Yeni Üyelik
57.
Bölüm

BÖLÜM 54(YÜZÜK)

@nefelicalliope

Yazarın minik bir ricası; Medyayı dinleyin lütfen... Bu şarkı beni mahvediyor:(

Yıldızımızı parlatın bonjuklarım okuyup geçmeyin az da yorum yapın da hasbihalleşelim;)

"Pencere kenarındaki kuşlar bir anda kendilerini bırakır ve korkusuzca aşağı doğru süzülürler. Kanatlarının onları koruyacağına inanarak, yere çakılmayacaklarını bilirler. İşte seni ilk gördüğümde hissettiğim de aynen böyle bir duyguydu."

Süreyya.

"Uzun zaman uğraştığın puzzle'ı tamamlayamazsın da nerede hata yaptığını düşünür durursun. Son anda bir parçasını kaybettiğini anlarsın ve onun hüznü, çöker yıkılan hayallerinin üzerine. İşte tüm hayatım böyle geçti. Ta ki puzzle'ımın kaybolmuş parçasını bulana kadar. Ta ki seni bulana kadar."

Gökbey.

Yüzük
Yemeklerini yedikten sonra Gökbey ve Süreyya,
Süreyya' nın evine gitmek için yola koyuldular.

Süreyya' nın mutluluktan tutulan nutku buğday teninin ışıldamasına, gamzelerinin saklanmamak için çabasına ve gözlerindeki buğulu ıslaklığına yansıyordu. Balın köpüğü gibi kabaran gözleri huzurlu ve mutlu bir halde arabasını kullanan Gökbey ve elindeki yüzük arasında gidip geliyordu.

"Daha ne kadar bakacaksın güzelim? Niyetin şimdiden eskitmek galiba?"

"Hangisini soruyorsun?" diye muzip bir şekilde cevap verdi. Süreyya Gökbey' in ne ara kendini izlediğini hiçbir zaman çözemeyeceğini anlamıştı.

Gökbey, bu söylediğine aniden yüzünü ona çevirerek hayretle baktı. "Bunu cidden soruyor olamazsın?"

"Bilmem, neredeyse bir aydır, bu küçük mutluluğu benden esirgeyen mi bana bunu soruyor?"

"Şimdi anlaşıldı derdin."

"Şükür, anlayabildin. Nasıl daha önce vermezsin!"

"Daha önce verseydim ben gelene kadar eskitecektin güzelim, o yüzden bekledim." dedi arsız gülerek.

"Her şeye bir cevabın var değil mi? Ama o iş öyle olmuyor Akif Bey."

"İyi de ben şimdi neden yine Akif Bey oldum."

"Çokbilmişsin ya, onu da sen bul bir zahmet."

"Gözünü sevdiğim, etme eyleme, canım canlanmış, ruhum hafiflemiş, kalbim tam şaha kalkmışken sen şimdi bunu bana niye ediyorsun da kalbimi tökezletiyorsun?"

"E, işte sen benim kalbimi harlar içinde bırakıp giderken, benim de şahlanmış olan kalbimin uçan atının kanatları kırıldıydı da o yüzden!"

"Kinci miydin sen Süreyya?

"O da nereden çıktı Gökbey, hiç sevmem öyle şeyleri."

"E ne diye şimdi bana kök söktürmeye başladın?"

"Sen yanlış anlıyorsun, hiç öyle bir niyetim yok." dedi, muzip bir gülümseme ile.

"Bana hiç öyle gelmedi ya neyse anlarız."

"Anlarsın elbet, anlatırız." dediğinde, Gökbey yan gözle tedirgin bir bakış attı Süreyya' sına.

"Ne o sen benim Süreyya' m mısın? Der gibi bakıyorsun?" dedi hala tebessüm ediyordu. Gökbey içten içe bir irkilmedi değil. Nereden anlamıştı ki nasıl baktığımı?" dedi, içinden.

"Süreyya?"

"Hım?"

"Ruhun çok güzel be kendime ruhsuz dedirtecek kadar." Dedi!

"Her şeyden biraz..." Dedim!

"Beşer-ì mevzuları da severim." dedi!

"Kalıptan taşarım; sıkılırsan firar da serbest..." dedim!

"Sarılıp uyumalık." Dedi!

"Zamansız gelme elim kolum dağınıksa; sarılamam." Dedim!

"Her şey bir yanıyla güzel; ama samimiyet büsbütün!" dedi!

"Samimi olmak; en büyük keramettir..." Dedim!

"Sevildiğine ikna olmuş kadın; artık senin her şeyindir." dedi!

"Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek... Ahvâl'e tavrım da bundan!" Dedim.

"Seni çok seviyorum. Nasıl desem böyle içimi açıp da mı göstersem ne yapsam?" dedi,

"İçini kalbime hapsettim Gökbey' im ben bilmem mi kalbimdekini." dedim.

"Ben o kalbe girdiğime nasıl şükrediyorum bir bilsen." dedi, ağzı kulaklarındaydı.

