Yeni Üyelik
64.
Bölüm

BÖLÜM 61 (Kilit1)

@nefelicalliope

KİLİT1 OPERASYONU

"Herkes yerini aldı mı?"

"Kilit1 onaylıyor. Bölgeyi izliyoruz. Şüpheli şahıslar tespit edildi."

"Anlaşıldı Zekeriya." Gökbey ve Selvi oturdukları bankta etrafı izliyordu.

"Mısır yiyen çift bizi takip ediyor."

"Emin misin?"

"Sürekli bizden tarafa bakıyorlar. Emin olmak çok da zor değil."

"Ne düşünüyorsun peki?"

"Çift gibi takılmaya devam edeceğiz."

Selvi gülümseyerek, "tamam." dedi ve Gökbey' e sarıldı. Aynı şekilde Gökbey' de ona sarıldı.

Bu sırada kılık değiştiren Yasin, Ceylan ve Yaman operasyonun diğer ayağını başlattı. Görünürde hayvan yemi satarak paravan iş yapan depoya yem alma bahanesiyle istihbaratı onaylamak için gittiler.

Ceylan, Yasin ve Yaman arabayı gelişigüzel park edip araçtan indiklerinde, depo sorumlusuyla karşılaştılar ve konuşmaya başladılar.

"Selamünaleyküm."

"Aleykümselam."

"Bizi buraya babam yolladı. Kendisi biraz rahatsız olduğu için gelemedi. Hayvan yemi almaya geldik. Doğru yerdir?"

"Evet, doğru yerdesiniz."

"Abi biz anlamayız pek bu işlerden babam bu kağıda yazdı verdi ama en iyisini siz bilirmişsiniz. Bir yardım edin de alıp gidelim." Yasin elindeki kağıdı adama uzattı.

"Olur hallederiz, gelin içeriye geçelim. Bir soluklanın."

"He, sağ olasın abi, valla uzun yoldan geldik. Bir çayınızı içeriz." diyerek, Ceylan' la Yasin adamın peşinden giderken, Yaman, "ben arabayı düzgün park edip geliyorum." diyerek, geride kaldı. Onlar içeriye girince de etrafı incelemek için deponun arka tarafına yöneldi. Amaçları aldıkları istihbaratı teyit etmekti.

Ceylan, Yasin' e dönerek, fısıltıyla konuştu. "İçerisi sivil işçi kaynıyor. Eğer aradığımız yer burasıysa tahliye edilmeleri gerek."

"Evet, Yaman' dan teyit alır almaz onları güvenli bir alana alırız."

"Biraz acele edin işimiz gücümüz var." diyen, adamın sesiyle adımlarını hızlandırırken bir yandan da etrafı incelemeye devam ettiler.

Bu sırada Gökbey ve ekibi beklemedeydi. Parka Siyah bir araç yaklaşırken Gökbey aracı görünce, "beklediğimiz temas bu olabilir."

"Ne yapalım?"

"Acele etmeyin abi." dedi, telsize bu sırada seyyar satıcı kılığındaki bir adam, ona saat satma bahanesi Gökbey' e yaklaştı. Gökbey, adamın onlardan olduğunu hemen anlamıştı.

"İstemez misin abi?"

"Ver bakalım." derken, onun dikkatini dağıtmaya çalıştığını fark etti. O yüzden uzatmadan bir saat seçip aldı. Saatin fiyatını öğrendi ve cebinden parasını çıkartıp uzattı.

"Sağ ol abi bereket versin. Güle güle kullan."

"Eyvallah kolay gelsin." Adam ondan uzaklaşırken, "az önce ifşa olduk. Tetikte olun."

Gökbey sahilde koşan adama baktı. Adam onların olduğu yere yakın yerde durup esneme hareketleri yapıyordu.

"Sahilde esneme hareketi yapan adam da onlardan."

"Gördüm." dedi, Nihat telsize.

"Ee, Selvi sen de yok mu bir şey?"

"Olmaz mı, simitçi acayip şüphe çekiyor."

"Etrafımız sarılmış desene." dedi, gülerek. Selvi de güldü. Ona dönüp eliyle saçına uzandı. "sanırım öyle, rutinimiz bu."

"Sen şimdi nerede benim silahım diyorsundur."

"Ah evet, dürbününden bakmayı özledim." İkisi de kahkaha attı.

Nihat telsize, "Allah muhabbetinizi arttırsın." gülüyordu.

"Çiftimize laf yok abi." dedi, Aziz.

"Hepsi de tuzağa dahil beyler, Mustafa aracın içini net görebiliyor musun? Bir hareket var mı?"

"Görüyorum evet, şu anlık yok ama bir dakika kapısı açılıyor."

"Kaç kişiler?"

"Bir adam indi elinde bir paket var. Çöp tenekesine doğru gidiyor."

"Bizim mısırcı çiftimizde hareketlendi. Beyler, hazır olun."

"Tamam, ben de iniyorum." Araca en yakın mesafede olan oydu.

"Mustafa tetikte ol ama dikkat çekme. Hayal' i görebiliyor musun?"

"Olumsuz. Ne yapalım?"

"Bekleyin. O bize işaret verecektir."

"Kadın da iniyor. Çiftimizde o yöne gidiyor." Konuşan Aziz' di.

"Evet bu Hayal." dedi, Mustafa.

"Pekala Selvi, hazır mısın? Biraz yürüyelim ne dersin."

Gökbey ayağa kalkıp Selvi' nin elinden tuttu ve parkta yürümeye başladılar.

