2. Bölüm
Nil / Kelebek Ve Mum / 2. Bölüm

2. Bölüm

Nil
nil_ss

Yıl 2010

Nil’ in günlüğünden…

“Bugün rüyamda gördüm seni. Nasıl bir histi bilemezsin. Sayfalarca yazabilir seni her anı her saniyeyi. Gittiğin gün önce sesini unuttum sonra yavaş yavaş yüzün silindi zihnimden. Bugün rüyamda gördüm seni sessizce unutamadığım gözlerine baktım. Nasıl bir histi bilemezsin.”

 

Sayfaya damlayan göz yaşlarımı görünce, gözlerimden yaşlar akmaya başladığını yeni fark etmiştim. O gideli 426 gün olmuştu. Bir tek gittiği günü unutamamıştım. Koridorda yankılanan çığlıklarım dün gibi aklımda. O benim tek ailemdi…

 

O gitti ve aylar sonra ölüm haberi geldi. Onu götüren aile trafik kazası olduğunu söylemişlerdi. Nedense buna hiç inanmamıştım. İçimde bir yerlerde hala yaşadığına dair inancım olduğunu hissediyordum. Ta ki beni mezarının başına götürdükleri güne kadar. Kafamın içinde o ana döndüm.

 

Mezar taşına dokunuyordum. Umut dediğimiz şey, içinde savrulduğumuz boşluktan ibaretti. Ben yere çakılmıştım.

“Poyraz seni çok özlüyorum.” dedim fısıldayarak sadece onun duymasını istiyordum. Acaba beni duyuyor muydu? Derin bir nefes aldım. Büşra ablanın ağlayan sesini duyuyordum. O olmasaydı beni kimse buraya getiremezdi büyük ısrarlarım sonucunda kabul etmişti. Onunda sanırım buraya gelecek cesareti yoktu. Çünkü o da benim kadar çok seviyordu Poyrazı.

“Neden beni bıraktın? Hani birbirimizi asla bırakmayacaktık söz verdin bana neden tutmadın!” Kalbim sızlıyor, nefes alamıyordum. Toprak hala nemliydi. Getirdiğim gülleri ektim toprağa her bir tanesini öptüm. O da biliyordu ben en çok gülleri severdim.

 

 

Günümüz…

Kıbrıs saat 15:10

Zamanı durdurabilir miydik? İçinde kaybolup hiç varolmamış gibi yapabilir miydik? Bunu çok isterdim. Aynı anı tekrar yaşamak için bir şansım olsa havaalanına dönüp ilk uçakta evime dönerdim. Ama hayat bu işte bilirsiniz. İstediğimiz şey ne zaman oldu ki?

 

Saniyeler geçti. Kanlar içinde yatan adama bakmaya devam ettim. Beynim, vücudum hareket etmemek için direniyordu. Son patlayan silah sesinden sonra etrafı sessizlik kapladı. Biri bu adamı vurmak istiyordu ve istediğini de elde etmişti. Gözlerimi kapattım derin bir nefes aldım.

 

Hayır bu aynı an değildi. Bu başka bir andı. Babanın öldüğü an değildi bu. Başka bir adamdı, yabancıydı. Kendimi rahatlatmaya çalıştım. Gözlerimi açtım. Artık bir şeyler yapmam gerekiyordu.

 

Titreyen ellerimle yüzüne dokundum. Yüzü buz gibiydi.

“Lütfen ölme, lütfen ölme.” Gözlerimin dolduğunu hissettim. Kulağımı göğsüne dayadım. Hala nefes alıyordu. Sanırım bütün dilek hakkımı burada kullanmıştım. Yüzümde hiç olmadığı kadar büyük bir mutluluk vardı. Ellerimle kanayan yaraya bastırdım. Yağmurun altında akıp giden kan izlerine baktım. Ve zihnim bana yine oyun oynuyordu.

“Hayır şu an geçmişte değiliz. Burası başka bir yer burası farklı bir zaman.” Kendimi rahatlatmaya çalıştım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Geçmişteki travmalarım beni bırakmıyordu.

 

Arkamızdan bize doğru koşan takım elbiseli bir adamın geldiğini gördüm.

“Yardım edin! Lütfen biri vuruldu ve çok kan kaybediyor!” Bağırabildiğim kadar bağırdım. Ve bir anda bileğimi bir el sardı.

