Yeni Üyelik
55.
Bölüm

BÖLÜM 53(Serçe)

@nefelicalliope

İwit ben yine sessiz sedasız sürpriz bölümle geldim. Hafta sonu yayımlayacaktım aslında bir rutine oturtmuştum ama tabii sabredemedim. :)) Heyecanlıyım çünkü neden diye sormayın şimdilik:)) Ama öyle çok özel bir nedeni de yok zaten::) İçim kıpır kıpır...

Hadi bakalım bol bol okuyun okutturun. Bahar da geldi cemreler zaten düştü. :) Ee yıldızımız parlamasın mı nazar bonjuklarım? :)) Parlatın bakayım nasıl parlıyormuş? :)

Yorumlarınızı çok merak ediyorum. O yüzden bana yazın! Süreyya' ya yazın, Gökbey' e yazın:) Yavuz' a da sallayıp kötü söz söyeyebilirsiniz. Atış serbest yani:) Sizi seviyorum.

 

"Sevdanı bulmak yıllar sürdü. Hoş geldin gönlüme kaderim güldü." Tarkan' ın şarkısından minik bir alıntı tam da bizim aşk kuşlarımıza, üzümlü kekelerimize ithaf edilmiş gibi değil mi? Çok Güzel...

 

72. Bölüm

"Serçe"

"İçimde açtırdığın tomurcuklar, sensizken solmuştu. Şimdi seninle bütün çiçeklerim yeşerip şenlendi. Baharın müjdecisi gibi ılık bir meltemle gelen kokun, nefesime karışıp güzelleştirdi. Kulağıma fısıldadığın ismimle can buldu yüreğimdeki serçemin kanadı da, umarsızca bulduğu müziğinin ritminde bahar dansına başladı."

Süreyya irkilerek kendine geldiğinde telefon artık çalmıyordu. Arkasından gelen korna seslerine, "Tamam, tamam sabırsız mısınız!" diyerek, gaza bastı. Ardından arama tuşuna bastı. Mihre ilk çalışta açmıştı.

"Alo, Süreyya?"

"Benim, üzgünüm araba kullanıyorum o yüzden hemen açamadım."

"Anladım, sorun değil eğer müsait değilsen sonra da konuşabiliriz?"

"Hayır, müsaidim sorun değil. Neden aramıştın?"

"Aslında seni merak ettim. Daha önce de aradım, mesaj attım ama dönmeyince açıkçası merak ettim. Sen iyi misin?"

"Affedersin Mihre, aramalarını görmedim. Hayatımda bazı önemli şeyler oldu da çok başka şeylerle meşguldüm."

"Anlıyorum umarım her şey yolundadır."

"Evet, artık yolunda, teşekkür ederim. Seni unutmadım tabii." dedi, o an nereye gideceğini bilmeden evden çıktığı aklına geldi.

"Bak ne diyeceğim, eğer müsaitsen atölyeye gelebilir misin? Ben şu an oraya geçiyorum. Yüz yüze konuşuruz." dedi, aklındakileri ancak çalışarak dağıtabileceğini düşündü.

"Olur, aslında müsaidim ben de eğer atölyedeysen uğrayayım mı diye soracaktım."

"Tamam, o zaman anlaştık seni bekliyorum. Görüşürüz."

"Görüşürüz, yarım saate orada olurum. Sana yakınım."

"Tamam, ben de yaklaştım sayılır." diyerek, telefonu kapattı.

Tam arabayı park edecekken, Gökbey aradı.

"Sevgilim, neredesin? Benim işim bitti."

"Canım, bende şimdi atölyeye geldim. Bir müşterimle görüşeceğim. Ama işim uzun sürmeyecek. Nasıl yapalım?"

"Tamam, o halde ben sana geliyorum. Öpüyorum görüşürüz güzelim."

"Ben de sevgilim, görüşürüz." dedi, telefonu kapatıp arabadan inerek atölyeyi açtı.

İçeriye girdiğinde yüzüne vuran havasız ortamdan rahatsız oldu. Buraya en son ne zaman geldiğini hatırlamaya çalışarak etrafa baktı. Sonra da pencereleri açmaya başladı.

