Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@ozeaslaner

"Ya kızım çocuk çok taş diyorum!"

Dokuzuncu kez Betül'e gözlerimi bayarken okul kapısından içeri kendimi zor attım. Tabii her ne kadar kaçmaya çalışsam da Betül'ün kendisinden önce çenesi ulaşıyordu bana.

"Sık sık yurt dışına gidiyormuş. Ayrıca şirket yönetiyor."

Nefesimi tüm gücümle dışarı verip Betül'e döndüm.

"Bu kadar çene çalacağına gidip ona aşkını ilan etsen şu an evli, mutlu ve çocukluydun!"

Kıkırdadı.

Gözlerimi devirerek sınıfa çıktım. Demek adı Aras. Hem yurt dışları hem de şirket demek! Anlaşıldı bu özgüvenli tavırlarının sebebi. Zengin çocuğu işte ne olacak!

Sahi hangi ara bu çocuk hakkında bu kadar çok bilgiye ulaşmıştı ki? Ah, bendeki de soru. Betül bu. Ayaklı gazetem.

Sınıfa girdiğimde yerime oturacakken dolu olduğunu gördüm. Hem de bir adet Aras'la! Tam yaklaşıp hesap soracaktım ki Betül nefes nefese "Derin! Bir de üstüne bizim sın-" derken Aras'ı görmesiyle dudaklarını birbirine bastırdı ve boş olana bir sıraya attı kendini. Zamanlama kraliçesi yine hem patavatsızlığını hem de yanlış kronolojik sırayla anlatma becerisini konuşturmuştu her zamanki gibi.

Sırama oturmuş olan Aras problemime geri dönerken kaşlarımı çattım. Hesap sorma isteğimi zorlukla da olsa bir kenara bırakarak oturacak yer ararken evrenin bana bir yerleriyle gülmesinden olsa gerek oturacak yer yoktu. Sesimi çıkarmadan paşa paşa Aras'ın yanına oturdum. Sonuçta burada hep ben oturuyordum. Burada kalkacak biri varsa o asla ben değildim.

Bana yandan bakıp sırıttığında sinirden kızardığımı hissedebiliyordum. Olay çıkarmamam için bir sebep yok! 3! Olay çıkarmamam için bir sebep yok! 2! Olay çıkarmamam için bir se-

"Günaydın gençler!"

Edebiyat öğretmeninin gelmesi büyük bir rezalet çıkmasını engellemişti neyse ki.

Aras gözünün ucuyla öğretmene bakıp önünde karaladığı deftere çevirdi tekrar bakışlarını. Öğretmenin konuşmaları kulağımda uğultu şeklindeyken ben pür dikkat yaptığı karalamayı izliyordum. Çizimi yarım olduğundan tam anlayamamıştım ne çizdiğini ama sanırım uzanmış bir ele benziyordu. Bir süre sonra onu izlerken buldum kendimi. Ukala tavırlarının yanı sıra bir de çizim yeteneği vardı belli ki.

Bakışlarım, kurşun kalemin çıkardığı sesin fon müziğinde Aras’ın yaptığı çizime odaklanmıştı. Çiziminden parmaklarına, parmaklarından ellerine ve oradan da yüzüne, yüz hatlarına... Burak Hoca'nın yüksek sesle bana seslenmesiyle irkilerek hocaya döndüm.

"İlk senin fikrini alalım Derinciğim."

Alt dudağımı ısırarak hocaya bakmaya devam ederken Aras'ın "Gerçek." Diye lafa girmesiyle kaşlarımı kaldırmıştım.

Bakışlarını karalamasından kaldırıp hocaya çevirdi.

"Yalanlar mı yoksa gerçekler mi? Diyorsunuz. Her konuda bu değişir diyemeyeceğim. Çünkü benim fikrim, değişmez olduğu yönde. Gerçekleri mi duymak hoşunuza gider yoksa yalanları mı? İnsanlar masal duymaya bayılır. Ayakta uyutulmak, egolarını tatmin etmek ve daha bir sürü şey. Gerçekler ise acıtır. Ama kafanda soru işareti bırakmaz. Ya da yalanların sonradan ortaya çıkışı kadar acıtmaz."

Başımı iki yana hafifçe sallayarak maydonozluk huyumu tekrar ele aldım.

"Ama bazen birilerinin iyiliği için yalan söylenebilir."

"Hiç kimse yalanı hak etmez."

"Önemli olan hak edip etmemesi değil!"

"Hiç kimse yalanı hak etmez!"

"İyiliği için küçük yalanlar söylenebilir."

"Yalanın küçüğü büyüğü yoktur!"

Kaşlarımı çatarak susup ona baktım. Birkaç saniye gözlerime bakıp hemen bakışlarını kaçırdı.

