@nurperi287
|
kır 4: Necsc vcnimgcl hemgcrcrmgfmg nicscbc timgcumg hemgsc arnimnc hecsipmgniarsc okscccomgcmgcu arnimncmn crhshsphshsi! 48 saatiniz var. O çok kızmış! Biz gelen mesaja ağzımız açık kalmış bakarken ilk tepki Ulaş'tan gelmişti.
Yansı kaşları çatılmış mesajı incelerken cevapladı onu. ''Çok düşünmüş mü acaba? İlk baktığında pek düşünmemiş gibi duruyor ondan soruyorum.'' dedi Mert Ardından Ulaş devam etti.'' Bütün tuşlara basmanın gerçek versiyonu bu oluyor herhalde.'' ''Şimdi ne yapacağız?'' Hepimiz bir cevap beklercesine Yansı'ya baktığımızda düşüncelerde kaybolmuş yere bakıyordu. Koluna dokunduğumda irkilerek geri çekildi. ''Yansı ne oldu?'' dediğimde gözlerini kısıp bana baktı. Yüzümde mi bir şey gördü? Aklına bir fikir mi geldi ? Bilmiyorum ama gülümsemeye başladı. ''Önce şifreyi çözüp sıradaki görevimizi yerine getireceğiz. Sonra şüpheli listemizi baştan sona sırayla takip edeceğiz.'' Yanımızdan rüzgar gibi geçmeden önce hızlı hızlı konuşuyordu arkasından '' Sen nereye gidiyorsun?'' diye sorduğumda sırtını dönüp geri geri yürürken ''Eve gidiyorum siz de evlere dağılın.'' deyip hızlıca yürümeye devam etti. ''İki günümüz var tek başına kafa patlatmaya çalışma birlikte çözelim.'' desem de fayda etmemişti. Doğu'da hiç şaşırtmadan onun ardından hareketlenmişti. ''İki bölümde bir benzer sahneyi yaz- yani yaşıyor gibi olacağız ama ben de eve gideyim bari.'' ''Git tabi kuyruk olmazsa baş ne işe yarar değil mi?'' dediğimde dudağını büzüp bana baktı. ''Aşk olsun diyeceğim ama aşk var zaten yine de ben kuyruk muyum Deniz? Ayıp ediyorsun.'' Göz devirdiğim sırada yanımızdan geçerken nefesimi dışarı üfleyip ''Neyse ki sen hakaretlere alışıksın.'' dedim. Yüzünü buruşturup bize veda ettikten sonra hızlı adımlarla yanımızdan ayrılmıştı. Köşeyi döndüğü an Yansı'yı yakalayabilmek için koştuğuna emindim. Dördümüz yine geride bırakılmıştık. Bu ikisi bazen zekamız düşük olduğu için bilerek yanımızdan ayrılıyormuş gibi geliyor. Dolunay sessizliği bozup koluma girdi. ''Biz de gidelim o zaman.'' dediğinde Ulaş'ta ardından ''Gidelim.'' demişti. İkisi birbirine anlamlandıramadığım bir ifadeyle baktığında cidden problemli olduğumuzu düşünüyordum. ''Ee?'' ''Sizi bekliyoruz.'' ''Neden?'' ''Eve bırakacağız.'' ''Bence siz bizi bir rahat bırakın. Gel Deniz ne zamandır ikimiz yalnız yürümemiştik.'' Olayı anlamayarak masumca'' Biz hep yan yanaydık Dolunay istediğin bir yürüyüş olsaydı.'' dediğimde Dolunay kızdı. ''Sen ve Mert ortamları bozma işini bir bırakın.'' ''Bende mi yaptım aynısını?'' ''Evet az önce...'' ''Dolunay korkma bu sefer park yerini istesen de alamazsın çünkü sabahtan arabayı koymuştum.'' Ulaş'ın arkamızdan söyledikleri üzerine araba Ankara'da kalmadı mı? Diye düşündüğümde Dolunay'ın babasının arabasıyla sabah kahvaltıya gittiği aklıma geldi. ''Sen nasıl bir manyaksın? Ankara'da da burada da park yerlerimi gasp etmek için girdiğin çabaya hayranım.'' ''Senin park yerin derken?'' ''Başlama Ulaş!'' Dolunay ile kol kola yürümeye başladığımızda onlar da arkadan geliyordu. Aramıza biraz mesafe girdiğinde bizi duymayacaklarına emin olduğum zaman konuşmaya başladım "Korkuyorum Deniz. Bir daha kanamaktansa sert bir çizgi çekmek daha iyi." Mert'in attığı topun gittiği yeri takip ettiğimizde kesinlikle kaleye değil başka bir yere doğru gittiğini görmüştük. Top sanki yavaş çekimde havada süzülüyor arkada vazgeçilmez olan o müzik çalıyor biz ise topu gözlerimiz kocaman açılmış takip ediyorduk. Top mahallenin muhtarının camından içeri girdiğinde ben