@nisaxwn
|
İlk kez alıştım. İlk kez kendime yakışan bir şeyler bulmayı başardım. Ve kendimi onlara ait kılmaya onları benimsemeye başladım. Herşey güzel değildi. Ama güzel yapmak zorundaydım. En kötüleri bile iyileştirmeliydim. Ben acıları bile kendimce süslemişken onlara kötü gelen karanlık gelen herşeyi alıp gülüşlerimle örtmeye çalıştım. İnsanlara göre fazla gülen biriydim. Bilmem hep öyle derlerdi. Ama bence yalandı. Çok nadiren gülerdim. Yada ben iyi bir yalancıydım. Evet öyleydim. Geçmişte bir çok insan bana böyle hitap ederdi.
🍁
Eksik ve yarım hayatımın değerli anları yarım ve eksikti. eksik olan hayatım mıydı yoksa ailemin olmaması mıydı? bu yüzden mi ismimi benden başka kimse bilmiyordu? oysa ki baktığım heryerde benim gibi bir sürü insan vardı. ama beni tanıyan onların bastığı kaldırım taşlarıydı. Biz bizken yanlız kaldık. yokken ise hayatımıza renk katan birilerini aradık. sonuç hep aynı yere çıktı. kimileri aradı buldu. kimileri ise yolun başında vazgeçti. bulanlar sıkıldı. bulamayanlar hep bir arayış içinde yaşadı. oysa ki yanlızlık etrafında ki insanların sayısına bakmazdı. çünkü kendi içinde yanlız olduğun surece hep eksik ve yanlızsın... İlk defa kendi isteğimle gelmediğim bir şehirde yaşıyordum. her şehirde sadece iki ay kalırken bu şehirde üç ayımı geride bırakmıştım. Tesadüfen geldiğim bu şehrin kendine göre bir sürü tuhaf kuralları vardı. ve en önemlisi buraya gelen kişiler geldikleri mevsim gelemeyene kadar ayrılamıyordu. ve ben Şubat ayında gelmiştim. ve burdan gitmem için gelecek Şubat'ı beklemeliyim. Hayır böyle saçma kuralları koyan kişiyi bulsaydım. iyi bir lafım olurdu. neyse ki öyle biri yoktu. burayı anlatan bir kitaba göre şehir kendi kurallarını kendi koymuştu. ve uymayanlara cezalar veriliyordu. ve bu gelenekler yıllar öncesine dayanıklıydı. kimse kurallarına baş kaldırmaz insanlar ölümüne itat ediyordu. benim bilmediğim bir çok şey vardı. bu şehirde farklı ırklar ve çok sayıda düşmanlıklar vardı. bu üç ay içinde duyduklarım beni her ne kadar şoka uğratsada. işin tuhaf yanı eskiden korkuyu tanımayan benliğim korkuyordu. serin bir hava baharın gelişini kutlarken. havanın temiz kokusunu derince soluyayak her zaman önünde gectiğim garip müzenin önündeydim. bir müze diye geçiyordu ama bir müze değildi. bir okuldu. tabi bildiğimiz okullardan değildi. tabi bu düşüncem dışına bakılınca kocaman bir bahçesi vardı. ve etrafı demirli korkuluklarla örtülüydü. devasa siyah kapının en üstünde altın renginde büyük yazılarla klas müzesi yazılmıştı. altın renginin en dikat çekici tonunda ve etrafıyla sisler yılan gibi yazılara sarılmıştı. doğrusu dış cephesi çok ürkütücüydü. simsiyah taşlarla sarar büyüklüğündeydi. kaç katı vardı emin değilim. şehrin merkezinde sayılırdı ama yanında veya önünü kapatacak hiç bir ev iş yeri yoktu. olsa dahi görünmezdi. kocaman kulesi göklere uzanacak kadar uzundu. doğrusu korksamda içini merak etmeden duramıyordum. fazla dikatimi çekiyordu.Tabi beni asla içeriden sokmazlar. oraya sacece bilindik ve önemli kişiler girebiliyordu. çokça sıkı korununan bir yerdi. Belkide içinde önemli bir hazineyi gizliyorlar. adı üstünde bir müzeydi. illa değerli eşyalar vardı. aklıma şeytani oyunlar düşüncelerime karışıyordu. içimde ki merak çok başka bir hal almıştı. ne