@patipiyon
|
21-Dumanı Söndü Çayların Koltuğuma oturmuş; soğuyan, içilmemiş bir çay; yamuk duran tablom; onlar kadar bitik timsahım ve kürdan kuşumla anlatıyorum bugün. Sohbete muhtaçlığı, sarılmanın özlemini, aşağılanmışlığı, açlığı fakirliği.... Kuruyup gerilen parmaklarımla yazıyorum, bazı yerleri belli kızarıklıklarla şekillenmiş, şişmiş. Parmaklarımla içimi yağmalıyorum. Darmadağın oluyor içim. Can üstünde canım kalmıyor. Tırnak diplerim morarıyor, yüzüm karıncalanıyor! Nasıl, nerden, hangi zamandan başlasam bilemiyorum. Umut soluk nabzını tutuyorken onun umutsu(su)zluğuna yağıyorum. Her şey bu yağmurlar yüzünden*: "Her yer çok sessiz, otların hışırtısı beni korkutuyor." diyor kürdan. “Otlar hışırdamaya devam ediyor bunun üzerine. Yağmurlar dinmiyor. Birilerinin cinayet planları lağımsı bir kokuyla sarıyor tüm dünyayı. Bu sefer çevre kirliliğinden kaynaklanmıyor bu koku. Kokuyu duymamak için ağzımızı burnumuzu kapatıyoruz maskeyke. Ama engelleyemiyoruz. Yetmiş kat havludan bile geçebilirmiş diyorlar. Korkuyoruz. “Duyduklarından sonra rengi beyazlıyor kuşumun. Gelip konuyor uzun çenemin ucuna. Nasıl da ürkek. Daha bir şey anlatmamıştım oysa. Dişlerimi aralıyorum onun için. Bu sefer gelmiyor. “Uzunca bakıyorum ona. Küçük bedenine. Onun kirpiklerine iliştirdiğim yapraklar şimdi her rüzgarda gözlerimi tırmalıyor. Yapraklar kurudu. Kuşumun en fırtınalı yağışları yüzüne döküldüğünde o yaprakların parçaları gitgide artarak içimde kahveleşiyor.. Kararıyor sonra. Ölüyor. Çıt çıt çıt... Bende gürleyip duruyor Ağustos'un kaynayan bu soğuğu, peki onda bir sescik duyulur mu? “Söyle acının sesi ne olurdu be kuşum? "Tüm gün kavuşamayacağı tek bir sakız için hayal kurmuş küçük çobanın türküsü , pürüzsüzce parlayan gri teni avcılarca delinmiş o yunusun denizde yankılanan neşeli son taklası, alevler içinde kalan kabuğu soyulmuş kaplumbağanın atan kalbi, sokaktaki amcanın guruldayan midesi, inşaat işçisinin atladığı çelik eritme kazanının fokurtusu, sınav sonucundan sonra binadan atlayan öğrencinin betona çarpışı mı? “Tecavüz edilen kadınların yüz parçaya bölünüp içine tıkıştırıldığı o bavul fermuarları mı? Hayır! Parçalanırken kemiğe vuran balta sesi mi? Hayır! Kemiklerin kırılışı mı? Öncesinde attığı çığlıklar? Her şey bittiğinde adaletsizliğe karar vuran hakim tokmağı mı? “Hıçkırıklar, siren sesi, morg kapısının gıcırtısı, sessizlik... “Kürdan kuşunun bana seni seviyorum deyişi en acı sesti. En çok seven ağlatırdı sevdiğini. Çünkü insan en yakınından yenilirdi sevince."* Dayanamıyorum duruyorum Timsah'ın sözlerini yazmayı. Timsah'ın ağır ah çekişi parmaklarıma kadar ağrı çektiriyor bana. Basamıyorum tuşlara, başaramıyorum yazmayı. Ağrımaktan değil ağır geliyor ahın sesi. Ben de korkuyorum bazen. Çekilen binlerce ahın hiçbirini yazamadığımdan. Biri gelip çayımı tazeliyor sonra. Tablomu da düzeltmiş aynı kişi. Pencerenin çok ötesinde bilmediğim bir ormanda kürdan kuşunun öğrendiklerinden kaçan kanat seslerini duymaya başlıyorum. Acının sesi bu oluyor benim için de. Hala kazanabilir miyim, hiçbir çaba duymuyorum? Bugün sen kazandın kürdan kuşu. HY- 13 Ağustos 2021 22.23 Sinop *Şanışer-Kara geceler |
0% |