Tüm pençeleri açınca içeriye dolan temiz havaya teşekkür ederek, kahve makinesinin başına gitti. Kahveyi demlenmesi için hazırlayıp, Mihre' nin gelinliği üzerinde çalıştığı taslağı açtı. Çizimlerini hem elle hem de bilgisayarında yapıyordu.

Kahve makinesinden gelen hazırım ben sesi, haber verirken Mihre de içeriye girdi.

"Merhaba Süreyya, gelmişsin."

"Merhaba Mihre, hoş geldin. Evet, hatta bize kahve bile hazırladım."

"Evet, içeriye girer girmez kahvenin taze kokusunu aldım. Çokta ihtiyacım var."

"Sen istediğin yere geç. Ben ikimiz için de hazırlayıp geliyorum."

Kahve kupaları ile birlikte Mihre' nin yanına geçip oturdu. Elindeki kupayı ona uzattı.

"Teşekkür ederim Süreyya, nasılsın?"

"İyiyim, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim, bir süredir zor bir dava ile uğraşıyordum. Bugün karara varıldı."

"Anladım, senin işinde baya zorlu sanırım."

"Öyle, yani çoğu zaman öyle, bazı davalar akıl alır gibi değilken ben o davanın içinde buluyorum kendimi."

"Peki, karar neydi?"

"Kazandım." dedi, kahvesinden bir yudum alırken. Ama kazanmanın verdiği o galibiyet hissinden yüzünde zerre kadar iz yoktu.

"Peki, neden keyifsizsin?"

"Bazen kazanmak bir şey ifade etmiyor da o yüzden, hani içine sinmez ya ne olursa olsun o his hep seninledir. İşte tam olarak böyle hissettim. Bu davayı aldığımdan bu zamana kadar." dediğinde, Süreyya yine geçmişe gitti.

"İçine sinmeyen o şey peşini bırakmayacak." dedi, mırıldanarak.

"Efendim?" dedi, Mihre. Ne dediğini duymuştu ama neden böyle söylediğine anlam verememişti. Henüz davanın konusunu bile bilmezken bu söylediği Mihre' nin sıkıntı ile dolan içini daha da karartmıştı. İçine bir kere öküz oturmuştu.

"Pardon, ben seni üzmek için söylememiştim. Sadece seni anladığımı ifade etmek istedim."

"Beni anlaman için böyle bir şey yaşamış olman lazım ve sanırım yaşadın. Üzgünüm kimse bunu yaşasın istemezdim."

"Üzülme, kendine zaman tanı belki seninki zamanla geçer." dedi, ardından da "Ee, bakalım mı gelinliğine? Gerçi itiraf etmem gerekirse üzerinde çok çalışamadım ama senin en son gördüğün hali ile de kalmadı." dedi, konuyu değiştirerek,

Mihre içinden, "Seninki geçmemiş belli ki." dedi.

"Tabii, sevinirim. Havamız değişsin değil mi?" dedi, tebessüm ederek.

Süreyya, Mihre' ye ısındığını hissederek, samimi bir gülüşle karşılık verdi.

"Düğün tarihiniz belli oldu mu?"

"Evet, sana onu da söyleyecektim. Ama ulaşamadım. Umarım sorun olmaz. Çünkü tarih yakın."

"Ne zaman? Haftaya deme sakın, şuracığa düşer bayılırım. Yani gece gündüz çalışıp hallederim ama."

"Bir ay sonra Süreyya, bu zaman senin için yeterli mi?"

"Oh, çok şükür. Yeterli evet, beni korkuttun. Bir ayda sana iki gelinlik bile tasarlarım." dedi, ikisi de güldü.

"Ben iki gelinlik giyebileceğimi sanmıyorum ama." dedi, Mihre güldü.

"Pekâlâ, zamanımız ideal sayılır. Sadece tüm dikkatimi gelinliğine vermem gerekecek."

"Bu senin için sorun olmaz umarım, başka bekleyenlerde mi var yoksa?"

"Ne? Yok, hayır aslında sen benim ilk müşterimsin. Esma' yı saymazsak o benim çok yakın arkadaşım. İlk gelinliğimi ona tasarladım."

"E bu şahaneymiş. İleride çok yoğun bir tasarımcı olacağını görebiliyorum. O yüzden de kendimi çok şanslı hissediyorum."

