Yeni Üyelik
9.
Bölüm

BÖLÜM 7(Plan Değişikliği)

@nefelicalliope

İstanbul Merkez

İyice düşündükten sonra planda değişiklik yapmam gerektiğine karar verdim. Yavuz şimdilik biraz daha bekleyecekti. Muhteşem kavuşmamız başka bahara kalmıştı. Onun için güzel planlarım vardı. Başkanın odasına gittim ve içeriye girebilmek için telefon konuşmasının bitmesini bekledim. Sekreter girebileceğimi işaret edince kapıya vurdum ve bekledim.

"İçeri gel."

"Başkanım."

"Gel, Gökbey bir sorun mu var?"

"Hayır, başkanım sorun yok. Sadece planda bir değişikliğe gidiyoruz. Onun bilgisini size acil geçmek istedim."

"Evet, nedir?"

"Başkanım, fiziksel olarak açığa çıkmak şu an benim için sorun olabilir. Yani görülme riskimi en aza indirmeye karar verdim. Ekipten Yasin' i benim yerime; Barlas Alpdoğan olarak, Yavuz' un hayatına dahil etmeyi daha uygun buldum. Onay verirseniz, hemen yarın bu durumu gerçekleştirmiş olacağım."

Başkana bu plan değişikliğinden bahsetmek zordu ama beni anlayacağını düşünüyordum. Geçmişte hiçbir operasyonda kimliğim, görselim ortaya çıkmamıştı. Bu her zaman benim avantajım olmuştu. Bilerek özen göstermiştim. Bizim meslekte bu durum ne kadar az bilinirseniz o kadar normaldi. Ben, Gölgeydim. Gölge, benim lakabım... Hem karanlıkta hem aydınlıkta, her yerde ve hiçbir yerde olabiliyordum. Bu operasyonun büyüklüğünü ve önemini biliyordum. Her zaman ki gibi sadece gölge olarak, her şeyi çok daha iyi idare edecek ve Yavuz Selim Cebesoy' un sonunu getirecektim.

Başkanın da bu operasyon hakkında kendini baskı altında hissettiğini görebiliyordum ama bir o kadar da bana çok güvendiğini biliyordum. Ben bunları düşünürken, Başkan da düşünüp tartıyordu ve işleri bildiğim gibi yürütmeme onay vereceğini biliyordum.

"Tamam Gökbey, bu işin beyni sensin bunu söylemiştim. Hiç bir aksilik istemiyorum. Yasin' e söyle iyi hazırlansın."

"Emredersiniz Başkanım."

Tam kapıdan çıkarken elimdeki dosyayı fark edip, "Başkanım bu dosyada, yeni gelen bilgiler var." Dosyayı masaya bıraktım.

Hemen ofise dönüp Zekeriya' ya bana Yasin' i çağırmasını söyledim. Yasin 3 dakika sonra operasyon odasındaydı. Zekeriya ona her şeyi anlattırken, ben sadece dinlemedeydim. Bütün bilgiler, görseller, Yavuz' a dair ne varsa artık öğrenecekti. "TUZAK OPERASYONU." Yarın kurulacak temasla birlikte resmen başlıyordu.

...

Yavuz Selim, Cebesoy ailesinin büyük oğlu. Babası, Halim Cebesoy. Aile şirketleri var. Türkiye' de ki en büyük inşaat şirketlerinden, Cebesoy Holding' in sahipleri. Tabii sözde inşaat şirketi. Uyuşturucu madde işinin başındalar. Türkiye' deki bağlantı bu aile. Şirketleri üzerinden dağıtım ayağını yürütüyorlar. Yurt dışı ilişkileri kuvvetli, işin içinde çok yüksek mevkiide olan kişiler tespit edildi. Yakın zamanda bunlara, politikacılar, medya ve daha bir çok önemli bölümü de dahil edebiliriz.

Yavuz Selim' in iki hayatı var. Birisi saygın ve büyük ilgi gören normal bir iş adamı profili. Diğeri ise; tahmin edilemez, son derece katı, vicdansız, sert, acımasız ve çok tehlikeli olan profili. İnsanların işkenceye maruz kalmasından veya ölmesinden neredeyse zevk alan bir tip. Yaptığı iş de tabii biz, böyle bir şeye iş demeyiz, yani eksiği var fazlası yok.

''Psikopat herif!''

''Evet Yasin, doğru tanımlama sayılır.''

''Özür dilerim.''

''Senden özür değil, başarılı bir operasyon bekliyorum. Bak Yasin, bizim misyonumuz belli, Milletimize zarar verene ziyanın ne demek olduğunu gösteririz.''

''Emredersiniz.''

''Sen devam et Zekeriya.''

"Emredesiniz."

