Yeni Üyelik
12.
Bölüm

10.BÖLÜM"İNSANLIĞIMIZI KAYBETTİK"

@nurperi287

''Bu gece yatmamışam
Bu gece uyumamışam
Uykumu almamışam
Uykumu almamışam''

Doğu ayağa kalkıp türküye devam edeceği sırada Ulaş onu tutup yerine oturtturmuştu. Herif içmeden sarhoş oluyor.
''Doğu sus artık!'' dedi Ulaş.
Etraftaki insanlar sarhoş olduğumuzu düşünüyordu.
''Saat kaç oldu? Sizden kaçalım derken çiğ köftecide yakalandık, uykum var, Efarit hepimizin belasını verecek. Ne söylememi bekliyorsun?''
Ulaş, Doğu'nun elinde tuttuğu ekmeği ağzına tıktı. ''Bunu ye! Anca susuyorsun.''
Efarit'in mesajı üzerine Ulaş'ın ağzından çıkan ilk cümle ''Çiğ köfteciye sür Mert. Bizi ancak soğuk ayranla Urfa türküleri paklar.'' demiş biz de hemen onu onaylayıp en yakın çiğ köfteciye gelmiştik.
Tabi geldiğimiz zaman gördüğümüz tanıdık yüzlerle neye uğradığımızı şaşırdık. Yansı ve Doğu bizden uzaklaşma bahanesiyle soluğu çiğköftecide almıştı biz içeri girdiğimizde ağızlarına turşu tıkıyorlardı hainler!
Başlarına dikildiğimizde geldiğimizi fark etmeyip yaptıklarına methiyeler diziyorlardı.
''İyi ki bıraktık bizimkileri.''
''Aynen şimdi onlarla gelsek Ulaş ve Dolunay'ın turşu atışması. Mert ve Deniz'in mıy mıy hallerinden aç kalırdık. Hele Dolunay'ın gıcıklığına dayanamazdım.''
''Bunlar nasıl insan anlamadım ki? Hiç mi acıkmıyorlar? Birinin bile ağzından yemek lafı çıkmaz mı? Sabahtan Dolunay'ın dayak korkusuyla yarım yamalak yediğim gevrekle duruyorum.''
''Fotosentez yapıyorlar desem güneşe de çıkmadık. Niye acıkmıyorlar?''
''Çakalları görüyor musunuz?'' Ulaş'ın konuşması üzerine Doğu başını kaldırsa da arkasını dönmemişti.
''Yansı ben deliriyorum herhalde Ulaş'ın sesini duyuyorum herif nasıl bir büyü yaptıysa hiçbir yerde rahat vermiyor.''
Ulaş Doğu'nun tişörtünden tuttuğunda Doğu ellerini havaya kaldırmıştı.
''Bu tutuşu nerede olsa tanırım aynı Ulaş gibi tutuyor affet abi bir hata ettik.''
Sesini büyü sanıp tutuşundan tanımasına kaç puan verirdik acaba?
Dolunay istifini bozmadan yemek yiyen Yansı'nın elinden zorla çiğ köftesini aldığında onlar da ayrı bir kavgaya tutuştu.
''Yakaladınız tamam ver yemeğimi geri.''
''Demek Dolunay'ın gıcıklığı öyle mi?''
Bende bana söylediklerini hatırlayıp diğer yanında durmuştum.
''Demek benim ve Mert'in mıy mıy halleri...''
''Yalan mı?''
Hala üste çıkmaya çalışıyordu. Bunu fark ettiklerinde ikisi de çocuk gibi başlarını öne eğmiş elleriyle oynamaya başlamıştı.
''Siz ikinizi var ya alıp duvardan duvara vurmalı.''
Sonrasını biliyoruz. Çiğköfteler, Doğu'nun aşırı ayran tüketimiyle gelen sözde sarhoşluğu ve türküler...

''Bu katilin cinsiyeti belli mi?'' Dolunay daha fazla bu döngüye dayanmayıp günün kritiğini yapmamız için ilk ateşi yakmıştı.
''Güzel o zaman şüpheli listesinin başına Melike'yi koyalım.''
Mert anlamayarak kaşlarını çattı. ''İyi de bizim şüpheli listemiz yok ki.''

Dolunay bunun üzerine kolumu dürttüğünde bıkkınca nefesimi üfleyip çantamdan kağıt kalem çıkardım.
''Artık var ve ilk sıraya Melike'yi koydum.''
Yansı araya girip bizi uyardı ''Kişisel duygularını karıştırma Dolunay! Sana kaç kere fevri hareketlerde bulunma dedim. Neden beni dinlemiyorsun?''
''Size kalsa herifler vuracak ensemize alacak ekmeğimizi.''

''Hakikaten bizim niye şüpheli listemiz yok?'' diye sordu Doğu çiğ köfteyi ağzına tıkıştırırken. Neyse ki dışardaydık ve pek kalabalık bir yer değildi bu yüzden rahat konuşabiliyorduk.
''Lan ortada adam akıllı şüpheli yok!'' diye çıkıştı Ulaş