bakamayacağım için gözlerimi kapatmıştım. Etrafta ki sessizlik hayra alamet değilken gözlerimi açtığımda karşımda aşağı mahallenin muhtarını görmeyi beklemiyordum. Mert bu sefer bilerek değil bilmeyerek bir fitili ateşlemişti. Çatıya nereden çıkılıyordu? Ben unutmuşum. Seyrele cümbüşü demeye kalmadan ortalık karışmıştı. Burası da Cennet Mahallesinden çıkamamış. Biri pencereye taş atıyor darbuka çalmadan kimse kavgayı bitirmiyor. Hengamenin arasında bir el beni çekip almıştı. ''Niye buraya geldik?'' ''Seninle yalnız konuşmak istiyordum.'' ''Mert biz o konuları konuşmayı bırakmadık mı?'' ''Deniz-'' ''Mert biz bir çift olamayız bunu en iyi sen biliyorsun. Aramızda bir duvar var Mert ikimizin de aşamadığı bir duvar... Bir şeyler eksik bunun sen de farkındasın ve ben ne olduğunu biliyorum.'' ''Neymiş?'' ''Daha öncede söyledim bir türlü yüzüme kusamadığın öfken Mert.'' ''Deniz konu ikimiz olduğunda sürekli aynı yerlerde dönüp durmaktan sıkıldım. Ben seninle savaşamıyorum Deniz. Ben kendimle verdiğim savaşı bitirmişken seninle bir türlü savaşamıyorum iş sana geldiğinde elim kolum bağlı kalıyor. Öfkemden bahsediyorsun öfkeli değilim Deniz sana dürüst oldum kırgınım ve bilirsin kırılan bir kalbi onaramazsın onun çaresi yok.'' ''Seninle her yan yana geldiğimizde bu konuları konuşmaktan sıkıldım. Deniz senin için herkesle savaşabilirim ama sen kendini böylesine hırpalarken elim kolum bağlı ne yapacağımı bilemiyorum. ''Beni o kadar seviyorsun ki öfkeni göremiyorsun sevgin gözüne perde çekiyor kimi sevdiğini unutuyorsun. Öfkelisin Mert ama bu öfkenin tek sebebi sana ihanetim değil. Kıyamadığın beni affedememiş olmak canını acıtıyor sen kendine öfke duyuyorsun. Bırak mert senin yolun benim yolumla bir değil. Efarit bize zarar veriyor eğer yolumuz birse Efarit birimizin yolunu keser.'' '' Ölürüm diye mi korkuyorsun Deniz? Merak etme ölecek kadar çok sevmiyorum.'' Söylediklerini beni yaralamak için değil rahatlatmak için olduğunu biliyordum. Yine de bunu söylerken sergilediği alaycı tavır yüzündeki çarpık gülüş ilgin. gelmişti. Başka bir şeyi düşünerek bunu söylemiş gibiydi. Gözlerine baktığımda anlamlandıramadığım garip bir his peydah olmuştu. Boğazını temizleyip içinde olduğumuz tuhaf durumdan kaçmaya çalıştığı belliydi. İlk defa çok yaklaştığımı hissetim. Onun canını yakan anlam veremediğim hüznünün sebebine ilk defa bu kadar yaklaştığımı hissetmiştim. ------------------------------------------------------ Dünden sonra rahat konuşabileceğimizi tek yer olarak Mertlerin bahçesine gelmiştik hava sıcak olduğu için dışarda ağaçların gölgesinde rahat ederdik Yansı yine o meşhur panosunu kurmuş çoktan hepimizden önce Doğu ile bizi bekliyorlardı. İkisinin de yüzü bembeyaz kesilmiş göz altları morarmıştı. İkisi arasında ise en berbat görünene Yansı'ydı yerde duran taşa dalıp gitmiş düşünceli bir halde duruyordu. Kahve saçlarını yukardan topuz yapınca tombul yüzünde görünene tek tük lekeleri görünüyordu. Üstüne çok takmayı tercih etmediği gözlüklerinin ardından çok uykusu olduğu belli olduğu halde fıldır fıldır dönen kızarmış yeşil gözleri aklının başka yerlerde olduğunu ele veriyordu. Süslü püslü gezen kız bir anda kendini saldığında bir derdi olduğunu anlamak zor olmuyor ama onu bu kadar yıpratan şeyin sebebini öğrenmek adına Doğu'nun kulağına eğilip oradan oraya dönüp dolaşan Yansı'yı işaret ederek ''Buna ne oldu?'' diye sordum. Doğu'da benim gibi yapıp kulağıma yaklaştı. ''Dün tüm gece uyumadı. Efarit'in gönderdiği görevi çözmeye çalıştı.'' Anlayarak kafamı