Yeni Üyelik
8.
Bölüm

BÖLÜM 6(Korkunun Ta Kendisi...)

@nefelicalliope

GEÇMİŞ

Güniz'le, Esma İstanbul üniversitesinde birlikte okudular. Birbirlerini daha çok gördükleri için onları hep kıskanırdım. Gerçi her fırsatta üçümüz beraber takılıyorduk. Güniz Radyo, Televizyon ve Sinema bölümündeydi. Esma ise Kimya okuyordu. İkisi de benim gibi istedikleri bölümü kazanmışlardı. Onlar sayesinde arkadaş çevrem daha da genişliyordu.

Alper' le tanıştığımız gün kızlarla buluşmuştuk. Okul çıkışı, akşam yemeği yemek için Nişantaşı'nda buluşacaktık. Ben Özge' ye de gelmesi için ısrar etmiştim. Ama kendileri buram buram aşk yaşadığı Murtaza Bey' le buluşacağını ilan edip, yanımdan uçarcasına uzaklaşmıştı. Benim aşık arkadaşım, kanatları olmayan insanların nasıl uçacağının örneğiydi.. O giderken arkasından bu düşünce aklımdan geçiyordu.

Sonra saate baktım. Of yine gecikecektim. Gecikmekten bu kadar nefret edip de, her zaman geç kalmak hangi fizik kuralına uyuyordu bir türlü çözemiyordum. Üzerime yapışmıştı resmen, bundan kurtulmam lazımdı. Aceleyle okuldan çıktım. Tabii ki kızlar mekana benden önce gelmiş kurulmuşlardı. Benim siparişim de dahil, yemek siparişlerini bile vermişlerdi. Çok da iyi yapmışlardı malum gecikmiştim. Allah' tan bu defa fazla söylenmediler. Yalnız değillerdi, daha önceden tanıştığım Filiz' le Cansu da yanlarındaydı. Tatlı kızlardı. İkisini de seviyordum.

Filiz, Esma ile aynı bölümdeydi. Cansu ise diş hekimliği okuyordu. Herkese, selam verip sarıldıktan sonra ben de yerime yerleştim. Yemekler gelene kadar okulda günümüzün nasıl geçtiğine dair kısaca sohbet ettik. Onlara, daha önce Özge' den ve yaşadığımız faciadan bahsetmiştim. Dizi izler gibi gelişmeleri merak edip, beni soru yağmuruna tutuyorlardı. Murtaza' ya gülen sadece ben değildim.

Cansu olaylardan bir haber, ''Murtaza kim be, olayı ne?'' Masadan hunharca gülme sesleri geldi. Zavallı kız şaşkın bakışlarını üzerimizde gezdiriyordu.

''Aa, doğru ya sen bilmiyorsun?'' Sonunda birisi gülme krizini biraz durdurmayı başarıp konuştu.

''Özge' m duysa, beni bitirir kızlar, valla affetmez lütfen.'' Kendimi sıkarak konuştum ama malesef olmuyordu. Gülmeme engel olamadım.

''Özge niye gelmedi hakikaten? Esma, sorunca bir anda bir minik bir kahkaha daha ağzımdan kaçtı. Tutamadım, gitme, yapma, etme eyleme, diyemedim o minik kahkahaya...

''Sence?" Dişlerimi sıkarak söyledim. Dişlerim sıkmaktan ağrımaya başladı. Cansu' ya döndüm. "Buna bir çare yok mu? Doktorum dişlerim ağrıyor?"

''Murtaza' yla mı buluştu yani? Bizimle görüşmek yerine?'' Bunu yalandan şaşırarak söylüyordu. Hem de kıs kıs gülerek.

''Cansu, garibim "Ne? Ya söylesenize, kim bu Murtaza?'' Olaya hala anlam veremez bakışlarla tip tip bize bakıyordu.

''Ay Cansu, ne olur şu ismi söylemeden sor ne soracaksan?'' Güniz de kendini tutamıyordu.

''Kızlar bu Murtaza başımıza iş açacak, bakın demedi demeyin. Çok gülüyoruz ya bizim de böyle-'' derken, bir duraksadım. Adını anmayayım diye malum kişinin ama aklıma da gelmese iyiydi. Sonuçta şurada durumu toparlamaya çalışıyordum.

Esma ile göz göze gelince bir kahkaha daha attım tabii rahat durur muyum? Cansu dışında herkes gülüyordu. Biraz abarttık mı acaba diye gülerek etrafa baktım.

O sırada gözüm kapıya takıldı. Kapıya derken, içeriye giren gruba, yani grupta ki birine, o kimdi ya öyle bir anda göz göze geldiğim? Ben ona o da bana bakıyordu. Gülüşüm sanki havada asılı kalmış da onun tarafına çekilmiş, bir gülümsemeyle bana karşılık verir gibi bakıyordu. Şu an gözümün önünde çok hoş bir görüntü vardı ve ben aniden heyecanlanmaya başladım. Heyecanlanınca da utanmaya, anlaşılan bu böyle devam edecekti. İç geçirerek bakışlarımı hemen kaçırdım.

