Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@ozeaslaner

"Kaç tane kadın hiçbir ilişkisi olmayan birinden hamile olur?"

Kulağımda yankılanan bu cümleyle her bir hücremin yandığını hissediyordum adeta. Aklımın karışıklığı bir yana saçma sapan bir şekilde üzüntü de hissediyorum üstelik. Aras o kadar masum bir şekilde anlatmıştı ki Ece ile olan ilişkisini, o gözlere bakınca ona inanmamak mümkün değildi. Aptal kafam! Beni gördüğü ilk anda bile sululuk yapan birine gerçekten güvendin mi Derin? Senin güvenini kazanmak gerçekten bu kadar kolay mı? Tabii ki bu kadar kolay. Her defasında herkesi kendim gibi sandığım için kaybediyordum. Yaptığım bu hatadan da hiçbir ders çıkarmamış olacağım ki hala aynı yanılgıya düşebiliyordum.

Betül’ün omzuma dokunuşuyla sıçrayıp ona baktım.

“Günaydın. Neden bu kadar dalgınsın? Hala dünkü olayı mı düşünüyorsun yoksa?”

Buruk bir tebessümle ona bakmaya devam ederken tek omzumu silkmekle yetindim sadece. Bu konu hakkında tek bir kelime bile konuşmak istemiyordum.

Zilin çalmasıyla birlikte oturduğumuz çardaktan kalktık ve sınıfa doğru yürümeye başladık. Sınıfa ulaştığımızda yerimize otururken gözlerim ister istemez etrafı dolandı. Gelmemişti sınıfa henüz. Hem gelseydi ne olacaktı? Bir yandan yüzünü bile görmek istemeyecek kadar ondan tiksiniyorum, diğer yandan da karşıma çıkıp bir açıklama yapmasını ve tüm bu olanları yalanlamasını istiyorum. Evet, ben akıllanmaz bir aptalım sanırım.

İçimdeki kendi kendime verdiğim savaştan bunalınca oflayarak başımı kaldırdım. Kaldırdığım an onu gördüm. Sınıfa girdiğinde bir an göz göze geldik. Ben ona bakmaya devam ederken o bana sadece bir saniyelik baktı. Öylesine denk gelmiş gibi. Ardından hızlıca yüzüme bir daha bakmadan yanımdan geçip arka sıraya oturdu. Alaycı bir şekilde gülümsedim aptallığıma. Aras’ın bu hareketinden sonra her bir soru işareti cevabını bulmuştu. Ona aşık olmadığım için çok şanslı bir konumdaydım. Ya tüm bu gerçekleri çok ilerde öğrenseydim? Ondan hoşlandığımı kabul ediyorum ama aşk? Hayır. Daha henüz bir haftadır tanıdığım birine aşık olamam. Hem zaten tanıyamamışım da.

Okul müdürü sınıfa girdiğinde önümdeki defterin boş sayfasını karalamayı bıraktım. Betül bana yanaşıp “Kesin yine para isteyecek,” dediğinde ikimiz de birbirimize bakıp sessizce kıkırdadık. Genelde öyle oluyordu çünkü.

“Evet çocuklar, buraya sizleri bir etkinliğimize davet etmek için geldim. Biliyorsunuz okulumuzun sık sık etkinlikleri oluyor fakat bu defa daha uzun süreli ve daha doğal bir etkinlikle karşınızdayım. Hazır mısınız?”

Sevinç ve heyecanı gözlerinden okunan okul müdürümüzün Acun Ilıcalı gibi sadede gelmekte bir heyecan araması bizi gerçek anlamda bizden alıyordu.

Tüm sınıftan parça parça ve son derece meraksız şekilde “Evet,” adlı feryatları duyuluyordu.

Okul müdürümüz tatmin olmuş bir şekilde elini yumruk yapıp havaya kaldırarak “Kamp yapacağız!” diye gürledi. Herkesin kaşları havaya kalkarken okul müdürümüz istediği o heyecanı bizde bulamamış olacak ki bir süre sırıtarak o şekilde durduktan sonra ciddiyetine dönüp hafifçe öksürerek havadaki elini de indirdi.

“Hepinizi eksiksiz bir şekilde cumartesi günü sabah 8’de okulun önünde bekliyorum.” Dedi ve ardında bıraktığı homurtular eşliğinde sınıfı terk etti. Betül kolumu dürtüp “Çok eğleneceğiz Deriiiiiin!” dedi sırıtarak. Betül’ün okul müdürünün kızı olduğuna yemin edebilirim ve ispatlayabilirim de!

