@nisaxwn
|
Gizli bir düştün. Gizemin beni şehrine yolcu etti. Şimdi kayboldum senin izbe sokaklarında. Korkulara bağlı değilim. Ama en büyük korkum bir gün bu duygunun hep benimle kalması. Kimsesizken bile kaybedeceklerimden hala korkuyorum. Çünkü Belkide sandığım kadar kimsesiz değilimdir.
❄️
Zamanla ne ağrı ne bir sızı kalacaktı. unutmak iğleşmekti. unutmak ertelemekti... Hep biri var. Ama yokmuş gibi geliyor. Baktığın her yerde var. Ama sen göremiyor'sun. ama hissediyorsun Günlerce arıyor. Ve sonra yoruluyor'sun. Bir zaman sonra bir bekleyiş içindesin. Her kapına gelenin bir umut içinde "belki odur." diye kalkıp baktığında hala o görünmez yaranın acısının seninle olduğunu anladığın anda işte o zaman. Bir kez daha çöküyor omuzların. Bir kez daha yıkılıyorsun. Yarın belki bugün belki gelir. Diyerek koca bir zamanın sonuna geldiğinde. İşte o tam karşında. Yakında. Ve o yara artık acımıyor. Çünkü ilacı onun karşısında. Ama yenede izi sancı veriyor. Çünkü bir kelebeğin ömründesin. Şimdi kalkıp gidip sarılabilir misin ona. Belkide adımlarım beni ona yetiştirmeyecek kadar güçsüzüm diyorsundur. Vazgeçmek böyle bir şey mi. Yıllarca vazgeçmeyip onu bulduğunda pes etmek miydi aşk. Öyleyse insanlar aşık olmamalı. Çünkü aşk yaşatarak öldürüyor. Aşk umutlarla insanı ayakta tutup günün sonunda vazgeçirerek öldürüyor. ne aşk nede bıraktığı Anılar artık bir geçmiş olamayacak kadar çok hasarlıydı. "Şeva bana biraz daha çorba doldursana" diyen mehil'in sesiyle düşüncelerim arasından çekildim. Herkesin aksine onun keyfi yerinde gibiydi. yada aramızda en iyi oyuncuydu. bilemiyordum. çünkü insanların duygularını anlamak zordu. Aklım karışıktı doğrusu. bu akşam her akşamdan farklıydı. çünkü kurallar bu akşam yıkılmıştı. ablam bu akşam yemeğe inmemişti. Bişeyler yanlıştı. hatta gerektiğinden fazla yanlış vardı. Sözde Eniştemle olan tartışmalarından sonra eniştem kapıyı çarpıp gitmiş. ablam ise odasına kapanmıştı. peki ne içindi bu kavga? ortada bir sebep yokken hemde. ayrıca onlar birbielerini sevmedikleri gibi kendi işlerine karışmaz sorgulamazlardı. nedensizce bu durum hoşuma gitmemişti. Bakışları mı kaldırıp karşımda oturmuş bir telefonuna birde yemeğini yiyen mehile çevirdim. "Mehil Annen sana hiç birşey söyledi mi?"diye sordum merakla. mehil omuz silkip umursamazca "Annemden bahsediyoruz değil mi?" dedi Alayca. görende onun annesi değilde milletin annesinden bahsediyorum gibi bir tavrı vardı. "Başka annen mi var senin mehil"dedim tersleyici bir tavırla çorbamdan bir kaşık aldım. mercimek çorbasını hiç sevmezdim. yediğim gibi aldığım tatla yüzümü buruşturarak kaşığı masaya bıraktım. "İnanır mısın O benimle ne zaman konuştu hiç hatırlamıyorum ve en son onunla konuştuğumuzda sanırım ben ilk okula gidiyordum"dedi her ne kadar Alayca konuşuyor olsada sesinde acı bir tebesum vardı. yüzüme bakmadan çorbasının kalanını isteksizce içmeye devam etti. bu gibi durumlarda umursamaz birine dönüşüyordu mehil. "Bu aralar beni bile azarlamıyor. ve bu son bir