Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.BÖLÜM YARIM VE EKSİK.

@nisaxwn

Gizli bir düştün. Gizemin beni şehrine yolcu etti. Şimdi kayboldum senin izbe sokaklarında. Korkulara bağlı değilim. Ama en büyük korkum bir gün bu duygunun hep benimle kalması. Kimsesizken bile kaybedeceklerimden hala korkuyorum. Çünkü Belkide sandığım kadar kimsesiz değilimdir.

 

❄️


Ölümün rengiydi sanki doğanın büründüğü kuyuluklar. içine girdikçe adımlarımın altında ki zemin heran kırılıcaktı sanki. mevsimlerin kışın yoluna kurban edilmiş ve bu şehir kışın soğuk karlarıyla lanetlenmiş gibiydi. gözlerim korkular içinde etrafımda geziniyordu. fakat nerdeydim yada buraya ne zaman geldimi bilmeden buzlarla kaplı zeminin üstünde yürüyordum. kar yavaşça yağıyordu ve bazı yerler beyazlıklar la örtülmeye başlamıştı bile. ve üstümde kime ait olduğunu bilmediğim açık mavi bir elbise vardı. tülleri arkadan uzun önden kısa bir elbiseydi. balon kollarıyla ardında belime kadar uzanan bir pelerini vardı. hiç böyle bir elbisem yoktu benim. bana bunu kim giydirdi bilmiyordum.

neler oluyor burası neresi? delicesine uşuyordum. önümde büyüleyici bir şehir. ve rüyalara bile yakıştıramayacağım kadar güzeldi. henüz karların kaybettiremediği buz zeminler daha önce hiç raslamamıdığım farklı evlerin tasarlanışıyla muhteşem bir uyum yakalamıştı. görünüşü bir şehirden çok izlediğim o korku filmlerde ki fantastik dünyalara benziyordu. evlerin tuhaf görünüşleri beni ürkütüyordu.

Korkuyordum hiç olmadığım kadar. belkide bu yüzden böyle uşuyordu ruhum...

Kolları mı birbirine dolayarak soğuktan dişlerimi birine geçirdim. karşımda ki şehrin içine doğru aceleci adımlarla yürümeye başlarken .o sırada birden fazla insan sesi kulaklarıma yükseldi. korkuyla yutkundum seslerlerle birlikte adımlarımı durdudurdum. ardıma dönmekten korkarken. cesaretimin. kırılan parçalarıyla omzumun üstünden başımı hafifçe çevirdim. lakin gördüklerimle ruhum buz tutarken gözlerim irileşti inanmadığım manzara karşısında kirpiklerimi zorlukla kırpıştırdım.

Bir sürü insan bana doğru yürüyordu. Bütün şehir buraya dökülmüştü. onlar kimdi yada ne yapıyorlardı sorgulamadım. çünkü korkum bunu engelliyordu.

Gögyüzünü birden bir gölge kapladı. yavaş ve sinsice. korkuyla geriye doğru atıldı adımlarım. kilitlendim bedenim dönüp kaldı. siyah sisler buz maviliği renginden arındırıyor. milyonlarca insan sesleriyle bu anı coşkuyla izliyorlardı. giydikleri ürkütücü kostümlerle her birinin elinde uzun uçları sivri değnekler vardı. ve o değnekleri havaya kaldırarak çılgınca tezeruhatlar ediyorlardı. onların sesleriyle şehri esiri haline getiren kar gögyüzünde doğru uçuşuyordu.

"SAU RAW"

"SAU RAW"

"SAU RAW"

Dillerinden dökülen bu kelimeler zihnimde anlamsız sorular bırakıyordu. her dile getirdiklerinde ayrı bir his ruhumu kıstırıyordu.

Hızlıca arkamı dönerek buz kaplı zeminin parlak yüzeyinde hızlıca yürüdüm. fakat o sırada yabancı olduğum bir ses ulaştı kulaklarıma. hızım yavaşladı duraksadım. nefeslerim yavaşlıkla dışa savruluyor ve kalbim ses çıkartmakta korkarcasına sessizce hızlandı. "Lasez mehr arwa"(kalbimin sonsuz sahibi) diye konuştu ağır ve baskın aksanıyla. ağırca yutkunarak bedenimi sesin geldiği yöne çevirdiğimde. ansızın kalbim irkildi. ensemden geçen bir üypertiyle bakışlarım dönüp kaldı. soğuk bir his misafir oldu kalbime. Rüzgarla sisler yaratan karların arasında bir sulet açığa vurdu. okyanusun derinliklerinden dağılan deniz yarıları gibiyken güneşin ışıklarından bir yansıma gibi gözlerimle buluştu saf açık kehribarlar güneşten bir renkle mühürlenmişti.