Kaşlarımı çatarak Betül’e döndüm.

“Kızım manyak mısın sen? Ne yapacağız biz ormanda ya? Ben gelmiyorum.”

“Ne demek gelmiyorum? Cuma günü akşamdan sizdeyim. Sabah birlikte geçeriz okula. O zaman da bana gelmiyorum diyebilecek misin bakalım.”

Mesleğim olan çirkefliğe son derece hazırken henüz ağzımı açmadan matematik öğretmenimiz sınıfa girince kaşlarım daha çok çatılırken hocaya döndüm. Anlaşıldı, kamp yapacağız.


***

“Ece delirtme beni! Derin’e ne söyledin?”

Aras, evde kırılmadık eşya bırakmamıştı. Derin Aras’ın telefonlarını açmıyor, mesajlarına da cevap vermiyordu. Bildiği tek şey Ece’nin Derin ile görüştüğüydü. Her ne olduysa o görüşmeden sonra olmuştu.

Aras sinirle gürlemeye devam ederken Ece’nin önüne geçip onu duvarla arasına sıkıştırdı.

“Ece,” dedi sakin bir tonda. “Söyle kızmayacağım.”

Ece kendinden emin ve güçlü bir şekilde başını kaldırıp Aras’ın gözlerinin içine baktı.

“Ona gerçekleri söyledim Aras. Burada ben varken başka kızlarla görüşemezsin! Bunu sana daha önce de söyledim.”

Aras, derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Açtığında ise siniri daha da artmış şekilde Ece’ye doğru eğildi.

“Ece biz seninle ayrıldık ve arkadaş olarak kalmaya karar verdik. Bunu neden hala kabullenemiyorsun?”

Ece yutkunarak parmak uçlarında yükseldi ve dudağını yavaşça Aras’ın dudağına değdirirken öyle konuştu kısık sesle.

“Sen, benden bu kadar kolay vazgeçebilecek misin peki?”

Genç adam gözünü kızın gözlerinden ayırmadan aynı tonda karşılık vererek “Geçtim bile,” dedi Ece’den uzaklaşıp arkasını döndü ve kapıya yöneldi. Bu sırada Ece ardından “Hamileyim,” diye bağırdı.

Aras, bir anda duraksadı. Adeta olduğu yere çivilenmiş gibiydi. Bir süre ne arkasına dönüp bakabildi ne de kapıya doğru ilerleyebildi. Bu mümkün olmamalıydı. Kafasında dönen bin bir senaryodan en mantıklı olanını çekip aldı. Bu tabii ki de Ece’nin yalan söylediği senaryoydu.

Hızla arkasına döndü sinirle.

“Bu mümkün değil!”

Ece hafifçe gülerek başını yana eğdi.

“Beni ve çocuğumuzu ortada bırakıp gidecek bir adam değilsin sen Aras. Bu yalanlamalarını bir kenara bırak o yüzden.”

Aras’ın içindeki tüm karmaşalar birbirine düğümlenmişti sanki. Neresinden tutarsa tutsun hiçbir yerini çözemiyordu. Bir de üzerine Derin! Tam ona her şeyi anlatmışken, ona inanmışken bunu duyduğunda ondan nefret etmiş olmalıydı.

“Derin’e de bunu söyledin değil mi?”

Ece elini karnına götürürken “Onun da gerçeği bilmesi gerekiyordu,” dedi.

Aras başını onaylamazcasına iki yana salladı.

“Yalan söylüyorsun Ece. Bunun hiçbir şekilde mümkün olmadığını ikimiz de biliyoruz. Biz bir yıl önce ayrıldık!”

Ece sinirle kaşlarını çatarken Aras’a yaklaştı.

“Geçen ay birlikte uyuduğumuz geceyi inkar edecek kadar aciz biri misin sen?”

Genç adam bir an için afalladı ve o günü hatırlamaya çalıştı. Evet, uyandığında Ece yanında uyuyordu. Bir önceki gece Rüzgar’la içmiş ve sarhoş olmuştu. Rüzgar’ın dediğine göre beni eve bırakıp kanepeye yatırmıştı. Sonrası ne Aras’ın hafızasında vardı ne de Rüzgar’ın. Gerçekten olabilir miydi böyle bir şey?

Koca salon tıpkı kendi gibi koca bir sessizliğe eşlik ediyordu. Aras ne yapacağını bilemezken hızlıca yukarı, odasına çıktı.

