Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm (Düşmanlık Devri Başladı)

@queennnn000

 

6. Bölüm (Düşmanlık Devri Başladı)

-Her şeyle savaşamazsın-

 

 

Bir anlıktı her şey, sizi mutlu edecek şeylerde ummadığınız bir anda oluyordu, sizi mahvedecek şeylerde, hayatın bir adaleti yoktu. Terazi asla eşit olmuyordu. Ya haddinden fazla acı ya da haddinden fazla mutluluk oluyordu.

 

Yirmi beş yaşıma kadar hep çok şanslı olduğumu düşünmüştüm. Karadenizin önde gelen iki ailesinden birinin tek kızlarıydım. Varlık ve bolluk içinde büyümüştüm, bir dediğim iki edilmemiş hep el üstünde tutulmuştum. Ailem hiçbir zaman bana karşı gelmemişti. Giyeceğim kıyafetleri, okuyacağım okulu, yapacağım mesleği, çalışacağım yeri ve bir çok şeyi seçme hakkını bana bırakmışlardı. Olması gerektiği gibi, baştada dediğim gibi hep çok şanslı olduğumu düşünmüştüm ki öyleydimde, bir çok kızın, gencin hayali olan hayatı yaşamıştım.

 

Liseyi bitirip üniversite tercihinde mimarlığı seçtiğimde ailem benimle gurur duymuştu, ailemden uzağa başka şehire gittiğimde ne kadar zorlandığımı anlatamam. Her şeyime koşan, benim yerime her şeyi düşünen bir ailem varken bir anda tek başına olmak, kalmak. Çok kötüydü. Bir başıma kocaman bir evin içinde, yemeğinden temizliğine kendi çabalarımla, bilmediğim kocaman bir şehirde. Ama o yıllar bana hayatı öğretmişti, yaşadığım toz pembe hayatın dışında çok farklı bir dünya olduğunu deneyimlemiştim. İnsanın çevresinde hep kendi gibi insanlar olunca kör oluyordu. Daha doğrusu herkesi kendisi ve çevresindekiler gibi görüyordu. Böyle olmadığını, çok farklı hayatların olduğunu, insanların ekmek parası için neler yaşadıklarını, o yıllarda öğrenmiştim. O zaman çıkmıştım toz pembe dünyamdan.

 

Ve şimdi anlıyorum ki Allah bana yirmi beş yıl çok güzel bir hayat yaşatmıştı, şimdi ise o yaşadığım yirmi beş yıllık güzel hayatın bedelini ödemekteydim.

 

Uyku saatlerini kaçırmayan biriyken, uykularım kaçmıştı.

 

Her gün düzenli spor yapan biriyken, aynaya bakamaz hâle gelmiştim.

 

Yemek öğünlerine dikkat eden biriyken, açlık hissini kaybetmiştim.

 

Her daim gülen biriyken, gözyaşları durmayan biri olmuştum.

 

Çaresizlik nedir bilmezken, çıkmazlarda kalmıştım.

 

Hayat gerçekten çok tuhaftı. Arka sayfasında ne yazılı olduğunu bilemediğin bir kitap gibiydi. Şimdiyi yaşıyordun ama yarına seni çok farklı şeyler bekliyordu.

 

"Abi!"

 

Sare bağırarak odanın kapısını çalmadan bodoslama içeriye girmişti. Mirza şaşırdığı belli eden bakışlarını Sare'ye çevirmiş, dolabın önünde ki bedenini de Sare'ye dönmüştü.

 

"Annen sana kapı çalmayı öğretmedi mi? Sare farkındaysan ben artık evliyim, bu odada tek kalmıyorum. Karımla kalıyorum, içeriye girmeden önce kapı-"

 

Sare bıkkınca bir nefes verip Mirza'nın sözünü keserek telaşla konuştu. "Polisler geldi" irice açılan gözlerim Mirza'yı bulurken usulca oturduğum yataktan kalktım.