Ellerim kirli beyaz elbisemi kavradı aniden bilinçsizce. korkunun en kendine ait kıldığı rengi ansızın ruhumu tökezledi. ne söylediğini anlamamıştım ama gözleri bir çok ifadeyi dile getiriyordu. kalbim uyuduğu uykudan uyanmış bir sarhoş gibiydi o gözlere bakarken. neden bilmiyordum ama kalbim eriyordu ve nefeslerim sönük kalıyordu. yetişemiyordu zamanın hızına. tıpkı şimdi gibi Hiç bir sesin onun sesini geçip erişemediği gibi. kulaklarıma sadece karşımda ki adamın etkisiyle ona ait kudretli adım seslerini bir melodi dinler gibi dinliyordu.

Gözlüklerimin sakladığı yeşil irislerim. karın ızsız sisserini görüş açısından elerken. bana kendi golgemi kaybettirecek kadar iri bir gölge çöktü bedenimin üstüne. ardımda ki insanların sesleri susmuştu. hala orda olduklarını yada gittiklerini bilmiyordum. sadece kar yağıyor ve o karşımda durmuş gizemli kehribarlarını üstüme dikmişti. onu tanımıyordum ama neden o bana sanki onu taniyormuşum gibi bakıyordu. kimdi bu adam neden böyle hisettiriyordu. onu ne ara incelemeye başladığının farkında değildim. ama gözlerim sabırsızca üstünde geziniyordu. ulaşılmaz olduğu kadar varlığı gizlenmiş bir mevsimin gelişi kadar gizemliydi. iri bedenine yerleşen kul renginde bir kostüm vardı. Özenle tasarlanmış bir kıyafeti.

ürküyordum ama beni hayran bırakacak kadar kusursuz bir güzelliğe sahipti. geniş omuzlarından ayak bileklerine kadar inen siyah bir pelerin üstünde ki asil kiyafeti bütünleştirmişti. ve gizemli kıvrak saçları pelerinin şapkasının ardına gizlense karın ıslattığı bukeleri dağınıkça kehribar gözlerinin üstüne dağılmıştı. gözlerim yeniden gözleriyle çatpıştığında elektirik çarpıyor gibiydi vücuduma bir ısı yayıldı. terliyordum sebepsiz yere."Bana neden öyle bakıyorsun?"diye sordum ansızın. kelimeleri heceledim resmen. aramızda sadece ön adım vardı belkide sekizdi bilmiyordum ne ara bu kadar yaklaşmıştı yada ben neden hala önünde dikilip onun beni izlemesine izin veriyordum? karşısında bir buz kütlesi gibiydim ve o yakıcı bakışları gözlerime baktıkça ruhumu eritiyordu. cevap vermedi suskundu ama gözleri bir çok dilde aynı ifadeyi yansıtıyordu. öfke nefret. yabancıladığım iki duygu. ama bu adamda alışkanlık edilmiş gibiydi.

Ruhuanda ki acımasızlığı seçebiliyordum ve o gözlerimde ki korkuyu görebiliyordu.

Kelimeler suskun kalırken. tehlikenin sırtını yasladığı sesizlik onun güçlü sesiyle bozuldu. "Yaklaş"diye fısıldadı. tehlikenin en yırtıcı halindeydi sesi. beni sersemletti sanki. gözlerim gözleriyle buluştu zifir bir sarıydı renkleri. fazla açıktı. bedenim kendiliğinden ona itat edip usulca yaklaşırken. ansızın ne oldu bilmiyorum kar yerlerden göğe doğru püskürtüldü. ve yerini korkunç siyah dumanlar aldı. geriye çekilmek isterken bile bile ona doğru yürüdüm. küçük adımlarım ölüme yaklaşıyordu. lakin o an onun bedeni o karlarla birlikte yok kaybolunca. korkuyla yutkundum. gözlerim dehşetle büyürken. gözlerimden yağmur gibi sular akmaya başladı. görüş açım bulanıklaştı. delicesine haykırdım. etrafımda karlar uçuştu bir fırtına gibi esip yelliyordu. kıyamet kopuyordu sanki.