"İçeri sızmamız gerekiyor. Bunun için, sana bir aile şirketi kuruldu. Yavuz' la aynı seviyede olacak ki arkadaş olabileceksiniz. Onun kadar zengin ve güçlü olacaksı. İşlerinizin ortak yanı olacak ve sizi buluşturabileceğiz. Buna dair tüm bilgiler önünüzdeki mavi dosyada. Yeni bir kimlik yeni bir yaşam hazırlandı geçmişinde dahil. Sana destek olacak bir ekibin olacak. Senin için hazır bekliyor olacaklar. Şirket ve ev çalışanları olarak hep hayatında olacaklar. Onun dışında daha önce de dediğimiz gibi narkotik destek olacak. Buraya kadar her şey tamam. Tek bir şey daha var. Senin şirketin de büyük bir şirket olacağı için Yavuz' un Türkiye' de bilmediği bir şirket yok. Şirketinizi yurt dışından buraya taşımış olacaksın. Arkadaş olabilmeniz için gittiği bütün yerlerin, gecelerin, parti veya organizasyon ya da özel olarak ne varsa listesi zamanlaması sana önceden bildirilecek. Yavuz en az 10 adımını önceden düşünerek ve planlayarak hareket eden birisi, bu bizim işimize yarayacak. Her şey yolunda giderse kısa zamanda tanışacaksınız. Geri kalan bilgiler dosyada. Şimdi sana bazı görüntüler izleteceğim. Çok fazla rahatsız edici görüntüler..."

Merkezdeydim. ''TUZAK.'' Operasyonu resmen başlamıştı. Daha önce bana verilen dosyayı incelemiştim. Dosyadaki her şeyi ezberledim. Bizim mesleğimizde hafıza en önemli şeydi; dokuz canlı bir kediyseniz eğer hafıza bir can demekti.

Dosyayı Yasin' e vermiştik. Aynı şekilde onun da ezberlemesi gerekiyordu. Vakti kısıtlıydı ama başaracaktı. Yasin'in, Barlas Alpdoğan olarak, şirketi, nereden geldiği, sahte ailesi, nerede yaşadığı, eğitimi, tüm hayatı gözlerinin önündeki dosyada en ince detayına kadar yazılıydı. Sırada izlememiz gereken görüntüler vardı. Zekeriya görüntüleri ekrana verdi, uzun bir gün olacaktı ve bolca kahveye ihtiyacım vardı.

Yavuz Selim, görüntüye girdi. Bulundukları alan depo gibi bir yerdi. Genç çocuklar; elleri, gözleri ve ayakları bağlı şekillerde sandalyelere oturtulmuşlardı.

''Ne yapıyor bu herif?''

Yavuz Selim, işini her zaman garantiye alırdı. Bu yüzden gelen her sevkiyatta malları kendisi kontrol etmek isterdi. Kendine has yöntemleriyle ve bu yöntemler hiç bir zaman ortaya iyi sonuçlar çıkarmazdı. Bütün bunlardan gizlice zevk alan birisiydi.

Karşısındaki genç çocukları görünce gülümsedi. Şeytani bir gülümsemeydi. Adamlarına küçük bir kabin hazırlatmıştı işe koyulmadan önce kabine girdi ve özel olarak getirtmiş olduğu aynasına baktı. Kibri, o çok sevdiği ifadesi yüzündeydi. Bunu sadece kendisinin bilmesi yeterli değildi onun için, tüm Dünya'nın bilmesini isteyecek kadar sapkındı. Kendi kibirinde boğulmuş, bunun sonunu getireceğini bilmeden kabinden çıkmıştı.

Adamlarına işaret etti. Ellerinde yeni hazırlanmış bir çeşit uyuşturucuyla yaklaşmalarını izledi. Her biri için ayrı ayrı hazırlanmış kutular vardı. Kendisi madde kullanmazdı asla ama bunun başka yöntemlerinin de olduğunu keşfetti zamanla ve içindeki kibiri işte böyle böyle büyüttü. Büyümesini haz alarak, coşkuyla, mutlulukla karşıladı... Böylelikle, madde kullandıktan sonra hissedilen o rahatlamayı yaşıyordu.

Uyuşturucuyu çocuklara bir an bile duraksamadan tek tek enjekte etti... Karşılarına geçip bir puro yakarak, keyifle izledi. Gençler tepki vermeye başlamışlardı bile ama birkaç dakika içinde yere düşmeye başladılar. Bir sorun vardı sanki her zaman ki gibi değildi. Yavuz Selim, çocukların çektiği tüm o acıyı, kılını bile kıpırdatmadan izlemeye devam etti. Ardından bir anda ayağa kalktı ve adamının susturuculu silahını alarak hepsini tek tek vurdu! Bunu yaparken hiç tereddüt etmedi; hepsi ölmüştü. Arkasına bile bakmadan oradan çıkıp gitti.

Gökbey kendine, daha ilk izlediği bu rahatsız edici görüntüden sonra onun çok ama çok tehlikeli biri olduğunu anlamış hatta daha kötüleriyle karşılaşacağının da garantisini vermişti . Bu aşağılık, piç herif, kesinlikle durdurulmalıydı. Bunun için ne gerekiyorsa yapılacaktı! Kendimi daha kötüsüne hazırlayarak, bir sonra ki görüntüye geçtim mecburdum her şeyi bilmek zorundaydım. Keza Yasin de öyle.

''Yemin ediyorum bu piçin ölümü benim elimden olacak!''

Zekeriya ve Yasin, muhtemelen benim yanımda oldukları için içlerinden sövüyorlardı. İfadeleri donuk olmasına rağmen dikkatle görüntülere bakmaya devam ediyorlardı.

