Yeni Üyelik
60.
Bölüm

BÖLÜM 57(Çiçek Meselesi)

@nefelicalliope

GİZEMLİ ÇİÇEK

Süreyya uyandığında Gökbey yanında değildi. Gece yanına geldiğini ve beraber uyuduklarını hayal meyal hatırlıyordu. Yatağından doğrulup oturdu ve komodinin üzerinde duran telefonunu alıp Gökbey' i aradı. İlk çağrıda telefon açıldı.

"Sevgilim, günaydın uyanmışsın."

"Günaydın hayatım, evet ama seni yanımda görememek beni üzdü."

"Üzülme, hazırlan. 15 dakika sana yeter mi?"

"Ne için? Yeter mi?"

"Size kahvaltıya gelmek için yaklaşık, 3 saattir kapıda bekliyorum. Baban da hala evden çıkmadı." dediğinde, yüzündeki tebessümü sesine yansıyordu.

"Nasıl yani, burada mısın? Gitmedin mi?" dedi. Süreyya aniden ayağa kalktı ama kalkarken pikeye dolanan ayağı yataktan düşmesine neden oldu.

"Süreyya, o sesler ne?" derken, Süreyya'dan "Ah!" diye bir ses geldi.

"Süreyya, ne oluyor? İyi misin?"

"İyiyim," dedi, Süreyya nefes nefese yerde oturuyordu. "Ben..." dedi, sustu. Az kalsın, "Senin yüzünden düştüm." diyecekti ama sustu.

"Ben ne, sevgilim?"

"Yok, bir şey. Neredesin? Kapıda bekleme, hemen gel."

"Tamam, 10 dakika sonra geliyorum. Sen az önce düştün mü?" dedi gülerek.

"Gelme, vazgeçtim pislik!" dediğinde, Gökbey kahkaha attı.

"Peki, gelmem." dedi ve telefonu kapatırken hala gülüyordu.

"Pislik ne olacak? Elimi ayağıma dolaştırdı, sonra da gülüyor. Hem nasıl anladı ya düştüğümü?" dedi, bakışlarını penceresine yöneltti.

"Burada olamaz herhalde, o kadar da değildir." dediğinde, iç sesi "Tam olarak da o kadar!" dedi, Cama bakarken, "Değilmiş." dedi.

"Kalkmam lazım, hala yerde yuvarlanmakla meşgulüm. Halime bak!" dedi kendi kendine ve acele ile telefonunu bırakıp duşa yöneldi, sonra aklına gelenle bir anda geri dönüp odasının kapısını açtı.

"Anne!"

"Anne, Gökbey kahvaltıya geliyor."

"Anne, beni duydun mu?"

"Kız ne bağırıyorsun sabah sabah, yangın varmış gibi!"

"Duymadın diye bağırdım miniğim."

"Tamam, gelsin kızım. Bu ne panik, sanki yabancı mı?"

"Ondan değil de, haberiniz olsun diye, babam gitti mi?"

"Evde kızım, sen hazırlan da gel, biz de daha kahvaltıya oturmadık."

"Tamam, anne." dedi, kapısını kapatıp banyoya gitti. "Hızlı bir duş olacak." dedi.

Daha sonra duşunu almış, hazırlanmıştı. Birkaç kıyafet denemesinden sonra saate baktı.

"Eyvah, geç kaldım." dedi, telefonunu alıp saate baktı, yarım saat olmuştu. Merdivenlere yöneldi, hızla aşağıya inmeye başladı.

"Kızım, yavaş düşeceksin. Sana bu sabah ne oluyor böyle?" dedi, annesi salondan.

"Ah, geç kaldım anne. Gökbey geldi mi?"

"Çoktan geldi, bahçedeler. Babanla konuşuyorlardı, hadi gel çıkalım biz de. Acıkmadın mı sen?"

"Acıktım." dedi, bir yandan da bahçeye doğru yürüyordu.

"Ah, deli kız." dedi, annesi gülerken ardından o da gitti.

"Günaydın." dedi, Süreyya sesini ayarlayamamış, biraz fazla heyecanlı çıkmıştı.

"Günaydın, kızım." dedi, babası.

Gökbey de gülümseyerek. "Günaydın." dedi.

Süreyya, Gökbey' e hayran hayran bakarken babası öksürür gibi yapıp,

"Kızım otursana, sanki ilk defa görüyorsun." dedi.

"Haklısın baba, affedersin ama üç gündür görüşmüyorduk."

"Hım, şu mesele." dedi, Hikmet Gökbey' e doğru bakarken.

Gökbey bir anda şüpheyle dolan içini saklamak ister gibi yüzünü de öne eğdi. Süreyya da kızarmıştı.

"O ne demek baba, tabii ki eminim. Gün sayıyorum yokluğunda, kusura bakma da yani." dedi, yine utandı.

"Acaba beni görmüş olabilir mi?" dedi, Gökbey içinden, bu imanın nereye varacağını düşünüyordu. Münevver de gülmüştü.

"Uğraşma çocuklarla, Hikmet Bey sabah sabah renkten renge girdiler. Sanki kendin az geldin bana, gizli gizli." dedi, gülerek.

Süreyya da Gökbey de şok içinde, ikisi de ona bakakaldıklarında, Hikmet öksürür gibi yapıp kendini toparladı.

"Sen neden şimdi beni ele veriyorsun hanım." dedi, kızar gibi.

