Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@oylesinebirokurist

Aranızda kitap yazan varsa bir şey sorabilir miyim? Evet dediğinizi varsayıyorum.

Kitap yazıyorum deyince utanıyonuz mu kız? Ben çok utanıyom jsksksjdk. Kötü anlamda değil ha! Boklamayın hemen cık cık cık... Biri kitabınızı okurken meselası ben düşüncelerimi okuyorlarmış gibi hissediyom.

Sizde de oluyor mu??

Nys... Çok tutmim sizi hadi iyi okumalar. 💅

***

 

Milena'dan...

Su akar yatağını bulur demişler. O günü bekliyordum. Düzenimi bekliyordum. Gelir miydi? Muammaydı. Ancak beklemek güzeldi. Şanslı ve şanssızlar olarak incelenirdik bu konuda. Şanslı insanlar gideceği yolu bulmuş olanlardı. Var olanlar yani. Bir de bizler vardık. Kimsesizlerdik. Şanssızlardık. Yoktuk. Yetimhanenin ıssız ranzalarında gördüğümüz kâbuslardan sonra çaresizce günün aydınlanmasını bekleyenlerdik. O ışık açılmazdı. Yasaktı. Öyle geceler olurdu ki anne baba sıcaklığını eskimiş yorganlara sinerek gidermeye çalışırdık. İşe yarar mıydı? Tartışılırdı. Hayır, tartışılmazdı. İşe yaramazdı çünkü. Biz unutulanlardık. Ölünce hatırlanmayanlardık. Biz cenazesi doldurulamayanlardık. Biz yas tutulmayanlardık. Biz var olmayanlardık.

Elimdeki cips paketini kemirirken sıkıntıdan patlamak üzereydim. Yan koltukta oturan Yekta Karadağ'a, namı değer Çekiç'e baktığımda dikkatle elindeki tablete baktığını gördüm. Babasının şirketinde ceoydu ve kaşları çatıkken ona sataşılmayacağını bildiğim için hiç elleşmedim. Kendileri bir metre doksan santimetrelik koca bir devdi. Kahverengi gözleri, saç rengiyle yakın tonlardaydı. Beyaz teni ve keskin çene hattı ona ayrı bir hava katıyordu. Yapılı vücudu kesinlikle 'ben spor salonunda yatıp kalkıyorum' diye bağırıyordu. İşi söz konusu olduğunda ciddi bir bey iken iş haricinde gayet mizahşör olabiliyordu.

Üst üste bindirip sehpaya yasladığım bacaklarımı indirdim ve sürünerek kalktım. Elimdeki cips paketi yerini korurken ikişer üçer hüpletiyordum. Yekta'ya ters bir bakış atıp ayaklarımı sürükleye sürükleye ilerlerken hedefim sarı afetin çalışma odasıydı.

Odanın önüne geldiğimde kapının açık olduğunu fark ettim. Pek temiz bir insan yavrusu olduğum için elimin yağlı olmasını umursamadan kapıyı iteledim. Sadece başım görünecek şekilde sevimlice baktım. Sarı hatunun beni fark etmesi uzun sürmezken bana baktı. "Buraya gel kızıl kafa." Sırttım ve içeri geçtim ve cips paketimle kapının pervazına yaslandım. Kadrajıma aldığım görüntüde bir terslik olduğunu hissederken gözlerim kısıldı. Kar gibi olan tavşanını masanın üstüne koymuş, kulaklarını çekerek seviyordu. Sorgularcasına, "Onun orijinali kedi değil miydi ya?" dedim. Tavşanın kulaklarını ince parmakları yukarıda tutarken kirpiklerinin altından bana baktı. Bir şey demeyeceğini bildiğim için umursamadan devam ettim. "Her neyse... Yeni evrak var mı, Çisem?" Çisem Köse yani namı değer Engerek, omuzlarında biten dümdüz, jilet gibi platin sarısı saçlara sahipti. Sarının baskın geldiği ela gözleri beyaz teniyle büyük bir uyum içerisindeydi. Hafif çekik gözlerinden bahsetmiyordum bile. Çok konuşmaz, ciddiyetinden ödün vermezdi. Açığımı yakalasa benim bile haberimi yapabilecek bir gazeteciydi. Gotik tarzı ona ayrı bir hava katarken asla vazgeçmediği siyah ojeleri onu çok çekici bir hatun yapıyordu. Ona Engerek dememizin sebebi çevik ve kısa olduğunu düşündüğü bir altmış sekizlik boyuydu. Mahlasımızı kendimiz seçerdik. O da Engerek'ti.

