Yeni Üyelik
65.
Bölüm

BÖLÜM 62 (Derin Yaranın Gölgesi)

@nefelicalliope

DERİN YARANIN GÖLGESİ

Gökbey, uzun zamandır böylesine bir korkuya kapılmamıştı. Süreyya'ya birkaç saat boyunca ulaşamamak, ona geçmişin karanlık gölgelerini hatırlatmıştı. Daha önce yaşadıkları kaçırılma olayı, Süreyya'nın yaşadığı o dehşet dolu anlar ve onun çaresizliğini gördüğü o günler, zihninde tekrar canlanmıştı. Telefonuna her baktığında, her arayışında cevap alamadıkça, içindeki o tarifsiz endişe büyümüş, ona kontrol edemediği bir korku vermişti. Nişanlısına bir şey olma ihtimali, zihninin bir köşesine kazınmıştı.

Sonunda Süreyya'nın telefonuna cevap vermesiyle rahatlamıştı. O birkaç saniye içinde dünyası sanki yeniden aydınlanmıştı. Ancak içinde hala bir huzursuzluk vardı. Onu gözleriyle görmeden, iyi olduğuna tam olarak inanamayacağını hissediyordu. Yasin yanında ona moral vermeye çalışsa da, bu yetmemişti. Kendisini sakinleştiren bir tek şey olabilirdi: Süreyya'yı kendi gözleriyle görmek, ona dokunmak.

O gece, herkesin uyuduğundan emin olduktan sonra, Gökbey sessizce Süreyya'nın evine doğru yola çıktı. Nişanlısını görmek, onun güvende olduğunu bilmek zorundaydı. Evinin önüne vardığında, balkon kapısının ardına kadar açık olduğunu fark etti. Rüzgar, perdeleri hafifçe dalgalandırıyordu. Balkona tırmanmak onun için çocuk oyuncağıydı. Yıllarca aldığı eğitimler, yaptığı operasyonlar bu tür şeyleri onun için kolaylaştırmıştı. Sessizce Süreyya'nın balkonuna çıktı ve içeri girdi.

Odada hafif bir loşluk hakimdi. Süreyya yatağında uyuyordu. Yüzünde hafif bir huzur vardı. Gökbey bir süre kapı eşiğinde durdu, ona baktı. İçinde bir fırtına kopuyordu, ama onu bu halde görmek, bir nebze de olsa rahatlamasına yetiyordu. Yaklaşmadan duramadı, bir adım daha attı ve yavaşça yatağının yanına çömeldi. Parmak uçlarıyla nazikçe Süreyya'nın saçlarına dokundu. Onu bu şekilde güvende görmek, içindeki tüm o karanlık düşünceleri bir anlığına da olsa dağıtmıştı.

Ancak o an, Süreyya'nın gözleri yavaşça aralandı. Karşısında Gökbey'i görünce hafifçe gülümsedi.

Süreyya hafif bir şaşkınlıkla "Gökbey? Ne işin var burada? Sevgilim bir şey mi oldu yoksa?"

Gökbey hafifçe gülümsedi, ama gözlerinde hala biraz tedirginlik vardı.

Gökbey sessizce, nazik bir tonda konuşmaya başladı. "Sana birkaç saat ulaşamayınca... İçim rahat etmedi. Seni gözlerimle görmem gerekiyordu."

Süreyya, Gökbey'in ses tonundaki derinliği ve endişeyi fark etti. O da geçmişte yaşadıkları o korkunç anları hatırlıyordu. Gökbey'in bu kadar endişelenmesine şaşırmıyordu, ama bir yandan da onun böyle bir şey yapacak kadar kendini kaybetmesine içerliyordu.

Süreyya ona şefkatle bakarak, "Beni merak ettin... Biliyorum. Ama ben buradayım, iyiyim. Bak, hiçbir şey olmadı."

Gökbey, bir an gözlerini yere indirdi. Kendi içinde yaşadığı bu yoğun korkuyu Süreyya'ya tam anlamıyla yansıtmak istemiyordu. Ancak içindeki bu derin sevgi ve koruma isteği öylesine büyüktü ki, bunu bastıramıyordu.

Gökbey kısık bir sesle, "Biliyorum, ama... Seni kaybetme korkusu. O an, ulaşamayınca... Aklım o eski günlere gitti. Ya yine bir şey olursa? Ya seni koruyamazsam?"

Süreyya, onun bu sözlerini duyunca derin bir nefes aldı ve yatağın kenarına doğru yaklaşıp elini Gökbey'in yüzüne koydu. Gözlerinde sevgi ve anlayış vardı.

Süreyya nazikçe, "Gökbey, sen her zaman yanımdasın. Beni hep korudun, hep koruyacaksın. Ama korkularımızla yaşamamalıyız. Bunu ikimiz de biliyoruz. Senin sevgine güveniyorum ve güvende hissediyorum. Ama böyle kendini kaybetmene de gerek yok."

Gökbey, Süreyya'nın gözlerine baktı. Bu sözler ona iyi gelmişti, ama içindeki o küçük korku hala kaybolmamıştı. Ona zarar gelmeyeceğinden emin olmak istiyordu. Ona tekrar sarıldı, bu sefer daha sakin ama derinden gelen bir sevgiyle.