''Var işte Melike!'' Dolunay'ın benden daha çok Melike'yi sevmemesini kabullenemiyordum.
"Efarit bile Melike kadar şeytan değil." dedi Doğu gülerek.
Doğu'ya katıldım. "O da doğru. Mesela eğer Efarit Melike değilse ve illa bize biri kötülük yapacaksa Efarit'i tercih ederdim."
Ulaş sinir olmuş bir halde göz devirip "Efarit şu an kendiyle gurur duydu." dedi.
"Konuyu dağıtmayın madem şüpheli listesi oluşturuyoruz en başa Kaya'yı yazalım" Yansı'nın dediğini onayladığımızda Ulaş itiraz etti.
"Ölmüş adamın nesini yazacağız? Öbür taraftan hortlak mı gönderecek? Geçen gidip evine de baktık bir şey bulamadık. Kaya ısrarımızdan vaz mı geçsek?"
"Artık ölülerde eskisi gibi değil önceden geldiklerinde cin filan getirirlerdi."
"Yansı ortamın zeka seviyesi yeterince düşük sen de aramıza katılıp eksilere çekme lütfen zoraki bir komedi dönüyor şu an." Yansı beni geçiştirirken herkes birilerini ortaya atmaya başlamıştı.
''Kaya'nın kardeşini de yaz!'' dedi Mert.
''Vedat'ı da yaz!'' Hani kişisel duygularımızı karıştırmıyorduk? Doğu neden bunu bu kadar düşman bir edada söyledi?
Ulaş dayanamayıp oluşturduğumuz listeye gülerken ''Listeye bak bir ölü bir mafya bir de klasik kötü kız var tam dizi çevirmelik.'' dediğinde cümlelerinden haklılık akıyordu.
Dolunay daha az şüpheli olabilecek kişileri söyledi. ''Melike, Helin, Ece, Arda, Can, Burhan...'' biraz düşünüp ekmeğinden bir ısırık almadan önce devam etti.
''...benden bu kadar çıktı biraz da siz düşünün.''

Söylediklerinin hepsini yazarken bir isimde takılı kaldım.
''Lan Burhan'ı niye yazıyoruz?''
''En çok öylelerinden korkacaksın. Zamanında bize şahit olsun diye az zorlamamıştık onu. Özelikle birileri zor kullanıyordu.''
Son cümlesinde başıyla Ulaş'ı işaret etmişti.
''Kendisi herkese melek gibi davrandığı için benim onun lehine topladığım şahitleri yok sayıyor.''
Yansı araya girdi. ''Kavga etmeyi bırakın şimdi daha ciddi bir mevzumuz var.''
''Hayır ya! Olaylardan kaçıp karnımızı doyurmaya geldik iştahımı kaçırmayın şimdi!''
Ulaş garip bir şeye bakar gibi Doğu'ya baktı. ''Üçüncü dürümünü yiyorsun Doğu. Nereye kaçıyor iştahın?''
''Hazım sorunu mu çekeyim?''
''Bir kere peşimizden geldiler Doğu konuşalım yapacak bir şey yok! Şimdi bu görevimizin sonunda çıkardığımız sonuç nedir?'' dedi Yansı.
Bir süre düşünüp cevap verdim. ''Efarit'in liseden biri olması mı?''
''Hayır, Efarit'in gördüğümüz biri olması geçmişte ya da bugün Efarit bizim görüp tanıdığımız biri.''
''Zaten öyle değil miydi?''
''Değildi çünkü Efarit'in bir intikam mevzusu olduğu çok açık fakat kimin hesabını görmeye çalıştığını anlayamamıştık. Kendisinin mi? Yakınının mı? Eğer kendine yakın biri olsaydı kendisini tanımama ihtimalimiz de olabilirdi fakat bu kişi bizim görüp bildiğimiz biri.''
''Yani kendi intikamını mı alıyor?''
''Orayı hala bilmiyoruz.Melike hariç isim verecek olan var mı?''
''Vedat'ı da yazdım ama az önce bizim hayatımızda olan biri demedin mi? Üstelik daha önce Efarit'in Vedat ile alıp veremediği olan biri olduğunu söylemiştik.''
''Vedat sadece kilit bir isim..''
Ulaş listeyi eline alıp incelerken ''Ben düşünüyorum ama bu listedeki kimsenin öyle bir şey yapabileceğine inanamıyorum. Bir kere hiçbiriyle büyük bir olay yaşamadık. Tamam listede en atıştığımız kişi Melike fakat onu bunu yapmak için elle tutulur bir sebebi yok. Onun iftiraları ortaya çıktığında bile birkaç hafta sonra arkadaşlarıyla arasını düzeltmişti. Bizim yüzümüzden yalnız da kalmadı neden böyle bir şey yapsın? Diğerleri için de aşağı yukarı aynı şeyi söyleyebiliriz.'' dedi.
Doğu'da kendi fikrini söyledi. '' Diyelim ki Kaya yaşıyor olsun. Evet Kaya'nın ölümü trajikti fakat yaşasa intikam almak isteyeceği kişiler sizce biz mi olurduk yoksa sınıfta olup ona berbat davranan diğer insanlar mı?''
''İkinizde doğru söylüyorsunuz ama başka seçeneklerimiz yok bizi sınıf arkadaşlarımızla buluşturdu. Belki hedef şaşırtıp sınıf arkadaşlarımızdan biri olduğuna inandırmaya çalışıyor belki de onlarla hiçbir ilgisi yok.''
''Ya da ilgisi var ama bizim sandığımız kadar yakın değil.'' diye devam etti Dolunay.
''Acaba kimya hocamız mı? O kadar ruh şakası yapmıştık onun mu intikamını alıyor?''
Mert hemen ona çıkıştı. ''Doğu iki dakika düzgün durduktan sonra hemen fabrika ayarlarını bozuyorsun. Ciddiyeti uzun tut biraz.''
''Tamam be! ''
''Bu kişi her kimse arkası çok sağlam olmalı. Polisten kaçabilecek kadar içeriyi bilecek biri olmalı.''
Mert bir anda''Kıraç!'' dedi.
''Yok artık!''
''Neden olmasın içerden biri olabilir dedik. Bu polis merkezinde işlerin nasıl yürüdüğünü bilen bir polis memurundan başka kim olabilir?''
Doğu bir süre sessiz kalıp düşündükten sonra cevap verdi. ''Bilemiyorum çocuklar. Belki Kıraç benim dostum diye böyle düşünüyor olabilirim kimseye güvenmememiz gerektiğini ben söyledim fakat bu denli bariz biri olabilir mi? Bu işe başka biri baksaydı ondan da mı şüphelenecektik? Eğer Efarit merkezden biriyse bu direkt Kıraç demek yanlış olur başka biri de olabilir.İstiyorsanız yazın ama Kıraç 'ın bizimle derdi ne olabilir ki? Biz Kıraç'ı mezun olduğumuzdan çok sonra tanıdık.''
Doğu'nun söylediklerine hak vermek bir tarafa onu da listeye ekleyip devam ettik

