@nisaxwn
|
Çocukken ruhumuzun her yeri rengarenk acılarla süslüydü. Ve biz o acıların derinliğini bilemeden renklerinde kendimize bir mutluluk çıkardık. Aynaların karşısında izlerimizle baş başa kaldığımız zamanlarda bile. Kırmızı kanımıza aşk diye umut ettik. Kollarımızda ki morluklara güzel bir renk diyerek sevindik. Her bir darbenin ruhumuza ne denli azap yaşattığından bir haber. Bizi düşünüyorlar. Hata yapmamamız için hepsi. diyorduk. Oysa hatanın en büyükleri onlardı. Bize süslü paketlerle hediye diye verdikleri o hayatın her tarafı çatlaktı. Hangi yoldan gitsen önünde ya bir çukur. Yada derin bir kuyu vardı.. Hangisini seçersem daha az acı çekerim diye düşünürken sana en azını vererek en fazlasını yaşatırlardı. Bakma anlattığıma. Cümlelerimin üstünde birer perde var. Sen o perdeyi açmayana dek öğrenemezsin anlattıklarımı. Sadece dinlemeni istiyorum. Belki bir gün pişman olduğunda o zaman belki anlarsın insan sırf sebepsiz yere üzülmemek için acıları nasıl kapısına davet ettiğini.
❄️
Bazen insan kendinde olmadan olmaması gereken yerde bir hata yapar ve. Hakkı olmadan sorgulayıp yargılar. Yaptığı hatayı ise öfkesi dönünce anlar. Ve pişmanlık çığ gibi üzerine düşer. Bunun sorumlusu bendim. Başımı korkudan kaldırıp etrafa bakmıyordum. Ama üzerimizde ki keskin şaşkın öfkeli ve delici bakışları hissedebiliyordum. Herkes kendi kafasına ve duygularına göre şuan bizi yargılıyor. Yada beni mi demeliyim. çünkü her hatanın baş rölu nedense hep ben oldum..
Evet bu bakışlardan nasibini alan yanlızca bendim. Korksam da bakışlarımı usulca kaldırıp yüzüme düşen saçlarımın arasından karşımda yıkılmazlığını ilan eden adama baktım. Başını omzuna yatırmış adlandıramağım bir duyguyla bana bakıyordu. İstediğini almış gibi dudadığın köşesi usulca kıvrıldığında kaşlarım çatıldı. Çıplak göğsüne bakmamaya çabalarken
o sanki bu düşüncemi okumuş gibi düşüncelerimden beni yanıltmak ister gibi aramızda ki mesafeyi kırdı. Işıkların söndüğü kehribarları yüz hatlarımda oyalanıyordu. Kendi kafasına kazır gibi. Nedendir bilmiyorum ama bu adamın bakışları daha doğrusu varlığı beni geriyordu. Rahatsız edici bir his bedenimde misafir olmuştu. Bakışlarımı zorlukla ondan çekip bana öfkeyle bakan esmer adama çevirdim. Bana doğru atıldığında bakmaktan çekindiğim adamın benim bir dilde konuşmasıyla göz ucuyla tekrar kendisine döndüm. Gözlerinde ki o öfke ne içindi bilmiyorum ama sinirlenmişti. Esmer adama her ne dediyse adam yutkunarak benden uzaklaştı. Şaşkınca yanında etrafında ki insanları merakla izleyen yeğenime döndüm. Anlaşılan bu aptal bizi düşürdüğü durumdan sıyrılmış gibi. Koluna cimcikleledim. irkilerek bana doğru döndüğünde. Kısık bir sesle. "Dua et bugün tek parça halinde burdan çıkalım yoksa. Se-" demiştim ki. ustaca sözlerimi keskin olan bıçağıyla aşina olduğum o ses kesmişti. "Sana tek bir şans vadediyorum." dedi tehlikeli sesi beni korkutsada geri adım atmadan yüzüne bakabildim. Mehil korkuyla arkama bakarken bende ondan farksız değildim.
