"Şimdi orada, penceremin dışında, kızıl kanatlarını nazikçe çırparak çekiliyor güneş. Her elvedasında dökülür birkaç yürekte sonbahar yaprakları. Soğuk eser bazılarına dört harfin rüzgarları. Koyu bir damla damlar kazara, buğulanır solan renklerde gün-neşesi.
Ben onlardan değilim.
Bekliyorum. Sadece bekliyorum. Odama vurmasını penceremden gümüş gölgelerin. Gözlerini yummaya başlamasını aynaların. Akrebin uyanıp rakamlardan sadece işaret etmesini Ay saatini."
"...işte böyle böyle tanıştı seninle kalbinin diğer yarısı. Bir dalarak, bir çıkarak. Ehli değildi dalgalar, ehil değildim ben. Ama yine de kayıp gitmedin kalbimden sen. Biliyorsun bundan sonra ne olduğunu. Biliyorsun `sen ve ben`e ne olduğunu, gördün sonundaki noktaya kadar. Ama sen hep `sen`i gördün. Hep `sen`i bildin. Şimdi devam edeceğim anla diye `ben`i. Kızsan da bana, reddetsen de artık beni. Gör gözlerimden bir saniyeyi."
Hayatın çiçekleri hayallerdir, diyen sen değil miydin?
Peki sen, benden önce, Aşksiyahı nedir bilir miydin?
"Utanıyorum gözlerimi değdirmeye gözlerine
Ama sadece gözlerimde değil ki o tatlı bakışların
Suskun kuşlar söyler en güzel şarkıları
Ya da solmayı reddeder ağaçların yaprakları
Bir gülümsemeni görse eğer
Güneşe muhtaç ayçiçeği gibi
Ölmez miyim dönsem senden uzaklara
Fakat daha zor insan olmak
Isırsan da dilini, kalbine hakim olamamak
Belki daha iyi susturup azarlamak ama
Bekarlık sultanlıksa eğer
Senin olsun toprağım da tahtım da
Sadece sen varsın tâcı olan hayatımda
...
Ve sen beni tek melekli cennete kabul eder misin
Ve sen o cennetin tek meleği olmayı kabul eder misin?"