Burak hoca bu aramızda geçen yüksek sesli diyaloğun konu üzerine farklı görüş tartışması değil de kavgaya yer arayan iki ergenin net görüntüsünü fark etmiş olacak ki, "Siz ikiniz! Sanırım kütüphanemizin temizlenme vakti gelmiş ha? Ne dersiniz?" sıraların arasında sıyırılıp masasına doğru ilerledi.

İtiraz etmek için ağzımı açmıştım ki zilin çalmasıyla hocanın çıkması bir olmuştu.

Sinirden alev alan gözlerimi tekrar Aras'a çevirdim.

"Al sana acı bir gerçek!" diyerek gürledim.

Kalkıp Aras'ı beklemeden kütüphanenin yolunu tuttum.

***

Nefes vererek sildiğim 1500. kitabı da yerine koydum. Evet, 1500! Yanına bir sıfır da ben eklemiş olabilirim ama beni için sildiğim tüm kitapların toplamı 1500’e eş değerdi.

Kütüphaneden çıt çıkmaması gayet normal ama temizlik yapılan bir kütüphaneden bu çıtın çıkmaması oldukça işkillendiriciydi. Elimdeki sarı ve pembe toz bezlerini bırakmadan koridor koridor Aras'ı aramaya başladım. Raf koridorlarını artık hızlı hızlı geçerken karartı gördüğümü fark edip atladığım bir önceki koridora geri döndüm. Aras, rafa sırtını yaslamış, kaşları hafif çatık şekilde kitap okuyordu. Yorgunluk ve terden dağılmış saçlarımı toz bezi değmeyecek şekilde elimin tersiyle yüzümden itekleyerek Aras’ın yanına yaklaşıp yalandan öksürdüm. Başını dahi kaldırmadan sadece gözleriyle alttan bir bakış atıp kitabını okumaya geri döndü. Şaka gibi. Resmen kötü bir şaka!

"Koskoca kütüphane temizlenecek, sadece iki kişiyiz ve sen zamanını kitap okuyarak mı geçiriyorsun?"

Bakışlarını kitaptan ayırmadan sırıtarak "İstersen başka şekilde de geçirebiliriz zamanı. Tekliflere açığım," demesiyle sinir kat sayılarım birbirini çarpa çarpa artmaya başlamıştı bile.

İçimden 10'dan geriye doğru saymaya başladım. Sayma eşliğinde derin nefesler de alıp vermelerle sakinlemeye başlamıştım.

Eğilip okuduğu kitabın adına baktım. Gurur ve Önyargı. Hafiften kaşlarım kalksa da hemen doğrulup hafifçe güldüm.

"Cidden senin gibi odun ruhlu bir adam bu kitabı okuyabiliyor mu?"

Kitabı kapatıp yaslandığı yerden doğruldu.

"Senin gibi beceriksiz bir kadın temizlik yapabilir de benim gibi odun ruhlu bir adam kitap okuyamaz mı?"

Kaşlarımı çattım.

"Sensin beceriksiz!"

Güldü. Onun gülüşüne bakarken hafiften ben de gülümsemiş olsam da hemen toparladım.

Kitabı rafına yerleştirdikten sonra bana döndü.

"Sen okudun mu bu kitabı?"

"Okumadım."

Bana doğru bir adım attı.

"Elizabeth, çok güzel bir kadın."

Alaycı bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.

"Belli oldu kitabı okuma sebebin."

Bir adım daha attı.

"O kıvrımlı beli, kusursuz yüz hatları," bir adım daha atıp önce biraz duraksadı. Ardından gözlerimin içine baktı.

"O güzelim gözlerin hakkını hangi ressam verebilir ki?" dedikten sonra hafifçe gülümseyerek göz kırpıp kütüphaneden çıktı. Olduğum yerde kalakalmış arkasından bakıyordum. Yüzümdeki aptal sırıtmayı silmem fazla zamanımı almamıştı. Çünkü önümde temizlenmeyi bekleyen bir kütüphane ve işten kaçan bir adet Aras vardı! Resmen sinirimden alev gibi yanan yüzümün sıcaklığını hissedebiliyordum.

***


"Bella olmak istiyorum ben artık, yeter!"

Emre odamın önünden haykıra haykıra geçerken tabletimi yatağa bırakıp kapıya çıktım.

"Ne Bella'sı ya gece gece?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Koridorda merdivenlere doğru yürürken bana döndü.

"Bella ne güzel camını her açtığında Edward giriyor. Ben sineklerle uğraşmak zorunda kalıyorum!"

Kahkahamı dışarı bırakırken fazla abartmış olacağım ki kafama yediğim terlikle kahkaham acı bir inleyişe döndü. Annem attığı terliği almaya gelirken "Ne bağırıyorsun bu saatte on çocukla ortada kalmış gibi," diye söyleniyordu.

"On çocukla ortada kalanlar kahkaha mı atıyor anne? Hı?."

