Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@patipiyon

Fark ettim de... Ona aniden "Benimle kahve içer misin?" diye sorarak kendimi yanlış anlaşılabilecek bir duruma sokmuştum. Bu kötü bir başlangıçtı. Ama ilgimi saklamak isteseydim havaalanına kadar gidip de hiç de ucuz olmayan uçak biletimi kullanmadan buraya geri dönmezdim. O, bunu bilmiyordu. Ama yine de ona usulsüzce sorduğum bu sorunun altında başka bir şey aramadı. Sarkıntılık yaptığımı ya da bir takipçi olduğumu falan düşünmedi. Bunlar benim fantezim. Ne mi dedi?

"Kahvaltı yaptınız mı?"

İfadesi nasıl desem... O kadar doğaldı ki. Ya kader ya tesadüf uzak bir memleketten tanıştığınız yabancı bir kimse size tüm tanıdıklarınızdan daha yakın gelebiliyormuş. İnanmak istemezdim. O, tüm endişelerimi içimden söndürdü .

Bu sıcak yaklaşıma karşı afallayıp pek tepki veremediğimde o devam etmek zorunda kaldı: "Henüz bir şeyler yiyemedim de."

Gülümsedim.

Sonrasında izin istedi. Ayarladığımız saatte tekrar buluşmak üzre hazırlanmak için evine girdi. Ben de o süre de bavulumu teslim edeceğim bir emanetçi arayıp, en sonunda bir dükkanda tüm günü on beş lira isteyen biriyle anlaştım. Otel veya pansiyona yeniden giriş yapmak henüz belirsizdi.

Ve şimdi güneşin saçları ısıttığı şu saatlerde içinden kavak ağaçların geçtiği, bol çiçekli, sevimli bir mekanda kahvaltı yapıyoruz. Pencere kenarında. Karşı karşıya...

Yarıya böldüğüm boyozdan son lokmaları ısırdığımda oldukça yavaş yemeğe özen gösterdim. Çünkü ben kahvaltıya başladığımızdan beri soluk almadan hapur hupur yerken o hep kibar kalmıştı. Utanmıştım. Benim şimdi yaptığım gibi yerken özellikle dikkat ettiğini sanmıyorum aslında. Genel halinin bu olduğuna eminim.

Çatalı peynire batırıp tabağının kenarına yaslıyor. Elini çayına uzatacakken duruyor ve kaşlarını çatıyor:

"Ben sana ismimi söylemedim?"

Çiğnemeyi bırakıp ona bakıyorum.

"Galiba.."

"Ve sen de bana sormadın."

Bunu duyunca tam parçalanmamış lokmayı sertçe yutuyorum. Haklıydı.

Dudağının kenarları azıcık yukarı doğru kayıyor. Ben de gülümser gibi oluyorum. Birbirimizin tepkisini izliyoruz. Sonra gülmeye başlıyoruz. Bu , onlarca farklı mutluluktan seçtiği birini dudaklarıyla bütünleştirip, her gördüğümde aynı hisle kalacağım bir ifadeyi takındığı gülüşüydü. Bu ifadedeyken yüzündeki kimi yerlerde belli kimi yerlerde belirsiz çizgileri, duygularını yansıtan bir renkle belirginleşmiş yanakları ve en sona sakladığım içli bakışlarını da hislerime katacaktım.

"Ben Çağrı " diyor.

"Çağrı. Sevdim bu ismi."

Sesimdeki coşku ona fazla geliyor. Eli çatala çarpıyor ve çatal yere düşüyor.

"Bir saniye." izin isteyip yerdeki çatalı almak için eğiliyor.

O sırada yanımıza gelen garson kız kahvaltımızı bitirip bitirmediğimizi soruyor. Ona bitirdiğimizi söyleyip teşekkür ediyoruz. Lise çağındaki kız masayı toplarken konuşmaya devam ediyorum.

"Çağrı, anlatmam gerekir ki.. Bak, ben burada çok az zaman geçirdim. İş için gelmiştim. Evinin yakınındaki oteldeyim birkaç gündür. Aslında bugün gitmem gerekiyordu. Ama geceleri çaldığın piyanonun sesini dinledim. Bu çok güzeldi. Sonra müzik durdu ve çalmadın. Bitmediğini biliyorum. Yani, sanırım. Ben. Benim senin hakkında merak ettiğim şeyler var. "

Açıklama yapmak zorundayım. Bu sefer yanlış anlaşılacağım korkusu değil mesele. Ben kendimi açmazsam o kendini açamazdı.

"Tereddüt etme. Aklından ne geçiyorsa direkt söylemelisin. Konuşmak daha kolay olacaktır.
Senin gibi sadece bu nedenden kapımı çalan olmasa da çok kişi yanıma gelip bana müzikle ilgili sorular sormuştu. Egom olduğunu sanma ama biraz alışkınım bu duruma."