"Hayal' e odaklanın."

"O bende." dedi, Mustafa.

"Ben de onu takipteyim." dedi, Aziz.

Hayal arabadan iner inmez Mustafa ile göz göze gelmişti. Gözleri fırtınada koyulaşıp laciverte dönen bir rengi andırıyordu. Mustafa gözlerine tutulup kaldı.

"Mustafa bakışmayı kes!" Bunu söyleyen Gökbey' di.

"Anlaşıldı." dedi, zor bela yutkundu. İri cüssesinde ilk defa beklenmedik bir ürperti hissetti.

"Adam paketi bırakıyor." dedi, Nihat.

"Anlaşıldı takipte kalın." dedi, Gökbey bir yandan da yürümeye devam ederken bir anda karşılarına çıkan iki kişiyle yüz yüze geldiler. İlk hamleyi karşı taraf yaptı. Yumruğunu savuran iri yarı adamın eli, Gökbey' in hızlı refleksi karşısında boşluğa savruldu. Gökbey, "şimdi!" diye, telsize konuştu. O sırada diğer adam Selvi' ye hamle yaptı. Selvi hamlesini kolaylıkla savuşturup Gökbey' e dönerek, "arkanda!" dedi, üçüncü bir kişi daha onlara doğru geliyordu ve silahını çekmişti.

Gökbey Selvi' ye "kendini koru!" diye, bağırdı. Ardından silah ateşlendi. Gökbey' in yakınındaki ağaca saplanan kurşunun sesi, ikisinin de kulaklarında yankılandı. Gökbey ve Selvi bu üç adamla mücadele ederken, Nihat Mustafa' nın olduğu yöne ilerledi. Aziz ise geriden gelenleri görüp onları tampon gibi karşıladı.

"Sayıları çoğalıyor." dediğinde, Ertuğrul' da yardım için arabadan indi. "Geldim kardeşim."

Gökbey bir yandan adamlarla dövüşürken, "Mustafa, Hayal sende. Sakın kaçırma." dediğinde, Mustafa zaten arabaya yönelmişti.

Önce adamın işini bitirdi. Adam yere sert bir şekilde savrulurken, Hayal Mustafa' ya hamle yaptı ve güçlü bir yumruğunu Mustafa' nın çenesine indirdi. Mustafa anlık şok yaşasa da hemen kendini toparladı ve ona delici ve kısık gözlerle bakan Hayal' in bakışlarına karşılık verdi. Arabanın içinden bir kişi daha çıktığında, karşısında onlara doğru çoktan gitmiş olan Nihat' ı buldu ve ikisi dövüşmeye başladı.

Adam silahına davranmakta geç davranmıştı. Bu Nihat' ın işini kolaylaştırdı. Önce attığı Osmanlı tokadıyla onu sersemletti sendeleyen adam geri adım attı ve Hayal' e baktı. Hayal' i dövüşürken gördü. Ardından ileriye Gökbey' lerin olduğu yere baktığında, "çekiliyoruz!" diye, bağırdı. Bu sırada silah sesleri daha şiddetli yankılanmaya başladı.

Hayal beklemeden seri bir hareketle Mustafa' ya tekme attığında, Gökbey Mustafa' nın karşılık vermediğini fark ederek. "Mustafa dayak yemeye devam mı edeceksin?" Sesi sert çıkmıştı.

"Ama..." dediğinde, Hayal de ona "vur bana!" dedi, fısıltıyla.

"Aması yok. O düşman! Vur ona!" dediğinde, Mustafa dediğini yaptı. Hayal' in karnına yumruğunu geçirirken yine de kontrollü olmaya çalıştı. Hayal karnını tutarak yere düşünce Mustafa ona doğru eğildi ve Hayal Mustafa' yı kendine doğru çekerek onu da yere düşürdü. İkisi yerde mücadele ederken Hayal geride ki adama anlık bakıp, onları görmediğinden emin olduktan sonra cebinden hızla çıkarttığı USB' yi Mustafa' nın eline sıkıştırdı. Ardından da onu tekmeleyerek üzerinden attı. "Çekiliyoruz!" diye, bağırırken silahına davrandı. Mustafa hızla yerden kalkıp ona doğru hamle yapacakken onu bacağından silahıyla vurdu. Mustafa acı içinde bağırdı ve kadına bakarak, başını sağ tarafa eğip, "Bu şart mıydı?"

Hayal ona hızla arkasını dönerek, araca bindi ve kapıyı kapattı. Nihat' ın dövüştüğü adam da Nihat' tan hızla uzaklaştı ve koşarak arabaya bindi. Kapıları kapatıp aracı çalıştırıp oradan uzaklaştı.

Bu sırada Gökbey ve ekibin kalanı diğerleriyle mücadele etmeye devam ederken herkes geri çekilmeye başladı. Geri çekilirken de ateş etmeye devam ettiler. Gökbey ve Selvi de karşılığında ateş açıyorlardı.

Mustafa'nın vurulduğunu anlayan Nihat, yanına gitti. Ardından Aziz ve Ertuğrul da adamları geri püskürtüp yanlarına geldi.

Zekeriya, endişeli bir sesle, "Neler oluyor?"

"Mustafa vuruldu." dedi, Nihat Gökbey onlara doğru koştu "iyi mi?"

"Vahşi kadın, beni bacağımdan vurdu." diyen, Mustafa' nın sesini duyunca herkes rahatladı.

