda kaldık."

"İstediğimiz bilgileri tam olarak alamadık. Konuşmuyor it oğlu it!"

"O şerefsiz nefes aldığına şükretmeli ve her şeyi ötmeli!"

"Haklısın! Bu arada seni operasyonu başarıyla tamamladığın için tebrik ederim. Teşkilat ve kendi adıma çok önemliydi ittifak ve sen bunu başardın. Eline yüreğine sağlık evlat ancak caleb 'la ilgili durum farklı bir şeylerin yaklaştığına dir istihbaratlar aldık. Ucu caleb' a dayanıyor. Bu kadarını şimdilik çözdük. Ama daha fazla bilgiye ihtiyacımız var."

Gökbey, dikkat kesildi. "Yani bu işi ben başlattım ben bitireceğim!" dedi, izin istememişti bir an sonra "Tabii emrinizle."

"Sana izinlisin dedim."

"Evet, biliyorum ama,"

"Aması yok sadece bir ayrıcalığın olacak sana 48 saat izin veriyorum. Kimi görmen gerekiyorsa ve ne yapman gerekiyorsa yap. Sonra caleb' i sen sorgulayacaksın."

"24 saat yeter."

"48 saat sonrasında sorgu başlayacak. Sorguyu bitirdiğinde tekrar izinli olacaksın! Emir anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı efendim."

"Şimdi git aileni gör. Bu arada Süreyya nasıl?"

"O iyi."

"Ona iyi bak Gökbey."

"Emrederseniz, bakacağım."

"O." dedi, sustu Gökbey başkana kilitlendi sanki yine bilmediği bir şey geliyordu. Başkan durduk yere böyle konuşmazdı. "O ameliyat boyunca içerdeydi. Biliyorsun değil mi?"

"Anlamadım, nasıl?" dedi, sarsılmış bir ifade ile.

"Bilmiyordun!" dedi, başkan fısıltıyla.

"Hayır, ben biz henüz her şeyi konuşamadık."

"Bana kafa tuttu sayılır. Ameliyathaneye girmek için o hep seninleydi. Her anında yanındaydı."

Gökbey sustu çenesindeki kaslar gözle görülür sekide seğirdi. Dişlerini sıkıyordu. Ellerini yumruk yapmış dizlerinin üzerine koymuştu.

"Bilmiyordum. Ben, ben bunu bilmiyordum. Ama nasıl? Nasıl katlandı buna?" dedi, sanki kendi kendine konuşuyordu. Ama başkan onu duyuyordu.

"O güçlü bir kadın! Tam da senin yanında olması gereken bir kadın. İçim biraz daha rahat etti o yüzden onu üzme sakın!"

"Sandığınız kadar güçlü değil." dedi, Gökbey sesi biraz öfkeli çıkmıştı.

"Hayır, senin sandığın kadar değil, fazlası." Ona bunu hazmetmesi için bir süre tanıdıktan sonra,

"Artık gitmelisin, zaman akıyor. Vaktini iyi değerlendir."

Gökbey ayağa kalktığında, elleri hala yumruk şeklindeydi.

Odadan çıktığında, kendini hala sıktığını fark etti." Zekeriya ordaydı.

"Sonunda çıktın. Ee ne zaman dönüyorsun?"

Gökbey onu duymadı. Başkanın son söylediği sözün ağrılığında yüreği eziliyordu.

"Gökbey?" dedi, Zekeriya tekrar ona seslendi.

Gökbey, silkelenerek kendine geldi. "Evet?"

"Neyin var? Beni duymadın."

"Ne demiştin?" dedi, gergindi.

"Ben ne zaman döneceğini sormuştum."

"48 saat sonra Zekeriya caleb' ın sorgusunu ben yapacağım. O zamanda kadar kendine iyi bak. Görüşürüz." dedi, hışımla onun yanından uzaklaştı.

Zekeriya onun arkasından kafası karışmış bir halde baktı.

"Görüşürüz." dedi ama sözleri Gökbey'e ulaşamadan havada kayboldu.

Otoparka indiğinde hala tam kendine gelememişti.

Süreyya eve gittiğinde, evde kimse yoktu. Odasına çıktı. Duşunu alıp üzerini değiştirerek, hazırlandı. O sırada telefonuna gelen mesajlarla ilgilenmedi.

Bir süre sonra annesinin geldiğini duydu. Yanına indi.

"Anne neredeydin? Hoş geldin."

"Ay canım geldin mi sen? Ne zaman geldin? Hoş buldum kızım yoruldum dur bir nefesleneyim."

"Birkaç saat oluyor. Kahve ister misin?"