kaç gündür evde bir ruh gibi dolanıyor. sence bunun sebebi ne olabilir?"diye sordum yeniden. bu aralar işte olduğum için evde çok vakit geçirmiyordum. manyak bir şefin yardımcısı olmak berbat bir duyguydu. restotandan sonrada eve gelmememe izin vermiyordu. Mehil bakışlarını yüzüme çıkartıp. "Sebebini nerden bilebilirim ki. en son saçma sapan bir kitap okuduğunu gördüm. o bu aralar beni çok korkutuyor. "Aklına ne geldi bilmiyorum ama ayağa kalıp avuçlarını masanın üzerine bastırıp bana doğru eğildi."içine cin girmiş olamsın"diye fısıldadı. önce ciddi olduğunu zannedip gözlerimi buyuttum. fakat çok geçmeden yüzüme bakarak kahkaha attı. "Mehil"diye tısladım. bu kız hiç büyümüyor resmen bana ceza olarak verilmişti. "tamam sustum ne halin varsa gör"diyip ayağa kalktığında. yüzünde sinsi bir gülümseme belirmişti. Kahretsin sofrayı bana kitleyecekti. dehşetle her ikimiz aynı krodurla göz göze geldik. "Aklından geçirme"diye uyardım onu. mehil sinsice dudağını kıvırdı. lanet olsun ona kanmıştım. hışımla ayağa kalktığımda. ben daha ayağa kalmadan o çoktan odasına doğru koşmuşmaya başladı."her gün yıkıyorsun bugünde yıka" "Alçak hani yemeği ben yaptım bulaşıklar sendeydi!" Mehil krodurda durup bana döndü. umursamzca omuz silkerek ."Bulaşık yıkamayı sevmiyorum bunu biliyorsun."diyerek içeriye girerek kapıyı peşinden kapattı. "Alçak Bunu yazdım bir kenara sen görürsün?"kendi kendime isyan edip önümde ki bulaşıklara ölümcül bakışlar attım. yemek yerken iyi ama iş yıkamaya gelince ben sevmiyorum. bu kız aynı anasına çekti. Gözlerimin önünde ki gözlüklerimi sertçe yerine sabitleyip. homurdanarak. Masada ki kaseleri mutfağa taşıdım. bütün gün o manyak şef tarafından yeterince yorukduğum yetmemiş gibi birde ev işlerinde ben yapıyordum. Yorgunluktan mehile Hesap soracak gücü bile kendimde bulamadım. bulaşıkları sonunda bitirip odama doğru yol aldığımda. krodorun başında adımlarım durdu. bazı sesler işittim. sesleri takip ederken gözlerim ablamın odasına takıldı. garip fısıltı sesleri geliyordu onun odasından. kimle konuşuyordu bu saate! İçimde uyanan merakla adımlarım yavaşça odaya doğru ilerlemeye başladı. Nedense içimde kötü bir his uyandı. sanki kötü birşey olacak mış gibi kalbim göğsümün derininde acıyla sıkışıyordu. kapının önünde durup. teredütle elimi kapıya doğru kaldırdım. ancak kapının açık olduğunu görünce bundan vazgeçtim. ve sadece elimi hafifçe değdirdirip kapıyı yavaşça araladım. Gözlerim içeriyi tararken görüş alanıma ablam girdi. ilk ne yaptığını idrak edemedim. fakat gördüklerimle kaşlarım şaşkınlıkla yukarı çıktı. ne yapıyor bu vakitte? yavaşça içeriye girdim. ablam dizleri üzerinde odanın ortasında oturuyordu. onun arkasında durduğumu farketmeyecek kadar odaklı duruyordu. ve içerde yanan mavi loş ışıklar odanın içinde hiçte uyumlu durmuyordu Ablam büyü işlerine mi bulaştı! Dehşetle onu izledim. bu sefer içimde ki ses mehile hak verdi. acaba geri gitsem mi? yerde ki çizgilere baktım korkuyla. bir kartanesi şekli verlilmiş sembolun