Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@patipiyon

 

Biz hep sevelim

 

Biz hep küfredelim

 

Nerelerde olduğumuz önemli değil,

 

Bu şarkı içimizden silinmesin.

 

Delicesine ayran içelim.

"Doğru anahtarı aldığına emin misin?"

"Bana dert değil valla, kumsalda yatarım. Siz kendinizi düşünün."

"Sonra da sabaha kadar sivrilerden her yerin kabarsın Murat değil mi?"

"Ağaçta yatabiliriz!"

"Ben onun kardeşi değilim, tamam? Tanımıyorum onu."

"Soner ya!"

"On dakkikadır buradayız hala açamadın kapıyı."

"Çocuk uğraşıyor en azından."

"Ben yapmıştım şimdiye kadar."

Melih hışımla doğrulup onlara döndü yüzünü. Gerçekten de dakikalardır alçaktaki paslanmış kapı deliğine uygun anahtarı bulup sokmaya çalışıyordu. Tüm anahtarlarının aynı anahtarlıkta olması işini zorlaştırmıştı. Ter içindeydi alnı. Gözlerini dehşetle açtı ama karanlıktan kimse görmüyordu tabi.

"Bir Allah'ın kulu da sana ışık tutayım Melihciğim, demiyor. Anca söylenin siz."

"Sana ışık tutayım Melihciğim" Fatih gülerek Melih'e telefonunun ışığını açtı. Onun yanına yaklaşırken sırtını sıvazladı ve ışığı anahtar deliğine tuttu.

Arabadakiler ellerini dışarı sarkıtıp şarkılara ritim tutturarak sallamış, Melih gösteriler yapıp motorun ön tekerini havaya dikmişti. Bu yüzden trafikteki araçlar tarafından yuhlanıp, dikkatleri üzerine çekseler de polise yakalanmamışlardı. Ve hepsi geniş otobanda çocuklar gibi kahkahalarını yayarak özgürce yol almışlardı.

"İşte açıldı. Buyrun millet." Kenara çekilip diğerlerinin geçmesine izinince diğerleri hurra içeri doluştular. Murat kendini oturma odasındaki pufa hemen atmıştı bile..

Melih'te içeri geçti sonra.

"Keyfinize bakın gençler ev bugün bizimdir. "

"O zaman dans !"

"Önce camları açalım."

"İçerisi çok kötü kokuyor."

"Melih hiç girmediniz mi bu eve abi?"

Melih tereddüt edip elini saçına attı. "Aslında geçen hafta temizledi babamlar. Böyle olmaması gerekiyordu."

"Midem bulandı." Murat burnunu tıkıyordu. Koku yakınlardan geliyor aslında, diye sesini cümlenin sonuna doğru azaltırken bakışları çaprazındaki koltukta oturan Zehra'ya kaydı. Zehra duvarlara bakıyordu.

Murat yaklaşıp onun ayaklarına uzattı burnunu. Derince de çekti içine. Gözleri açılırken Zehrayla karşı karşıya geldiler. Murat yüzünü buruşturup kendini pufa dimdik geri attı: "Ben öldüm."

"Yaa.. Çok mu kötü?" Kendisine bakan altı çift göz üzgünce onu onaylıyordu.

"Zehra Hanım podyum yürüyüşüyle banyoya alalım seni lütfen."

Ayağa kalkarken açıklama yapmaya çalışıyordu. "Ayakkabıdan olmalı. Gerçekten."

"Hı hı... Seni anlayabiliyoruz Zehra."

O gidince Melih ayağa kalktı. Pideleri ısıtıyorum ben. Yanında ne istersiniz?

"Soda, limonata, meyve suyu, ayran? "

"Ayran!"

Meyve suyu deseydiniz şaşıracaktım zaten. İlla uğraştıracaksınız beni dimi?

"Ben geliyorum yanına," dedi Fatih.

"Gel abi, gel."

Geriye kalanlar koyu bir sohbete başlarken, onlar mutfağa geçtiler. Melih önce fırın tepsisine yağlı kağıdı koydu ve pideleri dizmeye başladı. Hamsilos'a gelmeden ne yiyeceklerini kararlaştırıp yol üzerindeki bir fırından kaşarlı, kıymalı, sucuklu pideleri satın almışlardı. Pideler o zaman çok taze ve sıcacıktı. Melih yine onları aynı hale sokmak istiyordu.

"Yoğurdu bulamıyorum."

"İyice baktın mı?"

Dolap zaten pek dolu değildi. "Ben bakayım bir de," diyerek dolaba yanaştı Melih. "Hm..."