Ciddi mi, diye yüzüne bakıyorum. Evet biraz egolu gözükmüştü belki açıklama yapması egosunu fark etmene sebep olmuştu. Ancak sözleri gerektiği kadar güvenilir geliyor. İlettiği kuvvetli enerjiye kendimi teslim edip, soracağım soruya zemin hazırlama düşüncesini bırakıyorum.Zaten anlaşıldığı gibi pek de iyi becerememiştim. Bu yüzden onun istediğini yapıp, duygularımı tüm çıplaklığıyla belli edecek şekilde soruyorum:

"Seni yakından tanımak istiyorum."

Yutkunuyor. Şaşırıyor. Kaşları aklında oluşturduğum karmaşayı belli edercesine çatılıyor. Bir şey diyecek gibi dudakları biraz aralanıyor. Masaya dirseğini yaslayıp yüzünü eline koyuyor. Bana yakınlaştığı için onu daha yakından incelerken buluyorum kendimi. Rastgele uçuşan bir kaç tel saç, çenesinde sakallar, kısa kirpikler; yaratılış güzelliği diye sevip sahibine şükürlerimi edecek kadar inceliyorum hem de. Görünenin ötesinde bir şeyleri arayarak. İçinde kıvrılıp büküldüğüm beste duyuluyor zihnimde ; bir kez daha, onun bakışlarından çalınıyor. Bana bakmaya başlıyor... Sessiz. İznim olsa bendeki bu güzel yerindeyken onu gün batana kadar izlerdim. İzin diyorum. Değerli olana iznim olmadan haddinden fazla temas etmek ahlaki değil. Bu yüzden bakışları aklımı toparlamamı sağlıyor. Anlaşılan tereddüt etmekte haklıydım.

"Hmm." Konuşmaya çalışıyorum. Bana bakarken kolay olmuyor. "Ben. Saçmaladığımı düşünüyorsun. Hiç ortak yanımız yok. Biliyorum. Tesadüfi hiçbir şey olmadı. Seni kandırıyor olabilirim. Beni ilk defa görüyorsun. Ve ben tutmuş...

"Bir ilişkim oldu. Yoğun. ve zaman harcadığım. Onunla zaman geçirmek için mühendislik okudum. Bilgisayar. İsteğimse hep müzikti. Sektöründe tutulmanın zor olduğu para kazananılmaz diye bakılan, müzik. Ama onu seviyordum. Çok çok. Dolu dolu. Ve severken müzik yapabiliyordum. Tuşlarda kaybolmak müthiş bir şeydi benim için. Beste yapmaya başladım. Bir sürü. Ve okulun üçüncü senesi itirazlara rağmen tekrar sınava girdim. Kanservatuar okuyorum. Evet haklıydın bestem bitmedi, bitmiyor."

Bir çırpıda kurtulmak istediği dert gibi söyleyiveriyor her cümleyi. Kesikçe nefes alıyor sonra. Ve titreterek dışarı veriyor. Gözleri ıslanıyor. Çok şey var söyleyeceği. Saçlarını karıştırıyor. Daha fazla konuşmuyor. Gözleri dolarken bu stresli halini bana odakladığı bir gülüşle bozmaya çalışıyor.

"Anlamıyorum. Sen?' Nedenini öğrenmiş olsam da soruyorum. "Neden?"

Burukça gülümsüyor.

"Bir daha kimseyi sevemedim."

Ona bakıyorum. Konuşamıyorum. Nabzım çok hızlı. Gözlerim yanıyor. O durmuyor. Benim yerime devam ediyor.

"Sen beni kandırıyor olabilirsin. Tesadüfler olmadı. Bu ilk görüşümüz. Sadece ismini biliyorum. Evet en azından deneyebilirim Asya. Kabul ediyorum.

Seni yakından tanımak istiyorum."

Şehir diğerleri gibiydi. Ruhsuz, eksik ve adı konulmamış birkaç şey daha... Yanıyordu. Ay, etrafını saran dumansı bulutların ardında, soluk ışık demetlerini şehrin sokaklarına yorgunca akıtırken; bir yerlerde kopan çığlık ve küfür sokak kedilerinin inleyişlerine karışıyor, bu ses gecenin içinde kayboluyordu. Kaldırım arasındaki sert toprağa zayıf kökleriyle tutunmaya çalışan bir kaç ağacın dallarını rüzgar sallıyordu. Onların heybetli gölgesinde sanki bir skecin perdeleri açılıyordu. İşte bir alev gibi büyüyüp küçülen o perdede bir piyanistin ellerini tutuyorum.

Ve o anlarda etrafa yayılan bir müzik, son tuşlarını yaşıyor.

Beste bitiyor.

11 Ekim 2018 02.06

-Gül Yılmaz

(Üç yıldır taslakta olgunlaşmayı bekleyen bu kurgu; 2015 yılı, bir İstanbul gecesini çaldığı org ile süsleyen kıza ithaf edildi)


Loading...
0%