“Şu an emin olduğumuz tek şey bütün bunların Kaya'nın ölümüyle alakalı olduğu. İşte biz burada tıkanıyoruz elimizdeki şüpheliler hiç tatmin edici değil.'' ben böyle söyledikten sonra Ulaş sıkıntılı bir nefes verip ''Beynim yandı başka ipucumuz yok mu?'' diye sordu.
''Görevlerin üstü çok kapalı. Tabut kilitliydi açabilsek bile kim olduğuna bakmamıza izin vermedi. Önceden ölüp ölmediğini bile bilmiyoruz Vedat Çiğil ile ilgili hala bir haber yok.''
''Beklemekten başka yapacak bir şeyimiz yok.'' diye devam etti Mert.
Yansı'nın ağzının içinden bir şeyler söylediğini duysam da tamamını duyamamıştım.
''Ben beklemeyeceğim...''

''Vallahi işin sonunda isterse bir ordu dolusu adam olsun. Efarit sinirlerimi o kadar çok bozuyor ki karşılarında tek başıma da kalsam hepsini-. '' Doğu'nun gaza gelip soluksuz konuşmasını Ulaş kesti.
''Ne yapacaksın Doğu? Bir elin cebinde adamlara silah mı sıkacaksın?''
Doğu tek kaşını kaldırıp ukala bir gülümsemeyle cevap vereceği sırada Ulaş başını sağa sola sallayıp tekrar konuşmaya başlamıştı.
''Lafımı geri alıyorum Doğu herkesin harcı değil ama bu ülkede her şey mümkün.''
Doğu aldığı cevaptan memnun bir şekilde başını sallayıp arkasına yaslandı.
Yansı ''Ben listedekilerin şu an neler yaptığıyla ilgili bir araştırma yaparım. Doğu'da yardımcı olur. Çok şüpheli bulduklarımızı sırayla inceleyebiliriz. Öbür yandan bekleyip görelim bakalım sıradaki görevimiz neymiş.''

''Sıradaki görev hakkında ne hissediyorsunuz?'' diye sordu Doğu. Muhtemelen nasıl bir görev olacağından bahsediyordu.

''Ben kırmızı hissediyorum Acun Bey ama sizi bilemem.''

''Onu mu sordum Mert?''

''Öyle soruya böyle cevap verilir.''
Doğu onu umursamayıp bu sefer dürümünü işaret edip ''Bitti mi şimdi konuşmanız? Ben devam edebilir miyim?'' diye sordu.
İflah olmayacağını bildiğimiz için sadece Ulaş kısık bir sesle ''Bitti Doğu bitti.'' demişti.

''Bahçada güller açmış

Gidek havuz başına...''

Onun tekrar türkü söylemeye başlamasıyla dört bir yandan oflayıp elimizle anlımıza vurmuş başımızı masaya gömmüştük.
Çiğ köfte komasına girmeden onu ayağa kaldırdığımızda hala sarhoş gibi türkü söyleyerek yolda sarsak adımlara yürüyordu.
Allahım bu çocuk neden böyle?

''Bizim eve gidip Yasemince izleyelim mi? Canım çekti nostalji yaparız.'' Yansı'nın derdi ise bambaşkaydı. Doğu'ya benzemediği zamanlar çok zeki geziyor ortalarda. Efarit dışındaki her mevzuda ciddiyetsiz olmayı nasıl başarıyorlar?
Dolunay hemen itiraz etti .

''Hani sıra benim istediğim diziyi izlemeye gelmişti.''

''Sen hep yabancı izliyorsun.
''Çünkü yabancı seviyorum. Hep böyle yapıyorsunuz.'' Dolunay çocuk gibi dudaklarını büzdüğünde Yansı onun bu haline dayanamamış gibi ''Tamam senin için onu da izleriz.'' dedi.

Az önceki konuşmalarımızı duyan biri üstüne bu konuşmalarımızı da duysaydı bizim nasıl bir insan olduğumuzu düşünürdü acaba?


Ulaş sarhoş olacak hiçbir içecek içmediği halde müthiş bir şekilde kafayı bulmuş gibi davranan Doğu'nun kendine tutunmasından rahatsız olarak yüzünü buruşturmuş ve ''Biz yürüyerek gidelim en iyisi. Bu doğuştan sarhoş arkadaşımızı kendine getirmek için üzerinde bazı yöntemler uygulamayı düşünüyorum.'' demişti.

''Dur Ulaş daha oralet içecektik.'' Ayran içtiğinde bu hale gelen adamın oralet içtiğinde ne hale geleceğini görmek istediğimi sanmıyorum.