salladığımda acıyan gözlerle bize sunum hazırlayan Yansı'ya bakıyordum. ''Anlamadım?'' '' Efarit neden daha zor bir şifre vermemiş? Çözmemizi mi istiyor yoksa çözmememizi mi? Gibi şeyler işte.'' ''Niye bu şifreyi çözmüş mü?'' ''Hayır.'' ''Zoru ne lan bu kızın?'' ''Zor olmaması.'' Bu çelişkileri beni öldürüyor. Biz kendi aramızda Yansı ile ilgili konuşurken Yansı'da Mert'e takılmıştı. ''Aldık haberlerini Mert yapmışsın şovunu. Farkında mısınız? İki üç bölümde bir aynı sahneler yazılıyor. Bu bana bir şeyleri hatırlattı.'' Mert bir anlık gafletle ''Anlamadım?'' demişti. ''Diyorum ki senin cam kırma perileri sadece bizim mahallede geliyor herhalde.'' Doğu Mert bir şey demeden araya girmişti. ''Sen bu yaşında hala cam mı kırıyorsun? Kaleyi bile bulamıyorsan niye futbol oynuyorsun?'' kendisi geçen Ulaş'a cinnet geçirtip ayağını kırdır- yani burkturmamış gibi konuşuyordu. Mert kaşlarını kaldırıp gözlerini kapatıp gülümseyerek ''Uğraşmayın benimle! Herkesin bir hobisi vardır.'' dedi. Yansı hayretle onun bahanesini dinledikten sonra cevap verdi.''Hobi derken? Çocukken bu kadar kırmıyordun.'' ''Sizin Doğu ile kimya hobiniz gibi bir alışkanlık işte.'' ''İkisini de aynı kefeye koydun pes doğrusu.'' ''Daha önemli bir konumuz var şifreli bir görev mesela!'' Yansı Mert'in konuyu açmasından memnun olmayarak burun kıvırdı. Dolunay'da memnuniyetsiz bir halde konuyu devam ettirdi. ''Çok zeki olsaydı şifreyi yazdığı uzun bir metnin arasına koyardı.'' Yansı burun kıvırıp ''Çok sıkıcı!'' demişti. Kimden yana bu kızlar? Konuşmaya devam etti. ''Ben şifrelemeleri deniyorum fakat şu ana kadar elle tutulur bir yanını bulamadım.'' Bu durumdan rahatsız olduğu belliydi. Ulaş düşünceli bir ifadeyle kendi fikrini söyledi.'' Belirli bir şifreleme kullanmamıştır belki. Yani kurallarını kendinin oluşturduğu tamamen atmasyon bir şifreleme yapmış olamaz mı?'' ''Olabilir ama o zaman tamamen kendisinden çıkan bir şifre koymuş olamaz bizimle bağlantılı bir şifre koymuş olmalı. Bize şifreyi çözebileceğimiz bir pay bırakmazsa görevi yerine getirme olasılığımız olmaz.'' ''Ben anlamadım Efarit görevleri yerine getirmemizi mi istiyor yoksa getirmememizi mi?'' ''Her ikisi de...'' Doğu kısa bir an bize bakıp anlamadığımızı fark ettiğinde açıklamaya başladı. ''Anlatayım. Çözmemizi istemez çünkü çözemezsek görevi yerine getiremeyiz ve bu ona büyük bir zevk verir çünkü bize istediği bir cezayı verebilir unutmayın oyunun kuralları belli değil. Biz gidişatı belli olan bir oyunda değiliz ucu açık olan bir oyunun içindeyiz. Diğer taraftan çözmemizi ister çünkü verdiği saçma görevleri yaparken bizim kıvranışımızı izlemek onu eğlendiriyor. Tıpkı geçen ki kavgamız gibi.'' Son cümlesinde Dolunay'a baksa da kendileri pek üstüne alınmamıştı. Yansı şifreli mesajın yazılı olduğu kağıdı masanın ortasına getirip tek tek gösterdiğinde bizde sandalyelerimizi yaklaştırıp pür dikkat onu dinlemeye başladık. ''Bakın bu bir cümle aralarında boşluklar var. Bu şekilde kelimelere ayırmış. Aslında bu kısım şifreyi çözebilmemiz için bize sağladığı bir kolaylık. Kelimeleri ayırmadan verebilirdi ama bu bizim bildiğimiz şifrelemelerden farklı olduğundan kelimeleri ayırarak vermiş. Klasik şifrelemelerde genel olarak belirli bir kural vardır örneğin sezar şifrelemesinde bir kod belirlersin mesela 3 sayısını belirledin. Kelimedeki harfleri alfabede 3 sola kaydırırsın. İlk harfi üç sola kaydırdığında alfabede 'd' harfine denk gelir ve sen kelime de 'a' harfi yerine 'd' harfini yazarsın. Diğer şifrelemelerinde buna benzer