"Özür dilerim Hikmet baba, ben sadece... Ben." diyerek, konuya açıklık getirmek isteyen Gökbey kekelemeye başlayınca, Süreyya araya girdi, utancından yerin dibine girmek üzereydi. "Sadece uyduk baba." dediğinde.

Hikmet, Hanım, çay yok mu? Trabzon' dan mı geliyor bu çay? Nereden geliyor çaylar? Sevinç Hanım, çayları getirir misin?" diye bağırmaya başladı.

Münevver de kahkahalarla gülmüştü.

"Ya bey, senin kırdığın cevizleri daha anlatmaya başlamadım." Hatırlıyor musun nasıl evlenmeye karar verdiğimizi?"

"Hatırlamaz mıyım." dedi, gülerek.

Süreyya içinden, "Oh, çok şükür, konu bizden uzaklaşıyor." dedi, Gökbey' e yandan bir bakış atarak.

Gökbey de aynısını düşünmüş, "Konu benim kara sularımdan çıkıyor galiba." demişti. Hala utanıyordu.

"Ben de merak ettim anne, şimdi hangisiydi? Birkaç hikaye vardı da." dedi, Gökbey 'e bakarak. "Sevgilime utanmak ne kadar yakışıyormuş meğer." dedi, içinden tebessüm etti.

"Sevinç Hanım, çaylarını doldurup uzaklaşırken. "Hadi buyurun." dedi, Münevver.

Bir yandan kahvaltıya başlarken Münevver de anlatmaya başladı.

"Çatıda buluşurduk geceleyin. Herkes uyuyunca, komşuyduk biz o zamanlar. 80'ler tabii. Ortalık kızılca kıyamet, sokağa çıkma yasağı var, geceleri çıkanı alıyorlar. Bizde işte, gözümüz kara sizin gibi." dedi, imalı bir şekilde gülerek.

"Bir gece çıktık yine çatıya. Bir süre sonra Hikmet' in annesi yani, kayınvalidem 'in sesi gelmeye başladı. Kıyameti koparıyor, "Oğlumu kaçırdılar, oğlumu aldılar." diye, nasıl bağırıp dövünüyor. Bütün mahalleyi başına toplamıştı.

"E, baya ilginç görünüyor." dedi, Gökbey konu ilgisini çekmişti.

"Ya, seninki de bana ilginç geldi." dedi, Hikmet. Gökbey şok içinde yüzünü eğdi.

"Elleme çocuğa, utandırmasana. Ben baktım gece onlara uyuyorlardı."

"Anne!" dedi, Süreyya. Utancı sesine de yansıdı.

"Tamam, kızım, yok bir şey. Anladık herhalde, hâlden. E, 3 gün görüşmediniz, telefonda da konuşamadınız. Tabii, tüneyecekti buraya, bizim kuş." dediğinde, Gökbey olduğu yerde ürkerek donup kaldı.

"Nasıl olmuştu, da anlayamamıştı annesinin odaya geldiğini. Nasıl fark etmedim." diye, düşünürken uzun zamandır çok huzurlu ve derin bir uyku uyuduğunu fark ettiği sabahını anımsadı. Sebebi bu olmalıydı. Huzurlu ve güvende hissettiği tek yerdeydi. Yine de kendine şaşırarak dinlemeye devam etti.

"E, anne, sonra ne olmuştu?" dedi. Süreyya konuyu değiştirmek istiyordu. Yoksa birazdan konunun içinde boğulacaktı.

"Ne olacak, basıldık." dediğinde, Hikmet kahkahayla güldü. Süreyya da gülmüştü. Gökbey tebessüm etmekle yetindi. Hikmet' e göz ucuyla bakıyordu.

"Sonrası ne mi? Adımız çıktı bir kere. Ben zaten evlenecektim Münevver' le. Onu başkasına yar eder miyim? Güzel karım." dedi.

"Tabii, annenin beni istemediği kısmı atlıyorsun, unuttun herhalde, dedi." tripli bir şekilde.

"Ah Münevver Sultan, bitmedi, geçmedi bu tribin yıllardır aynı mevzu."

"Yalan mı?"

"Değil, elbette. Biz birbirimizi sevdikten sonra kim engel olabilirdi ki?"

"Eh, haklısın." dedi, gülümseyerek bakıştılar.

"Sonra da evlendik işte." dedi, Münevver.

"Güzel bir hikayeniz varmış." dedi, Gökbey "Çocuklarınıza anlatabileceğiniz güzel bir anı".

"Evet, sizin de olacak." dedi, Münevver sevgiyle Gökbey' e bakarken.

"Evet." dedi, Gökbey. Bir anda ciddileşmişti. "Ben de tam o konudan bahsedecektim." dediği, anda Süreyya suyunu içerken boğazına kaçırdı ve öksürmeye başladı. Gökbey anlamadığını belirten bir bakışla ona baktı, sonra sırtına dokundu.

"Helal kızım, helal." dedi, annesi "Yavaş içsene suyu kaçıran mı var?"

"E, sen bir şey diyordun?" dedi, Hikmet "Merak ettim neymiş o konu."

"Bizimkiler, yani ekibimle Süreyya'yla evlenmek istediğimizi paylaştım. Başkan, sizden en kısa sürede müsait bir gün belirlememi istedi." dediğinde, Hikmet önce gözleri büyüyen Süreyya' ya sonra da tebessüm eden hanımına baktı.

"Münevver Hanım, ne zaman uygun oluruz?"