Somurtarak kapımı kapatıp yatağıma geri döndüm. Oğlu, Bella olmak istiyor sorun yok, ben gülüyorum hop terlik. Çifte standart diye tam olarak buna denir işte.

Yatak başlığına yaslanıp tabletimde gezinmeye devam ettim. Penceremden gelen tıkırtıyla irkilip doğruldum. Tabletimi yandaki komodine bırakarak ayağa kalktım. Tekrar tıkırdayınca alt dudağımı ısırarak ağır ağır pencereye doğru yürüdüm. Evren gerçekten gönderilen mesajları hemen alıyor muydu ya? Emre yüzünden Edward gelmiş de Emre’yle odalarımızı karıştırmış olabilir miydi?

Bu saçma düşünceme sessizce güldüm. Perdeyi açtığımda camın ardında Aras'ın sırıtan yüzünü görünce ufak çaplı çığlık atıp elimle ağzımı kapadım. Yüzündeki sırıtışı silip "Aç artık," diye bağırınca hemen camı açtım. Şaşkınlığımı bir kenara bırakarak içeri girmesi için geri çekildim. Normalde onu camdan itmem gerekiyordu ama bu gürültüyle annem gelebilirdi ve bu benim gerçek bir şekilde sonum olurdu. Annem görmese bile hissetmiş olacak ki aşağıdan "Ne oldu?" diye bağırdı. Aras hızla içeri girerken kapıya koşup "Bir şey olmadı, yanlışlıkla stalk yaptığım kişinin resmini beğendim de!" diyerek bağırdım.

Aras camı kapatırken bu sözümün üzerine bana dönüp yüzünü buruşturdu. Annem, "Allah'ım ne olur bir tanesi normal olsa da olur!" diye bağırınca kıkırdayıp perdeyi çektim. Bir dakika! Aras!

Şaşkınlığım yüzüme aniden inince ona döndüm.

"Ne işin var senin burada ya? Hem sen benim evimi nereden biliyorsun?"

Sırıtarak yatağıma oturup yayılınca göz devirerek yanına oturdum. Zengin çocuğu işte ne olacak!

"Kuşlar bana beni özlediğini söyledi."

Alaycı gülümsememle yüzümü onun yüzüne yaklaştırdım.

"Desene kuşlar yanlış adrese gitmişler."

Duruşunu bozmadan sırıttı.

"Madem yanlış adrese gelmişler o zaman gideyim."

Kaşlarım şaşkınlıktan havaya kalkmıştı. Bu kadar kolay mıydı yahu?

Bir şey dememi beklemeden kalkıp kapıya doğru yürüdü. Ardından gidişini izlerken geç düşen jetonumla birlikte yerimden fırladım. Kapı!

Koşarak önüne geçtim.

"Ne yapıyorsun sen?" diyerek sessizce gürledim.

Sanki sıra dışı bir şey sormuşum gibi bir yüz ifadesine bürünerek "E gidiyorum." Dedi alay eder gibi.

Kalkarken attığı sırıtıştan böyle bir şey yapacağını tahmin etmeliydim. Nefesimi sesli bir şekilde dışarı bırakarak oturması için parmağımla yatağı gösterdim. Uslu bir çocuğu oynarcasına itiraz etmeden geçip oturdu. Bu haline ne kadar gülmek istesem de bunu bastırmak zorunda kaldım.

Otururken ellerini iki yana koyup yatağa yaslayarak kendini hafif geri attı. İçinde en ufak bir mütevazılık olmayan bir bakış atarak "Bilirsin, yakışıklı olduğum kadar zeki de bir insanımdır. Bak nasıl da burada kalmamı kendi iradenle istedin," dedi.

"Yakışıklı olduğun kadar zekiysen durum epey vahim desene."

Bilmiş bilmiş kaşını kaldırdı.

"Hayat bir satranç oyunu gibidir. Karşındakinin bir sonraki hamlesini de bilmen gerekir. E tabi haliyle bilince sen ne yöne çekersen o yöne gelir."

"Sen satrançtan ne anlarsın acaba?"

"Ben mi? Satrançta üstüme tanımam ben."

Ufak çaplı bir kahkaha attım.

"Satranç zeka işidir bay yakışıklı olmadığı kadar zeki de olmayan!"

Yayıldığı yerden doğruldu.

"Pekala, getir oynayalım. Bakalım o minik kafanızdaki beyin ne kadar çalıştırabiliyor zekanızı."

Gözlerimi devirerek kalkıp satranç takımını getirdim. Ortamıza koyup taşlarını dizerken arada ona baktım. Eğer gerçekten yakışıklı olduğu kadar zekiyse kendimi iyi bir yenilgiye hazırlamalıydım.