 

“Yardım et lütfen.” sesi acı içindeydi. Bileğimi tuttuğu elini tuttum.

“Söz veriyorum iyileşeceksin.”

Cümlelerim sanki ona şifa olmuştu.

 

Koşan ayak sesleri yanımızda bitti.

“Sakın tek bir hareket bile yapma ellerini havaya kaldır.” dedi takım elbiseli adam. Daha ben ne olduğunu anlayamadan yüzüme bir silah doğrulmuştu. Şok olmuş bir şekilde bana doğru tutulmuş silaha baktım. Ellerimi hava kaldırdım.

 

“Yemin ederim ben hiç bir şey yapmadım.” diyebildiğim tek şey bu olmuştu. Sesimdeki çaresizlik ben burdayım diye bas bas bağırıyordu.

 

Yerde yatan adam hareketlendi.

“Burak salak mısın? Bu kız bana ne yapabilir. İndir şu silahı.” Kalkmaya çalıştı. Bu adamı tanıyor muydu? Fakat kafama takılan şey. Bu kız bana ne yapabilir mi demişti o. Biraz önce benden yardım isteyen oydu işine gelince nasılda muhtaç oluyor ama içimde bir öfke uyandı.

 

Burak denen takım elbiseli adam polis değildi bu üzerindeki kıyafetten çok net belli oluyordu. Kimdi bunlar? Burak denen bu kişi onu kaldırmaya yardım ediyordu. Bu yaralı adamamı çalışıyordu? Bunlar tehlikeli insanlardı o an kafama dank etti. Benim buradan kaçmam lazımdı. Bunlar mafya olabilir miydi?

 

“Aren bey iyi misiniz?” dedi Burak. Vurulan adamın adı Arendi. Kafasını sallamakla yetindi sadece.

Burak dikkatli bir şekilde etrafa baktı. Ve belindeki telsizi alıp bir tuşa bastı ve konuşmaya başladı.

“Burası temiz hemen ekibi yollayın. Aren bey vuruldu. Anlaşıldı mı? Tekrar ediyorum hemen ekibi yollayın Aren bey vuruldu.”

İki saniyenin sonunda buraya doğru koşan takım elbiseli adamları görünce içimi daha da büyük bir korku sarmıştı. Ben neye bulaşmıştım.

 

Her birinin kulağında birer kulaklık vardı. Ve koordineli bir şekilde hareket ediyorlardı. Fırsat bu fırsattı şimdi kaçamazsam eğer beni çok daha büyük sorunlar bekliyordu. Yavaşça oturduğum yerden kalktım. Bavulum, çantam bunların gözümde artık hiç bir önemi yoktu. Sadece buradan gitmek ve her şeyi unutmak istiyordum.

 

Yavaş adımlarla geriye doğru bir adım attım. Burak ve Aren denen adam önemli bir şey olsa gerek çok ciddi bir konu hakkında konuşuyorlardı. İkisinin dikkati de başka yerdeydi ve ben o an sadece bir hayalettim. Adımlarım daha da geriye doğru giderken. Varlığım onların umrunda olmadı. Ta ki Aren denen adamla gözlerimiz birbirine değene kadar.

 

Kaşları çatıldı o an ne yapmaya çalıştığımı fark etmiş olacak ki hemen Burak’a seslendi. Bunu gördüğüm an var gücümle onlara sırtımı döndüm ve nefesim kesilene kadar koşmaya başladım.

 

Evet o adam belki hayatımı kurtarmış olabilirdi ama sonuç olarak beni değil onu vurmak istiyorlardı. O kurşun bana denk gelseydi suçlusu o olacaktı.

 

Sahilin tam karşısında bir çarşı vardı olabildiğince hızlandım. Şanslıydım ki burada büyük bir kalabalık oluşmuştu. Patlayan silah sesinden sonra herkes buraya girmişti. Ve herkesin gözleri Arenin adamlarındaydı. Çarşıya girdiğim an insanların arasına karıştım. Peşimden gelen takım elbiseli adamlar insanların arasında beni bulmaya çalışıyorlardı. Üzerimdeki kan lekeleri insanların dikkatini çekiyor bana bakmalarını sağlıyordu.