tam ortasında oturan ablam ise yaptığı işte fazla tecrübeli gibiydi. Sessizce bişeyler fısıldıyordu. sözcükleri yabancı bir dildeydi. ve tam olarak hangi dili konustugunu anlamamıştım. tuhaf bir şekilde bazı sesler onun sesine karışıyor gibiydi. korkuyla yutkunkunurken. gözlerim puslandı. bu tehlike habercisiydi. gözlerim ne zaman puslansa. bir şeyler ters giderdi. "Abla ne yapıyorsun böyle?"diye sordum korku ve panikle. daha fazla seyirci kalamadım. benim sesimle yerinde sadece hafifçe kıpırdandığında. artık fısılmadağını farkettim. sesli nefssinin sesini duyumsadım. ardından buz gibi soğuk sesini."Bildiklerini sormayı hep çok sevdin."dedi "ama artık soramayacaksın şeva. çünkü kendi gerçeğinle yüzleşeceksin " Dehşete düştüm. kesin bana büyü yaptı. başıma cinleri musallat etti. "Tam olarak neyden bahsettiğini anlamıyorum ama saat gece yarısını çoktan geçti. ve sen bu saate kadar uyanık kalmazsın"dedim. hafif titreyen sesimle. ablam yerinden doğrulup sonunda ayaklandı. her zaman uzun kızıl saçları bugün kısaydı. omuzunun altında bitiyordu. saçlarını neden kesmişti? oysa ki saçlarını çok severdi. bu yanlış kesinlikle yanlıştı. nedense git gide daha fazla korkuyordum. Ablam sonunda yuzunu bana döndürdü. ve karşımda dikildi. bakışları yorgundu. Her gün ki kadın yoktu. O soğuk kahferengi gözleri değişmişti. giyimine susune düşkün o kadın gitmiş yerine bir başkası gelmisti sanki. şaşkınca üstünde ki geniş kuyu renk elbiseye baktım. güzelliğine kusur getirmişti. bu haline tavrına bir anlam veremedim ama kalbim burkulmuştu. Ve bu his hoşuma gitmemişti. Gözlerim eline indiğinde. avucunun içinde bir kolye gördüm. dikatimi kolyeye verdiğimde. tıpkı benim gibi elinde ki kolyeye baktığında. önümde durarak onu bana uzattı. Saşkınca baktım eline. Sonra ise yüzüne baktım. Elinde göz yaşı gibi mavi taşlı bir kolye vardı. nedense bu kolyeyi tanımıştım. bu kolye annemin di."Bu kolye onun"dedim zorlukla yutkunarak. yıllar aralarına geçmişi sıkıştırmıştı. ve ışık almıyordu anılar. Işık almıyor o maviler hep puslu şimdi. "Ondan kalan tek hatıra" dedi dudakları titrerken Kelimelerin üstü kapalıydı. bakışları yavaşça gözlerimi buldu. aramızda yene o mesafe vardı. bir çok duygunun içinde o suçlayıcı bakışları vardı. bana öyle bakma desem kızar mıydı? "Boynundan hiç çıkarmazdı. ve o gün bu kolye annemizin boynundaydı."sustu sustum. hep olduğu gibi geçmiş bizi susturmayı iyi biliyordu. çünkü zayıflarımız zaaflarımız geçmişimizde saklıydı. "Bunca yıl sakladım. şimdi sıra sende şeva" Bunu beklemiyordum işte. Sertce yutkundum. omuzlarımın gerildiğini hisettim. şimdi bana neden veriyordu? gözlerimden bir yaş süzülüp dudaklarımın arasına sızdı. dikatle baktım kolyeye. ona ait bir eşya belki kokusu vardı üstünde. Ellerim titreyek kolyeye gittiğinde. bir an alacağından korkup teredütle geride durdurdum elimi. ama o öyle yapmadı. beni bozguna uğratarak. kolyeyi elimin içine sıkıştırdı. gözlerim bakışlarıyla buluştuğunda. "Özgünüm şeva "diye mırıldandı ve arkasını