kuralları vardır. Burada da belirli bir yöntem var her harf bizi farklı bir yere yönlendirip anlamlı bir kelime çıkarmamızı sağlayacak.'' ''Anladığım kadarıyla şifrenin çıkış noktasını bulmamız lazım.'' dedim. ''Aynen.'' ''Belki de ondan önce şifrenin hangimizle bağlantılı olduğunu bulmamız gerekiyordur. Efarit en son kime takıldı?'' diye sordu Mert. O an aklımıza gelen anılarla hepimizin bakışları Yansı'yı bulduğunda kendisi sanki dün bir paragraf Efarit'e laf etmemiş gibi duruyordu. ''Vallahi en son Yansı ile kavga etti ama şifreyi daha önceden oluşturmuş olmalı çünkü telefon kapandığı anda mesaj geldi.'' dedi Dolunay. Ardından Ulaş devam etti. ''Bizi aradığında ise özellikle Yansı'ya takıldı.'' ''Doğru söylüyor önce Yansı ile uğraşması şifreyi çözmemiz için bir işaret olabilir.'' dediğimde Yansı farklı bir bakış açısı sunmuştu. ''Yanıltmaca da olabilir. Sanki benimle ilgiliymiş gibi bir algı yaratıp esas kişiyi gözden kaçırmamızı sağlayabilir.'' Onun söylediğine karşı da Mert başka bir fikirle gelmişti. ''Bunu düşüneceğimizi tahmin ettiyse yönümüzü senden başkasına çevireceğimizi düşünüp bizi senden uzaklaştırarak da bir yanılgıya düşmemizi sağlayabilir.'' Ortamda kısa bir sessizlik olup hepimiz dalıp gittiğinde Yansı aniden elini masaya vurup geri çekilerek irkilmemizi sağlamıştı. ''Kahretsin! Niye bugün hepiniz bu kadar mantıklı konuşuyorsunuz?'' dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım ''Bir karar ver sen de. Geçen kavga etmeyin diyordun şimdi mantıklı konuşuyoruz yine fırça atıyorsun.'' Yansı oflayıp baş köşeye oturduğunda Mert konuşmaya başladı. ''Harfler tekrar ediyor aynı zamanda tekrar eden bazı harflerin yanında belirli harfler var mesela m harfinin yanında yer yer g harfi de var bu ne anlama geliyor?'' Şifreye baktığımda buna benzer yan yana dizilmiş pek çok harf vardı. Bu en başta göze çarpan ben buradayım diye bize el sallayan bir olaydı biz niye bunu göremedik? ''M ve g. Vallahi benim aklıma magnezyum geliyor.'' dedi Doğu dalga geçerek. İstemsizce onun söylediğine güldüğüm sırada Yansı bir anda parlamış gözlerini kısıp belli belirsiz bir tebessümle işaret parmağını hafif kaldırarak Doğu'yu işaret etti. ''Doğu sen ne dedin?'' Doğu tuhaf bir bakışla anlamayarak kaşlarını çatıp cevap verdi. '' Aklıma mag-'' Doğu lafını tamamlamadan gözleri kocaman olmuş Yansı'ya bakıp ''Yok artık!'' dedi. Yansı kafasını aşağı yukarı sallayarak az öncekinin aksine kocaman bir gülümsemeyle ''Var artık!'' demişti. Dayanamayıp ''Kendi aranızda konuşmayın. Ne geldi aklınıza?'' dediğimde ikisi birbirlerine bakıp gülümseyerek ''Magnezyum.'' dedi aynı anda. Ulaş anlamayarak ''Olay kriptolojiden ne ara Magnezyuma geldi?'' diye sordu. Yansı büyük harflerle çıktısını aldığı cümlenin üstüne eline aldığı çubukla sırayla işaret etti. ''Şöyle ki bakın bazı harfler özellikle yan yana duruyor. Bu harfler tek başına kullanılmamış çünkü belli bir elementi temsil ediyor.'' Gösterdiği yerlere baktığımızda gerçekten öyle olduğunu fark ettik. ''Yani cümle periyodik tablodaki elementlerle oluşturulmuş.'' dedi Mert. ''Ve bu elementler belli bir harfi temsil ediyor.'' diye tamamladı onu Ulaş. Dolunay'da gülümseyerek devam etti. ''Elementler de belirli bir sayıyı ifade ediyor değil mi?'' dediğinde Gözlerim parlayarak ona bakıp parmağımı şıklattım. ''Bu sayılarda alfabede belirli bir harfi ifade ediyor.'' dediğimde Yansı biz konuştukça bedenini eğdiği masadan doğrulmadan önce bir elini masaya vurup hepimize gururla bakarak ''Bu gruba bayılıyorum.'' demişti. ''Hadi