Bir an önce çıkıp gitmek istiyordum. Ama görünüşe bakılırsa burda ki işimiz biraz uzun sürecek. Ona bakmamı ısrarla isteyen adama gözlerimi çevirdim. Gözlerinde gördüğüm o karanlık ifadeyle derinden yutkundum. İşin iyi yönü bu öfkenin sebebi ben değildim işin kötü tarafı ise bu kişi mehil'di. Ve buna yanında kı hazel gözlü çocuğun bakışları dahil. Kehribarların sahibi aramızda bir adımlık mesafe kaldığında. Başını eğerek karanlık nefesini yüzüme üfledi. "Sana verdiğim şansın kıymetini bilerek bir şeçim yapmanı istiyorum." Diyerek beni afallattı. Sesinde ki o otorite ve yapmaktan asla çekinmeyecek kadar acımasız olduğun yönününü çok açık. göstermişti. "Ya onu bırakıp burdan gidersin. Yada." Diyerek gözlerimin en derinine baktı. Dudakları kibrin tozlariyla kıvrıldı. "Yada burda kalıp yapacaklarıma seyirci kalırsın. Ve sana tavsiyem bu benimle olmaktan hiç memnun kalmazsın." Dediğinde. Tam anlamıyla beni köşeye sıkıştırmıştı.
Üstelik bana zaman dahi vermeden vermeden sanki sıkılmış gibi. "Sadece beş saniyen var." Aksisi mümkün olmayan sesi tüm itirazlarımı engellemişti beş saniye mi hah bu adam kaşınıyor. Öfke bedenimde harlanınca kendime engel olmadan işaret parmağımı havaya kaldırıp.
"Anlamadım ne için bana süre tanıyorsunuz?"derken kendime engel olmadan kime kafa tuttuğumun farkında bile değildim. başını ağır bir hareketle yana yatırırken gözleri usulca parmağıma indi. öyle bir baktı ki gözlerinden şimşeklerin çarpıstığına bizzat şahitlik ettim.
"Cesaret bazen haddi olmadan yerssiz zamanlarda güven verir. ve bu hiç olmadık yerde tehlikeye bulaştırır" gözleri parmağımdan çekilip yüzüme değindiğinde. parmağımı hızla indirdim. gözlerinde ki o sabrın nasıl çineldiğini ses tonuna yansıyan o öfkeden anlamıştım. açıkçası bu adamdan olabildikçe uzak durmalıydım.
"Mehil!"diye bağırdım iki yüzü kapalı adam mehil'in kolundan tutup sürüklemeye başlayınca. "bırak beni" kendini geriye doğru çektiğinde. bütün insanlar bizi seyrediyordu. bundan en çokta zevk alan adam ise tam karşımda durmuş beni izliyordu. "bırakın onu !"diye hızla onlara doğru atıldığımda. daha buna kalkışmadan. birinin bileğimi kavramasıyla hışımla geriye doğru çekildim. gözlerim önce bileğimi sahiplenen parmaklara indiğinde sertçe yutkundum. gözlerimi yan profiline çevirdim. o ise çok sakince."uslu dur"dedi dişlerini sıktığını gördüm. Şuan hiç olmadığı kadar öfkeliydim. öfkem harlandı. o an öfkeme yenik düşerek tüm hırsı mı ondan almak istedim. bana ne oldu bilmiyorum o an hiç Sağ elimi yumruk yaparak var gücümle yüzüne geçirdiğimde. ne oldu ne yaptığı mı sorgulamadan. kalabalıktan yükselen uğultu sesleri kulaklarımı deleletek zihnime ulaştı. titreyen elim güçsüzlükle yanıma düşünce. elimi onun ellerinden çektim olduğum şoktan sıyrıldığımda. bütün öfkeli gözlerin hedefi haline gelmiştim. mehili tutan adamlarda şaşkınlık içinde bana bakıyordu. bütün insanlar şok olmuştu. sanki büyük bir suç işlemiş gibi bakıyorlardı. o sırada iri bir bedenin önüme dikilişiyle. gözlerimi yavaşça yüzüne çıkardığım. tüm öfkenin yerleştiği o hazel gözlerle karşılaşınca. ne yaptığımı yeni idrak ediyordum. "Sen ne cüretle ona vurursun!" diye bağırdı. Delici bir o kadar öfkeyle tıslayan hazel gözlü çoçuğun karşımda gördüğümde az önce ki hareketlerim bir bir aklımda canlandı. mehil o adamların saşkınlıklarından faydalanıp yanıma gelince. Arkamı