"Hayır," diye net bir cevap verdi. Sonra kaşlarını çatıp dolu ağzıma ve yağlı elime baktı. Ürkütücü bir şekilde, "Sakın o yağlı ellerinle kapımı iteklediğini söyleme!" dedi. Elim cips paketinin derinliklerine yol alırken, "Tamam, söylemem," demiştim. Anında çekmecesine atılırken yiğitliği bir kenara bırakıp çığırarak balkona adeta ışınlanmıştım. O çekmeceye uzandıysa ultra müthiş popo loblarımızda bir acı hissedilirdi. Bunu göze alamazdım!

Balkon kapısına dayandığımda Baran'ın sınav kâğıtlarıyla cebelleştiğini görmüştüm. Baran Akıncı, namı değer Çivi, lisede matematik öğretmeniydi. Dört sene okumuş, okul bitiminden iki sene sonra ancak atanabilmişti. Bakımlı kestane renginde saçları ve masmavi gözleriyle girdiği her ortamda 'işte geldim, buradayım' diyordu. Kısa olmamasına rağmen Yekta yüzünden her gün barfiks çubuğunda bir maymun edasıyla asıldığını görüyordum. Zira bir metre seksen altı santimetreydi. Kendilerinin en belirgin yeteneği matematiksel bir şekilde hakaret edebilmesiydi. "A kümesinden B'ye çektiğiniz fonksiyon okuna sıçayım! Boş kümeler sizi!" Evet, bundan bahsediyordum...

"Ne oldu lan, lolipop?" dedim. Arkadaşımızın nesi var diye sormak lazımdı. Pek iyi bir arkadaştım vesselam. Ancak ne kadar iyi bir arkadaş olursak olalım, karşımızdaki şahıs bir davar olduğu müddetçe içli bir böğürmeden öteye cevap alamıyordunuz. "Ya çıldıracağım! Alt tarafı üç sayıyı yan yana koyup çarpacaklar! Bu kadar zor bir şey mi bu?!" diyerek isyan eden şeye üstten bir bakış attım. "Senin lise matematiğin kaçtı köpek! Hiç bıdılanma," dedim nazikçe.

"Kes be! Lisede matematiğimin kırk dokuzun üstünde olmaması hocanın sorunuydu." Cevabım koskoca bir kahkahaydı.

Cips paketimi masanın üstüne bırakarak balkon demirlerine ilerledim ve soğuk metale yaslandım. Ormana yakın, hatta içinde sayılabilecek bir garajdaydık. Burası genellikle bir araya geldiğimiz yerdi.

Peki ben kim miyim? Milena. Hayır, o mektupların sahibi ben değilim. Ben Milena Atasoy. Namı değer Hançer. Kızıl kafa da olabilir... Zira saçlarım bir yangının yansıması, gözlerimse bir ormanın en açık tonların anımsamasıydı. Ben Milena Atasoy. Bembeyaz tenimin içine serpiştirilmiş çilleriyle bir metre yetmiş santimetrelik yirmi beşinde bir çıtırdım. Ben Milena Atasoy. Ben her şapkayı deneyen işine geleni kullanan bir yazılımcıydım. Ya da hackerdım.

Peki biz kim miydik? Biz kimsesizliği fark edilip zaafları kullanılan dört yurtsuzduk. Biz yer altında en alt kademeydik. Kirli işlerin faaliyetini yürüten tabakaydık.

***

Bölüm hakkında düşüncelerinizi alalım...

Bu bölüm karakter tanıtımı gibi oldu.

Yalnız dikkatli bakarsak Milena'nın o mektupların sahibi olmadığını görebiliriz jsksjkxkxlkakd

Neyse kız. Kendinize çok ponçik bakın. Öptümmm

 

Loading...
0%