@petrichor2
|
Keyifli okumalar...
Paramparça olmuş bedene sığdırılmış ölü bir ruh var içimde, öylesine kırılmış, öylesine yaralanmışım ki yeni yaraları iyileştirmeye mecalim kalmamış.
Simsiyah gökyüzüne baktım, hiç bir yıldız yoktu. Gecenin aydınlatacak bir ışık bile yoktu, ben karanlıktım ve dünyam benden daha da karanlıktı. Kaç saattir bu soğuk bankta uzandığını bilmiyorum ya da saatin kaç olduğunu. O evden çıkıp bu parka ne ara ulaştığımı, halbuki bugünüm ne kadar güzel geçmişti. Sol elimi havaya kaldırdım ve gökyüzüne uzattım, orada bir yerlerde abim vardı. Ne zaman elimi uzatsam tutacağını söz vermişti, şimdi uzatıyorum elimi, tutacak mısın abi?
Göz yaşlarım yanaklarımdan kulaklarıma doğru akarken bir şimşek çaktı, gök gürledi ve yağmur yavaş yavaş bedenimi ele geçirdi. Yağmuru severdim, gök gürültüsü bana yaşadığım her olayın gerçekliğini daha çok netleştirirdi. Şuan içinde boğuldum bu acı kıvrandırıyordu beni, gözlerimi kapattım.
"Kaçak?"
Duyduğum sesle birlikte gözlerimi açtığımda karşımda belkide en son göreceğim kişi belirdi, onun burada ne işi vardı bilmiyordum ama sanki Allah tarafından gönderilmiş gibiydi.
"Karan!"
Sırılsıklam bir şekilde karşımda öylece durup bana bakıyordu, simsiyah saçlarının uçlarından hırçın yağmurun damlaları akıyordu. Kocaman bir tebessümle gözlerimin içine baktı, uzandığım yerden kalktığımda aslında ondan farksız olmadığımı anladım. Soğuk hava bedenime iğne iğne batıyordu sanki.
"Seni buralarda göreceğimi inanmazdım."
"Benim olduğumu nasıl anladın ki?"
Omuzlarını silkti ve kalktığım yere oturdu, yağmur daha da hızlandı ama ne ben, ne de Karan bunu umursadı. Sadece öylece dümdüz karşıya baktık, dakikalarca belki de saatlerce.
"Saçlarından, seni saçlarından tanıdım sarışın."
Sesi yorgundu hatta bitik, kafamı salladığımda bedenim titremişti. Üşümüştüm, oldum olası en ufak bir rüzgar üşütürdü beni halbuki ben rüzgara aşıktım.
"Hadi kalk artık, hasta olacaksın evine bırakayım seni."
Karan kalktığında oturduğum yere daha çok sindim, benim bir evim yoktu. Böyle dersem dalga geçerdi benimle, çünkü benim melankolik hallerimi hiç sevmezdi. Zaten gidecek başka bir yerim yoktu ki kafamı salladım ve beraber parkın dışına doğru yürüdük. Zangır zangır titriyordum, Karan durduğunda bende durdum ve hemen önümüzde ki motora baktım. Bu yağmurda motor sürmek ne kadar güvenilirdi? Cebinden anahtarı çıkartıp koltuğun altında duran iki tane kaskı çıkartıp birisini bana uzattı. Kırık ve alçıda olan elimi havaya kaldırdığımda kaşlarını çatarak elime baktı.
"Siktir, ne oldu lan? Ferit piçi mi yaptı?"
Karan'ın olaylardan habersiz olduğu aklıma gelince gözlerimi devirdim. Ne diyecektim ki çocuğa? İkiz abilerim birbirine girerken salak gibi ayırmaya çalışıp ağır hasarlı mı çıktım diyecektim.
"O kadar uzun bir hikâye ki, bir ara buluşup konuşalım."
Kafasını sallayarak yanıma geldi, bir hayli uzun boyluydu! Ve Karan acayip yakışıklı birisiydi. Elinde ki kaskı kafama geçirdi ve saçlarımı arkaya doğru itekledi, diğer kaskı da kendi kafasına takıp motora binerek beni bekledi. Arkasına geçtiğimde çalıştırmadan yeni evimin yolunu tarif ettim, bir şey sormadı. Hızla ana caddeye girdiğinde rüzgar bedenimin her yerini uyuşturuyor gibiydi, on beş dakika sonra motor büyük kapının önünde durduğunda motordan indim. Karan'da inerek yanıma geldi ve zorlanmadan kaskı kafamdan çıkarttı.
