-I-
Bugün günlerden sonbahar
Yeşermiş takvim yaprağının üzerinde
Yıllar yıllık unutmabeni
Kaç sayfa eder bir devir
Kaç sayfa kopar dünümden
Bilemem ben
Beklerim işte
Yakmak için bir rakam daha
Mum tepeli günü
Bindokuzyüzyetmişbir
Yorulmamış dünya
Dönmüş dönmüş dönmüş
Aldırmamış derdine
Bırakmış toprağına büyüsün diye
Anılarımda köklü bir gülü
Güneşler boyu bekleyiş, yarınlardan yankısı gül-elli günlerimin
Yüzümde bir gülümseyiş, burnumda ilk ışığın kokusu
Işıldıyor aynalarda tebessümlü günlerin fısıltısı
O yorgun yüz yok bugün
Mutluluk sepeliyor başımdan aşağıya şu tarak
Gazeteler yazmış bir şeyler, bilmem
Yollarda gezinen insanbulutu, bilmem
Taş taşınmış yol yolunmuş, bilmem
Gözlerimde sadece pembe anılar uçurtması
Tutturuyorum ipini bileğime gülücükdüğümleriyle
Yetişkinliğimi soyunup attım ben bugün
Hürce uçuracağım her şeye inat
Pastacı amca! Verir misin bana
En tatlı diliminden katman katman hatıraların?
Gül yaprakları serpiştir üzerine
Ben de çıkarıp yüreğimden koyacağım
Bitmesine rağmen yanmaya devam eden bir mum
Karartacağım her şeyi bugün
Siyaha boyayacağım tüm dünyayı
Arabalar, evler, dükkanlar
Kalmayacak çevresinde kelebeklerin dolaştığı bir lamba
Sadece o mumun ışığı olacak canevimde
Bir de çiçek çerçeveli o fotoğraf
***
Sen öyle severdin çünkü
Her şeyi her yeri bildiğin gibi görmeyi
Göz var nizan var
Belki yoksun şimdi ama gözün var
Benim gözüm çapaklıdır, beceremez pek kelebekler uçurtmayı
Dört duvar arasına bahçeler kurmayı
Oturtmayı gözgüzelini koltuklara
Ama çekeledim bugün hatıralar arasından
Senden kalan yapraklarını güzelliğin
Sepeledim koltuklara
Masalara, sehpalara
Şu el dikimi yastık var ya
O da çapraz duruyor şimdi
Sen öyle severdin çünkü
Bugün günlerden sonbahar
Buakşamlardan özlemtesi
Oturmuş bekliyorum
Alkışlamayı bir nefesini
Gülücükler dolusu kucaklar dağıtmayı
Tatmayı yeni günlerin çatalını
Heyhat! Sevinir olmuştuk öldürmeye günleri
Ama biliyorduk biz işte
Yarınları güllendirmeyi
Şimdi
Günler oturmuş masada benimle
Gözleri kayıyor bir sana bir bana bir muma
İç çekiyorlar hep bir ağızdan
Dudaklarında buruk bir yaşgünü tebriği
Böyle değildi halbuki
Aynalar bugün böyle değildi
Duvarlar böyle değildi
Sokaklar, insanlar böyle değildi
Gezdirmiştim uçurtmamı hiçbir dala takılmadan
Litrelerce mutluluk sosu döktürmüştüm pastaya
Neden eridi?
Hani sen demiştin ya, demiştin ya sen hani
"Zaman geçip gidiyor açıp kapayana kadar gözlerimi"
O sözün şu fotoğrafın kadar eski miydi?
O kadar eski miydi ona sadece fotoğraf dediğimiz günler?
Zaman geldi
Zaman geçti
Sonra
Zaman geldi zaman geçemedi
Böyle işte Müjgan
Zaman tıkandı boğazıma sen gittiğinden beri.