Gökbey fısıldayarak, "Biliyorum. Seni kaybetmekten korkuyorum. Ama seni sevdiğim kadar, bu korkuyu kontrol etmeyi de öğreneceğim. Sen benim her şeyimsin, Süreyya."

Süreyya, onun sıcacık kollarında güvende hissediyordu. Gökbey'in bu kadar endişelenmesini anlayabiliyordu. Onu kaybetme korkusu, yaşadıkları onca olayın bir sonucu olarak Gökbey'in içinde derin bir yara bırakmıştı. Ama bu yarayı birlikte iyileştireceklerine inanıyordu.

Süreyya gülümseyerek, "Ben de seni seviyorum, Gökbey. Ve ne olursa olsun, hep yanındayım."

Gökbey, Süreyya'nın bu sözlerini duyunca içindeki fırtına biraz olsun dindi. Onun güvende olduğunu bilmek, sevgisinin karşılığını görmek tüm o endişeleri biraz olsun dağıtmıştı. Bir süre daha öylece durdular, sessizlik içinde. Gökbey, Süreyya'nın saçlarına hafifçe dokunarak onu izledi. O anın huzurunu içten içe yaşadı.

Gökbey, Süreyya'nın yanında uyurken, gecenin sessizliğinde eski anılar zihnine üşüştü. O karanlık günleri, vurulduğu zamanı hatırladı. Görev sırasında aldığı o kurşun, sadece bedeninde değil, Süreyya'nın yüreğinde de derin bir yara bırakmıştı. O günlerde Süreyya'nın nasıl korktuğunu, onu kaybetme endişesiyle nasıl çılgına döndüğünü şimdi daha iyi anlıyordu. Süreyya, onu kaybetme korkusuyla öylesine dolmuştu ki, işini bırakmasını bile istemişti. Ancak o zaman Gökbey, onunla uzun uzun konuşarak, bu işin bir parçası olduğunu ve bırakmasının imkânsız olduğunu anlatmıştı. Şimdi ise, kendi yaşadığı bu korkuyla birlikte Süreyya'yı o zamanlar ne kadar zorladığını fark etti.

Süreyya'nın yanına oturmuş, ona bakarken derin düşüncelere dalmıştı ki, Süreyya uykusundan hafifçe uyanıp gözlerini araladı. Gökbey'in hala yanında olduğunu görünce, hafif bir tebessümle ona doğru döndü.

Süreyya yorgun bir sesle, "Gitmedin mi hâlâ?"

Gökbey, onun sıcak bakışlarını görünce hafifçe gülümsedi. Ama gözlerindeki o derin düşünceli bakışlar hala yerindeydi.

Gökbey sessizce, düşünceli bir tonla "Hayır... Biraz daha kalmak istedim. Düşünüyorum da, Süreyya... Sanırım seni şimdi daha iyi anlıyorum."

Süreyya, bu sözleri duyunca hafifçe kaşlarını kaldırdı, biraz daha uyanık hale geldi. Gökbey'in ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu.

Süreyya merakla "Neyi anlıyorsun?"

Gökbey, bir an derin bir nefes aldı. Ona nasıl hissettiğini anlatmanın zor olacağını biliyordu, ama içini dökme ihtiyacı hissetti.

Gökbey nazik bir sesle, içtenlikle "Hatırlıyor musun, vurulduğumda ne kadar korkmuştun? Beni kaybedeceğini düşündüğün o zamanlar... İşimi bırakmamı istemiştin. O zaman sana bunun imkânsız olduğunu söylemiştim. İşim, görevim benim bir parçam demiştim. Ama şimdi, seni birkaç saat kaybettiğimi düşündüğümde, hissettiğim o yoğun korkuyu yaşayınca... Seni daha iyi anlıyorum."

Süreyya, bu sözleri duyunca hafifçe içini çekti. O günler zihnine geri döndü. Gökbey'in vurulduğu günü, hastanede geçirdiği o anları, içine dolan o korkuyu yeniden hissetti. Gözleri doldu, ama hemen toparlandı. Başını hafifçe yana eğerek Gökbey'e baktı.

Süreyya hafif bir tebessümle "Evet, hatırlıyorum. Sana işini bırakmanı söylediğimde beni ne kadar sakinleştirmeye çalıştığını... Hatta kızmıştın bana. Ama işte o zaman seni kaybetmekten öyle çok korkmuştum ki, başka bir şey düşünememiştim."

Gökbey, Süreyya'nın yüzündeki o hafif gülümsemeye baktı. O zamanlar, onun korkusunu gerçekten tam anlamıyla anlayamamıştı. Şimdi ise aynı korkuyla yüzleştiği için Süreyya'nın neler yaşadığını daha iyi kavramıştı.