 

“Dur hemen yoksa sana ateş etmek zorunda kalacağız!” Arkamdan bağıran takım elbiseli adamları dinlemedim ve koşmaya devam ettim. Kalbimin küt küt attığını hissediyordum. Önüme iki yol çıktı ya sağdan gidecektim ya da soldan. Ben her zaman solu seçerdim ve bana hep şans getirirdi bugün da öyle yaptım sola döndüm ve koşmaya devam ettim oldukça büyük bir çarşıydı ve kapalı bir çarşı olması da bence avantajdı. İlerledikçe insanlar git gide azalmaya başlıyordu. En sonunda bir kapı gördüm. İçimden dualar ettim kurtulmuştum izimi kaybettirmiştim. Sokağa çıkan kapıdan girdim. Dar bir yoldu fakat hızlı bir şekilde orayı da geçtim.

 

Arkamdan gelen kimsenin olmadığını gördüğüm an hemen ilerideki köprünün altına girdim. O kadar çok koşmuştum ki bir an öleceğimi hissettim. Hoş zaten orada durmaya devam etseydim kesinlikle ölecektim.

 

5 dakikanın ardından nefesim düzene girmişti. Görünürde de kimse yoktu ve artık polise gidebilirdim. Yaslandığım duvarın dibinde kalktım ve tam döndüğüm sırada karşımda Burak’ı gördüm.

 

“Daha iyiysen gidelim. Benimle geliyorsun.” Gözlerinde acıma duygusu yoktu. İçim de ki ses artık kaçış yok diyordu. Ölecektim.

 

Konuşmama fırsat vermeden kolumdan tutarak beni geldiğim yönün tersinde doğru sürükledi. Bana olan bir nefreti varmış gibiydi. Halbuki hiç bir şey yapmamıştım. Sokağın sonunda siyah bir araba gördüm. Ön koltuğunda ise Aren oturuyordu.

 

“Kaçabileceğini mi sanıyordun gerçekten.” Dedi Burak. Benimle dalga geçiyordu. Gözlerimi devridim ve sessizliğimi korudum. Üzüldüğüm tek şey onca harcadığım nefesimdi. Arabaya yaklaştığımız an Arenin daha da kötüleştiğini fark ettim. Gözleri beni buldu, o an bir şey anlatmaya çalıştığını gördüm. Çünkü gözlerinde acı vardı. Ve bu bakış nedense bana çok tanıdık geldi.

 

Burak kolumdan çekiştirmeye devam ediyordu. Aren bir şey söyleyeceği sırada Burak’ın telsizinden bir ses geldi.

“Acil destek gerekiyor. Tekrar ediyorum acil destek gerekiyor. Baskın yapıldı.”

Burak ve Aren birbirine baktılar. Uzun bir bakışma değildi ama birbirlerine bir şey anlatıyor gibiydiler.

 

“Sen git Burak orada olman lazım senden başka hiç kimseye güvenemem.” dedi Aren bir eli karnındaydı kanaması hala devam ediyordu ve durumu kötüleşiyordu.

 

“Abi seni burada bırakamam. Seninle geliyorum.”

Aren elini kaldırdı ve onu durdurdu.

 

“Dediğimi yap Burak sen git ben başımın çaresine bakacağım.” Dedi ve arabadan inmeye çalıştı.

 

“Abi bu halinle araba kullanamazsın.”

Burak ona abi diyordu kardeşler miydi? Ama birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Onlar aralarında konuşurken Burak’ın bir eli kolumu tutuyordu. O kadar sıkıyordu ki kolumu artık canım acımaya başlamıştı. Ayağımın altında ki ufak taşı tekere doğru fırlattım. O an ikisinin de sesi kesildi. Kafamı kaldırdığımda bana baktıklarını gördüm.

 

“Ne? Neden bana öyle bakıyorsunuz?” Anlamam saniyelerimi aldı.

 

“Hayır arabayı hayatta kullanmam. Beni kaçıran sizsiniz bir de size yardım mı edeceğim. Hayır kabul etmiyorum. Bileğimi de bırakır mısın canımı acıtıyorsun.”

 

Dakikaların sonunda kendimi şöför koltuğunda otururken buldum. Nasıl bir belaya bulaşmıştım bilmiyordum. Tek istediğim şey bir an önce evime Ankara’ya dönmekti.

 

“Anladın mı?” Burak 5 dakikaya yakındır araba kullanmakla ve Areni eve sağ Salim götürmemle ilgili bir ton şey anlatıyordu.