-II-
Bugün günlerden sonbahar
Bugecelerden soluk bir kum tanesi
Kırpmıştım güneşin ışığını gecelere
Mum tanesine, fotoğraf çerçevesine
Hayalrengi kelebekler uçacaktı başımın çevresinde
Doyuracaktım kum saatini gökkuşağı ile
Ne bileyim avuçlarıma kusacağını
Kırık dökük gece kırıntılarını
Halbuki
Giriverecektim kilitli bir kutunun içine
Işıyacaktı sadece bir mum ile bir fotoğraf
Gülecektim, güldürecektin, gülecektik
Tek günlük yaz serpecektik şu sonbaharın üzerine
Bembeyaz kuşlar kıvılcımlanacaktı duvarlardan
Papatyalar filizlenecekti gagalarında
Sarılacaklardı kadife kanatlarıyla bize
Saatleri cezalandıracaktık tıkırdamamaya
Vuracaktık bileklerine çiçekçeleri
Güneş doğmaya utanacaktı
Gece bitmeye
Oturacaklardı yan yana
Bizi izleyeceklerdi gülümseyerek
Ama
Bakakaldım öylece
Halı altındaki hatıralar
-Bir türlu ezemediğim-
Uzandı dokundu ele geçirdi
O kilidin anahtarını aldı pençelerine
Ezdi kırdı ufaladı
Üfledi suratıma mutluluğumun harabelerini
Bıraktı ellerime iki heceli eski bir ismi
Gözlerin geçti gözlerimin önünden
Baktın bana o günkü gibi
O günkü
Artık mezar olduğu günkü şu ismin gömüsü
Çıkıp hortladı ya çürük bir el
Sıktı ya yüzük parmağını
Kesti ya yüzüğünden kalbine giden kalpşekil damlaları
Ben...
...bakakaldım öylece
Kurşun yapmamışlar işte anılara sıkılan
Beynime bir elma yerleştirmek midir
Tek çare?
***
Yıllar geçti bu masanın üzerinden
Sen geçtin ben geçtim
Senden benden damlalar
İsimler geçti kapaklar geçti
Ceplerinden kelimeler taştı bazen, kıyamadım silmeye
Tutup iki ucundan kelimekuşları yaptım
Döndüler günler boyu başımın üzerinde
Şiirler öterek üzerime
Şimdi ben varım
Orhan var Melih var bu gece
Ay var meraklı bakan
Küstüm ben ona, vermedi ışığımı geri
Perdeleri kapadım, yaktım uzunca beyaz bir mumu
Aradık aradık
Karaladık çirkin birkaç akıntıyı
Kelimekuşlarını çağırdık demlenince iyice
Tokuşturacağız ya iki kadeh şiiri
Belki çeker alır sonbahar gecelerini yüzümden
Dizeler dolusu kalem tadı boğazımda
Beni bilirsin, ben de bilirim dilimi karalamayı
Neyse ki Melih var, ikidebir seviniyor bir şeylere
Çok güzel şey diyor, hele hava da güzelse
Bir de ağaca takmış, illa rahatını kaçıracak
Orhan geçiriyor ara ara aşk resmigeçidi
Süleyman Efendi tırmanıyor masaya ara ara
Yav kim bu adam diyorum Orhan
Orhan git aynaya bak diyor
Ramazan geçiyor masanın önünden sabaha doğru
Sahaflar daha açmamış, poşetinde bira şişeleri
Geçip gidiyor dilinde "Geceeceli"
Dürtüyorum yanıbaşımda sızan kitapları
Melih yok
Orhan yok
Ramazan yok
Delirmişiz hepimiz dımdızlak
Üşüdüm
Sarstı sağımdan beni pencereden gelen yarın yeli
Hapsetmiştim ya geceyi perdelerin ardına
Geride koca bir sabah bırakıp kaçmış şimdi
O da pek değil, üzerinde ağlak bulutlar var
Güneş kondurmayı unutmuş yüzüne
Suskun kuşlar kımıldıyor dallarında ağaçların
Ezilmeden günü getirmeye çalışıyor sırtında
Yorgun aurora
Bugün günlerden sonbahar
Busabahlardan sivri meltemli buz tüveyci
Yırtıldı unutmabeni bir yıl daha
Sararmaya oturdu günardı günardı
Saçılmışım etrafa geceye salınıp da
Melih, Orhan, Ramazan raflarında şimdi
Şiirlerden yılan yapmıştım boğmak için
Geceme tebessüm bıçağı çalan yarasaları
Çekip çıkarsam da dişlerini boynumdan
Ömür boyu izi kalıyor insanın aptallıklarının
Böyle işte Müjgan
Ne satırduvarları engel olabiliyor
Ne kitap kayıkları alıp götürebiliyor beni
Defterini defterimden kesip ayırdığın yapraklar
Çığ gibi yıkılıyor üzerime sen gittiğinden beri.