dönmeden."Mehil Hiç bir itiraz etmeden arkana dahi bakmadan kaç." Dediğimde önümde dikilen çocuk yüzüne arkasında ki adamın yüzünü göremiyordum. Görmekde istemiyorum zaten. Karşımda dikilen hazel gözlü çocuk mehil'in kaçma girişimine izin vermeden yanında ki adamlara başıyla Mehil'i işaret ederek. "Siz hala neyi bekliyorsunuz? alın şu kızı!." Sert sesini işiten mehil çocuk gibi arkamdan bana sarılınca"bırakma beni reva çok korkuyorum"dedi ilk defa mehil korktuğunu söylemişti. burnunun direği sızladı. o an önümden çekilen çocukla gözlerim karşımda ki adamın bedeniyle buluştu. Parmağımda yüzük olduğu için vurduğum yer kanamıştı. yumruk atarken çizmiştim. hala başı yana eğik adamın sakinliği beni hiç olmadığı kadar korkutmuştu. Mehil'in önce çığlığı kulağıma girmiş sonra ise belimden kayan kollarını. Arkamı dönüp yeğenimi götüren adamlara karşı onu korumak istedim. Ama yerimden milim dahi kıpırdayamadım. Ayaklarım zemine çivilenmiş gibi onları hareket ettiremiyordum. Yanlızca ve karşımda ki adam vardı. Ve kalabalıktan yükselen uğultular. Gözlerim doldu. Ellerim iki yanımda çaresizce dururken mehil'in bağırışları gittikçe uzaklaşmaya başlamıştı. Herşey benim yüzümden oldu. O denizin içinde keşke ölseydim. keşke geberip kaybolsaydım orda. cesedim bile haram kılınmış sanki. ölüm bile bana yaklaşmıyor! Yanağımdan akan tuzlu yaşı bile silemeyecek kadar hissizleşmiştim. Karşımda ki adamın sakinliği yavaş yavaş dağılmaya başlarken. Düzenli nefesleri hızlandı ilk önce. Yaşadığı öfkeden olsa gerek bedeni terlemeye başladı. Boynunu kütleterek yana düşen başını çevirdi. Ve gördüğüm manzarayla bir çığlık koptu ağzımdan. Elim ayağım tır tır titrerken bedenimin kontrolü elime geçtiği için geri geri gitmeye başladım. Gözleri renk değiştirmişti. Kehribarların içinde harlanan ateşi görmek tüm dengemi alt üst etmişti. Öfkeli boğalar gibi burnundan dumanlar çıkıyordu. Gıcırdayan dışlerinin sesi kulaklarıma girdiğinde. "Git." Dedi. Tek bir kelimeyi öyle bir söylemişti ki. O kelimeyle üstüme kaynar sular dökülmüş gibi sarsıldım. "Öyle bir git ki. Seni bulamayacağım kadar iyi saklanabileceğin bir yere gir. Ve mümkünse yaşadığın sürece o delikten hiç çıkma!" "Ve sana yemin ederim ki çıktığın an kendini cehennemin kollarında bulacaksın. Ve o ateş seni yakmaktan hiç çekinmeyecek!"Boğuk çıkan sesi hırıltı gibiydi. kalbimin derinliklerinde hissettiğim korku filizlenip tüm hücrelerime yayıldı. O an adımlarım beni geriye doğru taşırken. hiç düşünmeden hızlı adımlarla uzaklaştımğımda. gösyaşlarım göz kapaklarımı zorluyordu. ağlamamak için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. lakin dudaklarımın arasından çıkan hıçkırığa engel olamadım. görüş açım gözyaşlarımla bulanıklaştı. ardımda işittiğim kükreyişiyle hızlı adımlarım koşmaya başladı. Hıçkırarak ağlarken. nereye gideceği mı bilmeden koşuyordum. korkuma sığınıp mehili öylece götürmelerine izin vermiştim! onun için hiç çabalamamıştım! kahretsin Sesi hala kulaklarımdaydı! onu nereye götürdüler o adamlar? lanet olsun ben neredeyim? titrek bir soluk aldığımda. umutsuzlukla gözleri mi etrafımda gezdirdim. şehir dışında kasaba gibi bir yerdeydim. o korkuyla nasıl buraya geldiğimi bile farkında değildim! az önce o lüks şehirden çok uzak bir yerdi. sanki terkedilmiş gibiydi. evler öyle harabe ve yıkık duruyordu ki sanki yıllardır burda kimse ayak bile