Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM

@oylesinebirokurist

Bu kitabı ilk önce wattpad'te yayınlamaya başlamıştım ancak artık yeni bir uygulamaya geçmemiz gerekti. Umarım kitabı beğenirsinizzz <333

***

YAZARDAN

Genç kadın, koridorda büyük bir soğukkanlılıkla ilerlemeye devam ediyordu. Kulağındaki kulaklık sayesinde de çevresinde neler olduğunu görev arkadaşlarından rahatlıkla öğrenebiliyordu.

“Ahsen, odaya daha hızlı ilerlemen gerek! Bu rahatlık ne oluyor?” dedi Kurtuluş RENÇBER. Bu adamı anlamıyordu. Her seferinde ilk görevindeymiş gibi davranmasına sinir oluyordu. Ne vardı kendisini kasmıyorsa yani!

Koridorun sonundaki odanın önüne geldi. Deri eldiven geçirdiği eli kapı koluna tutundu ve aşağı eğdi lakin kapının kilitli olduğunu fark etti. Durum bildirimi yapmak için konuştu: “Kapı kilitli. Nasıl açayım?”

Kulaklığın diğer ucundan derin bir nefes verdi Demir KARAY. “Yeni üretim yanında mı?” diye sordu. Demir, Asparagasın silah temsilcisiydi. Bu adama görevdeyken büyük güven duyardı. Görev harici ciddi kalamayan birisiydi çünkü. Görevdeyken de çapkınlığının devreye girmediği zamanlar da olmuyor değildi...

Ahsen, onaylayan mırıltılar çıkarırken eline aparatı almış, kapıyı açmaya çalışıyordu. “Kameralar ne durumda Enes, Duygu?” diye sordu. Kapıyı açtı ve kendini içeriye attı. Soru ise çok gecikmeden Enes AVAN tarafından yanıtlandı, “Benden bir Neptün bir de Duygu kaçar.” dedi. Bu çocuk gerçekten Demir’den de beterdi. Görev dahi zevzekliğini dindiremiyordu. Arkadan birkaç saniyeliğine şiddet temalı sesler geldi. Muhtemelen Enes’in birkaç beyin hücresi can vermişti. Duygu BOZKIR, “Hallettik. Sen rahat rahat dosyaları alabilirsin, Ahsen,” dedi. Enes ve Duygu Asparagasın yazılım temsilcileriydi.

Yere düşen adımlarıyla birlikte botları ortama tok sesler bahşediyordu. Sakin adımlarla odanın ortasındaki gösterişli ahşap masaya doğru ilerledi ve çekmeceleri karıştırmaya başladı. Çok geçmeden dosyaları buldu ancak odadaki boydan camı tuzla buz eden bir etkeni misafir etmek durumunda kaldı. Bu sesle birlikte kulaklığın ucundan telaşlı hışırtılar yükselmeye başladı. Ahsen kısa bir an bu nefret ettiği yerden dosyaları alarak defolup gitmeyi düşündü ancak bir kurşun daha gözünün önünden geçerek duvardaki çerçevenin camını patlattı. Hızla masanın altına girdi ve beklemeye başladı. Bu sırada kulaklıktaki hışırtılarla birlikte ‘Ahsen!’ ve ‘İyi misin?’ nidaları yükseliyordu. Buna ek olarak abisi, Polat Turan’ın ‘Ahsen yanına geliyorum, ses ver!’ cümleleri de vardı.

Bir dakika… Abisi buraya mı geliyordu? Gelmemeliydi. Gelirse çatışma çıkardı. O çatışmaya girmemeliydi! Bu her şeyi berbat ederdi! Hemen konuşmaya başladı, “Ben iyiyim. Abimi tutun, sakın gelmesin!.. Duyuyor musunuz?” dedi. Kulaklığın ucundan herkes ‘oh’ çekerken Kurtuluş Amca’sı, “Bunu söylemek için geç kaldın. Polat, altı kişiyi daha peşine taktı, oraya geliyor şuan. Biriniz de sözümü dinleyin! Bu söz dinlememe huyu sizde genetik herhalde!” diye hiddetle çıkıştı. Ahsen, buna izin veremezdi!