 

Polis mi? İyide polisin burada ne işi vardı ki?

 

Mirza'nın kaşları çatılırken Sare'ye doğru bir adım attı. "Ne işi varmış polisin bizim evimizde?" Mirza'nın sorusu ile Sare'nin endişeli bakışları üzerime kaydı. Neden bana bakıyordu? Sorgulayan bakışlarla Sare'nin gözlerinin içine baktım. Bana kırgın olduğu her halinden belliydi. Biliyorum o da böyle bir şeyi beklemiyordu. Kimse beklemiyordu.

 

Sare kırgınlığını bir kenara bırakmış gibi yanıma geldi.

 

"Eflin için geldiler" dedi kısık bir sesle, ne?

 

Benim için mi? İyide ben bir şey yapmamıştım ki?

 

"Anlamadım" dedi Mirza sert bir şekilde, o da duruma baya şaşırmıştı.

 

Sinan bir şey yapmış olabilir miydi? Ondan her şey beklenirdi. Yayla evine gittiğinde beni orada bulamayınca kim bilir ne düşünmüştü?

 

Sare başını Mirza'ya çevirip sorusuna cevap verdi.

 

"Kazayla ilgili ifadesini almaları gerekiyormuş"

 

Sare'nin cevabı ile yüzümde bir rahatlama meydana geldi. Korkum kuş olup uçmuştu artık.

 

"Tamam yarına birlikte karakola gideriz. Eflin ifadesi verir." Dedi Mirza, sanki polislerin eve gelmesinden hoşlanmamış gibi,

 

Ardından bana döndürdü bedenini "Sen uyu dinlen, yarın erkenden gideriz" sakin ses tonuyla başımı salladım. Bir şeyleri daha fazla düşünecek beynim kalmamıştı. Bugün için uyumak ve her şeyi bir süreliğinede olsa ertelemek en iyisiydi.

 

"Abi!"

 

İlker'in sesi ile bu sefer hepimiz başımızı kapıya çevirdik. Nefes nefese kalmıştı, Mirza hızla İlker'in yanına gidip elini omzuna koyarak hafifçe sıktı. "Bir sorun mu var?" Mirza sesini sakin çıkarmaya çalışmıştı ama sakinliğinin son demlerinde olduğu anlaşılıyordu.

 

"Yenge hanımı istiyorlar" dedi İlker gözleriyle arkalarında beni işaret ederek. Mirza usulca omzunun üzerinden başını bana çevirdi. Gözleri yeşil gözlerime tutundu saniyelik olarak ve tekrar İlker'e döndü.

 

"Onlara yarına ifade için karakola geleceğimizi söyle İlker. Bugün olmaz" dişlerini sıkarak kurduğu cümleler artık sabrının taştığını gösteriyordu.

 

"Abi söyledim dinlemiyorlar."

 

Derin bir nefes verip ikiliye doğru yürüdüm.

 

"Gidel-"

 

"Eflin bugün hiçbir yere gitmeyecek. Uyuyup dinlenecek. Yarına ben bizzat onu karakola götüreceğim." Dedi sözümü keserek ve bakışlarını İlker'den çekip Sare'ye çevirdi. "Şimdi çıkın"

 

Sare bir şey demeden sessizce odadan çıktı, İlker bir şey söylemek istesede söylemedi. Başını eğip gitti. Mirza onların ardından kapıyı kırmak istercesine itip kapattı.

 

"Gitsem ne olacaktı?"

 

"Yorgunsun"

 

"Önemsiyormuşsun gibi davranma"

 

Sanki gerçekten karısıydım da beni korumaya çalışıyordu.