"Sen gerçekten de güzel bir kalbe sahipsin Mihre, ben de bunu görebiliyorum."

"Teşekkür ederim. Ben de aynısını senin için düşünmüştüm. Böyle düşünmene sevindim."

"Ben de sevindim. Hadi gel gelinliğine bakalım. Ne düşüneceksin merak ediyorum. Değiştirmemi istediğin bir şey varsa mutlaka söyle tamam mı?"

"Tamam, çok merak ediyorum." diyerek, ikisi de kalktı ve masaya gitti.

Süreyya, hem bilgisayardaki çizimi açtı hem de elle çizdiğini, "İşte burada." dedi, Mihre ekrana bakarken o sadece onu ve tepkilerini izledi.

"Bu çalışamadığın hali mi?"

"Evet, kusura bakma diyecekti ki..." Mihre araya girerek,

"Süreyya bu benim gördüğümden çok farklı, üzerinde ciddi manada çalışmışsın ve inan bana çok..." dedi, ne diyeceğini bilemez bir halde Süreyya' ya baktı.

"Eşsiz mi?" dedi, Süreyya gülümsedi.

"Evet, tam olarak aradığım kelime buydu." dedi, Mihre gülerek.

"O zaman beğendin?" dedi, Süreyya.

"Beğenmek mi? Bayıldım. Ne kadar sürede dikebilirsin yani ben bu şaheseri üzerimde ne zaman görebilirim?" dedi, neşeyle. Keyfi yerine gelmişti.

"Yarın kumaşların siparişini verirsem, gelmesi birkaç gün sürer. Bir hafta da minimum dikmeye ayırsam yaklaşık iki haftaya ilk provanı yaparız."

"Gerçekten mi? Bu çok iyi bir zaman çok sevinirim."

"Anlaştık o zaman."

"Anlaştık."

"Ama herhangi bir değişiklik talebinde bulunmadın? Aklına takılan bir şey var mı? Bir daha bak istersen?"

Mihre tekrar baktı. "Kesinlikle yok. Çok güzel." dediğinde, Gökbey içeriye girmiş ve büyülenmiş gibi ekrana bakan Süreyya' ya ve tanımadığı kadına baktı.

Onlara yaklaştığını ikisi de fark etmemişti.

"Merhaba güzelim." dediğinde, ikisi de sesin geldiği yöne döndü.

Süreyya kulağına şiir gibi gelen sesin kime ait olduğunu çok iyi biliyordu. Sesindeki güven Süreyya' nın içindeki huzursuzluğu o an alıp götürmüştü.

Çiçekten ona bahsetmeli miydi? Emin değildi. Onu görür görmez aklına bunun gelmesine şaşırdı.

"Merhaba hayatım, hoş geldin. Kusura bakma, biz dalmışız geldiğini fark edemedim." dedi, ona doğru giderek yanağından öptü.

"Önemli değil, evet fazlası ile dalgın görünüyordunuz. Neye baktığınızı merak etmedim değil." dedi, sonra Süreyya' nın kulağına eğilerek, "Geldiğimi hissedemeyecek kadar seni benden alıkoyan şeyi bilmek istiyorum." dediğinde, Süreyya' nın nefesi kesildi.

Utancından öksürür gibi yaptıktan sonra "Özür dilerim, sizi tanıştırmadım." dedi, Mihre' ye dönerek, ama Mihre ona değil Gökbey' e bakıyordu. Hem de tüm dikkati ile ve biraz da afallamış bir yüzle.

Süreyya ne olduğundan emin olamayarak, "Mihre?" dedi.

Mihre hemen kendini toparlayarak, "Efendim Süreyya, affedersin."

"Sizi tanıştırayım." dedi, Süreyya Mihre de onlara doğru geldi.

"Gökbey." dedi, yalnızca Gökbey elini uzattı. "Süreyya' nın sevgilisiyim." dedi, elini sıkarken, Mihre' nin ona ne kadar dikkatli baktığının o da farkındaydı. Özellikle gözlerine.

"Mihre ben." dedi, o da elini sıkarken "Çok memnun oldum."

"Ben de memnun oldum." dedi Gökbey.

