Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@patipiyon

Saniyeler ilerliyordu ve adam bana bakıyorken ben hala onun yanına gitmek ve rezil olmak pahasına koşa koşa kaçmak arasında seçim yapmaya çalışıyordum. Termometre aniden birkaç derece artmıştı. Ayağım olduğu yerde ileri geri beşik gibi hareket ediyordu.
Neyden korkuyorum ki, dedim en sonunda ve gencin yanına gittim. Bana fazlaca uzun gelen birkaç saniye ayakta dikilince,
"Buyrun." dedi yine o güzel ses. "Lütfen oturun."
Gencin yanına oturdum.
Denizden esen ılık bir meltem yüzümü gıdıklıyor; dalları yere eğilen dut ağacının yeşil yaprakları, bu ılık meltemde neşeyle hışırdıyor; az ilerideki otobandan orada u- dönüşü yapmaya çalışan kırmızı kamyonete korna sesleri yükseliyor; çocuklar iskelenin en ucunda akrobatik hareketlerle insanların ve en çokta genç kızların dikkatini çekerek denize dalıyor; bebek arabasındaki bebek sanılanın aksine susadığı için değil yere düşürdüğü oyuncak arabası için ağlıyor; kalp atışlarım hızlanıyor ve kedi bana bakıyordu.
"Kedim yanınıza gelmiş olmalı, bu kasabada seçtiği kişi siz oldunuz o zaman." dedi tebessüm eden yüzünü benden almadan. "Öyle değil mi Sokrates?" Kedicik soruyu cevaplar gibi gencin kucağından benim kucağıma geçti. Sırtım dahil tüm kaslarım gerildi, ellerimi iki yanıma sabitledim. Kedi benle dalga geçer gibi miyavladı. İstemsizce kaşlarımı çatmıştım. Ama dikkat ettim de onun cam gözleri ne kadar da ışıltıyla parlıyordu.. Dudaklarım yukarı kıvrıldı . Gencin sözleri aklıma takıldı ve şu seçilme olayı iyi bir şey miydi?
"Ben buranın yabancısıyım ve bu kasaba hakkında pek bilgim yok. Siz bana buraları anlatır mısınız?"
Onu burada daha önce görmediğimi size söylemiştim. Ve... kasabayı anlatmak mı? Elbette bunu neden yapmayayım ki? Fakat anlatılacak çok şeyi yoktu ki, bir megakent değildi, küçücüktü... Neredeyse bir köy. Deniz kenarı olmasının yanında hiç bir özelliği yoktu.
"Elbette becerebildiğim kadar anlatırım size.
"Şöyle ki... Küçük bir yer olduğu için genellikle herkes birbirini tanır. İnsanları samimi olabilir. Sahil kenarındaki çay bahçeleri ve çocuk parklarını gezebilirsiniz. Ve oraya giderseniz ne demek istediğimi anlarsınız." Bunu bana gezilip görecek yerleri öğrenmek için sorduğunu düsünüyordum.
"Denize girmek isterseniz gerçi üşüyor gibi gözüküyorsunuz ama aktif halde hizmet veren bir tane plajımız var."
"Bunun dışında anlatılacak bir şeyi yok. Alelâde bir kasaba yalnızca...
"Düşünebiliyorum, güzel olmalı."usanmışçasına soluğunu dışarı verip "İnsanlar," diye söze başladı, "fazlasıyla korkutucular. Sanırsam küçük bir kasabada da aradığımı bulamadım. " Şimdi yüzü asılmıştı. "Bu beni üzüyor...
"Neyse ki kalıcı değilim bugün buradaki son günüm."
"Bir yere mi gidiyorsunuz?"
"Evet bir kaç gündür buradaydım ve artık gitmem gerek."
"Evinize dönüyorsunuz yani, hediyelik eşya isterseniz yol sonunda bununla ilgili bir şeyler bulabilirsiniz," dedim tahmin yürüterek.
"Hayır evime dönmüyorum daha gideceğim yerler var."
"Sormamda bir sakınca yoksa tam olarak nereye gideceksiniz?"
"Bunu bende bilmiyorum. Yaşayıp görücez, dedi benim de sıkça kullandığım o cümleyle.
Bu konuşmanın ardından uzun bir sessizlik oldu. Sessizlik konuştuğum zamanlara oranla daha rahatlatıcıydı. Yaşananları size aktarabilmeme aldanmayın, insanlarla konuşup sosyalleşmek benim hiç mi hiç iyi olduğum bir konu değildir. Kendi halinde takılan ve yanında insan öldürseler ölmeden önce bunu fark etmeyecek biriyim. Yada ilgi alanım tamamen farklı şeyler üzerine yoğunlaşıyor.
Şu an gözlüğüme konan sineğin hiç çekinmeden ayaklarını gözlerime baka baka temizlemesi mesela. Evet sinek, vızırtısı yetmezmiş gibi birde üzerimde temizlik yaptığı için öldürücü gözlerle ona baktığımı fark etmiyordu. Bir anda sineğin karartısı yerine camıma açık pembe renkli kalbi andıran kedi patisinin tabanı yerleşti. Ne olduğunu anlamadan sinek uçmuş ve pati Sokrates tarafından yalanmaya başlamıştı.
Vay bu iyiydi. İç sesimi duymuş gibi bir an durdu ve gözlerime kilitledi gözlerini. Teşekkürler, diye yarı şaka yarı ciddi teşekkür edene kadar baktı. Ardından hiç bir şey olmamış gibi patisini yalamaya devam etti. Hıh! şaşkınlıkla omuz silktim.
"Üniversiteli çoban Santiago...Ona çok özendim ve tüm olumsuzluğuma rağmen bu yolculuğa çıkma kararı aldım," diye sessizliği durdurarak sormama gerek kalmadan kendisini anlatmaya başladı genç. Yüzünü denizden alıp bana çevirdi sonra kumral saçlarından birazı alnına dökülmüş ve mimiklerine ciddiyet oturmuştu.
"Birileriyle konuşmaya ihtiyacım var ve beni merak ettiğini biliyorum," diye itiraf etti. Bir an afalladım. Sesime güzel bir ton vermeye çalışarak "Şey tabii ki... Konuşabiliriz. Sizi dinliyorum.

Loading...
0%