Gökbey daha yumuşak bir sesle "O zamanlar, seni sakinleştirmek için her şeyi söylemiştim, ama şimdi anlıyorum... Kaybetme korkusu, insanın içine öyle bir oturuyor ki, her şey anlamsızlaşıyor. O birkaç saat boyunca, seni kaybettiğimi düşündüm ve her şey karardı. Senin o zamanki hissettiğin acıyı, endişeyi şimdi daha iyi hissediyorum."

Süreyya, gözlerinde hafif bir hüzünle Gökbey'e baktı. Onun böyle konuştuğunu duymak, yaşadığı korkuyu ve çaresizliği ona yeniden hatırlatıyordu. Ama aynı zamanda Gökbey'in de şimdi aynı korkuyla mücadele ettiğini görmek, aralarındaki bağın daha da güçlendiğini hissettiriyordu.

Süreyya yavaşça elini onun eline koyarak "Seni kaybetme korkusu, beni o zaman deli etmişti. Ama o zaman beni sen sakinleştirmiştin. Şimdi de seni sakinleştirmem gerekiyor galiba, değil mi?" Gökbey, Süreyya'nın elini tutarak hafifçe güldü. Onun sıcaklığı, içindeki fırtınayı dindiriyordu.

Gökbey gülümsemeyle "Evet, galiba öyle... Ama ne kadar korksam da, biliyorum ki bu işi yapmaya devam edeceğim. Tıpkı senin o zaman bana söylediğin gibi... Beni bu hayatta ne kadar korku sararsa sarsın, senden ve görevimden vazgeçemem."

Süreyya derin bir nefes alarak başını salladı. Gökbey'in bu kararlılığı, onun içindeki o güçlü ve kararlı adama olan sevgisini daha da derinleştiriyordu. Ama bir yandan da, bu korkularla birlikte yaşamanın zorluğunu da biliyordu.

Süreyya tebessümle, "Evet, biliyorum... Sen asla vazgeçmezsin. Vazgeçme de zaten... Ama şunu bil ki, ne olursa olsun, ben de bu yolda hep seninle olacağım. Bu korkuları birlikte aşacağız."

Gökbey, Süreyya'ya bir kez daha baktı ve onun kararlı, sevgi dolu bakışlarında bir kez daha huzur buldu. İçinde hala bir parça korku vardı, ama Süreyya'nın yanında olduğu sürece, her şeyin üstesinden gelebileceğine inanıyordu.

Gökbey fısıldayarak "Biz her şeyin üstesinden geliriz. Yeter ki birlikte olalım."

Süreyya, Gökbey'in bu sözlerini duyar duymaz ona sıkıca sarıldı. Aralarındaki bu bağ, her geçen gün daha da güçleniyordu. İkisi de birbirlerinin korkularını, endişelerini daha derin bir şekilde anlamışlardı. Ve o gece, Süreyya'nın yanında olmak, onunla konuşmak, Gökbey'in içindeki tüm o korkuları biraz olsun hafifletmişti.

Birlikte bu yolculukta her adımı atacaklarını bilmek, ikisine de güç veriyordu.

Gökbey, Süreyya'ya sıkıca sarıldı. Onun sıcaklığı, kalbinin hızla atmasını yavaşlattı, endişeleri biraz olsun dindi. O an, her şeyin yerli yerinde olduğunu hissetti. Süreyya, kollarının arasında, onun huzur bulduğu tek yerdi. Süreyya'nın kokusunu içine çekti, bir an hiç ayrılmak istemedi. Ama sabah yaklaşıyordu ve gitmesi gerektiğini biliyordu.

Süreyya, başını Gökbey'in göğsüne yasladı, onun güçlü kollarında güvenle sarınmıştı. Gökbey'in endişesini, sevgisini tüm kalbiyle hissediyordu.

Süreyya fısıldayarak "Bana hep böyle sarıl, olur mu? Ne olursa olsun, beni böyle bırakma." Gökbey, onu biraz daha sıkı sarıp başını yana eğdi ve yumuşak bir öpücük kondurdu alnına. Süreyya'nın alnına dokunan dudaklarıyla, ona olan sevgisini ve koruma isteğini adeta mühürledi.

Gökbey fısıldayarak "Hiçbir zaman bırakmam."

Bir süre öylece durdular. Sessizlik içinde birbirlerinin nefeslerini dinleyip, bu anın huzurunu yaşadılar. Sonra, Gökbey hafifçe Süreyya'nın saçlarını okşayarak geri çekildi. Gözlerinde biraz daha huzur vardı ama gitmesi gerektiğini biliyordu.

"Gitmem gerek. Sabah yaklaşıyor."

Süreyya, hafifçe başını salladı ama gitmesini istemediği her halinden belliydi. Yine de onun sorumluluklarının farkındaydı. Gözlerinde biraz hüzünle gülümsedi.

"Tamam... Ama yine de dikkat et, olur mu? Beni merakta bırakma."

Gökbey, Süreyya'nın yanaklarına hafifçe dokunarak bir öpücük daha verdi. Bu sefer dudaklarına nazik bir öpücük kondurdu, her zamanki gibi yumuşak ama derin bir sevgiyle.

"Söz. Sen de kendine iyi bak. Bir sonraki görüşmemize kadar kendini yorma, tamam mı?"

