Yeni Üyelik
61.
Bölüm

BÖLÜM 58(Mihre)

@nefelicalliope

Gökbey Süreyya' nın evine giderken çalan telefonu ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Arayan Hikmet' ti.

"Efendim Hikmet baba."

"Gökbey neredesin, ne yaptın?"

"Yoldayım size geçiyordum."

"Süreyya yanında mı?"

"Hayır, o atölyede daha sonra gelecek."

"Anladım oğlum, ben şirkete geçtim. Ahmet' le olanları konuştuk. Avukatlara talimat vermek için çağırttım sen de buraya gelsen iyi olur."

"Hikmet baba siz bu işe bulaşmayın. Ben hallediyorum."

"Ne demek bulaşmayın. Söz konusu kızım. Kim yapmış öğrenebildin mi?"

Gökbey derin bir nefes aldı. "Evet öğrendim. Yavuz yapmış ama ben hallettim. Dediğim gibi siz sakin olun."

"Sakin olamam. Ben o iti kendi ellerimle boğacağım."

"Yanınıza geliyorum. Ben gelmeden bir şey yapmayın lütfen."

"Tamam bekliyoruz. Sen gelince etraflıca konuşuruz." Telefonu kapattıktan sonra sıkıntılı bir nefes vererek oğluna döndü.

"Baba kimmiş? Yavuz mu? O şerefsiz mi?"

"Evet, oğlum o! Aşağılık!"

"Tamam, avukatlar yolda geliyorlar. Gökbey geliyor mu?"

"Evet, yolda. Ahmet bu işi kökünden çözmemiz lazım ben kızımın bir daha sorun yaşamasını istemiyorum."

"Baba, seni anlıyorum ancak kanunlar ne gerektiriyorsa onu yapabiliriz."

"Kanunları biliyorum Ahmet!"

"Baba sakin ol. Ben de çok öfkeliyim. Ayrıca Süreyya bunu bize nasıl söylemez."

"Ne yapsın Süreyya, deliye dönmüş ama bir şekilde kendi içinde halletmeye çalışmış demek ki canım kızım onun bir daha üzülmesini istemiyorum. Ben onun babasıyım onu korumak benim görevim. Bazen bu konuda kendimi çok çaresiz hissediyorum." Odanın içinde volta atıyordu.

"Haklısın baba, biliyorum ama lütfen sakin ol. Bu sorunu çözeceğiz. Gökbey gelsin de önce onu dinleyelim. Hadi otur ben sana bir kahve söyleyeyim olur mu?"

Hikmet, yılgın bir ifade ile oğluna baktı. "Olur oğlum olur."

Bir süre sonra Gökbey şirkete geldi. Sekreter, onu içeriye aldığında Hikmet sessizliğe gömülmüştü.

Ahmet, kapı açılıp Gökbey içeriye girdiğinde ayağa kalkıp ona doğru giderek sarıldı.

"Kardeşim hoş geldin."

"Hoş buldum Ahmet."

"Nasılsın?"

"İyiyim sağ ol. Sen nasılsın?" Bir yandan ayağa kalkan Hikmet' e bakıyordu.

"Sağ ol son olaylara canım sıkıldı. Haberim yoktu."

"Haklısın, benim de haberim yoktu. Ama Süreyya' yı da anlıyorum."

"Gel şöyle oturalım. Ayakta kaldın."

"Olur, Hikmet baba iyi misin?"

"Ne kadar iyi olabilirim Gökbey? O şerefsiz kızımı hala taciz ederken nasıl olabilirim!"

"Hikmet baba, öncelikle oturalım lütfen. Ben size her şeyi açıklayacağım."

"Peki oğlum."

"Ne içersin?"

"Çay olur Ahmet sağ ol."

Ahmet, sekreterine çay söyledi. Çayları geldikten sonra üç adam da ciddi bir konuşma yapmaya hazırdı.

"Ee anlatmayacak mısın? Seni dinliyoruz."

"Kardeşine yaptırmış. Çiçekleri kardeşi göndermiş."

Çok şaşırdığını belli eden sesi kadar yüzü de öyleydi. "Kenan mı?"

"Kenan mı yapmış gerçekten?" Ahmet' te babasından farksızdı.

"Hayır, Tamer."

"Tamer mi ama o nasıl?""