"Bu hafta sonu müsait oluruz. Hem Esma ve Mahir de dönsün, onlarsız olmaz değil mi kızım?" dediğinde, Süreyya heyecandan neredeyse tırnaklarını yemeye başlayacaktı.

"Bu hafta sonu mu?" dedi, heyecanla, "Yani üç gün sonra mı?"

"Evet, senin için de uygun mu oğlum?"

"Evet, Münevver anne. Siz ne zaman derseniz Esma ve Mahir ne zaman geleceklermiş?"

"Yarın akşam geliyorlarmış."

"Anne, ben bilmiyordum. Siz nereden biliyorsunuz?"

" Esma'yla dün konuştuk kızım. Özlemiş valla bizi, buraları."

Süreyya annesine şaşkınca baktı.

"Anladım." dedi usulca.

"Sen stres yaptın şimdi heyecanlandın, ondan böylesin. Kendine gel kızım." dedi, gülerek elini tuttu.

Süreyya annesinin dokunuşuyla daha sakin hissetti, sonra Gökbey' in bakışlarını üzerinde hissederek ona döndü. O da masanın altından bacağının üzerinde duran elini tuttu.

"Senin için uygun mu Süreyya?" dedi, Gökbey.

"Uygun." dedi Süreyya sakince.

"Eh, madem herkes için uygun o zaman Cuma akşamı sizi bekliyoruz." dedi, Hikmet Gökbey' e.

"Ay, bir sürü işim var." dedi Münevver. "Yetiştiririz ama isteme sadece sonuçta." dedi, ardından.

"Münevver Anne, sizin için de uygunsa ben istemeyi ve nişanı aynı anda yapmak istiyorum. Gözünüz korkmasın, size yardım edeceğim. Bahçe bu özel gün için çok uygun ama başka bir yerde olmasını istersen ona da kabulüm." dediğinde, Süreyya'nın da bu fikirden haberi olmadığını, annesi babası irileşen gözlerinden ve tepkisinden anladı.

"Efendim, ne? Nasıl yani?"

"Canım, senin için uygun olur diye düşündüm. Aslında bu kararı dün gece aldım. Seninle paylaşmaya vaktim olmadı. Ama itiraz etmeyeceğini, senin de böyle olmasını isteyeceğini düşündüğüm için söyledim. Ama tabii istemezsen de anlarım." dedi, Gökbey sakince.

Süreyya düşünmeye başladı. "Neden olmasın?" dedi, içinden. "Uzatmaya ne gerek vardı? Hem sıcak, samimi bir ortamda, güven içinde sevdiği insanlarla bir arada bir nişan daha iyi olurdu." "Neden olmasın?" dedi, ardından tebessüm ederek.

"Ay oğlum, bunu bana daha önce niye söylemedin? O zaman üç gün yetmez ki." dedi, Münevver bir anda panik olmuştu.

"Sakın ol Hanım, hallederiz."

"Ay yok, yetişmez öyle."

"Yetişir, yetişir. Kusursuz, samimi bir nişan olacak. Çocukların istediği de bu." dedi, yeniden kızına bakarak.

"Evet, baba, anne. Halledeceğiz, hep beraber." dedi.

"Yemek şirketi, temizlik şirketi, süsleme, pasta, kıyafet, takı, bir sürü iş..."

"Anne, sakin ol. Esma, Güniz, Ceren var. Serra yenge, abim, Leyla, Mehmet, Gökbey... Hepimiz bir işin ucundan tutarız."

"Ay, ben bilirim. Sizin o ucundan tutmalarınızı, size güvenerek iş mi yapılır?" dedi.

"Haksız sayılmaz." dedi babası, güldü.

"Evladım, sorulmaz ama kaç kişi olacaksınız siz? Erkek tarafı olarak?" dedi, Gökbey' e.

"Ben bir düşüneyim şimdi. Zekeriya, Yasin, Yaman, Aziz, Mustafa, Nihat abi, Nihat Abinin karısı, çocukları. Başkan, Selvi, Ertuğrul, Hasan, Cahit, Ali Kemal, Cemal, Eren, Burak, Halil... Şimdilik bu kadar sanırım."

"Ben 20 kişi falan saydım sanırım." dedi, Süreyya.

"Anlaşıldı." dedi, Münevver. "Ben neden hala oturuyorsam."

Hikmet karısının yüzünden anlıyordu telaşını ona bakıp güldü.

"Ben emrine amadeyim Münevver Anne. Ne istersen yardımcı olacağım, sen yeter ki bana söyle." dediği sırada kapı çaldı.

Sevinç bahçeye girdiğinde, Münevver, "Ben kraliçe miyim canım, emrime amade olacaksın." dedi gülerek. Hoşuna gitmişti.

Gökbey yerinden kalkmış, Münevver' in elini kraliçenin elini tutar gibi tutup öpmüştü.

Sevinç, "Münevver Hanım?" dediğinde, herkes ona döndü. "Gelir misiniz?"

"Kim geldi Sevinç abla?" dedi, Süreyya. Sevinç in yüzündeki telaşı görmüştü.

"Kimse." dedi, telaşla. Süreyya, şüphelenmişti. Münevver' de aynı şekilde. "Ne oluyor Sevinç?" dedi ayağa kalkıp yanına giderken.

Sevinç fısıltıyla, "Çiçek geldi." dedi. "Yine." dediğinde, Süreyya da onlara yaklaşmıştı ve dediğini duydu.

"Çiçek mi?" dedi, panikle.

