@oylesinebirokurist
|
Yeni hikayenin ilk bölümüyle başlayalım bakam... Ben yazıyom o kadar siz de yorum yapıp oy verin ayol. *** İlahi Bakış Açısı... Fenere ev sahipliği yapan eliyle yüzündeki katran karası kar maskesini düzeltirken parlayan yeşil hareleri etrafı taradı. Her şey yolundaydı. Zaruri olarak en ince ayrıntısıyla tasarlamıştı planını. Pürüz çıkamazdı. Eksi katların zifiri karanlık koridorunun duvarlarını kontrol etmeliydi. Bu yüzden parmaklarının arasında tuttuğu alet çantasını tozlu zemine bıraktı ve feneri dişlerinin arasına kıstırdı. Deri eldiven geçirdiği avuçlarını nazikçe duvara çarpıyordu. Kartonpiyeri bulmaya çalışıyordu. "Hançer, her şey yolunda mı? Engerek?" diye sordu kalın erkek sesi. Kulaklığa doğru konuştu. "Asıl orada her şey yolunda mı, Çivi? İhbar var mı?" Avuçlarının altından gelen boşluk ortamda yankılandı. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken alet çantasını açtı ve içinden çatallı çekici çıkardı. "Senin programa göre herhangi bir ihbar görünmüyor. Siz yine de hızlı olun. Kasayı buldunuz mu?" Cevabı elindeki bebekle vermek istedi. Dizlerinin üstende durdu ve çatal kısmını sertçe kartonpiyere vurdu. Bu vuruşla ekibin diğer üç üyesinin de dudaklarında tehlikeli kıvrımlar oluşmuştu. Engerek bu seslerle birlikte, "Ben çıkıyorum," dedi. Birkaç darbeyle büyük delikler oluşan alçıyla birlikte elindeki çekiç tekrar siyah alet çantasını boyladı. Elleriyle deliklerin kenarından tuttu ve sertçe kendine doğru çekti. Kırılan parçayla birlikte siyah çelikten mücevher kasası açığa çıkmıştı. Kasayı hackleyebilirdi ancak o kadar vakti yoktu. Bu yüzden alet çantasından hızla çilingir setini eline aldı. Lazım olan parçaları çıkardı. Fenerin yaydığı beyaz ışığın yansıması parlak yüzeyden korneasına ulaşıyordu. Bu yansıma gözlerinin anlık olarak kısılmasına neden olurken kilidin içine aparatı yerleştirdi ve çevirmeye başladı. "Son beş dakikan kaldı. Hâlâ açamadın mı kasayı?!" diye çemkiren Çivi'ye gözlerini devirdi. Kasayı bulmak için Engerek ve Hançer görev almıştı. Bina büyüktü zira. Zaman kısıtlıydı. Çivi, Hançer'in hazırladığı programdan kameraları kontrol ediyordu. Çekiç ise dışarıda olması gereken korumanın yerine geçmişti. Yaklaşık on üç saniyenin ardından kasa açıldı. Hançer sırıtarak, "Açtım," diye mırıldandı ve kapağı araladı. İçinde bir servet mangal keyfi yapıyordu. Gözleri açılırken, "Oha," tepkisine engel olamadı. "Ne oldu lan?!" diye çıkışan Çivi'yi umursamadan cebinden çıkarttığı bez çantaya yüz beş aileyi geçindirebileceğini düşündüğü mücevherleri tıkıştırmaya başladı. Dolar işaretleri çıktığına emin olduğu gözlerle, "Bakın beni dinleyin. Bu bebekleri alıp kayıplara karışalım. Sikseler bulamazlar bizi bu meblağla," dedi ikna edici bir sesle. Engerek göz devirdi. "Hançer çabuk ol!" Çekiç'e yakın bir duvarda pısmış vaziyette düşündü. Nasıl hem konuşup hem iş yapabiliyorlardı? Anlamıyordu. Anlamayacaktı da. Hançer, bütün mücevherleri aldığına emin olduktan sonra etrafa saçtığı aletleri topladı ve ayağa kalktı. Kalın tabanlı botları attığı her adımda çakıl taşlarını ezerken amacı sadece buradan yakalanmadan ayrılmaktı. Yakalanmazsa eğer lokma dağıtacağını geçirdi içinden. Lakin Hançer'deki şans Türk Lirası'nın değer kaybedişi gibiydi. Düzelmemekte ısrarcıydı. Kulaklığın ucundan hışırtılar