 

“Bak!” Artık sinirlenmeye başlamıştım.

“Ben ehliyetimi aldığımdan beri araba kullanmadım.” Direksiyonu yumruklamama az kalmıştı. “Hem beni kaçırıyorsunuz hemde benden yardım mı bekliyorsunuz.”

 

“Bayan bir sakin olur musun.” Burak artık burnundan soluyordu.

 

“Sensin bayan düzgün konuş.” Sinirlerim tavan yapmıştı. Aramız daki bu gerginliği bölen kişi Aren olmuştu.

 

“Artık her kimsen buradan gidebilir miyiz?” Zar zor konuşuyordu.

 

“Bak navigasyon açık orad-“ Burak aynı şeyleri tekrar anlatmaya başlayınca lafını böldüm.

 

“Anladım tamam tekrar etmene gerek yok.” İçimde heyecan korku hepsi bir arada karma karışık olmuştu.

 

“Tamamdır o zaman.” Dedi ve geri çekildi sanki bir şey daha söylemek istiyor ama emin olamıyordu. “Kusura bakma, Aren benim abim gibidir konu o olunca gözüm hiç bir şeyi görmez. Adını bilemediğim için o şekilde hitap ettim.”

 

Ne kadar sinirli olsamda şu an bu durumda özür dilemesi beni mutlu etmişti.

“Adım Nil. Sorun değil.” Sadece hafifçe gülümsemekle yetindim.

 

“Abim dayan doktor evde seni bekliyor.” Burak korkuyordu, onun için gerçekten korkuyordu.

 

Arabayı çalıştırdığım an Burak yanımızdan koşar adımlarla ayrıldı. Neden bana güvenmişlerdi ki.

 

Ara sokakta ilerlemeye başladı araba. Tıpkı Burak’ın dediği gibi navigasyonu takip ediyordum. Uzun zaman sonra tekrar araba kullanabileceğimi düşünmüyordum ama başarabilmiştim.

 

Dakikalardır sessizlik hakimdi. Gözlerim Arene kaydı. Alnında boncuk boncuk terler aktığını gördüm.

 

“Sen iyi misin?” Kafasını hayır anlamında salladı.

Bu durumda nasıl iyi olabilirdi ki.

 

“Neden bana güveniyorsun. Seni şu an yolun ortasına bırakıp gidebilirim. Ve seni ölüme terkederim.” Belki konuşulacak son konuydu ama nedense çok merak etmiştim.

 

Aren derin bir nefes aldı şu ana kadar dayanması bir mucizeydi. “Çünkü bunu yapmayacağını biliyorum. Yapamayacağını değil yapmayacağını. Yerde kanlar içinde yatarken gözlerimin içine bakıp bana iyi olacağımı söylediğinde beni yarı yolda bırakmayacağını anladım Nil.”

 

O an ne diyeceğimi bilemedim. Gözleri yüzümün her bir yerinde geziyordu bunu hissediyordum. İlk defa birinin adımı söylemesi tuhaf hissettirmişti.

 

Direksiyonu daha sıkı kavradım. Ve gaza köklendim. Navigasyona göre 5 dakikaya orada olacaktık. Ta ki bir motosikletin önümüzden hızla geçip 5 km ilerde durup yolumuzu kestiğini görene kadar.

 

“N’oluyo? Bu kim!”

Aren sustu. Konuşmadı.

 

“Kime diyorum bu kim neler oluyor? Aren sana diyorum!” Kafamı hızla ona çevirdim ve gözleri kapalıydı yüzü bembeyaz dudakları ise mosmordu.

 

“Aren!” Bir elim direksiyonda diğer elim ise onun bedenindeydi onu sarsmama rağmen hareket etmiyordu gözlerini açmalıydı. Ölemezdi. Önümüzde duran motorsiklete yaklaştıkça bize doğru silah tutuğunu gördüm. Kafasında kocaman siyah bir kask vardı kimdi bu insanlar ve Arenden ne istiyorlardı.

 

Gaza daha çok bastım. Onu kurtarmalıydım, o kötü biri olabilirdi ya da bir katil kim olduğuna dair bir fikrim yoktu ama şundan emindim o bana güvenmişti. Ve bu bana her andan daha gerçek gelmişti

Bölüm : 18.02.2025 19:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...