''Onu da yarın içersin.''
''Bende onlarla gidiyorum benimde uygulamak istediğim bazı yöntemler var.''
''Sen yeterince stres atmadın mı Dolunay?''
''Beni kesmedi.''
Ulaş Doğu'yu kolundan tutup sürüklemeye başladığında Doğu durup bize döndü. ''İyi geceler!'' dediğinde aynı şekilde karşılık vermiştik fakat o almak istedi cevap bu değilmiş gibi bize baktığında ne beklediğini anlamamıştık.
Doğu bu sefer üstüne bastırarak tekrardan ''İyi geceler.'' dediğinde beklentiyle Yansı'ya bakıyordu.
Ne beklediğini anladığımda geçen bu diyalogun benzerinin Mert ile benim aramda geçmemiş gibi iğreti olmuştum. Biz dalga geçelim diye yapmıştık.
Ulaş onun bir cevap alana kadar bakmaya devam edeceğini bildiği için araya girmişti.
''İyi geceler işte lan!'' ilerlemesi için ittirdiğinde düşmekten son anda kurtuldu.
Bazen Doğu'yu çok ezdiğimizi düşünüyorum ama çok kısa sürüyor.
''Alt tarafı bir vedalaşmaya ne anlam yüklendi be!''
''Öyle deme Ulaş geceler kötü.''
''Çünkü gündüz buralar nur saçıyor.'' Ulaş böyle söylediğinde gülmeden edememiştik.
Tartışarak yanımızdan uzaklaştıklarında Yansı'da bize döndü.
''Bende onlarla gideyim. Doğu ellerinde kalmasın.''
Aman o kadar süründür sonra da sevdiceğinin peşinden ayrılama!
''Siz arabayla gelin. Onu da birilerinin getirmesi lazım değil mi?''
dedikten sonra göz kırpıp bir laf etmemize müsaade etmeden yanımızdan ayrılmıştı. Yine yalnız kalmıştık. Gidenlerin arkasından biz de yürümeye başladığımızda onları seyrediyorduk.
''Biz bu delilerin yanında fazla akıllı kaldık.''
''Azıcık delirelim mi diyorsun?''
''Eh biraz!''
''Deli de olsalar en büyük şansımız onlar.''
''Onlar bizim ailemiz ve-''
Devamını ikimiz aynı anda tamamlamıştık.
''Ve aile en büyük hazinedir.''
''Bizim hazinemizin en kıymetli yanı iki tane olması. Kendi ailelerimizde sorunlar yaşamış olsak bile bize güzel bir çocukluk armağan ettiler ve dostlarımız da bize aile olmanın kan bağından öte olduğunu gösterdi.''
Uzakta birbirine sarılıp bir bütün haline gelen arkadaşlarımızı izlerken gülümsedim. Doğu'ya söylediği türküde eşlik ettiklerine eminim.
''Farklılıklarımız, eksiklerimiz, hatalarımız ve araya giren mesafe nasıl güçlü bir aileyi bozamazsa bizi de öyle bozmadı. Doğru, hepimiz değiştik fakat aynı kalan şeyler de var.''
''Bu kadar dramatize etmeye gerek yoktu bence.''
''Hemen boz Mert! Hiç kaçırma!''
''Bozmasam rahat edemezdim. Arkalarından gençlik arkadaşların uzaklaşıyormuş gibi bakıyordun. Bu tabloyu nasıl bozmayayım?''

Gülüşürken Mert arkamda bir yere odaklanmış gülüşü solmuştu. Baktığı yere baktığımda baştan aşağı siyah renkte siyah kapüşonlusunun şapkasını taktığı için yüzü belli değildi fakat muhtemelen bizi izliyordu. Olduğu yerden ayrıldığında Mert peşinden koşarken arkasından bağırdı.

''Hey!''

Bende arkasından koşmaya başladığımda çetin bir kovalamacaya girmiştik. Uzun bir yol boyunca koştuğumuzda onun bir sokak satıcısına çarptığını görmüştüm. Yere düştüğünde seslendim.

''Bekle! Tutun onu!''

Bir an yakalayacağımızı düşünsem de kendini toparlayıp koşmaya devam etti. Kalabalık bir yola girdiğinde izini kaybettirmek istediği açıktı. Oradan çıktığımızda daha sakin bir yola girmiştik. Bağırışlarımız işe yaramıyor yardım istediğimiz insanları aşmayı başarıyordu. Yol ayrımından sağa döndüğünde yolları bildiğimiz için önünü kesebilmem adına Mert peşinden gitmeye devam ederken bana diğer yolu işaret etti. Dediğini yaptığımda ikimiz de farklı yollardan gittik. Biraz sonra köşeden döndüğümde birine çarpıp yere düşmüştüm. Çarptığım kişiye baktığımda bu oydu. Kısa bir an kafasını çevirip bana baksa da tekrardan kaçacağını anladığımda ayak bileğinden tuttuğumda yere düşmesini sağlamıştım. Yüzünü maskeyle de gizlemişti.

''Yakalandın.'' dememe kalmadan hızlıca ayağa kalktığında artık karşı karşıya duruyorduk. Bir yumruk attığımda yumruğumu havada yakalamıştı. Kolumu ters çevirip beni yere doğru ittiğinde acıdan inledim. Dengemi zor sağladığımda son anda gelen yumruktan kaçmayı başarmıştım ama o kadar hızlıydı ki karnıma yediğim yumrukla iki büklüm olmuştum. Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. beş dakika bile geçtiğini sanmıyorum. Beni geride bırakıp gözden kaybolduğunda Mert nefes nefese yanıma gelmişti.

''Deniz iyi misin?'' Beni doğrulttuğunda bedenimi kendine yaslamıştı.

''Koştum ama bir an onu kaybedince yetişemedim.''

''Sorun değil Mert ama kim olduğunu göremedim. Sen gördün mü?'' Kendimi toparlamaya çalışırken adamın geçip gittiği sokağa bakıyordum.

''Hayır ben de göremedim yüzünde maske vardı.'' dedi Mert.