Anlık bir refleksle hafifçe iki yana salladım kendimi silkelemek adına. Hayır Derin! Yakışıklılığını kullanıyor seni kandırmak için. Kanma.

Taşları dizdikten sonra benim hamlemle başladık oyuna. Ben her adımda tüm taşları inceleyip düşünürken Aras hiç düşünmeden tek seferde oynuyordu.

"Sesiniz çıkmıyor Derin Hanım."

Bir yandan düşünüp hamlemi yaparken diğer yandan arada ona bakıyordum.

"Ciddi bir iş üzerindeyim şu an Aras Bey."

Sırıtarak "Ciddi bir iş üzerinde olmayı severim," dedikten sonra "Şah!" diye çıkışınca kaşlarımı çattım.

"Bu sayılmaz. Aklımı karıştırıyorsun." Dedim sinirle.

Bir sonraki hamlesinde mat oldum tabi ki!

Kahkaha atarak geriye yanaşıp yatağımın başlığına yaslandı.

"Ben sana bunun zeka işi olduğunu söylemiştim."

Gözlerimi devirerek satranç takımlarını komodinin üzerinde koydum.

Tüm gece sohbet etmiştik. Pardon, arada beni gömen laflarını da unutmayalım! Bu gece sanki o egolu kendini beğenmiş biri değil de yıllardır birbirini tanıyan iki yakın insan gibiydik. Bol kahkahalı, bir o kadar da samimi. Tadını çıkarmam gerektiğini biliyordum. Çünkü bu Aras her zaman denk gelmez biliyorum!

Madem daha ikinci günden evime pardon odama tırmanıp bu haksız samimiyeti kendinde bulabiliyordu ben de onunla oyun oynayabilirdim o halde ona kızmayarak.

***

Sabah, alarmın sesiyle irkilerek doğruldum. Her zamanki gibi alarmı kapatarak uyumaya devam edecektim ki aklıma Aras gelince hızlıca doğruldum. Yatakta tektim. Gece konuşurken uyuyakalmış olmalıyım. Yatağın içindeydim. Muhtemelen beni yatağıma yatırıp üzerimi örtmüş. Gülümseyerek kalkıp pencereyi kapatacaktım ki pencerenin kapalı olduğunu gördüm. Pencere? Kapıdan çıkmış olamaz değil mi? Gözlerim korkudan büyürken ev terliklerimi ayağıma geçirip koşarak aşağı indim.

Deri Ceketli Ego! Her gün başıma bela olmak zorunda mıydı sahiden? Merdivenlerdeyken omletin kokusunu takip ede ede iniyordum. Annem sakin sakin kahvaltı hazırladığına göre Aras'ı görmemiş olmalı.

Aşağı inip mutfağa girdiğimde mutfak dolabını açıp bardak çıkardım. Tezgahtaki şişko cam sürahiden suyumu doldurup içerken arkamı döndüm. Dönmemle ağzımdaki suyu püskürtmem bir olmuştu.

"Senin burada ne işin var?!"

Hiçbir şey yokmuş gibi omleti masaya koyup bana baktı.

"Şöyle demek istedin galiba, 'Günaydın Arascığım, omlet harika görünüyor.'"

Bardağımı tezgaha bırakıp Aras'ın yanına giderek boynundan mutfak önlüğünü çıkardım.

"Hayır canım şöyle demek istedim, pembe mutfak önlüğü ne kadar yakışmış olsa da kimse seni görmeden git!"

Hazırladığı kahvaltı masasından dilimlediği salatalıklardan birini alıp tezgaha yaslanarak ağzına attı.

"Ben gideyim de bu şaheser gibi hazırlanmış kahvaltının üzerine kon değil mi?"

Nefesimi sertçe dışarı verirken birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatıp tekrar açtım.

"Şimdi annem gelip seni görünce kafanı kahvaltının üzerine koymayı tercih eder! Ama yine de sen bilirsin."

Emre koşarak mutfağa girince gözlerimi sıkıca kapattım. İşte bu resmen bittiğimin resmiydi!

Emre, Aras yokmuşçasına masaya oturup aç tavuk gibi yemeye başlayarak bana baktı.

"Gözlerini kapatınca da seni görebiliyoruz abla, vazgeç şu huyundan," dedi gülerek.

Aras da gülüp Emre'nin karşısındaki sandalyeye oturdu.

Görünmez olan ben değilim de Aras mı acaba? Emre'nin çoktan sormuş olması gerekmiyor muydu? Aras’ın hayalini görecek kadar çileden çıkartıp delirtmiş miydi beni yoksa şu üç günde?

Emre'nin yanına oturup ona döndüm.

"Sence de bu ortamda bir tuhaflık veya fazladan bir insan yok mu?"

"Aras abiyi kast ediyorsan biz onunla bir ps oyunu sözüyle anlaştık."

Gözlerimi kısarak Aras'a döndüm.

