Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@olumsuzusavar

"Ellerin, kolların bağlansa da
Başında kasırgalar kopsa da
Sen tüm gücünle karşı koysan da
Seni acımasız sevdaya salar."


Uzanıp tahta gömme dolabın içerisindeki plak çaların sesini arttırdım.


Sinekliği çekip kapıyı şarkı için aralık bıraktım.


Eski koltuğa bıraktım kendimi yan tarafta duran battaniyeye güzelce sarınıp baharın yeni yeni hissettirdiği o havayı ciğerlerime soludum.

Yoğun bir günün ardından verandaya çıkıp bir kahve ve iki dilim kekle günü bitirmek vardı aklımda.

Dış kapı demirlerinin tıngırdamasını duyduğumda yerimden kalkamadım. Kaan gelecekti arayıp haber vermişti. Ahırdan yana baktım ses gelmiyordu inek kızlar uyumuş olmalıydı.


"Geç kaldınız baytar bey bizim kızlar çoktan kestiler seslerini."
Üzerinde rahat temiz gri bir eşofman takımı vardı elinde çanta da yoktu.

İnekler için geldiyse bile yapabileceği tek müdahale onlarla konuşmak gibi görünüyordu.


"Tüh ya! Kaçırdık desene gideyim öyleyse geri." Abartılı mimiklerle blöf yaptığını iyice belli edince gülümsedim.

" Gel otur." Diyerek koltuğun boş tarafına pat pat vurdum.

Masada duran kahveyi işaret etti.

"Bana da yoksa gelmem."

Omuzlarımı silktim.

"Şu an çok rahatım hiç kalkamam. Al benimkini iç."
Yanıma oturup kahveye uzanıp bir yudum aldı.


Dostlarım bu samimiyet ne diyor olabilirsiniz hemen açıklıyorum. Defne konusunda bana çokça yardımı dokunan bu veteriner hekim aslında pek kafa dengi biri çıkınca aramızda bir dostluk söz konusu oldu.


İnsanlardan bunalıp kendini hayvanlara adamıştı. Hiç hoş şeyler yaşamadığını ima etmiş ama ben sormayınca anlatmamıştı. Bende Engin abinin yerine bir süre bakacak olduğu açıkça belli olan biriyle dostluk kurmaktan çekinmemiştim.

"Cemre toprağa düşer düşmez atmışsın kendini dışarıya." Dediğinde

" Üşüdün mü şehir bebesi vereyim mi battaniyeyi?" Diye cevap verdim gülerek.

"He üşüdüm bu ne biçim misafirperverlik kahve yok kapı önlerinde ağırlanıyoruz." Başımla demir kapıyı işaret ettim.

"Girişteki tabelayı okumanı tavsiye ederim. Ne yazıyor üstünde. HABERSİZ MİSAFİRLERE AV MUAMMELESİ YAPILACAKTIR. Misafirperver biri olduğumu sana düşündüren neydi ki?" Yüksek sesli bir kahkaha atıp yaklaşıp kahve bardağımı geri aldım elinden.

Güzel bir yudum alıp boğazımdan aşağı inişini hissettim.

Kulağıma eğilip fısıldadı
"Çok vahşi"
Bir ürperti geçti vücudumdan

Aynı fısıltıyla
"Öyleyim." Dedim.

Kısa bi sessizlik oldu. Rahatsız edici bi durumdu. Elimden bardağımı çekeleyince sinirle soludum.

" Bu ne ya kahveme ortak oldun git içerde mutfakta napıyosan yap."

"Ben başkasının evine tek girmem."

Dostlarım biri saçma bir şey söylediğinde nasıl bakılırsa öyle baktım.

"Niye?" Omuzlarını silkti.

"Prensip meselesi." Güldüm.

"Bana kalırsa prenses meselesi. Korkuyor musun sen? İçeride kimse yok."
Gözlerini kaçırdı ve yüzüne buruk bi tebessüm yerleşti.

"Olsun hem köyde tek başına yaşıyorsun biri bir şey der rahatsız olmanı istemem."

"Ya teşekkür ederim namusumu mu düşünüyorsun (!)?" Sesli bir kahkaha patlattım.