"Oynat Zekeriya." İkinci görüntü açıldı.

''İsmini hatırlamıyorum, şu an çok da önemli değil benim için biliyorsun işte yaşandı ve bitti türlerinden olan.'' İçeceğinden bir yudum aldı.

Arkadaşıyla gittiği mekanın, özel Vip bölümünde oturuyordu.

''Yavuz sanki kızı kaçırıp, tec*vüz ettikten sonra öldürmemiş de, bir ay çıktıktan sonra ayrılmış gibi konuşuyorsun. Nasıl yapıyorsun şu işi hiç anlamıyorum?''

Pis pis sırıtıyordu. Herifin suratı sırtlan gibiydi. Yasin kendini tutamayıp,

''Bu herifin ölümü de benim elinden olsun.'' O koyu kahve gözlerinden alev fışkırıyordu.

''Sevgililerimi özenle seçerim biliyorsun, benimki sadece fantezi.'' Devam etti.

''Adını hatırlamıyorum. Genelde hatırlamam, tanışır bir şeyler içerim sonra ayrılırım. Buraya kadar her şey normal, sonra gecenin bir yarısı gider onu evinden gizlice alırım. Ben olduğumu asla bilemez. Baygın olması daha çok hoşuma gidiyor. Bilirsin direnen insanları sevmem. Ee, sonrası malum işte; genelde çok nadir ince boyunları olunca kendime engel olamayıp kırıyorum.''

''Kaçıncı bu? Oğlum manyaksın sen, tedavi olmalısın. Ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim biliyorum ama sen efsanesin!''

''Beş.''

Ben bile daha fazla dayanamadım. Ne ara oturduğum yerden kalkıp elime aldığım sandalyeyi duvara fırlatmıştım. Kopan gümbürtüye kendimi yabancı hissettiğim o zaman içinde yetmemiş masayı da devirmiştim.

''Orospu çocuğu!! Aşağılık şerefsiz!''

Ben bağırırken, dışarıdan içeriye gelen ekipten iki kişi beni zapt etmeye çalıştılar. Bunun aksine Zekeriya ve Yasin görüntüleri gördükleri için tepkime kayıtsız kalmışlardı. Kahretsin benim derdim neydi böyle? Bunun gibi bir çok operasyona katılmıştım ama şimdi neden kendimi kaybediyordum? Neden? Bu piç kurusu herifte başka bir şey vardı, beni son derece rahatsız eden! Midem bulanmaya başlamıştı ama kendimi son anda tuttum. Çocukların ellerinden kurtuldum. Bir an önce sakinleşmeliydim...

''Tamam, beni hemen bırakın.'' Resmen kükredim. Beni bırkaıp, etrafı toparlayıp sorgusuz sualsiz odadan çıktılar.

Zekeriya, ''Devam edebilir miyim?'' Diyerek, dikkatimi tekrar ona yöneltmeme sebep oldu...

...

Şakayık

İstanbul Merkez Tuzak

Yasin' i, izlediği görüntüler bir tık şaşırtmıştı ama sadece o kadar. Daha önceki görevlerinde de buna benzer şeylere şahit olmuştu. Aradaki fark ise bu insanlık dışı şeylerin teröristler tarafından gerçekleştirilmesiydi. Şu an burada gördüğü ise insan kılıklı, vicdansız, aşağılık bir iş adamı gibi görünen ve herkesin içinde caka sata sata yaşama hakkı olduğunu düşünen bu caniydi. Bildiği en acımasız teröristlerle boy ölçüşebilirdi. Hepsine lanet okudu!

Yasin, 26 yaşındaydı. Genç bir yaşta olmasına ragmen, kahverengi gözleri ne yazık ki bu hayatta görüp görebileceği tüm vahşete şahit olmuştu. 1.85 boyunda ince görünümlü ama kaslı bir vücuda sahipti. Saçları açık kumral, teni ise hafif güneş yanığı olmuş gibi buğdaydı. Artık gerçek kimliğinden kopup hayatına Barlas Alpdoğan olarak devam edecekti. Verilen dosyayı kısa sürede ezberlemiş, sadece bununla kalmamış, tüm benliği ile yeni kişiliğine bürünmüştü.

Daha önce de Gökbey' le yurt dışında ortak bir operasyonda bulunmuşlardı. Ortak oldukları konu sadece bununla da kalmamıştı. Görevden bir kayıpla dönmüşlerdi. Bu onlar için yıkıcıydı, acıları da ortaktı o zamandan bu zamana kadar. Mehmet Şahintürk şehit olmuştu.

Gökbey kendini çok suçlamıştı fakat bu elim olayda hiç bir suçu yoktu. Mehmet, bilirdi hepimiz bilirdik bu işte iğne ucu kadar bile hataya yer yoktu. Hayat memat meselesiydi. Vatandı mesele! Ötesi yoktu, berisi yoktu. Ama bir hata yapmıştı. Her şey bir anda olmuştu.Operasyonun başında Gökbey vardı. Emirleri o veriyordu. Mehmet, erken hareket etmişti. Gökbey tüm uyarılarına rağmen onu durduramamıştı...