"Sen rüşvet mi verdin kardeşime?"

İstifini bozmadan kahvaltısını yapmaya başladı.

"Yoo, rica etti ben de kabul ettim," dedi çayını içerken.

Olanlarla karmakarışık olmuş kafam iyice bulanmaya başlayınca her şeyi boş verip kahvaltımı yapmaya başladım. Ya bir kabusun içindeyim ya da ben uyuyup uyanalı aylar geçmiş olmalı.

Annem mutfağa "Bu mis kokuların kaynağının Aras olduğuna o kadar eminim ki," diyerek girince şaşırmam gerekiyordu ama artık şaşırmama kararı almıştım. Anneme yandan bir bakış attıktan sonra sessiz sedasız karnımı doyurmaya devam ettim.

Aras bana bakıp "Derinciğim baban uyanmadı mı daha, onunla da tanışsaydım?" deyince çiğnediğim lokmayı durdurup ters ters ona baktım.

Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp anneme baktı.

Annem dilimlenen ekmeklere uzanırken gülümsedi.

"Sen gelmeden hemen önce çıktı oğlum."

Yalandan ufak bir öksürerek kalktım.

"Ben üzerimi değiştirmeye gidiyorum yoksa okula geç kalacağım," diyerek mutfaktan çıkıp koşarak odama çıktım.

Sakin ol Derin. Ya bir rüyanın içindesin ya da bu olanların mantıklı bir açıklamasını Aras sana birazdan yapacak! Tabi bir açıklama yapmadan önce kafasını evin kapısına sıkıştırarak onu öldürmezsem!

Derin derin nefesler eşliğinde hazırlanarak aşağı indim. Aras ve annem kapıda gülüşerek konuşuyorlardı. Vestiyerin kapağını açarak ceketimi giyip çantamı koluma takarak aralarına girdim.

"Annecim," yanağına öpücük kondurdum. "Biz gidiyoruz."

"Tamam hayatım. Hadi iyi dersler size," deyip Aras'a döndü gülümseyerek.

"Yine gel oğlum."

"Arayı açmam Ayla ablacım hiç merak etme," diyerek dışarı çıktı.

Kapıyı kapatıp "Sence de bir açıklamayı hak etmiyor muyum?" dedim onun yürümesine karşılık ona yetişmek için neredeyse koşarken.

Arabanın ön kapısını açtı gamzelerini bilerek çıkaran gülümsemesini atarken. Ben bindikten sonra o da binerek arabayı çalıştırdı.

"E sen uyuyunca ben de uyumuşum. Erkenden uyanınca sana kahvaltı hazırlamak istedim ama yakalanırsam zor durumda kalacaktın sonuçta. Ben de dışarı çıkıp yeni gelmiş gibi kapıyı çaldım. Annen açtı kapıyı. Öyle tanıştık yani canım Ayla ablamla."

Vücudumu ona çevirecek şekilde döndüm.

"Annem de hiç sorgulamadan seni eve mi aldı yani?"

Güldü.

"Hayır ama işte ne yaparsın, karşı konulmaz cazibem."

Hoş geldin Aras ve egosu!

Okulun yakınlarında bir yerde durup bana baktı.

"Buranın çok güzel bir kahvesi var. İster misin sana da alayım?"

"Olur," dedim ona bakmadan. Arabadan inip karşı caddedeki kafeye geçti.

Onu beklerken telefonumda oyalanırken Aras'ın telefonuna mesaj gelince ona bakma fikri daha cazip geliyordu. Hayır Derin, bu hiç doğru olmaz sana ne! Ama ya ona karşı elime bir koz geçirebileceğim bir mesajsa?

Merakıma yenik düşüp telefonunu aldım. Şifresi yoktu ama mesajına girersem fark eder diye bildirimden göz attım. Sosyal medya bildirimleri ve okunmamış bir adet mesaj.

Gönderen: Rüzgar

Abi, yenge sorup duruyor gece nerede olduğunu. Ne diyeyim?

O an beynim durmuş gibiydi. Bir süre hiçbir şey düşünemedim. Anlık gelen bir irkilmeyle telefonun kilidini kapatıp yerine bıraktım. Aras'la aramda bir şey yok evet ama yine de beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Madem sevgilisi var neden benimle bu kadar yakın veya yakın olmaya çalışıyor? Gece benim odama camlardan giriyor?

Arabanın kapısının açılma sesiyle kendime gelip Aras'a baktım. Kahvemi uzattığında hiçbir şey demeden alıp önüme döndüm. Arabayı çalıştırmadan önce onu bir test etmek istedim. Bakalım bir sevgilisi olduğunu söyleyecek mi yoksa sessizliğe devam mı edecek?

Kahvemden bir yudum alarak ona baktım.

"Telefonuna mesaj geldi sen yokken." Dedim ve meraklı gözlerle onun mimiklerini izledim.