-III-
Bugün günlerden sonbahar
Bir soluk yaprak düştü yine dilime
Yenisi geliyor güneşin de eskisi nereye götürüyor günleri?
Yakıyor mu üşümemek için?
Sarılıyor mu yalnız kalmamak için?
Başına mı koyuyor ezilmemek için yeni günün altında?
Tepe tepe üste üste mi günler?
Geri geri mi gidiyor takvim yaprakları gibi?
Şu güneşe ağız çizsem kulak çizsem
Rica etsem söz verdirsem
Bir kereliğine bile olsa anlatır mı nereye tıkıldığını dünlerimin?
Anahtar istemem, ey güneş, kapısını açmaya gerek yok
Pencereden bir kere baksam yeter bana
Sen kızardın bana, sevmezdin böyle konuşmamı
Zaman kemirirken günlerimi canım hiç acımasın mı?
desem, başka bir şey de desem
Yine de gölge düşürürdüm işte akça yenigüneş tablona
İsteyerek yapmazdım ki ben
İsteyerek damlatmazdım kuzgunpençesi bulutları aklına
Hem ben değil miydim...
...miydim ben?..
Ara sıra
Geveleyip sakızları gülücüklü balonlar çıkaran?
Böyleymiş meğer üste üste yığılmak
Tepe tepe benin altında kalmak günardı günardı
Aynalara baktığında kendini biraz daha tanımamak
Adım adım dağılması fotoğraflardaki mahçup çocuğun
Beni bilirsin, ben gücenmem beni terk etmesinden bilyelerimin
Ama keşke alabilsem güzel günleri tıkabilsem bilyelere
Uzuncana bir güzel günler treni yapabilsem
Gezebilsem içerisinde vagon vagon
Dün odalar arası koşan heyecanlı bir çocuk
Bugün kömür atan makineci
Yarın da üzerinden geçtiği toprak mı olacağım?
Böyleymiş meğer o meşhur şeridi görmek
Tepe tepe bizlerin altında kalmak günardı günardı
Eski eski kahkahalar dağıtmasıymış televizyon filmlerinin
Yolların anı dumanı içinde bırakmasıymış insanı
Rulolar dolusu karelerin sarmalamasıymış basit bir çay bardağını
Sehpalarda sohbetler fincanlar dolusu
Acı tatlı tüm tartışmalar sinmiş perdelere
Çekip açsam geri getiremiyorum kendimi
Açmasam nefessizlikten boğuluyorum bugünün içinde
Sen kızardın bana, sevmezdin yanıbaşında kaybolmamı
Dürterdin, azarlardın geçirirdin soru işaretleri başıma
Uğraşırdın beni gözlerimden çekip geri almaya
Ben pek tutamazdım kendimi
-halen yapamadığım gibi-
Seker dururdum bir oraya bir buraya çeşit çeşit yaprakların altına
Ben de kızardım
Önce bana, sonra sana
Ama ne yapar eder tekrar ağzımı dayardım
Dudaklarımdaki eskidikçe hoşlaşan sızıntıya
***
Ne bileyim biriktireceğini tüm suskunluklarımı
Yapıp bozup yapıp bozup kendi hiddetinle sesler yapıştıracağını
Ne zaman oldu ellerinde kapısız basamaklar birikintisi?
Elimdeki rüzgar gülünün nasıl sert estiğini duyamadım ben
Ekiliydi halbuki benim gözüme tüm dünler
Ne başındaydı taç pembe tatlı bulutun
Ne acı kokulu solgun gülün
Hepsinindi, her şeyindi
Adım izimde yazılı her şeyin
Öyle değilmiş işte senin gözünde
Durmadan çepeçevre dolaşıyormuş etrafımda yıllardır ölemeyen bir kelebek
Kovmamışım, vurmamışım, git dememişim avuçlarıma alıp da
Kanat çırpışları yıkıyormuş her şeyi günardı günardı
Yapamadım ben
Nasıl makas vururum her bir dalına kökümün?
Nasıl eşeleyip atarım toprağıma yuva yapan bulutları?