basmamıştı. heryerde örümcek ağları ve evlerin etraflarını saran yabani sarmaşıklar. kasabanın belirli yerlerinde yanan ışıklar ise zayıf ışıklarıyla iki adım öteyi bile aydınlatmıyor. zorlukla önümü görürken. bakışlarımı hızla çektim. Nedensizce panik içindeydim. burası bana cinlerin yaşadığı o yerleri anımsatıyordu. gerçi cinler bile o adamın verdiği korkuyu hissettirremezdi ya. O gözleri hiç gözlerimin önünden gitmiyordu. korkudan hala dizlerim titriyordu! etrafa bakmayı kendime yasaklayarak düm düz önüme bakarak hızla yürümeye başladım. bu yerde biraz daha duramazdım. üstümde ki elbise hem kısa hemde çok inceydi bu yer çok soğuktu. olduğum yerde durarak kararsızca yeniden etrafıma baktım. kollarımı birbirine bağladığımda. bakışlarım evlerden birinde durduğunda. "Yerinde olsam oraya gitmek için bir kez daha düşünürüm."o sırada duyduğum sesle hışımla başımı o yöne çevirdiğimde hemen ilerde bekleyen kızı gördüm. Kaşlarımı yukarı dikerken adımlarım beni biran geriye doğru taşıdı. kıyafetlerine bakınca az önce ki o korkunç insanların kıyafetiyle aynı gariplikteydi. "Kimsin sen? orda ne var ki?"dedim olduğumuz alan fazla tenha ve tehlikeli bir yere benziyordu. heran her yerde bir yaratık fırlayacak diye ödüm kopuyordu. "Burda olmak senin için çok tehlikeli değil mi?"dedi kızıl saçları gelişi güzel bırakmış ve siyah bir bandanayla yüzüne düşen tutamları engelmişti. onu incelediğim gibi oda beni merakla süzüyordu. eminim kim olduğumu sorguluyordu. gözlerim tuhaf ve bir o kadar ürkütücü kıyafetinde durduğunda. omzumun üstünü kaplayan yeşil pelerinden siyah kıyafetine kadar dikatle inceledim. tam olarak hangi yureye ait bir kıyafeti doğrusu bilmiyorum! "Ben yolumu kaybettim. buraya en yakın karakol nerede olduğunu biliyor musun? "diye sorduğumda. "Orası neresi ki?"dedi garipsemiş gibiydi. "hem Senin bu alanda ne işin var burası yasak bölge!"kaşlarım hızlıca çaıldığında etrafımda küçük bir göz gezdirdim. dediği gibi tenha ve garip bir havası vardı. "Burası neden yasak ki anlamadım"dedim şaşkınca yüzüne bakmaya devam ettiğimde. " Neden şaşırdın bilmiyorum burasının yasak olduğunu herkes bilir! layal"dediğinde işten tebessüm etti. onu tanımıyordum ama fazla sevimli birine benziyordu. ama yenede neyden bahsettiğini anlamamıştım. oda tıpkı diğerleri gibi yabancı konuşuyordu ve garip olanı onu anlıyor ve onunla aynı dili konuşuyordum. bu çok tuhaftı. O sırada birden fazla adım sesleri kulaklarıma yetiştiğinde ikimizde dikat kesildik. bize doğu yaklaşan birden fazla kişiye ait adım sesleriydim. yutkunarak karşımda ki kıza baktığımda onunla göz göze geldik. lakin o benden hızlı davranarak. önce etrafa baktı. daha sonra ise yıkık bir evin bahçesini gözüne kestirdi. hızla kolumu çekerek beni bir evin taşlı bahçesine sürüklerken. ona ayak uydurup peşinden ilerledim. adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu. hızla taşlı yapılı çaydağa benzer bir yerin arkasına saklandığımızda. adını bilmediğim kız çömelerek gizlice gelen kişilere bakınca. ne gördü bilmiyorum ama teninin rengi değişti. Gözleri saniyeler içinde bana döndüğünde "Sakın ses çıkarma"diye fısıldadı. neden saklanıyorduk anlamış değilim. "Onlarda kim? ve neden saklanıyoruz? "diye sorduğumda hızla parmağını susmam için dudağına yasladı ve kısık bir sesle."süs yoksa yakalanırız!"dedi fazla tefirgindi öyle ki tırnaklarını