O da kahvesinden içip kağıt bardağı sol eline alarak telefonunun kilidini açtı. O sırada onun yüzünü inceliyordum vereceği tepkiyi görebilmek için. Mesajı okuduktan sonra ciddi bir tavır alıp dudaklarını birbirine bastırdı. Rahatsız olmuş gibi bir hali vardı. Sevgilisi olsa rahatsız olmazdı herhalde. Sadece yediği haltlar ortaya çıkacak diye suratında korku veya ne yapacağını bilmez bir hal olurdu. Peki ama sevgilisi değilse kim?

Merakıma yenik düşüp sordum.

"Kimmiş? Yüzün düştü sanki? Kötü bir şey mi var?"

Tamam, merakıma yenik düşüp birden fazla soru da sormuş olabilirim.

Aras, hemen telefonun kilidini kapatıp yerine bırakarak sahte bir gülümsemeyle bana baktı.

"Yok, önemli bir şey değil. Biz kahvemize ve yolumuza bakalım meraklı minik."

Bir süre ifadesiz ve ağzım açık şekilde ona baktıktan sonra önüme döndüm. Ne bekliyordun ki Derin? Kendi kendine gelin güvey oldun sadece. En azından ondan hoşlanmıyorsun sadece onun senden hoşlandığını düşündün. Erkenden de ne olduğunu gördüğün için sevinmelisin bile!

Okula geldiğimizde direkt arabadan inerek arkama bakmadan binaya girdim. Aniden kolumdan tutup kendine çevirdiğinde ifadesiz bakışlarım hâlâ yüzümdeydi.

"Ne oldu yine?" sorduğunda hiçbir şey anlamamış gibi omuzlarımı kaldırdım.

"Ne olmuş? Derse gidiyorum işte."

Nefesini sesli bir şekilde vererek gözlerimin içine baktı.

"Gelen mesajı gördün değil mi sen?"

"Yoo nerden çıkardın, ne mesajı? Hem telefonunu neden kurcalayayım ki?"

"Bak düşündüğün gibi değil. Benim bir sevgilim yok yani."

İçimden alaycı bir gülüş kahkahası geçiyordu. Hala yalanlarına devam ediyor. Umursamaz bir tavırda "Bana ne canım. Bir sevgilinin olup olmaması beni ilgilendiren bir konu değil.” Dedim ve kolumu elinden kurtarıp saçlarımı savurarak merdivenleri çıktım. Çıkarken de bir yandan gülümsüyordum. Sınıfa girdiğimde Betül'ün yanını boş bulunca hemen geçip oturdum. Tekrar o yalancının sırıtışlarına maruz kalmak istemiyorum çünkü.

Betül'le laflarken Betül'ün gözleri iyice açılıp sabit bir noktaya bakmaya başladığında hemen arkamı dönüp ne gördüğüne baktım. Bir çocuk gelmiş Aras'la bir şeyler konuşuyordu. Konuşurken bir an Aras dönüp bana baktıktan sonra konuşmaya devam etti. Betül'e geri döndüğümde hâlâ bakakalmış duruyordu. Onu dürttüğümde kendine gelerek bana baktı.

"Bu yeni gelen çocuklar gerçek dışı sanki Derin?"

Gözlerimi bayarak ona baktım. Aras'ın yanındaki çocuktan bahsediyor olmalı.

"Güvenilir olmadıklarına kalıbımı basarım Betül. Saçma sapan hayallere kapılma yoksa üzülen sen olursun.”

Omuzlarını silkerek önüne döndü. Sinir kat sayılarımı çarpa çarpa ilerliyor herkes bugün. Bravo!

Biyoloji hocası geldiğinde sırf Aras'a bakmamak ve onu düşünmemek için pür dikkat dersi dinledim. İlk defa! İşin ilginç yanı anladım bir de anlatılanları. Sorun derste değil bendeymiş.

Tüm günü Aras'la konuşmadan geçirmeyi başardığım için kendimi tebrik ederek son dersin bitmesi mutluluğuyla okuldan çıktım. Eve doğru yürüyecekken son model arabasından inip Aras'a doğru koşan bir kız dikkatimi çekti. Kaşlarım çatık şekilde durup onları izledim. Kız koşarak Aras'ın boynuna atladı ve yanağından öptü. Kardeşi de olabilir sinirlenmiyorum! Yanımdan sabah Aras'la konuşan çocuk geçince kolundan tutup durdurdum. Son derece şirin görünmek adına gülümsedim.

"Merhaba, ben Derin."

Ne olduğunu anlamaya çalışarak bakarken o da gülümsedi.

"Rüzgâr ben de. Memnun oldum."

"Iıı şey," acele bir şekilde çantamdan herhangi bir not kağıdı çıkarıp ona uzattım.