Herşey dağılıyordu herşey yıkılıyordu. ve ben o karların içinde kayboluyordum!

"Hanım efendi uyanın"diye bir ses işittim. çok yakınımda gelen bir kadın sesi. omuzlarımda sıcak parmaklar dolanıyordu. irkiliyordum. bedenim ölümün kenarında direniyorken. o an hızla gözlerimi açtım. ter içinde kalmış yüzümde korkuyla büyüyen irislerim bir çift mavi gözlerlerle karşılaştı.

"Çantam altında kalmış" diye soğukça gözlerini yüzümde dolandırırken fazla ifadesizdi. gözlerimi bir çırpıda ondan çekip doğuldum. sırt çantasının askılıkları dirseğimin altında kalmış. zaten yolculukta bitmişti. elimin tersiyle anlımda ki terleri silerek başımı aşağı yukarı salladım. otubus durmuştu. ne ara uyumuştum bilmiyorum.

Ama o kabus hiç normal bir rüya gibi değildi. Hemde Gündüz vakti.

herşey çok gerçekti. o adam kimdi? saçma bir şekilde yüzünü hatırlayamıyordum. birşeyler eksik gibiydi. zihnimde tamamlayamıyordum yüzünü. hala bakışlarını üzerimde tutan kızın ürkütücü gözlerini görmezden gelerek ona çantasını uzattım."özür dilerim uyurken fazla tepki gösteriyorum sanırım "diye kısa bir açıklama yaptım. yanımda oturan kız siyah sırt çantasını sırtına gelişi güzel atarken. "Küçük sorunlar için özür dileme"dediğinde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. gözlerim onun göl yüzeyi gibi parlak gözleriyle kesişti.

Hiç böyle bir cevap beklemiyordum!

Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslatara. saçım başım dağılmış eski gözlüklerim yene gözlerimin önünden düşmüşlerdi. ve tahmin edersem gözlerim yeniden yaşlarla donatılmıştı. bıkınlıkla nefesimi öfledimdiğimde. gözlüklerimi çıkarıp gözlerimde ki yaşları sildim. gözlerimden yağmur damlaları dökülmüştü sanki. gözlüklerimi beyaz tişörtümün ucuyla temizleyerek arar acele taktım. görüşüm netleşmişti. .

Zümrüt yeşili gözleri çok güzeldi fakat fazla parlaktı. sanki göz bebeklerinde göl var gibiydi. o parlak gözleri yene bana tuhaf ve ifadesizce bakarken. kaşlarım kendiliğinden çatıldı. resmen bir ucubeymişim gibi hissettiriyordu. Bu insanların benimle sorunları nedir acaba dışardan farklı biriymişim sanki bu gezegenden değilmişim gibi bakıyorlardı. "Korkunç bir kabus gördümde gözlerim korkudan yaşarıyorlar. "derken sevimlice gülümsediğim. lakin o soğuk ifadesini koruyarak önüne döndü.

sonunda bakışlarını üzerimden çekmişti. ve ben derin bir nefes almıştım. geriliyordum onun bakmasıyla. her ne kadar ufak tefek bir kız olsada tehlikeli birinin imajını taşıyordu. hayir ben durduk yere rüya görmem. Kesin bu kızın o korkunç bakışları bilinç altıma o saçma sapan kabusları koymuştur.

Zira ondan aldığım enerji çok güçlü ve ürkütücüydü.