Süreyya ortamın bir anda değiştiğinin farkındaydı ama sebebini çözemedi.

"Mihre, benim müşterim ona gelinlik tasarlıyorum. Provadan önce son kararını vermek ve tasarımı görmek için buluştuk." dediğinde, Gökbey,

"Anlıyorum, o zaman size müsaade edeyim de işinizin kalan kısmını bitirin. Kahve yeni demlenmişe benziyor."

"Evet, sana da hemen hazırlarım."

"Ben hazırlarım güzelim, siz devam edin." dedi ve makinenin olduğu yere yöneldi. O giderken Mihre onun arkasından baktı.

Süreyya, "Mihre?" dediğinde,

"Evet, aslında işimiz bitmişti. Sanırım sizin de planınız var. Ben artık gitsem iyi olur."

"Her şey için çok teşekkür ederim Süreyya, sabırsızlıkla senden haber bekliyor olacağım."

"Tamam, tabii haber vereceğim. Ben de sabırsızlanıyorum ama o gelinliğin içinde çok güzel olacağını da biliyorum." dedi, gülümsedi.

Mihre de gülümsedi. "O zaman görüşmek üzere." dedi, Süreyya' nın yanağından öperek.

"Görüşürüz." dedi, Süreyya. Gökbey kahvesini alarak yanlarına gelmişti.

"Ben geldim diye gitmiyorsunuzdur umarım rahatsızlık vermemişimdir."

"Tabii ki hayır, dediğim gibi işimiz bitmişti. Kendinize iyi bakın çok memnun oldum tekrardan görüşmek üzere." diyerek, atölyeden çıktı.

Dışarı çıktığında, hızlı adımlarla arabasına ilerledi ve kapıyı açarak bindi. Çantasına yan koltuğa bıraktı.

"Bu olabilir mi?" dedi, kendi kendine "Nasıl mümkün olabilir? Kendi söylediğine inanamayarak motoru çalıştırdı ve oradan ayrıldı.

Süreyya Mihre' deki değişimi hissetmişti. Onun ardından düşünmeden edemedi. Süreyya da buna benzer bir his olmamış mıydı? Daha önce ama ne olduğunu anlamamış ve çok da takılmamıştı. Sonrasında da olanlar yüzünden unutup gitmişti. Bunları düşünürken Gökbey ona fazlası ile yaklaşmış ve endişeli yüzüne sanki kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi olan halline baktı.

"Sevgilim, bir sorun mu var? Yani o kadın, Mihre onunla ilgili bir şey mi var? Kim bu kadın tanıdığın biri mi?" diye sorgulamaya başladı. Çünkü o da şüphelenmişti. Mesleği gereği de fazla ilgili davranmıştı.

"Canım, yo hayır bir sorun yok."

"Emin misin?"

"Evet, eminim. Gelinliğe takılmıştır. Sonuçta büyük ve önemli bir an için hazırlık yapıyor." dedi, gülümseyerek.

"Peki, onunla nasıl tanıştınız?"

"Tesadüfen tanıştık aslında..." dediğinde,

Gökbey içinden "Hiçbir tanışma tesadüf eseri değildir." dedi.

"Anladım peki işin bitti mi? Yemek yemedin muhtemelen, ne dersin gidelim mi?"

"Oraya mı?" dedi, Süreyya hevesle.

"Hı hı." dedi, Gökbey ona yaklaşarak "Epey oldu." dedi, ardından Süreyya'nın belinden tutarak onu kendine yaklaştırdı.

"Seni özledim." dedi, fısıldayarak Süreyya'nın yanağına değen sakalları ürpermesine neden olmuştu. İşte yine yapıyordu şiir gibi çıkıyordu kelimeler o tatlı kışkırtıcı dudaklarından daha fazla dayanamadı Süreyya,

"Ben de seni özledim." dedi, bakışlarını Gökbey' in gözlerinden dudaklarına çevirdi.

"Neyi özlediğin belli oluyor." dedi, Süreyya dudağının bir kenarını dişlerken,

"Neyi özlediğimi hiçbir zaman saklamadım." dedi, Süreyya ona doğru yükselip dudaklarını birbirine kavuştururken.

