@oylesinebirokurist
|
Nasılsınız bakam? Sohbet edelim azıcık bu paragrafın yorumlarında... Yorum yapıp oy verin he, unutmayın... *** "Pardon, bakar mısınız?" diye bir ses işittim. Sadece dosya bakmaya gelmiştim. Nasıl oldu da sekreter olarak algıladın beni sen ey güzel insan? Ancak bu içimdeki yiğit sadece bana böyleydi. İşimi kaybetmemek adına minnoş kız rolüme bürünerek arkamı döndüm. "Buyurun beyefendi? Nasıl yardımcı olabilirim?" "Adın neydi tatlım?" Sorumu duymazdan gelen bu beyi boğma isteğimi zihnimin derinliklerine yollayıp ismimi bahşettim. "Milena." Bunun üzerine sorgular bir şekilde, "Adına mektuplar yazılan Milena mı?" demişti. Adeta 'keçi sütü içen manda yavrusu' görmüş gibi bakarken arkadan Güliz'in yüksek kahkaha sesi ortama yayılmıştı. Daha sonra karşımdaki kırklı yaşlarının başında olduğu belli olan bey de gülmeye başladı. Komik miydi? Güliz asıl sekreterdi. "Ne kadar esprilisiniz Murat Bey! Milena Hanım'a bakmayın siz," dedi ve alttan belimi uzun tırnaklarıyla kıstırdı. Ses çıkarmamak için verdiğim yoğun çabayla bu yapmacık insancığa baktım. O da gözlerini belerterek bana bakmıştı. "Ben yerime gideyim. Malum bilgisayar, kodlama falan... Zor iş. Beklemez," deyip topuklu ayakkabılarımı tıngırdatarak ortamı terk ettim. Yekta'nın yakında başına geçeceği Karadağ Holding'te başarılı bir yazılım mühendisiydim. Şirket için güvenlik duvarını ben oluşturmuştum. Ve daha bir sürü şeyi de... Ucu sivri olan ayakkabıların şimdiden canım parmaklarımı ağrıttığını hissederken hiç belli etmeden masama geçtim. Odanın duvarları beton yerine camla kaplı olduğundan karizmayı özelimizde bile rafa kaldıramıyorduk. Boğazımı temizleyip masamın üstündeki servet ödenmiş bilgisayarı açtım ve yeni bir kodlama girişiminde bulundum. Sadece girişimde bulundum çünkü odamın kapısı dan diye açılınca 'höst' diyerek giren şahsa baktım. Yekta girmişti ve oldukça gergindi. Bunu genişletmeye çalıştığı kravatından anlamıştım. "Ne oldu?" "Polisler geldi." Boş bakışlarımla 'yani' dercesine baktım. O ise rahatlığımı bozmam gerektiğini haykırırcasına, "Polisler geldi, diyorum!" demişti. Boş bakışlarıma bir de derin bir oflama geldi. "İlk defa mı polisler geliyor, Yekta! Bize mi geldi sanki!" dedim 'sus artık' dercesine. Alayla gülümseyip, "İlk defa gelmiyorlar ama bu ilk defa geliyor," dedi. Kaşlarım çatılırken gözlerim aynı anda kısıldı. "Ne diyeceksen de Yekta. Uzatma!" Tekrar gergin ifadesine döndü. Dudaklarını dişlerken, "Geçen ki soygun var ya... Başkomiser. O gelmiş," diye fısıldadı kısıkça. Şu başkomiserim ben diye deliren polisi hatırladım. Gözlerim boşluğa dalarken kaşlarım havalandı. Dudaklarım kıvrılırken, "Bak sen şu komisere... Niye gelmiş ki?" diye mırıldandım. Yekta'ya döndüm. "Korkma sen, rahatla. Bizi nereden bulacak?" Tereddütle bakınca yüzümü buruşturdum. "Şu hâline bak! Limon emikletilen bebek gibi kasıldıkça kasıldın!" Kahve gözlerini devirirken az da olsa rahatlamış görünüyordu. Kafasını salladı ve ceketinin yakalarını düzeltti. Elimle masamın önündeki pahalı sandalyeleri işaret ettim. Parasını ben vermemiş olabilirdim ancak bu benim