Aklına gelen ilk şey bunun doğruluğunu öğrenmekti. Eğer doğruysa bununla sonra ilgilenecekti.

Telefondan Rüzgar’ı arayarak doktordan randevu almasını istedi. Bunu isterken doktorun güvenilir, tanıdık olmasını ve bu bilgiyi kesinlikle Ece’ye söylememesi gerektiğini özellikle belirtti.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra koltuğunda arkasına yaslandı. Barıştıkları akşam buluşacaklardı ama kız ortada yoktu. Meraklanıp evine kadar gitmişti o akşam ama evde de yoktu. Derin, Aras’ın telefon ve aramalarına da geri dönmüyordu. Başta bunun bir şımarıklık olup olamayacağını düşünmüştü ama Derin’in nasıl biri olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Böyle bir ihtimalin söz konusu olamayacağını çok çabuk anlamıştı. O an farkına varmıştı her şeyin. Okuldan çıkarken Ece’nin arabasını gördüğünde anlamalıydı halbuki. O gün okuldan çıkarken arabayı gördüğünde burada ne işi olduğunu sormak için arabanın önünde beklemişti. Nihayet Ece göründüğünde okuldan çıkıyordu. Aras’a onu görmeye gittiğini söylemişti. Arabanın önünde bunu konuşurlarken Derin ifadesiz bir şekilde onlara bakıp Ece’yle bir süre göz göze kaldıktan sonra ardına bakmadan gitmişti. Aras, nasıl olsa Derin gerçeği biliyor, şu anda olanları da akşam anlatırım ona diye düşündüğü içinden peşinden gitmemişti. Kahretsin! Keşke gitseydi. Ama gitmemişti işte.

Ancak gece, bir şeyler olduğunu fark edince hızla Ece’nin evine gitmişti. Her gün Aras’ta kalan Ece bugün kendi evinde kalmaya karar vermişti. Bu bile ondan şüphelenmek için yeterli bir sebepti. Evine vardığında kapı duvardı. Neyse ki ertesi sabah Aras okula gitmeden önce birlikte kahvaltı yapmak için Ece genç adamın evine gitmişti. İşte asıl film o anda kopmuştu.

Aras, ne yapacağını bilmez halde bu kafa karışıklığıyla okula gitmeye karar verdi. Zaten henüz ders başlamamıştı. Arabasına atlayıp son süratle okula vardığında dokunulmaz bir ateş topu gibiydi. Kaşları çatık şekilde etrafa bakmadan sınıfa girmişti. Sınıfa girer girmez Derin’in gözleri karşılamıştı onu. Ama üzerindeki suçluluk duygusuyla gözlerini hemen ondan alıp hızlıca arka sıraya geçti. Her şeyin aslını öğrenmeden Derin’le konuşamazdı. Her ne kadar ona yakın olmak, tüm olanları anlatmak istese de ondan uzak kalmaya kararlıydı.

O gün Rüzgar ders arasında Aras’ın yanına uğradı. Bulduğu en iyi doktorun babasının arkadaşı olduğu ama onun da yurt dışından pazartesi günü döneceğini söyledi. Aras, pazartesiye kadar beklemek istemediği için itiraz etmek istese de yapmadı. Çünkü Rüzgar’ın bahsettiği doktoru tanıyordu ve sadece ona güvenebilirdi. Sabırlı olmak zorundaydı. Pazartesiye kadar Ece’ye bir şeyler çaktırmadan ona göz kulak olmalıydı. Onu gözünün önünden ayırmamalıydı ki eğer yalan söylüyorsa bunun aksini iddia edebilecek kanıtlar yaratmamalıydı.

Ertesi gün sabah erkenden Ece’nin kapısındaydı Aras. Kapıyı sertçe çaldıktan sonra Ece uykusundan yeni uyanmış mahmurlukla açtı kapıyı. Karşısında Aras’ı görünce kocaman gülümsedi ve içeri girmesi için kenara çekildi. Aras, elindeki poşetleri mutfağa götürdükten sonra bir tabağa aldığı simit ve poğaçaları koydu. Bir koca bardak meyve suyu da doldurup içeri geçtiğinde ona meraklı gözlerle bakan Ece’ye uzattı. Ece, halinden gayet memnun bir şekilde tabağı ve bardağı onun elinden aldı. Aras, Ece’nin çaprazındaki koltuğa oturduğunda gelen mesaj sesini duyunca telefonu cebinden çıkardı.

Gönderen: Rüzgar

Yanıma uğra demişsin de ancak yarın akşam uğrayabilirim. Okulun bahsettiği kampa gidiyorum. Peder zorla gönderiyor.