Düşüncelerime bir son vererek. boynumun altına sıkıştırdığım lacivert sırt çantamı alıp eşyalarımı toparlayarak ayağa kalktım. çantamın küçük cebine koyduğum cep telefonumu açıp ekranda saate baktığımda.

kaşlarım şaskınlığın etkisiyle çatıldı. bakışlarım otamattikmen yanımda ki kız döndü. hala çantasıyla ilgileniyordu. ve otubusun içinde ki insanlar yavaştan dışarı çıkıyordu herşey normalmiş gibiydi yanımda ki kız fazla sakindi. "Ne zamandan beridir uyuyorum ben"diye sordum ansızın korku iliklerime kadar sızan kanım kadar hızlı dolaşıyordu damarlarımda. kız siyah saçlarının ardından sadece göz ucuyla bana bakıp yeniden önüne dönerken. fazla soğuk bir sesle."Zamanın sana bıraktığı kadar "diyerek yanımdan geçip gidecekken.

Söyledikleriyle biran şaka yaptığını düşünsem de çok net ifadesinden şaka yapmadığını anlamam çok uzun sürmedi. bedenime ılık bir ısı yayıldı ve saç diplerime kadar terler sardı bedenimi. "değişikmiş"bir an için durunca omuzunun üstünden bana döndü ve beni şok eden o kelimeler döküldü dudaklarının arasından.

"Neyle uğraştığını bilmiyorsun küçük Kuhar. eğer bilseydin adımların seni taşıdığı yer göründüğü kadar kusursuz olmadığını bilirdin "dediğinde duraksadı kan akışımın durduğu gibi. gözleri gözlerimin en derinine baktı. "zaman saniyelerini tutmaya başladı. bu gece için kararını vermelisin çünkü o kapı bir defa daha açılacak. ve geri dönüş yok bundan."söylediği cümlelerle kanım dönmüştü. nasıl bir saçmalıktı. ne demeye çalıştı. beni kesin biriyle karıştırdı. ardında öyle salak gibi bakarken o hızla uzaklaştı.

Üstünde siyah ve uzun bir pelerin vardı ve saçları siyahın en asil rengini taşıyordu. aralarına karışan mavi tutamlar onu diğer insanlardan farklı gösteriyordu. insanların arasına girerek kaybolana kadar onu izledim. Sözcükler ve o rüya. hepsi bir tesadüf muydu bilmiyorum. ama artık bildiğim birşey varsa asıl gerçeklerin peşind düşmenin zamanı geldiğiydi. hızla çantamı sırtıma atıp seri adımlarla otubusten indim.

***

Bu şehrin soluk renginde kendimi görüyordum fakat kendime ait bir anı bulamıyordum. hatıralarım sırtını yasladığı duvardan beni izliyordu. ama ben onları göremeyecek kadar çok unutmuştum burda kalan anıları mı. çünkü hepsi zamanla gözlerimden bir toz bulutu olup kaybolmuştu

Zamanla ne ağrı ne bir sızı kalacaktı. unutmak iğleşmekti.

yağmurun yağmadığı bir şehir ıslanır mıydı. toprağın üzerinde bırakılan adımların izleri bile yoksa hatıralar hangi sayfada saklıdır. ruhum bile hala içimde ki boş sokaklarda yanlız başına kendisiyle oyun oynarken. Bu dünyada bıraktığım bir izim yada bir anım varmıydı.

Belkide vardı sadece yarım yamalak ve eksik kalan anılardı. o yüzden göremiyordum. Şimdide göremediğim gibi. ait olmak ve ait hissetmek böyle birşeydi. yaşayıp büyüdüğün sokaklar seni sahiplenir ve her köşesinde sana ait hatıralar bırakırdı. ama benim için bu durum aynı değildi.yirmi dört yılı geçirdiğim eve bakarken kocaman bir boşluktan başka hisettiğim duygular arasında. Hep bir hüzün vardı gözlerimde. gezdiğim yürüdüğüm o sokaklarda hep ağlayan bir kız vardı. anılar sadece güzel parçalarla doldurulur. ama benim anılarımın içinde bir hüzün bölüyordu o mutluğu tamamlamadan.

Bir acı sahipleniyordu tenimi yerini kimseyle paylaşmayan paslı ve acımasız bir acı.