Kendiliğinden olan her şeyi severdim. Ne ağır anlamlar yüklenmiş sırtına ''Kendiliğinden...'' Evinin yükünü sırtlanan kaplumbağa misali... Eyvallah diyebilmiş sadece binlerce eyvallah arasından, bir eyvallah! Yavaşlığının sorgulanmasının, önyargısından kaçarcasına... Doğal akışında ilerleyen, zamansız, zorlamasız, telaşsız... O an niyeyse Nafer Ermiş' in sözleri gelip aklıma takıldı;

''Yavaş yavaş ölüyoruz.'' Dedi, kaplumbağa .

''Haklısın.'' dedi, kelebek. ''Ne uzun bir gün.''

İlk okuduğum da bu söze baka kalmıştım. Çok derin gelmişti bana sanki her okuduğunuzda farklı anlamlar bulacağınız sözler gibiydi. Cansu' nun, ''Aa, Alper' ler de burada.'' diyen sesiyle irkildim.

İçimden, hayda Murtaza gitti. Alper' ler geldi diye, geçirirken dudaklarımın arasından saçma bir gülüş kaçırdım. Güniz yüzüme bakıyordu. Hayırdır der gibi kafasını salladı.

''Yok bir şey.'' Yemedi tabii ama o an üzerime gelmedi.

Cansu ayaklanmıştı bile masamıza gelmiş olan birilerine sarılıyordu. Bakışlarımı yemeğimden kaldırabilsem ben de adam akıllı bakacaktım ama kapıdaki çocukla bakışmamız hala aklımdaydı. Kendimi toparlamam lazımdı ama değil mi? Herkes birbirine merhaba, selam, ne haber gibi cümleler kuruyordu. Bakışlarımı kaldırdığım sırada, "Süreyya, bu Alper. Aynı bölümdeyiz." dediğini duydum. Gördüğüm kişinin, şu an karşımda olmasına şaşırdım. İşte bu beklemediğim bir şeydi.

''Merhaba, ben Alper.'' Karşımdaki bir çift gülen gözün sesiydi. Hala gülümsüyordu. Bense çocuğa hafif eserikli gibi bakıyordum. Konuşmayı yeni öğrenmişte cümle kurmaya çekinen çocuk gibi öylece konuşamadan durdum. Topla kızım kendini mal mısın? dedi, içimden bir ses onu dinledim.

''Merhaba ben Süreyya.'' Çok şükür elini sıkarken konuştum.

''Sen hangi bölümdensin Süreyya?'' Sorusunu beklemiyordum tabii ki neyse ki bu sefer ağır çekimde konuşmadım.

''Moda Tasarım.'' diyebildim, buna da şükür. Cansu, hala aramızdaydı. Bir ona bir bana soran gözlerle bakıyordu. Durumu kaçırmamıştı. Nasıl anlamıştı be hemencik.

''Süreyya, Mimar Sinan' da okuyor.'' Nedense hakkımda daha fazla bilgi vermeye meraklı bir hale bürünmüştü. Olayı hemen sezmişti hain domdom.

''Anlıyorum, daha önce karşılaşamamamızın sebebi bu demek.''

Araya giren yabancı bir sesle tanışma faslımız sonlandı. ''Hadi oğlum, masa hazır gidelim. Burada dikildik kaldık." Alper, huysuzluğunu sesine yansıtan arkadaşına baktı. Ardından bakışlarını bana çevirdi.

''Memnun oldum Süreyya, görüşmek üzere.'' Cansu' ya da kısa bir ''Görüşürüz.'' dedi ve uzaklaştı. Nemrut, huysuz arkadaşı neredeyse çeke çeke götürüyordu. O gülüş neydi? Kelimeleri üstüne basa basa mı söylemişti? Güniz' in adımı söylemesiyle ona dönmüştüm.

"Süreyya?"

''Efendim, bir şey mi demiştin. Dalmışım çok pardon?'' Sırıtıyordu, hepsi sırıtıyordu... "Of, yapmayın yahu o kadar mı belli ettim? Kahretsin o da anlamış mıdır?" Zaten malum olan şeyi hop diye öylece masaya attım. Artık rahat rahat yakalayabilirlerdi. Havadayken kapmışlardı hem de. Zaten her şey de yüzümden belli olurdu.

Hepsi gülmeye başladı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan, onlar anlamış hep birlikte önce aptal soruma korodakilerin aynı anda şarkıya girmesi gibi, başlarını bir aşağı bir yukarı sallayarak onay vermişlerdi. Sonra da kahkahayı patlatmışlardı.

''Çok güzel! Harika! Aferin bana! Alın beni ya buradan valla evime ışınlayın da ben bahçede yerin dibine gireyim. Kesin gülmeyi artık.'' Resmen hırladım.