"Eh arada hatırlatırsan iyi olur." dedim, yine ukala muzip tavrımı takınmıştım.

"Süreyya' m?"

"Hım?" dedim, gözlerimi yüzüğümden alamıyordum. Beni ona çeken şey yüzüğün eşsiz olması mıydı? Yoksa onu bana veren Gökbey miydi? Onu düşünüyordum.

"Sana bir hatırlatma gerek aşkım ne dersin?" dedi sırıtarak,

Ben dalgın dalgın yüzüğüme bakarken, o bundan istifade etmişti. Boş bulunup, "Tabii aşkım, dedim ya az önce hatırlat diye." dediğimde, Gökbey sessiz sessiz gülmeye başladı.

"Bu gece seni odanın camından kaçıracağım o zaman hazırlıklı ol." dediğinde de

"Tamam, sevgilim." dedim mırıldanarak.

Sonra onun kıs kıs güldüğünü daha net duyan kulaklarımın talimatıyla yüzümü ona çevirdim. "Sen az önce ne dedin?"

"Ne dediysem dedim. Ben dedim sen de tamam dedin. O iş kapandı."

"Hangi iş? Ne işi?" dedim, panikleyerek, ne dediğini düşünemeye başladığımda kaşlarımı da çatmıştım. Ona sorgulayan bakışlarımı yönelttiğimde,

"Ben sana yüzünü asmak yok demedim mi?"

"Dedin."

"O zaman o kaşlar neden çatılıyor Süreyya Hanım?"

"Neye tamam dedim ben onu düşünüyordum. Söylesene beni niye uğraştırıyorsun?"

"Cıks söylemem o iş bitti. Artık görünce anlarsın neye tamam dediğini." dedi kahkaha ile gülerek.

Süreyya tam ona cevap vermek için ağzını açtığında çalan telefonun sesi ile beraber dikkati dağıldı. Yan gözle Gökbey' e bakarken çantasından telefonunu çıkartıp cevapladı.

"Efendim Anneciğim?" dedi, sesi hoparlöre almıştı.

"Kızım neredesiniz?"

"Yoldayız anne, çıktık geliyoruz."

"Tamam, yavrum."

"Bir şey mi oldu anne?"

"Yok, kızım ne olacak, merak ettik. Baban da senin onu aramandan sonra erkenden geldi. Nerede kaldılar sor diye, başımın etini yedi. Gökbey' i çok göresi gelmiş. Özledik, çok hem de."

"Anladım anne, tamam o da sizi özledi." dedi, gülümseyerek "Bir saat sürmez."

"Kızım bir sürü yemek hazırladım. Gökbey oğlum acıkmıştır. O şimdi güçten de düşmüştür."

"Münevver annem, zahmet etmeseydin."

"Ne zahmeti oğlum, çabucak gelinde sana iyice bir bakayım. Hastanelerde süzüldün kaldın."

"Tamam, Münevver annem, ben de özledim senin yemeklerini."

"Tamam, oğlum bekliyoruz öptüm."

"Görüşüşüz anne." dedi, Süreyya telefonu kapatırken. Gökbey' e dönerek,

"Sen az önce dünyaları yemedin mi?"

"Yedim." dedi, Gökbey gülümseyerek.

"Ee, annem sana bütün yemeklerinden tattırtmadan seni rahat bırakmayacak."

"Olsun onları de yerim, üzerine de tatlı diye seni yerim güzelim." dedi, bıyık altından gülerken Süreyya'ya baktı.

Süreyya, kızarmış yanağına elini götürür gibi yaptı ama izlendiğini anında hissederek vazgeçti.

Onun mahcup olan haline hayranlıkla baktı Gökbey en sevdiği hallerinden biriydi.

Kafasında o yokken gözünün önünden hiç gitmeyen, Süreyya'sıyla ilgili sıraladığı halleri vardı.

Süreyya ise "Beni mahcup etmelere doyamadı bu adam." dedi içinden. "Pis birde gülüyordur kesin! Cevap verecek bir şey de bulamadın ya Süreyya, sana da yazıklar olsun! Bir lafıyla yine seni alt etti bu gök gözlü muzur."

Süreyya, içinden kendi kendine söylenirken, Gökbey yeniden konuşmaya başladı.

"Mahir' le Esma da olsaydı, ne iyi olurdu." dedi, Gökbey "Birden onları da özledim."

"Evet, ama az kaldı. Balayından döndükten sonra artık zorla gönderdik onları ikisi de asla gitmeyiz dediler. En son babam devreye girdi de öyle kabul ettiler."

"İyiler mi? Konuştunuz mu hiç?"

"Aslında rahatsız etmemek için hiç aramadım." dedi, Süreyya yüzü yine kızarıyordu.

"Ama Esma' yla mesajlaştık bir iki kez. İyiler mutlular. Sesi pek bir neşeliydi."