zamandır hırsızlık yapmıyordum artık bırakmıştım. tabi bu müzeyi gördüğümden bu yana uyku bile haram olmuştu gözlerime. Biri beni oraya çağırıyor şeytanın vesveseleri kuvetliydi. ve ben kankaya çok müsait bir zamandaydım. bu aralar çalıştığım işten kovulduğum için oturduğum kiranın ödeme günleri geçilmişti. o suratsız adam bugün yarın kapıma dayanmadan o müzeye girmeliyim! *** Karanlık ilk defa yabancı gibi etrafımı sarmıştı. soğuk baharın önderliği sürüyordu şehrin üzerinde. nefesim duman olup korkularıma karşılıyordu. gergindim. yıllarca hırsızlık yapmama rağmen ilkmiş gibi korkular içinde terliyordum. Demir korkuluk parmaklarımın teri bulaşmış ellerim üstünde kayıyordu. yüzümü buraya ait pelerinli bir kostüm gizliyordu. oraya gizli gitmeyecektim oraya değerli biriymiş gibi girmeliydim. ve üstümde ki siyah paraşütlü kostüm bu müzeye aitti. Kostümün sırtında düz bir üçkenin içinde ters bir üçken vardı. onların arasında ise büyük harflerle sis yazılıyordu. bu kostümü daha iki ay önce buraya geldiğim ilk zamanlarda tanıdığım bir kızdan izinsizce almıştım. bana bu yere hiç girmediğini söylerken yalan söylemişti. çünkü oda bu müzede çalışıyordu. veya okuyordu. Benden bişeyler gizliyordu birden bire hayatıma girmişti. şimdi ise ona karşı ilk hatamı yaparak isizsizce kıyafetini çaldım. umarım o farketmeden yerine koymayı başarabilirim! sıkıntıyla ellerimi ovuşturup nefesimi bırakıp kapıya doğru yavaş ve emin adımlarla ilerledim. umarım açılır diye içimden bildiğim bütün duaları okurken kapının tam önünde durduğumda. hiç beklemediğim anda kapı açıldı. şaşkınca kapının ardında ki koca ışıklarla aydınlanan müzeyi görünce dudaklarımın arasından şaşkınlık nidaları döküldü. heyecandan kalbim kasıldı. düzensiz nefeslerim sürekli hızlanıp yavaşlayıp duruyordu. beni taşıyan dizlerim ise yene beni taşıdıkları için fazla isteksizlerdi. Onların aksine kalbim fazla heyecanlı ve istekliydi. hadi ama burda alacağım her ne olursa olsun ömür boyu beni bu sefaletten kurtaracak! ya tam tersi yakalanırsam! işte o zaman aldıklarım bana zenginlik değil sefalet getirecekti. belkide ölüm yada ölümden daha ağırı. Ölüm seni hiç bir an korkutmadı hilda. kendi soyadını ismini bile sen koydun o sokaklar seni sen büyütürken şahitlik etti. kaybedecek neyin vardı ki kaybetmekten korkuyorsun? Adımlarım içeri girerken fazla kararsızdı. bakışlarım önünümde. ihtişamlı müzenin avlusuna ayak basınca zemin titredi sanki. irkildim. önümde bir köprü gibi müzeye ilerleyen bir yol çizilmişti. etrafını loş renkli ışıklar aydınlatırken. köprünün her iki yanında iki tane şelale büyüleyici bir manzara karşıladı beni. ama suların rengi grinin kuyu bir rengindeydi. üstünden ise ılık dumanlar yükseliyordu. ağaçlar kara kuytuydu. hepsi hastalıklıydı sanki. En garibi ise çam ağaçları bile yeşil değildi. köprünün üzerinde yavaşça yürüdüm. Etrafta bazı insanlar vardı ama kıyafetleri benim kıyafetim gibi değildi. onların bakışları benim gibi dikatini üstüme aldı. ve hemen yutkunarak önüne döndüm. zira hiç tekin bir yere benzemiyordu. ve o insanlarda hiç güvenilir kişilere benzemiyordu. seri adımlarla köprünün sonuna kadar ilerledim. müzenin camlı büyük ihtişamlı kapının önünde dururken içerde ki güvenlik sistemi takıldı gözlerime. ışıklar yanıyordu ama