İkimizin bakışları adamın kaybolduğu sokaktayken aklımızdan aynı sorular dolaşıyordu. Elimizden kaçırdığımız adam Efarit miydi?
------------------------------------------------------------------------------------


GEÇMİŞ ZAMAN

Laboratuvarı kavga ederek temizledikten sonra okuldan çıkabilmiştik. Kavga edeceğiz diye temizlediğimiz yerleri tekrara kirletince uzun sürmüştü. Müdür de bu işin bir sonu olmadığını anlayıp başımıza dikildiğinde sadece birbirimize ters ters bakmıştık. Eve gittiğimizde ailelerimizden yiyeceğimiz azarı unuttuğumuz için kapıdan girene kadar direkt uyuma hayallerimizi suya düşmüştü. Saatlerce annemin uzun uzun konuşmalarını dinlemek ve babamın onu sakinleştirme çabalarını izlemiştim. Kadın da haklı şimdi her gün yeni bir suçla karşısına geliyorum. Bu zamana kadar cinnet geçirmemiş olmasına şükretmeli. Üstelik her gün de suç konusunda kendimi aşıyorum Babama hiç girmiyorum adamda peygamber sabrı var. Benim böyle evladım olsa bu kadar anlayışlı olamayabilirdim. Sabahta evden annemin '' Yine hangi organize suça bulaşacaksınız acaba? Çete bunlar çete hala okulda olmana şaşırıyorum. Arka bahçemize tünel de kazmışsınızdır siz de bizim ruhumuz duymamıştır.'' dediğini duymuştum. Gerisini dinlemeyip okula kaçtım.

Şimdi okulda öğle arasına girmiştik. Ulaş yanımdan geçip arka taraf ilerlediğinde kimin yanına gittiğine baktım. Kaya en arkada yalnız oturuyordu omzuna elini koyup konuşmaya başladı
"Kaya birlikte basketbol oynayalım mı? Kabul etmek istemesem de bu konuda benden iyisin."
Dolunay duyduklarıyla Kaya'ya gülümsedi
"Kaya bu olağanüstü bir durum. Ulaş gibi biri kötü olduğu bir konuyu itiraf etti. Kaçırma ve üstüne git!"
"Kaya sana göremeyeceğin bir şey söyleyeyim Dolunay'ın bir kere bile bana bulaşma fırsatını kaçırdığı bir an görebileceğini sanmıyorum."
Dolunay 'da onun yapmacık gülümsemesine eşlik ettiğinde tatlı bir sesle "Asla!" Demişti.

Kaya ikisinin atışmasına gülümserken Ulaş'a dönüp. ''Sağ ol Ulaş ama canım istemiyor.'' dedi.

Ulaş'ın bu duruma canı sıkılmıştı. Dolunay durumu anladığında onların yanına yaklaştı. Ben de yanlarına gitmiştim.

''Kaya boş ver sen onları herkesten iyi bir konuşmacı olmasını bekleyemeyiz. Hem sen kendini iyi ifade edebiliyorsun sadece heyecan yapıyorsun hepimizin başına gelebilir. Bazen bizim de dilimiz tutuluyor ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz.'' Dolunay'ın söylediklerini kafamla onaylarken Kaya zoraki bir tebessümle ''Teşekkür ederim Dolunay ama sorun o değil.'' dediğinde ne demek istediğini anlamıştım.

Kaya çekingen biriydi ve bu onu diğerlerinin gözünde zayıf bir halkaya çeviriyordu. Siyah gözleri, siyah düz saçları ve soluk benzi vardı. Hafif eğimli burnu ve zayıflığının verdiği ince yüzü onu diğerleri için sınıfımızın geri kalanı için göze hitap etmeyen biri haline getiriyordu. Bilirsiniz malum güzellik algıları işte! Şimdiki sorun ise bu gün ödevini güzel sunamamış olması ya da Can'ın onunla dalga geçmesi değil bu tarz olaylara maalesef alışmıştı fazla utangaç ve sessiz bir insandı gerekmedikçe konuşmuyor konuştuğunda ise topluluk içinde olduğundan heyecanlanıyordu. Sorunumuz onun bu tavırlarına karşın insanların onu zorbalık yapma hakkını kendilerinde görmeleriydi. Kendi aşağılık duygularını böyle tatmin ediyorlar. Geçen gün yolda sıkıştırıp Kaya'ya şiddet uygulamışlardı. Bunu öğrendiğimizde ne kadar kim olduklarını sorsak bile bize söylememiş başımıza bela alacağımızdan korkmuştu. O güden sonra daha çok içine kapanır hale gelmişti. Ailesine ve okula bildirilmişti. İbrahim hoca çoğu konuda anlayış gösterse de bu konularda taviz vermiyordu birini sözlü taciz ettiğinde bile anında ceza veriyordu. Bunun için hocaları sıkı sıkı tembihlemiş ve en ufak bir durumda kendilerine bildirmelerini söylemişti. Bazen ne yaparsan yap insan kötülük yapacak bir yolda buluyor. Hocalar arkalarını döndüklerinde aynı zorbalıklar devam ediyordu bir inan kötüyse ve değişmemekte ısrarcıysa o kötüdür ergen ya genç değil. O kötü bir insandır aklı eren kimsenin yaşına ya da gençliğine verilmez. Birinin gençliğine verdiğin hatası başkasının gençliğine mal olabilir.

Kaya biz bir şey söylemeye fırsat kalmadan yanımızdan ayrılmıştı. Peşinden gitmek istesem de Mert önümde belirivermişti.

''Biraz yalnız bırakalım.''

''Zaten hep yalnız. Bizim ona yardım etmemize de izin vermiyor.'' Onunla yan yana durursak ona zorbalık edenlerin bize de bulaşacağını sanıyordu.

''Deniz biraz sessizliğe ihtiyacı olabilir. Kaya'ya istemediği hiçbir şeyi yapmayalım zaten istemediklerini yaşıyor.'' dedi Yansı elinde bizim için aldığı bisküviler vardı. Yanımdan geçip bir tanesini de Kaya'nın sırasına bıraktı. İstemeyerek dediklerini yaptım.
''Doğu sana ne oldu?' Durgunsun.'' Ne ara Ulaş'ın durduğu yerin yanındaki sıraya oturduğunu bilmiyordum. Mahzun bir ifadeyle yere bakarken iç çekti.
''Sorma Ulaş! Bu aralar bizim kediyle aramız limoni.''

