@olesinebiriii___14
|
Elif, hastane koridorundaki metal sandalyede oturuyordu. Günlerdir buradaydı; sabahlar ve geceler birbirine karışmıştı artık. Elindeki soğumuş kahveden bir yudum aldı, ama tat almadı. Ne yaparsa yapsın zihninde tek bir düşünce vardı: Miran. Birkaç adım ötedeki odada, makinelerin mekanik sesleri arasında yaşam mücadelesi veriyordu.
Küçük bir pencere, Miran’ın odasına açılıyordu. Elif, camın buğusunu eliyle sildiğinde Miran’ın hareketsiz yatan bedenini görebiliyordu. Yanında duran monitörün ışıkları, her nefes alışında yeşil bir çizgi gibi yükselip alçalıyor, sanki Elif’e kalbinin hala attığını fısıldıyordu. Fakat bu, onun için yeterli değildi. Miran’ın gözlerini açıp ona bakmasını, o tanıdık gülümsemesiyle “Merak etme, buradayım,” demesini istiyordu. Ama o gözler kapalıydı, derin bir uykudaydı.
Koridorun sonunda Ahmet’in ayak sesleri yankılandı. Ahmet, Elif’in yanına gelip durduğunda gözleri kan çanağına dönmüştü. Uyuyamamıştı; çünkü her gözlerini kapattığında o günü hatırlıyordu. O operasyonun her saniyesini zihninde yeniden yaşıyordu. Miran’ı yanında taşıyamadığı, onu koruyamadığı her an, kalbine bir yük gibi oturmuştu.
“Elif,” dedi Ahmet, yorgun bir fısıltıyla. “Miran güçlü biridir. Bunu atlatacak.”
Elif, Ahmet’in gözlerinde sakladığı suçluluğu gördü. Elini yavaşça Ahmet’in omzuna koydu. “Senin suçun değil, Ahmet,” dedi yumuşak bir sesle. “İkiniz de elinizden geleni yaptınız. Bunu Miran da biliyor. Onu buraya getirdiğin için sana minnettarım.”
Ahmet, Elif’in sözleri karşısında başını öne eğdi. İçindeki pişmanlık, Elif’in bu anlayışlı tavrına rağmen onu bırakmıyordu. Miran için verdiği sözleri hatırladı; onun yanında olacak, her şartta onu koruyacaktı. Fakat o gün, kendini yaralı halde geri çekmek zorunda kalmıştı. Şimdi hastane odasının kapısı onunla Miran arasında adeta bir engeldi, geçemediği bir sınır.
Tam o sırada Zeynep, ellerinde kahve bardaklarıyla geldi. Yüzünde her zamanki güven verici ifadesi vardı. “Biraz dinlenmen gerekiyor, Elif,” dedi, ona bir bardak uzatarak. “Miran’ın uyanması zaman alacak. Senin de güçlü olman lazım.”
Elif, Zeynep’in verdiği kahveyi aldı ama gözleri hâlâ Miran’ın odasındaydı. “Ya uyanmazsa?” dedi boğuk bir sesle. “Onu bir daha… Ya kaybedersem?”
Zeynep, Elif’in elini sıkarak onu kendine çekti. “Böyle düşünme. Miran hep güçlü olmuştur, sen de biliyorsun. Bunu da atlatacak. Biz buradayız, bekliyoruz.”
Elif, gözlerinden süzülen yaşları silerken Zeynep’e sarıldı. Miran’ın yaşaması için dua ediyordu, ama içinde bir şey kırılmış gibiydi. Kalbi, korku ve umut arasında ince bir ipte asılı kalmıştı. Zeynep onu bırakmadı; yıllardır dostu, sırdaşı, kardeşi gibi olmuştu. “Ben buradayım, Elif. Ne olursa olsun seni yalnız bırakmayacağım.”
Elif, Zeynep’in omzunda sessizce ağlarken, koridorda bir süre sessizlik hâkim oldu. Ahmet başını kaldırıp hastane odasının küçük penceresine baktı. Miran’ın kapalı gözlerine, hareketsiz yatan bedenine bir kez daha bakarak kendi kendine söz verdi. “Miran, seni burada bırakmayacağız,” diye fısıldadı. “Ne pahasına olursa olsun seni buradan çıkaracağım.”
Bu sırada Elif, Zeynep’in desteğiyle ayağa kalktı. İkisi birlikte Miran’ın odasına bakarken, Elif bir kez daha umut etmeye çalıştı. Miran’ın güçlü bir asker olduğunu ve böyle bir mücadeleyi kazanabileceğini düşündü. Ama yine de yüreği, her an kötü bir haber alacakmış gibi sıkışıyordu. |
0% |