"Anladığımız kadarıyla Tamer' i tehdit etmiş. Muhtemelen izi takip edilmesin diye çiçekleri de şehir dışından göndermiş ama biz bulduk."

"Yavuz' un ziyaretçi listesini ve görüntülerini hapishaneden istettim. Her şey ortadaydı aslında."

"Pislik herif, neden? Ben anlamıyorum hala neden?"

"Çünkü o takıntılı bir ruh hastası!"

Hikmet, düşünceliydi. Gökbey, göz ucuyla onu kontrol ediyordu. Her an patlamaya hazır bir hali vardı. Haklıydı... Es verdikten sonra devam etti.

"Süreyya' ya takıntısı bitmedi bitmeyecekte. Bunun ben de farkındayım daha önce de fark etmiştim ve ona göre önlemimi almıştım."

"Nasıl yani?" Gökbey' in söylediği şey Hikmet' in dikkatini çekmişti.

Bakın, size bunları anlatamam ama hak ettiğini ona verdim. Yine vereceğim. Onu, Süreyya' yı düşünemez hale getireceğim. Siz bana güvenin ve merak etmeyin sizden tek istediğim bu."

"Nasıl ne yaptın? Ben babasıyım bilmek hakkım oğlum."

"Hikmet baba, lütfen rica ediyorum."

"Seni anlıyorum fakat yine de bilmek istiyorum. Ben, sürekli bunu düşünerek mi yaşayacağım? Bu bir ceza gibi hayatımızı etkilemeye devam mı edecek? Bu soysuz it hadi beni geçtim. Ya Süreyya, Süreyya' nın halini sen de gördün Gökbey."

"Etmeyecek. Biliyorum gördüm. Onu bir daha öyle görmeyeceksiniz. Size söz veriyorum."

Ahmet, şüpheli bir halde ona bakıyordu. "Ne yapacaksın Gökbey? Ya da ne yaptın?"

"Size sadece şu kadarını söyleyebilirim. Ona, o çiçeklerin aynısından ve daha büyüğünden bir notla gönderttim. O notu, okuduğunda ölmüş olmayı dileyecek."

"Ölmeliydi! Hikmet, öyle sert ve merhametsiz bir şekilde konuşmuştu ki Ahmet' te Gökbey de bir anlığına şok içinde ona baktılar.

Ahmet, babasını ilk defa böyle görüyordu. Öfke sadece gözlerini değil, her yerini ele geçirmişti.

"Baba yapma. Böyle konuşma."

"Öyle bir çıkmazdayım ki oğlum, bu halimi ne kendime ne de size anlatabilirim."

"Seni anlıyorum. Canın yanıyor. Sevdiklerini korumak pahasına verecek olduğun canın, boşa yanıyormuş gibi hissediyorsun. O acıyı yok etmenin tek yolunun, sorunu tamamen ortadan kaldırmaktan geçeceğini düşünüyorsun. Fakat doğru yoldan sapmadan, bunu yapamayacağını da biliyorsun. Sen, bu hayatta gördüğüm en doğru adamsın Hikmet baba. Bunu sen de biliyorsun. Kendinden vazgeçmen belki bir noktada senin için önemli olmayabilir. Ama sevdiklerinden vazgeçecek olman düşüncesi seni bitirir. O yüzden de doğrudan şaşmayacaksın. Bana güvenmiyor musun? Ben, size ne söz verdim?"

Hikmet içini gören Gökbey' e şaşırmamıştı. Ayna gibi içini, ona göstermesi ise beklemediği bir şeydi.

"Sana güveniyorum oğlum ama o psikopata güvenmiyorum."

Çalan telefonla herkes bakışını aynı anda o yöne çevirdi. Ahmet telefonu açtı ve "Biraz bekletebilir misin? Teşekkürler." diyerek geri kapattı.

"Baba avukatlar gelmiş."

"Beklesinler oğlum."

"Ahmet bu sorunu avukatlar çözemez. Zaten alması gereken en ağır cezayı aldı."

"Ben de farkındayım ama babam görüşmek istedi. Belki başka bir yolu daha vardır."

"Başka bir yolu daha var. Hatta birçok yolu var ama bu yollar sizin yürüyeceğiniz yollar değil. O yüzden bu işin peşini bırakacaksınız. Ben ilgileneceğim. Hikmet Baba, Süreyya benim eşim olacak. Ben, onu canımdan çok seviyorum. Ömrümü ömrüne adayacağım. Onu üzecek bir şeyin olmasına da asla izin vermeyeceğim. O yüzden lütfen Ahmet avukatları gönder."