" Beni tanırlar burda aram yok öyle şeylerle. Çekinme o yüzden."

Sinirlenmiştim ve belli de ediyordum. Bana bu şekilde etiket yapıştıramazdı. Eğer teklifi ben yapıyorsam kendi itibarımı düşünmüşümdür.

" Artık ayrımını yapabiliyorum." Dediğinde gözlerimi kıstım.

"Ne?"

" Gerçekten sinirli olduğun zamanların ayrımını yapabiliyorum. Hep sinirli gibi görünüyorsun hep gerginsin ama gerçekten sinirlendiğinde gülüşün bakışın değişiyor."


Alayla ellerimi çırptım.
"Bravo çok tebrik ederim."

Sinirim onun dediği gibi düşünen insanlar yüzünden çok hırpalanmış olmamdı.

Kadın başına

Kadın çiftçi mi olurmuş, çiftçinin karısıdır o

Hanım kızım ben seninle pazarlık yapmam varsa abini ya da babanı çağır onunla konuşalım.


Köye ilk geldiğimde kapı çalıp durdu bir şeye ihtiyacın var mı bahanesiyle köyün azgın erkekleri soluğu benim kapımda aldı da ya elime tüfek alınca ya da havaya ateş edince kaçtı gitti hepsi. Sonra da kapıya on numara bi tabela asarak son vermiş oldum bu duruma.

" HABERSİZ MİSAFİRLERE AV MUAMMELESİ YAPILACAKTIR."


" Densizlik etmek istemedim kusuruma bakma lütfen. Seni yeni yeni tanıyorum." Dedi yerinde rahatsızca kıpırdandı ve kalktı.

" Bi kahve daha içer misin? Kendime kahve yapmaya gidiyorum ben." Dediğinde başımı iki yana salladım.

Gözlerimi kapatıp adım seslerini dinledim. Ardından seslendim.

"Kahve kavanozu tahta rafın en solunda."

İçerden sesi geldi

" Hangi tahta raf?"

"Buz dolabının karşı duvarında."

"Gördüm sana göre sağ mı bana göre sağ mı?"

" Sol sol dedim solda?"

" Sol dedin tamam sana göre mi bana göre mi sol?"

" Yahu rafın karşısına geçince solunda kalıyo işte. Ne demek sana göre mi bana göre mi?"

...

Sessizlik

"Buldun mu?"

" Yok." Derin bir nefes aldım.
" Geliyorum."

Hırsla önünden geçip rafa uzandım ayak uçlarımda kavanozu alıp uzattım.

Gülümserken kısılan ela gözleriyle bana bakıyordu.

" İstersen açabilirim senin için kavanozu." Dedim şakayla karışık.

Uzanıp elimden aldı ve kahvesini yapmaya başladı.

" Çare cinsiyet rolleriyle ilgili problemlerin olduğunu söyleyen oldu mu sana hiç?" Diye sordu umursamazca.

" Evet var." Dedim bir bardak su alırken.

" Öfken bu yüzden olabilir mi?" Dediğinde duraksadım.

Sonra bir yudum daha su içtim.

" Evet olabilir." Dediğimde sesim mırıltı gibiydi.

"Psikolojiyle mi ilgileniyorsun şimdi de?" Diye sordum. Konuyu değiştirmek adına.

"Her şey toplumla alakalı değil çare seni tanımaya çalışıyorum. Bireysel basit bir gözlem yorumuydu." Kahvesini karıştırıp kapıya doğru ilerledi.

Tekrardan verandaya çıkıp oturduğumuzda.

" Ben karmaşık biri değilim." Dedim birden.

" Bir soru Sor ve bir soru sormama izin ver." Dedi.

Başımı iki yana salladım.

"Hakkında bilmek istediğim bir şey yok ki benim." Dedim.


"Benim var." Gözlerini yüzümde sabitlemişti.

"Ne bilmek istiyorsun ya da dur haydi bir oyun oynayalım. Hakkımda bi tahminde bulun. Doğruysa istediğini sor." Keyifle gülümsedi.

"Başlıyorum. Bence ailenden kimse burda yaşamıyor." Bu bence gayet belirgin bir durumdu.