Arkama döndüğümde kolumu tutarak yürümemi engelledi. Bedenimi kendisine döndürüp çatılı kaşlarla baktı yüzüme,

 

"Yorgun değil misin?" Dedi sinirli olmasına rağmen sakin konuşmaya çalışarak. Kolumu tutuşundan kurtarıp bir adım geriledim. "Kimin yüzünden yorgunum?" Diye sordum bir kaşım kendiliğinden havalanırken. Ne çabuk unutuyordu olanları, "Dinlen Eflin, bende Meryem hanıma sana bir şeyler hazırlamasını söyleyeyim. Uyandığında yersin"

 

Kapıya ilerlemek için arkasını döndüğünde sinirden gülerek önüne geçtim. Böyle kaçamazdı.

 

"Nasıl böyle davranabiliyorsun?"

 

"Ne yapıyorum?" Diye fısıldadı üzerime doğru bir adım gelirken, şimdi tam önümdeydi. Sert solukları yüzümü ıstıyordu.

 

"Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun. Her şey normalmiş gibi yapıyorsun"

 

"Her şey normal değil mi?"

 

Şaka mı yapıyordu?

 

Bir adım daha attığında hızla geriledim. Onun kapatmaya çalıştığı mesafemizi açtım ama o inat eder gibi tekrar adım attı o adım attıkça ben geriledim ve en sonunda sırtım kapıyla kucaklaştı. Mirza tam önümde durup bir elini başımın üzerinden kapıya yasladı ve bedenini üzerime eğdi. Koca bedeni resmen tüm bedenimi kapatıyordu. Mirza'nın arkasından biri baksa eminim burada olduğumu göremezdi. Öyle ki hiçbir detayım görünmüyordu.

 

"Eflin Şahin, uyu lütfen"

 

Şahin kelimesini sanki kutsal bir kelime söylüyormuş gibi demişti. Öylesine tonlamıştı ki insanın tüylerini ürpertirdi o tonlama,

 

Eflin Şahin.

 

Artık Keskin değildim, artık Şahin'dim. Karşımdaki kişi hangi şartlar altında olursa olsun sonuç ne olursa olsun kocamdı. Ben artık bu adamın soyadını taşıyordum. Parmağımda da bu adam yüzüğü vardı.

 

"Hiçbir zaman Şahin olmayacağım" diye direttim. İçimden neler geçsede dilime tam tersi vurdu. Kaşlarını saniyelik çattı ama sonrasında bıyık altından gülümseyip sakince yüzümü inceledi.

 

"İhanet mi edeceksin?"

 

İhanet mi?

 

İhanet etmezdim, ne de olsa bu insanlar benim için değerli kişilerdi. Onlar benim hayatımın her anında olan değerli insanlardı.

 

"Bende öyle düşündüm"

 

Ve o an bir ampul yandı gözümün önünde, parıldayan bakışlarım Mirza'nın kahvelerine tutundu. İhanet ettiğim takdirde Şahin olamazdım. Bu soyadı alırlardı benden. Şahin'likten atılmanın tek şeyi ihanetti.

 

Mirza'dan ve bu evlilikten kurtulmak için Şahin'lere ihanet edebilir miydim?

 

"Uyu hadi" dedi Mirza ve belimden tutarak bedenimi kapıdan uzaklaştırdı ardından belimdeki elleri kaybolarak kapıyı açıp odadan çıktı.

 

Sersem adımlarla yatağa ulaştım. Bedenimi kocaman bir yükü omuzlarımdan atarmışçasına yatağa bıraktım. Beynim kazan gibiydi. Tilkiler kafa tasımın içerisinde cirit atıyordu. Her şey o kadar hızlı ve hiç beklenmedik şekilde gerçekleşmişti ki hâlâ olanlara inanamıyordum. Olanlara inanamayan tek kişide ben değildim. Aklıma aşağıda yaşananlar gelince huzursuzca olduğum yerde kıpırdanıp yan döndüm. Bakışlarım duvarla buluşurken sıkkın bir nefes dudaklarımı terk etti.