Dikkatlice bulunduğu yerden çıktı ve dosyalarla birlikte emeklemeye başladı. Tam kapıdan çıkacaktı ki sağ köprücük kemiğinin biraz altından gelen ince ama şiddetli bir sızıyla duraksadı. Ama kısa bir duraksamaydı bu. Hemen dışarı attı kendini ve sızının olduğu yere eliyle tampon yaparak telaş ve endişeyle koşuşturan insanlara çarpa çarpa ilerledi. Bu sırada konuştu, “Abime ulaşın, ben çıkışa doğru ilerliyorum… Mirza, aracı binanın çıkışına al hemen,” dedi. Mirza DEMİRER, Ahsen’in iki başyardımcısından birisiydi.

Bu konuşmadan dolayı Asparagas üyeleri duraksadı. Mirza’nın ise bu istek karşısında kaşları çatıldı. Ahsen’i tanırdı. Önemli bir şey olmadıkça görevde değişiklik yapmazdı. “Bir şey mi oldu, Ahsen?” diye sorarken arabayı çalıştırıyordu. Mirza ile birlikte Asparagas da bu cevabı merak ve şüpheyle bekledi. Ahsen, huysuzca homurdandı ve aynı huysuzluğuyla, “Ne alakası var! Çenenin yayı mı gevşedi yine senin? Çok konuşma!” diye çıkıştı. Mirza tanırdı onu, bu ifadeyi kullandıysa kesin vardı bir şey. “Bak olmuş işte bir şey. Sen bunu söylüyorsan kesin bir şey vardır,” dedi panikle. Bu sırada aracı avukatlık bürosunun önüne getirmişti. Ahsen kapıdan hızla dışarı çıktı ve önündeki siyah sedanın yolcu koltuğuna attı kendisini. Hâlâ yarayı tutuyordu.

Mirza, Ahsen’e yandan bir kez bakıp önüne döndü ancak çok geçmeden gözleri irileşti ve dehşetle Ahsen’e döndürdü vücudunu. Elleri kan içindeydi, alnından boncuk boncuk ter akıyordu, zaten bembeyaz olan yüzü iyice kireç gibi olmuştu. Çığlık atarcasına, “AHSEN SEN VURULDUN MU? SEN NASIL VURULABİLİRSİN YA? NASIL VURULACAK KADAR DİKKATSİZ OLABİLDİN AKLIM ALMIYOR? ŞİMDİ SANA SORSAM NEDEN VURULDUN DİYE KEYFİMD…”

Ahsen yanındaki yürüyen çeneye daha fazla katlanamayacağını düşünerek lafını balla, kaymakla kesti: “Biraz daha konuşursan kurşundan değil, Mirza çenesi zehirlenmesinden geberip gideceğim. Sus ve Asparagasa sür şu ebesinden başladığımın arabasını!” dedi sonlara doğru sesini yükselterek. Mirza dehşet içinde Ahsen’e bakıyordu. Bu sırada kulaklıklarından gelen kulak zarı delesice bir ses yükseldi: “AHSEN SEN VURULDUN MU?!” Hem Mirza hem de Ahsen yüzlerini ekşitti ve Mirza arabayı çalıştırmaya çalışırken cevap verdi: “Kulak, burun, boğaz masraflarımı siz karşılayacaksınız. Zira az önce kulağımdan başlayarak burnumu, boğazımı, dalağımı, böbreğimi, ciğerimi, her haltımı yaktını- LAN ARABAYI ÇALIŞTIRMAYI UNUTTUM, ANASANI SATAYIM! AHSEN, NEREDE BU ARABANIN DEBRİYAJI?!” diyerek Ahsen’e döndü.