Süreyya hafifçe güldü, Gökbey'in korumacı tavrını sevgiyle karşıladı. Sonra onun elini tuttu, bir an daha gitmemesini istediği bakışlarla ona baktı.

"Söz veriyorum. Sen de kendine iyi bak."

Gökbey, son kez ona sarıldı, ardından yavaşça geriye çekildi. Balkona doğru ilerledi ve oradan dışarı çıktı. Süreyya, gözleriyle onu takip ederken, Gökbey balkondan hafif bir selam verip gözden kayboldu.

Süreyya, onun gidişini izlerken derin bir nefes aldı ve içindeki huzurla yorganına sarıldı. Gökbey'in varlığı, onun için her şeydi. Ve bu gece, yine birbirlerine olan bağlarını bir kez daha güçlendirmişlerdi.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Gökbey yavaşça ayağa kalktı. Sessizce balkona yöneldi. Süreyya'nın huzur içinde uykuya daldığını gördüğünde içi biraz daha rahatladı. Onu gerçekten gözleriyle görüp iyi olduğuna emin olmuştu. Balkondan çıkarken, son bir kez dönüp Süreyya'ya baktı ve kendi kendine söz verdi:

"Seni her zaman koruyacağım. Bu korkularımı yeneceğim, ama asla seni yalnız bırakmayacağım."

Ve o gece, Süreyya'nın huzurlu nefes alışları eşliğinde, Gökbey içindeki korkuları biraz daha dindirmiş, yeniden onun hayatında olmanın verdiği güvenle balkondan ayrıldı.

Gökbey, Süreyya'nın balkonundan sessizce ayrıldıktan sonra evin etrafındaki güvenliği fark etti. Gecenin bu saatinde bile koruma ekibi iş başındaydı. Görevleri, Süreyya'yı her an gözetim altında tutmak ve herhangi bir tehdit karşısında hızlıca müdahale etmekti. Gökbey, onları görünce biraz daha rahatladı, ama yine de her şeyin eksiksiz yürümesi gerektiğini biliyordu. Korumaların başındaki adama doğru yaklaştı, kararlı ve otoriter bir tavırla konuşmaya başladı.

Gökbey düşük bir ses tonuyla, ama kesin bir dille "Gecenin geri kalanında gözünüzü dört açın. Herhangi bir anormallik olursa, anında haberim olacak. Süreyya'nın güvenliğinden asla taviz vermek yok."

Baş koruma, Gökbey'in bu talimatlarına başıyla onay vererek cevap verdi. "Merak etmeyin, efendim. Her şey kontrol altında, gözümüz hep üstünde olacak."

Gökbey'in gözleri bir an etrafı taradı. Birkaç korumanın daha stratejik noktalarda pozisyon aldığını gördü. Her şey planladığı gibiydi, ama onun içindeki huzursuzluk tamamen dinmemişti. Yine de, güvenliğin sağlam olduğuna bir kez daha emin olduktan sonra, içindeki endişeyi biraz olsun dindirdi.

Gökbey daha sakin bir sesle "İyi. Ama hiçbir şeyi hafife almayın. Özellikle bugün... Dikkatinizi asla kaybetmeyin." Koruma yine onaylayarak başını salladı.

Gökbey, son bir kez daha korumaları gözden geçirip derin bir nefes aldı. Gözlerinde kararlı bir ifade vardı, ama Süreyya'nın güvenliğini düşünmek onu her zaman diken üstünde tutuyordu.

"Herhangi bir şey olursa, bana hemen haber verin." Koruma ekibi bir ağızdan, disiplinle cevap verdi.

"Anlaşıldı, efendim."

Gökbey, talimatlarını verdikten sonra hızla oradan uzaklaştı. Süreyya'nın güvende olduğunu bilmek biraz olsun rahatlatmıştı, ama yine de gözlerini tamamen kapatıp uyuyabileceğini sanmıyordu. İçinde hâlâ onun için taşıdığı o büyük endişe ve sevgi vardı. Bu geceyi atlatmışlardı, ama bir sonraki adımı her zaman tetikte beklemeliydi.

Gökbey, arabasına bindi. Kontağı çevirdiği anda motorun tanıdık sesi kulaklarında yankılandı, ama aklında başka bir ses vardı. O ses, son zamanlarda sürekli kendini hatırlatan bir isimden geliyordu: Mihre. Bu kadın kimdi ve neden Gökbey'i bu kadar yakından araştırıyordu? Henüz tam bir cevap bulamamıştı, ama bu sorular sürekli zihnini kurcalıyordu. Direksiyonun başında, sokak lambalarının altında ilerlerken aklında Mihre'nin varlığıyla ilgili düşünceler dönüp duruyordu.

"Mihre... Bu isim nereden çıktı? Kimse doğru düzgün bir şey bilmiyor. Üstelik benimle neden bu kadar ilgilendiği de meçhul. Ne istiyor? Kim gönderdi onu?"