"Yine mi?" dedi, öfkeyle. Bahçeden çıkıp salona geçmeye başladı. Ardından Gökbey, "Neler oluyor?" dedi, onu takip etmeye başladı.

Süreyya önde Münevver, Gökbey ve Hikmet onun arkasında ana kapıya gittiklerinde, kapıda yere bırakılmış olan çiçeği gördüler. Süreyya çiçeğe nefretle baktı. Bu bakış Gökbey' in dikkatinden kaçmadı.

Ardından hışımla kapının dışına çıktı.

Gökbey, "Süreyya, bekle. Ne oluyor canım benim, dur bir dakika." diye, onu kolundan yakaladı.

Süreyya, öfkeli bakışlarını Sevinç' e çevirdi. "Size almayın dedim, neden aldınız?" diye bağırdı.

Annesi, babası, Gökbey hepsi şaşkın bir halde baktılar.

"Almadım." dedi, Sevinç. "Yemin ederim, almadım. Bekleyin, haber vereceğim. İstemiyor hanım dedim ama beni dinlemedi, bırakıp gitmiş." dediğinde, Gökbey, telaşlanan ve üzülen Süreyya'ya baktı. Sonra da koşarak dışarı çıktı. Evin etrafını inceledi ama kimse yoktu.

Geri döndüğünde, Süreyya, "Boşuna gittin, kimse yok." dedi.

Annesi, "O zaman da yoktu. Hemen ortadan kaybolmuştu." dedi.

Hikmet ve Gökbey birbirlerine ve Süreyya ile Münevver' in yüzüne baktı.

Süreyya zehirli bir yılan görmüş gibi çiçeğe bakıyordu. Tam ayağıyla tekme atacakken Gökbey, onu belinden yakalayıp durdurdu.

Hikmet, "Bu çiçek meselesi de ne böyle?" dedi.

Münevver. "Ben sana anlatırım." dedi.

"Şimdi anlatın, ne oluyor kızım?" dedi, Süreyya' ya dönerek.

Gökbey, "Sakin olup, bana şunu düzgün bir şekilde anlatır mısın sevgilim?" dedi.

"Offf!" dedi, Süreyya. Gökbey' in kollarından kurtularak. "Bunlar." dedi, nerdeyse çığlık atar gibi konuşuyordu. "Bu çiçekleri eskiden çok severdim."

"Pekala." dedi Gökbey.

Annesi, "Kızım yavrum." dedi. O an, anladı neler döndüğünü. "Aman Allah'ım Süreyya, yoksa bunlar? "O mu?" dedi.

"Kim hanım, kim delirtmesenize beni? Nereden geliyor bunlar?" dedi. Hikmet.

Gökbey, Hikmet'e dönüp, "Hikmet, baba bana bırakır mısın?" dedi. "Sakin olalım, olur mu? Hatta siz içeri geçin lütfen, biz biraz Süreyya ile yalnız konuşalım."

"Tamam, evlat." dedi Hikmet, öfkeli bir halde içeri girdi. Ardından da yardımcı ve Münevver girdi. Onlar salona girdiklerinde, Gökbey Süreyya'nın elinden tutup onu üst kata odasına çıkarttı.

"Sevgilim, bana neler olduğunu anlatmayacak mısın? Seni dinliyorum."

Süreyya hala tedirgin ve öfkeliydi.

"O gönderiyor!" dedi, kinini kusar gibi söylemişti cümleyi.

"Kimden bahsediyorsun sen?" diye, sordu Gökbey.

"Yavuz!"

Gökbey yüzüne çarpan isimle irkildi.

"Mümkün değil." dedi. "Daha önce de mi oldu bu, yoksa?"

"Evet." dedi Süreyya.

"Neden? Bana, neden söylemedin Süreyya?" dedi, Gökbey.

"Bilmiyorum, önemsemedim ya da kendim halletmek istedim, belki bilmiyorum."

Gökbey' in içi tarifsiz bir öfkeyle kavruluyordu. Ama önceliği Süreyya' yaydı. "Süreyya, canımın içi." dedi onu kendine çekip sarıldı. Sırtını okşamaya başladı. Bu hareketi Süreyya' yı sakinleştiriyordu.

Daha önce gelen gizemli çiçekten Süreyya Gökbey' e bahsetmemişti. Çok önemsemek istememişti belki de görmezden gelmek istemişti. Yeniden geleceğini hiç düşünmemişti. Hem de böyle özel bir günde ve Gökbey varken. Gökbey' in de keyfinin kaçtığının ve canının sıkıldığının farkındaydı. Nasıl oluyordu da bu kadar sakin karşılıyordu. Onun bu haline az da olsa şaşırmıştı.

"Daha sakin misin sevgilim?"

"Evet." Gökbey Süreyya' dan uzaklaşarak, odada hızla adımlar atmaya başladı. Gözleri öfke doluydu, yüzü kızarmıştı.

"Bu işin içinde bir şeyler var Süreyya, ben bunu hissediyorum. Bu çiçekleri kim gönderiyor, bilmiyorum ama Yavuz olamaz eminim."

Yavuz'un hala onunla iletişim kurmaya çalıştığını düşünmek, Gökbey' i deliye döndürmeye yetti.

"Neden o zaman bu kadar öfkelisin, neden az önceki gibi sakin değilsin? O değilse kim olabilir?" dedi, "Ondan başka bu lanet çiçeği sevdiğimi bilen yok." diye bağırdı Süreyya.