Parmaklarımın tersiyle terdutlerle kapıyı çaldım. bir kaç çalmadan sonra kapı açıldı. ilk gözlerimin çarpıştığı ablamın hiç bir ifadeyi taşımayan soğuk gözleriydi. dudaklarımı birbine bastırdım. küskün kelimeler yeniden dilime dolanmıştı. onun bakışları ise en acımasızındandı. kendimi bildim bileli bana hep soğuk bakardı kahfe gözleri. herşeye Alişan benliğim bana böyle soğuk bakan ablamın nefretine alışamıyordu. her ne kadar ağlamamak için kendime kızsamda olmuyordu. o inaçtı yaşlar gözlerimin önünde ağlamak için her bahaneyi kullanıyordu. ama buna izin vermeyecektim enazından deymeyen kişiler için . burnumu sertçe cekerek göz temasından kaçındım. ablamın bakışları hala üzerimdeyken.

"Yene seni işe almadılar değil mi?"diye sordu kapının önünde dikilmiş sanki işe alınmadım desem beni eve almayacaktı. bu sefer eminim çok kızacaktı. nerdeyse girdiğim bütün işlerde en fazla iki gün sürmüştü. her defasında sakarlığım yüzünden kovuluyordum. ama ablama göre tabikide uğursuzdum.

"Malesef ki"dedim üzülmüş gibi bakışları mı ellerime çevirdim. "oraya girer girmez yaydığım uğursuz enerjiyi onlarda aldılar. çok yalvardım ama yenede almadılar"diye oyunuma devam ederken.

Sabır dilercesine başını her iki salladı. benden nefret ettiğini keşke bu kadar açık etmese. malum insanın yaşı büyüdükçe duygusallaşıyor. sonuçta bir kaç gün sonra yirmi dört yaşına basacaktım. haliyle o çocuksu duygularım olgunlaşıyordu.

"Bu evdeki herkes uğursuzluğun yüzünden doğru dürüst yaşayamıyor zaten. hala anlamıyorum o çocuk neden senden hala ayrılmadı"diye konuşurken sesinde ki kalıcı o kini iliklerime kadar hissettirmişti. gözlerim hızlıca gözlerine çevrilince. gözlerinde ki o büyük nefreti görmek omuzlarımı sarsmıştı.

"Seni yanıltmak istemem ama bu sefer beni işe aldılar"hızlıca onun yanından geçerken yüz ifadesini bildiğim için merak bile etmedim. kolum onun koluna çarparken hemen yanında durdum. omzumun üstünden bakışlarımı ona çevirdim. benden aldıkları yetmemişti. umut beni seviyordu ve bu onu mutlu etmek yerine kızdırıyordu. her ne kadar umut benim çocukluk arkadaşım olduğu gibi aşkımdı. onu seviyordum bana bir tek o mutluluğu veriyordu.

"Nefretin bir gün sana pişmanlık olarak dönecek. ve sen o gün geldiğinde üzülmeye bile zaman bulamayacaksın. çünkü herşey için çok geç olacak!"son sözümü söylediğimde gözlerini gözlerime çevirdi. ve hiç birşey söylemeden yanımdan geçip gitti. onunla aynı evi paylaşmak istemiyordum ama gidecek başka bir yerimde yoktu. eniştem gece gündüz çalışıyordu. ama hiçbirimizin onun parasının nereye gittiğini bilmiyorduk. bu evde herkes kendi için çalışırdı. ve en saçması ise herkes kendi yemeğini işlerini kendisinin yapmasıydı.

Lakin ben uymuyordum o yüzden hepsi benden nefret ediyordu.

Spor ayakkabılarımı çıkartıp içeriye girerken sonbaharın sonlarında olduğumuz için hava artık serinleşmişti. ama yenede İstanbul'un bunaltıcı havasıyla kirliliği nefesimi daraltıyordu. yoldan geldiğim için bir duşa ihtiyacım olduğundan. mehil'in ofasına çekilip ilk önce bir duş almaya karar verdim. umarım sular geliyordur. her ne kadar ablam beni kızdırmayı başarsada onu umursamayacaktım. nedense umutu düşünmek beni mutlu ediyordu. küçük bir an için aptallar gibi gülümsüyorum. yaklaşık bir yıldı hayatımdaydı. onunla ciddi düşünüyordum tabi o bana daha önce evlilik teklifi etmişti. o zamanlar kendimi hazır hissetmiyordum. ama artık eminim umut benim gerçek aşkım o benim için doğru kişiydi.