Eğer birileri gerçekten bizi okuyorsa Kaya'nın sütüne Doğu'ya küfür ediyordur.
''Ne yaptın lan hayvana?'' diye sordu Ulaş. Kimse sorma dediğimiz sorulmamış?
''Yahu neden direkt benim bir suçum olduğunu düşünüyorsunuz?''
Dolunay sesli gülüp ''Sen küçükken kedi boğmaya çalışmış bir çocuksun. Bir zahmet sende suç bulalım.'' dedi.
''Vallahi bu sefer kabahatim küçük! Bizim Mıncır televizyonum önünde hoplayıp zıplıyordu ben de hep yaptığım gibi terlik attım o da klasik tavrını takınıp arkasını dönerken köşesine geçip somurtarak oturdu. Olayın üstüne yemini vermeyi de unutunca cevabı ağır oldu.''
''Ne yaptı?'' Merakla sorduğum soruya az önceki sakin tavrının aksine bir anda yükselerek cevap verdi.
''Bahçeden yakaladığı farenin leşini önüme attı!''

Duyduklarımı gülmemek birbirine bastırdığım Ulaş elini yumruk yapıp ağzının üstüne koyarak ''Off! Bu ne fenaymış!''dedi.
Ben de aklımdan geçenleri söylemeden edememiştim.

''Hayvan bildiğin sana şey demiş ayağını denk al sonun böyle olur.''
''Ne izlettin Hayvana?'' diye sordu Mert bizim gibi gülerken. Öylesine sorduğu soruya ciddi bir cevap beklemezken Doğu'nun cevabıyla yanılmıştım.
''Kurtlar Vadisi.''
'' Kurtlar vadisi izlettirdiğin kediden sihirli annem performansı mı bekliyordun? Ondan anca fare leşi beklenirdi.''

Elimi omzuna koyup'' Doğu kedileri bir salsan mı? Sanki sokakta daha rahatlar.'' dedim.
''Sanırım haklısın Deniz.''

Birinin de kedi travması olmasa olmaz zaten!

''Biz çıkıyoruz siz dışarı gelecek misiniz?'' diye sordu Mert.

''Hayır kızlarla ders çalışacağız.'' dedim. Başını salladı. Sınavlar yaklaşıyordu birkaç konuda takıldığımız için birbirimize yardımcı olmak için öğle arası ders çalışmaya karar vermiştik.

''Bu arada haberi duydunuz mu?'' Ulaş'ın sorusuyla ona baktığımda hangi haber olduğunu anlamadığımızı fark ettiğinde devam etti.

''Bir çocuk kaybolmuş.''

Şehirden uzak bir yerde küçük bir kız çocuğu okuldan dönerken kaybolmuştu. Ekiplerin aradığı haberini de almıştık fakat olayı en korkutucu tarafı ortaya atılan iddialardı. Umarım çocuk yaşıyordur yaşı çok küçüktü.

''İnşallah başına kötü bir iş gelmemiştir.'' dediğime karşı Dolunay düşünceli bir sesle ''Felaket tellalı olmak istemem ama bir haftadan fazla oldu. Şüpheliler belli ama duyduğumu göre tanıdıkları varmış kısaca çocuğun başına bir iş getirdilerse bile fazla bir şey beklemeyin. Bu ilk değil biz bunu daha önce de yaşadık. Zaten öncekilerde düzgün bir müdahale olmadığı için aynı filmi tekrar izliyoruz. Kim bilir daha nice çocuk vardır ama biz adlarını bile bilmiyoruzdur. Bu da unutulur gösteriş için bir kaç bir şey yaparlar sonra salınır gider. Kaldı ki bugün yaptıkları arsız açıklamaları görünce artık unutulmasını bile beklemediklerini anlarsınız. Bu insanlara o hakkı biz verdik. Önce insanlığımızı unuttuk bir daha geri gelmedi, adalet çoktan gitti. Bizden geriye sadece bir deri ve kemikten başka bir şey kalmadı fakat umutsuzluğa kapılmayın bunun mahşeri de var.'' demişti. Sözlerinin haklılığı karşısında ne cevap vereceğimi bilememiştim.

Dolunay'ın sözlerini Yansı devam ettirdi. ''En kötüsü de ne biliyor musunuz? Kimse bize bir şey yapamaz diyorlar ve gerçekten kimse bir şey yapmıyor. Arkalarının sağlamlığına güvenip yaşadıkları yerin küçüklüğü önemsiz oranın efendisi olup polisini jandarmasını bile içeriye sokmayacak kadar toprakta söz sahibi oluyorlar. Biz bunu en son Orta Çağ'ın Avrupa'sında görmüştük. O dönem için ilkel denilebilecek bir yerden bahsediyoruz. Gittikçe geriliyoruz derken keşke şaka yapsaydık.''

Biraz durduktan sonra daldığı düşüncelerinden çıkıp derin bir nefes aldı.

''Bir gün muhakkak hesap sorulur çocuklar. Bunu belirli birini hedef alarak söylemiyorum tüm riyakarlık için söylüyorum. Bir gün baş olan ayaklarda ezilir merak etmeyin.''

Söylediklerinden sonra bizi geride bırakıp Dolunay'ın yanına oturmuştu. Bizim ise kafamızın içinde bu zamana kadar bin kere izlediğimiz filmin sahneleri dönüp duruyordu.