"Sakin ol, tamam, merak etme. Tamam, sakinim ben, kimin gönderdiğini bulacağım. Sen düşünme bunları, olur mu sevgilim? Şimdi bana müsaade et, çiçeği alıp gideceğim ama sonra döneceğim, tamam mı? Ben gelene kadar sakin kalmalısın." dedi.

"Tamam." dedi Süreyya, sinirden titreyen sesiyle.

"Hadi aşağı inelim. Annenle baban merak eder, onlara da bir açıklama yapmalıyız." dedi, Süreyya' nın elinden tutarak beraber aşağıya indiler. Hikmet salonda Münevver' le beraber bekliyordu. Münevver ona daha önce de çiçek geldiğini ve Süreyya'nın tepkisini anlatmıştı.

"Kızım, bana neden söylemedin? Şüphelendiğin şeyden bana neden bahsetmedin?" diye, sorarak kızına sarıldı.

"Baba, ben emin değildim. Beklemiyordum, bilmiyorum." dediğinde, Gökbey araya girdi.

"Hikmet baba, ben çiçeği alıp birazdan merkeze gideceğim. Kimin gönderdiğini bulacağım, merak etme."

"Eğer o sefersizse, onu bu sefer kendi ellerimle öldüreceğim, Gökbey. Onu benim elimden kimse alamaz, sen bile duydun mu beni?"

"Baba, hepiniz sakin olmalısınız. Süreyya ile ilgili en ufak bir detay bile benim için çok önemli. Onu tekrar tehlikeye atar mıyım?" dedi, gözlerinin içine bakarak. Süreyya' nın kalbi erimek üzereydi, sevecen bakışları buluştu.

"Vermezsin ama ben de vermem. O benim kızım, ne çektiğini bir biz bir de Allah biliyor." dedi.

"Biliyorum baba, eğer oysa eğer bunu o adi soysuz yaptıysa, bunun hesabını ona soracağım. Merak etme." dedi, kararlı ve öfkeli sesiyle.

"Sizden ricam, nişanımıza odaklanmanız. Ben bu işi halledeceğim, lütfen beni kırmayın. Mutluluğumuza kimsenin engel olmasına izin vermem." dedi, Süreyya'nın elinden tutarak. "Beni anlıyorsun, değil mi sevgilim?" dedi.

"Anlıyorum," dedi Süreyya. Gerçekten de anlıyordu.

"Seni çok seviyorum Süreyya."

"Ben de seni seviyorum Gökbey, hem de çok seviyorum."

"Canım benim, en değerlim. Şimdi çıkmam lazım."

"Gökbey, haber vereceksin bize değil mi?"

"Evet, bir sonuca varır varmaz haber vereceğim," dedi, Süreyya'nın yanağından öptü.

"Münevver, anne, kendini çok yorma, olur mu? Yardım için geleceğim." dedi, gülerek göz kırptı.

"Yormam evladım." dedi Münevver, düşünceli bir halde. Herkesin keyfi kaçmıştı.

"Gökbey, çiçekle birlikte gittikten sonra Süreyya dalgın bir halde bahçeye çıktı, annesi ve babası da peşinden gittiler.

Münevver, hem ortamdaki sessizliği bölmek, hem de konuyu değiştirmek için "Esma' yı arasana kızım. Ona nişanını haber ver, hatta kızları da ara, herkesin haberi olsun. Hadi."

Süreyya, hiçbir şey yapmak istemiyordu ama annesi ısrar edince, kendini toparlayıp, Esma' yı aradı.

"Esma, canım nasılsın?"

"İyiyim, Süreyya. Sen nasılsın? Canım, sesin neden öyle geliyor?"

"Uykusuzum biraz canım, sen takılma. Yarın akşam dönüyormuşsunuz?"

"Evet. Çok özledim seni, sizi."

"Ben de özledim." dedi, gülerek.

"Sana bir haberim var. Bu Cuma nişanlanıyorum."

"Ne! Aman Allah'ım, Süreyya, bu harika bir haber!"

"Evet, dönmen iyi oldu. Aksi halde balayınızı bölmek zorunda kalacaktık." dedi, gülerek.

"Bölerdik hiç sorun değil. Mahir de çok sevinecek."

"Çok fazla iş var, çabuk gelsen iyi edersin." dedi, yine güldüler.

"Tamam, gelir gelmez olaya el atacağım. Merak etme."

"Esma, kendinize dikkat edin. Çok öptüm. Mahire selam."

"Sen de canım, biz de öpüyoruz. Görüşürüz, canım." dedi. Telefonu kapattı.

Leyla, Serra ve abisiyle de konuştu. Ardından Güniz'i ve Ceren'i aradı. Hepsi şaşırmış ve çok mutlu olmuştu. Planlama için en kısa sürede bir araya geleceklerini söylemişlerdi. Aradan yaklaşık iki saat geçmesine rağmen Gökbey' den hala ses seda yoktu.

Merkez

Gökbey elinde delillerle merkeze gidip Zekeriya'yı buldu.

"Zekeriya, bu delili hemen incelet. Süreyya'ya gelmiş. Daha önce bir kez daha gelmiş. Kimden geldiğini öğrenmemiz lazım." dedi.

"Tamam." dedi Zekeriya, masadaki çiçeğe bakarak, "Ondan mı şüpheleniyorsun?"

"Evet, Süreyya da ondan şüpheleniyor ve mahvoluyor. Onu bu hale kim getirdiyse hesabını soracağım." dedi, masaya yumruğunu geçirirken içeriye Mustafa girdi.