oldukları gerçeğini değiştirmezdi. "Otursana amip beyinli! İki de kahve söyleyelim. Dedikodu yapalım azıcık," dedim ve masamdaki telefona yöneldim. Yekta dediğimi yaparken gülmeye başlamıştı. "Böcek falan yok değil mi?" Kulağımdaki telefona yönelik espresso ve Türk kahvesi söylerken Yekta'ya göz devirmiştim. Telefonu sakince yerine koydum. Elime bir kalem aldım ve tehdit edercesine Yekta'ya doğrulttum. "Burada tek böcek sensin şu anda, Yekta'cığım!" demiştim sinirle. Benim en iyi yaptığım şeyi sorguluyordu zira! Odamın camlarına kafasını geçirmediğime dua etsindi! Ellerini teslim olurcasına kaldırdı. "Ooo! Sakin ol şampiyon. En iyi yazılımcı sensin!" dedi gülerek. Tatmin olmuş bir gülümseme belirdi yüzümde. Kalem silahımı indirdiğim sırada kızıl saçlarımı geriye atarken, "Tamam affettim seni, köle!" demiştim. Kadın personel elinde kahve tepsisiyle içeri girince konuşmamız yarım kaldı. "Eline sağlık, Menekşe Sultan," dedik aynı anda. Menekşe abla 'afiyet olsun' dileklerini ilettikten sonra geri dışarı çıkmıştı. Önümdeki kupanın içine bakmadan dudaklarıma götürdüm ve bir yudum aldım. Almamla gözlerimi dahi şaşı edecek tatla zor da olsa boğazımdan ileriye gönderdim. "Allah seni Yekta! Alma şu kahveyi şirketine diyorum Yekta! Zengin görüneceğim diye zıkkım içiyorsunuz Yekta!" diye cümlelerimi sıralarken Yekta umursamadan gülüyordu. Evet, espressoyu yanlışlıkla ben içmiştim ve boğazımda kalmıştı. Ben Yekta'ya ters ters bakarken telefonunun melodisi odada yankılandı. Eli ceketinin iç cebinden son model telefonuna ulaştı. Para basıyorlardı mübarek! Ekrana baktı. Bana baktı. Sonra tekrar ekrana baktı. Bana bakıp, "Güliz arıyor," dedi. Gözlerimi devirdim. "Açsana o zaman." 'Mantıklı' dercesine başını salladı. Aramayı yanıtlayıp hoparlöre verdi. "Söyle Güliz," dedi stabil tuttuğu ses tonuyla. "Yekta Bey odanızı aradım ancak açmadınız. Bu yüzden özel numaranızı aradım." "Tamam, Güliz, ne olduğunu anlatacak mısın?" "Kusura bakmayın Yekta Bey. Polisler geldi ve sizi soruyorlar." Yekta gergince yüzüme baktı. Dudaklarımı oynatarak, "Neden diye sor!" dedim. Bana bakarak, "Neden? Bir şey söylediler mi?" dedi telefona doğru. "Maalesef... Nereye yönlendireyim?" Yeniden bana baktı. Gözlerimi devirdim. Kısık sesle odamı işaret ederek, "Buraya gelsinler," dedim. "Milena'nın odasına getir, Güliz. Oradayım," dedi ve Güliz onaylayınca kapattı. Aniden bana dönüp, "Ne bok yiyeceğiz şimdi?! Kesin anladı o başkomiser!" dedi tedirginlikle. Sakinleştirmek adına ellerimi ona doğru uzattım. "Önce sakin olacağız Yekta. Bizi bulması mümkün değil. Arkada hiçbir iz bırakmadığımıza eminim. Rahatla, bu şekilde daha çok dikkat çekiyoruz," dediğimde başını salladı. Birkaç dakikanın ardından polisler görüş açıma girdi. Yüzüme bir gülümseme yerleştirip Yekta'ya, "Gülümse, hiçbir şey yok," dedim. Kendinden emin gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Siyasetçiydi bir yerde. Normaldi böyle kamufle. Kapım çalındı. Yüz ifademi bozmadan 'gir' komutu verdim. Bu sırada camın dışından komiserin delici bakışlarıyla benim tonton bakışlarım kesişmişti. Onun bakışları 