"Olur tabii, sen mi yapacaksın?"

"Tabii, yorgunluğunu alır." dedi, Süreyya gülümsedi.

"Ee sen neredeydin anne?" dedi, mutfağa giderken.

Leyla, Serra çocuklar hep birlikte dışarıdaydık. Çocuklar çok hareketli beni fena yordular."

"Herkes iyi miydi? Özledim onları."

"İyiler, iyi canavar gibiler maşallah." Süreyya o sırda mutfağa girdi ve kahveleri hazırladı. Annesiyle bahçeye çıktılar. Kahvelerini içip sohbet ederken, kapının çaldığını duydular. Bir kaç dakika sonra hizmetçi elinde kocaman bir çiçek buketi ile geldiğinde, Süreyya olduğu yerde ayağa sıçradı.

"Kızım ne oluyor? Bismillah, şeytan görmüş gibi oldun."

Süreyya, hizmetçinin elindeki çiçeklere kilitlenmişti ama onun ne dediğini dinlemiyordu.

Annesi de ayağa kalkmıştı.

"Süreyya, kızım." dedi, onu kolundan tutup sarsarak "kendine gel, ne oluyor?" dediğinde, hizmetçiye dönüp "Su getir kızım." dedi, hizmetçi çiçeği masanın üzerine bırakıp hızla içeriye gittiğinde, Süreyya aniden çiçeği alıp yere fırlattı.

Annesi şok içinde ona bakarken, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Kızım bunlar senin en sevdiğin çiçekler. Ne oluyor sana? Söyle yavrum." dediğinde,

Süreyya tuttuğu nefesini bıraktı. Derin bir nefes daha aldı. O sırada hizmetçi suyu getirdi. Süreyya suyu hizmetçiden alıp masaya bıraktı.

"Kim getirdi bu çiçekleri? Söyle kim getirdi." dedi, hizmetçinin kolundan tutmuş onu sarsıyordu.

Hizmetçi de şaşkındı. "Sizin için gelmiş Süreyya Hanım. Kurye getirdi." dediğinde, Süreyya ok gibi fırlayarak ön kapıya gitti. Kapıyı açıp dışarıya baktı. Kimse yoktu. Bahçeyi hızla geçerek diğer kapıya gitti. Oradan da dışarıya baktı ama kimse yoktu. O ana kadar titrediğini fark etmemişti.

Annesi ve hizmetçi de onun peşinden çıkmışlardı.

"Kızım söyle bana ne oluyor? Neden dellendin?"

"Yok, bir şey anne, benim çıkmam lazım."

"Dur, nereye gidiyorsun?"

O hızla eve geri girerken annesi de peşinden gitti. Önce bahçeye gitti Süreyya çiçeğe yöneldi üzerinde not yoktu.

Sonra dönüp hizmetçiye "Bir daha asla bana sormadan çiçek kabul etmeyeceksin! Duydun mu beni bana gelen hiçbir çiçeği kabul etmeyeceksin." dedi, bağırarak.

Hizmetçi neler olduğunu anlayamaz bir şekilde ağlamaklı Münevver' e baktı. "Tamam, bu kadar yeter. Sen git kızım." dedi, hizmetçi afallamış bir yüzle ona bakarken, "Bir şey yok. İçeriye git." dediğinde, hizmetçi koşarak gitti.

"Süreyya bu tavır ne? Sana hiç yakışıyor mu? Ne oldu sana bana hemen anlatacaksın? Kimden gelmiş bu çiçekler?"

"Bir şey yok anne, sinirlerim bozuldu sadece o kadar. Benim çıkmam lazım, zaten sen gelmeden önce de çıkacaktım. Sonra konuşuruz olur mu? Diyerek, bahçeden eve girip ve odasına çıktı.

O sırada Münevver afallayarak kızına baktı. "Neden beni dinlemiyor!" dedi, kendi kendine.

Süreyya çantasını ve telefonunu alarak evden çıktı ve arabasına bindi.

Aslında nereye gideceğini bilmiyordu. Aklı o çiçekte takılıp kalmıştı. Aynadan arkasına baktı içinde tuhaf bir his belirmişti.

Garip bir durum yoktu. Farkında olmadan hızlanmıştı. Trafik ışığına geldiğinde, kırmızı yanınca aniden fren yaptı ve durdu. O sırada telefonu çaldı. Telefonun sesiyle irkilen Süreyya ekrana baktı.

Arayan Mihre' ydi. Süreyya ne telefonu açıyor ne de arkadan gelen korna seslerini duyuyordu.

Devam edecek...

 

Loading...
0%