Yeni Üyelik
1.
Bölüm

I - Günbatımı

@ordecik


Zannetmiyorum.

Sözcüklerim uzanıp da kağıtlarımın arasından, damlalı parmaklarıyla farklı bir şey çizebilir mi alnıma?

Silgiler silemiyorsa henüz yazılmamış kelimeleri, satırlar ilerledikçe bir kalem kendini karalamaktan başka bir şey yapabilir mi?

Bir daire çizmeli işte. Kaba, çirkin, şekilsiz bir daire. Onun içine koymalı yapraklar boyu kaybolmayacak şeyleri. Ama devrilmemeli. Etrafına dikenler çizmeli. Kaba, çirkin, sivri dikenler. Kendi ayakları üzerinde durmalı bu daire. Satırların eğimine muhtaç olmamalı. Çarptığında kalın kalın kelimelere, parçalanıp dağılmamalı. Acıtmalı. Uzanan eli. Yaklaşan silgiyi. Önünde duran harfleri.

Kanatlandırmalı. Satırdallarına üç kuş kondurmalı. Onlar taşımalı bu daireyi tutup da üç yerinden. Onlar kaçırmalı bu daireyi sayfaların esaretinden. Germeliler gökyüzüne. Koparıp gagalarıyla bir noktasını, gökyüzüne germeliler. Sonra konup üstüne, şafaksız geceyi gülümsemeliler. Güneş doğmamalı. Silinmeli sabahrengi tüm boyaların arasından. Hayalleriyle gerinmeli gecekanadı.

Üç yıldız olmalı. Onlar tutup da gecenin üç köşesinden, üç yöne uzatmalı. İlerlemeliler. Ta ki öbür yandan geri gelene kadar ilerlemeliler. Sonra birleşip tek bir yıldız halinde, gecekanadının gagası ucuna konmalılar.

Hem, kitaplardan çıkamayan cümlelerin kuru kalabalıktan bir farkı var mı?

Fakat küskünüm ben kitaplara, içinde barındırdıklarına. Canavarları renksiz bırakan kalemlere, siyaha "kara" diyen yazarlara. Göz görür belki güneşte ama kalpsesi duyulur ancak gece ışığında. Şimdi orada, penceremin dışında, kızıl kanatlarını nazikçe çırparak çekiliyor güneş. Her elvedâsında dökülür birkaç yürekte sonbahar yaprakları. Soğuk eser bazılarına dört harfin rüzgarları. Koyu bir damla damlar kazara, buğulanır solan renklerde gün-neşesi.

Ben onlardan değilim.

Bekliyorum. Sadece bekliyorum. Odama vurmasını penceremden gümüş gölgelerin. Gözlerini yummaya başlamasını aynaların. Akrebin uyanıp rakamlardan sadece işaret etmesini Ay saatini.

Sonra,

Kalemimi alacağım elime loş lambanın ışığında. Dilini pürüssüzleştireceğim dostunun tırnaklarıyla. Bedenimde bir yırtık açabilecek kelimelerle. Özümle sözü bir olacak.

Fakat yazmayacağım.

Hemen yazmayacağım. Bekleyecek.

b e n.

Bu üç harfin parçalanışını bekleyecek.

Sessizce bekliyor şurada çatlak bir boy aynası. Şurada da eski dost bir çekiç...


***


Çizgiler geçiyor şimdi ışıltılı parçalar arasından. Keskin kenarlara çarpmadan kıvrılan ince çizgiler. Yavaş yavaş konduğunda karanlıkta harf parçaları, gecekanatlı bir kuğu çiziyor kağıdın üzerinde. İlmek ilmek çizgi düğümleri seriyor üzerine siyah tüylerini. Gözlerini açıyor siyah kuğu. Işıldıyor ona yıldız damlalı kuğugölü.

Uzakta, çok uzakta Ay'ın önünden geçiyor yalnız bir gece bulutu. Tutup da onu pamuk elleriyle, kaldırıyor üzerine bir taç gibi. Kaldırıp gümüş kollarını heyecanlı bir çocuk gibi, ışığını uzatıyor her yana Ay. Gözlerini açıyor gül kıyılı kenarları gölün. Beyaz yapraklar bakınıyor etrafa yan yana, el ele.

Yansımasına bakıyor Gecekanadı gölyuvasında. Etrafına. Yukarıya. Karanlık mıdır gördüğü şey yoksa siyah mı? "Güzel" ile harftaş bir kelime hiç "karanlık" ile kardeş yazılır mı? Siyah tutabiliyorken tüm renklerin ellerinden, karanlık hepsini soldurmaz mı?

Perdeli ayakları nazikçe hareket ediyor şimdi siyah suyun içinde. Dalgalar yayılıyor ince boynundan etrafa. Saatlerce yapabilir belki. Hiç yorulmadan yüzebilir öylece. Gözlerini kapatsa da çizilmeye devam eder mutluluğun şekli.

***


Loading...
0%