"Ne oluyor bitiyor anlamadım sarışın ama mutlaka anlatacaksın."
Boynuna sıkıca sarıldığımda hemen kollarını belime sardı ve kafasını saçlarıma daldırdı, Karan çok hoş bir insandı ona karşı içimde hoşlantıdan öte büyük bir şey vardı ama bunu ne kendime ne de ona söylemeye cesaret edemiyordum. İlk ayrılan ben oldum ve Karan'dan telefonunu istedim, cebinden telefonunu çıkartıp kilidini açarak bana uzattı. Tuş takımına girerek kendi telefonumu kaydedip bir iki kere çaldırdıktan sonra kapattım.
"Yeni hattım, ben sana geri dönüş yapacağım o zaman kadar kendine dikkat et."
"Pekala sarışın sende dikkat et, hadi eve gir artık."
Ona el sallayıp hızlıca demir kapının giriş kısmını açtım ve bahçeye girdim. Kapıda kimse yoktu, büyük ihtimalle herkes evlerine dağılmıştı. Koşar adımlarla evin dış kapısına geldim, artık yağmurun altında değildim ama bir deyim vardı ya, sudan çıkmış balığa dönmek şuan o durumdaydım ve işin kötü yanı regl'im ilk günüydü! Zile bastığımda zaman kaybetmeden Banu hanım açmıştı kapıyı, beni gördüğünde yüzünde rahatlamış bir ifade oluştu.
"Geçin küçük hanım, sırılsıklam olmuşsunuz."
Ben içeri geçerken salondan bir takım sesler gelmişti, kafamı kaldırdığımda Arif bey, Işıl hanım ve abi tayfası hole doluşmuştu. Arif bey ve Işıl hanıma ithafen konuştum.
"Özür dilerim efendim."
Saçlarımdan, elbiselerimden sular damlıyor olduğum yeri küçük bir göle çeviriyorlardı. Işıl hanım hızlıca yanıma geldi ve koluma girerek kimseyle muhatap olmadan merdivenlere yöneldi, resmen annesinin peşinden giden ördek yavrularına benziyordum. Çoraplarım ıslak olduğu için çıkardığı seslere gülmek istedim, odamın kapısın önünde durduk, Işıl hanım hızlıca kapıyı açarak ikimizi de odaya soktu.
"Hemen duşa giriyorsun sakın yağmur suyuyla durma, bende sana kıyafet ayarlıyorum. İtiraz dahi etmiyorsun, Banu birazdan sana ıhlamur getirecek, Hadi benim güzeller güzeli kızım."
Tatlı diliyle dudaklarımı büzdüm ve bir şey demeden banyonun yolunu tuttum, ulan ben azar işiteceğimi düşünürken kadın sadece hasta olmamam için uğraşıyordu. Aynadan kendime baktığımda berbat bir durumdaydım, soğuktan moraran dudaklarım ve ıslandığı için bir tık koyulaşan saçlarımla gerçektende berbattım. Daha fazla beklemeden üstümde ki giysileri çıkartıp duşa kabine girdim, sıcak su gerilen bedenimi yavaş yavaş gevşetirken dışarıda beni bekleyen kadın içim içimi eritiyordu tüm buzlarımı. Herkese karşı koyduğum o buzdan duvarlarımı, halbuki kimseye ön yargılı değildim ben.
Sadece sevilmeyen ve sevilmemeyi kendine layık gören bir kızdım, güzeldim ama onlara çirkindim ben. Her şeyim çirkin geliyordu belki de, sesim, nefes alış verişlerim, saçlarımın uzunluğu. Çirkinlik görsel olarak değildi, insanın sesi çirkin olurdu, düşünceleri, huyları.
Beni ölüme iten bir şey vardı, adını koyamadığım bir duydu. Beni sevmekdikleri bu dünyada belki de mezarımı severlerdi. Saçma düşünceleri kafamdan uzaklaştırdım ve duştan çıktım, kapının arkasında asılı olan bornozu giyerek önden sıkıca bağladım. Banyodan çıktığımda Işıl hanım yatağın üstünde öylece oturuyordu. Elinde bir kaç kıyafet vardı, onlara bakıyordu.