yükselirken Çivi konuştu. "Hemen minibüse gelin! Vakit çok daraldı!" Bununla birlikte koşmaya başladı. Bu kadar erken bitmesini beklemiyordu. Nerede hata yapmıştı? Dışarıya çıktığında büyük adımları durdu ve ekibi bekledi. Mücevherlerin ve alet çantasının ağırlığından kolu uyuşmaya başlamıştı. Mücevherler ağrıtabilirdi. Canına minnetti. Nefesini düzene sokmaya çalıştığı sırada hemen karşısından gelen üç kişiyi gördü. "Biraz daha bekletseydiniz hangi ağaç türü olacağımı seçecektim," dedi boş bir sesle. Çivi ise bez torbaya odaklanmış vaziyetteydi. "Orada mı?" dedi heyecanla. Hançer'inse hatırladığı mücevherlerle enerjisi yerine geldi. "Evet!" dedi aynı heyecanla. Alet çantasını Çekiç'in eline tutuşturdu ve bez çantayı aralayarak Çivi'yle içindekilere iltifatlar yardırmaya başladılar. Engerek ve Çekiç her zaman olduğu gibi yılgın bakışlarla baktı. Çekiç, "Onları bende sevmeyi istiyorum ancak yeri değil!" dedi. Engerek ise, "Gitmemiz gerek!" dedi sarının baskın geldiği ela gözlerini irice açarak. Çivi ve Hançer göz devirdi. Bakışları kesişti. Baktılar... Baktılar... Ancak ciddiyetleri bir yere kadardı. Önce gergin dudak çizgileri belirdi. Daha sonrasında derinden gelen bir homurtu... Ve güm! Kahkahalarla gülmeye başladılar. Bu işin başında ciddiyetini korumak için büyük bir çaba sarf eden Çekiç'in daha fazla dayanamayacağını anlamasıyla gözleri sıkıca kapandı. Dudak çizgisi gerginleşti. Aynı homurtu. Ve kahkaha. Engerek'in de yüzünde minik bir tebessüm oluştu. Yaklaşık otuz saniye sonra kahkahalarının arasına bir de polis sireni karıştı. Bu noktada ciddileşmek yerine daha da güldüler ve koşarak minibüse ilerlemeye başladılar. Göt korkusu denilen hadise buydu işte. Depar atmışlardı adeta. Çekiç sürücü koltuğuna, Hançer yolcu koltuğuna, Engerek ve Çivi de arka koltuklara geçtiler. Bu sırada üç polis aracı binanın önünde durmuş, hatta inmişlerdi. Onları yanıltmanın verdiği özgüvenle daha da büyük bir kahkaha attılar. Hançer, ekip sakinlerine yönelik, "Yapayım mı, gençler?!" diye sormuştu. Cevapsa büyük bir kahkahaydı. Çekiç aracın üstünü açtı. Hançer ise ayağa kalkıp polis araçlarına döndü. Bağırarak, "Mutlu yıllar karakol sakinleri!" demişti. Evet, bugün yılbaşıydı. Elindeki tabanca ve çatık kaşlarla aracın sunroof kısmından çıkmış yaratığa döndü yirmilerinin sonuna yaklaşan adam. Silahını doğrulttu. "Dur!" Komutu bir işe yaramayacaktı. Biliyordu. Bildiği gibi de olmuştu. 'Mutlu yıllar' diyen serseri ergen içten bir kahkaha patlattı ve el sallayarak, "Yakala beni komiserim!" diye bağırdı alayla. Bu polisi daha da sinirlendirmişti. "Komiser değil! Başkomiser!" dedi bağırarak. Bunun ayrımını bu millet artık anlamalıydı. Genç kadın kahkaha atarak, "O da olur komiserim!" dedi ve koltuğuna oturarak gözden kayboldu. Bu gece kahkahaları dinmek bilmezken geride sinirden köpüren bir komiser... Hayır, başkomiser bırakmışlardı. Ancak şu an umurları dışındaydı. Onlar buydu. Kimsesizlerdi. Sığınamayanlardı. Sığmayanlardı. Evsizlerdi. Ait olamayanlardı. Sadece onlardı. Hançer, Engerek, Çivi, Çekiç. Onlar ölümüne dört arkadaş... Hayır, dostlardı. Birbirlerinin eviydi. *** İlk bölüm hakkında düşüncelerinizi yazın bakim. Hoşunuza gitti mi? Gitmedi miiii? Gitmediyse neresi gitmedi onu da yazın bi zahmet. Ayh. Boşa şey etmeyin jakjsksksxldjsl
|
0% |