"Mutlu olsunlar. Mutlu anlarını göremedim ama hayal ettiğim yerde mutlu olduklarını görebiliyorum." dediğinde, Süreyya'nın içi sızladı.

Ona hayran hayran baktı. Bu güzel kalpli adamın yüreğinde, olduğu için içinden bir kere daha şükretti.

Gökbey, ona kilitlenen bakışların yoğunluğundaki o ince sızıyı hissediyordu. Neşesini sevdiği kadının yüzündeki sızıyı koparıp almak istercesine konuyu değiştirmek istedi.

"Neyse ki, bir mutlu günümüz daha var yakında." dediğinde Süreyya'nın içindeki kuş, kanatlarını çırptı. Gökbey' in sözleri, her defasında yuvasından yeni uçmaya başlayacak bir yavru kuşun kanadıymış hissini yaratıyordu.

Gökbey, ondaki değişimi yüzünde kendini gösteren gamzesinden anlıyordu.

"Gamzeni çok özledim." dediğinde,

"Özlediğine kavuşturayım seni." dedi, Süreyya yanağını ona uzatarak "Öp de, o da kavuşsun özlediğine." dediğinde, Gökbey' in tebessümüyle ortaya çıkan tek gamzesi, Süreyya' ya selam verir gibiydi. Uzanıp öptü hemen ona gelen balı arı edasıyla Süreyya. Ona büyülenmiş gibi bakan Gökbey' e tebessüm ederek,

"Benim de özlediğime kavuşmam gerekti." dedi, o da Gökbey' in o çok sevdiği yalnız gamzesine doğru.

"Kendini asla mahrum bırakmıyorsun. Bu çok hoşuma gidiyor." dediğinde,

"O mümkün değil." dedi, Süreyya "Mahrum kalan yerlerim sızlar sonra." dedi, söylediği şeyin farkına vardığı an yüzünü ateş bastı. Gökbey' in aniden ona dönen koyulaşan gözleriyle göz göze gelmek kalbinin hızlanmasına yol açtı.

"Sensizken ben ne haldeymişim Süreyya. Halim hal değilmiş, gözümün bebeği öyle seyyah gibi bunca zaman hiçliğin içinde gezmişim."

"O hiçlik değil mi seni bana getiren, ben ondan da razıyım."

"Böyle konuşmaya devam edersen istikametimiz değişecek." dedi, Gökbey puslu bakışlarının ardından onu süzerken.

"Sen az önce farklı bir şey dedin sanki benim istikametim hep sensin sevgilim, onu ne yapacağız."

"Ah Süreyya ah, sen beni öldürmeye niyetlesin ben anladım seni."

"Gökbey' im canın sağ lazımsın bana bir daha öyle deme."

"Canım sana feda olsun Süreyya'm, kaç canım varsa hepsi senin yolunda."

"Hep ben önde olacağım diyorsun illa madem öyle benim canım da sana fada."

"Böyle cana, can kurban ama." dedi gülerek.

Bu böyle gidecek besbelli biz bütün kedi canlarımızı harcayana kadar." dedi, Süreyya' da kıkırdadı.

"Sana canlarım sonsuz." dediğinde, sırıtıyordu.

"Tamam, pes ettim." dedi, Süreyya kahkahasını bırakarak.

"Öyle hemen pes etmek yok Süreyya' m burada bir anlaşalım senle daha gidecek çok yolumuz var."

"Var değil mi? dedi Süreyya hevesle.

"Var Süreyya'm öyle de bir var ki, seni kolay kolay bırakmam."

"Bırakırsan seni bitiririm." dedi, hırçın bir sesle.

"Hemen asileştin bakıyorum da."

"Öyle işine gelirse."

"İşime de gelir, canıma da minnet Süreyya' m."

"Ağzından da bal damlıyor. Çenen de maşallah bir güzel çalışıyor."

"Ağzıma bal çalandan sormak lazım hesabını." dediğinde, Süreyya gülerek, "Aklın da hep başka yerlerde."

"Senden başka nerede olacakmış benim aklım?"

"Ben de onu diyorum. Benden başka yerde olmasın aklın."

Bu defa kahkaha atan Gökbey'di.

Evin önüne geldiklerinde kapılar açıldı. Gökbey arabayı içeriye evin iç kapısının önüne sürdü. Motoru durdurduğunda,

"Hazır mısın?" dedi, Süreyya.

"Her zaman." dedi, Gökbey. "Sen?"

"Her zaman." dedi, Süreyya.

El ele kapıya gittiklerinde zile basmadan kapı açıldı.

Hikmet, kocaman gülümsüyordu yanında duran Münevverin de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Yarışıyor gibiydi yüzlerindeki gülümseme. Sebebinden olsa gerek içlerinden taşıyordu sevinçleri.

Gökbey, hemen uzanıp Hikmet' in elini öptü ardından da "Hikmet baba." diyerek, ona açılan kolların sıcaklığına kendisini bıraktı.