içerde ne ses vardı ne seda. Böyle müze mi olur canım?. yada okul mu demeliyim? Nedense bu durum beni ürkütüyordu. En iyisi zaman kaybetmeden istediğimi alıp burdan hemen kaçmak. cam kapı benim için açılınca hemen açıldığı için şaşırdım. bu kapının bir parolası veya şifresi olması gerekmez miydi? Sanırım bu kıyafeti giyen herkes özgürce bu yerde istediğini yapabiliyordu çünkü illa birilerin kapıda durması gerekirdi. daha fazla düşünmeden içeriye girdim. düşüncelerim işimi zorlaştırmaktan başka işe yaramıyordu. İçeriye girdiğim anda Ensemden sırtıma kadar soğuk bir ürperti indi. derim karıncalandı sanki. ne olduğunu anlamadım. hayır koca müze bu saatte kapanmış olabilir miydi? olabilirdi. sonuçta bir okuldu bu yer. tisiplinli olmalıydı. Dikat çekmeyecek bir tavırla yan yana dizili asansörlerden birine binerek üst kata çıktım. boş holde misafir olan nefeslerimin sesinden başka ses çıkmıyordu. nerdeyse bütün duvarlarda değişik sanatlarla çizilmiş taplolar asılmıştı. hepsinin renkleri kasvetliydi. ve tam olarak neyi anlattığını anlamadım. onlara bakınca tüylerim diken diken olmuştu. daha fazla tablolara bakmayı kesip koca demirli yuvarlar kapı karşısında kaşlarımı çatarak yavaşça yaklaştım. Ona yaklaşınca bir ses duydum sanki. irkilerek etrafımda göz gezdirdim fakat kimse yoktu. Ya bu ses neydi? Bu boşluk bu isimsiz korkular doğru yerde miydi? yoksa olmamam gereken yerdeydim. Zihnimde tuhaf bir şekilde bazı sesler vardı. izleri güçlü sesler ise bir kişiye ait gibiydi. bu arlar delirdiğimi düşünüyorum. Sağ elim yavaşça kaldırıp kapıya yasladım. hiç birşey yapmadan sadece bekledim. ve kapı yavaşça açıldı. daha buraya gelmediğim halde neyin nasıl yapıldığını bilmek beni şaşırtıyor. yutkundum. kalbim delicesine hızlandı. kapı açılınca ürkek adımlarımla içeriye doğru yavaşça adımalayarak kendimden beklenmediğim bir cesaretle içeriye girdim. Kimse görünürde yoktu. merakla başımı eğip içeriye baktığımda. gözlerim dehşetle büyüdü. kalbime hiç gitmeyecek bir sıkıntı sahipti. az önce müze benzer bir alandan şimdi gizemli bir kütüphaneye girmiştim. sayısını bilemediğim kadar çok kitap vardı bu bölümde. raflarda düzen içinde temiz bir alandı. ve bu demekti ki insanların buraya sıkça uğradığıydı. içerde ki karanlık koku duyularıma karıştı izinsizce. Oysa ki Neden korkuyorum ki sadece sıradan bir kütüpaneydi. demek isterdim ama bu yer içinde normal kitaplar barındırmıyordu. kitapların üstünde ki ağır taşlarıyla tıpkı büyü kitaplarına benziyordu. en iyisi uzaktan bakmak sonra flimlerde ki gibi lanetlenirim yada başıma bir hayalet falan musallat olur! Allah korusun! Hadi bakalım bu ayın kirasını ödemek için bir lanetlenmem eksikti! içerde ürkek adımlarla ayaklarımı zeminde sürerken gözlerim merakla kitap ve daha adını bilmediğim koleksiyon gibi ya yana dizili taşların üzerinde geziniyordu. içerisi karanlık ama onların ışıkları heryeri hoş loş ışıklarla aydınlanıyordu. Geniş bir bir alandı. Ama nefes almayacak kadar derinlerdeydi. Korkunç bir hava ağır ağır dolanıyordu etrafımda. buna nefeslerimin korkusu ikiye katılıyordu. renkli parlak taşların arasında mavi bir taş gözüme çarptı. süslü şeylere bayılıyordum. ve onda beni kendine çeken bişey vardı. onu almanın isteğiyle ellerim rafa doğru uzandı. hiç düşünmeden hızla