Sivillerin çok olmadığı bir yerdeydiler. Var olan birkaç sivilde zaten silah seslerini duyunca kaçıp saklanmışlardı. Hatta içlerinden bazıları polisi aramıştı ama emniyetin bu operasyondan bilgisi vardı.

"Mustafa emanet?" dedi, Gökbey yanına gider gitmez.

"Bende." dedi, Mustafa.

Gökbey rahat bir nefes aldı. "Kaçanların peşine düşmeyecek miyiz?" dedi, Ertuğrul.

"Hayır biz görevimizi tamamladık."

"Zekeriya emaneti aldık. Yasin' ler ne durumda?"

"Onları Selçuk'a devrettim. Operasyon devam ediyor. Birazdan oradan da haber gelir, eli kulağındadır. Elinize sağlık beyler."

"Sağ ol Zekeriya."

"Geçmiş olsun Mustafa, sizi merkeze bekliyoruz."

"Tamamdır, toparlanın gidiyoruz."

Ekip araçlarına binerek oradan uzaklaştı. Gökbey, Mustafa, Nihat ve Aziz aynı araçtaydı. Nihat Mustafa' nın yarasına baskı yapıyordu.

"Mustafa hastaneye gidelim."

"Merkezde hallederler büyük bir şey değil."

"Emin misin?" diyen, Gökbey' di. Aynı araçtaydılar.

"Evet eminim. Bu arada," dedi, USB' yi cebinden çıkartıp Gökbey' e uzattı. "Sende kalsın."

"Tamam. Eline sağlık iyi işti."

Onlar merkeze doğru yol alırken, diğer tarafta operasyon devam ediyordu.

Yaman deponun arka tarafında gidip gözetlediğinde, silahlı adamları ve kamyonlara yükleme yapanları gördü. Telsize, "aradığımız yer burası harekete geçelim."

"Anlaşıldı Yaman, başlıyoruz." dedi, Yasin.

"Ben de yardıma geliyorum." diyerek, dikkat çekmeden deponun ön tarafına yürüdü.

Depodaki adam onlara çay verip, ayarlamaları yapmak için yanlarından gitmişti. Bu sırada Yaman' dan gelen teyitle Ceylan ve Yasin harekete geçti.

"Ceylan sen sivilleri güvenli bir yere almaya başla."

"Tamam."

Ceylan önden, Yasin arkadan sivillerin olduğu yere gittiler.

"Bakın bizi dinleyin. Birazdan silahlı çatışma başlayacak. Hemen buradan çıkmanız lazım." Ceylan sivilleri ikna etmeye çalışırken,

Yaman da deponun içine girdi. Aynı zamanda "Selçuk desteğe ihtiyacımız var. İstihbarat olumlu çatışmaya gireceğiz."

"Desteği hemen gönderiyorum. Dikkatli olun."

"Anlaşıldı."

Yaman içeriye desteğe giderken, depodaki görevli adam Yasin' gördü ve "hey siz ne yapıyorsunuz? Kimsiniz siz?" diyerek, üzerlerine gitti ve şüphelendiği için adamlarına bağırdı.

"Buraya gelin hemen sıkıntı var!" diye, bağırdığında Yasin' de Ceylan' da silahlarını çıkarttı.

Sivil işçileri deponun bir bölümüne toplayan Ceylan ve Yasin onlara siper olarak çatışmaya başladığında, Yaman' da arkalarını kollayarak çatışmaya dahil oldu.

İşçiler şok içinde kendilerini korumaya çalışırken çatışma bir süre devam etti. Ardından Selçuk konuştu, "dayanın beş dakika sonra özel harekat timi orada olacak."

"Anlaşıldı."

"Yasin yukarıda!" diye, arkadan Yaman' ın sesi geldi.

"Gördüm." dedi, Yasin onu vurunca adam yere düştü.

"Arkana dikkat et Ceylan!" Ceylan Yasin' in sesiyle ani bir refleksle dönerek, arkasından yaklaşan silahlı adamı vurdu.

"Destek ne zaman gelecek?"

"İki dakika sonra buradalar Yasin."

"Anlaşıldı." Çatışma bir süre daha devam ederken, deponun ön tarafından gelen silah sesleri desteğin geldiğini haber veriyordu.

Özel harekatın da çatışmaya dahil olmasıyla depodaki tüm silahlı adamlar etkisiz hale getirildi ve depo görevlisi de kaçmaya çalışırken yakalandı.

Sivil zayiat olmadan operasyon başarıyla tamamlanmış ve sisteme bir darbe daha vurmuşlardı.

Yasin, Ceylan ve Yaman sivil işçilerin iyi olduğundan emin olduktan sonra bir araya gelerek özel harekat tim komutanıyla konuştular.

"Teşekkür ederiz, tam zamanda geldiniz." dedi, Yasin.

Komutan başını salladı. "Her zaman yanınızdayız." Ardından da "sizin de elinize sağlık." Komutan yanlarından ayrılıp timin kalanının yanına giderek emirler vermeye başladı. Bu sırada Yaman,

"Yasin buradaki malları aldırmamız lazım."

"Tamam Zekeriya' ya haber verelim." dedikten sonra, telsize konuştu.

"Zekeriya orda mısın? Operasyon başarılı geçti. buradaki malları aldırman lazım. Ekip yollar mısın?"

"Elinize sağlık. Tamam hemen organize ediyoruz. Kısa sürede orada olurlar. Onlar gelince siz merkeze dönebilirsiniz."

"Anlaşıldı."

Zekeriya, diğer ekibe haber vermek için tekrar telsize konuştu.