Ekipten bir eksik demek bizim vücumuzun da bir parçası eksik demekti. Halbu ki söz vermiştik gitmeden önce her zamanki gibi. O eksik hiç bir zaman tamamlanamadı. Dosttuk, her şeyden öte aynı bedende 6 candık!

Kendi hatası olmadığını çok iyi bildiği halde Gökbey, son 4 yıldır kendini suçlamaktan bir an olsun vazgeçmemişti. Acısını dindirme yöntemi miydi? Bilinmez... Biz de o sızının hiç geçmeyeceğini biliyorduk. İntikamı alınmıştı. Şehidimizin kanı yerde kalmazdı, önce vatandı, sonra intikam!

Bir süre daha merkezde kalmış, diğer ayarlamaları da yapmışlardı. Zekeriya, başka görüntülere geçmişti. Gökbey, bir kaç gündür merkezden hiç çıkmamıştı. "Siz devam edin, ben bir iki saate dönerim" diyerek, çıktı. Kapıdan çıkarken ikisinin de sadece, ''Tamam.'' dediğini duydu.

Paris

Aradan bir hafta geçmişti. Paris' te hayat gerçekten de çok hareketliydi. İşler yoğundu. Bu yoğunluğumun içine artık Yavuz Selim de dahildi. Yanımda olmasa bile sanki yanımdaymış gibi hissettiyordu. Hayatımı o çok nefret ettiğim prensesler gibi yaşamaya başlamıştım.

Gittiği günden beri evime ayrı, şirkete ayrı olacak şekilde her gün çiçek göderiyordu. Şakayıkları çok severdim. Nasıl nereden öğrendiğini bilmiyordum ama ilk gönderdiği çiçek şakayıktı. Masamda ki o güzelim narin çiçeklerden bakışlarımı alamıyordum . Sadece çiçekle de kalmamıştı.

Bir gün evde temizliğe soyunmuş, "Süreyya, prenseslik buraya kadarmış. Hadi bakalım, şimdi külkedisi olma vaktin gedi." dediğimde, kapıma bir kadın gelmişti. Elinde bir notla; ''Lütfen sana yardımcı olmasına izin ver. Seni özledim! Yavuz Selim Cebesoy.''

Nazik ama aynı zamanda buyurgandı. Sorun şu ki buyurduğu her şey de oluveriyordu. Böyle de bir tuhaflık vardı. Elimdeki nota, külkedisi olma hayalim suya düşmüş bir şekilde bakıyordum. Henüz sevgili bile değildik. Yoksa öylemiydik! Daha bunu çözememişken bu kadar şey bana fazla geliyordu. Bu tatlı hareketler, ince düşüncesi, normalde her kadını kendinden geçirebilirdi. Ona, körkütük aşık edebilirdi.

Şakayık çiçeğinin mis kokusu ve yumuşak dokusu beni her zaman büyülerdi. Mutluluğu ve huzuru anımsatırdı. Güzelliği ile herkesi hayran bırakan türdendi, şakayık çiçekleri benim için.

Şakayık çiçeğinin hikayesine denk gelmiştim bir gün. Her şey de olduğu gibi tabii ki Yunan mitolojisine dayanıyordu. Yunan Mitolojisine aslında hiç ilgim yoktu, sevmezdim. Yine de hayran olduğum çiçeğin hikayesini okumaktan kendimi alamamıştım.

Hikaye şöyleydi; "Eski Yunan döneminde İlaç Tanrısı' nın öğrencisi olan Paeon, hocası tarafından ormana çiçek bulmaya gönderilmektedir. Paeon hamile olan kadınların, çektikleri ağrılarını azaltmak amacı ile şakayık çiçeğini aramaktadır."

"Fakat İlaç Tanrısı, kıskançlığı ile bilinir ve Paeon'u kıskanır. Bunun farkında olan Zeus ise, Paeon' u korumak için onu şakayık çiçeğine dönüştürmüştür. Şakayık çiçeği olarak hayatına devam eden Paeon, Zeus sayesinde tüm hamile kadınların şifası olmuştur. Öldürülmeyen Paeon, şifa veren bir çiçek olarak hayatına devam etmiştir."

Ama konu ben olunca adımlarım hep ağırdı. Malum, yaşadıklarımı atlatmak uzunca bir süre zamanımı almıştı. Ben bunları alık alık düşünürken, kadın işe başlamıştı bile. Bir süre sonra işleri bitiren kadın gitti. Her yer mis gibi kokuyordu, en sevdiğim! Kahvemi, kitabımı alıp tam keyif yapayım derken, yüzsüzce sanki bütün işi ben yapmışım gibi bir de keyif peşindeyim. Salak salak sırıtmıştım. Yavuz' un üzerimdeki etkisi beni biraz tedirgin etse de ona kapılmaya başladığımı biliyordum. Ama yine de ağırdan alarak ufak ufak hoşlanıyordum ondan. En azından kendime öyle söylüyordum. Ufak ufak Süreyya!

Ben tüm bunları düşünürken, kapımın tekmelenerek çalınması ile gerçekliğe döndüm. Elimdekileri masaya bırakıp usulca kapıya gidip gözetleme deliğinden baktım. Esma' ydı. Açar açmaz üzerime atlarcasına içeriye daldı.