kemiriyordu. Aklıma gelenle gözlerim dehşetle irileşti. kahretsin yoksa o adam mıydı? Allah kahretsin peşimden gelmişti. kalbim kasıldı birden onun bahsi geçince bile korku ruhumu esir alıyordu. o sırada onların geçmesini beklerken onlar olduğumuz bahçeye girdiler. korkudan nefesimi tuttum. Yanımda ki kız gözlerini yummuş boynunda ki buz taşı kolyesini sıkarak dua ediyordu. "En son burda görülmüşler efendim."dedi kalın gür bir erkek sesi. ardından ise biri kükredi. "Kafa mı buluyorsun lan benimle. sana onları kaybetme demedim mi ben!"diye öyle bir bağırdı ki birden yerimde sıçradığımda. başımı sertçe taşa çarpmamla yüksek bir çığlık attım. "Of çok acıdı!"diye inlediğim. lakin o an fatkettiğim şeyle ağzım aralandı. kahretsin ben az önce çığlık mı attım! gözlerim irileşince yanımda ki kızla biran göz göze geldimğimde. şok içinde bana baktı. herşey için çok geç kalmıştık. adamlar çoktan bizi farketmişti. aralarında biri "orda birileri var!"diyince ağırca yutkundum. yanımda ki kızda bana ters ters bakıp bir kaç sesli küfür savurduğunda. hızla ayağa kalktı. "kural bir sakar kız ne pahsına olursa olsun onlara sakın yakalanma!"diyip hızla ağaçların arasına doğru koşunca. "Koş!"diye bağırdı. "Ordalar derhal yakalayın onları!"adamın gür sesi kanımı dondurmaya yeterken komut verdiği adamlar Üstüme doğru gelemeye başladı. resmen on kişiden fazla adamı görünce gözlerim pörtledi. titreyen bacaklarımı aldırış etmeden hemen kızın peşine takılıp onun gibi ağacların arasına daldım. o adamların yarısı peşimize takıldı. çocukken okulda koşu hızım çok iyi olduğu için için onlari bir umut atlatabilirdim. ama suçsuz yere kaçmak kadar saçma bir şey olamaz. Hala neden kovalandığımı bilmiyorum. adamların hızlı ve iri adımları karşısında zayıf kalsakta onların korkunç görüntülerini gördükten sonra asla yakalanamazdım. zaten o kız öyle hızlı koşuyordu ki sanki koşmuyor uçuyordu mübarek! "Harza!" diye bağırdı. adam öyle bir kükredi ki. kalbim durdu korkudan. "Benden kaçtığın her saniye için ödeyeceğın bedeller daha ağır olacak!" göğsüm deli gibi yükselirken. önümde ki kıza yetişmek için göz gözü görmeyen karanlıkta kör gözle koşuyordum. Bedenimi soaklardan birine atarken nefes nefese kalmıştım. lakin ansızın önümde süratle koşan kız durunca bende onun gibi durarak ardında kesik kesik soluklanırken. nefessizlikten ellerimi dizlerime bastırdım. en son on üç yaşında okul koşu yarışmasına katılmıştım. haliyle artık koşamıyorum. "O adamlar bizi neden kovalıyorlar?"diye kesik kesik soluklar aldım. fakat önümde ki kız put kesilmiş dümdüz önüne bakıyordu. Doğrulup neye baktığını merak ederek başımı kaldırıp önüme baktığımda. aldığım soluklar geriye püskürtüldü. enaz dört iri yapılı adam yolumuzun üstünde bekliyorlardı. onlar az önce ki adamlardı. yüzleri ütülü ve köyü kostümleri ayak bileklerine kadar geliyordu. beni korkutan ise onlar değildi. mavi gözlerin sahibi olan adamdı. bakışları öyle sertti ki. öfke gözlerinde okunuyordu. dizlerimde ki güç çekildi resmen. bakışları bedenimi tırmaladığında gözleri yüzümde durdu. yutkunarak bakışlarımı kaçırdım. bakışları fazla rahatsız ediciydi. onda sevemediğim birşey vardı. bir his ondan uzak durmam için durmadan zihnimi tetikliyordu. "Arkadaşın"dedi sert ve ağır bir tonda konuştuğunda iri adımları yaklaşmaya başladı. heybetli ve asla tükenmez bir güce sahipti sanki. bir o