"Özür dilerim kızım, seni koruyamadığım için. Sana sevgimi tam gösteremediğim için."
Sesi boğuktu, burnunu çektiğinde hızlı adımlarla yanına gittim. Kafasını kaldırıp bana baktığında yeşil gözlerinden göz yaşları akıyordu. Baka bakamıyordu irisleri, utanç vardı çünkü ama bilmiyordu ki onun hiç bir suçunun olmadığını. Dizlerimin üstüne çökerek ellerini tuttum ve sıkıca sıktım.
"Atlatacağız Işıl hanım, bu günlerde geçecek. Biraz zaman alacak ama geçecek."
Işıl hanım elime baktığında kaşlarını çatmıştı çünkü yağmurdan dolayı aldım ıslanmış ve yumuşamıştı.
"Alçın yumuşamış kızım, üstünü giyde Araf abini çağırayım."
Bana verdiği t-shirt ve pijamaya baktım, iç çamaşırları yatağımın üstündeydi ama ben t-shirt giyemezdim ki, bunu belli etmeden iç çamaşırlarımı alarak giyinme odasına girdim. Işıl hanımın odamdan çıktığına dair kapanan kapı sesiyle anladığımda hızlıca üstümü giydim, uzun kollu badilerimin olduğu çekmeceyi açarak saks mavisini aldım ve üstüme geçirdim.
"Elis kızım, biz geldik."
Giyinme odasından çıktığımda Asaf ve Işıl hanım beni bekliyorlardı, aramızda geçen tuhaf bir sessizlik yol almış gidiyordu adeta. Derince nefes alarak Asaf'ın karşısında ki sandalyeye oturdum ve o demeden kolumu uzattım, Asaf bir kaç dakika yüzüme baktı ve bir şey demeden kolumda yumuşayan alıcıyı çıkartıp yanında getirdiği atel'i taktı.
"Bu daha iş görür, bir ay mecbur olmadıkça çıkartma."dedi. Kafamı salladım işini bitirdiğinde yatağın üstünde ki çöpleri topladı ve masanın altında ki çöp kovasına attı.
"Kızım, biliyorum çok kırgın ve çok yorgunsun ama bu konuşmayı sonraya atamayız. Şimdi hep beraber aşağı inelim mi?"
Ne kadar hayır demek istesemde biliyorum ki bu konu öylece geçiştirilmeyecekti, kafamı salladım. Hep birlikte odadan çıkarak merdivenlere yöneldik, önce Işıl hanım, arkasında Asaf ve onun arkasında ise ben vardım. Her bir basamakta içimden çığlık çığlığa bağırıp kaçmak istedim, salonun kapısına geldiğimizde derince nefes aldım ve içeriye girdim. Kimsenin gözüne bakamıyordum, hepsinde göreceğim nefret beni kendi nefretimden daha çok aşağı çekiyordu.
"Ablammm."
Boynuma dolanan kollarla neye uğradığımı şaşırsamda şu iki hafta da Eymen'i çok iyi tanıdığım için beni dinlemeden ön yargılı davranmayacağını biliyordum. Kollarımı beline doladım ve sıkıca sarıldım, benden uzaklaşan Eymen'in yanağını öptüm. Ellerini saçlarına daldırdı ve bana yandan güldü, şey sanırım kendini yakışıklılık zannediyordu ama aslından çok tatlıydı!
"Gel kızım şöyle otur."
Arif bey eliyle kendi yanını gösterdiğinde gerildim, sağ elimi göğsümün üstüne götürdüm ve kalbime üç kere vurdum. Kafamı sallayarak yanina oturduğumda karşımda direk Efekan ve Poyraz vardı. Poyraz'a baktığımda gözlerinde gördüğüm pişmanlık kırıntılarıyla içimde ona karşı olan duvarlara öylece toslamış gibiydi. Efekan ise bana sedece göz kırpmıştı.
"Öncelikle o gece konuştuğumuz bir kaç konuyu bu gece bu hıyarlara anlatmak istedim, umarım kızmazsın."