Onlar dolapta yoğurdu ararken telefonu titredi Fatih'ın.

"Buradaymış işte saklanmış arkaya. Yalnız abi bu yoğurt yetecek mi sence ayran yapmaya?" Melih dolabı biraz daha karıştırıp bakındı tekrar. Başka yoğurt bulamamıştı. Sorusuna cevap alamadığı fark etti bir an. Ne olduğunu anlamaya çalışarak dolaptan başını çekti.

Fatih sırtını duvara yaslamıştı. Yüzünde öyle bir ifade vardı ki gözüne kadar düşen saç telleri dahi onu rahatsız etmiyordu.

"Abi?"

Yazdığı mesajı gönderip muzipçe kendisini süzen Melih'e baktı o anda. " Efendim."

Melih hafif güldü, yoğurdu yavaşça tezgaha koydu, "Hayırdır inşallah?" Uzun sürmeyen küçük bir göz değmesi yaşadılar. Konuşabilecekleri her türlü cümleyi, soracakları soruları ve cevaplarını, ikisinin de akıllarından geçebilme ihtimali olan somut veya soyut her kavramı karşılayacak kadar güçlü bir göz değmesiydi bu. O yerde, o anda ve o konuda.

Fatih'ın ifadesi duygulu bir gülümsemeye dönüşürken Melih artık ondan okuduğu bu duygunun tek sırdaşı kalacaktı. Ve Melih için; tıpkı daha öncekiler gibi, vereni açığa çıkarmadıkça koruyacağı bu sır ona emanet olacaktı.

Biraz sonra içeri geçtiler. Oturma odasının duvarları onların getirdiği tereyağlı pidelerin erimiş kokusuyla sarındı. Tabaklara alınan pideler ve su bardaklarına koyulan soğuk ayranlar herkese dağıtıldı. Yoğun giden sohbete lezzet katmışlardı. Çok şey vardı konuşacak. Çok konuştular. Öyle ki birbirlerine anlattıkları koca bir yılın doluluğu yavaş yavaş ortaya serilmiş onlara ilerleyen zamanı hiç duyurmamıştı.

"Ya Zehra bak biz sadece arkadaştık. Sen koparmasaydın bilekliği sorun çıkmayacaktı. Hediye etmişti neticede."

"Lütfen eskidi bu sözler Kübracım."

"Abla, Musayla sen... Gerçekten mi! Ah bilseydim ağzını burnunu bir güzel.."

"Al işte. Yok öyle bir şey diyorum."

"Bence, Zehra haklı." dedi Murat konuyu ciddiye alarak. "Yani, bir kızla bir erkek arkadaş kalamazlar. Kızlar ne kadar masumca görse de bunu, yanındaki erkek farklı şeyler düşünür. Beklentisi olmasaydı zaten hediye almazdı sana." O susunca sessizlik oldu. Murat’a diğerleri katılmasa da sessizlik biraz rahatsız ediciydi sanki.

"Vaov... Bu iyiydi." Sonunda Kübra konuştu.

"Ve haklıydı da." Soner'in imalı bakışlarına Kübra omuz silkti.

Fatih elini uzatıp pufta oturan Murat'ın saçlarını karıştırdı. "Murat, çok etkilendim. Bana da tavsiyelerin var mı?" Gülmüştü.

"Abi bende tavsiye çok da, sende uygulayacak döküman var sanki. Bak, Melih abim modaya uyup kız kombinini mevsimsel değiştiriyor. Yaz sezonundaki güzelin ismi ne acaba?"

Ortamın havası tekrar değişip neşeyle hareketlenirken, Fatih da onlara uymaya çalışıp zoraki bir kahkaha attı. Bu samimi olmayan rol bir tek İlkay'ın dikkatini çekmişti konuyu değiştirdi.

"Murat aklıma geldi sizin atolye ne durumda en son bir projem var diyordunuz."

Murat gururlanarak cevap verdi. "Tabi ki." Ağabeyiyle göz göze gelip ondan onay alınca devam etti. "Genelde mobilyalar yapılıyordu biliyorsunuz. Ama ben konsepti değiştirmek istedim. Tasarım yapıyorum uzun zamandır. Yani abim de yapıyor tabi. Kişiye özel sandalye ve koltuk tasarımı. Sağlık durumuna göre, isteğe bağlı şekillendiriyoruz. Ve sonra babam onları atolyede imal ediyor. Üstelik bu fikirle sandalye talep eden firma müşterisi çok arttı.