"Oğlum, canım oğlum hoş geldin."

"Hoş buldum baba." dedi, Gökbey en içten sesiyle.

"Bana da bırak, benimki de can Hikmet Bey, ben de çok özledim oğlumu." dediğinde, Gökbey Hikmet' ten ayrılıp onun elini öpüp aynı samimiyetle sarıldı.

"Çok geçmiş olsun evladım, bizi ne kadar çok korkuttun bir bilsen." dedi, ona sımsıkı sarılırken bir yandan da "Yaran tam iyi oldu mu? Acımasın evladım." dedi, anne yüreği birbirlerinden ayrılırken kalbinin üzerine elini koymasına sebep oldu.

"İyiyim Münevver anne, çok iyiyim. Çekinmeden bana sarılabilirsin." dedi Gökbey, gülümseyerek,

"Oh çok şükür bu günüde gördük. Geçin hadi kapıda kaldık." dedi, Münevver bu arada Süreyya,

"Beni hiç görmüyorsunuz." diyerek, sitemli konuşunca babası, "Kızım, canım kızım görmez olur muyuz? Sen biricik kızımızsın. Şimdi kıskançlığın sırası mı?" dedi, gülerek "Geçin bakalım içeriye." derken, Gökbey ona yandan bir bakış attı.

"Kıskancız da hem kinci hem kıskanç mısın? Yeni yeni huylarını öğreniyorum Süreyya Hanım." dedi, yalandan yüzüne şaşkın bir ifade takınarak.

"Hiçte bile, yok öyle bir şey." dedi Süreyya mızmızlanarak.

"Atışıp durmayın bakayım. Masa hazır." dedi, içeriye girdiklerinde Münevver gülümseyerek.

"Sana şöyle bir bakayım. Nasıl da süzülmüşsün, yüzün küçülmüş oğlum seni iyi beslememiz gerek. Sağlıklı şeyler yemen lazım, bak köyden gelen malzemelerle yaptım bu yemekleri, kan olsun can olsun sana inşallah." dediğinde, Süreyya' nın yüzünde bir tebessüm belirdi. Annesinin, onu sahiplenişine ve düşüncesine gülümsemiş içinden şükretmişti.

"Yemez miyim, yerim tabii, sen yaparsın da." dedi, Gökbey. Ardından "Ben banyoya gidip ellerimi yıkayayım." giderken yandan Süreyya'ya muzip bir bakış daha attı.

"Tamam, evladım." dedi, ardından masada eksik var mı diye bakmaya başladı.

"Kızım gel bakalım, asma o ay yüzünü takılıyor sana görmüyor musun?"

"Biliyorum baba, farkındayım amacı beni sınır etmek." dediğinde, babası "İşe yarıyor he." dedi, Süreyya'ya keyifle gülerken.

"Sen de mi baba, ama ayıp senin tarafının belli olması lazım."

"Benim tarafım evlatlarımın yanı, canım kızım." dedi, kızına sarılıp öperken.

Süreyya, pamuk gibi olmuştu. Babasının kocaman yüreğine daha kaç evlat sığardı diye düşünmeden edemedi tebessüm ederken

Gökbey banyodan döndüğünde gördüğü manzara ile içi titredi. Aynı zamanda da "Kıskanç hemen babasının kollarına atlamış." diye, içinden geçirirken bir yandan da hep beraber masaya geçtiler.

Münevver, ne varsa Gökbey' in önüne yığarken Hikmet onu izledi. Gökbey de hiç yadırgamadan önüne ne koyduysa yemeye başladı. Aynı zamanda da Süreyya'nın seveceğini düşündüğü yemeklerden o da onun tabağına koyuyordu.

Hikmet' te Münevver de bu manzarayı izleyip keyifle birbirlerine baktılar. Gözleriyle anlaşıyorlardı.

Leylalarla Ahmetler de çaya gelecekler. Yemeğe yetişemeyiz dediler." dedi, Münevver "Onlarda seni böyle sağlıklı ayakta görmeyi çok istiyorlar. Hem de çok özlediler."

Ben de onları özledim. Zeynep' le Göktuğ burnumda tütüyor." dediğinde, Süreyya'nın yüreği ısındı. Bakışlarını ona çevirdiğinde, Gökbey de ona bakıyordu. Sanki Süreyya'yı bakısındaki o sıcacık noktaya haps etmişti.

Münevver, Süreyya sürahiye uzandığında elinde parlayan yüzüğü gördü. Birden elinden tutup "Süreyya, kızım?" dedi, sorgulayıcı bakışlarıyla bir ona bir Gökbey' e baktı.

"Anne." dedi, Süreyya utanmıştı haberi vermeye gelmişlerdi ama kavuşmanın heyecanından bunu ailesine söylemeyi unutmuştu.

Babası da bakışlarını yüzüğe cevirdi.

Gökbey, dikkati kendine çekmek için öksürür gibi yaptı.