Umut yaz tatili için bir kaç aydır ailesinin yanına gitmişti. geldiğinden beridir onu hiç görmemiştim. hem o ailesinin yanındayken onun doğum gününü kutlayamamıştım. sanırım ona bir sürpriz borçluyum. hızlıca mehil'in odasına ilerlerken. heycandan kalbim hızlanmıştı. odaya girer girmez mehilin yokluğu çarptı gözüme. banyodan gelen seslerle. yene banyoda olduğunu anladım. o cadı bu saatlerde hep evde olurdu onunla aynı odayı paylaştığım için en çok ondan nefret ediyordum. yeğenim değilde kardeşim gibiydi. tabi düşman üç kardeş denirdi bizlere anca.

***


Mutluydum. Belkide uzun zaman sonra ilk defa mutluluğu bu kadar uzun yaşıyordum. Mutluluk herkese yakışmaz. Ve bende bu insanların arasındaydım. Kötü bir hayatım yoktu elbette. Bana şiddet uygulayan sarhoş bir babam yada beni istemeyip terkeden bir annem yoktu. Yada kıskançlığı yüzünden benden hep nefret eden bir kız kardeşim yoktu. Bunların hiç birinin olmaması bile mutlu olmam için yeterli değildi. Belkide asıl ruhunun mutluluğu önce tanıması gerekirdi.

Kızlar hemen yanımda sıkı bir muhabbete dalmışlardı. Ama benim nedense hiç o sohbete katılacak havam yoktu. Sebepsiz bir mutsuzluk üstumde yuva kurmuştu. Ve görünüşe bakılırsa beni kolay kolay terketmeyecek.
Etrafımda ki balonlar ve dahası güzel tatlılar ile kendi ellerimle yaptığım pasta bile beni bu derin hüzünlü halimden sıyıramıyordu.

Bügün sevdiğim adamın doğum günüydü. Dahası o kişi benim nişanlım çok yakında eşim olacak adamdı. Onu düşünmem ile yüzümde yene o aptal gülümseme peyda oldu. Onu gerçekten seviyordum. Ona değer veriyordum. O sırada işittiğim korna sesiyle. Heycanla hızla ayağa kalkıp sohbet eden gruba döndüm. "Susun umut geliyor. Işıkları kapatın!" Kızlar söylediklerimle konuşmayı bırakıktılar. Hepsi süslenmiş püslenmiştiler. Ben ise sadece beyaz dizlerimin üstünde biten balon kollu bir elbise giymiştim. Boynumda umut'ub bana doğum günü hediyesi olarak hedlye ettiği kelebek şeklinde ki gümüş kolyeyi takmıştım. Sarıya çalan saçlarımı topuz yapmakla yetinmiştim. ve büyük eski usul gözlüklerimle bence sevimli duruyordum. Aslında bunları bile yapmaya gerek duymuyordum. Ama kendi giyimine özen gösteren alımlı bir yeğenim olduğu için bu pek mümkün değildi.

Kızlar toparlanıp Hızla ayağa kalkıp yanımda dururken yeğenim mehil ve aslım lambaları kapattılar. Bende Önümde ki çokolatalı pastayı iki elimle kavrayıp doğruldum. Az sonra gerçekleşecek sahne için kalbim yerinde küt küt atıyordu. Avuçlarım terlemişti bile. Pastayı tek elimle tutup gözlüklerimi düzelttim. Yeğenim mehil duvarın köşesinde ışıkları açmak için hazırolda bekliyordu. Bir kaç saniye sonra anahtar deliğinden hışırtılar gelmeye başladı. Heyecandan elim ayağım birbirine dolanmıştı. Onu görmeyeli üç ay olmuştu. Ve gerçekten çok özlemiştim onu.

Kapı hafifçe aralandığında. Kapı aralığımdan görünen umut'un başıyla mehil ışıkları açtı. Hepimiz bir ağızdan "iyi ki doğ-" demiştim ki sözlerimi kesen gözlerimin görüşünun bulanık olmasıydı. Bir kaç dakika karanlıkta kalıp birden ışıklar açılınca. Gözlerimin görüşü buğulandı. Hatta halüsinasyon bile görüyor olabilirim. Karşımda umut ve kucağında ki arkadaşım ceren'in olması. Ve zihin altımın bana oynadığı oyunda deliler gibi öpüşmelerine bir an güldüm. Bu çok saçmaydı. Gerçek olmayacak kadar saçma ve imkansızdı. Etrafta ki sessizlik bir an için tuhafıma gitsede elimde ki pastayı hemen yanımda duran şaşkın şaşkın önüne bakan meltem'in ellerine tutuşturup. Gözlüklerimi çıkarttıp parmaklarımla sildim.