şimdi bunları elementlerine ayırıp şifremizi çözelim.'' ''Neden periyodik tablo? Fazla sınırlı bir alan değil mi? Sadece ilk yirmi dört harfini kullanabiliyorsun. Üstelik gerçekte bir karşılığı da yok.'' Ynası elinde tuttuğu kalemle şifrenin kelimelerinde bulunana elemntle oluşturulmuş harfleri yuvarlak içine koyup ayırdığı sırada hepimize kısa bir konuşma yaptı. ''Arkadaşlar mantık aramanıza gerek yok bu oyunda istediğini yapabilir. Periyodik tablodan şifre oluşturmanın fazla ilkel bir halini kullanmış bunun öylesine ortaya çıktığı çok belli. Bu geliştirilebilir mi emin değilim ama önemli olan mantıklı olup olmamamsı değil oyunda bir karşılığı olup olmaması.'' ''Bu saçma oyununa bir isim vermedi değil mi?'' sorduğum soruya bir elementi daha yuvarlak içine alıp nefesini dışarıya üfledikten sonra ''İçimden bir ses bunu oyunun sonunda öğreneceğimizi söylüyor.'' dedi ------------------------------------------------------------------ ''Burası olduğuna emin miyiz?'' diye sorduğumda Yansı cevap verdi. ''Değilim ama aklıma ilk burası geldi.'' Koca demir kapının önüne geldiğimizde tabi ki de bu geç saatte kapalıydı. ''Görevi kafasından uydurduğu bir şifreyle vererek beynimizi yaktığı yetmezmiş gibi kalan aklımızı da yeri bulmakla harcadık.'' dedi Ulaş. ''Nasıl gireceğiz? Kapılar normal olarak kilitli.'' dedim. ''Hem sen de korkmuyor musun?'' dediğim sırada Dolunay ve Ulaş birbirine bakıp omuz silktikten sonra her halükarda duvara tırmanacağımızı bildikleri için bizi beklemeyip çıkmaya başlamışlardı. ''Benim korkularımı saymak istediğinden emin misin Deniz?'' ''Bu ne rahatlık peki?'' ''İnsan kendi gölgesinden bile korkunca kendi korkularını umursamıyor.'' ''Bağışıklık kazandın yani.'' ''Biraz öyle oldu.'' ''Her halta bağışıklık kazanmayın be!'' ''O kadar da abartma okuyan Viyana Duvar'ı sanacak.'' Mert ise arkamdan konudan bağımsız bir soru sordu. ''Yansı ben o zaman da anlamamıştım şimdi de anlamıyorum. Deniz'i biliyoruz da senin bu duvarla en başından beri ne tür bir anın var?'' Yansı Mert'in sorusu üzerine dudaklarını büzüp gözlerini kısmıştı. Dolunay tırmandığı duvarın üstünden kahkahasını salık verip bize döndü. ''Anlatsana Yansı.'' dediğinde Yansı'nın hırsla ona dönmesiyle birlikte olayın onunla ilgili olduğunu anlamıştık. Yansı bizi geçiştirip''Boşverin!'' demişti. Onlar boşversede ben vermeyip aslını öğrenmenin bir yolunu bulurdum. ''Madem buraya geleceğimiz belliydi neden merdiven getirmedik?'' diye sordum. ''İstersen asansör çıkarılım yenge?'' dedi Doğu sırıtarak. Sinirlenip kafasına bir tane vurduğumda dudak büzüp tırmanmaya başladı. Grubun yaramaz çocuğu yemin ederim. ''Dalga geçme benimle yükseklik korkum var.'' dediğimde korka korka tırmanmaya başlamıştım. Tepeye çıktığımda Doğu çoktan aşağıya atlamış kollarını birbirine dolamış gülerek beni izliyordu. ''Vallahi yenge mesafeye baktığında daha çok alçaklık korkun varmış gibi duruyor.'' ''Çıkma kısmında bir problem yaşadığımızı hatırlamıyorum asıl olay inerken.'' Mert'te Doğu gibi benimle dalga geçtiğinde yanımda duruyordu. Ardından aşağıya atladığında tutmam için elini uzattı. ''Merak etme Deniz düşersen seni tutmak uğruna ben de düşmeye razı olurum.'' Mert meşhur duvar konuşmasına başladığında diğerleri bu sahneyi ezbere bildikleri için izleme zahmetine bile girmiyorlardı. ''Şimdi bu ikisi hangi kitap karakterlerini temsil ediyor?'' diye sordu Doğu. ''Ya işte birbirine her haltı yapıp sonra senin için kolumu keserim gülüm diyen kesimi temsil ediyor.'' ''Bu cümlen üzerine