"Aslında hem sizi görmek, hem de güzel bir haber vermek için geldik." dediğinde,

"Haberinizi siz söylemeden aldık oğlum." dedi, Münevver gülerek.

"Bu nasıl güzel bir yüzük böyle." dedi, ardından beğendiğini ifade ederek.

Hikmet, hala susuyordu bu günün geleceğini biliyordu da nedense içi bir burulmuştu.

Yemek bitince oturmak için bahçeye çıktıklarında Münevver evin yardımcısı Sevinç Hanıma çoktan kahve yapmalarını söylemişti.

Süreyya sessizleşen babasına baktı. "Baba sen bir şey demedin?"

"Siz bana bir şey demediniz ki henüz kızım."

"Haklısın Hikmet baba." diyerek, araya girdi Gökbey, "Özür dilerim, benim hatam ben bugün Süreyya'ya evlilik teklifi ettim, kızınızda kabul etti. Aslında yüzüğü göreve gitmeden önce almıştım o zaman edecektim ama olmadı kısmet bugüneymiş."

"Hayırlısı olsun evladım, sizin adınıza çok seviniyorum. Beklemediğimiz bir şey değildi de işte baba yüreği sızlamadı desem yalan söylerim." dediğinde, Süreyya oturduğu yerden kalkıp babasının yanına gederek ona sarıldı ve "Baba iznin var değil mi?"

Hikmet, gülümsedi. "Bu da sorumu kızım, ben o izini siz daha bebeyken, sen onun gözündeki o noktayı çıkartmaya karar verdiğinde vermiştim." derdiğinde, herkes rahat bir nefes aldı.

"Allah verede çocuğun gözüne bir zeval gelmeden eversem bunları diye az geçirmedim içimden." dediğinde, herkes kahkahayla güldü.

Gökbey de yerinden kalkıp yanına giderek, Hikmet' in elini öptü. Her şey usulüne uygun olacak baba. Süreyya' yı müsait olduğununuz en kısa sürede istemeye geleceğim."

"Olsun evlat, siz nasıl istiyorsanız öyle olsun." dedi, sarılarak Münevver' in gözlerindeki parlaklık hem sevincinden hem de gözüne dolan yaşlardandı. Gökbey, onun da elini öptü. "Razılığın var mıdır Münevver anne?" dedi,

"Razıyım ya evladım. dedi, ona sarılarak "Razıyım da az oturun da biraz konuşalım." dediğinde, Gökbey yerine geçerken yüzünden gecen gölgeyi Süreyya da görmüştü.

"Bir sorun mu var anne?" dediğinde, Süreyya. Kahveler gelmişti. Yardımcı kahveleri masaya bırakıp gittiğinde,

"Ne sorun olacak canım benim, ben sizin mutluğunuzdan başka ne isterim ama..." dediğinde Hikmet' te eşine döndü.

"Ah anne ben anladım seni, daha yeni düğün yaptın yoruldun tabii, ondan senin sıkıntın." dedi Süreyya.

"Yok, kızım daha 15 düğün yapar annen, sen onu hafife alma." dedi, gülümseyerek.

"O zaman? Aması ne anne?" endişeli gözlerle ona bakıyordu. Münevver' in içine dert olanı kocası anlıyor biliyordu.

"Münevver, de diyeciğini de çocukların yüzü endişeden düşmesin."

"Ben diyorum ki oğlum senin bu işin? Çok mu önemli senin için? Yani başka iş yapamaz mısın? Çok anlamıyorum ama bırakırlar mı onlar seni?" dediğinde, Süreyya da anlamıştı annesinin karın ağrısını." Gökbey suskun bir halde Münevver' e baktığında ondan önce annesine dönerek,

"Anne."

"Anne, anne, deyip durma bana sormak bilmek istiyorum. Kızım ben hiç oğlumu üzmek ister miyim? Sen dur o cevaplasın."

"Ben biliyorum cevabını anne, seni de anlıyorum. Hepinizi anlıyorum. Benim yüzümden böyle diyorsun. Beni o hallerde gördün diye, sizi çok üzdüm ama Gökbey' in işinden vazgeçmesi söz konusu bile değil. Tartışmaya da kapalı." dediğinde, Gökbey, hem şaşırmış hem de Süreyya' yı göğsünü açıp içine sokmak istercesine izliyordu.

Aynı konuyu onlarda tartmışlardı. Süreyya çok zorlansa da kabul etmek zorunda kalmıştı ama Gökbey, yine de ondan böyle bir tavır beklemiyordu.

Hikmet can havliyle Gökbey' i savunan kızının güzel yüzüne baktı. Kabullenmişti böyle bir zorluğu kabullenmiş. Onu her şeyiyle kabul etmişti. İçinden "Kızım büyüyor." dedi.

Münevver, itiraz edecek gibi olduğunda, Hikmet, "Hanım kızımız büyüyor, görmüyor musun? Gökbey' i her şeyiyle kabul etmiş, sevmiş sen şimdi onu ikna edebileceğini mi, aksini düşündürebileceğini mi sanıyorsun? Baksana onlara, yapma Hanım." dediğinde, Gökbey söze başladı.