"Bizim köye yollayıverin bi tane Fatih abi ya.." dedi Zehra gerinerek. Rengi yeşil olsun, sallansın ileri geri, üstünde uyuyakalayım şöyle. Odama koyacağım da."

"Güzel fikir. Hatta yarın bana şeklini anlat, çizeyim köye dönmeden."

"Harbi mi Murat?"

"Harbi, harbi. Gerçi kalmadı o çikolatalardan bakkallarda, yiyen var mı hala?"

"Ya bir git ala sen Murat ya."

"Yaa bizde isteriz!."

"Evet kesinlikle"

"Benimki siyah olsun. Vücudumu sarmalı. Sen yapacaksın ama. Dönünce hemen başlarsan... Hm. Eylül'de biter herhalde. Sıkı çalış hee! Şaşkın şaşkın bakma Murat kargo ücretini karşılıycam canım." Elini aynı puftaki Murat'ın omzuna koymuş teselliyle ona vuruyordu.

Murat, Soner'in kolunun altından başını çekmeye çalıştı:
"Hıh! Yüzsüze bak."

"Tabiki kimin kankasıyım."

Murat inanamıyormuş gibi gözlerini büyüttü.

"Sen iç mimarlık okuyordun değil mi Fatih abi?"

"Aynen Melih.

"Çok havalı. Değil mi kızlar?

"Bencede!"

"Ah.. Bunu duymak hoşuma gitti. Artık beni daha sık övmelisiniz."
Güldüler.

"Bir şeyler içelim mi?"
Yanında çekirdek ve cipsi."

"Sivilce yapıyor onlar bir kere."

"Güzel gözükme derdi olmayan yesin o halde."

"Çay demleyelim, semaverde? Ben yapayım hatta?" fikir İlkay'ındı.

"Oluur." Toplu onayın İlkay ardından ayaklanmaya başladı.

Fatih'ın da bahçede bir soluk alması gerekiyordu. Melih evde içmesine izin verse bile daha önce halıya düşürdüğü için tekrar evde içmeyi doğru bulmadı. O bunu İlkay'a söyleyip çayı birlikte hazırlamayı teklif edince İlkay gizliden bir heyecan duydu ve severek teklifi kabul etti. Onlar bahçeye çıkarken Melih de peşlerine takılmıştı ama Murat'ın sözünü ettiği mevsimsel kızlardan (!) biri ona telefon edince evde kalıp telefona cevap verdi.

"Kömürleri koydum ben ama çakmak mesele." dedi İlkay. Fatih yaka cebinden çıkardığı paketten bir sigara alırken semaverin önüne tek dizi üzerine çöktü. İlkayla yanyanaydılar. Ve sadece ikisinden biri için bu durumun bir çarpıntısı vardı. Çocuksu ve hızlı bir çarpıntı.

Daha sonra topladıkları bir iki dalı ateşe verdi Fatih. Sonra bu ateşi dudaklarına götürdü. Sigaranın ucu hemen kıvılcımlanmıştı. Sanki çalıların arasındaki ateş böceğiydi onun dudaklarındaki. Her içine çekişinde yanan. İlkay bu kırmızı ateş böceğini sevdi.

"Ya kızlar açıklayın lütfen şu durumu. Telefonu yüzüme kapattı sayenizde!"

"Biz bir şey yapmadık Melih. Sen ona güven vermediysen her şeyden işkillenir ki o kız. Dimi Zehra?"

"Zehra?"

Zehra hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. Demin Melih telefondayken, arkada çok fena dedikodu kaynatmış olmanın suçluluk duygusundaydı o an.

"Sen daha iyilerine layıksin boşver onu Melih abi. Sonbahara kadar sabret. "

"Murat şuan değil lütfen."

Evde Melih'in başı kız arkadaşıyla dertteydi. Onun telefonunu açtıktan bir zaman sonra kız evdekilerin sesini duyup Melih'e olmayan şeylerden ithamda bulunmuştu. Melih onun kendisine inanmasını sağlamaya çalışmaktan yorulmuştu. Sinirliydi.

"Arıyorum." Telefonu kulağına götürdü. "Çalıyor." Melih.

"Alo Ezgi? Bak beni dinle bir dakka tamam mı? Kübra al şu telefonu ve ona sesin senden geldiğini söyle artık."

"Murat beni hiç o topa koyma. Ben yokum." Ellerini havaya kaldırdı.

Melih göz devirdi. İyice bunalmıştı. Soner Melih'in gerginliğinin farkındaydı. Kübra çocukluk yapıyordu. Ayağa kalkıp Melih'in omzunu tuttu. Onu rahatlatmaya çalıştı.