"Özel bir konuşma değildi ki zaten, ben sadece bana ön yargı ile gelmelerini istemiyorum. Bende insanım, benimde bir kalbim var. Ben hiç birisine ön yargıyla gitmiyorum."
Kendimi açıkladığımda Arif bey kafasını sallayarak karşısında oturun abi tayfasına döndü, Asaf, Efekan ve Eymen hariç ki diğer üç grup kafasını önüne eğerek öylece duruyorlardı.
"Ulan, ben sizinle Allah'ın her günü konuşmuyor muyum? Bu kızı üzmeyin, ön yargılı olmayın diye? Hayvalar bile sizden daha akıllı lan."
Yaptığı benzetmeyle dudaklarımı birbirne bastırdım, Asaf ve Efekan ise kocaman sırıtmışlardı. Arif bey ayağa kalkıp volta atmaya başladı, çok sinirlenmiş gibiydi.
"Beste ile yaşadığımız şeyler bizi ilgilendirir oğlum, kızın size bir zararı bile yoktu."
Yankı kafasını kaldırıp Arif bey'e baktı, gözlerinde o karanlığın boşluğunu görüyor gibiydim. Yutkundum, çünkü Yankı'nın karanlığı beni fazlaca korkutmuştu.
"Evet bize hiç zararı olmadı zaten, neden bu kadar ön yargılı olduğumuz ya da neden Çağrı ile anlaşamadığımız veyahutta Efekan'ın neden bu kadar sessiz olması. Cidden bize hiç zararı dokunmadı." Diyerek ayağa kalktı ve babasının önüne geçti.
"Anlat o zaman! Anlatda sende kurtul bizde! Ulan bu konuların Elis ile ne alakası var oğlum. O kız size ne yaptı?"
"Nereden bileyim ben o itin, şerefsizin muhbiri olmadığını? Ne bileyim? Nasıl güvenipte alıyorsunuz bu kızı bu eve!"
Sinirlerim gerilirken kendimi sakinleştirmek adına derince nefes aldım. Ne dediğini duymak istemiyordum, ya patlayacak ortalığın anasını ağlatacaktım ya da kendi kendimi yiyip bitirecektim. Arif bey kahkaha attı, öyle gür ve korkutucu bir kahkahaydı ki ben bile yerimde sinmiştim.
"Cahilsin, cahilliğin düşünme yetini ele geçiriyor. Bu kız o adamdan kurtulmak için kaçtı evden, o adamın telefon numarası bile yoktu Eliste."
"Arif bey, kimseye bir şey açıklamak zorunda değilsiniz. Kim nasıl istiyorsa ona inansın ama bir daha yapmadığım bir şey yüzünden bana en ufak bir şey söylenirse taş üstüne taş bırakmam."
"Elis."
Poyraz'ın sesiyle gözlerimi kapattım, en son duymak istediğim ve konuşmak istediğim kişiydi Poyraz. Cevap vermedim bunu anladı ve yerinden kalkarak bana doğru yürüdü, önümde durarak diz çöktü. Ellerinin arasına ellerimi aldı ve sıkıca tuttu, iki elimin üstüne öpücük kondurduğunda duvarlarımda çıtırdamalar oldu.
"Beni affet diyemem sana, az önce bana çok kırıldın özellikle bugün ikimizde birbirimize minik adımlar atmışken, ben senden bir adım ya da bir şans istiyorum. Lütfen."
Yeşil harelerinde her duyguyu görüyordum, pişmanlık, duygu, güven ama benim ona karşı bütün adımlarım kırılmıştı. Tıpkı içimde ki kız çocuğun kırılan umutları gibi, ellerimi arasından çekerek bacaklarımın üzerine bıraktım. Gözlerimi gözlerinden kaçırarak içimden gelen gerçek hislerimle cevap vermiştim.
"Üzgünüm, benim bütün adımlarım kırıldı."
Poyraz'ın yutkunma sesi kulaklarımı doldurdu. Ayağa kalkarak izin istedim ve kendi odama çıktım, yatağımın üstüne oturduğumda telefonuma gelen bildirim sesiyle kaşlarımı çattım. Masanın üzerinde duran telefonumu alarak WhatsApptan gelen bildirime çubuğuna tıkladım.
0543*******; İris.
0543*******; İyi misin, benim Karan.