''Burada girsene. Niye ta eve ışınlıyoruz. Bir sürü eziyet zahmet illa bize de çektireceksin yani.'' Esma' ya en ölümcül bakışımı attım. Ama ne fayda karşımdaki bu bakışların ustasıydı. Kime ne satmaya çalışıyorsam...

''Ne yapayım gireyim mi? Şimdi mi yapayım, yoksa tatlıdan sonra mı?'' Cidden saçmalamanın en dibine vurmuştum. Sus kızım sus daha fazla debelenme rezilsin Süreyya!

''Abartma Süreyya illa dramatikleştireceksin yani, ne var işte çocuğu beğendin."

''Aynen tatlım sana katılıyorum hem Alper' de seni beğendi. Belli ilgisi tamamen senin üzerindeydi. Çok da anlaşılmayacak gibi değildi.'' Masadaki herkesin imalı bakışlarına maruz kaldım.

''Kızım ismini ne diye söylüyorsun şimdi duyulacak.'' Hala olayı dramatik bir hale dönüştürmeye çalıştığımı anlayınca hep birlikte hem güldüler hem de bakışlarıyla beni kınadılar.

''Aman ya! Tamam be şurada iki dakika şey ettirmiyorsunuz insanı!''

''Şey derken, canım iyice saçmalaya başladın. Hem Alper iyi çocuktur. Ee, yakışıklı da yani gördüğün gibi neden olmasın?'' Göz süzerek, bana hiç acımadan yüzüme karşı resmen eğleniyorlardı.

&&&

"Sanki tüm dünya uzaya taşınmış da, beni unutmuşlar gibi... Öyle kötü bir gün..."

(Tanıştıktan 9 ay sonra...)

Alper' le o gün tanışmamızın ve sevgili olmamızın üzerinden 9 ay geçmişti. Her şey güzel gidiyordu. Cansu ve Filiz' inde sevgilisi vardı. Bir bizimkiler de yoktu. Kıskanç halleri beni çok eğlendiriyordu. Esma çapkındı. Hoşlanır, beğenir ama ilerletmezdi. Güniz aman ne uğraşacağım sevgiliyle, tantanasını yapıyordu. Ama asıl sorun kafasına göre birini bulamamasıydı. Benim de Alper' den önce başımdan bir facia geçmişti. Aman Allah' ım hatırladıkça başıma ağrılar giriyordu. Sağ olsun bizimkiler, arada yine anlat diyerek itina ile başımın etini yiyorlardı. Yine toplandığımız bir gün ısrarlı baskılarından kurtulamayıp anlatmaya başladım.

''Ne var yani anlatsan ölür müsün? Görmüyor musun? Canım sıkkın, hadi anlat da azıcık gülelim. Hem Cansu ile Filiz bilmiyorlar.'' Güniz'i hiç kıramazdım hem de morali bozukken, çocuğun da dedikodusunu yapıyorduk. Baya, bir gün bir yerden çıkıp duyacak diye de tırsıyordum. Hepsi hevesli bir şekilde suratıma bakıyordu.

Bir arkadaşım, bir gün öyle bodoslama konuya girip, Seni Yasin' le tanıştıracağım. Bak çok iyi çocuk." falan diye, sıralamaya başlamış bana hiç söz hakkı tanımadan gayet emrivaki bir şekilde tavrını net belli etmişti. Benim tavrım da netti aslında ben bu tongaya nasıl düşmüştüm hala kendime şaşırıyordum.

Neyse numaramı bana sormadan çocuğa vermiş. Beni aradı. Görüşme ayarladık ama nasıl sıkılıyorum. Sebepsiz daha görüşmeden, içim istemiyor yani, öyle böyle değil. ''İlk buluşma.'' Arabası da varmış, gelip beni aldı. Gidiyoruz. Sakin bir tipe benziyor. Eli yüzü de düzgün. Fena değil yani. Pek konuşkan da değil. Arabadaki sessizlik sadece birkaç kelimelik soru cevaplarla bölünüyor.

Geldik dedi en sonunda arabadan indik. Dışarıdan gördüğüm kafe gibi bir şey ama tam oalrak emin değilim. Önce burnuma inceden bir koku geldi. Allah Allah diyorum içimden bu koku ne acaba? Derken, Yasin kafenin kapısını açtı. Gülümsüyor bir de memnun yani beni oraya götürdüğü için içeri adımımı attığım an göremiyorum. Hiçbir şey, göremiyorum. Her yer duman vallahi abartmıyorum! Duman bildiğin. Şöyle geçelim diyor da neyle diye bağırasım var. O an kardeşim burası ne diye? Önümü göremiyorum ki duman bir yandan, koku bir yandan...Neyse oturduk çok şükür ama ortam iğrenç, beni nargile kafeye götürdü. İlk görüşmemizde! Salak beyinsiz!