"Aras'ın ders notları bunlar. Sınıftan erken çıkınca hoca bana verdi ona vermem için."

Elimden kağıdı alıp teşekkür etmek adına tekrar gülümsedi. Gideceğini fark edince kolundan tekrar tuttum.

"Şey yanlış anlama, yanında sevgilisi var yanlış anlamasın diye ben gidip vermedim."

"Hı yok yanlış anlamadım iyi yapmışsın. Aras'ın sevgilisi yamandır, yanlış anlardı zaten."

Omuzuma dokunup veda ederek yanımdan uzaklaştı. Başımdan aşağı dökülen kaynar suyun ateşini hissediyordum adeta. Durduğum yerde kalakalmış şekilde sakinleşmeyi bekledim. İçimdeki bu his üzüntüden çok, aptal yerine konmanın verdiği tarif edilemez acıydı. Ağzından çıkan her kelimesi yalan olan birine inanmamayı böylece öğrenmiş oldum. Hoş, aptal yerine konmaktan ziyade zaten büsbütün aptaldım.

***

İki gündür okula gitmediğim için annemden yediğim azarı kimse kimseden yememiştir. Gören de okula gidince dünyayı kurtarıyoruz sanır.

Annemin söylenmeleri eşliğinde pijamalarımla kahvaltıya indim. Çayımı doldurup yerime oturduktan sonra sesimi çıkarmadan kahvaltımı yapmaya başladım.

"Bugün gidiyorsun okula Derin."

Annemin bu emrine karşı yalandan öksürerek "Hastayım ben." Dedim.

İnanmayan bakışlarını üzerimde gezdirdi tabii ki!

"Hasta falan değilsin. Ayrıca müdür aradı hanımefendi. Kütüphaneden sorumluymuşsun."

Hı? Kütüphaneden mi sorumluymuşum?

"Ne alakası var anne benimle kütüphanenin ya?"

"Evet, ben de öyle dedim zaten. Derin ve kütüphane aynı cümle içinde olunca bile bir komik gelmiyor değil."

Çatalımı imalı şekilde tabağıma bırakıp saçlarımı savurarak kalktım.

"Anlaşıldı. Laf sokma aralıkları arttığına göre bana okul yolu göründü."

Odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Kulaklıklarımı da alıp okula doğru yürümeye başladım. Canıma susadığım için onca yolu yürümeye karar verdim evet.

İçimde anlamsız bir heyecan vardı. Heyecan dediysem mutluluktan uçuşan kelebeklerin heyecanı değil elbette. Yaşanan olaylardan sonra Aras beni ne aradı ne sordu. Üstelik iki gündür okula da gitmiyordum. Merak dahi etmiyor. Hoş, neden umurunda olayım ki? Sevgilisiyle meşguldür tabii.

Okula vardığımda ders başlayalı on dakika olmuştu. Sınıfın kapısını tıklatıp girdim. Aras yine kafası önüne gömülü bir şeyler karalıyordu. Betül'ün yanına oturmaya giderken Aras'ın oturduğu sıranın yanından geçtim. Oradan geçerken hemen kafasını kaldırıp baktı. Baktığı zaman bir şey söyleyecek gibi oldu bir an. Ama ona fırsat vermeden kafamı çevirip oturdum. Ne söyleyebilir tahmin edelim hadi! O benim sevgilim değil. Doğru tahmin. Aynen bunu söyleyecek.

Betül kolumu delici şekilde dürtmeye başlayınca ona döndüm.

"Neredesin sen yoksun ortalıkta? Mesajlarıma da geç cevap veriyorsun zaten."

Omuzlarımı silkerek geçiştirdim.

"Onu boş ver de seninkinin adını öğrendim."

Birden aklı başından gidince gözleri gülmeye başladı.

"Hadi ya, neymiş?"

"Rüzgâr."

Kendi kendine kıkırdadı.

"Rüzgâr demek."

Onun bu haline gülmeden edemedim. Ortada fol yok yumurta yok bu kızın heyecanına bak.

Zil çalınca Aras hızla sınıftan çıktı atlı kovalıyormuşçasına. Koş Aras Bey koş. Sevgilin gelmiştir!

Sinirlerime hâkim olma yönünde hızlı ve kararlı adımlar atmaya devam ediyordum. Sakinliğimi henüz bozmamış olmam Derin Özbey istikrarının büyük bir kanıtıdır. Kendimi hızlıca egomdan kurtardığımda etrafıma bakındım. Rüzgâr'ı görünce gülümsedim. Ne de olsa onun sayesinde öğrendim Aras'ın yediği haltları.

O da bana gülümsedi ve yanıma doğru gelip "Merhaba," dedi. Ben de "Merhaba," diye karşılık verdikten sonra Betül'e göz kırptı.

"Naber Betül?"