Hikmet düşünüyordu. Gökbey' in söyledikleri mantıklıydı. Hırsla ve öfkeyle ağzından çıkanlara kahrediyordu. Ben böyle acımasız bir adam değilim diyordu.

"Hikmet baba, kendine kahırlanma." Gökbey onu anlıyordu.

"Seni, o kadar iyi anlıyorum ki... O şerefsiz, benim de canıma kast etti. Süreyya benim canım. Tıpkı sizin de olduğu gibi. Bir baba olarak kızını korumak istemenden daha doğal başka bir şey olamaz. Bazen adaletin yerine gelmesi bile yeterli olmaz! Maalesef bundan daha kötülerine şahit olmuş biri olarak konuşuyorum."

"Haklısın oğlum, Ahmet avukatları gönderelim ama eve koruma alalım. Eve gelen her şeyi, önce korumalar kontrol edecek. Bundan sonra herkes için koruma istiyorum."

"Baba, tamam önce şu avukatları göndereyim ama biraz abartmıyor musun?"

"Abartıyorum ve abartacağım. Bu kadarını yapmak hakkım."

"Peki baba. Bunu daha sonra yeniden konuşuruz." Ahmet avukatların yanına gitti.

Gökbey artık daha sakin olan Hikmet' e dönerek, "Baba Süreyya' ya daha bahsetmedim. Henüz haberi yok. O yüzden ben konuşmadan siz bir şey söylemezseniz sevinirim."

"Tamam evlat söylemem. Acaba hiç söylemesek mi? Yani yanlış gelmiş falan mı desek ama o çiçekler onun sevdiği çiçekler."

"Evet, buna inanmaz. O eşiği çoktan aştık. Süreyya güçlüdür merak etme. Hem ben varım, sen varsın, ailesi onun yanında. Biz hep birlikte ona, yaşadıklarını unutturacağız. Kırıldığı yerden yeniden yeşerecek, solduğu yerden açacak çiçekleri. Ona her şeyi unutturup yerine yeni ve güzel anılar koyacağız."

"Haklısın oğlum, tamam bilmeye hakkı var."

"Evet var."

Kapı açılınca ikisi de o yöne baktılar.

"Avukatları gönderdim."

"Neye karar verdiniz? Süreyya' ya söyleyecek misiniz?"

"Evet, bilmeye hakkı olduğuna karar verdik."

"Anladım, o zaman bu konuyu kapattık mı?"

Gökbey Hikmet' le göz göze geldi.

"Kapattık oğlum."

"Bu arada ben Münevver anneye geliyorum demiştim. Çok ayıp oldu."

Hikmet, ilk defa gülümsedi. "Bir şey olmaz. Eve hep berber geçeriz. Gönlünü alırız. O, şimdi başını işten kaldıramıyordur. İki ayağını bir pabuca soktun."

"Nasıl yani?"

"Cuma isteme var ya oğlum."

"Evette isteme sadece. Annem abartmamalı."

"Doğru ya senin haberin yok." Gülümsedi.

"Neyden baba Allah aşkına niye şifreli konuşuyorsunuz?"

"Hem isteme hem de nişan olacak Ahmet, biz öyle karar verdik. Aslında ani bir karar oldu."

"Öyle mi bilmiyordum. O zaman annem abartmakta haklı." Üçü de gülmeye başladı.

"Ama ben ona yardım edeceğim."

"Gökbey annemi daha tanımıyorsun." Ahmet kahkaha attı.

"Ee, o zaman oyalanmadan gidelim mi? Süreyya ne zaman gelecekmiş?"

"O bir arkadaşıyla yemekte oradan gelecek."

"Hım peki o zaman biz çıkalım mı?"

"Tamam olur. Ahmet sen?"

"Ben eve uğrayıp bizimkileri de alıp öyle geleceğim baba."

"Tamam, oğlum çocukları da nasıl özledim."

"Onlarda seni özledi. O zaman bir iki saate en geç görüşürüz."

"Görüşürüz oğlum, hadi Gökbey."