Ben, ilk olayın şokuyla ne desem bilemiyorum tabii, nargileyi de hiç sevmem! O ne öyle ya sağlıksız bir şey. Ay içim ürperdi bak yine, bu gayet rahat karşımda nargilesini falan söyledi. Konuşkan olmayan adam, bir mutlu bir rahat ben çok severim de falan da filan da, yüzünü bile göremiyorum. O derece yani böyle nargile kafede hayatımda ilk defa görüyorum bu arada abartma diye söylenenlere duyurulur. Yaklaşık bir 10 dakika benimle sadece nargile üzerine konuştuktan sonra daha fazla dayanamadım. Birden ayağa kalktım. Ben gidiyorum diyerek hızla çıkışa yöneldim de çıkış nerede bir görebilsem. Söylene söylene, oradan çıktım. O da peşimden çıktı.

Gelme! diye, bir yükselişim var çocuğa, bir an donup kalınca anladım onu da, ben giderim acil işim var diyorum ama, aksırarak başka yere gidelim diye koluma yapıştı, sevmediysen burayı diyor, bir de dangalak! Hı hı tabii dedim, gidelim. Bütün nargile kafeleri el ele gezeriz. Bir afalladı önce yüzüme bakakaldı. Garibim diyeceğim de diyemiyorum, o derece tepem atmış. Yok istemez, kalsın. Biraz daha ısrar etmeye çalıştı fakat artık yüzümde ne gördüyse vazgeçti. Aman ne lütuf! diyerek kaçtım oradan, evet resmen koşarak arkama bakmadan kaçmıştım.

Ben bunları bir çırpıda anlatırken kızlar yerlere mi yatmadılar, kahkahalar hava da mı uçmadı, gözlerden yaşlar mı gelmedi. Ben hatırladıkça, sinirleniyorum tabii ama komikti yani aslında pek anlatılacak değil yaşanılınca anlaşılan türden bir olaydı. Sonra bir, iki hafta daha takıldı çocuk peşime ama ben çok net ve biraz da sert bir ifadeyle bir gün, dayanamayıp tüm gerçek hislerimi yüzüne kusar gibi patlayınca anladı sonunda peşimi bıraktı.

''Pişmaniyeyi unuttun onu da söyle.'' Esma bir anda katır gibi gülerken,

"Allahım ya! Aman unutma sen tamam mı?" diye, çıkıştım bir anda bak yine hatırladığım için gerilmiştim.

''Ne pişmaniyesi? '' diye üç ayrı kafadan aynı anda ses yükseldi. Özge, filliz, Cansu üçlüsüydü bunlar.

İç çekerek derin bir nefes daha aldım. Esma' ya ölümcül bir bakış atarak. Ya işte bir iki hafta peşimde dolanmaya cüret etti demiştim ya, bir gün bir baktım okula gelmiş elinde de bir paket. Bunu senin için aldım demez mi? İstemiyorum tabii ne alacağım ondan bir şey buram buram nargile kokuyor mal herif! Mümkün olduğunca uzak duruyorum, tabii zorla verdi paketi verirken de Pişmaniye aldım İzmit' ten demez mi deliriyorum ama içimden!

Nasıl ya diye bakıyorum öylece suratına aptal ya vallahi saçlarını yolmamak için zor tuttum kendimi, kafamda ne görüntüler var ama bilseniz birinde boğuyorum birinde yumruk atıyorum... Hiç üşenmeden o kafasındaki saçları tek tek yolduğumu hayal ediyordum en son mal gibi hala suratıma bakarken. Teşekkür mü bekliyorsun dedim en son paketi üzerine fırlatarak, sonra da havalı olduğumu düşünerek yanından uzaklaştım. Bana sakın bir daha bir şey getirme, mümkünse karşıma tesadüfen bile çıkma diyerek.

"Haydaaa, ama kızlar atacaklar bakın bizi buradan. Az sakin sakin gülün canım." Ama hiç oralı olmadılar. Nargile felaketinden çok pişmaniyeye gülüyordu herkes. Cansu katılarak gülmesine ara verip,

''Bir şey sorabilir miyim?'' derken ne sorabilir acaba bunca şeyin üzerine diyerek şüpheci bakışlarımı ona çevirmiştim.

''Ee ben de gidiyorum arada nargile kafeye, öyle abarttığın kadar değil be Süreyya sanki he demesiyle cevabını veren ben olmadım.

Esma ve Güniz aynı anda hem gülüp, hem de biz de aynı tepkiyi vermiştik dedi sonra Süreyya bizi o kafeye götürdü dediler. İnan abartmıyor Cansu dedi Esma fazlasıyla doğru dedi Güniz. Ee beni de götürün madem çok merak ettim dedi Cansu. Kızlara dönüp bu iş sizde o zaman, ben hayatta bir daha oraya gitmem dedim kahkahayı basarak, zaten öncesinde onları götürdüğüm de de içeriye girmemiştim.