Uzun sıcak etkileyici bir öpücükten sonra Süreyya onu bıraktı.

"Gidelim mi?" dedi, tebessüm ederken. Gökbey' den uzaklaşmaya çalıştığı sırada Gökbey onu belinden tutarak geri çekti. Daha talepkar ve ateşli bir şekilde öpmeye başladı. Diliyle araladığı dudaklarının arsında onun dilini buldu ve sıkıca sardı.

"Asla yeterli gelmiyor." dedi, onu bıraktığında bir eliyle saclarını tuttu.

"Asla gelmeyecek." dedi, soluk soluğa.

Süreyya mırıltıyla "Hep böyle hissetmek istiyorum." dedi.

"Nasıl hissediyorsun?"

"İçindeymişim ruhunu görebiliyormuşum, içimdeymişsin ve ruhumu görebiliyormuşsun gibi." dediğinde, Gökbey fısıltıyla "Süreyya beni deli ediyorsun ben seninle ne yapacağım böyle." dediğinde,

"Unuttun mu?" dedi, gülerek "Beni beslemen gerek, acıktım."

"Tamam." dedi, Gökbey derin bir soluk daha alarak Süreyya' nın kokusuyla beraber içine çekti.

"Bu koku sadece bana has olsun istiyorum."

"Öyle zaten. Bu sadece sana has, seninleyken kullanıyorum." dedi, güldü. "Şimdi, artık gidebilir miyiz?" dedi, Gökbey' in afallamış suratına doğru bunu beklemediğini anladı.

"Ben neden bunu daha önce bilmiyordum." dedi, mızmızlanarak Süreyya kahve makinesini kapatmaya gittiğinde.

"Ya neymiş beyefendi öyle her şeyi bilemiyormuşsunuz." dedi, kıkırdayarak.

"Öyle olsun." dedi, Gökbey. Süreyya bilgisayarını kapatırken, bardağını çalkalayıp tezgaha bıraktı. Süreyya da diğerlerini temizledi.

"Camları kapatır mısın canım."

"Tamam," dedi, Gökbey tüm camları kapattı. Ardından da el ele çıktılar.

Süreyya arabasını orada bıraktı. Gökbey' in ona ne dediğini çok iyi hatırlıyordu. "Benimleyken, benim arabamda yanımda olmanı istiyorum." demişti. Gökbey onun kendi arabasına yönelmediğini gördüğünde tebessüm etti.

Arabaya bindiler. Gökbey motoru çalıştırdı. Sonrada yola çıktılar.

"Burası hiç değişmemiş." dedi, Süreyya etrafa bakarken.

"Değişmesini mi isterdin?"

"Hayır, aksine her şey o kadar hızlı değişiyor ki, bazı şeylerin aynı kalması bana huzur veriyor."

"Buraya gelince, ne hissediyorsun?" dediğinde Süreyya hiç düşünmeden,

"İnanır mısın bilmem ama yuvama gelmiş gibi hissediyorum." dedi, bakışları Gökbey' de yoğunlaşmıştı.

"İnanırım, çünkü bende sana baktığımda yuvamdaymış gibi hissediyorum. Öyle samimi, öyle sıcak, içten ve güzelsin ki hiç yanından kopup gitmek, uzaklaşmak istemiyorum." dediğinde, Süreyya ona sevgi ve minnetle baktı.

"Hissettiklerimizin karşılıklı olması mucize gibi." dedi, Gökbey, o sırada masanın üzerinden elini uzatarak, Süreyya'nın elini avucunun içine almıştı. Süreyya ikisinin eline bakarken, "İşte, yuvam gibi hissettiğim bir yer." dedi, elini işaret ederek, Gökbey gülümsedi. Öyle güzeldi ki gülümsemesi gamzesini sergilemekten çekinmemiş Süreyya'nın canını gasp ederim diye hiç düşünmemişti.

Süreyya, o gamzenin içine haps olmuş küçük bir mutluluk gibi görünse de içi içine sığmayıp her an taşacak berrak bir göl gibi hissetti.

Sefer, yanlarına geldiğinde ikisi de birbirlerinin büyüsüne kapıldıkları andan çıkarak gülümsediler ve selam verdiler.

"Merhaba Sefer amca nasılsın?"