"Ne oluyor burada? Senin burada ne işin var? İzinli değil miydin?" diye sordu, Zekeriya'ya dönüp afallamış bir halde baktı. Zekeriya da hiç sorma der gibi bir bakış attı.

"Öyleydim." dedi, burnundan soluyordu.

"Sorun ne?"

"Bu çiçek Süreyya'ya gelmiş."

"Pekala." dedi, çiçeğe yakından bakınca, "Bu o şerefsizin Süreyya' ya sürekli gönderdiği çiçek."

"Aynen." dedi, Gökbey.

"Zekeriya, Mustafa, Yavuz' un ziyaretçi listesini istiyorum. Kim ne zaman gelmiş, ne konuşmuşlar, her şeyi bilmek istiyorum." dedi.

Zekeriya, "Tamam." dedi, hemen bilgisayarının başına yönelerek.

"Süreyya, nasıl?" dedi, Mustafa.

"Nasıl olabilir?"

"Buna cesaret etmiş olamaz." dedi, Mustafa başını sağa sola sallayarak.

"Ben de öyle düşündüm ama emin olmam lazım."

"Haklısın, tamam, biraz sakin ol. Bulacağız. Eğer oysa bu defa canını nasıl kurtaracak bilmiyorum."

"Evet, Hikmet baba delirdi. Beden önce ona gidecek diye tedirgin olmuyor değilim."

"Adam haklı." dedi, Mustafa.

"Haklı, evet. Her neyse, bu arada size bir haberim daha var."

"Hayırdır?"

"Hayır, Cuma günü nişanım var." dedi, bir anda pat diye ortaya bıraktı.

"Nişan mı? Ama sözdü, nişan yoktu." dedi, Zekeriya şaşkın bir şekilde telefonun ahizesini kapatarak. O sırada hapishane yetkilisiyle görüşüyordu.

Gökbey, "Hem isteme, hem nişan iste oğlum." dedi sabırsız bir şekilde. "Süreyya' ların evinin bahçesinde olacak Zekeriya sen herkese haber verirsin değil mi?"

"Elbette, seve seve. O iş bende." diye cevapladı Zekeriya. Tam ayağa kalkarken Gökbey,

"Nereye?"

"E, Başkan' a."

"Oğlum, önce şu işi hallet dediğinde." Mustafa ve Gökbey gülümsemeye başladılar.

"Zaten hep en kötüsünü önce yapıyorum." dedi, huysuzlanarak kalktığı yere geri oturdu.

"Gökbey, ya o ise ne yapacaksın?" diye sordu Mustafa.

"Bilmiyorum Mustafa, sence ne yapmalıyım? Onu öldürüp bir bok çukuruna atmayı düşünmedim değil." dedi.

"Sen iyi sabrettin, bana kalsa çoktan halletmiştim." dedi Mustafa.

"Of Mustafa, saçmalama lan! Katil değiliz biz." diye yanıtladı Gökbey.

"Biliyoruz lan! İkide bir şunu deyip durma, sikerim böyle işi." dedi.

"Al benden de o kadar." dedi.

Süreyya beklemekten sıkılarak, "Anne, ben çıkıyorum."

"Nereye çıkıyorsun kızım?"

"Atölyeye."

"Şimdi mi?" Ama Gökbey dedi ki."

"Ne dedi anne? Bütün gün onu bekleyemem, hem işlerim var, dikmem gereken bir gelinlik var." diye sitem etti.

"İyi de kızım, gitmen doğru mu şimdi?"

"Anne, tamam."

"Tamam, haklısın da. İşte, tedirgin oldum."

"Tedirgin olacak bir şey yok Gökbey, bulacak. Ben iyiyim, işime gidiyorum, tamam mı? Öptüm seni." dedi yanağından öperken, "Sen planlarını yap, akşama konuşuruz."

"Ah evet, kızlarda gelecekler, akşama geç kalma bari." diye ekledi.

"Tamam, anne." dedi, evden çıktı. İçine sinmiyordu böyle boş boş oturmak, ona göre değildi.

Merkez

Zekeriya çiçeği incelemeye göndermişti. Hapishaneden ziyaretçi listesini istemişti. Mustafa, Gökbey' le dinlenme alanında kahve içerken, Zekeriya yanlarına geldi ve elindeki dosyayı Gökbey' e uzattı.

"Sen baktın mı?"

"Evet." dedi Zekeriya düşünceli bir halde.

"Ne var?"

"Kendin baksan daha iyi." diye cevapladı Zekeriya.

"Tamer dışında ziyaretçi listesinde bir değişiklik yoktu." dedi.

"Tamer mi, yani?" diye sordu Gökbey.

"Büyük ihtimalle o. Çiçekçiyi buldum, şehir dışından gönderilmiş." dedi Zekeriya.

"Nereden?"

"Bursa'dan. Ama onlar..." dedi Zekeriya.

"Biliyorum, onlar orada değil, yanıltma amaçlı yapmış." dedi Zekeriya.

"Nasıl yapar?" diye sordu Gökbey.

"Serefsizin soyundan olduğu için hiç şaşırmadım." dedi, Mustafa.

"Siktiğimin puştu!" dedi ayağa kalkarken.

"Ne yapıyoruz?" diye sordu Mustafa.

"Abi, ikiniz de sakin olun, bence onu tehdit etmiş elimde görüntüler de var." dedi.