"Ay Süreyya yetiş." diye, söylenerek. Ne oluyor dememe kalmadan bir adam merdivenlerde belirdi. Esma, o arada adamın suratına kapıyı öyle bir çaptı ki ben hayretle hala kapıya baktım. O ise, ne var? Ne bakıyorsun hala kapıya? Gelsene der gibi suratıma baktı. Hayret bir şey sanki normal bir şekilde gelmiş. Hatta peşinde de adam yokmuşta, anormal davranan benmişim gibi.

"Kuzum, ne oluyor?" dememe kalmadı. Kapım tekrar yumruklanmaya başladı. "Hayda, Esma?'' Sert ve sorgulayıcı bakışlarımı üzerine diktim.

"Aman ya ne var? Yok bir şey, vallahi ben bir şey yapmadım." dedi, bir çırpıda nefes nefese elleri belindeyken bir yandan da doğrulmaya başlamıştı. Kapının gümbürtüsüyle ikimiz de irkildik.

"Polisi arıyorum." Telefonumu almaya yöneldim.

"Olmaz!" diye araya girdi hemen, kapıya hala vuruluyordu ve ne dediği asla anlaşılmıyordu çünkü adam resmen hömkürüyordu. Sanki sözleri ağzından boğulurcasına çıkıyordu.

''Ne demek olmaz ,delirdin mi? Kapı kırılacak birazdan, ne yaptın söyle? Kim bu adam Esma?'' Bütün sorularımı ardı ardına sordum.

''Kaza yaptım, ama merak etme küçük bir kaza, adamın arabası da pek kıymetliymiş sanki ne, küçük, küçücük bir çizik.'' Gözlerini kapıya doğru çaresizce devirdi.

''Ee bu adamın neden kapımı yumrukladığı sorusunu cevaplamıyor ama?'' Tekrardan kapıya yöneldim.

''Delirdin mi sen?'' Sakın der gibi bir bakış atarak yanıma geldi.

''Sakın açma ne olur? Adam King Kong gibi görmedin mi? Valla üzerimizden ezer geçer de halıfleks zannederler bizi, bir mezarımız bile olmaz. Eğer o kapıyı açarsan asla arkadaşın olmam bir daha!'' demez mi?

Allah' ım gülsem mi, ağlasam mı... "Kız Esma, bazen gerçekten bana yetişkin biriymişsin gibi gelmiyorsun." Hayret dolu kınayıcı bir bakış atarak. ''Büyü artık istersen!'' diye, çemkirmeye devam ettim. ''Güniz olsa kafana bir tane patlatmıştı. Şükret burada değil.''

''Şu küçücük çizikten bahseder misin?" İmalı imalı suratına baktım. Hala koluma yapışmış bırakmıyordu. ''Tam olarak ne oldu anlatsana? Hem kaza yaptıysanız işlemleri yapıp bitirseydiniz. Herkes kendi yoluna gitseydi işte, ne alaka kaçma kovalama kızım aksiyon filmi mi çekiyorsunuz Allah aşkına!'' Sinirle hala çalan kapıya baktım, o tarafa doğru ''Sen de bir dur artık.'' diyerek, çemkirmeye başladım.

O sırada kapıdaki ses bir an da kesilmişti. İkimiz de aptal aptal bir kapıya bir de birbirimize bakıyorduk.

"Ee, beni dinledi mi şimdi bu King Kong?'' Bir an da ses kesilince, arkasından da hemen ''Aman bu adam işte, senin yüzünden ne dediğimi de şaşırdım.''

"Süreyya'm, vallahi öyle adam, bilirsin beni boşuna öyle demem. Nasıl depar attım görsen buraya gelene kadar, anlardın. Benim, 35 adımım adamın bir adımı yahu."

"Saçmalama istersen." derken, az önce ne kadar heybetli olduğunu kapı suratına kapanırken az da olsa görebilmiştim. "Ee, nereye gitti?'' Birden sessizleştik. "Elinde baltayla gelecek hali yok Herhalde?" Aptal aptal güldüm.

"Deme öyle gelir mi gelir. Tırsıyorum Süreyya ah benim salak kafam ne diye çarparsın? Bendeki şans da yani." diyerek, tam küfürü basıyordu ki kapı yine çalınca ikimizde donup kaldık.

''Açma.'' Esma yine koluma yapıştı.

''Açmayalım mı? Olmaz açalım. Hem bak artık canım kapımı yumruklamıyor.''

''Olmazzz!'' Resmen çığlık attı.

''Ay ne olmaz? Sen bir dur!'' Aksiyondan, korku filmine ne ara geçmiştik.

''Ya bize bir şey yaparsa?''

''Bana niye yapsın ki?'' dedim, boş bulunmuştum. ''Aman of açıyorum. Beni de sonunda manyak ettin!''

''Ne demek bana niye yapsın!? Bakıyorum da beni hiç düşünmeden sattın.'' diyerek, öfkeli bakışlarında boğulmamı istercesine baktı. Bir yandan da salona gitti.

''Kızım akıl mı bıraktın? Of sen git, ben bakarım.'' Yürek mi yemiştim acaba o gün yemekte diye düşündüm bir yandan o sırada kapı tekrar tıkladı.