Yolda ilerlerken elleri direksiyonu sıkıca kavradı. Bu kadının, Süreyya ve kendi hayatına dair ne gibi bir tehdidi olabileceğini anlamak için daha fazla bilgiye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Mihre, sıradan bir araştırmacı olamazdı. Gökbey gibi bir adamı bu kadar yakından incelemesi ve bunu fark ettirmeden yapması kolay bir iş değildi.

Arabanın farları karanlık yolda ilerlerken, Gökbey bir yandan Süreyya'nın güvenliğini düşünüyordu, diğer yandan da Mihre'nin amacını çözmeye çalışıyordu.

Gökbey düşüncelerini toparlamaya çalışarak "Kadın bana ulaşmaya çalışıyor, ama neden? Daha önce sadece bir kez karşılaştık. Bu kadar araştırması, arkamdan gizli işler çevirmesi boşuna olamaz. Ya bir bilgiye ulaşmaya çalışıyor ya da bana yaklaşarak başka bir amacı var."

Zihni sürekli analiz yapıyordu. Mihre, kimsenin radarına girmemiş bir tehdit olabilir miydi? Ya da daha büyük bir planın sadece bir parçası mıydı? Bu sorular, Gökbey'in zihninde bir düğüm gibi dolanmaya başladı. Özellikle Süreyya'nın güvenliğine karşı duyduğu hassasiyetle birleşince, Mihre'nin varlığı onu daha da tedirgin ediyordu.

Bir süre sessizce arabayı sürdü, ama zihni hiç susmuyordu.

Gökbey daha şüpheci bir sesle "Eğer bu işin ardında daha büyük bir organizasyon varsa, Mihre sadece bir araç. Ama o da olmasa, bunca zaman bu kadar sessiz kalmazdı. Bir planları var... Ve ne olursa olsun bunu çözmem gerekiyor."

Bu düşüncelerle, önündeki yola odaklanmaya çalıştı. Mihre hakkında daha fazla bilgi toplamaya kararlıydı. Kadının kim olduğunu, neyi hedeflediğini ve kimin adına çalıştığını bulmadan rahat edemeyeceğini biliyordu.

Sokak lambalarının gölgeleri altında ilerlerken, Gökbey'in aklı bir an bile bu konuyu bırakmıyordu. Süreyya'yı korumak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Ancak önce, Mihre'nin bu gizemli varlığını tamamen çözmesi gerekiyordu. Çünkü bu kadın, sadece kendisi için değil, Süreyya için de büyük bir tehdit oluşturabilirdi.

Gökbey eve vardığında, zihni hâlâ Mihre'nin kim olduğu ve ne istediği sorusuyla meşguldü. Ancak gözlerini daha fazla açık tutamayacak kadar yorgun olduğunu hissediyordu. Yavaşça evine girdi, odasına doğru ilerledi ve üstündeki kıyafetleri çıkarıp kendini duşa attı. Sıcak suyun vücudunu sardığını hissederken, zihni bir nebze de olsa rahatladı. Ama Mihre konusu bir an bile peşini bırakmıyordu.

"Zekeriya bu konuda bir şeyler bulmuş olabilir. Sabaha kadar beklemek zorundayım. Ama bir an önce bu işi çözmemiz gerek."

Duştan çıktıktan sonra hızlıca kendini toparladı, sabah erkenden merkeze gitmek için saati kurdu ve gözlerini kapattı. Yorgunluk sonunda onu ele geçirdi ve derin bir uykuya daldı.

Sabah ilk ışıklarıyla birlikte alarm çaldığında, Gökbey hızla kalktı. Zihninde hemen Mihre konusuna dair sorular belirdi. Hızlıca giyinip evden çıktı, merkeze doğru yola koyuldu. Aracında ilerlerken, gözleri yola odaklıydı ama zihni hâlâ Mihre'nin neden kendisini araştırdığını çözmeye çalışıyordu. Artık işin içine Zekeriya da dahil olmuştu ve onun araştırması mutlaka bir sonuç getirecekti.

Merkeze vardığında, Zekeriya her zamanki gibi erkenden masasında çalışıyordu. Gökbey hızla ona doğru ilerledi, masasının önünde durup hafifçe eğildi ve sabırsızca konuşmaya başladı.

"Zekeriya, Mihre ve nişanlısı hakkında daha fazla bir şey bulabildin mi?" Zekeriya gözlerini bilgisayardan kaldırdı, ifadesi her zamanki gibi ciddi ve odaklanmıştı.

"Sabahın bu saatinde ve bu sabırsızlıkla seni karşımda görmeyi beklemiyordum. Kahve ister misin? Sen tam olarak ayılabildin mi? Gökbey bilmediğim başka bir sorun mu var?"

"Kahve fena olmaz biraz başım ağrıyor. Bilmediğin bir şey yok ama benim bilmediklerim var ve bu durum beni aşırı huzursuz ediyor. Şimdi cevaplarını aldıysan eğer ben de cevap istiyorum. Nedir bunun olayı?"

"Pekala, evet, birkaç bilgiye ulaştım. Kadın gerçekten de sıradan biri. Yani kendi avukatlık becerileriyle peşine düşmüş gibi görünüyor. Henüz onunla ilgili olumsuz bir bilgi ile karşılaşmadım. Acaba ikimizde paranoyaklık mı yapıyoruz? Belki de çok basit bir sebebi vardır."