---------------------------------------------------

ŞİMDİKİ ZAMAN

''Melike Öz, bir abisi var. Doğma büyüme İzmir'li şehir değişikliği görünmüyor Ankara ile herhangi bir ilişiği yok. Okulun dedikodu kazanıydı. Her türlü hile hurda kendisinden sorulur. Lisede sırf ondan yüksek not almamızın yanı sıra iyi arkadaş olmamız onun sinirine dokunmuş ve bize öğretmenler odasından alıp sakladığı notları bizim çaldığımızı dair iftira atmıştı. Tam bir haset yuvası. Yalvar yakar disiplinden kısa bir uzaklaştırmayla paçayı yırtmıştı. Kısaca bizi kompleks haline getirmişti ve hala devam ediyor. Babasının desteğiyle şu an bir butik sahibi.''
Melike'nin en çirkin diyebileceğim fotoğrafını koymuştu. Yansı nefretini söylemeden gösterenlerden.
''İlkokulda çiyan diyorlarmış az bile bu yılana.''
Dolunay'ın bitmeyen söylenmelerini hiç umursamayıp devam etti.
''Devam ediyorum Arda Yener, iki küçük kardeşi var. Bu çocukla ilginç bir şekilde pek fazla alıp veremediğimiz yoktu. Ara sıra Deniz'e yürüyordu. Mert önüne taş koyduğu için en çok ona sinir oluyordu. Hala sataşması normal mi? Bilemiyorum. Onun da Ankara ile bir ilgisi yok. İş sağlığı ve güvenliği mezunu. Şu an bir fabrikada çalışıyor. Merak etmeyin kendisinde ağır iş yapacak göz olmadığı için onun da kolayını bulmuştur.''

Bu sefer Mert araya girmişti. ''Deniz ile ilgileniyordu nasıl çok fazla alıp veremediğimiz yok diyorsun?''

Yansı bütün müdahalelerden sıyrılıp konuşmaya devam etti. ''Can Derin, bu soy isimleri çok aradılar mı bilmiyorum? Tek çocuk şımarığın teki. Lisenin en belalı tipiydi kendileri. Okulun bütün kıroluğunu tek başına sırtlanan koca yürekli (!) kahraman. Her neyse. O bile üniversite bitirmiş gerisini siz düşünün. Bir otelde çalışıyor komilik yapıyormuş sanırım.''

Biraz durup bizim gibi bir tepki vermesi için Ulaş'a döndüğünde sesinin çıkmadığını görünce afallasa da devam etti.
''Helin ve Ece, bekar kalarak hepimizi şaşırtan sözde feministler. Üzerlerine konuşmaya gerek görmüyorum. İkisinin kendi dünyalarından gerçek dünyaya pek vakit ayırdıkları söylenemez. Sosyal medyada her şeylerini paylaşıyorlar zaten merak ediyorsanız girin öğrenin dilimi yoramayacağım daha fazla. Geri kalan sınıf arkadaşlarımızı anlatmıyorum çok münakaşamızın olmaması bir yana bilgilerini size gönderdim okursunuz. İzninizle ben sahneden iniyorum.''

Bittiğini anladığımız an Mert kafasını masadan kaldırıp coşkuyla konuşmaya başladı. ''Oh çok şükür! Bildiğim bilgileri dinlemekten yorulmuştum. Arada Yansı çıkıyor ben zekiyim demek için konuşuyor sonuç bulmadan sahneden iniyor. Gittikçe sıkıcı olmaya başladı.''

''Esmerim biz merkezde kimseyi bu kadar uzun tanıtmıyoruz. Birkaç cümle kurup geçseydin okuyucular bu bölüm sıkıldı.''

Dolunay onların arasındaki bu muhabbete daha fazla dayanamadığı için isyan bayraklarını çekti.

''Hala okuyucular diyorlar. Nasıl kitap lan bu? Gerçekten dediğiniz gibiyse beni bu kitaptan alın mafyaya düşmüşten beter olduk!''

Bu insanların deyimlerle sorunu ne?
Ulaş onu görmezden gelip ''Bunların hepsini biliyorduk niye bir daha anlattın?'' diye sordu.
''Beyin fırtınası yapalım diye anlattım.''
''Sonuç?''
''Sonuç hiçbirinde şüpheli bir davranış yok.''
''Harika ölü birinden medet ummaya devam edelim o zaman. Daha ne kadar böyle toplanıp dağılacağız? Dün muhtemelen burnumuzun dibinde olan adam birimize zarar verdiğinde mi elimizde doğru düzgün bir bilgi olacak?'' Ulaş ilk zamanlar söylemese de Kaya'nın yaşadığına bizim aksimize ihtimal bile vermiyordu. Onlara dün olanları anlatmıştık.
''Kusura bakma Ulaş elimizde ki bilgilerle ancak bu kadar oluyor. Bunlar dışında konuyla ilgili bilgisi olan var mı? Yok! O zaman elimizdekilerle idare edeceğiz. En azından artık bir şüpheli listemiz var!''
Mert ellerini masanın üstünde birleştirip konuşmaya başladı.
''Kaya'nın ailesini çembere alalım.''
''Nasıl yani?''
''Biz Kaya'da hem fikiriz değil miyiz? Şu zamana kadar en büyük şüphemiz Kaya veya onunla ilgili birileriydi. Kaya'nın ailesini araştıralım. Belki bildiklerimizden daha fazlası vardır.''
Biraz düşündüğümüzde hiçbir şey yapmamaktan daha iyi bir fikir olduğuna kanaat getirmiştik.

''Sadece ailesiyle görüşmek yetmez buradaki evinde incelememiz lazım.''

''Hopalla! Yine ev olayına geldik bize bir kere yapılan saldırı yetmedi herhalde!''

''Biz yanlış yerden başladık Ankara'da ki evde bulduklarımız birkaç küçük hatıradan ibaretti üstelik oraya Kaya'nın ölümünden birkaç sene önce gitmişler. Bir daha da oraya herhangi bir ziyaret yapmamışlar. Biz bir bilgi elde edeceksek İzmir'den elde edeceğiz.''
''Tamam nereden başlıyoruz?''
''Dağılacağız. Dolunay ve Ulaş Kaya'nın kardeşine gidecek. Mert ve Deniz babası ile konuşacak. Ben ve Doğu ise annesiyle konuşacağız. Özellikle annesinin evde olduğu saatleri seçeceğiz ki eğer Kaya'nın odası hali hazırda duruyorsa oraya girmek istediğimizi söyleyeceğiz.''
''Neden anne ve babasıyla ayrı ayrı konuşuyoruz?'' diye sordu Dolunay
''İkisine de soracağımızı soruları önceden kararlaştırıp verdikleri cevapları karşılaştıracağız. Bakalım gerçekten sakladıkları bir şey var mı?''

