Onu ilk gördüğümde deniz kenarına uzanan otobanın karşısında, yan yana dizili mağazalardan birinin büyük vitrinindeki el yapımı tahtadan oyuncaklara bakıyordu. Mevsimin yaz olmasına karşın üzerinde dizlerinin hemen üstüne kadar uzanan, kalın denilebilecek türden rengi solmuş siyah bir paltosu vardı ve altında neredeyse üstüne birkaç beden büyük olan, kemerle tutturduğu açık mavi bir kot pantolon. Her birinin farklı şehirlerden olduğunu düşündüğüm irili ufaklı buroşları, dağlara tırmananların kullandıklarından olan sırt çantasına takmıştı.
Hayır, dikkatimi çekmesinin nedeni onu bu küçük kasabada daha önce görmememden dolayı değildi veya üzerinde öğle güneşinde ışıl ışıl parlayarak gözümü alan yıldız şeklindeki mavi camdan kolyesi.
Genç adamın yanında ki beyaz kediydi.
Evet, bir kedi. Adam yanında duran oldukça bakımlı bu kediyle sessizce konuşuyordu. ilginç olansa kedinin de adamın yüzüne sanki ciddiyetini veriyor olmasıydı.
Kedinin adama ait olduğunu anlamam çok sürmedi. Yirmili yaşlarda olduğunu düşündüğüm genç adam yürümeye başladığında kedi de senkronize bir şekilde onunla hareket etti.
Yürüyüşü oldukça yavaştı. Yanlarından giden insanlar onun yanında koşuyor gibilerdi. İçimde bu adamı takip etmemi sağlayan bir duyguyla karşılaştım. Diğer taraftan bunun oldukça saygısızca olduğunu söyleyen mantığımla yüz yüze gelsem de adamın bende uyandırdığı bu merak duygusu mantığıma ağır bastı. Nihayetinde onun gittiği her yere bende gitmeye başladım.
Pisicik bu genci çok seviyor olmalıydı. Belki de her gün olmasa bile haftada bir kaç defa balık yediriyordu ona. Bu kedi yaşayan bir Garfieldtı. Fakat bana kalırsa aralarında yemek içmekten başka bir nedenden dolayı kuvvetli bir bağ vardı.
Kedinin üzerinde vücudunu saran bir kılıfı fark ettim. Genç bu kılıfa takılı ipi tutuyordu. Düşününce aslında çok sevimli bir çiftti. Birden heyecanlanınca fotoğraflarını çekme ihtiyacı uyandı içimde ama sonra duygularımı dizginledim.
Uzun süredir yürüyorduk. Çınar ağaçlarının kabuklarına , kasaba meydanındaki çeşmenin oymalı mermerine ve bir gül bahçesinde güllerin taç yapraklarına dakikalarca dokunup ayakta dikilmekten başka farklı hiç bir şey yapmadan... Onların arkalarında kaldığım bir vakit, genç adam orta yaşlı bir bayanla birşeyler konuştu. Belki de saatlerdir arayıp bulamadığı yerin adresiydi sorduğu.
Umarım öyledir çünkü gitgide artan saçma merakımın yanında oldukça da yorulmuştum. Yaşayıp göreceğiz.
Neden bankaya gitmek ve onlarca işimden birini halledip biraz hafifleyerek hafta sonumun kalanını kendime ayırmak yerine, ilgimi çektiler diye saatlerdir bu adamla yanındaki bu iri kediyi takip ediyordum? Ve zihnimde onlar hakkında türlü türlü senaryolar üretiyordum? İnanın hiç bilmiyorum. Ciddi sorunlarımın olabileceğinden korkmaya başladım.
Genç bence -benim gibi- yorulduğunu düşündüğünden kediyi kucağına aldı ve onu omzuna yatırdı. Camgözlü kedinin keskin bakışları benim meraklı gözlerimle buluştu. Bir hayvana göre oldukça zeki bakıyordu.
Yürümeye devam edeceğini düşündüğüm genç hemen yanındaki banka oturunca takibim burada son buldu. Gerçekten bu muydu, diye düşünmedim değil. Bir maceraya atılırız gibime geliyordu. Garip adam ve kedisi adında hikaye yazmaya hazırdım ben halbuki. Neyse buraya kadarmış, diyerek pes ettim.
Bunları düşündüğüm sırada bankın önünden usulca yürüyüp geçmeye, normal davranmaya çalışıyor ve adamın beni görmemiş olması için dua ediyordum. Ve önlerinden bir aksilik olmadan geçebildim.
Camgözlü kedi beni izliyordu. Her hareketimin mantığını kavrarcasına beni süzüşü, "Ne yaptığını biliyorum, seni gördüm." der gibiydi. Nedense bu hayvan beni fazlasıyla germişti. Kedilerden korktuğumdan değil veya ilk defa bir hayvanın benim ilgimi çekmesinden değil. Bu doğru daha önce hiç bir hayvan gözüme bu kadar güzel gozükmemişti. Kendimi bir suç işlemenin sorumluluğunda hissetmemdi. Ya da aslında adamın kimliğini gizleyen kaçak bir suçlu olabileceğini düşünmemden olabilir. Evet ikinci ihtimal daha olası.
Birkaç adım attığım sırada kedi alarm verircesine yüksek sesle miyavlamaya başladı. Kedinin bir şey yapacağını tahmin etmiştim. Gözüm tutmamıştı zaten onu. Ancak bana miyavlama ihtimalinin yarı yarıya olduğunu biliyordum. Hala şansım vardı.
"Hayır. Bana değil... Bana değil..."
Adam kediyi sakinleştirmeye çalışır gibi okşarken "Birini mi gördün Sokrates?" dedi kadifemsi sesiyle.
Hızlanıp gitmeye karar verdiğim sırada, onca insanın içinden ustalıkla geçip benim tam önüme geldi kedi. Nereye gidiyorsun, diyordu şimdi camgözleri.
Adam yüzünü benden tarafa çevirdi. Gözlerinde siyah güneş gözlüğü vardı. Keşke bende de olsaydı, yakalanmış olmamın verdiği o utangaçlık ifadesini gözlerimden silebilirdim o zaman. Gözler her şeyi anlatır.
Kedi miyavlamaya devam ediyor. Lütfen biri şunu sustursun.
"Sokrates, gel buraya."dedi genç. Kedi resmen bir köpek kadar sadıktı. İlginç.
Neyse ki kedi önümden çekiliyordu ve bende fark edilmemiş gibi buradan gidiyordum.
Genç "Lütfen siz de gelin." diyene kadar...