Gökbey' in kaşları çatıldı. "Sadece kişisel bir merak mı diyorsun yani bana? Hayır Zekeriya, içimde onunla ilgili tuhaf bir his var ve ben o kadar basit olduğuna inanmıyorum."

Zekeriya da emin değildi ama kadının hiçbir yapı ile bağlantısı yok gibi görünüyordu. Ama Gökbey' in endişesini de bir kenara atamazdı. "Bana biraz daha zaman ver."

"Nişanlısı? Neydi adı Pamir?"

"O da normal bir iş adamı gibi görünüyor dün biraz bakabilmiştim ama bugün daha derin araştıracağım."

"Bu iş sende Zekeriya hızlandırman lazım peşini bırakma."

"Tamam merak etme."

Gökbey, bir süre Zekeriya'nın söylediklerini düşündü. Mihre'nin bu kadar derin araştırmalar yapmasının basit bir sebebi olamazdı. Süreyya'nın da hedefte olabileceğini düşünmek onu daha da huzursuz etti.

Gökbey ve Zekeriya, Mihre ile ilgili konuyu konuşurken Zekeriya bir an duraksadı ve gözlerini Gökbey'e dikti. Aklında başka bir soru vardı. Bu kadın tehlikeli ise, Gökbey'in Süreyya'yı korumak için nasıl bir önlem aldığını merak ediyordu. Sessizliği bozan ilk o oldu.

Zekeriya merakla "Peki, korumalar ne durumda? Süreyya'nın evinin etrafındaydılar, değil mi? Artık sürekli mi olacaklar?"

Gökbey, Zekeriya'nın sorusu üzerine hafifçe içini çekti. Süreyya'nın etrafında sürekli bir koruma ekibi bulundurmak istemiyordu, çünkü bu onu huzursuz edebilirdi. Ancak bu konuda artık taviz veremezdi.

Gökbey kararlı bir sesle "Evet, korumalar oradalar. Dün gece balkondan ayrılırken onlara talimat verdim. Şu an için sürekli olacaklar. Gözlerini her daim Süreyya'nın üzerinde tutacaklar."

Zekeriya, bu kararı onaylar şekilde başını salladı. Zekeriya: "İyi bir karar. Bu kadını tam anlamıyla çözene kadar başka bir şansımız yok. Eğer gerçekten seni araştırıyorsa ve Süreyya da bu işin bir parçasıysa, ekstra dikkatli olmamız lazım."

Gökbey düşünceli "Biliyorum. Ama Süreyya bu durumdan çok hoşlanmayacak. Onu sürekli koruma altında hissettirmek istemiyorum. Ancak başka bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor."

Zekeriya hafif bir gülümseme ile başını salladı. Zekeriya "Hoşlanmasa bile bu onun iyiliği için, biliyorsun. En azından şimdilik böyle devam etmek zorunda. Koruma ekibini değiştirmek ya da azaltmak istemediğin sürece bu şekilde idare ederiz."

Gökbey daha rahat bir sesle "Evet, en azından bir süre böyle gidecek. Durumu toparladığımızda belki yeniden değerlendiririz. Ama şu anda en önemlisi onun güvenliği."

"Mantıklı. Sürekli gözetimde olduğu sürece herhangi bir tehdide karşı hazırlıklı olacağız. Korumalar da işlerini iyi yapıyor, merak etme."

Gökbey başını salladı. Zekeriya'nın da güvenliği teyit etmesi onu biraz olsun rahatlatmıştı. Ancak içindeki huzursuzluk hâlâ dinmemişti. Her şey çözülene kadar Süreyya'nın etrafında güvenlik katmanları oluşturmak zorundaydı.

"Süreyya'nın bundan haberi yok ve detayları bilmiyor. Onun huzurunu kaçırmak istemiyorum. Ne olursa olsun, bu meseleyi bir an önce çözmeliyiz."

"Haklısın. Ama şu an için en iyi yaptığın şey, güvenliklerini sağlamak. Eğer iş büyürse, o zaman daha ciddi adımlar atarız."

Gökbey derin bir nefes aldı. Zekeriya'nın temkinli yaklaşımı her zamanki gibi doğruydu. Şimdi odaklanmaları gereken şey Mihre'yi çözmek ve Süreyya'nın güvenliğini sağlamlaştırmaktı.

Gökbey ve Zekeriya, Mihre ve koruma konusunu konuşmayı bitirdikten sonra, Gökbey derin bir nefes aldı ve konuyu değiştirdi.

"Peki, caleb'le ilgili araştırmalar ne durumda? İçerideki adamımız Hayal'den yeni bir haber geldi mi?"

Zekeriya, bilgisayarındaki dosyaları gözden geçirirken Gökbey'in sorusunu bekliyormuş gibi hemen ekranına odaklandı. Bu konu da en az Mihre kadar önemliydi. caleb ellerinde olmasına rağmen tehlike arz ediyordu ve Hayal'in içeriden verdiği bilgiler, bu yapıyı çözmek için ellerindeki en önemli kozdu.