alıp kostümünün cebine koyarken. kalbim heycanlı atışladı. bedenimi ısıtıyordu. İli hırsızlık yaptığım gün gibiydi herşey. bir dejavuya dönüyordu. tek farkım o zamanlar küçük bir çocuktum ve bunu isteksizce yapmıştım. zaman nasılsa acımasızca saklıyordu o günleri. iyi anılar kötö anıların aksine hiç hatırlanmazdı. çünkü bizler bildiklerimizle yürümeyi öğrendik. Ve şimdi İstediğin kadar ara ama bulamazsın çünkü kötüler iyilerden daha fazla iz bırakıyor zihninde. dikatim dağılırken bir adım öne attım fakat ayaklarım aniden birbirine dolandığında. saniyeler içinde dengemi kaybettim. ağzımın içinde patlayan çığlığa engel olamayıp raflardan birine çarptım Ağzım açık kalırken. dengesizlikle bedenim hızla yere serildi. bedenim acıyı üstlenirken. en ağırı zavallı avuçlarıma yüklenmişti. Gerçekten yazıklar ola! Herşey için çok geçti. yeri boylamıştım yene. bazen sakarlığım tutunca bir süre peş peşe devam ediyordu. ve sanırım o aksi günler bula bula bu günü bulmuştu. canımın acısından dişlerimi sertçe birbirine bastırıp avuçlarım sertçe yere sürterek yerde kıpırdanırken. o an çarptığım rafın sallandığını gördüm. hay aksi bir o eksikti! daha ne olduğunu anlamadan kitaplarla birlikte üstüme doğru gelen koca raftan kurtulmak için. Hızla kendimi yana kaydırmamla sertçe yanıma düştü. görültülü bir ses koptu kulaklarımın dibinde. nefesim boğazımda boğuldu. dehşetle seyirci olan gözlerim şokla klitlendi. korku şaşkınlık aynı anda ifademe yerleşti. ama odağım değişmedi. Ama yer değişti sanki. Hala kimse gelmedi! Bu yer sesleri yutuyor muydu! Sanki insanlar bu seslere sağır olmuş gibi çıkan görüntüye rağmen ne bir alarım sesi neden yaklaşmakta olan herhangi adım sesi. duymadım. kaç dakikadır kilitlendiğim yerden yavaşça dizlerimin üzerinde doğruldum. lakin birden bire olduğum yeri yeni fatkederek. bilmem kaçıncı şokumu yaşadım. Boş bir oda. siyaha giden griler hiç tekin gelmeyen camsız duvarlarla birlikte korku evi gibiydi. en korkutucu ise önümde ki siyah demirlerle kapatılmış camlı vitrin. kitaplar nereye gitti? nasıl girdim ben buraya? oturduğum yerde gözlerimi ovalamaya başladım. yanlış görmüş olamam değil mi? gözlerimi korkuyla yeniden açarken. sertçe yutkundum. Az önce büyü gibi bişey gerçekleşti. gerçek dışı bir olay. Aralanan ağzımı kapatıp başımı her iki yana sallayıp silkelendiğimde. zorlukla kendimi kendime getirdim. ama beynim su gibi olmuştu. Zihnim tökezledi! En önemlisi ise bu odada bir kapı yoktu! kahretsin kapı yok ya ben nasıl çıkacağım! korkuyla gerildim. içeriye en ufak bir hava sızıntısı yoktu. gözlerim yene o kafese çıktı. odanın tavanı çok yüksek olmasına rağmen siyah camlı oda enaz tavanla yarışır boyuttaydı. içinde gri sizlerden başka hiçbir şey gözükmüyordu. yutkunamadım bir kaç saniye. korku hiç bir an bu kadar baskın değildi. resmen kapana kıstı beni. kalbim göğsümün içinde gerilirken. elim titreyek kafese doğru uzandı. bir nefesin yanksı değdi kulaklarıma tüylerim ürperdi. rüzgar sandım ama rüzgarı içeriye alacak bir açıklık yoktu. Elim Ağır ritimde kafesin parmaklıkları arasından cama dokunurken. temasımla ellerime elektirip çarpmış gibi çığlık atarak hızla uzaklaştım. Telaşla bedenim titreken. o an bakışlarım yavaşça zemine kaydı. gözlerimin önü karardı sanki. siyah zemin gözlerimin önünde