Rehbere girerek Karan'ın numarasını kaydedip tekrar WhatsApp'a girdim.
Siz; Ne yapayım duş aldım, şimdi yatacağım.
Karan; Anladım, bana neler olduğunu anlatır mısın?
Siz; Yarın bir cafede buluşup konuşalım mı?
Karan; Olur, iyi geceler sarışın.
Siz; İyi geceler dövmeci çocuk.
Gözlüklerimi çıkartarak komidine koydum ve kendimi gelen uykunun kollarına bıraktım.
Güneş'in göz kapaklarımdan sızıp gözlerimin içine işlemesiyle uyanmıştım, ekimin sonlarındayık ve ben bu ay badima gelen hiç bir olayı kolay kolay unutacağımı zannetmiyorum. Bir ay bana bir sene gibi gelip geçmişti, ayın ilk günleri başka evde yaşarken şimdi gerçek ailemin yanında yaşıyordum. Daha yeni on yedi yaşıma girmiştim, ekimin altısıydı doğum günüm.
Yatağımdan kalkarak gözlüğümü taktım ve yaptığımın altında ki telefonumu alarak saate baktım, onu on geçiyordu. Derin bir esneme sonrasında miskinliğimi kenara atarak banyoya girdim ve temel ihtiyaçlarımı gördükten sonra çıktım. Bugün hafta sonuydu ve pazartesi okula başlamam gerekiyor ama ben okula gidecek hevese sahip değildim. Daha fazla oyalanmadan odadan çıkarak merdivenlerden aşağıya indim, herkes salonda oturuyordu. Işıl hanım ve Arif bey telefondan bir şeylere bakarken, Efekan ve Eymen derslerini yapıyorlardı. Poyraz önüne aldığı dosyalara bakıyordu, Çağrı ve Yankı ise öylece oturuyorlardı.
"Günaydın." Diyerek salona giriş yaptım ve herkesin bana bakmasını sağladım. Tek tük günaydın nidası salonda duyulurken kendimi Efekan ve Eymen'in ortasına attım, Eymen'in saçlarını karıştırıp Efekan'a öpücük attım.
"Kızım bir şeyler ye, aç aç durma." Diyen Işıl hanıma döndüm, bana sıcacık bir şekilde bakıyordu. Tebessüm ederek cevap verdim.
"Arif bey, ben bugün dışarı çıkabilir miyim?"
"Tabiki çıkabilirsin kızım."
"Kiminle buluşacaksın abla?" Soru soran Eymen'e baktığımda gözlerinde ki merak beni güldürmüştü, kıskanç bir kardeşe sahip olmak güzel bir şeydi galiba.
"Bir arkadaşımla buluşmam lazım."
Anladığını söyleyerek derslerine döndü, bende aldığım izinle ayağa kalktım ve salondan çıkarak odama geri yürüdüm. Uzun zaman sonra dışarıya çıkmak iyi hissettirecekti beni, ne zaman çıkmak istesem o Ferit şerefsizi başıma yüz tane adam dikerdi cibiliyetini diktiğim. Giyinme odasına girerek koyu cropped bir pantolon giydim, üzerine beyaz kazak giydiğimde hazırdım, kışı severdim çünkü kendini sıcak tutmanın her yolu vardı ama üzüldüğüm nokta ise dışarıda olan hayvanlar ve insanlardı.
Aynanın karşısına geçerek hafif bir makyaj yaptım, eyeliner ve rimelsiz makyaja makyaj demezdim! Uzun saçlarımı da sıkı bir at kuyruğu yaptığımda hazırdım. Gereken sadece küçük bir sırt çantasıydı, küçük dolabın içinde bulduğum siyah çantanın içine cüzdanımı telefonumu atarak giyinme odasından çıktım. Odamda Poyraz'ı görmemle yutkundum, dün bu odada en güzel anılarımızı yaşamıştık ona abi demek istemiştim bir anda ama sonra beni dinlemede ve büründüğü ön yargıyla ona olan bütün hayranlığım yerle bir olmuştu.