''Eve geldiklerinde birbirlerine anlatmayacaklar mı bizimle konuştuklarını? Bir işler çevirdiğimizi anlamazlar mı?''

''İşte tam da bu yüzden babasının eve geldiği saatleri seçeceğiz siz sanki onların evlerine yani bizim yanımıza geliyormuş gibi yapıp yolda babasını yakalayıp hızlıca bir sohbete gireceksiniz. Özellikle sormanız gereken soruları size söyleyeceğim. Eğer annesi Kaya'nın odasında bizi yalnız bırakmazsa birimiz lavaboya diye odasını gizlice arar.''
''Ne zaman başlıyoruz?''
Yansı cevap vereceği sırada telefonlarımız çaldı. Birbirimize bakarken hesabı ödediğimiz için hemen mekandan çıktık açana kadar arayacağını biliyorduk. Telefonu açtığımız bizi takdir etmesini beklemiyorduk.
''Gerçekten harika kavga ediyorsunuz''

Dolunay onun bu iltifatına karşın yüzünü buruşturdu.
''Biri böyle dediğinde üzüleceğimi hiç düşünmemiştim.''
''Yansıcığım bir psikolog olarak sana kavga etmeyi hiç yakıştıramadım sizler genelde olayları konuşarak halletme taraftarı değil misiniz?''

Doğu duyduğuyla sinirine hakim olamayıp bir anda parlayarak hepimizi şaşırtmıştı.
''Seni küçütme ekine getirdiğin iyelik ekiyle boğarım duydun mu?'' dişlerini sıkarak konuşmasıyla anlındaki damarlar belirginleşmişti. Doğu'yu umursamayıp konuşmaya devam etti.

''Sizin üzerinizdeki baskılarına fiziksel gücünüzle karşı koymayı başardınız. Bakalım aklınızda bileğiniz kadar kuvvetli mi?''

''Kimsin lan sen?'' Ulaş dayanamayıp bağırdığında karşı taraf hiç istifini bozmamıştı.

''Onu siz bulacaksınız ama benimle ilgili şu zamana kadar edindiğiniz fikirleri merak etmiyor değilim.''

Beynimizin içine de kamera yerleştirmediği için onunla ilgili ortaya attığımız somut örneklerden ziyade onunla ilgili düşüncelerimizi merak ediyordu. Tabi bunu söylerken bu zamana kadar kendini tutan Yansı'nın bir anda parlayacağından habersizdi. Yansı'nın konuştukça sesi yükseliyordu.
''Bir psikolog olarak sana fikrimi söyleyeyim. sen kendini beğendiğin için bir narsist, empati yoksunu olduğun için bir sosyopat ve en ince ayrıntısına kadar her şeyi planladığın için bir psikopatsın. Karşımıza geçip hesap sormaya cesaret edemediğin için intikamını perde arkasından alacak kadar da kendine güven duygusundan yoksunsun! Korkundan doğan aşağılık duygunu bizim üzerimizden örtmeye çalışan bir korkaksın. Sürekli bizim etrafımızda dönen muhtemelen hayatının önemli zamanını intikam adı altında bizimle izlemekle geçirerek aslında kendi canını yaktığının farkında olmayan bir zavallısın. Sen intikam almak için değil tamamen bunu kendi içinde bir savaş haline getirdiğinden yapıyorsun. Bize karşı kaybetmemek için kazanma duygunu yıllar içinde kamçılayıp bunu sevdiğin birini ileri sürerek yapıyorsun sana daha kötüsünü söyleyeyim sen onu sevmiyorsun sadece egonu zedeleyen duygulara bir kılıf uyduruyorsun. Önemli bir karar alırken bile bize duyduğun bu saçma intikam savaşını hesaba katıp hiç istemediğin bir tercih yapmışsındır. Şunu bil ki sen sadece bizim hayatımızı değil kendi hayatını da mahvediyorsun ve emin ol bunu bilmek bana büyük bir zevk veriyor. Uğruna bizimle uğraştığın Kaya bugün yaptıklarını görseydi seni takdir etmez aksine kınardı çünkü o böyle biri değildi ve kimsenin başına böyle bir şey gelsin istemezdi. Ne kadar nefret dolu olursa olsun.''

Cümlesini bitirdiğinde bir çırpıda söylediklerinin etkisindeyken Doğu kulağına eğilip ''Bunlar sadece psikolojik görüşlerin miydi yoksa kendi hissettiklerin mi?'' diye sordu.
''Her ikisi...''

Biz bile beklemediğimiz bu tepki karşısında neye uğradığımızı şaşırmıştık. Efarit'e aynı şekilde dumura uğramış olacak ki sesi çıkmıyordu. Onun üzerinde nasıl bir etki bıraktığını anlayamıyorduk ta ki az önceki eğlenen sesinin aksine buz gibi çıkan sesini duyduğumuzda ne hissettiğini anlamıştık.
''Umarım güzel aklını sıradaki görevinizi bulmak için de kullanırsın.''

Kızmış...

Bakışlarım yere dalıp giderken telefon alışık olduğumuz gibi yüzümüze kapandığında hemen ardından gelen mesajı açtık. İster istemez az önceki fikrim gözümde büyümüştü.

GÖREV 4:...

O çok kızmış!

-------------------------------------

BÖLÜM SONU

YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!

YAZIM VE NOKTALAMA HATALARI İÇİN ÜZGÜNÜM

BU BÖLÜM PEK İÇİME SİNMEDİ FAZLA DURGUN İLERLİYORMUŞUZ GİBİ GELİYOR BİRAZ AKSİYON LAZIM!

Loading...
0%