Aileme ne açıklaması yapacaktım? Bütün bu olanları nasıl düzeltecektim? Her şey bu denli birbirine girmişken nasıl toparlayacaktım? Ailemin gözünde çok ileri gitmiştim. Benden asla beklemedikleri bir şey yapmıştım, onlardan gizli evlenmiştim. Hemde en yakın arkadaşımın ölümünün ardından. Bana kızmakta sonuna kadar haklılardı.

 

Hem daha abimde vardı, o hiçbir şey bilmiyor, öğrendiğince olacakları düşünmek bile istemiyor. Bir yanda hâlâ kocaman bir Sinan faktörü var. Abim şuanlık güvendeydi, Mirza onun evinden çıkarılarak başka bir eve yerleştirildiğini söylemişti. Kapısında da güvenlikler vardı. Ama ne olursa olsun Sinan boş durmayacaktı. Bize zarar vermek için elinden geleni yapacaktı. Şimdi onun burnunun dibinde bu evde yaşayacağız. Bu durum her şeyi daha da kötü bir hâle sokuyor.

 

Her şey bir yana Şahin ailesinin gözündeki o hayal kırıklığını gördüm. Ağızlarını açıp bir şey dememiş olsalarda gözlerinden her şey okunuyordu. Onlar beni kızları yerine koyarken Sare'den ayırmazlarken bizim bu yaptığımız. Ve her şeyin üstüne babam kalkıp bir de Mirza'ya silah çekti.

 

Bütün düşüncelerimle birlikte sırt üstü dönüp tavana diktim gözlerimi, adam her şey normalmiş gibi bir de uyu dinlen diyordu. Kolay mıydı uyuması? İkimizi cehennemin içine atıp beni yalnız başıma bırakmıştı. Bütün bunlara onun yüzünden katlanmak zorunda kalıyordum.

 

Peki Sinan'la evlenmiş olsaydım. Mirza beni yayla evinden götürmeseydi şuan Sinan'la evlenmiş olacaktım.

 

Derin bir nefes alıp yatakta oturur pozisyona geçtim, sırtımı yatak başlığına yasladım.

 

Ne kadar kabul etmek istemesemde Mirza'nın farklı çıkarları olduğunu bilsemde o bir nevi beni kurtarmıştı. Evet ikimizi bir cehenneme atmıştı, ama o olmasaydı her şey daha da kötü olacaktı. Sinan'la evlenmek demek şuan yaşadıklarımın bin katını, bin az kalır, milyon katını yaşamam demekti.

 

Gözlerimi sıkıca yumup düşünmemeye çalıştım. Düşündükçe düşüncelerim çok farklı yerlere evriliyordu. Biraz daha düşünürsem Mirza'yı masum ve haklı kendimi ise onu zorunda bırakan zavallı yapacağım.

Başımı iki yana sallayıp düşünmemeye çalıştım. Önemli olan yaşanılanlar değildi yaşanılacaklardı. Yarın uzun bir gün olacaktı. Önce ifade için karakola gitmemiz gerekiyordu, ardından ailemin yanına...

 

 

 

 

 

⏳️⏳️⏳️

 

 

"Zehra"

 

Çığlığım fısıltıya karışıp boş odanın içerisinde kaybolduğunda kan ter içinde gözlerimi açtım. Bulanık olan görüşümü netleştirmek için gözlerimi bir kaç kez kırpıştırıp yattığım yatakta oturur pozisyona geçtim.

Bakışlarımı odanın içerisinde gezdirdiğimde odanın fazlasıyla karanlık olduğunu fark ettim. Akşam olmuş olmalıydı, hava karardığı içinde açık olan perdeler kapanmış ve odayı daha da karanlığa boğmuştu.

 

Yavaş hareketlerle yataktan kalktım, başım feci halde ağrıyordu. Uyuyabilmiş olmam bile mucizeydi.