O olaydan sonra resmen nargile fobim olmuştu. Ara ara o koku gelir burnuma... Kabus!

''O olaydan sonra Alper aslan parçası diyorsun yani?'' Sırıttım... SIrıtmam gülümsemeye dönüştü. Bu bir cevaptı sanırım.

Hazır adı geçmişken, Alper' le buluşacağım. Ben artık kalkayım. Size doyum olmuyor canlarım, hepinizi öpüyorum.

Vedalaşıp çıktım. Alper' in evinde buluşacaktık. Arkadaşları da geliyordu. Yani bana söylediği buydu.

Yolda aramış bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormuştum. Elim boş gitmekten hoşlanmazdım. Telefonu uzun bir çalma süresinden sonra açmıştı, sesi her zaman ki gibi değildi biraz tuhaf geliyordu. İyi misin diye sormuştum uzatmadan iyiyim tabii demişti ama bir tuhaflık vardı ben de uzatmayıp görüşürüz diyerek kapatmıştım.

Eve gittiğimde kapıyı da biraz geç açtı. Selam vererek içeriye girdim. Daha ceketimi çıkaramadan bana sarıldı. Boyu uzundu, kendiyle beraber beni de peşinde odaya sürükledi. ''Alkollü müsün sen?''

Burnuma gelen, kokuya şaşrdım. Saat henüz o kadar da geç değildi. Alkolü de pek sevmezdim. Koltuğa yayılıp beni de yanına çekti, ''Biraz güzelim.''

İçimi bir huzursuzluk kapladı, ''Ee arkadaşların gelmedi mi?''

''Gelmeyecekler.'' Çok netti. Bakışlarında beni rahatsız eden bir şey vardı.

''Neden?'' Tuhaf bir sırıtmayla öylece yüzüme bakıyordu. Bundan hiç hoşlanmamıştım. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Ara ara alkol aldığını biliyordum ama benim yanımda hiç içmemişti. Biraz uzaklaşma ihtiyacı duyarak hareket etmeye başladım ama beni ani bir hareketle belimden yakaladı. ''Nereye gidiyorsun?'' Masum olmaya çalışmıştı ama bakışları tamamen farklıydı.

Tek istediğim biraz mesafeydi. Aklıma daha iyisi gelmeyince, söylenebilecek en aptal şeyi söyledim. ''Su alacağım.'' diyerek, tekrar ayağa kalkmayı denedim ama belimdeki eli sıkılaştı. O an alarm çanlarım çalmaya başladı. Beni zorluyordu. Yüzüme anlam veremediğim bir şekilde meydan okur gibi bakıyordu. Daha önce bana böyle baktığını hiç görmemiştim. Tedirgin olduğumu hissetmişti. Birkaç saniye baktıktan sonra "Tamam mutfağın yerini biliyorsun." diyerek, sıktığı belimi gevşetti. Fırsattan istifade hemen ayaklandım. Paniklemiştim, bir yandan da saçmalama kızım diyordum içimden ne olabilirdi ki?

Mutfağa gidip, kendime su doldurmaya başladım. Bu düşünceleri kafamdan savuşturmaya çalıştım. O anda arkamdan bana sımsıkı sarıldı telaştan sıçrayıp, elimdeki bardağı yere düşürdüm. Ne ara yanıma gelmişti, nasıl bu kadar sessiz olabilmişti, anlamamıştım.

Tekrar ''Arkadaşların neden gelmiyor?'' diye, sorup çılgın düşüncelerimi kovaladım. Çünkü kalbim hızlı atmaya başladı, sakin olmalıydım. Sorumu sorarken sesimin de sakin çıkmış olmasını umuyordum.

''Zaten hiç gelmeyeceklerdi.'' diyerek, düşüncelerimi böldü.

''Nasıl yani? Ama bana dedin ki...'' diye, başladığım cümlemi tamamlayamadan beni elimden sıkıca tutup, sürüklemeye başladı.

''Neler oluyor Alper? Nereye götürüyorsun beni?'' Bu kez ciddi ciddi sorarken, o beni duymuyordu.

Bileğim acımaya başladı, beni çok sıkı tutuyordu. O an beni yatak odasına doğru sürüklediğini görünce resmen gözlerim büyüdü. Kalbim artık ağzımda atıyordu.

''Neler oluyor?'' Bağırmaya başladığım da ''Şşşşşştt.''Diyerek, elini ağzıma bastırdı. ''Bağırmak yok.'' Adi pislik!

Tamam der gibi başımı salladım. Çünkü bu olanlar mantıklı değildi. Gerçek olamazdı. Yavaşça ağzımı açtığında, sakin sakin konuşmaya çalıştım. Bileğimi hala bırakmamıştı. ''Alper lütfen sen ne yapıyorsun?'' Yine devamını getiremediğim cümleler, yatağa fırlatılmamla yarıda kaldı. Şakası yoktu. O tehlikeyi o an bakışlarında gördüm. Aşağılık ama ciddi bir suratla bana baktı.