"Kilit1? Operasyon başarılı." Bunu duyana Gökbey' in artık içi daha da rahattı.

"Anlaşıldı. Merkezde görüşürüz."

Operasyon sırasında ele geçirilen malları almaya gelen ekiple konuştuktan sonra Yasin, Yaman ve Ceylan da merkeze dönmek için yola çıktı.

Gökbey ve ekibi merkeze onlardan önce gitti. Gider gitmez de Mustafa' yı revire götürdüler.

Gökbey USB' yi Zekeriya'ya teslim etmek için yanına gitti.

"Bizimkiler ne durumda? Bir sıkıntı yok değil mi?"

"Yok, yoldalar dönüyorlar. Malları ele geçirdik."

"Verimli bir gün oluyor."

"Kesinlikle ama yaralımız varmış?"

"Öyle olması gerekiyordu. Biz piyangonun hangimize vuracağını bilmiyorduk ama Ferda biliyordu." İkisi de istemsizce tebessüm etti.

"Mustafa iyi merak etme revirde, sadece sıyrık Ferda iyi nişancıymış."

"Şimdi bir süre Mustafa' yı dinleyeceğiz değil mi?"

"O işi size bırakıyorum Zekeriya." Gökbey sırıttı.

"Zekeriya sen Başkan' a haber verdin mi?"

"Evet bilgisi var. Ben bir süre USB üzerinde çalışacağım. Sonra toplantı yapacağız."

"Anlaşıldı."

"Sizde bu sürede biraz dinlenin hak ettiniz."

"Yani yorulduk sayılmaz ama evet ekip dinlesin. Zekeriya, bu arada Mihre' ye bakabildin mi?"

"Üzgünüm, henüz bakamadım ama bugün halletmeye çalışırım. Selçuk' ta burada o yüzden vaktim kalabilir."

"Tamam sağ ol Zekeriya."

Gökbey, duş alıp üzerini değiştirmek için odasına gitti. Bu sırada Mustafa revirde yarasına pansuman yaptırıyordu. Yanında Ertuğrul, Aziz ve Nihat vardı.

"Sana orada ne oldu Mustafa?"

"Bir şey olmadı." Bakışlarını yaralı bacağına kaçırdı.

"Emin misin? Duraksadığını gördüm sandım."

"Yanlış görmüşsün abi."

"Peki dırdır etmeyecek misin?"

"Ne için?" Nihat, Mustafa' nın bu soruyu sormasından bile aklının karışık olduğunu anlamıştı.

"Vurulduğun için."

"Ufak bir sıyrık abi, yapma."

Aziz' le Nihat göz göze geldi. Biraz şaşırmışlardı. Mustafa bekledikleri gibi davranmıyordu.

"Pek sıyrık sayılmaz." dedi, Doktor araya girerek, "12 dikiş atacağım."

"Anladım ne gerekiyorsa yapın lütfen." dedi, Mustafa. Fazlasıyla sakindi.

Aziz' le Nihat' ın bakışları sözleşmiş gibi yine buluştu. İkisi de gözlerini kısmıştı. Ertuğrul ise tam olarak ne olduğunu anlamayan bir ifade ile hepsine bakıyordu.

"Seni seçti kardeşim, bak herhangi birimiz de olabilirdik."

"Ben sorun etmiyorum. Beni vurmak zorundaydı bitti o kadar hadi gidin dinlenin, yıkanıp temizlenin. Çocuğunu bekleyen ebeveynler gibi tepemde dikilmeyin."

"Allah Allah iyi peki sen öyle diyorsan." dedi, Nihat diğerlerine döndü.

"Ertuğrul, Aziz hadi gidelim."

"Ben kalacağım." dedi, Ertuğrul o da Mustafa' yla cüssesi bakımından yarışır gibiydi.

Aziz ve Nihat onaylar gibi başını sallayıp revirin dışına çıktılar.

"Abi?"

"Efendim."

"Sence de bir tuhaflık yok mu?"

"Var."

"Ne peki?"

"Yakında anlarız Aziz, hadi gel bakalım bizimkiler gelmiş mi?"

İkisi de aklı karışmış bir vaziyette operasyon merkezine çıktı. İçeriye girdiklerinde Zekeriya' yı titiz ve fazlasıyla odaklı bir şekilde bilgisayar başında çalışırken buldular. Onların geldiğini fark eden Zekeriya, "Mustafa iyi mi?"

"Revirde Doktor 12 dikiş gerektiğini söyledi. Ayrıca iyi mi tartışılır."

"Of çenesi durmayacak."

"Hiç öyle değil. Bu defa yanılıyorsun." dedi, Aziz. Zekeriya koltuğunu döndürdü ve gözlüklerini burnuna indirip kaşlarını havaya kaldırdı.

"Nasıl yani?

"Mızmızlanmıyor işte bizi de kovdu."

"Enteresan." dedi Nihat.

"Al benden de o kadar." dedi, Zekeriya.

"Diğerleri geldi mi?"

"Yoldalar, gelmek üzereler."

"Ben temizlenmeye gidiyorum."

"Tamam bu arada raporlarınızı yazmanız lazım."

"Bu kadar titiz olma Zekeriya, bismillah daha yeni geldik."

"Tamam abi."

"Bir şey çıktı mı?"

"Ferda güvenlik için şifrelemiş. Kodu kırmaya çalışıyorum."

"Anladım kolay gelsin."

"Sağ ol abi, toplantıya kadar dinlenin."