'benden korkun ulan' diye bağırırken benim bakışlarım 'biraz qualty' diye çığlık atıyordu. Cam kapım açılırken saygıyla ayağa kalktık. "Hoş geldiniz ama neden geldiniz memur bey?" diye sordu Yekta yüzündeki sorgular gülümsemeyle. Sende fena değilsin be Yektagül... Kehribar gözleri dikkatle yüzümüzü incelerken kaşları çatıktı komiserin. Bende onun bakışlarına geniş gülümsememle karşılık veriyordum. "Evet, komiserim. Sizi dinliyoruz," dedim sakince. Zaten sinirli olan bakışları öfkeyle bana döndü. Çenesi kasılırken dişlerinin arasından konuştu. "Komiser değil, başkomiser!" Yekta'ya döndü. "Şirketinizde bir örgüt üyesi tespit ettik. Onun için geldik." Yekta'yla bakışlarımız anlık olarak buluştuğunda ikimizin de kaşları çatılmıştı. Dilimi dudaklarımda gezdirip hızla komisere döndüm. "Nasıl yani? Bu şirkete herkes giremez. Böyle bir şey mümkün değil! Kontrolleri bizzat ben yapıyorum. Siz emin misiniz?" Bu doğruydu. Mümkün olamazdı. Ya ihbar yanlıştı ya da mu komiser bizimle oyun oynuyordu. Oltaya düşmüşüm gibi bana döndü. "Gözden kaçırmış olamaz mısınız? Ya da gözden kaçırmayı istemiş olamaz mısınız, Milena Hanım? Alt tarafı bir yazılım mühendisisiniz," diye sordu. Gözlerim kısılırken Yekta saygı çerçevesinden çıkmadan sinirle cevapladı. "Onunla sözlerinizi seçerek konuşun! Sıradan bir çalışan değil! Aynı zamanda benim dostum!" Bu komiser kesinlikle bizimle oynuyordu. Bir şeylerden şüpheleniyordu. Belliydi. Ancak ne olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden aptalı oynamaktan zarar gelmezdi. Boğazımı temizledim. "Öncelikle komiserim saygı çerçevesinden çıkmadan konuşalım. Evet, ben bir yazılım mühendisiyim. Ama bu şirket benim ilk çalıştığım alan. Ayrıca benim arkadaşımın yakında başına geçeceği bir yer. Altını çiziyorum, arkadaşım. Bunlara ihanet eder miyim?" O da aynı şekilde boğazını temizledi. "Başkomiser, bu bir. İkincisi, para için yapılmayacak şey yoktur. Siz neden yapmayasınız?" Tek kaşını kaldırdı ve bir yanıt beklercesine bana baktı. Gülümsedim. "Ben maaşımı fazla fazla alıyorum komiserim." Dişlerini birbirine bastırdı. Daha çok gülümsedim. "Anlık gelen bir parayla bu maaşı riske atmak aptallık olur. Bu da yapmayacağımın en büyük kanıtı." Yekta gururla gülümsedi. "Başka bir şey yoksa arkadaşımın üstüne gelmeyi bırakın, başkomiserim. İşinizi halledin. Güliz Hanım size eşlik eder." Yekta'nın kendinden emin konuşmasıyla komiser sinirli bir gülümseme sundu. "Elbette." Arkasındaki polisler tek tek çıkarken komiser de arkasını döndü. "Adınız neydi komiserim?" Ortamda bir soru yankılandı. Anlık bir sessizlik... Ve o soru benim iki dudağımın arasından firar etmişti. Yekta'nın bakışlarını üstümde hissederken ben komiserin spor yaptığını belli eden sırtıyla bakışıyordum. "Başkomiser Giray Kandemir," dedi başkomisere vurgu yapıp. Daha sonra hiçbir şey söylemeden çıkıp gitti. *** Bölüm hakkında düşüncelerinizi alalım... Milena huy olarak ben bu arada jsksjskka yazarken hiç zorlanmıyorum. Yalnız Yekta'yla Milena'nın dostluğuuu Espresso mu Türk kahvesi mi?? Neyse yine çok konuştum. Kendinize ponçik bakınnn...
|
0% |