Bacaklarımın titremesini ve ayaklarımın geri adım atmasını umursamadan zorlukla da olsa ulaştım yanına. Çöktüm yavaşça mezarının başına. Geçen sene, tam da bugün. Kaybetmiştim onu, kalbimi, nefesimi, her şeyimi... Toprağına attım elimi. Sıcaktı, her zamanki gibi... Avucuma doldurduğum toprağı sımsıkı tutup burnuma yaklaştırdım. O kokuyordu hala. Nasıl da özlemişim.
Biraz daha yukarı çıkardım elimi. Yanağına denk gelecek şekilde. Elimi her yanağına koyuşumda ne güzel öperdi avucumu. Nasıl güzel işlerdi ruhuma. Gözlerim, biriken duygularımın esiri olan göz yaşlarımı daha fazla içinde tutamayınca bıraktı kendini. Hemen ardından "Baba," diyen yumuşak bir ses duyduğumda döndüm arkamı. Gömleğimin kol kısmını tutmuştu sımsıkı.
"Annem, orada mı?" diye sordu masmavi bakan gözleriyle. Ne güzeldi öyle. Tıpkı annesi gibi... Her şeyi merak edip durmadan soru soran, benim güzel miniğim gibi...
Gülümsedim zor da olsa.
Gözlerimi bir an için sıkıca kapatıp akıttım tekrar göz yaşlarımı.
Ayaz çöktü yavaşça mezarın yanına. "Anne," dedi sesinin en saf tonunda. "Ben geldim."
Yutkunarak gözlerimi son kez kapatıp göz yaşlarımı yeniden serbest bıraktıktan sonra doğrulup mermere oturdum. Dudağımı hafifçe mezar taşına bastırdım alnından öpercesine. İyice ağırlaşan elimi yavaşça kaldırıp parmaklarımı adının üzerinde gezdirdim.
`Derin Atakol`
Ne de güzel yakışmıştı soyadım, adının yanına.