"Ahmet görüşürüz." Tam ayaklanmış kapıya doğru giderken, hepsinin telefonuna gelen bildirim sesiyle durdular. Telefonlarını ellerine alıp baktıklarında, üçünün de kaşları havaya kalktı.

"Annem grup kurmuş inanamıyorum!"

"Ne yazmış? Ahmet okusana."

"Beni de eklemiş."

"Sen de ailedensin oğlum." Hikmet güldü.

"Aile." Gökbey fısıltıyla konuşmuştu.

"Hazır mısınız? Okuyorum."

"Oku oğlum oku. Münevver grup kurmayı nereden öğrenmiş acaba ne işler karıştırıyor yine."

"Nişanı Pazar gününe alıyorum. İtiraz istemiyorum. Trabzon' dan gelecekler var. Böyle apar tapar yangından mal kaçırır gibi nişan mı olur! Hepiniz eve gelin konuşacağız. "

Mesaj çok netti. Üçü de birbirinin yüzüne bakıp kahkahayla güldüler.

"Emir demiri keser." Ahmet gülümsedi.

"O zaman bende Zekeriya' ya bilgi vereyim." Gökbey, mesaj kısmına girip nişanın Pazar günü olacağını yazdı.

Yandın sen der gibi baktı Ahmet, Gökbey' e. Gökbey tek kaşını havaya kaldırdı. "Ne?"

"Hiç akşama anlarsın." Vedalaşıp ayrıldılar...

"Burası çok güzelmiş Mihre, daha önce hiç gelmemiştim. Hayret aslında önünden de defalarca geçmişimdir."

"Ben de çok severim. Sık sık gelirim. En rahat ettiğim yerlerden biridir. Ayrıca menüsünde çok lezzetli yemekler var."

"O zaman siparişimi senin zevkine bırakıyorum."

"Seve seve."

Garsona, siparişleri verdikten sonra içecekleri önden gelmişti.

"Ee her şey yolunda mı? Nasıl gidiyor düğün hazırlıkları?"

"Yolunda çok şükür, çoğu bitti azı kaldı aslında birde gelinliğim."

"O iş bende. O yüzden gelinliğe hiç takılma hatta bitti sayabilirsin."

"Kendimize çok güveniyoruz." Tebessüm etti.

"Eh konu işim, tasarımlarım olunca öyleyimdir."

"Ne güzel peki senin için her şey yolunda mı?"

"Evet, aslında sana henüz çok taze olan bir haber verebilirim."

"Öyle mi? Neymiş çok merak ettim. İş dışında olan her şeyi konuşmak istiyorum."

"Sözleniyorum aslında hem söz hem nişan."

"Ya ama çok güzel bir haber bu Süreyya. Tarihlerimizin bu kadar yakın olması da ne güzel bir tesadüf değil mi?"

"Öyle, Gökbey işte bir anda ikisi de olsun istedi." Gülümsedi, adını anmak bile onu özlediğini hissettiriyordu.

"Sabırsız biraz galiba."

"Aslında ikimizde öyleyiz. Şimdi Gökbey' in hakkını yiyemem."

"Onu seviyorsun."

"Hem de çok."

"Sen de öyle değil misin?"

"Öyleyim çok seviyorum. Pamir, benim hayattaki en büyük şansım."

"Bunu duymak çok güzel sanırım aynı şeyi ben de söyleyebilirim."

"Ee anlatsana biraz Gökbey kim? Ne iş yapıyor?"

Süreyya, bir anlık bu ani soru karşısında düşündü. Ne diyecekti ki? Sevgilim Mit' te mi diyecekti? O, düşünürken Mihre de onu izliyordu.

Süreyya daha fazla düşünmek istemedi yoksa şüphe çekecekti. Aklına ilk gelen şeyi söyledi. "Güvenlik şirketi var."

"İlginç bir meslek."

"Yoo aslında çok genel bir meslek."

"Haklısın peki nereli?"

Süreyya yine düşünüyordu. Hazırlıksız yakalanmıştı. Hiç bunları soracağı aklına gelmemişti.

Gökbey, nereliydi o da bilmiyordu. Nereli olmasını isterdin Süreyya dedi kendine. Aklına gelen ilk şeyi söylemekten başka çaresi yoktu.

"Urfa' lı."

"Sen ciddi misin?"

"Neden? Ne oldu ki? Çok şaşırdın."