fena linçleneceğiz Yansı. Bizi yazan bile linçliyor şu an seni.'' Umursamazca omuz silkti ''Ben böyle düşünüyorum. Deniz ve Mert o kesimden birbirilerine kötülük yapmaya kıyamamaları yönüyle ayrılıyorlar. Kötülük yapan kız intikam alan erkek rolü için fazla masum bir sevgileri var. '' ''Biz ne oluyoruz?'' ''Kafalarında kurmaları yüzünden ayrı kalan çift oluyoruz. Dolunay ve Ulaş ise sert ikiliyi oynuyorlar. Ulaş suçlu Dolunay ise onu gururu yüzünden affedemeyen kız havası veriyor. Olay birebir aynı olmasa bile buna benziyor. Özünde hepsi birbiriyle konuşamayacak kadar korkak ama okuyucuya çok cesurmuş gibi gösteriliyor.'' Mert'in elini tutmadan önce Yansı'ya bakıp ''Bizim hakkımızdaki güzel düşüncelerin için sağol Yansı.'' dediğimde sağ elini sol göğsüne koyup yüzüne kondurduğu yapmacık bir gülümsemeyle '''Her zaman Deniz.'' diye karşılık vermişti. Mert beni çocukmuş gibi kucağına alıp yere indirene kadar gözlerimi açmamıştım.Okul bahçesinin görüldüğü yerde durduğumuzda yüzümüzde buruk bir tebessümle etrafı izliyorduk belki buraya hoş sebeplerden gelmemiştik böyle gizli kapaklı gelmek içimize de sinmemişti ama geldiğimiz yer her sabah istemeye istemeye geldiğimiz bitse de kurtulsak dediğimiz lisemizdi her yerde gençliğimizin ilk adımları vardı. Okulun etrafında yürümeye başladığımızda yakılmış bir ateş ve etrafına dizilmiş kütükler bizi karşılamıştı.Biz ne olduğuna anlam veremeyerek çevremize bakınırken telefonlarımız çaldı. ''Bütün kızlar toplandık, toplandık toplandık Dolunay elini başına vurdu.''Allah belanı versin ama ya!''Ağlamakla gülmek arasında gidip gelen sesiyle cümlesinin en sonunda kahkaha atmıştı. ''Her seferinde, şu telefonu açtığımızda daha fazla şaşıramam diyorum ama her seferinde daha fazla şaşırtıyorsun.Bu da bir yetenek alkışlıyorum.'' Yansı bir elini çenesine koyarken hayatı sorgulayan bakışlarla telefona bakıp iki elini hafifçe birbirine vurdu.Psikolojimiz bozuldu hepimizin.İnsanın katil kankası olunca böyle oluyor demek ki.Bak, bende kanka dedim.Hep Doğu'dan bulaşıyor. ''Ne kadar esprili bir katilimiz var değil mi'' Doğu bunu sanki güzel bir şeymiş gibi gülerek söylediğinde Mert kafasına vurmuştu. Elleri dert görmesin! Ben de bir dahakine vururum artık! Doğu'nun vukuatlar bitmez! ''Oğlum adam bizi de kızların kefesine koydu.'' Göz devirdim. ''Tabi canım en nihayetinde katil,kaçakçı,kumarbaz,dolandırıcı ayyaşın teki şarkıyla bizi aramış tuhaf değil ama sizi bizim kefemize koyması tuhaf.Hepimiz yavaş yavaş deliriyoruz farkında mısınız?'' Buna takılmasına sitem ederken Doğu'da hiç eksik etmemişti kendini sağ olsun. ''Helal be yenge!'' Tam Doğu'ya ben de bir tane vuracakken Mert benden önce davrandı ''Bugün Ulaş'la rol mü değiştirdiniz? Şaplakları sen mi atıyorsun artık!'' ''Aynen Doğu hatta Osmanlı tokadını da ben atıyormuşum artık!'' Telefondan gelen yalancı bir öksürük aramızdaki sohbeti bölmüştü. ''Aa Efarit sende mi buradaydın?''diye saf saf soran arkadaşımı Dolunay çimdikledi. Ne güzel ya çimdikler ,şaplaklar, tokatlar havada uçuyor çok iyi bir grubuz. Cızırtılı kulak tırmalayan sesini duyduğumda yüzümü buruşturdum. Arada efekti değiştir bari! ''Beni unutmanızı bir kenara bırakırsak. Yeni oyunumuza hazırsınızdır diye düşünüyorum.'' Bir de o sesle trip atmıyor mu? Yarabbim telefonun üzerinde tepinesim var! ''Trip mi atıyor o?''diye fısıldadı Doğu kulağıma.Bende parmağımı dudağıma götürüp sus işareti yaparak aynı tonda ''Sus sus çaktırma.'' diye cevap verdim. ''Hadi görevinizi yerine getirin eski okulunuzun bahçesinde