ağırca sallandı. bakışlarımı yere sabitlediğimde. Ağır sesiz sesler ilişti kulaklarıma. nefesim hızlandı. Kahretsin Deprem oluyor? korkuyla yutkundum adımlarım yerde sabitti. bakışlarım korkuyla önce duvarlara sonra ise bir çıkış için arayışa geçti. sakin kalmaya çalışıyordum. ama içimde bir yerde ölüler ayaklanmıştı. başımda ki pelerini indirip önümde ki duvara yaklaşıp yumruklarla vurmaya başladım. "Sesimi duyan var mı? lütfen biri yardım etsin!"diye bağırdım. Sarsılma şiddetini arttı. çığlık çığlığa bağırdım. odanın içinde yankılanan yardım isteklerim görüntüyle birlikte dağılıyordu. nafileydi beni burda kimse bulamazdı. korkudan gözlerim dolarken daha fazla ayakta durmak yerine Hızla kafesin yanına ulaşıp dizlerimin üzerinde oturup başımı ellerimin arasına aldım. içimden dualar etmeye başlarken. gözlerimi sıkıca yumuldu. "Dur dur lütfen dur!"diye fısıldadım. uğultu gibi sesler zihnime hüküm etmeye başladı. nefes alamıyordum ellerimi bu sefer kulaklarıma bastırdım. deprem durmuştu. ve seslerde kesildi. zorlukla solukları toparlayıp. ellerim yavaşça indirerek gözlerimi araladım. Yüzümün önüne düşen saçlarımı yana çektim. kuru tenim gözyaşlarımla ıslanmıştı. ne ara ağladım bilmiyorum. çok korkmuştum. halada korkuyordum. zihnim bu olanları kurcadıkça içinden korkunç sonuçlar elde ediyordu. başımı kaldırıp odanın içine baktığımda. Dehşetle geriye düştüm. yere bastığım avuçlarımla kendimi geriye çekerken. "Olamaz!"dedim sesim yarıda kesildi. heryeri kapkara sisler sarmıştı. göz gözü görmeyecek kadar sisliydi odanın içi. sanki hepsi bir araya toplanmıştı. Herşey gerçeklikten uzak kaldı. Sorgulayamadım bir an sadece biran önce gitmek istedim. avuçlarım sızlarken inliyerek kalkmaya yeltendim ki. görüşlerim kayboldu. etrafımda dolandım bir an için gerçeklerini sorguluyan zihnim binlerce şokun etkisindeydi. az önce ki oda kayboldu birden bire. kokuyla etrafimda bir tür dolandığımda. bir hayaletle karşılaşmış gibi Koca bahçenin içinde düşünmeden koşarak kendimi dışarı attım. nasıl kapıdan dışarı çıktığımı bile hatırlamıyordum. garipti ama taş hala bendeydi. cebimde ki ağırlık yerli yerindeydi. Aklım başımdan uçmuş gibi. Nasıl bir hızla eve geldiğimi bilmiyorum koşarken bir kaç defa dizlerimin üzerine tokezlemiş görenlerin bakışlarını maruz kalmıştım. ama bunu önemsemeden. eve girip camları kapıları üzerime kapatıp ardımdan klitlediğimde. soluk soluğa dizlerimin üzerine düşüp soluklanmaya çalıştım. telaştan korkudan ne zamandır nefes almadığımı farkettim. Hala rahat değildim. sanki birileri peşindeymiş gibi. kalbim korkuyla sıkışık duruyordu. herhangi bir hastalığım yoktu ama nedense nefesim daralıyordu. zorlukla nefes alıyordum. Herşey bir an içinde olup bitmişti. kafil avlanan ruhum bu oyun içinde fazla masumdu. gece olmasına az kalmıştı. ve şehrin karanlığa gömüldüğünde daha fazla korkacaktım. keşke bugün bir ilk olsa. ve ışıklar hiç kesilmese. Dengesiz tepkilerim durdurak bilmezken. banyoya doğru ilerleyerek aynanın karşına geçip yüzüme defalarca su atıp kendime gelmeye çalıştım. ama olmuyordu o ses o sisler aklımdan çıkacak gibi değildi. Allah belanı vermişti. aklıma uyup oraya gitmem hayatımın en büyük ikinci hatası olmuştu. keşke sadece bu kadarıyla sınırlı kalsa. neden böyle hisettiğimi