dönüp hiç birşey demeden odadan çıkıp gitti. neydi bu şimdi! "Sana dünden kalan anıları sakla. ve sakın kaybetme yoksa gelecekte asla bulamazsın. "Derdi annem. çocukken bu cümleler bana yabancı gelirdi. ama şimdi ne kadar anlam içerdiğini daha iyi anlıyordum. hep olduğu gibi yene haklı çıkmıştı. Çünkü zamanla saçlarımın rengi bile değişmişti. eskiden açık kahferengi saçlarım şimdi acı bir kestaneydi. annemin sevdiği gözlerimde değişmişti. eskisi gibi iyi görmüyordum. ve çocuk'ken kuyu yeşildiler şimdi o yeşiller hep puslu bakıyorlardı. ***
Kızlar hemen yanımda sıkı bir muhabbete dalmışlardı. Ama benim nedense hiç o sohbete katılacak havam yoktu. Sebepsiz bir mutsuzluk üstümde yuva kurmuştu. Ve görünüşe bakılırsa beni kolay kolay terketmeyecek. Bügün sevdiğim adamın doğum günüydü. Dahası o kişi benim nişanlım çok yakında eşim olacak adamdı. Onu düşünmem ile yüzümde yene o aptal gülümseme peyda oldu. Onu gerçekten seviyordum. Ona değer veriyordum. O sırada işittiğim korna sesiyle. Heycanla hızla ayağa kalkıp sohbet eden gruba döndüm. "Susun umut geliyor. Işıkları kapatın!" Kızlar söylediklerimle konuşmayı bırakıktılar. Hepsi süslenmiş püslenmiştiler. Ben ise sadece beyaz dizlerimin üstünde biten balon kollu bir elbise giymiştim. Boynumda annemin kolyesi vardı. ve açık kestane saçlarımı topuz yapmakla yetinmiştim. ve büyük eski usul gözlüklerimle bence sevimli duruyordum. Aslında bunları bile yapmaya gerek duymuyordum. Ama kendi giyimine özen gösteren alımlı bir yeğenim olduğu için bu pek mümkün değildi. Kızlar toparlanıp Hızla ayağa kalkıp yanımda dururken yeğenim mehil ve aslım lambaları kapattılar. Bende Önümde ki çokolatalı pastayı iki elimle kavrayıp doğruldum. Az sonra gerçekleşecek sahne için kalbim yerinde küt küt atıyordu. Avuçlarım terlemişti bile. Pastayı tek elimle tutup gözlüklerimi düzelttim. Yeğenim mehil duvarın köşesinde ışıkları açmak için hazır ol da bekliyordu. Bir kaç saniye sonra anahtar sesiyle Heyecandan elim ayağım birbirine dolandı. Onu görmeyeli üç ay olmuştu. Ve gerçekten çok özlemiştim. Kapı hafifçe aralandığında. Kapı aralığından görünen umut'un başıyla mehil ışıkları açtı. Hepimiz bir ağızdan "iyi ki doğ-" demiştim ki sözlerimi kesen gözlerimin görüşünun bulanık olmasıydı. Bir kaç dakika karanlıkta kalıp birden ışıklar açılınca. Gözlerimin görüşü buğulandı. Hatta halüsinasyon bile görüyor olabilirim. Karşımda umut ve kucağında ki arkadaşım ceren'in olması. Ve zihin altımın bana oynadığı oyunda deliler gibi öpüşmelerine bir an güldüm. Bu çok saçmaydı. Gerçek olmayacak kadar saçma ve imkansızdı. Etrafta ki sessizlik bir an için tuhafıma gitsede elimde ki pastayı hemen yanımda duran şaşkın şaşkın önüne bakan meltem'in ellerine tutuşturup. Gözlüklerimi çıkarttıp parmaklarımla sildim. Hadi ama bunu yapacak günü mü buldun. diye sövdüm içimden. Gözlüklerimi tekrar gözlerime taktım. Aynı görüntü aynı sahne gözlerimin önünde gerçekliğini korurken. Hala aptal aptal gülümsüyordum. Hayır sakinim. Sakin