İkisi de operasyon merkezinden çıkıp, odaların olduğu yere doğru yürüdüler. Zekeriya yaklaşık iki saat çalıştıktan sonra USB de sistemin yapılanması ve gerçek teslim yerini buldu. Ardından yaptığı işi bir süreliğine Selçuk' a devretti. Kendine kahve molası verdi. Bu süreçte Yasin, Ceylan ve Yaman' da merkeze gelmiş dinlenmek için odalarına çekilmişlerdi.

Zekeriya biraz kahvesini içtikten sonra tekrar bilgisayar başına oturdu ve Gökbey' in istediğini araştırmaya başladı. Başlar başlamaz karşısına çıkan bilgiyle o bile şaşırmıştı. Kısa bir ön araştırmadan sonra Mihre ile ilgili elle tutulur negatif bir durum bulamadı daha derine inmesi gerekecekti. Az önce verdiği tepki Selçuk' un da merak etmesine sebep olmuştu.

"Ne oldu Zekeriya?"

"Hiç, hiçbir şey olmadı. Ben birazdan geleceğim." dedi ve operasyon merkezinden çıkıp Gökbey' in yanına gidip odasının kapısını çalarak içeriye girdi.

"Hayırdır Zekeriya? USB de bir sorun mu var? Bu halin ne?"

"Hayır kodu kırdım. İncelememi de yaptım. Şimdi Selcuk' a devrettim. Üzerinden geçip detaylandırarak dosyalayacak."

"Peki bu halin ne?" Zekeriya her zaman sakin bir adamdı. Hiperaktifliğine rağmen bunu genelde yansıtmazdı ama şu anki hali pek sakin değil gibiydi. Çatılmış kaşları düşünceli olduğunu ifade ediyordu. Ses tonundaki hafif gerilim de seziliyordu.

"Mihre."

Gökbey adını duymasıyla oturduğu yerden ayağa fırladı. Endişeli ama kararlı bakışlarını Zekeriya' nın üzerinde gezdirdi.

"Anlat?"

"Sanırım haklısın."

"O ne demek Zekeriya? Adam gibi anlat şunu! Kimmiş, neymiş?"

"Şöyle ki aslında elle tutulur bir şey henüz bulamadım. Normal görünüyor."

"Ee?"

"Asıl mesele Mihre' nin seni araştırdığını öğrenmem. Asıl şaşırdığım ve beni afallatan bu oldu."

"Beni mi araştırıyor?"

"Evet ve neden?"

Gökbey, ne olabileceği konusunda düşünmeye başladı. Bu sırada yerinde duramıyor hızlı adımlarla odayı arşınlıyordu.

"Seni neden araştırsın ki? Yani onu tanımıyorsun değil mi? Geçmişten ya da aranızda –" derken, Gökbey sözünü kesti.

"Ne ima ediyorsun Zekeriya?"

"Affedersin bir şey ima etmiyorum. Sadece soruyorum. Ben her ihtimali düşünmek zorundayım."

"Haklısın evet ama düşündüğün şeylerin hiçbiri değil. Onu tanımıyorum bir kere karşılaştım. Ama belki de o beni tanıyor, biliyordur. Sistemden olabilir mi? Ya da dediğin gibi geçmişten canını yaktığımız birilerinden?"

"Anladım peki, ben daha derine ineceğim. Bu konu aciliyet kazandı. Neler olduğunu anlayacağız. Merak etme."

"Birkaç gün önce Urfa' ya gitmiş yani Süreyya' ya öyle söylemiş. Gelinliğini almaya nişanlısı gelmiş belki işine yarar."

"Adı ne?"

"Pamir."

"Soyadı?"

"O yok maalesef."

"Tamam ben halledeceğim." O sırada birden aklına gelenlerle öfkelenen Gökbey, "kahretsin!" Canı fena halde sıkılmıştı.

"Bana ulaşmak için mi Süreyya' ya yanaştı yani? Amacı ne ve ben buna nasıl müsaade ettim."

"Kendini yıpratma. Bilemezdin hem henüz ne olduğundan emin değiliz."

"Onun dibine kadar girdi Zekeriya, birlikte vakit geçirip yemek yediler. Hatta arkadaş oldular."

"Bak hassasiyetini anlıyorum ama ona bir şey olmayacak. Hem bu zamana kadar da harekete geçmemiş. Yani öyle bir şey olsaydı..." Gökbey sert ve keskin bakışlarını aniden Zekeriya' ya çevirince sustu.

"Zekeriya lütfen bu işi hallet. Ben Süreyya' yı aramalıyım. Bugün nerede? Ne yapıyor haberim yok. Hiç konuşamadık."

"Saatine bakıp konumunu öğrenmen daha kolay değil mi?"

Gökbey, Zekeriya ile göz göze geldi. "Haklısın o benim aklımdan çıkmıştı." Saatine baktı ve Süreyya'nın Kemerburgaz yakınlarında olduğunu gördü.

"Nerede?"

"Kemerburgaz. Ne işi var orada? Zekeriya yürü hemen tam konumuna bakalım." derken, bir yandan da telefonunu alıp Süreyya' yı aradı. Elinde değildi panik olmuştu ve bulunduğu konumun yanında depo gibi görünen büyük bir yer vardı.

Zekeriya ve Gökbey hızlı adımlarla operasyon odasına girerken kapının geriye çarpması ile irkilen Selçuk şaşırarak onlara baktı. Süreyya' nın telefonuna ulaşılamıyordu.

"Ona ulaşamıyorum Zekeriya, acele et."

Zekeriya, bilgisayarının başına geçti. Süreyya' nın konumunu açması birkaç kısa dakika sürerken Selçuk, "Neler oluyor."