bilmiyordum. sanki herşey değişecekti. ve başıma büyük bir bela gelecekti. Kendi yansımamı aynadan görürken. kendimden korkup az kalsın çığlık atacaktım. bir gecede ne hale gelmişti yüzüm. ela gözlerim hiç olmadığı kadar soluk duruyordu ela renklerinden eser kalmamış ne renk oldukları belli bile değildi. buğday ise tenim bembeyaz olmuştu. gören ruhsuz bir hayelet sanardı eminim. resmen bir hayalete dönmüştüm. kuyu kahferengi saçlarımın uçları kıvırcık olmuş bebek saçlarım ise yüzüme yapışmıştı. Biraz daha kendimle yanlız kalırsam kesinlikle ödüm kolardı. daha fazla aynanın karşısında durmayıp gür sıkı saçlarımı hızla Yukarda toplayarak. dağınık bir topuz yaptıktan sonra. havluyla yüzümü kuruladım. zamarın kıyafeti hala üzerimdeydi. sıkıntıyla nefesimi bıraktım. sanırım onunla bu konu hakkında konuşmalıydım. tabi oraya hırsızlık yapmak için gittiğimi söylemeden sadece başıma gelenleri ablaymalıydım. banyodan çıkıp zamarın ürkütücü kostümünü çıkarıp dolabının içine koyup kendime geniş bir eşofman ve üstüne geniş bir tişört giydim. artık bu oda bile bana tekin gelmiyordu. banyo yapmaya bile korkuyordum. karnım açtı ama yemek yiyecek durumda değildim. tabi gece kalmamak için bişeyler yemem lazımdı. zira o saatlerde karnımın açlığı yüzünden uyanmak istemiyordum. Evrenin tehlikeli gecelerinden biriydi. gögyüzü tertemiz Berrak bir maviydi. bu şehire yakışmayan bir mavi. ve kasvet yağdıran bir griyle bütündü. korku bir nota gibi çalıyordu etrafımda. bir şarkı kadar kadar dikat çekiciydi. çünkü gergindi korkutuyordu. korkunun olduğu yerde tehlike gezinirdi. miğdem yeniden kasıldı. odadan ayrılıp adımlarımı mutfağa sürdüm. İnsan ruhuyla yaşamaz. insanın ruhu duygularla yaşardı. dolaptan dünden kalan domates şorbasını çıkarıp ocağa koyup. kaynayana kadar ısıttıktan sonra önüme bir kaç parça ekmekle önüme koydum. ve oturup çorbamı içmeye başladım. o anlar gözlerimin önünde kesik kesik canlanıyordu. çorbamı içerken o an pencere görüntüyle açıldı. kaşık elimden düşerken. korkuyla yerimde kalktım. kuruyan dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirip dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım. Sol kaşım seyrilmeye başladı yene. miğdeme acı bir ürperti geçti sıkıntıyla yerimden kıpırdayıp ürkek adımlarla mutfağın küçük penceresinin yanına ilerledim. ellerim titriyor parmaklarım kilitleniyordu korkudan. Başımı yavaşça camdan aşağı çevirdiğimde. Gözlerim korkuyla pencereden dışarıyı izledi. sönük soluklar ayrı ayrı dışa savruldu. ışıklar yanıyordu sokaklar hiç olmadığı kadar boştu. ve bu boşluk nedensizce bana korkmamı söylüyordu. sesizlikten hiç bir zaman hazetmem. sesizlik uçurum demekti Sesizlik ölülere yakışan bir hitaptı. çünkü ölüler konuşmazdı. şimdi ise ölüm sessizliği vardı. derin bir nefes bırakıp yerine yenisini ciğerlerime yolladım. belli ki hala o anın etkisindeydim en iyisi gidip biraz uyumak. pencereyi örtüp elim perdeye giderken. gözlerimin boşluğa bir karaltı yakalandı. elim duraksadı. Bir gölde gözlerime iz gibi takıldı ama hemen sonra kayboldu. Telaşla kapılan bedenim terlemeye başladı. daha fazla dışarı bakmayı kesip hışımla pencereyi kapatıp perdeyi sonuna kadar örtüm. göğsümün derinliklerinde serin bir sızı oluşmuştu yeniden. zorlukla yutkunmaya çalıştım. sırtımı cama yaslayıp