"İyiyim kızım, hoş geldiniz. Siz nasılsınız? Özlettiniz kendinizi."

"Bizde özledik." dedi, Süreyya ayağa kalkmışlardı. Birbirlerine sarıldılar.

"Heyt be yiğidim, ben sana arayı açma demedim mi?" dedi, sitem ederek.

"Haklısın Sefer baba, Görevdeydim. Yoksa bu kadar geç kalmazdım sana bilirsin."

"Bilmem mi, benimki de garip bir sitem işte."

"Her şey yolunda mı?" dedi, Gökbey.

Yolunda evlat, görüyorum ki sizin de yolunda." dedi, çapkın bir ifade ile gülerek.

"Öyle, çok şükür." dedi, Gökbey gözünün ucuyla sevdiği kadına bakarak.

"Eh madem, siz muhabbetinize devam edin. Madem görevdeydin seni bir ben özlememişimdir." dedi, ardından "Ben yemekleriniz hazır olunca getiririm." dedi ve oradan uzaklaştı.

"Çok tatlı ve gözünden hiçbir şey kaçmıyor."

"Kaçmaz, eski kurttur o." dedi, Gökbey gülerek.

"Seni çok seviyor."

"Bende onu seviyorum."

"Süreyya, buradan sonra sizinkileri ziyaret etmek istiyorum. Müsaitler mi?"

"Sana her zaman müsaitler Gökbey, sormana gerek var mı? Zaten dört gözle bekliyorlar."

"Tamam, haklısın yemekten sonra gideriz." Süreyya yemekleri beklerken bir anlığına manzaranın tadını çıkarırcasına denizi izledi.

"Süreyya?" dedi, manzaraya dalmış olan o çok sevdiği kadınına bakarken,

"Efendim sevgilim."

"Mesajlarının hepsini, tek kelimesini bile atlamadan okudum."

"Ah, evet şey, ben..." diye, söze başlayacaktı ki, Gökbey onu durdurdu.

"Lütfen konuşmak istiyorum. Öncelikle, beni böyle kendini yok sayarak beklediğin için sana minnettarım ama bunu kabul ettiğimden değil. Kendine bunu yapmana sebep olduğum için kendime çok kızgınım."

"Gökbey." diye, fısıldadı Süreyya.

"Ben, senin beni beklemişligine bile aşığım Süreyya, ne yapsam ne etsem karşılığını veremeyecek, buna layık olamayacağım diye çok korkuyorum."

"Gökbey." dedi, tekrar içi titreyerek.

"Biliyorsun bu ne ilk ne de son olacak. Ve ben artık bensizken senin nasıl olduğunu biliyorum." dediğinde, Süreyya irkildi.

Biliyordu, evet bilmesini istemişti ama şu an onun yüzündeki bu çaresizliği görünce ona yazdıklarından dolayı pişman n olmuştu.

"Yapma! Sakın pişman olma!"

"Ne yaşadıysan ve ne hissettiysen benimle paylaştın. Bunu yaptığın için de sana minnettarım. Sadece o ruh haline bürünmek zorunda kaldığın için kızgınım, öfkeliyim, kırgınım ama bu konuda çaresizim Süreyya. Keşke sana bir daha olmayacağının sözünü verebilsem." dedi, kırık bir oyuncaktan çıkmış gibiydi sesi.

"Seni anlıyorum sevgilim, üzgünüm ben sana böyle hissettirmek istememiştim."

"Nasıl?" dedi, Gökbey keskin yoğun bakışlarını onun bal gibi yumuşak, naif, hüzünlü gözlerine dikerek.

Süreyya çekindi söylemeye ama yine de söylemeye karar verdi.

"Nasıl?" dedi, Gökbey tekrar "Nasıl hissettirdiğini söyle sevgilim."

"Kaybolmuş bir çocuk gibi." dedi, Süreyya fısıldayarak.

Gökbey hiç şaşırmamıştı. Az önce dememiş miydi; "Ruhunu görebiliyorum. Gördüğünü biliyorum diye." Tabii ki hissedecekti.

Çünkü Gökbey hala kayıp bir çocuktu.

Süreyya gözyaşlarını tutamadı ve ağlamaya başladı.