Hayatınızı rayından çıkaracak anın; ne zaman, nereden veya kimden geleceğini bilemezsiniz.

Anında üzerime geldi. Ne dediysem kar etmedi. Beni duymuyordu. Zorla beni öpmeye çalışıyordu. Tüm direnmelerime rağmen o iğrenç ağzını çekmedi. Ellerini üzerimde gezdirmeye, kıyafetlerimi çıkarmaya çalıştığında, bağırmak için ağzımı açtığımda o pis elleri ile yine kapattı.

Çırpındım, ağladım, gözyaşlarım sicim gibi akarken, her yanım yanıyordu. Öfkeden, olacaklardan, deliye dönmüştüm. Düşündüğüm şeyi yapacaktı. O lanet olası gözlerini dikip, "Beni istediğini söyle!" diye, haykırıyordu. Yüzümün her tarafına leş bir koku yayıldı. Sarhoştu, hem de çok sarhoştu! Kahretsin!

Nasıl anlayamadım? Salak, beyinsiz Süreyya! Asla olmaz, asla! Elini ısırıp çığlık attım ama beni anında susturdu. Zevk alıyordu. Bunu bakışlarında gördüm. Elini aşağıya indirdi, çıkaramayınca kemerime sövdü. Şok içindeydim. Hala benim burada, böyle bir anın içinde ne işim var? Nasıl? diye, salak salak düşünürken bir şey yap dedi içimden bir ses bir şey yap artık.

Sorduğu soru yankılandı kulaklarımda o an, ''Beni istediğini söyle.''

"Tamam." Bir an da duraksadı. ''Ne tamam?'' Ters ters.

Az sonra ağzımdan çıkacak olan kelimeler yüzünden midem bulanıyordu. ''Söyleyeceğim.'' O zaman anladı. Karanlık gözleri resmen aydınlandı. Bir an için hareketlendi ve bundan yararlanarak aşağı bölgesine tekme attım, o bana bakarken yavaşça bacaklarımı yukarıya doğru çekiyordum. Dikkatini dağıtmıştım, çünkü söyleyeceğimi düşünmemişti. Acı içinde yana devrildi.

Arkamdan adımı haykırdığını ve tekrar küfürler ettiğini duydum. Kendimi koşarak odadan dışarıya attım. Holde duran çantamı alarak, dış kapıya yöneldim. Bu sırada dualar ettim. ''Ne olur Allah'ım peşimden gelmesin.''

Sokağa çıktığımda koşmaya devam ettim. Nereye gittiğimi bilmiyor, bana dönen bakışlara aldırmıyor sadece koşuyordum. Ne kadar koştuğumu, ne halde olduğumu da bilmiyordum. Tamamen dağılmıştım. Perişandım. Gözlerime söz dinletemiyordum. Gözyaşlarım, adeta benim sesim olmuş, sessiz çığlıklar atarak dökülüyordu... Aradan ne kadar zaman geçtiğini de bilmiyordum.

Polis yazıyordu. Sadece onu görebilmiştim. Biraz ileride önümde duran polis arabasını gördüm. O an ilk defa arkama baktım. Kimsenin yani o iğrenç herifin gelmediğinden emin olunca tekrar önüme dönüp polis arabasına doğru ilerlemeye başladım. Bu sefer adımlarım daha yavaştı. Koşmaktan nefes nefese kalmıştım. Ne yapacağımı bilemez bir halde sokağın ortasında dururken bir arabanın korna sesiyle irkildim. Daha fazla dayanamayarak kaldırıma yöneldim ve olduğum yerde çöktüm...

Kopan İpler

Çalan telefonumun sesiyle irkilerek, ekrana baktım. Arayan Güniz' di, hiç düşünmeden telefonu açtım ve sadece ''Beni buradan al.''

Güniz panikle, ''Neredesin?''

"Konum atacağım..." deyip duraksadıktan sonra, ''Acele et.''

&&

Orada ne kadar beklediğimi bilmiyordum. Zaman kavramını tamamen yitirmiştim. Hemen konum atıp telefonu çantama tıkıştırdım. Zangır zangır titrediğimi o an fark ettim. Lanet olasıca telefonu bir türlü çantama koyamıyordum. Panik ve korku tüm bedenimi istila etmişti. Bana bakan insanlara aldırış edecek halim yoktu. Her yerim acıyordu, hem de çok. Parmağımın ucunu hareket ettirebilecek güce bile sahip değildim. Kendimden iğreniyordum. Olanları tam olarak algılayabildiğimden bile emin değildim. Kahretsin hiçbir şeyden emin değildim.

Güniz zekiydi, her zaman ki gibi bir şeylerin ters olduğunu hemen anlamıştı. Tek kelime etmeden kaldırıma yanıma çökmüş tüm o naifliği ve sıcaklığı ile beni sarıp sarmalamıştı...