sıkışan kalbimin sesini dinledim bir kaç saniye. sonra ise yeniden perdeyi açmadan azıcık aralayıp dışarıya baktım. kaşlarım iz bırakacak kadar bir şekilde çatıldı. Tuhaf bir şekilde her gün bakıp anlam veremediğim duvarın üzerinde büyük harflerle bişeyler yazılmıştı. az önce nasıl olurda dikatimden kaçmıştı. bu kadar dalgın olabilir miydim? ya o kişi kırkkas ise. belkide beni buldu? sonuçta yüzümü biliyordu. Çocukluğumun ellerinde öldüren kırkkas. onun hala peşimde olduğunu biliyordum. zira bu bile korkmam için yeterli bir sebepti. illegal yer altında yüksek bir ismi olan tehlikeli bir mafya adamıydı kendisinin sol gözüne buyuk bir zarar vermiştim. yıllardır her şehirde sadece iki ay veya iki yıl süreyle kalmama rağmen. izini sürdürmüş en zon gittiğim kasabada da beni bulmuştu. ismimi soy ismimi değiştirdim. büyüdüm tanımaz sandım ama o beni yeniden tanıdı. adamın aklı zehir gibiydi. zaten buraya da gelmem o herif yüzünden değil miydi? onun adamlarından kaçarken yanlış otubuse binmiştim. ve bir şekilde bu şehirde bulmuştum kendimi. Belkide bu tesadüf tanrının bana verdiği bir ödüldür! korkularım buna inanmama engel olsada. kalbim inanmak istiyordu. derince bir iç geçirip üstüme kolsuz montunu geçirdikten sonra. hızla dışarı çıktım. serin bir acı vardı gökyüzünde sesizdi sakindi. buraya geleli yağmurun yağdığını hiç görmedim. bulutlar bir araya toplanıp tek bir damla yağmur yağırmadan yeniden dağılıyordu. hava istediği renkte değil gibiydi. bişeyler eksikti. az önce ki mavilik yeniden kaybolmuştu. bu gözüme fazla tuhaf gelsede şuanda kafa yoracak çok daha kötü meselerim vardı. Sanırım bu şehirde gökyüzü bile mutsuzdu. soğuk hava saçlarımı dağıtıp yüzüme savuruken etrafı iyice kontrol ettim. ortalıklarda kimseler görünmüyordu. az önce bir hayal görüp görmediğimi anlamaya çalışıyordum. Az bir vaktim vardı. ışıkların kesilmesine çok az bir vakit vardı. karşımda ki koca boş duvara baktığımda. az önce bulanık satırlar şimdi gözlerimin önünde netleşti. Hayalet gibi dolandı nefesim etrafımda. iri harflerden dökülmüş boyalar yerlere takip ederek yazıları bulduğumda. okumaya başladım. "Anlaması zordur insanın sana olan zaafını." ilk satırda ruhuma kasvet yığıldı. yutkunarak devamını okumaya başladım. "belki şuan bir kişi tarafından izleniyorsundur. belkide bütün gözlerle çıkış gözlerin önünde senden istenilen o kapıyı açmak" cümleler eksikti. sıradan bir sokak serserisi tarafından yazılmamıştı. özel olarak düşünülmüştü. Tuhaf olansa garip bir şekilde merak ediyordum. düşünceler arasında sıkışan zihnime o an bir ses ulaştı. derinliklerde korku sesleri çınladı sesiyle beraber. korkuyla yutkdumdum. Ve onun sessizce yaklaşan adımları daha fazla yaklaştı. Sesizdi nefesi bile ona itat ediyor gibiydi. adımlarının sesi yoktu. ruhunda derin korkular soludum. BÖLÜM SONU... Evvet ilk bölümü nasıl buldunuz? Heycanlı ve bol aksiyonlu demi. bende öyle düşünüyordum. çünkü hepimizin zevkleri rrenkleri birdir. Gördüğünüz gibi karekterimiz meraklı bir hırsız. bakalım bu merakı yüzünden başına ne tür bir bela aldı. üstelik klas müzesi şimdilik gizemini koruyacak. o müze normal bir okul değil. bunu ilerleyen bölümlerde Okuyup ta öğreneceksiniz. Şimdilik gelecek bölümde görüşmek üzere. Oy atıp yorum yapmayı unutmayın🍁
|
0% |