Gülümsemem suratımda şaşkınlığa çevrilirken bir ona bir Betül'e bakıp duruyordum. Ağzım açık onları dinlerken öğrencilerden biri sınıfta adımı bağırınca onu görmek için kalktım.

"Ne oldu?"

"Müdür Bey kütüphane temizliğini beğenmemiş. Kütüphanede seni bekliyor."

Gözlerimi devirerek sınıftan çıktım. Birincisi, temizlediğime şükretsin. İkincisiyse orayı tek ben mi temizledim acaba? Gerçi evet, tek ben temizledim. Aras Bey kitap temizlemek yerine okumayı tercih ettiği için!

Söylene söylene kütüphaneye vardığımda kapıyı tıklatıp içeri girdim. Kimseyi göremeyince Kitaplıkların oraya doğru yürümeye başladım. Arkamdan kapının çarpma sesini duyunca irkilip arkamı döndüm. Aras'ı kapıya yaslanmış bir şekilde bulmamla sinirlerimin tepeme çıkması bir oldu tabi.

Kapıya koştuğumda önüme geçmek yerine kenara çekildi. Suratına ters ters bakıp kapıyı açmaya çalışınca kilitli olduğunu fark ettim. Boşuna özgüvenle çekilmedi tabi kapının önünden. Ayı!

"Aç şu kapıyı Aras."

Bana iyice yaklaşınca sırtım kapıyla buluştu bir an.

"Aç dedim kapıyı."

Yüzünü yüzüme yaklaştırıp hayır dercesine kaşlarını kaldırdı.

"Ne istiyorsun Aras?"

"Sadece beni dinlemeni."

"Dinlemek zorunda bırakılıyorum şu an zaten!"

"Dün Rüzgârla aranda geçen konuşmadan haberim var. O gördüğün kız, Ece. Benim sevgilim değil."

Alaycı bir şekilde güldüm. Tam da tahmin ettiğim şeyi söyledi işte. Yalan üstüne yalan.

Ona inanmadığımı fark edince devam etti.

"Rüzgâr, sevgilim olduğunu söyledi çünkü herkes öyle biliyor."

Başımı yana doğru eğerek gözlerimi kıstım.

"Herkes öyle biliyorsa sevgilisiniz demek zaten."

"Değiliz Derin. Bak, o ailesinden bana emanet ve bana karşı hisleri var."

"Senin yok yani? Kız kendi kendine gelin güvey olmadı ya?"

"Evet, kendi kendine gelin güvey olmadı. Zamanında bir ilişkimiz vardı ama hiçbir zaman aramızda bir aşk söz konusu olmadı. Ailesi de tanırdı beni. Babası babamın yakın dostuydu. Onlar ölünce yalnız bırakamadım. Yoksa biz ayrılalı çok oldu."

Olanların doğruluğunu ve yanlışlığını kafamda karşılaştırarak anlamaya çalışıyordum. Söyledikleri aklıma yatsa da ona inanmamayı tercih edeceğime dair kendime söz vermiştim. Hem inansam ne olacaktı ki? Sevgili mi olacaktık? Hah! İşte buna sadece gülerim. Bir de bana açıklama yapmaya çalışıyor. Bu çocuğun amacı ne? Beni delirtmekten başka bir şey olamaz!

İçimden kendimle konuşurken Aras’ın sesiyle iç dünyamdan sıyrıldım.

"İnandıramadım mı minik inatçıyı?"

"Söylediklerin doğruysa bile çok anlamsız. Sevgili olmasanız da seni sevgilisi sanıyor."

"Hayır sanmıyor. Onun tercihi bu, aptala yatmak. Yoksa her fırsatta bunu yüzüne vuruyorum ben."

Nefes vererek pes ettim. Ya da gözleri gözlerime bu kadar yakınken pes etmeyi ben istedim.

"Peki." Dedim usanmış ses tonumla.

Gülümsedi.

"Peki o zaman," dedi ve kapıyı açtı.

"Ben şimdi gidiyorum. Akşam seni bir yere götüreceğim hazır ol minik."

Tamam dememi beklemeden kütüphaneden çıkmıştı bile. Ayı her zaman ayıdır! Sahi biz ciddi ciddi saçma şekilde arkadaş olmuştuk sanki. Hem de tamamen olağanüstü yollarla.

Gülerek kütüphaneden çıkacakken dünkü kız girdi kütüphaneye ve kapıyı sertçe kapattı.

Ne olduğunu anlamadan ona baktım.

"Merhaba canım ben Ece."

Ciddi bir hâl alarak kafamı salladım.

"Biliyorum."

"Güzel. Aras'ın sevgilisi olduğumu da biliyorsundur."

"Olmadığını biliyorum desek daha doğru olur."

Güldü.

"Kaç tane kadın hiçbir ilişkisi olmayan birinden hamile olur?"


Loading...
0%