"Ne olursa olsun yapmamalıydı!" dedi, Gökbey.

"Eh, o da sonunda karıştı bu işe." dedi Mustafa, "Gidelim mi şu görüntüleri merak ettim?"

Hep birlikte operasyon odasına gittiler.

Zekeriya haklıydı, Tamer'in bir şeye itiraz ettiği barizdi.

"Zorla yaptırmış göt kafalı." dedi Mustafa.

"Ne yapmayı düşünüyorsun Gökbey?" diye sordu Zekeriya, "Başkana bilgi vermemiz gerekmez mi?"

"Şu an hayır," dedi Gökbey, "Zekeriya, bu çiçeklerin aynısından ve daha büyüğünden yaptır ve ona gönder." dediğinde Mustafa kahkahayla güldü.

"Ulan, sen var ya adi herifin tekisin." dedi.

"Ne sandın?" diye sordu Gökbey, ikisi de sırıttılar.

"Nota ne yazacaksın?" diye sordu Zekeriya, o da güldü.

"Özel teslimat yaptır, Zekeriya ulaştığından emin ol." dedi Gökbey.

"Elbette." dedi Zekeriya.

Gökbey, "Kâğıt kalem verin." dedi, yazdıktan sonra da katlayıp Zekeriya'ya uzattı. "Bunu PC'de yazarsın sen." dedi, sonra da "Benim Süreyya'ya gitmem lazım." dedi gülerek çıktı. Ardından gelen kahkaha sesiyle içi ferahladı.

Gitmeden başkanın yanına uğradı.

"Başkan müsait mi?" diye sordu.

"Evet, bir saniye, haber vereyim." dedi.

"Tabii."

"Buyurun, müsait."

"Başkanım." dedi, kapıya tıklatıp içeri gireceği sırada.

"Gel, Gökbey, gel. Aldım haberini. Gel, bir sarılayım, hem söz hem nişan. Beklemek istemiyorsun." dedi.

"İstemiyorum Başkanım."

"Sen iki gün sonra da nikahı basarsın bu gidişle."

"Bana kalsa yaparım." dedi, güldüler.

"E, hayırlısı bakalım, bizimkilere söyledim her şeyi hazırlayacaklar."

"Sağ olun Başkanım."

"Sen bunun için mi geldin?"

"Evet, Başkanım, bu haber için geldim."

"E, otur o zaman çay içer misin?"

"Aslında gitsem iyi olur, Süreyya bekliyor."

"Peki, git bakalım."

"Var mı bir emriniz Başkanım?"

"Şimdilik yok, şu nişanı hayırlısıyla atlatalım da gerisine bakacağız."

"Emredersiniz Başkanım." dedi, odadan çıktı.

Süreyya atölyeye gittikten kısa bir süre sonra Mihre aradı ve geleceğini söyledi.

Gökbey yola çıktıktan sonra tam Süreyya' yı arayacakken çok önemli bir şeyi unuttuğunu fark etti ve merkeze geri döndü.

Süreyya gelinliği artık giyilebilecek forma getirmişti. Manken üzerinde duran gelinliğe biraz geri çekilip baktığı sırada kapının vurulma sesini duydu. Kapıya doğru ilerledi ve açtı.

"Merhaba Süreyya."

"Merhaba Mihre, Hoş geldin." dedi, birbirlerine sarıldılar.

"Nasılsın?"

"İyiyim, teşekkür ederim sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim, gelsene ben de gelinliğinle ilgileniyordum."

"Bugün onu giyebilecek miyim?"

"Evet, seni geçen gün bunun için aramıştım."

"Ah evet o gün pek müsait değildim. Üzgünüm."

"Sorun değil şu an buradasın." dedi, Süreyya gülümseyerek. Aynı şekilde Mihre de çantasını koltuğa bırakırken gülümsedi.

"Kahve ister misin?"

"Teşekkür ederim ama henüz yemek yemedim. Aslında provadan sonra beraber yemek yeriz diye düşünmüştüm. Tabii müsaitsen?"

Süreyya bir anlığına düşündü. Gökbey geri gelecekti ama hala aramamıştı. Tereddüt etse de, "Tabii olur aslında ben de henüz yemedim." dedi.

"Şahane oldu bu o zaman ben gelinliğimi giysem iyi olacak."

"Evet, sen içeriye geçip üzerindekileri çıkartabilirsin. Ben de gelinliği getireyim." dediğinde, Mihre kabine gitti. Süreyya da gelinliği alarak peşinden gitti.

Merkez

Gökbey, operasyon odasına girdiğinde Zekeriya telefonda görüşme yapıyordu. Onu görünce şaşırmıştı. Eliyle bir dakika der gibi işaret yaptı. Gökbey masaya doğru ilerleyip sandalyeyi çekti ve oturdu.

Zekeriya görüşmeyi bitirince ona dönerek, "Çiçek birazdan yola çıkacak. İhtişamlı notla birlikte." dedi, sırıtması yüzüne yayılmıştı.

"Eyvallah Zekeriya."

"Sen neden döndün?"

"Bir şeyi almayı unuttum." dedi, sesindeki hüzün seziliyordu.

Zekeriya Gökbey' den kanıt olarak aldığı eşyaları kutusuyla beraber merkezdeki odasında saklıyordu. Gökbey' in onları almak için döndüğünü anlamıştı.

Bir dakika beklemen gerek, odamda bırakmıştım. Hemen alıp geliyorum." dediğinde, Gökbey onun yüzüne anlayışla baktı.