 

Odanın kapısını açıp odadan çıktım, koridorun ışıkları yanıyordu, her yer aydınlıktı. Başımı önce koridorun sonundaki merdivenlere çevirdim. Başım ağrısına ek olarak baş dönmeside eklendiği için merdivenlerden inmek şuan için mantıklı değildi. İlaç içmem gerekiyordu, o yüzden mutfağa gitmeliydim. Mutfakta ilk katta kalıyordu. Merdivenler yerine asansörü kullanmak şuan için en mantıklı şeydi.

 

Adımlarımı asansöre yöneltip asansöre bindim.

 

Asansör ikinci kata indiğinde evin sessizliği bozulmuştu. Sağır eden sessizlik yerini bağırışmalara bırakmıştı. Ama net olarak hiçbir şey duyulmuyordu.

 

Asansör ilk katta durduğunde hızla asansörden çıktım. Mutfağa gitmek isteyen adımlarımı bağırışların yükseldiği oturma salona yönelttim.

 

Salonun kapısında durmuş olanları anlamaya çalışıyordum.

 

Sare bir koltukta oturmuş sessizce karşısındaki koltukta oturan abisine bakıyordu. Mirza bir bacağını diğer bacağının üzerine atmış, umursamaz bir edayla sigarasını içiyordu. Asiye anne Mirza'nın az ilerisinde ayakta saçı başı dağılmış bir haldeydi. Sedef ise Asiye annenin hemen yanında onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

İdris amca ve Polat abi yoktu.

 

"Olmaz diyorum!" Diye bağırdı Asiye anne kısılmaya yüz tutan sesiyle "O kız benim gelinim olamaz!" Elim sertçe duvara tutundu. "O kızın babası sana silah çekti. Bu ne demek sen biliyor musun?" Asiye anne sesini daha çok yükseltip devam etti "Düşmanlık devri başladı demek. Dursun bugün o silahı çekerek bizi hasmı ilan etti!" Kalbimi güçlü bir el sıkıyormuş gibi sendeledim. Nefesim gırtlağımda sıkışıp kaldı sanki, Asiye anne nasıl böyle şeyler söylerdi? O benim ve ailem için bunları nasıl düşünebilirdi? Babam yalnızca ani bir öfkeyle öyle bir hamle yapmıştı. Hasımlık bir olay yoktu.

 

"Mirza!"

 

"Mirza Kutay!"

 

O ana kadar umursamazca sigarasını içen Mirza sinirle ona 'Mirza' denilmesiyle bağırmış bacağını indirerek parmakları arasındaki sigarayı önünde bulunan orta sehpanın üzerindeki küllüğe bastırmıştı.

 

Kırışan pantolonunu düzeltip ayağa kalktı. Odağı yalnızca annesinde olduğu için duvara yavru bir kedi gibi sinmiş olan beni görmemişti. Sare korkuyla bir annesine bir abisine bakıyordu. Sedef ise Asiye anneyi sakinleştirmek için kısık sesle bir şeyler söylüyordu.

 

Mirza annesinin karşısına dikildi. Asiye anne kafasını yukarı kaldırıp oğluna baktı.

 

"O kız bu evde kalmayacak!"

 

O kız...

 

Gözümden düşen bir damlaya engel olamadım. Kalbim sayamayacağım kadar kırıldı. Anne yarısı bildiğim, şevkatiyle büyüdüğüm kadın bu gün beni evinde istemiyordu. 'O kız' diye hitap ediyordu.

 

"O kız dediğin senin gelinin artık. O bir Şahin"

 

Asiye anne tahammülü yokmuş gibi başını iki yana salladı.

 

"O kız benim gelinim olamaz. O Şahin olmayı haketmiyor"

 

Her şey ve herkes yalnızca çocukken mi güzeldi? Neden herkes değişmek zorundaydı? En ufak kötülük neden en büyük iyilikleri yutuyordu?