Elinde tuttuğu kutuyla birlikte bana bakıyordu, mahçupluk tüm bedenine yayılmış gibiydi. Bir şey demesini bekledim, buraya geldiğine göre bir şey diyecekti! Adım atmak için ayağını kaldırdı ve tekrar indirdi, sağ elini ensesine atarak kaşıdı. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum, elinde ki kutuyu yatağın üstüne bırakarak az önce indirdiği adımı büyük bir şekilde attı ve önüme durdu. Yeşil gözleri, benim yeşil gözlerimi delip geçerken kollarını kaldırıp beni sarıp sarmaladı.
"Üzgünüm küçük bebeğim, ne kadar özür dilesem kalbinde ki o kırgınlığı, gözlerin ki o burukluğu yok edemeyeceğim ama uğraşacağım. Yemin ederim ki, sen benim en kıymetli yerim olacaksın. Sadece Zaman ver bize."
Gözlerimi sıkıca kapattım ve bu anın hiç bitmemesini istedim, Pamir abime hayran bir insan olarak abi şefkatine her zaman aç bir insandım. O gittiğinde bende bıraktığı bu yeri hiç kimse dolduramaz diye düşünürken Poyraz'ın yaptığı tek bir hareket bile dolup taşıyordu o boşluğu. Benden uzaklaştı ve yatağın üstünde ki kutuyu alarak bana uzattı.
"Bu kırılan adımlarını daha da sağlam atmanı sağlar umarım."
Bana uzattığı botlara baktığımda gördüğüm botlarla birlikte kalbimin patlayacağına emindim. O kadar güzeldi ki, giymeye kıyamazdım bunları. Açık maviydi ve iki yanında da beyaz ponponlar vardı, birazcık çocuk işine kaçıyordu ama bu umurumda bile değildi.
"Çok güzeller, çok teşekkür ederim." Sesim bile o kadar duygu dolu ve beğeniyle çıkmıştı ki Poyraz'ın kocaman tebessüm ettiğini son anda görmüştüm. Dıştan soğuk ve umursamaz gibi gözüken bu adamın içinde aslında çok naif ve düşünceli birisi yatıyordu. Odadan çıktığında botları hemen ayağıma geçirdim, buna uygun olan açık mavi kaşe kabanımı üzerime geçirdiğimde yeterince uygun bir kombin olduğunu onayladım. Daha fazla geç kalmamak için odamdan çıktım, merdivenleri de hızlı hızlı inerek salona girdim. Herkes bana baktığında hafifçe kızardım, Arif bey'e çıkıyoruz dedikten sonra kimseye bakmadan dış kapıya yönelerek çıktım. Hava aşırı soğuktu, ellerimi birbine sürttüm ve beni bekleyen araca hızlıca bindim. Gideceğim yeri söylerek uzun yolun ve arabanın sıcaklığının tadını çıkarttım.
"Güzellik."
Karan oturduğu sandalyeden kalkıp bana sarıldığında karşılık verdim, ondna ayrılarak karşısında duran sandalyeye oturdum. Kendisine kahve bana da sıcak çikolata söylemişti.
"Ee?"
Hiç beklemeden tüm konuyu saptırmafan anlatmaya başladım, dövmemi yaparken kolumda gördüğü izlerden dolayı o evde nasıl bir yaşantım olduğunu biliyordu. Bana her seferinde yardım etmek istediğini söylediğinde ise onu korumak adına kabul etmemiştim, söylediklerim son bulurken o çoktan kahvesini bitirmişti.
"Vay be, ulan bunu bir kağıda döksek varya ne senaryo olur."
Ben dediğine göz devirirken o kahkaha atmıştı, soğumuş sıcak çikolatamı içtim, bardağı yerine bıraktım ve Karan'a baktım. Bir yorum ya da en azından düşüncelerini söylemesini istiyordum.
"Çok saçma geliyor, tamam senin zaten evlatlık olduğunu biliyoruz ama abin neden seni gerçek ailene vermiyor ki?"
Sorduğu soru o kadar mantıklıydı ki bir anda donmuştum. Çünkü hayatımda mantık dışı şeyler oluyordu, derin nefes alarak omuzlarımı silktim. Bilmiyordum ve bunu soracak bir abim bile yoktu. Karan masanın üzerinde duran sağ elimi tuttu ve sıktı.
"Herşeyin bir zamanı var, bununda sebebi ve sonucu yakında çıkacak. Ben hep buradayım biliyorsun değil mi?"