"Hayal'den son mesaj iki gün önce geldi. Henüz yeni bir bilgi yok, ama caleb' ın bağlantılı olduğu yapı ve dışarıdaki ekibi bir şeyler planlıyor gibi görünüyor. Her şey sessiz, ama bu sessizlik tehlikeli. Yapıyı tam anlamıyla çözene kadar nasıl hareket edeceğini kestiremiyoruz."

Gökbey kaşlarını çattı. Düşünceliydi.

"Yapı bu kadar sessiz kalıyorsa, mutlaka bir şeyler hazırlıyordur. İçerideki adamımızdan daha sık bilgi alabilecek durumda mıyız?"

Zekeriya başını salladı, bu tür gizli operasyonlarda bilgi akışının ne kadar hassas olduğunu bilerek yanıt verdi.

Hayal şu anda daha fazla bilgi aktarmaya çalışıyor, ama fazla hareket edemiyor. caleb olayından sonra önlemleri iyice sıkılaştırmışlar. Onunla temasta olduğumuzu anlamamaları için dikkatli olmalıyız."

Tam bu sırada odanın kapısı açıldı ve içeriye Yasin girdi. Sabah erken saatlerde merkeze gelen Yasin, Gökbey ve Zekeriya'nın ciddi bir konuşma içinde olduklarını hemen fark etti. Hızlı adımlarla masaya yaklaştı.

"Günaydın acil bir durum mu var? Ne konuşuyorsunuz bu kadar ciddi ciddi? Hayal'den mi bahsediyorsunuz?" Zekeriya, Yasin'e başını salladı. Yasin, ekibin enerjisini yükselten kişilerden biriydi. Ancak iş ciddi olduğunda, her zamanki gibi hızlı bir şekilde duruma adapte oluyordu. Göz ucuyla Gökbey' i kontrol etmeyi de ihmal etmiyordu. Dün feci halde dağıldığını görmüştü ancak şu an daha iyi gibi görünüyordu.

"Evet, Hayal'den yeni bir haber yok. caleb'le ilgili sessizliği sorguluyoruz. Bu yapı bir şeyler planlıyor olabilir, ama elimizde net bir bilgi yok."

Yasin, bu durumu değerlendirirken derin bir nefes aldı.

"caleb' la ilgili bu derece sessiz kalmaları iyiye işaret değil. Bu gibi yapılar durup dururken köşesine çekilmez. Hayal'i korumak zorundayız, ama aynı zamanda ondan gelen bilgilere de sıkı tutunmalıyız."

"Aynen öyle. Yapının neler planladığını çözmeden bu sessizliğin içinde daha fazla ilerleyemeyiz. Hayal'e ulaşmamız zorlaştıysa bile, dışarıdan daha fazla bilgi toplamamız gerekebilir."

Yasin masanın köşesine yaslanarak düşünceli bir ifadeyle başını salladı.

"Belki de yapının en zayıf noktasını bulmaya odaklanmalıyız. Eğer sessiz kalıyorlarsa, bu onların bir açığını daha kolay yakalayabileceğimiz anlamına gelebilir. Etrafındaki adamlara daha dikkatli bakalım. Dün gelen bilgilerden bir şeyler çıkmıştır."

Zekeriya, Yasin'in bu sözlerine katılır şekilde bilgisayarına yeni bir şeyler yazdı.

"Diskin içinde şifreli bir dosya var onu bugün halledebilirsek oradan elimizi güçlendirecek bomba bir şey çıkacağından eminim. Ayrıca bu doğru olabilir. Yapının içinde, dikkat çekmeyen kişilerden birini çözebilirsek, belki Hayal'e daha fazla baskı yapmadan bilgi alabiliriz."

Gökbey, Yasin ve Zekeriya'nın planları üzerinde düşündü. Yapının her hareketini dikkatle takip etmek zorundaydılar. Ancak içerideki adamları Hayal'in güvenliğini riske atmadan bilgi almaları, bu tehlikeli yapıyı çözmelerinin anahtarıydı.

Gökbey kararlı bir şekilde konuşmaya devam etti. "Tamam. Zekeriya sen incelemeni tamamla elimizde ne kadar çok veri olursa o kadar iyi plan yaparız. Yapının etrafındakileri daha yakından izlemeye başlayalım. Hayal'i tehlikeye atmadan, dışarıdan gelen bilgileri birleştirip yeni bir strateji geliştireceğiz. O zamana kadar herkes tetikte olsun."

Yasin ve Zekeriya aynı anda başlarını salladılar. Artık karşılarına çıkan bu yeni yapılanmanın her adımını daha dikkatle takip edeceklerdi.

Gökbey, Zekeriya ve Yasin ile caleb ve Mihre konusundaki konuşmalarını bitirdikten sonra derin bir nefes aldı. Artık operasyonun yeni bir aşamaya geçmesi gerektiğini biliyordu. Tüm ekip hazır olmalıydı ve yapı ile ilgili bu sessizliği bozmanın zamanı gelmişti. Başkanla da konuşup ekibi harekete geçirme planını netleştirmeye karar verdi.