Gökbey yere düşmeden yakaladı, yanağından süzülen yaşı. "Ağlama sevgilim o çipil çipil gözlerinden akan her damla yaş benim yüreğime bir ok gibi saplanıp kanatıyor. O kadar ve daha fazlası benim için senin gözlerinden akan her damla." dediğinde Süreyya, yanağında olan yuvasının üzerine elini koyarak,

"Elimde değil, kendiliğinden oluyor. Üzgünüm o her ok için özür dilerim."

"Dileme sevgilim, benden hiçbir şey için özür dileme. Seni seviyorum Süreyya, seni öyle çok seviyorum ki kalbimin en nadide yerinde kimsecikleri almadığım sadece o kayıp çocuğun olduğu en gizli mabedimde seni saklıyorum. Sana hiçbir kötülük ulaşamasın ve hep mutlu ol istiyorum."

"Senden uzak kalmak benim asıl cehennemim, uzak kaldığım her an benim için karanlık bir zindan. Sen benim güneşimsin, aydınlığım, nefes aldığım, soluklanıp dinlendiğim o yerde huzur bulduğum yuvamsın. Senin olduğun her yer, bahar, her yer yemyeşil ve rengârenk çiçeklerle bezeli. Sana baktığımda hep bunu görüp hissediyorum ve artık bu manzaradan bir saniye bile ayrı kalmak istemiyorum."

Nefesi kesilen Süreyya yutkundu. Boğazında ki düğümler, Gökbey' in söylediği her kelime ile birere birer çözüldü. Düğümlerin artık son bulmasını istiyordu ama her defasında yeni bir düğüm oluşuyordu.

"Seni seviyorum Gökbey, seni o kadar çok seviyorum ki, içime sokup göğsümüm kafesinde saklamak istiyorum. Hiçbir yere gitme, hep benimle ol istiyorum. Biliyorum, bencillik ediyorum ama karşıma çıktığın için beni sevdiğin için arayıp bulduğun için minnettarım. Varlığına şükrediyorum." dediğinde, Gökbey' de Süreyya' da birbirlerine açıldıkları için rahatlamışlardı. Ama Gökbey' in aklındaki sorular henüz bitmemişti.

"Hastaneye neden gittin?" dediğinde, Süreyya afallamıştı. Allak bullak olan ifadesi ile,

"Sen nasıl? Nasıl biliyorsun?"

"Söyle Süreyya?"

"Ben, ben mektubunu buldum ve hatırlamadığım bir noktada kendimi kaybedip bayılmışım. Beni, babam, abim ve Mahir bulmuş. Sonra da hastaneye götürmüşler. Ama o anlık gelişen bir şeydi iyiydim yani hemen toparladım."

"Doktorunu da ziyaret etmişsin."

Gökbey lütfen bana peşime adam taktığını söyleme!" Peşime adam mı taktın yoksa! Düşündüğüm şeyi yapmış olamazsın değil mi?" dedi, bakışları bir anda hırçın bir denizi andırdı.

"Hayır." dedi, Gökbey dümdüz bir ifade ile.

"O zaman nasıl?"

"Nasılını sorma Süreyya. Sadece iyi olduğundan emin olmam gerekiyordu ama bunları geldikten sonra öğrendim."

"Gittim, evet ama sürekli gitmedim o da bir seferlikti."

"Peki ya ben ameliyattayken... Neden bana dün söylemedin? Bu yükün altına nasıl girersin. Kendine bunu nasıl yaparsın?" dediğinde, Süreyya' nın gözlerinde çakan şimşekleri gördü.

"Sen olsan ne yapardın? Elin kolun bağlı öylece bekler miydin?" dediğinde, Gökbey, beklemediği bu soru karşısında yine de hiç tereddüt etmeden,

"Dünyayı başlarına yıkar, yine de yanında olurdum." dedi, ardından devam etti.

"Ama senin o naif yüreğine kıyamıyorum Süreyya anlıyor musun? Bunlara katlanmak zorunda olmuş olman beni içten içe kırıp parçalıyor."

"Hayır, sakın böyle konuşma! Sakın bu aşkın tek sahibi senmişsin gibi düşünme. Bu aşk ikimizin ve ben aşkımıza sahip çıktım." Bu defa nefesi kesilen Gökbey' di.