eski anılarınızı yad edin .Bir oyun oynayalım merak etmeyin eğleneceğiz. Hepiniz isminizin yazıldığı yere oturun. Önünüzde küçük kare kutular var gördüğünüz gibi o kutularda kendi isminiz dışında hepinizin ismi yazılı. Sırayla o kutudan kağıt çekeceksiniz ön yüzünde soruyu soracağınız kişi arka yüzünde ise sormanız gereken soru olacak. Çekem kişi kağıdın üstnde yazan kişiye soracak. Ben de sizi dinliyor ve izliyor olacağım. '' ''Oyunu oynayan biz olacağız ama her halta sen karar vereceksin bu nasıl görev lan?'' ''Öyle deme Dolunay Rus ruletide oynatabilirdi.'' Yansı'nın tarafına bir tane çakıl taşı attığımda kafasına gelmişti. ''Aferin Yansı eşeğin aklına karpuz kabuğunu sok tamam mı?'' ''Ben ne yaptım Deniz? Millet saçma sapan oyunlar buluyor, burada bizim kafamıza vuruluyor.'' ''Şu işler bir bitsin mafyalığa başlayacağım.Zaten şu zamana kadar adam öldürmek dışında her şeyi yaptık.Her gün farklı bir aktivitemiz oluyor zaten.Bir gün kaçakcılık ,başka bir gün hırsızlık, sonraki gün dolandırıcılık... Ben her gün merak ediyorum bu gün nasıl bir hobi edineceğiz diye.Her gün herifin biri bizi öldürmeye de çalışıyor öbür taraftan katilimiz sırf süründürmek için bizi yaşatmaya uğraşıyor.Geçen de evimizi taradılar .Bari mafyalığa başlayalım da boşa gitmesin. En azından üzerine para da alırız değil mi Dolunay yenge?'' Dolunay başta kaşlarını çatarken sonra gülümsedi. ''Doğu, seni yengelerde kovalardım ama haklısın.'' Doğu'nun yüzünde gururlu bir sırıtış peydah olmuştu. ''Peki ilk kim başlayacak?'' Gelen cızırtıyla sorumuza cevap alacağımızı anlayıp sessizce beklemeye başladık .Birkaç saniye sonra rahatsız edici sesini duyduk. ''Hiçbir şey tam değildir. Sadece diye bir şey yoktur hep yanında başkaları da vardır. Başka seçimler ,başka yollar, başka sırlar...Başlangıçtan bu güne kadar hiç bir şeyin sıfatı 'sadece' olmadı. Devletler, milletler ve en nihayetinde insanlarda öyle. Hepimiz tam ortasındayız her şeyin iyiliğin ve kötülüğün, güzelliğin ve çirkinliğin, varlığın ve yokluğun... Ne yaşadıysak hep ortasından yaşadık. Şimdi de bu oyunu başlatacak olan ise bütün bunları kafamıza mıh gibi çakan iki simgenin ortası kalıcı bir izi taşıyacak! Kimin başlayacağını bulmak sizin elinizde. '' Telefon daha biz bir şey söylemeden kapanmıştı. ''Şimdi bu niye edebiyat parçalayıp beynimi bölük pörçük etti azıcık aklım vardı o da gitti!'' ''Doğu azıcık ciddi ol be!'' ''Haksız mıyım Ulaş? Beynim yandı.'' ''Doğucum kime ne anlatıyorsun acaba onun beyin yanma olayını anlayabileceğini düşünüyor musun?''Dolunay bir kere şu adama bulaşma ya! ''Senin benimle derdin ne Dolunay? Her zamankinden daha çok laf sokuyorsun bugün.'' İkisi aynı anda birbirine doğru eğilirken yüz yüze gelmişlerdi ve biz gene onların arasında kalmıştık. Ben bu sahneyi bir yerden hatırlıyorum ama neyse. ''Arabamı yine benim park yerime koymuşsun o derdim.'' Cidden Dolunay Allah başka dert vermesin. ''Dolunay bunu burada tartışmasak?'' dedim çekingen bir sesle sorarcasına normalde panter gibi üzerine atlardım ama ikisi şu an birbirine öyle bakınca bir tırstım. Dolunay ateş saçan gözlerini ondan çekip bana çevirince Doğu ''Tövbe Bismillah!'' diyip koluma sarılmıştı. ''Ben de biliyorum sırası olmadığını beyefendi sinirlerimi hoplatıyor sadece.'' ''Park yerinin üzerinde adın yazmadığına göre istediğim gibi park ederim. Sana mı zimmetli?'' Adam haklı. ''Evet üzerime aldım sana ne! Sa-na-ne'' Ulaş bir şey demeden Yansı'nın sesini duyduk. ''Gri bir kağıt.'' Yansı sen ne güzel konu değiştiriyorsun