"Bir dakika Selçuk." dedi, Gökbey.

"Tamam." dedi, Selçuk.

"Hadi Zekeriya, nerede? Bul onu. Ben çıkıyorum yolda haber verirsin."

"Gökbey, sakin ol. Nereye? Bir dakika daha ne olduğunu bilmiyoruz. Bir daha ara. Belki sadece çekmiyordur." diye, arkasından bağırırken Gökbey, ardına bile bakmadan hışımla odanın kapısını tutup geriye doğru sertçe çarptığında kapının kulpu kırıldı. Odadan çıktığında Yasin' le çarpıştı. Ama yine durmayıp yoluna devam etti.

"Gökbey, dur. Ne oluyor?" Gökbey ona cevap vermeden koşar adım asansörlerin olduğu yere yöneldi.

Zekeriya onun ardından kapıya yönelip Yasin' e "onunla git Yasin, yalnız bırakma. Benimle irtibatta olun." dedi, Gökbey' in aceleci ve sabırsız hali yüzünden konuma bakamamıştı.

Yasin koşarak Gökbey' e yetişti.

"Neler oluyor?"

"Süreyya. Ona ulaşamıyorum."

"Ne? Bir dakika, nasıl yani? Sakin ol Gökbey."

"Hay sıçayım! Bu asansör nerede kaldı!" Artık bağırıyordu.

"Ne oluyor?"

"Bilmiyorum tamam mı? Bilmiyorum! Ona ulaşamıyorum ve nefesim daralıyor. Yasin ben onsuz yapamam beni anlıyor musun?"

"Gökbey kendine gel."

"Kendimdeyim ben. Anlamıyorsun!"

"Anlıyorum." İkisi de bağırarak konuşuyordu. Asansör sonunda gelmiş binmişlerdi ama şimdi de bir türlü otoparka inmek bilmiyordu sanki.

"Bana ne olduğunu şöyle?"

"Sana ona ulaşamıyorum dedim!" diye bağıran Gökbey, aynı anda yumruğunu asansörün duvarına geçirdi.

"Sakin ol lan kendini incitmenin kime faydası olacak! Ne olduğunu bilmeden nereye gittiğimizi bilmeden ne yapıyoruz böyle? Desteğe ihtiyacımız olabilir. Her şey olabilir. Süreyya' ya kim ne yapsın durduk yere?"

"Mihre diye bir kadın var. Ona gelinlik tasarladı. Kadın Süreyya' yla yakınlaştı."

"Ee, sonuç? Şüphelimiz o mu?"

"Evet çünkü az önce Mihre' nin beni araştırdığını öğrendim."

"Ne? Olamaz, şimdi anladım." dediğinde, asansör otoparka indi. Gökbey hızlı adımlarla aracına bindi. Yasin de yan tarafa geçti. "Nereye gittiğimizi biliyor muyuz?"

"Kemerburgaz, sadece o kadar."

"Anladım ben Zekeriya ile konuşurum." Otoparktan çıktıkları sırada Gökbey' in telefonu çaldı. Gökbey arayan numarayı görünce kendini tutamadı ve gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Ani bir frenle yolun ortasında durdu. Telefon ısrarla çalıyordu ama Gökbey açmaya korkuyordu.

"Açsana Gökbey. Aç şu lanet telefonu."

"Ya o değilse... Ben..."

"Gökbey kendine gel. Bana bak aç şu telefonu." Yasin Gökbey' in onu duymadığını ve dinlemediğini görünce telefonu elinden alıp açtı ve sesi hoparlöre verdi.

Süreyya' nın "nişanlım?" diyen, tatlı sesi arabanın içinde yankılanırken, Gökbey nefesini tuttu. Yasin derin bir soluk verirken Gökbey' e rahatlamış bir ifade ile baktı ama Gökbey hala perişan görünüyordu. Yasin Gökbey' in daha önce de delirdiğini görmüştü ama bu başkaydı.

"Alo Gökbey?"

"Sevgilim, orada mısın? Neden konuşmuyorsun?"

Gökbey boğazını temizledi. Süreyya' nın kalbine işleyen sesinin tınısında ömrünün sonuna kadar kaybolabilirdi. Kendini toparlaması zordu ancak yapmalıydı.

"Süreyya." dedi, sesinin sakin ve düzgün çıktığından emin olarak.

"Canım aramışsın. Yeni gördüm. Telefonum çekmemiş sanırım burada biraz sıkıntı var."

"Anladım güzelim, nasılsın iyi misin? Neredesin?" derken, Yasin' in telefonuna bildirimler gelmeye başladı. Zekeriya tam konumunu atıyordu ve bir yandan da alttan Gökbey' i arıyordu.

"İyiyim Güniz'in yanındayım. Bir çekim için yardımımı rica etti. Ona geldim."

"Anladım güzelim."

"Sen iyi misin? İşin bitti mi?"

"Evet yeni bitti ve seni özledim."

Süreyya'nın tebessüm ettiği sesinden anlaşılıyordu. "Ben de seni özledim ama sanırım bu akşam buluşamayacağız. Yani çekimler geç saatte bitecekmiş."

"Anladım tamam güzelim, seni daha sonrasında almamı ister misin?"

"Hiç yorulma zaten işin vardı. Yorgunsundur, Güniz' le beraber döneceğiz."

"Peki o zaman kendine dikkat et."

"Sende sevgilim öptüm."

"Bende öpüyorum güzelim."