"Abla altı üstü telefonu alıp durumu açıklayacaksın. Ne var bu kadar inat edecek!"

"Üzgünüm Soner,hak verirsin ki Melih'i bu konularda tanıyoruz. Ve olayın benimle ilgisi yok. Yanlış anlayan o kızdı. Gidişatına varsın her şey. Belki ikiniz için de iyisi budur."

"Abla!" Soner sesini yükseltti.

"Benimle tartışacak mısın Soner? Bence yapmamalısın." Melih'in ne kadar iyi bir arkadaş olduğunu bilse ve onu çok sevse de, ona bu konularda güvenmiyordu. Ve kendince kızı koruyordu aslında. Direkt yüzüne söyleyip Melih'i incitmek istemezdi. Ama şimdi de Soner olayı büyütüyordu.

"Çok bencilsin Kübra..." dedi Soner. Ablasına kızdığında söylerdi böyle.Bunu da oradaki herkes biliyordu. "Hayde.. Zehra suratını asıp Murat'a baktı. Murat ofluyordu.

"Sen neyi biliyorsun ki!"

"Kübra. Bu sefer farklı.." Melih arkadasını dönüp ona isimle hitap etse de sözü herkeseydi. Sonra devam etti. "Onunla yakında altı ay olacak. Ve ben onu seviyorum.O saçlarına dokunabildiğim tek o oldu anlıyor musun? Örebildim saçlarını. Tiksindirici bulmadan. Tek sorun daha öncekiler yüzünden bana güvenmeyişi. Yani Muratcım tüm o söylediğin mevsimsel kız olayları yalan oldu diyelim."

"Şimdi telefonu alıp tekrar arar mısın?"

Kübra ayağa kalkıp usulca Melih'in yanına gitti. "Özür dilerim."

"Önemli değil."

"Ben biraz hava alacağım," dedi Soner. Çay da olmuştur belkiç"

"Soner kızdın mı bana?"

Arkasını döndü. "Hmm... Belki biraz."

"Tamam çabuk geçsin olur mu?" Soner hafif güldü. Ve odadan çıktı. Koridorun devamını yürüyüp duvardaki deniz kabuklarıyla süslü tablolara dokunarak mutfağa girdi. Susamıştı. Bir bardak su koymayı düşündü.Bardağa uzanırken bahçedeki konuşmayı duydu.

"Fatih abi...Ya da Fatih." İlkay ağlıyordu.

"Ben çok ciddiyim. Tamam mı, eğer inanmıyorsan bana, kanıtlayabilirim!"

"İlkay. Yapma böyle lütfen."

Olayı anlamaya çalıştı. Soner balkon kapısına yaklaştı, henüz kendisini görmezlerdi. İlkay onun kolunu tutmuştu. Fatih yavaşça İlkay'ın elini kolundan indirdi.

"Bunun geçici bir heves olduğunu düşünüyorsun değil mi? Değil işte. Bak, her yıl tamam mı?Hem de her yıl, yazın mutluluğu oldun sen. Yani bir anda değil bu."

"Hayır, İlkay öyle demek istemedim. Lütfen bak bana."

İlkay hıçkırdı. Onun içinde çok zordu bu itiraf. Kendini zavallı gibi hissetti. Acınası.

"Yüzüme bakar mısın?"

İlkay yüzünü kaldırıp onun o içten tebessümüne baktı. Ve bakınca gözleri yine boşaldı.

"Ben sana inanıyorum."

"..."

"Evet inanıyorum. Ama.. Bu doğru olmaz İlkay. Sana karşılık vermem...Bunu sen de biliyorsun."

"Biri var değil mi?"

"Nedeni o değil ama evet, öyle. Tahmin mi ettin?"

"Dedim ya seni tanıyorum."

"Artık diğerlerine de itiraf etmen gerek bence..."

Fatih olayı dağıtmak istemiyordu. Ve İlkay'ı da kırmak. "Bana bunu itiraf ettiğin için çok teşekkür ederim. Mutlu ettin beni. Cesaretinle."

O anda Soner çıktı bahçeye.

"Ya çaylar oldu mu diye soruyor herkes. Demlenmedi mi?"

"Demlendi getiriyoruz hemen. Hadi içeriye geçelim." dedi Fatih.

Ama Soner'in gözleri yerdeydi. Belli ettirmedi belki ama Fatih bunu fark etti. O arkasını dönüp daha sonra mutfaktan çıktığı sırada devam etti sözüne.

"Ve çevreni biraz fark etmen gerek. Seni izleyen birini göreceğine eminim."

