Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1-Aslından Kopuk Yaşayanlar

@patipiyon

Parmaklarımı bando takımına vereceğim.Takır takır takır... Notalardan yürüyor, klavye başında. Ne güzel bir şarkı oldu değil mi? Şarkı değil, cümleler çalıyorum. Ben bir yazanım henüz yazar değil...

Şarkı kesildi. Kaşlarımı çatıyorum. Yürüyüş durdu. Bu giriş olmadı gibi. Yazdıklarımı silip baştan alıyorum. Sonra yine beğenmeyip sildiklerimi yazıyorum. Çünkü senin için, yalnızca senin için yan yana koyuyorum bu harfleri. Her birinin başı dik; sırtlarında, taşıdıkları bilginin kırbacı; her biri ağrı çekerek direniyor sana ulaşıncaya dek. İşte! Okumaya başladın. Gözlerin merhem oldu onlara, tebbessümün en değerli ödül. Sakin... Yavaşla... Sindirmeden geçersen bir tek cümleyi bile onun kefaretini nasıl ödersin sonra.

Bu basit bir yazma arzusu değil. Durum çünkü bildiğin gibi değil. "Her şeyi gündüze çıkarmalı. Birilerine mutlaka anlatmalı!" demiştim tam. İşte ne olduysa o anda oldu. Hayalime geldi bir timsah. Sonra açtı ağzını kocaman. Peki kürdan kuşu ... Onun resmi, karıncalı bir ekrana bakmak gibi. Kusursuzluğuyla hayal edemiyorum artık. Yüzüm düşüyor. Bir damla, siyah kaydıraktan hızla kayıyor tuşların üzerine. Yürüyüşe devam ediyorum, parmaklarım ayyaş ve uçları ıslak:

"Ah minik, bir minik kurdan kuşum... Artık seni anlayamıyorum.

Hiçbir sözün özünde değil. Biz gibi değil. Başka dillerden öğrendiklerinle övünürken, kendi dilini küçümser dururmuşsun. Ve ne acı ki gün gelir özendiğin bu yeni dil, inandığın her şeyini sen hiç fark etmeden sana unutturup, gerçek kimliğini en derin kuyulara hapsedecek. Ah, ah! Bu öyle bir yıkım ki ne tozu dumana katmış ne bir yer sallanmış. Her gün biraz daha idam ediyorsun da dili, hiçbir yere kan damlamıyor. Bir milleti yok etmek senle başlayacak, bir milleti var etmek kadar.

"Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtaracaktır." Sen bunu diyen mavi gözlü adamı tanıyorsun. Ama o seni tanımayacak. Çünkü Türkçeyi bu zulümden kurtarmak için bir kanat bile çırpmıyorsun. Terlemiyorsun, soluğun kesilmiyor, bu önemli sorumluluğun altında midene ağrılar girmiyor, "Bir temiz dil kalacak mı geleceğe?" diye endişelenmiyorsun. Ötmüyorsun bile, sesin pas tutmuş.

Göğünden geçtiğin diğer o güzel ülkeler kendilerini korumaya alıyor. Dükkan, marka, e-postalardaki sembollerin ve çocukların isimleri gibi diğer her şeyde kendi dillerinden başka dile izin vermiyorlar.

Gel yanıma... Biz de izin vermeyelim. At bu sendeki yabancı adları. Hala ne duruyorsun kuşum. Yoksa yitirdin mi sözlerime inancını. Kimleri dinler oldun artık.
Bari kendisine bir ülkeyi yönetirse değiştireceği ilk şeyin ne olduğu sorulan Konfüçyus'un cevabını dinle:
"Önce dili değiştirirdim. Çünkü dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatmaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz, görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur."

Bu en eski ve en üretken dilin zenginliğini görseydin başka dillerden zevk almazdın. Eğer açsaydın gözünü ki gözünden önce zihnini.
'Türkçe'yi seviyorum,' diye yemyeşil kırların üzerinden döne dolaşsa uçar gökyüzüne yükselirken 'başka dil aramam.' diye özgür bırakırdın kendini.

Şimdi yarı tutsak gibisin. Aslından kopuk yaşar gibi.

16 Aralık 2017 19.34

 

 

Loading...
0%