Yasin telefonu kapattı. O sırada arkadan gelen korna sesiyle ikisi de irkildi. Gökbey hışımla arabadan indi ve tüm sinirini ve yaşadığı duyguların boşalmasını o an yaşadı. Arkadaki araca bağırıp, saydırırken Yasin, onu zorlukla araca geri bindirdi. Yolu açtılar. İkisi de tek kelime etmedi. Yasin Süreyya'nın iyi olduğunu Zekeriya'ya mesajla bildirdi. Ardında Gökbey' e döndü. "Sür!"

"Ne?"

"Sür dedim. Sefer amcanın oraya."

"Şimdi mi?"

"Evet şimdi sür."

Gökbey dağılmıştı ve toparlanması gerekiyordu. Bunu gören Yasin, olaya müdahale ediyordu. Onu en iyi Süreyya toplardı, biliyordu ama onunla bir araya gelene kadar onu yalnız bırakmayacaktı. Gökbey arabayı tekrar çalıştırdı. Bu sırada Yasin, Zekeriya' yı aradı.

"Yasin?"

"Zekeriya Süreyya'nın olduğu konuma iki kişi gönder." dediğinde, Gökbey aniden bakışlarını yoldan çekip Yasin' e çevirdi. İnanamayan gözlerle ona baktı. Yasin ise kararlı bir sesle "senin akıl sağlığın için bunu yapmak zorundayız." dedi, Zekeriya hala telefondaydı.

"Emin misin? Ne dedin? Bana mı diyorsun?"

"Hayır Gökbey' e dedim. İtiraz etmeden önce açıklama yapıyorum."

"Ne diyor?"

"Hiçbir şey, onun yerine buna şu an ben karar veriyorum Zekeriya, hemen dediğimi yap. Çekimdeymiş ve geç çıkacakmış. Evine sağa salim gittiğinden emin ol."

"Anlaşıldı. Gökbey iyi mi?"

"İyi biz birkaç saat yokuz ama yakındayız. Her an gelebilecek konumdayız. Acil bir şey olursa ararsın. Bu arada şimdilik tüm bunlar aramızda kalsın."

"Anladım Yasin, ona dikkat et."

"Ederim görüşürüz."

Gökbey arabayı çalıştırdı ve Sefer' in yerine kadar tek kelime etmeden gittiler. Yasin bir masa seçti ve gidip oraya oturdular. Hala sessizdiler.

Gökbey önce zihnini sonra da her yerini kaplayan karanlığın içine düştüğünde yolunu kaybetmiş gibi hissetti.

Süreyya' yı şimdi daha iyi anlıyordu. Yaşadıkları onca şeye ve atlattığı şeylere rağmen Süreyya' nın tepkisi; oda mı böyle hissetti. "O da benim gibi çaresiz mi hissetti. Karşımda o güzelliğinin içinde dağılıp, parçalanan bir güzellik vardı Yasin ama parçalarını yeniden birleştirdi. İmkansızı kısa sürede başardı. Ben ne yaptım? Onun zarar görmemesi gerekiyordu. Ona Yavuz' dan önce ulaşmalıydım. Onun eline bir kere daha geçmesine izin verememeliydim. Onu ben parçaladım. Ben sonra da kendini toplamasını izledim. Hatta onun üzerine gittim ona bir darbede ben vurdum." Gökbey, geçmişteki kendine içinde tuttuğu öfkesini sonunda kusuyordu.

"Kendine bu kadar yüklenme. Bu kadar değil. Bu kadarını ikinizde hak etmiyorsunuz."

"Ediyorum. Süreyya değil ama ben ediyorum."

"Sende oradaydın. Ben yoktum ama sen ordaydın. Onun neler yaşadığını nasıl hangi şartlarda mücadele verdiğini sen de gördün." dediğinde, Yasin gözünün önüne gelenlerle bakışlarını masaya indirdi.

"Gökbey kes şunu şimdi bunları neden konuşuyoruz? Neden kendine eziyet ediyorsun?"

"Eziyet..." dedi, Gökbey, dudaklarının arasından acı bir gülüş kaçtı.

"Onu koruyamadım."

"Sadece sen değildin!" Yasin sesini yükseltmişti. Geçmişte olanlar yüzünden onun da pişmanlığı vardı. "Bütün tim oradaydık. Suçlusu sadece sen değilsin." Yasin kendisine hiçte yabancı gelmeyen hezeyanları haksız bulmuyordu. Zamanında o da benzerini yaşamıştı ki Gökbey için durum bambaşkaydı. Süreyya onun hayatının aşkıydı. Evleneceği kadındı ailesiydi. Gerçek ve tek bildiği ailesi.

Ne uzun, ne bitmek bilmez, işkence dolu bir operasyondu tuzak operasyonu. O herifin hala nefes alması onu da delirtiyordu. Sefer mutfaktan çıkıp etrafa bakındığı sırada onları gördü. Yüzünde tebessümle yanlarına yaklaşırken, seslerinin yükseldiğini duydu. Adımlarını hızlandırdı ve yanlarına geldi.

"Gökbey oğlum?"

"Sefer baba." derken, sesinin titremesine engel olamadı."

"Neden delirdi bu Yasin? Ne oluyor?"

"Şey biraz karmaşık."

"Nesi karışık? Herkes iyi mi? Süreyya kızım iyi mi? Sefer de telaşlanmıştı. Gökbey araya girdi. "O iyi."

"Çok şükür, ohh." dedi, kendini sandalyeye bırakırken, bir an kalbini tuttu.