"Sen çok iyi bir arkadaşsın."
Kafasını iki yana salladı, elini geri çekti ve bu sefer vücudunu masaya doğru burun burun gelmemizi sağladı.
"Sen benim arkadaşım değilsin İris, bunu sana her zaman hatırlatmaktan bıktım."
Lacivert gözleri dudaklarıma kaydığında kendimi hızlıca geri çektim, Karan'ın benden hoşlandığını biliyordum bunu her seferinde belli ediyordu ama ben bir ilişki içine girecek kadar kendimi hazır hissetmiyordum ve bunun en büyük nedeni psikolojim buna el veremiyordu.
"Bir ara Salih abi'ye uğramam lazım, psikolojim pert oldu."
Bunu dememle Karan kahkaha attı, Salih abi Karan'ın amcasıydı. Hiç bir zaman yüz yüze görüşmemiztik Ferit yüzünden ama bundan sonra öyle olmayacaktı, karnımdan gelen seslerle yüzümü buruşturdum. Dedikoduya onkadar dalmıştım ki! Açlığımı unutmuştum.
"Sen kahvaltı yapmadın mı?"
Karan kaşlarını çatarak bana baktığında kafamı salladım, onun yanında kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissetmem normal mıydı acaba? Karan garsonu çağırıp tek kişilik kahvaltı istemişti, benimle ilgilenmesi o kadar hoşuma gidiyordu ki kendime ihanet ediyormuşum gibi geliyordu. Kahvaltımı yaptıktan sonra beni evime bırakmak istediğinde kabul ettim, cafeden çıktığımızda karşımda abi tayfasını görmeyi beklemiyordum. Poyraz önce bana daha sonra ise yanımda ki Karan'a bakıyordu.
Ne oluyordu be!
"Elis yanıma gel."
Poyraz dişlerini sıkarak konuştuğunda kaşlarımı çattım, ne oluyordu arkadaş? Karan kolunu omuzuma atarak kendine çektiğinde kalbim şaha kalkmıştı çoktan.
"İris, kim bunlar ve neden sana Elis diyorlar?"
Ciddi misin der gibi bakmıştım Karan'a az önce anlamıştım ya hani arkadaş? İsmimin Elis olduğunu felan, yediğim şeyler beni sarhoşmu etmiş acaba? Hayali bir sahne ile karşı karşıya olabilirdim.
"Elis." Poyraz'a baktım, kıskançlık acayip yakışıyordu bu adama. Bunu daha sonra düşünmek istediğimi kanaat getirip Karan'ın kolundan kurtuldum.
"Karan, bunlar biyolojik abilerim, bu da Karan." Poyraz bir kaç adımda Karan'ın önüne geçti ve elini uzattı. Omuzlarını dikleştirren Karan hiç oralı olmadan Poyraz'ın elini sıktı, sanırım birazdan ortalık kan gölüne dönecekti.
"Anlaşılan eve bırakma olayı yalan oldu güzellik, eve gittiğinde bilgendir beni."
Kafamı salladığımda Karan bu sefer abi tayfasına ithafen konuştu.
"Sizinle tanışmak çok isterdim ama şuan acil bir işim var, kısmet başka zamana."
Bir şey demeden ileride park edilmiş arabasına yürüdü, kapıyı açtı ve gaza basarak uzaklaştı. Asaf ve Eymen yanıma gelerek aynı anda yanaklarımı öpmüşlerdi. Bu yaptıkları haraketle tebessüm ettiğimde bu sefer Efekan geldi yanıma ve bana sıkıca sarıldı.
"Ulan sadece bir iki saat ortalıkta yoktun, şimdiden özlemişim."
Efekan hiç beklemediğim bir anda bana bu kadar sıcak davrandığı için şaşırsamda irdelemek istemedim, çünkü çok iyi hissettiriyordu.
"Sizin burada ne işiniz var?"
Kaşlarımı çatarak anlara baktığımda hepsi gözlerini benden kaçırmıştı. Anlaşılan şoförü baya bir köşeye sıkıştırmışlardı, buna gülmemek için kendimi zor tuttum ve havaya baktım. Eve gitmek için daha çok erkendi ve sanırım bugünü abiler ile vakit geçirme günü yapabi lirdik galiba...
Bölüm sonu
|
0% |