Gökbey ciddi bir ifadeyle devam etti. "Bu iş daha fazla beklemeye gelmez. Yeni bir operasyon için hazırlıklara başlamamız lazım. Gün içinde tüm ekibi toplayıp kapsamlı bir toplantı yapalım. Başkanla da konuşup detayları netleştirelim. Yapı'nın sessizliği, bizim için bir fırsat olabilir."

Zekeriya başını onaylar şekilde salladı. Herkes, Yapının yakın zamanda yapacağı büyük hamlenin farkındaydı.

"Tamam, ekibi toplayalım. Toplantı için uygun bir saat belirleyelim ve başkana da bilgi veririm."

Yasin ise gözlerini Gökbey'e dikti, konunun ne kadar ciddi olduğunu anlamıştı.

"Bu sefer büyük oynuyoruz, anlaşılan. Bu sessizlik beni rahatsız ediyor, Gökbey. Bu yeni yapılanma bu kadar geri planda kalacak bir şey değil. Bir şeylerin hazırlığında oldukları kesin."

Gökbey içindeki tedirginliği bastırarak ayağa kalktı. Yasin haklıydı, bu gibi yapılar geri çekilmek için fazla tehlikeliydi. Yeni hamleleri büyük olacaktı, ama bu sefer Gökbey ve ekibi hazır olacaktı.

"Yapacakları hamleyi bizden saklamaya çalışacakları kesin. Ancak biz de boş durmayacağız. Gelen bilgilere göre yakında bir davet düzenlenecek. O davet, bu yapının kilit isimlerinin bir araya geleceği bir yer olacak. Tehlikeli bir görüşme planlanıyor ve biz de bu görüşmeyi bozacağız. Başkanla konuşacağım, operasyonu başlatmamız gerek."

Zekeriya ve Yasin bu yeni bilginin ne anlama geldiğini kavradılar. Bir davet, büyük bir fırsat demekti. Yapının üyeleri bir araya geliyorsa, onları bir hamleyle köşeye sıkıştırma şansı doğmuştu.

"Bu iyi bir haber. Operasyon için mükemmel bir fırsatımız var. Başkan da bu konuda mutlaka bizi destekleyecektir."

"Haklısın Zekeriya, davet tehlikeli bir yer olacak, ama aynı zamanda bilgi toplamak için de büyük bir şans." Gökbey, Yasin'in söylediklerine başını sallayarak onay verdi. Evet, bu tehlikeli olacaktı, ama başka bir seçenek yoktu. Ekibi bir araya getirmek ve başkana operasyonu sunmak artık kaçınılmazdı.

Gökbey kararlı bir sesle "Toplantıyı ayarlayın. Başkanla konuşup operasyonu resmileştirelim. caleb ve bu yapı bir kez daha sarsılacak. Onların ne planladıklarını öğrenip, bu sefer hamlelerini boşa çıkaracağız."

Zekeriya hemen telefonuna uzandı ve ekibe haber vermek için mesajları hazırlamaya başladı. Gökbey ise başkanla konuşmak üzere harekete geçti. Ekibi topladıktan sonra, bu büyük operasyonun son detaylarını netleştirip caleb ve ekibinin planlarını yerle bir etmek için hazır olacaklardı.

Gökbey, birkaç dakika sonra başkanın odasına girdi. Başkan, her zamanki gibi masasının arkasında ciddiyetle oturmuş, gözlerini ekrana dikmişti. Gökbey'in geldiğini görünce bakışlarını kaldırdı.

"Gökbey, otur. Sanırım Caleb ve yapıyla ilgili yeni bir gelişme var, değil mi?

"Evet, başkanım. Yapının önemli isimlerinin bir araya geleceği bir davet olacak. Bu, onları sıkıştırmak için büyük bir fırsat. Tüm ekip hazır, bir operasyon planlamamız gerektiğini düşünüyorum."

Başkan, Gökbey'in gözlerindeki ciddiyeti ve kararlılığı fark etti. Onun bu işe ne kadar kafa yorduğunu biliyordu. Bir an düşünceli bir sessizlik oldu, ardından başkan konuştu.

"Davet önemli bir fırsat, ama riskleri de büyük. Yapının bu kadar sessiz kalması, onların hazırlıklı olduğunu gösteriyor olabilir. Ama bu fırsatı da kaçırmamamız lazım. Tamam, operasyonu başlatıyoruz. Ekip hazır mı?"

"Evet, başkanım. Bugün tüm ekibi toplayıp bir toplantı yapacağız. Son detayları konuşup harekete geçeceğiz."

Başkan derin bir nefes aldı, ardından masaya hafifçe vurdu.

"Peki, o halde. Toplantıdan sonra bana da tüm detayları bildir. Bu işi kökünden çözüyoruz."

Gökbey başını onaylayarak kalktı. Operasyon başlamıştı, artık geri dönüş yoktu.

KİLİT 2...

Bölümü nasıl buldunuz? Merak ettiklerinizi ve yorumlarınızı benimle paylaşın lütfen:) Sevgiler iyi geceler...

 

Loading...
0%