 

"Eflin ve ben bu evde kalacağız. Sen kabul etsende etmesende" dedi Mirza annesine doğru bir adım atarken. "Üçüncü kat yalnızca ben ve Eflin'e ait olacak. Orayı ben ve Eflin dışında kimse kullanmayacak. Yardımcılar dahi o kata çıkmadan önce izin isteyecek" Asiye anne duyduklarından sonra bir adım sendeledi Sedef hemen omuzlarından tuttu.

 

"Anlaşıldı mı?" Diye bağırdı Mirza herkese itinayla bakıp. Kimseden ses çıkmadı.

 

"Bu evin duvarları içerisinde de Eflin'e asla saygısızlık edilmeyecek. Babasının yapmış olduğu hatadan dolayı ona kin beslenmeyecek. Diğer Şahin'lere nasıl davranılıyorsa ona da öyle davranılacak"

 

Derin bir nefes aldı. Annesinin yanından geçtiği vakit başını kaldırmasıyla göz göze geldik. Anlık bir duraksama yaşadı, çatılı olan kaşları gevşedi, öfke saçan gözleri afalladı.

 

Elimle gözlerimden akan yaşları sildim nazikçe, Mirza seri adımlarla yanıma gelip kolumdan tuttuğu gibi asansöre yönlendirdi. Tek bir kelime etmedi. Asansöre bindiğimizde de sessizdi.

 

Asansörden inip odaya girene kadar sessizliğini sürdürdü. Odaya girdiğimizde ışıkları yakıp bedenimi camın önündeki koltuğa oturttu. Kendiside yanıma oturdu.

 

Bir süre yine sessiz kaldı. Konuşmadı. Bende konuşmadım. Ağlamamın dinmesini bekledim. Asiye annenin söyledikleri bir mıh gibi oturmuştu kalbime, nefes aldıkçada batıyordu. Ben bu kadarını hakedecek hiçbir şey yapmamıştım. Zaten ben hiçbir şey yapmamıştım ki, benim bu olanlarda bir suçum yoktu.

 

Ben böyle olsun asla istemezdim. Böyle bir durum aklımdan ucundan geçmezdi.

 

Mirza başını geri yaslayıp sakince tavanı seyretti. Sakin solukları odada duyulan tek sesti.

 

"Ne kadarını dinledin?" Diye sordu, aşağıdaki ses tonunun tam tersi bir ses tonuyla, "Bir önemi var mı?" Dedim kırgınlığımı sesime yansıtarak. "Var Eflin" başını kaldırıp bedenini yan döndürdü. Artık yüz yüzeydik.

 

"Düşüncelerinin, hislerinin, kırgınlıklarının, yorgunluğunun önemi var"

 

Sustum. Bir şey demeyip gözlerinin içine baktım. Kahveleri siyaha çalıyordu.

 

"Bu evlilik düşündüğün gibi senin için cehennem değil, beni bu hikayenin kötü adamı olarak görmekten vazgeç. Ben sana zarar vermeye çalışmıyorum, canını yakmak bu hayatta isteyeceğim son şey bile değil Eflin." Sıkıntılı bir nefesi dudakları arasından serbest bıraktı. Bakışları gözlerimden kayıp başka yere sabitlendi.

 

"Her şey için beni suçluyorsun ama ben olmasam Sinan'la evlenecektin. Her şey şuankinden bin kat daha kötü olacaktı" dedi bıkkın bir şekilde ve bakışlarını gözlerime çıkardı.

 

"Olması gereken oldu Eflin. Bir yıl birbirimize sabredeceğiz ve sonrasında ikimizde hayatlarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz"

 

Başımı usulca salladım.

 

"Bir şey sorabilir miyim?" Diye sordum sakin bir şekilde, Mirza başını olumlu anlamda salladı.

 

"Neden evlendik?"

 

Sorum ile Mirza'nın kaşları çatıldı, sakin solukları hızlanmaya başladı.

 

"Öyle olması gerekiyordu" geçiştirmeye çalışmıştı. Ama madem bir yıl birlikte yaşayacağız ve birbirimize saygı duymamız görekiyor, aramızda sır da olmamalıydı.