''Yeter ya!'' diyerek, kapıyı açtım. Esma'nın itirazlarını duymazdan geldim. Adam karşımdaydı. Aynı adamdı evet o kesindi ama tavrı başkaydı orası da netti.

''Özür dilerim.'' diyerek, cümleye giriş yaptı. ''Az önceki tavrım için.'' diyerek, tamamladı.

Esma o an da salondan kafasını uzattı. ''Doğru mu duyuyorum?'' Sesi ürkekti.

''Evet.'' Adam fazla uzatmadan tekrar, özür dileyip, "Sadece küçük bir çizik, önemli değil. Ben hallederim.'' çabucak söyledi. Sanki onu da arkasından kovalayan biri varmış gibi arada geriye doğru bakıyordu.

"Haydaaa!" Yine kendimi tutamayarak yüksek sesle konuştum. Esma da pıtı pıtı kapıya geldi.

''Tamam sorun yok.'' Benim yükselişimin ardından, ''Ben de özür dilerim.'' Sakince. Birazdan da aşık olsalardı birbirlerine hiç şaşırmayacaktım. Esma' ya inanamıyordum. Az önce korkudan kaçan kız, gülümseye gülümseye konuşuyordu. Başıma ağrı girecek gibi hissettim.

Adam sesinin yarısı içine kaçmış gibi ''iyi akşamlar.'' dileyerek, o King Kong vücüdunu da alarak gitti. Bize ise arkasından öylece bakmak kaldı. O giderken, eğilip bakmaya çalışıyordum ki "Gerçekten gitti mi Süreyya?'' diyen, Esma'nın mal suratıyla karşılaşınca öfleyerek ''Gitti.'' Kapıyı kapattım.

''Yürü düş önüme, şu olayı ciddi ciddi anlat." Ama aklım hala birkaç dakika içinde adamın cüssesi kadar, ani değişen ruh haline takılmıştı.

''Ayyyy.'' Derin bir nefes aldı. Benim tatlı koltuğuma kendini attı. Kahvemi de alıp, bir yudum içti. "Aman bu ne ya soğumuş bu." Sanki onun için yapmışım da, beğenmiyordu bir de! Bu durumda hem de Allah'ım ya.

"Esma, cidden sen iyi misin? Sence, neden soğumuş acaba?" Sırırtmama engel olamadım. "Yayılma kalk kahve yap yeniden, yordun beni Esma yordun!"

"Tamam be ne çirkefleşiyorsun, hemen yaparım." Sanki az önce olanlar olmamış gibi üstünde rahatlıkla mutfağıma gitti.

Elinde iki tane kahve fincanı ile geri döndüğünde, "Dökül hemen." Kahvemi alırken o da karşıma oturdu.

"Bak şimdi canım, bizim hikayemiz şöyle başladı. Çarpıştıktan sonra tam arabadan inmek için kapımı açmıştım ki bir de ne göreyim bu Kong, üzerime doğru küfrederek gelmez mi? Halbuki ne kadar sakindim. Mülayim mülayim özür dilemek için iniyordum."

"Ee?"

"Ee şey, tabii ben de o pis ağızlı kong öyle söyleyince birden tepem attı. Kong bey, bir saniye diyemeden o koca ağzına bir tane yapıştırdım.Bir de şey ben de küfür etmiş olabilirim."

Gözlerim, kocaman olmuş bir şekilde beni şoktan şoka sokuyordu. Sanki masal anlatıyordu. Benim aksime kendisi masalları severdi. Hala hiç bir şey demeden suratına baktığımı görünce,

"Süreyya?"

"Ee, koca Kong ne yaptı sonra?"

"Ne yapacak, önce şok içinde öylece yüzüme bakakaldı, sonra kendine geldi tabii koluma uzanmaya çalıştı. Ben de ne yapayım, mecburen kaçtım. Ama kaçarken ona bir ara çelme takmış olabilirim. O yerdeyken de tabii arabamı kilitledim."

"Aa, tüh ya çantam da arabada kaldı iyi mi, unutmuşum."

"Ee, hazır adamı düşürmüşken, salına salına gidip çantanı da alaydın madem."

"Ay yok, Kong o sırada şoktan çıkmış, bana gözleriyle ateş ediyordu. Valla en son gördüğüm onlardı kesin tatlı rüyalarıma girip, onları kabusa çevirecek."

"Ama bir dakika nerede oluyor bu olay? Yani kimse yardım etmedi mi?"

"Aşağıda cafenin önünde, ne güzel park ediyordum arabamı halbu ki" İç çekti.

"Yardıma vakit mi vardı. Ayrıca her şey bir an da oluverdi. Ayy bu Kong, benim minik arabama zarar vermemiştir değil mi Süreyya?" Bir an da aydınlandı.

Kendi kendine, hülyalı bir halde, "Arabası da aynı onun gibi King' di. En pahalısından, lüks bir araba."

"Belli çok güzel park etmişsin." Artık dayanamadım ve kahkaha ile gülmeye başladım. Kısa bir an sonra Esma da bana katıldı. Sarsılarak gülmeye devam ettik. En son kendimi zorla durdurup, "Ne yaşadık biz az önce." dememle tekrar gülemeye başladık.