olmalıyım. Çünkü olmak zorundayım. Gözlerimden bir damla usulca süzüp gülümseyen dudaklarımın üstünde kayboldu. Ellerim titrerken ne yapacağımı bilmez halde etrafıma bakındım. Orda mehil'in öfke dolu bakışlarıyla karşılaştım. Çok sakin bir şekilde. Titreyen dudaklarımı aralayıp. "Mehil ordan çantamı getirsene. Acil doktora gitmeliyiz." Dedim. Hayır gözlerim iyi görmüyordü. Yoksa ben biliyorum. Umut öyle biri değil. değil ki. Hem o beni çok seviyor bir kere. Kendimi bu şekilde avuttuğum esnada. Hemen yanımda "şeva" diyen sese döndüm. Gözlerim dolarken kırık bir ifade yerleşti yüzüme. Dudaklarım titredi. İçimde birşeylerin hoyratça koparılıp parçalandığını hissettim. Zamanı geri almayı istedim. Bir kaç dakika önce onu heycan'la bekleyen benliğimde hep tutsak olmak istedim. Bakışlarımı korkarak mehil'den çekip ona baktım. Üzgünce hüzünle hayal kırıklığıyla. Gözlerim yanlızca o aşık olduğum yeşil gözlerdeydi. Koca iki yılı uğruna feda ettiğim adamın pişmanlıkla bakan yeşil gözlerine baktım. İlk kez bakmak istemedim. İlk kez görmek istemedim o hasret kaldığım yüzüne. Yanlızca uzaklaşmak ve kaçmak istedim. Onun Sağ tarafına bakacak cesaretim yoktu. Ona doğru sarsak bir adım atıp titreyen ellerimle buz kesmiş ellerini tuttum. Yanaklarımdan akan yaşları silme gereği duymadım. Umut'un gözlerinde yatan pişmanlık ve üzgün ifadesine hayal kırıklığıyla bakıp. araladım dudakları mı. Titreyen duklarımın arasından yanlızca tek bir kelime döküldü.
"Lütfen" dedim gözlerine yalvararak. "Lütfen bana bunu yapmış olma. Bana bu kötülüğü yapmış olma." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Umut başını öne eğince. "Neden başını eğiyorsun. Sen.. sen birşey yapmadın ki." Hala bir umut vardı içimde. Bir yanıltmaca. Bir hayal yada bir kabus olmasını diliyorum. Başımı çevirip bu sefer hemen yanında duran ceren'e baktım. onu bugün aradığımda hasta olduğunu söylemişti.
"Ceren sen hastaydın. Ne çabuk iğileştin." Boğazımdan acı dolu bir hıçkırık koptu. Tüm gözlerin üstümde olduğunu biliyordum ama zerre umrumda değildi. Kimi öfkeyle kimi şaşkınca. Ama en çok acıyarak bakıyorlardı bana. Sarsılan bedenim ayakta duracak kadar güçlü değildi.
Bir adım gerilerken. Gözlerimi ceren'den çekip umut'un hala eğik olan başına çevirdim. İçim acıya acıya. "Hani beni çok sevdiğini söylemiştin ya." Başımı iki yana salladım. "Bence sevgi dediğin şey ilk önce sadakatle tanışmalı. Yoksa ayakta dikilemez. Yıkılır..." Son sözümü fısıldayarak söylemiştim. Parmağımda ağırlık yapan yüzüğe buruk bir tebesümle bakıp. "Belki de bu yüzük benim hakkım olmadığı için parmağıma ağırlık yapıyor. Belkide bu yüzük asıl sevginin sembolünü taşımadığı çin kalbimde agırlık yapıyor."
Parmağımda ki yüzüğü titreyen parmaklarımla çıkarttığımda. Umut hızla öne atılarak. "Hayır lütfen bunu yapma aşin Bir hataydı sadece." Dedi bana yalvararak baktığında. Bakışlarım donuklaştı. Kalbimde bir soğukluk hissettim. İçimin buz tuttuğunu hissettim. Yaşlı gözlerim artık bir uçuruma bakar gibi umut'a bakıyordu.