 

"Bir yılı saygıyla yaşayıp bitirmemizi istiyorsan aramızda sır olmamalı" düşüncelerimi dile getirip gözlerinin içine baktım. Yüzünde hoşnutsuz bir ifade vardı, bu konuların konuşulmasını sevmiyordu. Konu kendine gelince rahatsız oluyordu.

 

"Sadece-" deyip bekledi, bir kaç saniye sessiz kalıp devamında ne diyeceğini düşünüp öyle konuşmasına devam etti. "Bu evliliği benimde istemediğimi bil."

 

"Cenaze olmasaydı Türkiye'ye gelmeyecektin bile, bu evlilik meselesi nereden çıktı? Sinan'dan alacağın intikamın tam olarak neresinde?"

"Eflin!" Adımı sertçe söyleyip oturduğu yerden kalktı. "Sorgulamasan olmaz değil mi?" Bende ayağa kalkıp karşısına dikildim. "Bir yıl birlikte yaşamaktan bahsediyorsun. Öyleyse bir şeyleri bilmek benimde hakkım" başını sinirle aşağı yukarı salladı.

 

"Cenaze olmasaydı da düğün için gelecektim."

 

"Ama geri dönecektin"

 

"Dönmeyecektim"

 

Nasıl bir şeyin içerisindeydik? Bu evlilik meselesi sandığımdan da farklı bir boyuttaydı. Düşünülüp adeta planlanmış bir şeydi. Şuan olmasaydı da bir gün olacaktı değil mi? Ama neden? Mirza'yı bu evliliğe zorlayan neydi? Ya da kim?

 

"Biliyorum kafan oldukça karışık. Kolay şeylerde yaşamıyorsun, o yüzden şimdilik bu meseleyi rafa kaldıralım çünkü gerçekleri öğrenmeye hazır değilsin. Ben omuzlarına bir yük daha yüklemek istemiyorum Eflin. Öğrenmek istediğin gerçekler şuanki psikolojiyle kaldırabileceğin şeyler değil"

 

Adımlarım gerisin geriye gitti. Boğazımda bir yumru çığ gibi büyüyüp yutkunmamı engelledi.

 

"Bilmek istiyorum!" Diye bağırdım. Canım daha fazla yanamazdı, gerçekleri bilmek benim hakkımdı. Neyin içerisine düştüğümü bilmek istiyordum.

 

"Zamanı geldiğinde öğreneceksin" dedi duygusuz bir şekilde "O zamana kadar şunu unutma, hiçbir şey benim isteğimle olmadı. En az senin kadar bende bu evliliği istemedim."

 

Mirza arkasını döndüğünde bir damla gözyaşı yanaklarımdan akıp hiçliğe kavuştu. Son zamanlarda olan her şey kalbimi fazlasıyla kırıyordu. Benliğim her geçen gün yok olup gidiyordu.

 

"Mirza" diye fısıldadım. Tepki vermedi, 'Mirza Kutay' diye diretmedi.

 

"Acıktım" utanarak söylediğim şeyle omzunun üzerinden başını çevirip bana baktı. "Ne yemek istiyorsun?" Diye sordu ilgiyle, durup düşündüm. Uzun zamandır doğru düzgün yemek yememiştim. Aslına bakılırsa açlık hissini bile unutmuştum ama şuan gerçekten aç hissediyorum.

 

"Sarma" dedim heyecanla, uzun zamandır sarma yememiştim. Şuan bozuk olan moralimi ancak sarma yerine getirebilirdi.

 

Mirza bana doğru yürüp önümde durdu "Bu saatte kadın sana nasıl sarma sarsın?" Diye sordu hayret eder bir şekilde, başımı önüme eğip omuz silktim. Canım çekmişti. "Canım çekti" dedim. Mirza'nın gülme sesi kulaklarıma dolduğunda kafamı kaldırıp yüzüne baktım, pişkin pişkin gülüyordu. "Kizum sen çocuk misun?" Ne? Şive mi? Hemde karadeniz şivesi, Mirza şiveli konuşmayı biliyor muydu?