Ahsen’se, “NE DEBRİYAJI GERİZEKALI, OTOMATİK VİTES BU ARABA!” diyerek arabanın nasıl çalıştığını anlatmaya başladı. Bu kadar panik yapmazdı aslında. Bir Ahsen vardı onu anlayan bir de Zemheri’si. Zemheri BERENT, Ahsen’in bir diğer başyardımcısıydı. Her ne kadar anlaşamasalar da, Mirza’yla birbirlerine pek bir sevdalılardı vesselam…

Bu sırada Asparagas Binası’nda büyük bir telaş vardı. Asparagas Binası’nın acil müdahale kısmı aktif hale getirilmeye başlandı. Görev arkadaşı vurulmuştu hepsinin. İçten içe biliyorlardı ki Polat eğer oraya gitmek için harekete geçmeseydi, Ahsen daha dikkatli davranacaktı. Eğer küçük bir çocukken dahi sevdiği, âşık olduğu kadın ona engel olmasaydı giderdi de. Dilay DİNÇER. Şimdi de Dilay’la birlikteydi. Kurtuluş Amca’ları ise çok sessizdi. Ahsen’i öz kızı gibi, Ahu’su gibi severdi. Dışarıdan birisi baksa umursamadığını düşünürdü. Ancak canından can giderdi onun, canı giderdi.

Mirza, sonunda arabayı çalıştırmayı başardı ancak hala söylenmeye devam ediyordu. Bakıldığında bir ormanı anımsatan hareleri dolu dolu olmuştu. Belli olmasın diye Ahsen başka yere baktığında bakıyordu ona. Bilmiyordu ki Ahsen’e baktığı her saniye Ahsen bunun farkında, dolu gözlerinin, arada büzülen dudaklarının… Tanırdı beraber büyüdüğü kardeşini.

Mirza’nın söylenerek bitirdiği yol tamı tamına kırk sekiz dakika on dokuz saniye sürmüştü. Her ne kadar hastaneye gitmek konusunda da azar çekse de Ahsen’in bilincinin kan kaybından dolayı gidip gelişi yüzünden dinletememişti. Ahsen’in ağzından çıkan her söz emir niteliği taşırdı, onun için.

Mirza, aracı durdurur durdurmaz kendini dışarı atmıştı. Aracın önünden dolanarak ön yolcu koltuğunun kapısını açtı ve Ahsen’i kucakladı. Hızla Asparagas Binası’nın kapısından içeri girdi ve acil müdahale bölümüne doğru koştu. Kapıdan içeri girer girmez tüm Zehir Ekibini görmeyi beklemediği için anlık duraksadı ancak hemen toparlandı. Zehir Ekibi on bir kişiden oluşan bir ekipti.

Asparagasın doktorlarından üç tanesi buradaydı, Ahsen için. Ahsen’i hemen bir sedyeye koydu ve geri çekildi. Ahsen’in yanındaki sedyede birisi daha yatıyordu ve bu İlknaz’dan başkası değildi. İlknaz GENÇER. Her duygusunu abartarak yaşardı. Muhtemelen Ahsen’in vurulduğunu öğrenince klasik ağlama krizlerinden birini yaşamıştı. Buradaki görevi; görevler için saç, makyaj, giyim gibi konularla ilgilenmekti.

Mirza; yorgun ve ağır adımlarla, dirseklerini dizlerine yaslayarak oturan Gökalp’in ve ona destek vermeye çalışan Zemheri’nin yanına oturdu. Gökalp TURAN, Ahsen’in kardeşiydi. Kendisi Asparagas dosyasıyla ilgilenen baş komiserdi.

Doktorlardan Selim KUTLAR Ahsen’in yanından geldi. “Kurşun derine inmiş. Üstüne çok kan kaybetmiş. A(rH)+ kan lazım.” dedi.

Kurtuluş RENÇBER, “Polat ve Demir kan verebilir. Onların kanı uyuyor.” dedi ve Simge’yi, Polat’ı çağırması için gönderdi. Bu sırada en başından beri sessizce bir köşede duran Demir ayaklanıp kan vermeye gitmişti.

***

İlk bölümümüz giriş bölümüydü. Bir sonraki bölümde görüşürüzzz.

Bazı yerlerde düzenleme yapıldı. Farklılıklar olursa bilginize.

Loading...
0%