"Hadi gidelim de çantanı alalım."

"Olmaz." diye, cıyakladı. Yine gülmekten ölüyordum.

"Artık bir şey olmaz. Adam 1 saat önce gitti. Hadi." Esma korka korka peşimden geldi.

"Sana, hiç güvenmiyorum. Beni bırakıp kaçarsan?" Hala gülüyordum... "Güniz' i ararız yukarı çıkınca, o da bu masalını duymalı." Yine güldüm "Buna bayılacak!" Pis pis sırıttım.

"Tabii tabii ne demezsin. Bir aydır başını belaya sokmamıştın. Kong olayı bir ayı tamamiyle doldurur." Benimle dalga geçerek.

"Nasıl da bilirmiş arkadaşının ne diyeceğini." Yanağını sıktım.

Etrafın güvenli olduğundan emin olunca, benim çoktan gittiğim arabasının yanına Esma da gelip çantasını aldı.

"Bu gece sende kalıyorum. Hayatta eve gidemem." Kocaman gülümsedi. Ben de ona kocaman sarıldım.

"Hadi eve gidelim." Tam kapıya yönelirken, gözüme kafede oturan birisi ilişti. Sanki bir anlığına, biri bizi izliyor gibi gelmişti. Birlikte eve çıktık.

GÖLGE

Arabasına binmişti. Yasin' in bu işin altından alnının akıyla çıkacağından zerre şüphe etmeyerek. Eve gidip, duş almalıydı kafasını toparlayıp her şeyi aklından tekrar gözden geçirecekti. Yasin'i tehlikeye atamazdı. Hiç kimseyi tehlikeye atamazdı. Bu düşüncelere dalmışken bir an da Mehmet, gözünün önünde belirdi. Kalbindeki ikinci yarasıydı Şehit Mehmet Şahintürk! İlk yarasını kimse bilmese de yıllardır içinde taşıyordu. Hiç tanımadığı ailesi...

Bir an da silkelendi. İlk ve son kez bulmaya çalışma çabasının ardından kendine, onları bir daha düşünmeyeceğine söz vermişti. Bunu hatırlamak bile başına ağrıların girmesine sebep olmuştu. Hemen sildi aklından bunları. Çok yorgundu, son üç gündür doğru düzgün uyumuyordu. Evine doğru sürdü arabasını sadece evini düşünmeye çalışarak ama faydasızdı...

İçeriye girdi, anahtarını girişte bulunan konsolun üzerine bıraktı her zaman ki gibi. Mutfağa girip kahve makinasını çalıştırdı. Oradan da hiç oyalanmadan banyoya geçti. Aynanın önüne önce silahını çıkardı. En çabuk ulaşabileceği yerdi. Her zaman aynısı yapardı.

Çabucak aldığı duşlardan hoşlanmazdı. Merkezdeyken, yaptığından farklı olarak uzun bir süre duştan çıkmadı. Tüm düşünceleri akan suyla beraber önce kaybolup, daha sonra sağlıklı bir şekilde zihninde belirirdi bunu her yaptığında. Bugün de yapmalıydı.

Yarın, önemli bir gündü. Yasin, Yavuz tanışması olacaktı. Operasyona, fiziksel olarak ik temastı bu.

Evi düzenliydi. Gökbey dağınıklıktan nefret ederdi. Ona göre her şey bir düzen içindeydi kainat gibi... Her zaman bir düşüncesi vardı. Ona sadık kalmaya çalışırdı elinden geldiğince... Allah' ın özene bezene yarattığı bu dünyaya, saygı ve sevgi ile bakardı. Her şey de her yerde Allah'ı hatırlar onun cömertliğine hayran kalır, insan olarak kendi acizliğinin hep farkında olarak şükür içerisinde yaşardı.

Tüm zihnini boşaltmış, arınmış olarak banyodan çıktı. Önce, havlusuna sonra da silahına uzandı... Yatak odasına gitmiş, giyindikten sonra şükür namazını kılmış, mutfağa geçmişti.

Tüm eşyaları renksizdi. Çoğu siyah ya da antrasit gri tonlarındaydı. İhtiyacı olanlar dışında fazlalık olabilecek bir eşyası da yoktu. Zaten fazlalıklardan hoşlanmazdı. Bu bazen eşyalardı, bazen de duyguları. Kahvesini alıp salonuna geçti ve oturdu. Bir anda aklında başka bir şey belirdi. Süreyya Feray Enver...

Bu isim henüz akan suyla boşalttığı parlak zihninde ilk aklına gelen şeydi. Kendine bir an da şaşırdı, duraksadı. Sonra, eline telefonunu alıp rehberindeki "Paris" kişisinin üzerine geldi. Oradaki adamından bilgi alma vaktinin geldiğini hissederek ara tuşuna bastı.

İkinci saniyede telefon açıldı. Karşıdan "emredin efendim" sesi duyuldu. Kendisi ise, sadece "dinliyorum" dedi. Süreyya' nın arkadaşı Esma ile yaşadığı son olayı anlatmış, onun dışında her hangi bir sorun olmadığını ancak o yaşanan soruna da Yavuz' un adamının el attığı bilgisini geçmişti.