"Hile var ama evet doğru kabul ediyorum sor." Gözlerini kısıp bi süre soracağı soruyu düşündü.

"Neden böyle bi hayat seçtin?"

"Hmmmm" kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Tek bir cevabı yok aslında pek çok nedeni var. İstanbul gibi kalabalık bir şehirde doğduysan ve sağlam bir soy ismin yoksa kendini bir yarışın içinde buluyorsun. Durup nefes almaya vaktin yok sadece koşman gerekiyor. Her şey çok karmaşık bir hal alıyor. Bu sanırım ilk sebepti. Sen nerede doğdun?"


"Hani benim hakkımda hiç bir şey merak etmiyordun?" Sesi eğlendiğini belli ediyordu. Bende gülümsedim.

" Sadece ben cevaplıyorsam bu bir sorgudur. Şu an sorguda mıyım?"

Hafifçe gülümseyip başını iki yana salladı.

"Hayır böyle hissetmeni istemem. Ben İstanbul'a nispeten daha küçük bir şehirde doğdum ama orada da herkes senin hakkında bir fikir sahibi oluyor."


"İnsanların senin hakkında her zaman fikri vardır."

"Demek istediğim küçük bir şehirde bu fikirleri belirtmekten pek çekinmezler."

"Veteriner hekim Kaan Çağlayan kulağa hiç de fena gelmiyor. Hakkında kötü bir fikir sahibi olduklarını sanmam."


"Hayat kariyerinden fazlasıdır Çare Balkan."


"Öyle midir? Bilemiyorum geleceğime öyle odaklandım ki bazen şimdimi kaybediyormuşum gibi hissediyorum. Babam hep 'keşke ayağınız toprağa basarak büyüseydiniz' derdi. Kendi çocuklarım için bunu da istedim ama hiç belki de bir çocuk istemiyorumdur demedim."


"Çocuk istemiyor musun?"

"Tabiki istiyorum."

"O zaman sorun ne?"

"Buna hazır hissetmemem."

"O zaman hemen yarın doğurmazsın."

" Hemen yarın doğurabilmem biyolojik olarak da imkansız."

"Üzüldün gibi yarın anne olmaya çok hevesliysen sana bir haberim var."

Kaşlarım çatıldı. Konuşmaya devam etti.

"Köpeğin hamile."

Az ileride duran kulübede yatan Dalmaçyalı köpeğimi işaret etti.

"Ne çalı mı?"

"İngiliz setter"ın adı çalıysa evet o"

Şok olmuştum. Çalı ilk defa anne oluyordu. Onun için endişelendim, sevindim ve korktum hepsini aynı anda yaşadım sonra kalkıp hızla çalının yanına gittim yattığı yerde gözlerini açıp yüzüme baktı. Başını okşayıp

"Sana inanmıyorum çalı senin için oluşturduğum kariyer planında hamile kalmak yoktu." Diyerek sesli olarak gülümsedim. Kaan da yanımıza gelmişti.

"Hanımefendi çok güzel bir genetiğe sahip karnını şiş gördüğümde acaba mı dedim sonras..." Kaanın boynuna uzanıp sarıldım.

"Teşekkür ederim bu çok güzel bi haber." Şaşkınlıkla elleri bi süre iki yanımda havada kaldı. Belimi sarmak yerine pat pat sırtıma vurup

"Rica ederim işim bu eğer istersen ben ilgilenirim onunla" dedi ve kapı sesli bir şekilde açıldı

Karanlıkta demir kapının orada kimin olduğunu görebilmek için gözlerimi kıstım. Çalı da ayaklanmış kulübeden çıkıp yanımıza gelmişti.

"Çare kim bu adam??!!!"

Umar öfkeden alnında beliren bir damarla karşımıza dikilmişti. Ellerim titremeye başladı. Yutkunmaya çalıştım. Kötü ve tanıdık bir histi. Vücuduma küçük iğneler batırıyorlardı sanki. Yanlış bir şey yapmışım ve yakalanmışım hissi. En fenasından yanlış bir şey cinayet gibi.

Bana bu korkuyu bahşeden adama baktım.

"Umar hoşgeldin bu Kaan Çağlayan veteriner hekim aynı zamanda arkadaşım."

Loading...
0%