"O halde bu halin ne? Neden bağırıyorsunuz? Operasyon mu kötü geçti?"

"Yok Sefer amca, her şey yolunda."

"Sen kimi kandırıyorsun çocuk!"

Gökbey yutkundu. Söze nereden başlayacağını bilemiyordu.

"Özür dilerim Sefer baba, birini kaybetmenin ne demek olduğunu en iyi sen bilirsin."

"Ne diyorsun deli oğlan kime ne oldu?"

"Olmadı Sefer amca, oldu zannetti."

"Kime?"

"Süreyya' ya."

"Allah Allah ya sabır, bana şunu adam akıllı anlatsana."

Yasin, olanların özetini Sefer' e anlatırken Gökbey, tek kelime etmeden denizi izledi. Gün batmak üzereydi. Güneş' in yerini Ay' a bırakmak için hevesle batmak isteyişine içinden serzenişte bulundu. Tam şu an zaman dursaydı. Süreyya' sı da yanında olsaydı. Tıpkı onunla izlediği o gün batımına benziyordu. Süreyya eksikti onu deli gibi özlüyordu ve hemen görmek istiyordu. Kalbi bir türlü sakinleşememişti ve onu görene kadar da sakinleşemeyecekti. Ruhu bedenini terk etmek ister gibi kararsız bir can sıkıntısıyla doluydu.

Sefer sessizce olanları dinledi. İçinde bir şeyler kırıldı. Derin derin nefes alıp verdikten sonra sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

"Önlemini al. Alınabilecek bütün önlemlerini al evlat. Ben yapamadım ama sen yap." dedi, Gökbey bakışlarını ondan bir an olsun ayırmadı.

"Alacağım." dedi, kararlı bir sesle.

"Bundan eminim. Sen önlemini alacaksın gerisini Allah' a bırakacaksın. Ben sizi yalnız bırakayım." Bir şey içer misiniz?"

"Merkeze döneceğiz ama çay içeriz Sefer amca sağ ol." dedi, Yasin yine Gökbey' in adına konuşarak.

"Tamam birazdan gönderiyorum." dedi, gitmeden önce elini Gökbey' in omuzuna koydu. "Geçti evlat, artık kendine gel." dediğinde, Gökbey omuzundaki elin samimiyetine bir kere daha minnet duydu. Sefer gittikten sonra Yasin tekrar konuşmaya başladı.

"Demek istediğim şu az önce kendin gibi davranmadın. Bunu yalnızca ekipten biri olarak söylemiyorum. Arkadaşın olarak söylüyorum. Senin için endişelendim."

Kafamı denize çevirdim. Yasin endişelenmekte haklıydı. Fevri hareketlerimin sonuçlarını düşünememiştim. Yasin' in söyleyecekleri ise henüz bitmemişti.

"Ayrıca bunu sana söylediğime inanamıyorum. Sana söylüyorum, sana. Bundan herkes zarar görebilirdi. Özellikle de Süreyya.

Yasin' i anlıyordum. Kendimi biliyordum. Daha önce hiç böyle olmamıştım fakat kendimde olduğunu bilmediğim bu yakıcı hisler beni de şaşırtmış alt üst etmişti. Yasin' in bundan haberi yoktu.

"Dediklerini dikkate alacağım." Sesimin son derece kararlı ve ikna edici çıktığından emindim. Bendeki henüz geçmeyen gerilim onu da etkiliyordu.

Ona elimde olmadan dik dik baktım. Bir anlığına bakışlarıma cevap verecek gibi oldu. Sonra ne olduysa tedirgin ve gergin bakışları yumuşadı. Sonunda gözlerini masaya indirdi ve başını olumlu anlamda salladı.

"Aklımı kaybettim. Sanki bir anda ortadan yok olduğunu düşündüm. Onu kaybettiğimi sandım Yasin, içimde öyle büyük ve karanlık bir boşluk hissettim ki iliklerime kadar üşüdüm. Sanki deprem oldu ve içimdeki ona ait her şey birer birer yıkıldı. Ben bu hayatta bunu bir kere yaşadım. Mehmet' i kaybettiğimizde hissettim. Süreyya benim her şeyim, ailem, canımın parçası, o giderse ben de yok olurum. Demek ki o kadar güçlü değilmişim."

"Güçlüsün Gökbey."

"Değilim. Herkesin bir kusuru vardır."

"Evet hepimizin kusurları var ama sen hayatta gördüğüm en dayanıklı karaktere ve psikolojiye sahipsin. Çoğu zaman senden güç aldığımı biliyor musun? Bilmiyorsun. Hepimiz öyleyiz, tüm ekip senin sağlam duruşun sayesinde hala bir aradayız. Senin düşüncelerin zekan ve o göstermediğini düşündüğün sevgin."

"Evet ama bazen bunların hepsi kulağa boş geliyor. Bu hayatta ölüm olduğu sürece de boş gelecek."

"Adamım çok yanlış yerden düşünüyorsun. Sırf kendini suçladığın için bu kadar yükleniyorsun."

"Söylediğinde haklılık payın var ama kader diye de bir şey var. Bu önüne geçemeyeceğim tek şey."

Yasin ona baktığında, Gökbey' in gözlerinin sanki karanlığa geçiş yaptığını gördü. Kendine olan öfkesi içinde alev topları gibi dönüyordu.

"Ruhunun karanlık tarafa geçmesine izin verme Gökbey."

"Biliyorum..." Biliyordum farkındaydım ve bu beni yıkabilecek tek şeydi...

 

Loading...
0%