Karşı taraf son olarak, "kızın onu takip ettirdiğinden haberi yok efendim" diyerek, kısaca raporunu vermişti. "Anlaşıldı" dedi, Gökbey ve telefonu kapatmak üzereyken "efendim" dedi, fotoğrafları hemen gönderiyorum.

"Anlaşıldı" dedi tekrar ve telefonu kapattı. Kahvesinden içiyordu, içtiği son kahveymiş gibi. Onun için yaşadığı hayat böyleydi. Her şeyi son defa yapıyormuşcasına yaşamını devam ettirirdi. Bildiği en gerçek yaşam buydu.

Gelen uyarı sesiyle telefonun ekranına kaydı gözleri, Yavuz'un adamına baktı önce, inceledi. Kendini görünmez sanan aptal heriflere bayılırdı. Bi tebessüm belirdi usulca dudaklarında, hain bir tebessüm. Altında yazan bilgileri okudu sonra gelen videoya baktı baktı, dinledi, izledi.

Esmaydı bu kız. Süreyya' nın yakın arakadaşı hepsi. Daha önceden hafızaya atılan bilgilerdi. Fakat şu an izlediği görüntüler gerçekten ilginçti. Olayın baştan sona yaşanması entresandı.

O yarmagülün suratına mı vurmuştu? Keskin, mavi gözlerine inanamayarak bir görüntüyü ilk defa yakınlaştırdı. Şaka yapıyor olmalıydı. Bu kız herifin canına okuyacaktı. Ağzından bir homurtu çıktı. "Sorun yok" demişti, Paris bundan nasıl sağ çıkabilmişti o zaman bu kız? Bi saniye dedi, bir homurtu daha çıktı ağzından. Elindeki bardağı masaya bıraktı. O yarmagülü kız mı düşürmüştü?

En son gördüğü, kızın bir metre açılan bacakları ve at yelesi gibi savrulan kızıl saçlarıydı. Resmen depar atmıştı. Daha fazla dayanamadı, işte bunu beklemiyordu. Uzun zamandır hatta çok uzun zamandır böyle güldüğünü hatırlamıyordu. Ona göre, böyle gülmek vatana ihanetti sanki. Bir süre kendini tutamadı ve güldü.

Sonra Yavuz' un adamının müdahalesini izledi. Adama karşı, güya göt herif kızı koruyor. Sahte kahraman bozması, piç herif. Onu senden kim koruyacak? Hayvan herif diye, saydırmaya başlamıştı.

Süreyya' nın dışarıdaki görüntüsüne geldiğinde sıra. Bu Yavuz' a bir saniye saydırmadan duramıyordu. Adamın adı, aklına gelince bile deliriyordu. Ne var ki bu aralar aklında, tek o isim vardı. Mecburen, hem saydırıp hem katlanacaktı. S.......min romantiği çiçek göndermiş birde, her gün k....mun lavuğu!

Dilinin ayarı, iyice kaçmıştı. Artık biri dur desin der gibi etrafına bakındı. Ellerini saçlarına götürerek, hala hafif nemliydi.

Süreyya' nın fotoğrafının üzerine geldi. Bir süre bakışlarını ayırmadı ve yineledi bu kızın bu g.... le ne işi vardı!!! "Aşkmış" dedi, öfkeyle. "Aşık mı oldu yani şimdi bu adama?" diyerek, içinden geçiriyordu. Hiç öyle olduğunu düşünmüyordu. Kendince kızın bakışlarındaki bir şeyden öyle olmadığını anlamıştı ama tam olarak o şeyin ne olduğunu da yakında çözerdi.

"Tövbe estağfurullah" diyerek, sinirlerine hakim olmaya çalışarak, oturduğu yerden kalktı. Saatine baktı sabaha karşıydı. 07:00' da merkezde olacak şekilde ayarladı alarmını. 1 saat uyuması yeterliydi. Silahını, yanına alıp uykuya daldı.

Alarmın sesiyle uyandı Gökbey. Tam bir saat uyumuştu. Oyalanmadan yatak odasına ilerledi. Üzerini değiştirmek için dolabını açtı. Kıyafetleri de evi gibi renksizdi. Siyah ve gri tonları ağırlıktaydı. Çok nadir giydiği beyaz renkte olan tişört ve lacivert renkli kazakları da vardı. Her zaman ki gibi yine gri bir tişört, koyu renk kotunu giydi. Üzerine deri ceketini de alıp çıktı. Odasından salona yöneldi, masanın üzerinde bıraktığı kahve bardağını aldı ve mutfağa giderek yıkayıp kaldırdı. Ortalık tertemizdi. O an eve giren başka biri olsa sanki bu evde hiç yaşam belirtisi yokmuş gibi hissederek bakardı etrafına muhtemelen. Özel hiç bir şeyi yoktu.

Girişe ilerledi, son kez dönüp etrafına baktı. Silahını, cüzdanını, yedek şarjörünü kontrol ettikten sonra, anahtarını da alıp çıktı. Arabası da siyahtı camları da dahil. Dışarıdan izlenmekten de hoşlanmazdı.

Gölge' idi lakabı ne de olsa. Arabasını çalıştırıp, merkeze doğru yola çıktı...

 

Loading...
0%