Gülümsemeye çalıştı İlkay.

"O seni seviyor."

Bir şey demedi. Kimden bahsettiğini biliyordu.

"Ve sakın tuhaf hissetme olur mu, kötü hissetme. Her zamanki gibi davranabilirsin bana. Yüzüme bakmak gibi.

"Hı hı..."

"Evet.. Şimdi sen elini yüzünü yıka. Seni böyle görmesinler. Ben de tepsiye bardakları doldurup geliyorum, İlkay."

Mutfak dolaplarından kulplu bardakları çıkardı. Ve onları tepsiye dizip şeker kabını koydu. Bahçeye çıkıp semaverin ateşini kontrol etti. Köz haline gelmişti kömürler. Bir sigara daha kondurdu dudağına. Semaverin kapağını kapatıp herkesin istediği şekilde açık veya kapalı çayları doldurdu.

Koridora girdiği anda dışarıdan motor sesi yükseldi. Odaya girdiğinde Melih'i koltukta oturur halde buldu.

"Soner nerde?"

"Fatih abi motoru sen kullanmıyor muydun?" Kübra şaşkındı.

Melih onlara baktı. "Sonerdi o. Önce bahçeye çıkacağını söylemişti. Ama motorla turlamak istedi. Bahçe onu daraltmış herhalde."

Fatih'ın bakışları panikle İlkay'a kaydı. İkisi de anlamıştı. Sonra hemen Melih'i geri buldu. "Kahretsin..."

Kübra ayağa kalktı. "Melih onun ehliyeti yok ki. Üstelik hiç motor kullanmadı!

"Bana aldım demişti.."

"Ah Melih be!" Fatih'ın sesi de çok endişeliydi. Melih sorumsuzca davranmıştı. Çay tepsisini koydu bir yere.

"Ya Murat da istiyordu kullanmayı, ona da yarın beraber bineriz demiştim. Soner'e zaman kalmaz diye düşündüm nasılsa hem ehliyeti... Tabi ki yoktu. Of!" Korkmuşlardı.

"Tamam sakin olun."

"Bana kızdı o. Of.. Dimi bana kızdı."

"Abi, Soner'in başına bişey mi gelir? Soner tüh bensiz nasıl yaşarsın bu keyfi."

"Abartmayın bence."

"Zehra sözünü ettiğimiz şey bir yarış motoru! Otobanda görmedin mi neler yapabiliyor?!

"Benim suçum!" Hepsi koltukta ağlamaya başlayan İlkay'a döndü. O an anlamadılar.Daha sonra...

"Kübra tamam peşinden gidiyorum ben. Getiricem şimdi siz oturun bi. Herkes niye ayakta? Murat?"

"Abi bende geliyorum."

"Sen kal burda."

"Niye ya."

Murat peşinden gitti Fatih'ın, o arabayı garajdan çıkarana kadar yanındaydı. O şoför koltuğuna binerken de diğer kapıdan hemen oturuverdi yanına.

"Murat sırası değil.."

"Niye herkes bana benzer cümleler kuruyor. Abi şuan benim inmem için tartışıp zaman kaybetmeyeceğine eminim o yüzden sür. Yoksa ben sürerim istersen."

"Emniyet kemerini tak." Kendi yapmadığın şeyi bana niye söylüyorsun ki." Gaza yüklendiği sırada araba kendisini ileri attı. Murat bu yüzden emniyet kemerini taktı. Fatih evin olduğu yoldan gecip ormanın içine doğru ilerledi. Gecenin ilerleyen vakitleriydi. Göğün koyu lacivertliği çatlamış yoğun bulutlarla süslüydü. Karanlık, çekirge sesleriyle dil buluyor, ağaçların heybetli görüntüsüyle ürpertiyordu. Koyun yanından geçip yokuş yukarı düzlüğe tırmandılar. Soner'in farları o zaman gözüktü. Hızlıydı evet. Korktukları gibi. Fatih'da hızlandı. Etraftaki cisimler hareketin etkisiyle şeklini yitiriyor, birbirleri içine girip anlamsızlaşıyordu. Anlamsız.. Her şey anlamsızdı. İhtimaller ve gerçekler. Sayılar ve kader.

Soner hızlandı, Fatih hızlandı. Oraya. Kısa ormanı bitirip, o açık alana gelene kadar sürdü her şey. Sonra mı? Yamaha durdu, volvo durmadı. Siyah araba kendini teslim etti. Falezden aşağı. Siyah sulara...

-1 Ekim 2018 00.11

Loading...
0%