@patipiyon
|
Peşimden kovalayan insanları atlatalı çok oldu. Ama hala ara ara arkamı dönüp çok da dikkat çekmekten sakınarak, beni takıp eden birileri var mı diye bakıyorum. Gizli kuytu köşelere sığınmaktansa insan kalabalığında kaybolmak daha güvenli geliyor. Bulduğum ilk aradan kendimi Taksim meydanına atıyorum. Gözümün önünde hala şu sarı kızın o sert bakışları var. Otobüste de bana baktığını fark etmedim değil. Öyle bir baktı ki aklımdan geçen herşeyi biliyormuşçasına. Cesurdu. İşimi bozmasaydı ondan hoşlanabilirdim. Çekici kızlara karşı koyamıyorum. Ben böyleyim işte... Tanışalım? Emre. Taciz ettiğim felan yok kimseyi. Güzele bakmak sevaptır. Hıh! Olanları düşünürken histerikçe bir kahkaha attım. (Hey ahbap! Ben bu hikayenin ana karakteriyken bana katlanmak zorundasın. Beni beğenmeyen başka hikayeye!) Güneş sıcaklığını hissettirmeye başladı.Yarım saattir koşmaktan yavaş, yürümekten hızlı bir tempoyla ilerlediğim için de çokça terledim. Hızlı hızlı ağzımdan aldığım derin soluklar boğazımı kurutmuş, dilimin üstünde ki tükürükleri de lastik gibi uzatmıştı. Hassas midem buna tepki gösterip yukarı yukarı tepiyordu. Biraz daha bu plastiğimsi tadı damağımda hissedersem yolun ortasına kusmaktan hiç çekinmeyecektim. Yürümeye devam ediyorum. Evet kimse beni takip etmiyor. Artık eminim. Panik yapmama gerek yok. En azından bir şeyler içmeyi kendime hak tanıyorum. Etrafım da çokça seyyar satıcı olduğu için aramama gerek kalmıyor. Kaldırım kenarına kurulmuş bir simitçinin tekerlekli arabasını gözüme iliştiriyorum. Hemen yanına gidiyorum. Orta yaşlı bir amca bakıyordu. Gözlerim ışığın altında parıl parıl parlayan yarım litrelik su şişelerine odaklandı. “Bir su versene.” |
0% |