"Tamam, bekliyorum." dedi. Zekeriya çıkarken o düşüncelere dalmıştı.

"Evleniyorum anne, baba oğlunuz evleniyor. Kendi ailemi kuracağım. Büyük, sıcak, samimi ve güzel bir ailem olacak. Siz de öyle miydiniz? Kardeşlerim var mıydı? Kız kardeşim olsa ne güzel olurdu. Bir abim olsa. Abi..." dedi, kendi kendine konuşuyordu ama içinden konuşmuyordu. Sanki yüksek sesle söyleyince gerçek ailesinin onu duyacağını düşünmüştü.

"Kızım olsun istiyorum anne iki tane kızım olsun. Sonra iki tane de oğlum olsun. Hatta daha fazla da olabilir. İnsan en çok özlemini çektiği şeyin hayalini kurarmış derlerdi. Ben Süreyya' da önce hayal kurmayı bilmiyordum anne ama artık içi onunla dolu hayallerim var kimseye itiraf edemediğim. Keşke Süreyya' yı tanısaydınız. Onun o güzel kalbini, düşüncelerini siz de görüp bilseydiniz. Çok isterdim. Gerçeği öğrenmek pahasına belki canımı bile verirdim. Var olduğunuzu bilmek ama size ulaşamamak en büyük yenilgim." dediği sırada kapı açıldı.

Zekeriya elinde hazine gibi tuttuğu kutuyu masaya bıraktı. "İşte burada, hepsi içinde eksik yok."

"Teşekkür ederim Zekeriya." dedi, ağır ağır uzanıp kutuyu eline aldı.

Gökbey elindeki kutuya düşünceli bir şekilde bakarken, Zekeriya da onu izledi.

"Üzgünüm." dedi usulca üzgündü, hiçbir sonuca ulaşamayınca hayal kırıklığı yaşamıştı.

"Üzülme Zekeriya, bu kutuda benim anılarım var. Hikmet baba sayesinde en azından bunlara sahibim." dedi, ardından da ayağa kalkarak Zekeriya' nın omuzunu sıktı.

"Çıkıyorum lan ben evleniyorum. Bir sürü iş var Münevver anne beni bekliyor. Kadının iki ayağını bir pabuca soktum." dedi, gülümseyerek.

"Harbiden sen o işi nasıl hallettin." dedi, Zekeriya da sırıtıyordu.

"Cazibemle." dedi, Gökbey göz kırparak sırıttı.

"Hadi oradan lan!" dedi Zekeriya da sırıttı.

"Gerçi var bir caziben, genellikle teröristlerde, katillerde işe yarıyor." dediğinde, Gökbey kahkaha attı.

"Siz de hazırlanın. Bu arada senden destek isteyebilirim. Hazırlıklı ol." dedi.

"Operasyona mı gidiyorsun ne desteği? Evleniyorsun şunu bir iyice algılar mısın artık?" dediğinde, Gökbey yine kahkaha attı.

"Kendine dikkat et Zekeriya sağ ol."

"Sen de aklına mukayyet olsan iyi olur. Kolay gelsin." dedi ve Gökbey çıktı.

Asansöre giderken hala sırıtıyordu.

Prova bitmişti. Mihre üzerini değiştirirken Süreyya gelinliği mankene giydirdi.

"E ne yapıyoruz gidelim mi?" dedi, Süreyya' yanın yanına gelerek.

"Olur gidelim. İşim bitti." dedi Süreyya ve ikisi de çıkmak için hazırlandılar. Süreyya kapıyı kilitlerken, Mihre aracının kapısını açtı.

"Çok güzel bir Restoran biliyorum. Buraya yakın beni takip edersin."

"Tamam, canım." dedi, Süreyya da aracına binerken.

İkisi peş peşe yola çıktıkları sırada Süreyya' nın telefonu çaldı.

"Sevgilim."

"Süreyya' m, neredesin?"

"Ben atölyedeydim ama şimdi çıktım. Mihre' yle yemeğe gidiyoruz."

"Öyle mi? Ben de size gidiyorum. Az önce annen aradı. Sizinkiler gelecekmiş. Nişan için program yapılacakmış."

"Evet, ben çıkmadan önce söylemişti. Ama Mihre provaya geldi. Sonra da yemeğe gitmeyi teklif etti. Ben de geri çevirmek istemedim. Sen geçsen ben de yemekten sonra hemen gelsem olur mu sevgilim? Şimdi iptal edersem çok ayıp olur."

"Anladım canım, tamam olur tabii. Ben gidiyorum zaten ama sonra bu neden böyle oldu? Benim neden haberim yok? Anlamam. Haberin olsun." dedi gülümseyerek.

"Pislik yapmasana! Tabi ki soracağım." dedi, Süreyya da gülümsedi.

"Evde görüşürüz sevgilim. Öpüyorum."

"Görüşürüz aşkım. Ben de öptüm." dedi, telefonu kapattı.

Gökbey görüşmeyi sonlandıktan sonra düşünmeye başladı. "Mihre konusunda bir araştırma yapmam gerekir mi acaba?" dedi, kendi kendine sonra "Abartma Gökbey ne olabilir? Ama bu kadında beni rahatsız eden bir şey var. Sebebi ne olabilir." dedi yine kendi kendine, "Sanırım bu konuyu etraflıca düşünmem gerek." diyerek, yol boyunca düşünmeye devam etti.

Devam edecek...

 

Loading...
0%