''Hadi arabaya geçelim.'' Sakince beni ön koltuğa oturtup kemerimi bağladıktan sonra, kendi tarafına geçti ve yola çıktık. Yol boyunca ne ben, ne de o tek kelime etmedik. Tedirgin ve korku dolu bakışlarını üzerimde hissediyordum. Tüm yol boyunca bana bakmaya devam etti. Titrediğimi görünce dışarısının çok soğuk olmadığını bildiği halde kaloriferi açtı. Yine tek kelime etmeden. Ona ne kadar minnettar olduğumu bilse ... İçimden bile cümlemi tamamlayamadım. Telefonun çalmasıyla onun aradığını düşünerek, panikle irkildim ama çalan telefonun benim olmadığını Güniz' in ''Efendim.'' diyerek, cevap vermesiyle anladım. ''A tamam, yoldayım Esma' cığım bir şey için çıkmam gerekti. Biraz bekleteceğim kusura bakma ama gelmek üzereyim.'' dedi ve kapattı.

''Esma.'' Bana dönerek, "Bu akşam bana gelecekti. Biliyorsun, annemler Trabzon' da.'' diyerek, lafını tamamladı.

Sonra yine çok dikkatli bir şekilde ''Nereye gitmek istersin?'' Yüzüne öylece baktım. ilk defa bakıyordum o da fark etmişti. Bir şey söylememe fırsat vermeden, "Bana gidiyoruz." İtiraz edecek halim yoktu. Bu halde eve gidemezdim. Bu halde hiçbir yere gidemezdim. Sessizlik giderek boğucu olmaya başladı.

Eve gittiğimizde, Esma bahçede bekliyordu. Sorgulayıcı şaşkın bakışları Güniz' le benim aramda gidip geliyordu. Güniz ona nasıl bir bakış attıysa, o da tek kelime etmedi. Sessizce, hep beraber içeriye girdik.

İçeriye girdiğimde, o tanıdık koku çarptı burnuma, sanki ilk defa nefes alıyormuş gibi kokuyu içime çektim. Girişteki aynadan yansıyan şeye baktım. Bu ben miydim gerçekten? Bu ben olamazdım. Ruhum çekilmiş gibi bakıyordum aynaya. Esma ve Güniz' in beni dikkatle izlediğini fark ettim. Midem bulanmaya, başım dönmeye başladı. ''Banyo.'' Elim ağzımda, öğürerek koşar adım üst kata çıktım. Orada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. İçimde ne varsa kustum ama yetmedi bir daha kustum. O anı silebilirmişim, içimden söküp atabilirmişim gibi kustum. Güniz de Esma da yanımdaydı. Beni bir an olsun yalnız bırakmıyorlardı. Birazcık kendime gelir gibi hissettiğim anda soyunmaya başladım. Kızların önünde, hiçbir şey demeden... Hala şaşkın ama sakince bana bakıyorlardı. ''Duş, duş almam lazım.'' İkisi de banyodan çıktı. Kısa bir süre sonra Güniz elinde havlu ve kıyafetlerle geri gelip, elindekileri bırakıp gitti.

''Çok endişeliyim. Bir şey olmuş, hem de çok ciddi bir şey... Esma, onu daha önce hiç böyle görmedim. Bana, sadece beni buradan al dedi kaza yapmadan, yanına nasıl gittiğimi bilmiyorum. Perişandı kaldırıma çökmüş, aklını yitirmiş gibi etrafa bakıyordu. Gözyaşları hiç durmadı eve gelene kadar hiç! Çok korktum. Hemen sağına soluna bakıp onu, yaralanmış mı diye kontrol ettim ama görünürde bir şey yoktu. Çok kötü bir şey olmuş Süreyya' ya Esma... ''

''Sakin ol Güniz, şu an bize ihtiyacı var. Kendine gel titremeyi bırak şimdi. Evet ona çok kötü bir şey olmuş, bu aşikar ama bekleyeceğiz. Kendisi anlatana kadar bekleyeceğiz tamam mı?''

''Alper! Onun yanındaydı. O bir şey yapmış olmasın ama anlayamıyorum ne yapabilir? Ayrıldılar mı sence? Sadece ayrılıp bu hale gelmiş olamaz."

''Sil şu yüzündeki korkunç ifadeyi. Biliyorum ben de aynısını düşünüyorum şu an o yaptı kesinlikle! Eğer sokakta, saldırıya uğramadıysa tabii başka açıklaması yok!''

''Süreyya'nın telefonunu getir. Annesine burada kalacağına dair mesaj yazalım. Münevver teyze ondan haber alamazsa meraktan delirir."

''Tamam hemen hallediyorum.''

&&&

Ruhunuzun sıkışıp kasıldığını hissetiniz mi hiç? Her bir zerresinin kasıldığını, vücudunuzdan koparılırcasına acı çektiğinizi hissettiniz mi? Benim hissettiğim tam olarak buydu.