Hadi ama bunu yapacak günü mü buldun. diye sövdüm içimden. Gözlüklerimi tekrar gözlerime taktım. Aynı görüntü aynı sahne gözlerimin önünde gerçekliğini korurken. Hala aptal aptal gülümsüyordum. Hayır sakinim. Sakin olmalıyım. Çünkü olmak zorundayım.

Gözlerimden bir damla usulca süzüp gülümseyen dudaklarımın üstünde kayboldu. Ellerim titrerken ne yapacağımı bilmez halde etrafıma bakındım. Orda mehil'in öfke dolu bakışlarıyla karşılaştım. Çok sakin bir şekilde. Titreyen dudaklarımı aralayıp. "Mehil ordan çantamı getirsene. Acil doktora gitmeliyiz." Dedim. Hayır gözlerim iyi görmüyordü.

Yoksa ben biliyorum. Umut öyle biri değil. değil ki. Hem o beni çok seviyor bir kere. Kendimi bu şekilde avuttuğum esnada. Hemen yanımda "eflin" diyen sese döndüm. Gözlerim dolarken kırık bir ifade yerleşti yüzüme. Dudaklarım titredi. İçimde birşeylerin hoyratça koparılıp parçalsndığını hissettim. Zamanı geri almayı istedim. Bir kaç dakika önce onu heycan'la bekleyen benliğimde hep tutsak olmak istedim.

Bakışlarımı korkarak mehil'den çekip ona baktım. Üzgünce hüzünle hayal kırıklığıyla. Gözlerim yanlızca o aşık olduğum yeşil gözlerdeydi. Koca iki yılı uğtuna feda ettiğim adamın pişmanlıkla bakan yeşil gözlerine baktım. İlk kez bakmak istemedim. İlk kez görmek istemedim o hasret kaldığım yüzünü. Yanlızca uzaklaşmak ve kaçmak istedim.
Kocaman salonda sanki duvarlar üstüme üstüme geliyormuş gibiydi.

Onun Sağ tarafına bakacak cesaretim yoktu. Ona doğru sarsak bir adım atıp titreyen ellerimle buz kesmiş ellerini tuttum. Yanaklarımdan akan yaşları silme gereği duymadım. Umut'un gözlerinde yatan pişmanlık ve üzgün iifadesine hayal kırıklığıyla bakıp. araladım dudakları mı.

Titreyen duklarımın arasından yanlızca tek bir kelime döküldü.

 

"Lütfen" dedim gözlerine yalvararak bakarak. "Lütfen bana bunu yapmış olma. Bana bu kötülüğü yapmış olma." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Umut başını öne eğince. "Neden başını eğiyirsun umut. Sen.. sen birşey yapmadın ki." Hala bir umut vardı içimde. Bir yanıltmaca. Bir hayal yada bir kabus olmasını diliyorum. Başımı çevirip bu sefer hemen yanında duran ceren'e baktım. "Ceren sen hastaydın. Ne çabuk iğileştin." Boğazımdan acı dolu bir hıçkırık koptu. Tüm gözlerin üstümde olduğunu biliyordum ama zerre umrumda değildi. Kimi öfkeyle kimi şaşkınca. Ama en çok acıyarak bakıyorlardı bana. Sarsılan bedenim ayakta duracak kadar güçlü değildi.

 


Dedikleri gibi belkide bu dünyaya ait değilim.






 

BÖLÜM SONU...

 

Evet arkadaşlar karakterlerin isimlerini beğendiniz mi?

 

Kızlar hakkında düşünceleriniz nelerdir?

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Oy atıp yorum yapmayı unutmayın düşünceleriniz merakla bekliyorum?

 

Evet sonunda kızlarımız çukura düştüler. muhteşem bir hikaye olacak hem okuması zevkli hemde yazması. heycan'la yazıyorum umarım sizde okurken heycanlanırsınız..

 

Loading...
0%