"Evet, şaşırdım çünkü Pamir yani nişanlım da Urfa' lı."

Kahretsin. Süreyya bundan hoşlanmamıştı. İçindeki paniğin yüzüne yansımamasına dikkat etti.

"Ya ne güzel tesadüf."

"Evet bu kadar tesadüf olması ayrıca güzel." Mihre de düşünceli bir şekilde. Fazlaydı evet Gökbey' i kesenlikle araştırmalıydı ama Süreyya pek bilgi vermiyordu nedense. Bu konuda ketum davranıyordu.

Süreyya da o sırada konuyu deştirmenin peşindeydi. Neyse ki yemekleri getiren garson sayesinde rahat bir nefes almıştı. Bu sırada telefonuna gelen bildirime hayretle baktı.

"Ne oldu Süreyya?"

"Hiç annem grup kurmuş inanamıyorum."

"Nasıl yanıi?"

Gülmeye başladı. "Annem bilmez grup kurmayı. Nişanı Pazar gününe almış ve itiraz kabul etmemiş annem, canım benim."

"Ee kadıncağız haklı ama bu kadar kısa sürede nasıl hazırlansın."

"Öyle de şaşırdım sadece neyse." Telefonuna bildirimler düşmeye başlamıştı.

Gökbey' in yazdığını görünce kıkırdamasına engel olamadı.

"Tamam, Münevver Sultan sen nasıl istersen." yazıyordu.

"Hanım sen grup kurmayı nereden öğrendin?"

"Anne yine ortalığı ayağa kaldırmışsın."

"Anne akşama konuşacaktık zaten grup ne alaka?" Leyla gülme emojilerini bol bol kullanmıştı.

"Anneanne ben Göktuğ— Anne affedersin tamam akşama gelince konuşuruz."

"Ne o çok eğlendin."

"Annem herkesi eklemiş gruba tepkilere gülüyordum."

"Güzel bir ailen var sanırım."

"Evet öyle. Ee acıktım ben yiyelim mi? Hem çok kalamayacağım. Evden emir geldi sen de duydun."

"Haklısın hadi afiyet olsun."

"Bu arada bir gün hep berbaer de yemeğe çıkalım. Gökbey ve Pamir de tanışmalı." Süreyya suyundan yudum aldığı sırada gelen bu istekle öksürmeye başladı.

"İyi misin?"

"Evet, tabii neden olmasın."

"Düğünüme de davetlisiniz. Davetiyeyi de yakında göndereceğim. Mutlaka bekliyorum Süreyya tasarımcım ve arkadaşım olarak."

"Tabii geliriz. Teşekkürler."

"Bu arada güvenlik şirketinin adı neydi? Yani lazım olabilir o yüzden merak ettim."

"Şey ben Gökbey' in işiyle pek ilgilenmiyorum ama ona sonra sorup öğrenirim yani söylemişti ama unuttum."

"Anlıyorum peki." Mihre içindeki şüphenin yüzüne yansımamasına dikkat etti.

Süreyya, Mihre' nin Gökbey' le ilgili soru sormasından huylanmıştı. Sebebini anlayamamıştı ama içinden yine de acaba diyordu. Acaba benimle aynı şeyi düşünmüş olabilir mi? Bu yüzden mi onunla ilgili soru soruyordu. Aklında olan düşünceleri bertaraf ederek birlikte yemeklerini yediler.

Münevver, herkesi uyaran mesajını yazdıktan sonra içi rahat bir şekilde akşam yemeği için yardımcılarıyla hazırlıkları tamamladı. Aklında nişan ve çiçek meselesi vardı. Hikmet' te Süreyya'nın ardından evde duramamış şirkete gitmişti. Münevver, merak ettiklerini sormak için akşamı bekliyordu.

Akşamüstü herkes yavaş yavaş toplanmaya başladı. Önce, Hikmet ve Gökbey geldi. Ardından Leyla' lar. Münevver Esma' yla Mahir' i de gruba eklemişti. Ayrıca Esma' ya akşam, yemeğe gelmelerini de söylemişti.

Süreyya Ahmet' lerle aynı anda geldi. Güniz ve ailesi de gelmişti. Herkes tamam sayılırdı sadece Esma' lar gecikecekti.

Münevver, eşine çiçek meselesini sorduğunda Hikmet sonra konuşuruz diyerek onu geçiştirmişti.