Yıllarca süren, hiç bitmeyecekmiş bir zamanın içinde sıkışıp kalmışım gibi hissettiren, korkunç bir kaç dakikaydı... Bunu planlamıştı. Ne demişti, ''Hiç gelmeyeceklerdi zaten.'' Aşağılık piç! Bunu planlamıştı. Sarhoş falan değildi. Sarhoşlunun arkasına sığınamayacaktı. Onu gebertecektim. Onu ellerimle boğacaktım!

Tüm o anları ruhumdan nasıl silebilirdim. Yıkamak canımı acıtırcasına yıkamak, beni eski halime döndürebilecek miydi? Bir yandan her yerimi kıpkırmızı olana kadar ovarken, bir yandan aklımı oynatmamak için çaresizce onu tanıdığım güne lanet yağdırıyordum. Ne yazık ki faydasızdı. Bu benim içimde bir yara olarak kalacaktı. Büyük bir yara!

Bileklerim mosmordu. Ağzımın kenarları mor lekelerle kaplıydı. Yüzüm gözüm şişmişti. Midem hala bulanıyordu buna engel olamıyordum. Aynada kendime bakarken, söz verdim. Hayatımın içine sıçmasına asla izin vermeyecektim asla! Bu söze sıkı sıkıya tutunarak duştan çıktım. Çünkü şu an tek yapabildiğim buydu.

Kendimi Güniz'in yatağına, boş bir çuval gibi bıraktım. İkisi de bu ana kadar sabredip bir şey sormamış beklemişlerdi. Gözlerim tekrar yaşla doldu. Hala yaş kaldığına inanamayarak elimi yüzüme götürdüğüm anda ikisinin de gözlerinin büyüdüğünü gördüm. Buraya kadardı sabırları tükenmişti.

Önce Esma atıldı, bileğimi yumuşak bir şekilde tutarak ''Bu ne?'' dedi, bağırarak. "O yaptı değil mi? Süreyya sana şiddet mi uyguladı?''

Güniz daha fazla hiddetlenerek diğer yanıma kuş gibi tünedi. Çok kızgın ve üzgün bir ifadeyle yüzümdeki mor lekelere bakıyordu. İkisinin de yüzüne iç çekerek baktım. Derin bir nefes aldıktan sonra her şeyi anlattım. Tek bir detayı bile atlayamadan, her şey zihnime kazınmıştı. Onun o iğrenç sesi koparıp atsam da hep orada kalacakmış gibi hala kulaklarımdaydı.

Delirdiler! Evet tam anlamıyla, şoka uğrayıp delirdiler. Güniz, odasında ne varsa kırmaya başladı. Esma, kapıyı yumrukluyordu. İki de bir odadan çıkmaya çalışarak onu öldüreceğim diye bağırıyordu. O ölü artık diyordu. Çok ama çok üzgündüler, yakıp yıkmaları bundandı biliyordum.

Konuşmak ağır geliyordu. Olan biteni onlara o an anlatmazsam bir daha asla anlatamazdım. O yüzden kendimi inanılmaz derecede zorlayarak, bir solukta hepsini anlatmıştım.

Esma, öfkeden deliye dönen sesiyle, ''Polise gidiyoruz, önce rapor alalım. Hastaneye önce.'' Hemen ardından ''Hadi.'' diyerek, yanıma geldi.

"Evet ne bekliyoruz. Hemen gidelim!'' Güniz de ondan pek de farklı olayan haliyle konuştu. o da bana doğru geldi.

''Olmaz!'' Sanki tepelerine bomba atmışım gibi oldukları yere çakıldılar. Sonra ikisinin de yüzü yumuşadı. Yüzüme bakınca beni anladılar.

''Hiç içime sinmiyor böyle.'' Dişlerini gıcırdatarak konuşan Güniz' di. Kırılmasına az kalmıştı.

''Aynen, olmaz böyle ya abin? Baban?'' Esma' nın hüzünlü sesiyle irkildim.

Gözlerim büyüdü. Bir anda 'Delirdin mi sen Esma? Kesinlikle olmaz!'' diyerek, ayağa fırladım. Başım çok ağrıyordu. Söyleyemezdim... Nasıl bakardım yüzlerine, nasıl kıyabilirdim onlara...

''Tamam. Olmaz, tamam." ikisi de aynı anda konuştu.

Ama ben de ipler kopmuştu bir kere onların bıraktığı yerden, ben devam ettim. Odanın altını üstüne getirdim. Yıktım resmen her yeri, yetmedi terasa geçtim. Ne varsa önüme çıkan, fırlatıp attım. Hiçbir şey yapmadan, beni beklediler. İşim bittiğinde, ben de tükenmiştim. Odada yatağın üzerine yığılıp kıvrıldığımı hatırlıyordum en son...

 

Loading...
0%