"Münevver anne, haklısın Süreyya'yı da sizi de çok üzdüm. Bir daha üzmeyeceğim diye söz veremem. Ben hiçbir şeyin sözünü veremem. Bunu Süreyya biliyor. Beni artık anlıyor. Umarım sizde anlarsınız. Çok üzgünüm ama işimi bırakmam mümkün değil. Aksini söyleyebilmeyi ister miydim? Hayır, istemezdim. Benim yaptığım sadece iş değil. Anne ben vatanımı koruyorum. Ben içinde sevdiğim insanların olduğu canımdan çok sevdiğim vatanımı koruyorum. Sen şimdi bana diyorsun ki canından, kanından vazgeç? Bana öl desen ölürüm ama dediğin şeyin mümkünatı yok anne." dediğinde, Münevver diyecek söz bulamadı.

"Affet oğlum, seni incittiysem bilemeden beni affet. Bende ki ana yüreği iste şansını denemek istedi. Bilirim bilmez miyim ne zor görevin. Sen ve sen gibi vatan evlatları oldukça, Allah' ın izniyle bizim toprağımıza da sevdiklerimize de bir şeycik olmaz. Hakkın ödenmez oğlum hakkını helal et. . Allah sizden razı olsun ben razıyım evladım."

Sizden de razı olsun, hakkım helaldir Münevver anne iyi ki varsınız. Canıma can yoluma yoldaş oldunuz. Artık daha bir sıkı sıkı bağlandım. Hayata, vatanıma, sevdiğim her şeye içiniz rahat olsun. Allah ömür verdiği sürece Süreyya'mı bırakmayacağım. Emanetinize gözüm gibi bakacağım." dediğinde,

Münevver daha da tutamadı kendini, gözyaşları onu sıkıyordu hepsini serbest bıraktı. Kucağına damlayan yaşları silen Hikmet, "Ah benim yürekli eşim, can yoldaşım gördün mü bak?" dedi bir damla yaş ondan da akarken "Kızımız nasıl güzel yürekli bir adama sevdalandı. Hep dileğimiz bu değil miydi?" dediğinde, Münevver, "Dualarımız kabul oldu Hikmet Bey. Süreyya da Ahmet gibi Leyla gibi güzel yürekli birine sevdalandı."

"Oldu ya Hanım, o yüzden şimdi kabul olan duamıza nankörlük mü edeceğiz?"

"Tövbe haşa bey hiç eder miyim? Ben onların canına kurban olurum." dediğinde, Hikmet ona sevgiyle bakıp "Ben de senin canına kurban olurum Münevver."

Gökbey de Süreyya da bu konuşmaya şahit olurken, duygularının içlerinde kabarmasına engel olamadılar.

"Güzel yürekli adam." dedi, Süreyya içinden "Ben bu güzel yürekli adama sevdalıyım anne, tıpkı senin babama olan sevdan gibi." dediğinde, Münevver kalkıp kızının yanına giderek ona sarılıp, öptü kokladı.

"Kızım güzel yavrum, senin sevda diyen dilinden öperim ne zaman büyüdün de sevdalandın sen hani evlenmek istemiyordun dediğinde, Gökbey bakışlarını ona çevirdi. Bunu ilk defa duyuyordu.

"Süreyya." dedi, usulca.

"Sen bilmiyor muydun? dedi, gülerek yerine geçerken "Süreyya bu zamana kadar hiç düşünmüyordu ki evlenmeyi. Tabii diğer evliliği saymıyoruz. Her yere onun peşinden gideceğim diye tutturduğu zamanları da biliyoruz değil mi Hikmet Bey?" Hikmet neşeyle güldü.

"Aman Hanım, o da bilmiyordu ki istediğini aslında, dedim ya bebeyken düştü Gökbey' in peşine diye." dediğinde, herkes kahkaha attı.

Süreyya' da Gökbey' de ilk ne dediklerini anlamamışlardı ama sonra fark edip güldüler.

Akşam olduğunda, ailenin kalan üyeleri de gelmişti. Süreyya' nın evlilik teklifi alması beklense de yine de evin içinde büyük bir heyecana neden olmuştu.

Zeynep, gelir gelmez Gökbey' in kucağına zıplamış, "Gök ileçmiçç." demişti. Epey bir süre de oradan ayrılmamıştı. Göktuğ ise Gökbey' in yanına oturmuş Zeynep kalksa da biraz da ben otursam diye içten içe kıskançlık ediyordu. Yüzünün halinden bunu anlayan Gökbey de, onu diğer dizine oturtmak için çağırdı.

"Gel bakalım aslan parçası, benim dizim ikinize de yeter değil mi?"

"Hı hı, dedi, Göktuğ, "Bak bal küpüme nasıl kuruldu. Sen de kurul onun gibi rahat ol." dediğinde Göktuğ, kocaman güldü.