Süreyya, eve geldiğinde Gökbey Zeynep' le bahçede oynuyordu. Bahçe kapısında durup onların koşuşturmalarını keyifle izledi.

Gökbey, bir anlığına o yöne baktığında göz göze geldiler. Zeynep, Süreyya' yı görünce ona koştu. İçeride yaşanan telaştan sıyrılmış olan Süreyya, Zeyneb' i kucağına alıp ona doğru yaklaşan ve bu sırada gülümseyen adama baktı.

Gökbey, yanına geldiğinde eğilip yanağından öptü. Süreyya da öpüşüne karşılık gülümseyerek onu öptü. Zeyneb' i yere bıraktı.

"Sevdiğim adam çocuk mu olmuş?"

"Ebet oydu gök beni yakayayamadı."

"Evet, çünkü sen çok hızlı bir Ceylansın."

Zeynep güldü. Gökbey onu da öptü. "Hadi bakalım sen içeriye geç. Bak bakalım Göktuğ ne yapıyormuş?"

"Feyayy teycee öp."

"Öpmem mi balım." Hiçde kibar olmayan öpücüğünü Zeyneb' in yanağına bıraktı.

Zeynep, koşarak içeriye grince Gökbey ve Süreyya birbirlerine baktı.

"Sevgilim nasılsın, günün nasıldı?"

"Konuşalım mı Gökbey?"

"Konuşalım. Gelsene bahçede daha rahat ederiz."

Beraber masaya gidip oturdular.

"Günüm iyiydi sadece Mihre' yle yemek yerken bir şey oldu."

"Ne oldu?"

"Mihre, senin nereli olduğunu ve ne iş yaptığını sordu."

Gökbey düşünceli bir şekilde Süreyya' nın ondan daha da düşünceli olan yüzüne baktı.

"Haklısın o konuyu daha önce konuşmadık. İnsanlar sorabilir. Onlara, ne söyleyeceğimizi konuşmamız gerekiyordu. Üzgünüm seni zor durumda mı bıraktım?"

"Yani ne cevap vereceğimi bilemedim tabii ama bu üzüleceğin bir şey değil. Sadece bunu konuşmayı daha önce ben de düşünmemiştim."

"Ne dedin peki?"

"Aslında bir güvenlik şirketin olduğunu söyledim."

"Hım akıllıca bir cevap olmuş."

"Evet, sayılır. Şirketin adını sormasaydı iyiydi." Dudakları buruk bir tebessümle kıvrıldı.

"Ona bir çözüm bulurum." Süreyya' nın yüzünü avuçlarının arasına alarak, "Seni özledim."

"Ben de özledim sevgilim."

"Başka bir sorun var mı?"

"Aslında evet nereli olduğunu da sordu."

"Sen de?"

"Urfa' lı olduğunu söyledim."

Gökbey güldü. "Neye dayanarak?"

"Aklıma ilk geleni söyledim. Pek bir dayanağım yoktu."

"Bu konuda da haklısın."

"İşin garibi bana nişanlısının da Urfalı olduğunu söyledi."

Gökbey, artık emindi Mihre' de ters bir şeyler vardı. Onu araştırması aciliyetini arttırmıştı. Ama bundan Süreyya' ya şimdilik bahsetmeyecekti.

"Hım nişanlısının adı ne biliyor musun?"

"Evet, sanırım Pamir' di."

"Anladım peki."

"Ayrıca bizi düğününe davet etti."

"Ve sen de?"

"Kabul ettim." Ellerini pes eder gibi havaya kaldırdı.

"Anladım o zaman bizde davete icabet ederiz."

"Gerçekten mi?"

"Evet, neden?"

"Gitmek istemezsin diye düşünmüştüm."

"Benim için bir sorun yok Süreyya' m diğer meseleleri de çözeriz. O zaman verecek cevabımız olur. Sen merak etme, aklın takılmasın."

"Tamam, peki bir şey daha var."

"Gönder gelsin aşkım." Onu öpmeden daha fazla duramayacaktı.

"Gökbey, dursana annemler içeride."

"Evet, biliyorum aşkım ama şu an çok güzelsin ayrıca da mis gibi kokuyorsun ve tatlısın."

Kıkırdayan Süreyya iç çekti.

