@patipiyon
|
" Her şey çok güzeldi. Sizinle sohbet etmek de öyle. Daha çok konferansta buluşalım lütfen.” “Ben de katılıyorum. İstanbul’a geldiğinizde lütfen bize de uğrayın. Eşim de sizinkine benzer bir proje yürütüyor. Paylaşacağınız çok şey olacaktır.” “Çok teşekkür ederim. Elbette, o zaman sizi arayacağım.” “Güzel bir yemekti, her şey için teşekkür ederiz. İyi akşamlar” Ertesi akşam yoğun geçen konferansın ardından otele geri döndüm. Artık jargonsal ifadeler yok. Sosyal iletişim becerisi için endişelenmem gerekmiyor. Ezberlediğim insan yüzlerini ve isimlerini unutabilirim. Sadece ben varım. Güneşin uzun binalar ardında gözden kayboluşunu izledim. Güneşe selam verip vedalaştım onunla. Turuncunun sıcaklığı duygusallaştırdı beni. Yeni bir başlangıcı müjdelerken sona eren bir günün yakıcı bakışlarıydı onlar. Avuç içimi öpüp gökyüzüne üfledim. Göğe değmek. Bunu neredeyse her akşam yaptığımı söyleyebilirim. Çünkü öte taraftan gelen karanlık, yayılan mürekkep gibi tüm göğü sararken benim için en özel vakitler geliyor demektir. Rüyaları sepetle. Kendinden soyutlan. Şehri izle ve her anından haz duy. Gece bekçisi... Gündüz'ün gözü çoktur. Ben aya gönül vermişim. Çok mu? Çillenmiş çocuk yüzü gibi sanki. Suçlu ve utangaç. Işığı da pek çekinik. Annesinin çekimine tutunmuş, onunla döner durur... Ama bu gece kendimi oldukça yorgun ve keyifsiz hissediyorum. Müzik dinlesem huzurlu olurum belki. Vivaldi'den bir parça açıyorum: Four Season, "Spring". Gözlerimi kapatıyorum ve odaklanarak bestenin lezzetini tatmaya çalıyorum. Ama dakikalar ilerledikçe bana daha da yorucu geliyor. Farkında olmadan benimsediğim duyguyu bulamamaktan dolayı eksiklik hissediyorum. Bu beni hırçınlaştırıyor. Gerginlikle müziği kapatıyorum. Hayatı durağan olan insanlar için küçük bir yeniliğin ne denli büyük değişimlere yol açtığını biliyorum. Sıkıcı bürokrasi, yaptırımcı kurallar... Yaşayan moder çağın tekdüzeliği. İsyan etmenin yanlış olduğunu bilmek bile insanın bunu içinden geçirmesine engel olamadığı bir çağ. Herkesin bildiği şeyler ve bunları anlatmak boş bir çaba. Böyle zamanlarda tazelenmek için bir bahanen olduğunda herşey kolaylaşıyor. Yeni bir eşya, yeni bir sohbet ve bunları yaşamanın verdiği tanıdık bir duygu... Ben de onlardanım. Bu bir muhtaçlık. Açlık. Ve elde olmadan gözükapalı tattığım bu duyguya bağlanıyorum. Tehlikeli... Aşağıda ,caddede, dükkanlar kilitleniyor; bazılarında ışıklar söndürülmüyordu. İçindeki eşyaları bekliyordu lambalar.Gizlice birşeyler çalmaya çalışan hırsızlara havlayacaklardı. Dükkanlar kilitleniyor,insanlar caddeyi tek ediyordu. Ay'ın buğulu ışıkları sisli göğe hapsolmuş, ay rengini caddeye verememişti. Bunu bilir gibi işte yanıyor şehir... Bu gece elimde türk kahvesi var. Büyük kupaya avuç içimi bastırıyorum. Isıtıyor. Bir tütsü yaktım. Karamelli. Kokusu ağzımı sulandırıyor. İnceden esen nemli rüzgar boynuma dolanıyor, bu kasvetli gecede soğukça terletiyordu. Üzerimde dün geceki baharlık ceket var. Ona daha sıkı sarınıyorum. Burada bekliyorum. Onu tekrar görmek istiyorum.Lütfen bir kez daha dinleyebileyim... Uzun. Fazla uzun bir zaman geçiyor.Beklemek sonunda beklemeye değecekse anlamlı. Ama o buna değmeyecek mi? Bir zaman sonra yorgunluktan bakışlarım simsiyah geceye dalıyor. Tam da hayal ve gerçek arasında gidip gelirken duyuyorum onu. Hızlanan kalp atışlarım zihnimi diriltiyor. Başımı hemen onun olduğu binaya çeviriyorum. Onu görebiliyorum. Neden perdelerini çekmiyor, diye merak etmiyor değilim. Ama soruma bir çok mantıklı neden bulduğum için pek de önemsemiyorum. Perdeler arkasında gizlenseydi benim için iyi olamazdı. Müzik oldukça hızlı ve hareketli ilerliyor.Şaşırıyorum. Başka bir beste olmalı. Dikkatimi yoğunlaştırıp dinlemeye devam ediyorum. Otel’in ona yakın olması kaderimin parçası. Bu güzel kadere sahip olduğum için şükrediyorum! Bu hızlı kısmın yalnızca bestenin başlangıcı olduğunu sonra anlıyorum. Bir anda duran ses, kulakları üzerine çekmek için verilmiş bir ikaz gibiydi. Ve işte içimi koparan kısım.Bunu ne şekilde anlatmalıyım bilemiyorum. Ağıttan daha hafif ama mutlaka dert döken bir yanı var. Kasıp kavuruyor herşeyi. Yokluk gibi,hiçlik gibi çırılçıplak bırakıyor beni. Nefesimi tutuyorum.Dişlerimi birbirine kentliyorum. Ve o anda gelen ince ses, uzunca yükselip durduğunda nefesimi tek seferde serbest bırakıyorum. Bana ne yaşatığını bir bilse! Ve bir bilsem keşke... Neden bu tatlı anda piyanoyu bıraktığını? Ayağa kalıyor piyano tuşlarına tereddüt ederek ellerini gezdirip piyanoyu kapatıyor.
|
0% |