Erkekler hep bir arada çay içip tatlılarını yerken sohbet ediyorlardı. Kızlar da bahçeye çıkmışlardı.

Leyla Süreyya'nın elini geldiğinden beri bırakmamıştı neredeyse ikide bir "Ay az daha bakayım. Bu çok güzelmiş. Özel mi yaptırmış? Nerede yaptırmış. Süreyya bu şahane, çok yakışmış. Narin ellerine çok da yakışmış." diye diye geceyi neredeyse bitirmişti.

Serra da beğenmiş, tebrik etmişlerdi. Onun adına bol bol sevinmişlerdi.

"Bu defa oluyor ha Süreyya." dedi gülecek Leyla nasıl pot kırdığının farkında değildi. Serra'nın omzuna vurmasıyla aklı başına geldiğinde, Süreyya'nın düsen yüzünü de o an fark etti.

"Salak mısın sen Leyla?" dedi, Serra.

"Biraz öyleyim galiba ama ben şey diye dedim onu, yani şey."

"Ney diye benim alık görümcem."

"Kızma Serra, ben kızmadım. Haklı, bu sefer oluyor ama gerçekten oluyor." dedi, Süreyya kocaman gülümseyerek.

"Kız madem kötü hissetmedin ne diye beni korkutuyorsun?" dedi, Leyla Süreyya'nın dizine vurarak.

"Ee, azıcık kork istediysem demek ki." dediğinde, Leyla bir anda ayağa fırladı. "Sen benle dalga mı geçiyorsun? Gel buraya?" dediğinde, Süreyya oturduğu yerden sıçrayarak bahçede koşmaya başladı.

Süreyya' nın bir fobisi vardı. Kovalayanın kim olduğu önemli değildi. Eğer biri onu kovalıyorsa kaçma ihtiyacı duyuyordu ve karsıdaki durmadan o da duramıyordu. Bunu bilen Leyla da, bilerek üstüne gidiyordu.

Serra da ikisinin bu haline "Ay çocuk gibisiniz yemin ederim. Hep aynı tantana." dediğinde, Süreyya çığlık atarak "Gelmesene Leyla, ya biliyorsun niye yapıyorsun böyle." diye bağıra bağıra söylenerek kaçmaya devam ediyordu. Bu şekilde bir süre bahçeyi turladılar.

Tam içeriden "Ne oluyor bu çığlıklar ne diye bahçe kapısına giden adamların ardından giden Gökbey kapıya dikildiğinde, Süreyya da kapıya yönelmişti. Bir hışımla fark etmediği Gökbey' e çarptı.

"Ah!" dedi, bir anda.

"Süreyya, ne oluyor? İyi misin?"

İyiyim, iyiydim yani kafamı çarpana kadar." dedi, huysuz huysuz.

"İyi de seni merak ettim o yüzden geliyordum. Dur bakayım alnına." dediğinde, Leyla arkadan koşarak bağırdı.

"Süreyya, gel buraya." dediğinde, Süreyya'dan bir çığlık daha koptu. Olduğu yerde irkilerek, "Ay abi ya, söyle şuna beni kovalamayı bıraksın. Canımdan bezdim." dediğinde, hepsi gülerken, Süreyya Gökbey' i iteleyip koşmaya devam edince Gökbey, aklı karışmış bir halde, Ahmet' le Mehmet' in yüzüne baktı. Hikmet oturduğu yerden kahkaha atıyordu.

Münevver "Yine mi kız Leyla, koşmasana peşinden o duramaz şimdi kız kime diyorum. Mehmet, tut şu karını." dedi, bir yandan da gülüyordu.

Leyla ona yaklaşan eşini görünce "Sakın!" dedi, uyarıcı bakışlar atarak, Mehmet de hemen ona uzanan elini geri çekti.

"Abi, ben yapamam. Leyla, beni mahveder sonra." dedi, gülerek Ahmet' ten medet umdu.

Gökbey, "Ne oluyor Allah aşkına? Birisi bana da anlatsın." dediğinde,

Ahmet, tam konuşacakken Münevver, "Ay bizim kızı gelin diye almaktan vazgeçecek oğlan, söyleme Ahmet." dediğinde, herkes karınlarına sancı girene kadar güldü.

Ona doğru koşan Süreyya' yı yakalayıp koynuna bastırdı. Ellerini de sıkıca kavrayıp, "Dursana Süreyya'm, ne oluyor? Peşinden silahlı adam geliyor sanki bir dur kızım da anlat bana?" dediğinde,

Beni değil, Leyla' yı tutacaksın. Gökbey, tut onu Allah aşkına!" dediğinde,

"Sen ciddi misin?" diyerek, yüzüne baktı.

"Ciddiyim, durdur onu yoksa senle evlenmem!" demez mi? Bir yandan da kıpır kıpır hareket ederek onun elinden kurtulmaya çalışıyordu.