Aras, sıkıntılı bir şekilde oflayarak telefonu tekrar cebine iliştirdi. Doğru ya bugün cumartesiydi. Kamp günü.

“Ne oldu?”

Ece’nin sorusuyla ona bakıp başını iki yana salladı.

“Bir şey olmadı. Rüzgar’ı çağırmıştım da kampa gidiyormuş.”

Ece heyecanla elindekileri orta sehpaya bırakıp gülümsedi.

“Daha önce birlikte kampa gitmedik. Biz de gidelim mi?”

Aras bakışlarını düşürüp kaş altından Ece’ye ‘yok artık’ dercesine bir bakış attı. Kızın yüzündeki koca gülümseme yavaşça solduğu anda Aras bir anlık bezginlikle “Tamam,” diyebildi sadece. Üzerinden çok geçmeden bu kararından pişman olmuştu bile. Ya Derin de oradaysa? Sıkıntılı bir şekilde inleyerek ellerini saçlarına geçirip dirseklerini de dizine yasladı. Hazırlanmaya giden Ece’yi yarım saat boyunca o şekilde bekledi. Beklerken Derin’i düşünmeden edemedi. Tuhaf kızdı. Aras’ı etkileyen şey de bu tuhaflığıydı zaten. Derin’e aşık değildi evet ama ondan hoşlandığını da inkar edemezdi. Hayatında bir kez aşık olmuştu Aras. Deniz’e. Deniz’ine… Onun kasıp kavuran ihaneti bir daha aşka dair bir inancı olmayan adama dönüştürmüştü Aras’ı. Ama yıllar sonra, Deniz’den sonra ilk defa birinden hoşlanabiliyordu. Çünkü Derin’in saflığı, gerçekliği, güveni o hep parıldayan gözlerinden okunuyordu. Aşık olacağını düşünmüyordu ama diğer kızlarla arada sevgi ve hoşlantı olmadan öylesine bir sevgililik yaşadığı gibi bir ilişkiyi de Derin’e layık göremiyordu.

Onu bu düşüncelerden koparan Ece’nin merdivenlerden koşarak inip “Ben hazırım!” demesi olmuştu. Aras kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı ve aynı hızla ayağa kalktı.

“Merdivenlerden neden koşarak iniyorsun? Hamilesin sen.”

Ece, suçluluk duygusuyla alt dudağını ısırdı ve kedi gibi masum bakışlarıyla Aras’tan özür diledi.

Aras, bir şey demeden evden çıktı. Kız da peşinden çıkınca arabaya binip okula gittiler. Aras ve Ece okulun otobüsüyle değil kendi araçlarıyla gideceklerdi. Okula vardıklarında kapının önünde gülüşerek konuşan Derin, Betül ve Rüzgar’ı gördü. Kaşları refleksle çatılırken arabadan indi.

“Rüzgar,” diye bağırarak onu çağırdığında ise Derin dahil herkes Aras’a döndü. Derin ve Aras’ın gözleri birbiriyle kavuşurken kızın yüzündeki gülümseme yavaşça solmaya devam ediyordu. Derin’in üzerindeki beyaz elbisesi uçuşurken genç adam farkında olmadan hafifçe gülümsüyordu. İçinden, beyazın ona ne kadar çok yakıştığını geçiriyordu. O sırada Derin’in gözleri arabanın diğer tarafında duran Ece’ye dönünce alaycı bir gülümseme attı ve arkasını dönüp Betül’le konuşmaya devam etti.

Ece ile birlikte buraya gelmenin ne kadar yanlış bir karar olduğunu maalesef daha erken değil de o an fark etti. Koskoca iki gün bu şekilde Derin’in gözü önünde geçecekti. Sanki onunla alay eder gibi Ece ile birlikte yan yana olacaktı. Bu aptallıktan sonra Derin bir daha onun yüzüne bakmayacak diye ödü kopuyordu. Kopmalıydı da. Çünkü Derin bu defa çok kararlıydı. En ufak bir geri adımda yelkenleri suya indiren kız nefret dolu bakışlarla bakıyordu artık ona. Bu kampta onunla hem yan yana hem de birbirinden uzak şekilde nasıl duracağını tahmin bile edemiyordu. Hem belki de uzak durmazdı. Onu ikna edip onunla son bir kez konuşabilirdi.

Bunun umuduyla Rüzgar’ı da alıp arabasına bindi ve önündeki otobüsü kampa kadar takip etti.


Loading...
0%