öyle. Hepimiz birden ona döndüğümüzde onu gözleri bizim üzerimizde geziniyordu. ''Birimizin cebinde gri bir kağıt var oyuna o başlayacak.'' Ulaş ile Dolunay öyle güzel kavga edince biz oyunu unutmuştuk doğrusu. ''Nereden anladın?'' diye sordu Mert. ''Açıkçası sizde anlardınız. Ben kavganın arasına ne kadar girmek istemesem de gireyim diye söyledim. Her şeyin ortasındayız diyor ortada duran bir şey aramalıydık.'' Sonra Doğu'ya bakmıştı sanki sen devam edebilirsin der gibi. O da kafasını sallayıp konuya girmişti. Yansı, Doğu'nun anladığını nasıl anladı? Onu ben de anlamadım. ''O zaman insanlara her şeyin tekten ibaret olabileceğini düşündürebilen başlangıç simgelerini ele almalıydık. Siyah ve beyaz gibi ortasındaki ise gri. Kalıcı bir iz ise eğer bu bir kağıttan daha hafif bir kalıcılık olamaz.'' İkisine kısa bir bakış atıp hepimiz ceplerimizi karıştırmaya başladık. Sıradan Yansı ve Doğu işte. Arada ürküyorum bunlardan. Bazen yanımda Harley Quinn ile Joker oturuyor sanıyorum. Ulaş bir cebine bakarken yüzünü buruşturdu. ''Bu herif bizim her şeyimize dokunuyor değil mi? Her akşam kıyafetlerimi yumuşatıcıya boğup her sabah tiksinerek giyinmekten bıktım'!' Dolunay ona kısa bir an bakış atarak mırıldandı. ''Al benden de o kadar.'' Doğu ikisine garip garip bakıp kulağıma eğildi ''Bunlar az önce, iki keçi aynı köprüde karşılaşmış gibi boynuzlarını birbirine sürtmüyor muydu?'' dediğinde gülüp omuz silktim. ''Sen Yansı ile kendine hiç bakmıyor musun? Sizde başka evrenden gelmiş uzaylı gibisiniz.'' Hangi ikili daha garip çözemedim. O da anlamayarak bana bakınca sadece gülüp kafamı çevirdim. Sonra sinsice Ulaş'a baktığını fark etmiştim. Bu sefer ne yumurtlayacağını merak ediyordum. ''Öyle deme Ulaş bir de iyi tarafından bak yumuşatıcı kullana kullana sen de yumuşacık bir adam olup çıktın?'' Benimle konuşurken ona nasıl laf sokacağını mı düşündü yani? ''Doğu elimin tersindesin!'' ''Yahu siz Ulaş'tan ne istiyorsunuz? Aklı başında adam.'' diyerek isyan etmiştim. Bu çocuğun çektiği yeter yani. Hepsi aynı anda ''Aklı başında?'' diye bağırdığında gözlerimi kaçırdım. ''Tamam canım çok da olmasa da Mert'ten daha aklı başında.'' ''Hoppala taş bana geldi. Sen en son Ulaş'ı savunuyordun. Niye topu bana attın? Bir de onlara kızıyorsun Ulaş'la uğraşmasınlar diye. Sen de her bulduğun fırsatta bana laf çarpıyorsun. Kaçtır hanımımsın diye ses etmiyorum ama lütfen iyi niyetimizi suistimal etmeyelim.'' ''Ses etmiyor musun? Duy da inanma'' diye karşılık verdim. Yansı ve Dolunay kıkırdarken birbirlerini dürttüler. ''Duydun mu? Hanım dedi.'' Yansı'nın sırıtarak Dolunay'a bakan suratına bir tane geçiresim gelirken diğerinin de ondan kalır yanı olmayarak aynı sırıtışla ''He Vallahi dedi.'' diyince onaylamaz bakışlarla ikisine bakıyordum. ''Hadi artık bulalım şunu.'' Araya girip konuyu dağıtmaya uğraşırken Mert'in bakışlarını görmezden geliyordum. O ikisine daha fazla laf vermeye niyetim yok. Sonunda beklenen an gelmişti. ''Buldum, Kağıt bende!'' Bunu diyen kişiye döndüğümüzde telefonlarımıza aynı anda bir mesaj gelmişti. BİLİNMEYEN NUMARA -Hepiniz yaşadıklarınızla yüzleşmekten korktuğunuz için kaçan yalancılardınız ve bu gece korkak tarafınız ortaya çıkacak KORKAKLAR TOPLANTISINA HOŞ GELDİNİZ! Uzun bir gece olacak. Uzun, yalancı ve korkak bir gece. -------------------------------------- BÖLÜM SONU YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN! Yazım ve noktalama hataları için üzgünüm.Bölümlerde zaman hızlı geçiyor ve çok diyalog var bunu düzeltmeye çalışacağım. |
0% |