kadar korkunçtu. keskin yüz hatları onu fazla sert gösteriyordu. öyle ki kaşları hep çatık duruyordu. ardımızda bir haraketlilik sezince o an hızla başımı çevirip arkama baktığımda orda enaz beş adam görmemle omuzlarım çöktü. kalbim kasıldı korkuyla burun buruna gelmiştik. onların tiplerine bakınca bile tehlikeli oldukları anlaşılıyordu. adamlar yerinde hareket etmezken o adam ikimizin tam karşısında durdu. dudağı belli berlisiz kıvrılan adamın bakışları üstümden çekilince bu sefer hedefi hemen önümde duran kıza indi. "Arkadaşın çok sevimliymiş."gözleri yeniden bana bakınca yerime iyice sindim. gözlüklerim ilgisini çekmiş olmalıydı ki bir an gözlerini çekmiyordu. "İğrenç aklında ne düşünüyorsun bilmiyorum ama sakın bizi alet etme hard uğra! o gözlerini çek ondan!"diye tısladı. o adam kimdi bilmiyordum. ama hiç dost canlısına benzemiyordu. kızın öfkesi aksine mavi gözleri Alaylıca parladı. "Onu görmeyene kadar düşünmeyi bile bilmiyordum. "Dedi dudağını kıvırarak gözlerini yeniden o kıza indirdiğinde "lakin bu günden sonra sanırım bütün zamanı onu düşünmekle geçireceğim" bunu öyle bir söylemişti ki. biran ne diyordu bu herif resmen gözleriyle taciz ediyordu beni! daha fazla sumayı bırakıp. silkelendiğimde hızla onun önünde dikilerek parmağımı yüzüne doğru kaldırdığım. başını geriye çekerek gözlerini parmağıma indirdi. şaşırmış gibiydi. yanımda ki kız bana engel olmaya kalksada aldırış etmedim. zaten kızgındım bu adamın makarası olmaya hiç niyetim yoktu. . "Bana bak seni adi pislik. seni şikayet edersem ömrün boyunca o delikten çıkamazsın. dağ başımı bura! ne bu önümüzü kesmeler hayırdır kimsin sen ya!"diye bağırdım kızgınlıktan gözüm dönmüştü. lakin karşımda ki adam ifadesini zerre bozmadan. benimle alay eder gibi. "O güzelim bu kadar aceleci olma."dediginde daha fazla öfkelenerek"Pislik misin nesin bilmiyorum ama benim hakkımda doğru konuş!"diyerek tam üstüne atlayacaktım ki. yanımda ki kız hayretle gözlerini üstüme dikerek beni geriye doğru çekti. "peşimizi bırak hard uğra"dedi bıkmış gibi derin bir iç geçirdiğinde. "Ruis hartanus"dedi zorlukla yutkundu. zikrettiği ismi duyunca kalbim sıkıştı. o adam keskin kehribarların sahibi. "O çok güçlü ve kurnaz biri. onunu kandırmak nerdeyse imkansız size olan borcumuzu başka yollarda ödeyebiliriz gerçekten sadece bir şans ver bize"diye konuştuğunda. mavi gözlü hiç düşünmeden redetti. Başını her iki yana sallayarak. biraz da kızın üstüne eğilince. "O taşı istiyorum. ve siz iki aptal bana onu getireceksiniz!" diye tısladı. yüz ifadesi oldukça cidiydi. çenesini sağa sola oynatırken. gözleri yeniden beni buldu. gözlerim ensesinde ki kum sati duğmesine takılınca kaşlarım çatıldı. sanki bu düğmeyin benzerini başka birinde görmüştüm. bu beni neden ildgilendiriyor bilmiyorum ama dikatim dağılmıştı. mehili götüren o adamlarında enselerinde o kum sati vardı.
Bölüm sonu......
Evet heycan dolu bir bölümü geride bıraktık. şimdilik size hiç birşey söylemeyeceğim. zamanla okuyup göreceğiz. bölümler ilerledikçe bazı gerçekler ortaya çıkacaktır. ve bazı karakterler kitaba dahil olacaktır. henüz başındayız. ve birlikte sonuna kadar ilerleyerek birbirimizin ailesi olurken. hayalini kurduğumuz karakterlerde bizden bir parça haline gekecektir. şimdiden kendime başarılar sizede iyi okumalar diliyorum.
Gelecek bölümde görüşmek üzere Allah'a emanetsin'iz..
|
0% |