"Biliyor musun. Benim parmağıma zaten hiç yakışmamıştı." Buruk sesim. Bakışlarımın tam terseydi. Yüzüğü onun avucuna koymak yerine. Yanında duran arkadaşımın avucuna bıraktım. Ve son sözümü ikisine bakarak söyledim. "Ama bence senin parmağına çok yakışacak." Bu söylediklerimle ikiside afallarken umut kilitlenmiş gibi ceren'in avucunda ki yüzüğe baktı. Kendi çizdiği mutsuz son aşk masallının sonunu izledi. Umut'un yanından geçip gitmeden önce. Gözlerim meltemin ellerinde ki pastaya kaydı. Acıyla gülümseyip. "O pastayı senin için yapmıştım. Doğum günün kutlu olsun." Son sözlerim onda bir enkaz yaratırken ben o enkazın altında boğuldum.
Nasıl bir hızla evden ayrıldığımı bile bilmiyorum. Tek bildiğim bir ara burkulan bileklerim yüzünden az daha merdivenlerden düşecek gibi olmam. Kendimi eski model arabamın içine atıp derin derin nefesler alarak ağlamaya başladım. sonbaharın ilk yağmurundan kopan bir damla arabamın camına düştü.
Arka kapının açılmasıyla gözyaşlarımı ellerimin tersiyle sildim."neden geldin?" Dedim. Hüznüm sesime de yansımıştı. Mehil burnundan soluyarak. " Ben sana demiştim. Onu gözüm tutmadı! diye" söyledikleri tekrar bana umut hatırlatırken. Ellerimi direksiyona koyup. " İn arabadan mehil." Sesim son derecede sert çıkmıştı. Normalde de mehil ile sık sık kavga ederdik ama ilk defa onunla böyle sert konuşuyordum. Çünkü şuan yanlız kalmaya ihtiyacım vardı. Mehil omuz silkip. "Seni böyle bir günde boğazıma bıçak dayasan bile yanlız bırakmam teyze" dedi itiraz ederek. Sinirle direksiyona bir yumruk atıp. " Yeter! Anlıyor musun yeter. Bırak peşimi! Sana git diyorum. Git yanlız bırak beni mehil!" Arabanın içinde yankılanan yüksek sesim Mehil'i zerre etkilememişti. Derin bir nefes alıp sakinleşmek adına gözlerimi yumduğum sırada. Mehil arka koltukta."neden beni hep gözden çıkarıyorsun. " Dedi omuz silkerek.
Bu söyledikleri yalandı. Onu gözden çıkarttığım falan yoktu. Sadece annesi benden hazetmediği için onu kendimden uzak tutuyordum. Gözlerimi açıp dikiz aynasından mehil'e baktım. uzun kumral saçlarını sertçe arkaya iteledi. " Neden beni sevmiyorsun. Ben her mutlu anında en zor gününde yanındayken sen neden beni sürekli itiyorsun." Bu konuyu daha önce hiç açmamıştı. Anlaşılan baya dolmuştu. Ve patlamak için bugünu beklemişti. Sesli bir nefes verip.
"Mehil gider misin lütfen kalbini kırmak istemiyorum. Kötü bir zaman geçiriyorum yanlız kalmak istiyorum sen meltemin arabasıyla eve git ." Sesimin sakın çıkmasına gayret ederek elimle kapıyı işaret ettim. " Hayır hiç bir yere gitmiyorum. Sen nereye ben oraya."diye inat etmeye başladı. daha fazla onunla inatlaşmanın bir anlamı yoktu. titreyen parmaklarımla direksiyonu kavradığımda. göz kapaklarımı zorlayan göşyaşlarımı derine çektim. onları bir süre ertelemek zorundaydım.
Göreceklerim beni korkutuyordu ve ileriyi görmeye hazır değildim. ama güçlü durmalıydım. ama değildim işte. kelomeler faydasizdi. kalbimde ki acıyı dindirmeye yetmiyordu. güvenim kırılmıştı. bir anda bir gecede herşeyimi kaybetmiştim.
Burmimu sertce çekip beni izleyen mehili es geçerek arabayı evin önünde durdurdum. gözlerim dikiz aynasından mehile döndüm."Eve git mehil"dedim sakin davranarak. ama o her zamanki inadıyla. yerinde kıpırdamadan "sende Gelirsen giderim eğer gelmiyorsan boşuna deneme inmeyeceğim teyze "dedi.