Gökbey, afallamış bir ifade ile bir Ahmet' e bir Süreyya'ya baktı.

"Bakma öyle söylediğini yap." dedi, Ahmet gülüyordu.

Gökbey, Süreyya' yı bırakıp ona yaklaşan Leyla' yı tuttuğunda,

"Heh, şimdi kurtul bakalım Leyla cadısı." dedi, nefes nefese kalmıştı.

"Gökbey bıraksana beni." dedi, Leyla.

"Bırakmam Leyla, vallahi bırakamam. Seni tutmazsam evlenmez benle. Süreyya öyle dedi."

"Ya bırak, sen ona ne inanıyorsun."

"Sakın, sakın bırakma sevgilim." dedi, uyarırcasına. Ahmet'te Mehmet'te kıs kıs gülüyordu.

Gökbey, onlara ne yapmam gerek yardım edin bakışı atarken,

Zeynep, gelmiş Gökbey' in bacağına yapışmıştı. Küçücük elleriyle ona vurarak,

"Aynneyi bıyak gök!" dediğinde, herkes koptu.

"Aferin kızım bir sen sahip çıktın annene, ah ah koynumda yılan mı beslemişim ben bunca zaman!" dedi, Mehmet'e haşin haşin bakarken.

Ama canım karım, bile bile sen de niye kovalıyorsun."

"Oh ediyorum ona, benimle eğleniyordu kötü kız!"

"Hiçte bile patavatsızlık eden sendin! Serra da şahit?"

"Şahidim valla." dedi, gülerek.

"Eh sizin de alacağınız olsun. Tamam, pes ettim. Kovalamayacağım.

"Ciddi misin peki?" dedi, Süreyya şüpheyle.

"Ciddiyim, yoruldum ben de insanım, bir durun yok ki bir anda taya dönüşüyorsun mübarek." dediğinde, Ahmet "Kızım ne zaman yakalayabildin ki zaten, eskiden de böyleydi." dedi, gülerek Serra, kocasına sarılmış yanında onunla beraber gülüyordu.

Gökbey, hala Süreyya'dan komut bekliyordu.

Süreyya, Leyla' ya bir kere daha bakıp, "Tamam bırakabilirsin sevgilim."

"Emin misin? Bak her halükarda seninle evleneceğim ona göre!" dediğinde, herkes yine kahkaha atmaya başladı.

Leyla' yı bırakıp, Zeyneb' i kucağına aldı. Zeynepciğim, bal küpüm ben anneni düşmesin diye tuttum tatlım, tamam mı?" dediğinde,

Leyla, "Hı hı, tabii inanma kızım bunun tatlı diline teyzeni de böyle kandırmış belli ki!"

Süreyya güldü ve "Leyla! Kaşınma bak!"

"Aman iyi be bir bardak soğuk su verenimizde yok. Öldüm susuzluktan." dedi, mutfağa doğru yöneldi.

Gökbey, "Biri bana artık ne olduğunu söyleyecek mi?" dediğinde,

Hikmet, Süreyya'nın fobisi var. Herhangi biri onu kovalarsa kaçıyor. Sebebinin önemi yok. Kendini durduramıyor." dediğinde, Süreyya babasına ssitem dolu sesiyle, "Baba aşk olsun. Düşmana niye mermi veriyorsun."

Gökbey, bir anda transa geçmiş gibi dalgınlaştı. Sonra da usulca "Hatırlıyorum!"

Hikmet, ona dikkatle bakarak "Artık hatırlaman lazımdı." dedi gülerek.

Gökbey zihninde canlanan anıya gülümseyerek, Hikmet' e döndü. Süreyya da babasına baktı.

"Süreyya' nın sana yaptığı şey bir gün canına tak etmişti. Sen de onu uyardın. İnatla devam edince sen onu kovalamaya başladın. Senden kaçamaya başladığı ilk o günden sonra oldu bu fobi."

Gökbey, şok içindeydi. "Benim yüzümden mi? Gerçekten öyle mi Süreyya?" dediğinde, Süreyya, "Ben tam emin değilim ama küçüklüğümden beri böyleyim." Hikmet tekrar anlatmaya başladı.

"Çünkü peşinden koşarken, madem sen benim gözümü istiyorsun, ben de senin gamzeni alacağım bak gör diye koşmuştun. O da vermem diye çığlık atarak kaçmıştı." diyen Hikmet, artık kahkaha atarak gülüyordu. Anıları gözünde canlanmıştı. "Benim bacaklarıma yapışıp, gamzemi alacak baba ona kız demişti."

Münevver de Hikmet' te sanki yıllar öncesine gitmişti. Çocuklar eskiden de evde hep böyle koşturup dururdu. Evin içinde ses hiç kesilmez, gülme sesleri eksik olmazdı. İkisi de sevgiyle ve hatıralarla dolu zihinleriyle gülümsediler.

Devam edecek...

 

Loading...
0%