"Nasıl bir sevdaya denk geldim ben bir anlasam, bazen karşında dilim tutuluyor. Bir insan nasıl bu kadar çok sevebilir aklım almazken, kalbim senin her zerrendeki sevgiyi hissederek bana bunu kanıtlıyor."

"Kalbin kalbim, ömrün ömrüm, yuvan yuvam olsun Süreyya. Evlen benimle. Artık senden ayrı ben nefes alamıyorum almak da istemiyorum. Sana olan aşkımı kabul edip, benimle evlenir misin? Birleşen kalplerimizi nikâhımızla taçlandırmaya evet der misin?" dediğinde,

Süreyya buğulanan gözlerine inat gülümsedi. Öyle bir güldü ki, dünyanın bir yerlerinde gece olan zaman gündüze döndü. Uyuyan herkes uyandı. Baharın gelişini haber veren toprağın kokusu sardı her yanı. Ve her şey bir anda canlandı.

"Evet, sevgilim. Evet, seninle evlenirim." dediğinde,

Gökbey, ayağa fırladı Süreyya'nın yanına gitti ve tam olarak araya mesafe koymadan karşısında durdu. Onu ayağa kaldırıp kucaklayarak etrafında döndürdü. Sonra da onu yere bıraktı. Cebinden bir kutu çıkardığına Süreyya' nın kalbinde ki serçe kanatlarını çırpmayı bıraktı.

"Sana bunu kolyeyi alırken yaptırmıştım. Gitmeden önce de evlilik teklif etmiştim ama o zaman hazırlıksızdım. Şimdi bu yüzüğün şahitliğinde bana yeniden evet de Süreyya Feray Enver."

Süreyya'nın nutku tutulmuştu. Parıldayan elmasa baktığında Gökbey' in gözlerindeki o sıcak noktayı görüyordu.

"Evet." dedi, fısıldayarak.

Gökbey, kutudaki yüzüğü çıkartıp Süreyya'nın narin parmağına taktı.

"Artık tamamlandım. Diğer yarımdın, hep öyleydin sevgilim." dedi, ona daha da yaklaşarak, dudaklarına eğildi. Süreyya da parmak uçlarında yükseldi. Dudakları aşkla ve tutkuyla buluştu.

Sefer, elinde tepsi ile geldiğinde, öksürür gibi yaptı. Onların birbirinden ayrılmasına neden oldu. Gülümseyerek "Tebrik ederim çocuklar, siz mutlu olmayı hak ediyorsunuz." dedi, Gökbey, hemen elindeki tepsiyi alıp masaya bıraktı ve ona sarıldı.

"Seni böyle mutlu gördüm ya ölsem de gam yemem."

"Sağ ol Sefer baba." dedi, Gökbey "Sen hep var ol."

"Sende evlat." dedi, ardından Süreyya'ya uzandı. "Gel bakayım güzel kızım, tebrik ederim."

Süreyya'da baba gibi gördüğü adama sarılıp, "Teşekkür ederim." dedi.

"Eh bu haber kutlanmaya layık ama bu böyle olmaz." dedi,

"Evet, öyle ama Süreyya ailesiyle paylaştıktan sonra yaparız o kutlamayı değil mi sevgilim?"

"Evet, çok daha güzel olur." dedi, Süreyya düşüncesini sevdiği adama baktı.

"Kaçıncıda kabul ettin?"

"İkinci." dedi, Gökbey Süreyya'dan önce.

"Ama o zaman da kabul etmiştim."

"Evet, etmiştin." dedi gülümseyerek.

"Ee o halde yakında düğünümüz var desene evlat. Şöyle şanına yaraşır, ikinize de yakışır bir düğün yapalım."

"Yapalım!" dedi, Gökbey "O her şeyin en güzeline layık." dediğinde, Süreyya kendinden bağımsız çarpan kalbinin hızını yavaşlatmak istese de mümkün değildi.

"İstemeye ne zaman gideceğiz evlat bana önceden söylemen lazım senin işine belli olmaz. Aniden gidelim dersin." dediğinde, herkesin yüzünde bir tebessüm oluştu.

Devam edecek...

 

 

Loading...
0%