"Annem, bizi böyle görürse seni de beni de keser. O, nişan hazırlığı kaosunda boğulurken—"

"Biz birbirimizi mi seviyoruz." Gözleri parıltıyla gülen Gökbey sözünü kesti.

"Sen akıllanmazsın."

"Aynen zaten basılmışız daha ne olacak." Ona hayretle bakan Süreyya' nın cevap vermesine fırsat vermeden dudaklarına yapıştı.

Ayrıldıklarında Süreyya onun omuzuna vurdu. "Ya bir gören olduysa, tüm aileme basılmak istemiyorum."

"Unuttun mu benim kim olduğumu? Baktım merak etme kimse yok."

Süreyya kıkırdamasına engel olamadı. "Unutmadım da yakalandın bir kere onu ne yapacağız."

İkisi de güldü. Süreyya' nın keyfi yerine gelmişti. Gökbey' in varlığı onu rahatlatmaya yetiyordu. Dokunuşuyla, bir sözüyle onu pamuk gibi yapıyordu.

Sıcacık gözlerin, sözlerin yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Etkisi Süreyya da tarif edilemeyecek kadar çoktu.

"Bir şey daha var."

"Söyle sevgilim."

"Çiçek?"

"O mesele." Gökbey' in keyfi anlık kaçtı.

"Kim?"

Gökbey derin bir nefes aldı.

"Kim olduğunu öğrendim."

"O mu?"

"Fark eder mi sevgilim?"

Eder miydi? Bilmek istiyor muydu? Esas sorduğu buydu.

"Bilmek istiyorum."

"Peki, evet oydu."

"Psikopat herif, biliyordum."

"Evet, Süreyya o hasta ruhlu bir pislik!"

"Gebersin!"

"Süreyya' m canım, sakin olacak mısın?"

"Nasıl göndermiş? Yine kimle plan yapmış adi!"

"Nasıl anladın? Sen bu işleri iyice çözmeye başladın." Gülümsedi.

"Gülme, şimdi sırası mı?"

"Sen gül diye."

"Gökbey." Bıkkın bir nefesle çıkmıştı dudaklarının arasından adı.

"Adımın, sevdiğim kadının dudaklarından sadece aşkla, sevgiyle çıkmasını istiyorum."

"Seninle ben ne yapacağım? Aşk arsızı oldun iyice."

"Doyuracaksın Süreyya' m birde soruyor musun? Sana, doyamayan bu koca adamı çok seveceksin."

"Seviyorum zaten hem de çok."

"Şu an burada olmasaydık ben sana nasıl doyuracağını gösterirdim aslında." Süreyya ısınmaya başlayan yanaklarını tuttu.

"Yapmasana şunu bilerek konuyu değiştiriyorsun."

"Çünkü değersiz bir konu onu ben hallediyorum. Senden tek ricam bunu düşünmemen."

"Sence kolay mı?"

"Değil ama biz birkaç gün sonra nişanlanıyoruz Süreyya. Sadece buna ve bana odaklansan olmaz mı?"

"Benim istediğim de bu ama."

"Aması yok o zaman bu konuyu kapattık bitti."

"Bize, tekrar zarar verir diye korkuyorum. Sana, aileme..."

"Korkmayacaksın ben yanındayım. Ne sana, ne ailene, ne de bize zarar veremez. Şimdi bizden yaklaşık iki dakika çalmasına izin verdiğim için bile öfkeliyim."

"Tamam mı Süreyya? Konuyu kapattık mı? Bir daha böyle bir şey olmayacak anladın değil mi sevgilim?"

"Anladım." Leyla' nın sesiyle ona döndüler.

"Kumrular, annem çağırıyor yemek hazır."

"Geliyoruz Leyla."

"İsterseniz gelmeyin valla siz bilirsiniz. Annem fena durumda panik."

"Tamam, Leyla ben onun paniğini halledeceğim."

Gökbey ve Süreyya ayağa kalktı. Süreyya Gökbey' in elini tutarken Gökbey onu alnından öptü. Birlikte yepyeni kaoslarına doğru gitmek için içeriye girdiler.

Devam edecek...

Evet, bölümle ilgili yorumları buraya alabilir miyim?

Mihre hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Gökbey' in Yavuz' a gönderdiği çiçeğin üzerinde yazan not ne olabilir?

Nişana az kaldı. Pamuk elleriniz yıldıza gitti mi?

 

 

Loading...
0%