Canımdan can kopmaz mı
Boğarsam sessiz sedasız geçen anıkanatlı kuşları?
Ama yapabildim ya
Yetim bir filizi olgun bir gülün yanına koymayı
Sonra denedim ya
İkisinin de gözünün içine bakmayı
Ahmaklar geçidi olmuş, haberin var mı?
Gelseydin görürdün
En öndeki bayraktım ben
***
Sene eski günlerden bir demet
O gün günlerden ilkbahar
Bakıyor bana aynadan genç bir delikanlı
Gözleri ışıl ışıl
Diline düşmemiş daha Kurbağanın Serenadı
Koca bir gökyüzü var önünde kanat açacak
Gezdirir olmuş çeşit çeşit uçurtmaları elinde
Gökkuşakları sızıyor dudağının kenarından
Güneşe gülümser, yıldızlara sevdalı
Haberi yok daha kader denen hastalıktan
Genç olunur da düşmez mi hiç ellerine
Tatlı damlaları pembeneşeli yağmurun
Çocuk isimleri, panjurlu evler, bitmeyen mutluluk dönemeci
Usul usul masallar fısıldayan yıldız falları
Hiç dağılmayan kalp bulutları gönülyüzünde
Gün olmuş bir çift ceylan gözü bakar olmuş aynalara yanında
Kanatlandırılmış hâlelerce üvercinli şiirler
Başı dönmüş kalemlerin dillere yetişeceğim diye
Dolu dolu sevda kokuları atılmış ardına utangaçlık duvarlarının
Zaman geçer ya, bilemezsin
Alıp da nereye götürür kibar örtülü kökünü sevdaların
Daha da soyulur kabuğu tatlı dilin günardı günardı
Doğru mu yanlış mı
Olur mu olmaz mı
Düşünekalırsın
Didiklenen bir papatya gibi bir soru işareti uğruna
Neylersin, çekemezsin endişeni yüreğinden
Tutup da uzaklara sürüveremezsin
Kalakalırsın yanıp sönen yıldızlı pencerelerde
Çocukluğun erken yatarmış belki
Yetişkinliğin uykusuz kalabilsin diye gecelerde
Sen elesen de taşını toprağını endişelerinin
Dimdik dursa da ayakta kararların
Yıkılıverir başına tek sözüyle sevdiklerinin
Öfke, küskünlük, isyan
Yapıştıramaz işte tuzla buzunu hayallerin
Topallasa da bir müddet canıbaşında
Halen olsa da yüzünde ilk günün gülümsemesi
Gün gelir, parçalanır
Kalırsın
el
ve
el
Böyle işte Müjgan
Çizgileri vardı elimde akıp gitmiş bir kalbin
Çürüyememişti halen toprağa gömülmüş yarınlar
Sen çıkardın ya beni mezarlığından dünlerimin
Hayaletleri sırtlamışım ben meğer seninle giderken.
-IV-
Bugün günlerden sonbahar
Buz kesmiş yine kelimeler içimde
Dilimde acısı halen masum bir sorunun
Büyümüş bizim oğlan, biliyor musun?
Öğrenmiş insanın canını yakmayı elini kaldırmadan
"Annem iyi, baba
Öyle mutlu mesut geçiniyorlar kocasıyla"
Ben diyemedim ki
Katlayacağım tüm günlüklerimi
Tıkacağım kilitli çekmecelere hepsini
Senlikle başlayan günleri değdirip yakacağım alev alev
Dün kül olsun eğer açacaksa yüzünde bir gül
Ben edemedim ki
Silinirken gözünden günardı günardı
Kendimi karalamamayı kendimin altında
Yıkamayı başka bir damlayı tertemiz edip avuçlarımı
Diyemem ki ben şimdi
Düşsün üzerinize koyu yaprakları servinin
Diyemem ki ben şimdi
Sarılsın yıllarınıza çürük çarık sarmaşıklar
Kalmak koca bir suskunluğun altında uzaklarda
elimden tek gelen
Böyle işte Müjgan
Bir siyah kalemim var suskunluk birikintileri yazan
Bir de doğum gününden kalma bir fotoğraf
Eğer bir gün girersen rüyama
O tek fotoğrafını saklayacağım yastıklar ardına
Görürsen, yine de bulursan eğer
Çekip alma benden
Lütfen