Sinirden direksiyonu siktim. sabrim kalmamıştı. beni neden anlamak istemiyordu yanlız kalmak istiyordun sadece. "Mehil lütfen bak sadece yanlız kalmak istiyorum. "Dedim beni dinlemiyordu bile. ama ben yenede konuşmaya devam ettim.
"Ayrıca annen eve erken dönmeni söyledi. "dediğimde Gözleri öyle bir ifadeyle yüzüme döndü ki. sarsıldım. yutkunamadım bile. o ise kırık bir iafdeyle güldü ve sesizce. "lütfen teyze asıl sen yapma. Hayatımda tek sen varken. senden nefret etmeme izin verme."
Bakışları mı kaçırdım. zira yene her zamanki gibi saçmalıyordu. durmadan bana hayaletlerle yaşadığımı söylüyordu. onu gerçekten anlamakta güçlük çekiyordum. onları olabilirdi ama yok sayamazdı. sonuçta annesi babası hayattaydı belki onunla yeterince ilgilenmiyor olabilirlerdi. ama bu mehili sevmedikleri anlamına gelmiyordu.
hala bakışları üzerimdeyken. gözlerimi yola çevirdim. ve arabayı sürerek orman yoluna çekip denize yakın bir yerde durdurdum. neden bu yere gelmiştim bilmiyordum. denizden yağmurdan hep korkardım. denizi sevmezdim. ama nedense bugün. o korkular benden uzaktaydı.
Soğuk bir nefes işledi kalbime buz kestim. gece pusluydu. ama korkularım yenilmişti. bugün nefret ettigim o denize sığınmıştım. ilk defa annemin babamı son gördüğüm yerdeydim. o günden sonra bizi terkedip gitmişti ikiside. arabanın kapısını açıp yavaşça kendimi dışarı atarken. mehil arka koltuğa sırtını yaslayarak. "Denizden nefret ettiğini zannediyordum"dedi onu umursamadan denize doğru yürüdüm. hava kapalıydı.
Gökler renksiz deniz ise korkunç dalgalarını kıyıya serpiyordu. buna rağmen sesler kesik kesikti. aldırmadan tertemiz kumların yüzeyinde ilerledim. gözlerimde ki yaşlar bu anı beklemiş gibi. tenime akmaya başlayınca. öfkeyle geri ittim onları.
"Neden ha? neden sürekli ağlıyorsunuz ?"diye haykırdım. ağlamaktan nefret ediyordum. hemde suçlu ben değilken. ama şimdi ağlıyordum. ve acıyı çeken bendim.
oysa ki suç paylaşılmazdı.
sesizce burnumu çekip gözlerimi önümde ki lacivert suyun yüzeyine diktim. neden bilmiyorum ama o an tuhaf bir hisle kaynadı içim.
Zihnimin kötü oyunlarından biriydi!lanet olsun! uzaklaşmam gerekiyor burdan! Dizlerim titrerken ısrarla denize doğru ilerlemeye çalışan adımlarımı zaptetmeye çalıştım. fakat kendimi kontrol edemiyordum.
Saanki biri zihnimi kontrol ediliyordu. biri vardı yanımda varlığını hissediyordum.
Yağmur şiddetini artırdı. ve göklerden gelen yırtıcı sesler denizin hırçın dalgalarının sesleriyle birleşti. nedensiz bir merak vardı o suyun dibini görmek istiyordum. önüme döndüm ve yavaşça denize doğru yürüdüm. ardımda bir çığlık sesi geldi.
durmadım.
BÖLÜM SONU...
Evet arkadaşlar karakterlerin isimlerini beğendiniz mi?
Kızlar hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Bölümü nasıl buldunuz?
Oy atıp yorum yapmayı unutmayın düşünceleriniz merakla bekliyorum?
Evet sonunda kızlarımız çukura düştüler. muhteşem bir hikaye olacak hem okuması zevkli hemde yazması. heycan'la yazıyorum umarım sizde okurken heycanlanırsınız..
|
0% |