 

"Sen şive yapabiliyor musun?"

 

"Niye yapamayayum da ben Trabzon'li değul miyum?"

 

"Amerika'da büyüdün ya"

 

"Büyüdüğün yer değil doğduğun yer önemli, damarlarında akan kan önemli. Hem o şive kendiliğinden oluyor, istemeden."

 

Şaşkınca başımı salladım. "Neyse tutma beni daha fazla, sana sarma bulmam lazım" dediğinde istemsizce tebessüm ettim. Günler sonra ilk defa dudaklarımın kenarı kıvrılmıştı. Mirza arkasını dönüp kapıya ilerledi kapıdan çıkmadan önce ağzının içinde mırıldanışını duydum.

 

"Bizum kari ayarsuz çiktu da"

 

Bu sefer tebessümüm kahkahaya dönüştü. Ama Mirza duymadı çünkü çoktan kapıyı açıp çıkmıştı.

 

Derin bir nefes alıp yatağa yürüyüp oturdum. Yalnız başıma kalmak şuan en kötüsüydü. Mirza olduğunda düşüncelerime ara verebiliyordum, onunla konuşup tartışmaktan beynimdeki düşüncelere fırsat kalmıyordu. Ama yalnız kaldığımda düşüncelerim çığ gibi büyüyüp beynimi patlatıyordu.

 

 

⏳️⏳️⏳️

 

 

 

"Eflin Hanım arabayı siz mi kullanıyordunuz?"

 

"Alkollü müydünüz?"

 

"Çarpan araç sizin aracınız mıydı?"

 

"Hızınız kaçtı?"

 

"Eflin Hanım!"

 

"Sorularıma cevap verir misiniz?"

 

"Eflin Hanım tekrar etmek istemiyorum"

 

"Sus!"

 

Lütfen sus.

 

"Sakin olun, yavaş yavaş ilerleyelim"

 

Gözlerimden akan yaşlara yenileri eklenirken başımı salladım. Vücudum sıtma tutmuş gibi titriyordu. Gözyaşlarım durmaksızın akıyor, göğsümün üzerindeki ağrı her geçen saniye nefesimi daha çok kesiyordu. Karşımda dikilen polis derin bir soluk alıp karşımda duran boş sandalyeye oturdu.

 

"Eflin Hanım, vereceğiniz ifade bizim için çok önemli, o yüzden en ince detayı dahi atlamadan anlatın lütfen."

 

Polisin söylediklerini duysam bile beynim algılayamıyordu.

 

Sabah Mirza erkenden beni kaldırmış ve kahvaltımızı ettikten sonra karakola getirmişti. İlker'de bizimle gelmişti, Mirza dışarıda bekliyordu. Eğer zorlanırsam konuşmamamı avukatımı istememi, söylemişti. Sakin olmam için bir sürü telkinde bulunsada şuan bulunduğum ortamda sakin olabilmem söz konusu dahi değildi.

 

"Eflin Hanım biliyorum sizin için zor bir durum ama o geceyi ayrıntılarıyla anlatmanız gerekiyor. Kaza nasıl oldu? Çarpan araç sizinki miydi?"

Zehra...

 

Gözümün önüne Zehra geldiğinde titreyerek gözlerimi yumdum.

 

'Bizim bir bebeğimiz varmış'

 

Sinan'ın sözleri kulaklarımda çınlıyordu. Zehra hamileydi. Bebekleri vardı.

 

Sinan delirmekte haksız değildi, ben ikisinide ondan almıştım. Gözlerimi korkuyla açtım gerçekten onları öldüren ben miydim? Benim yüzümden mi ölmüşlerdi? Eğer o gece arabayı kullanan ben olmasaydım şuan ikiside hayatta olacaktı değil mi?

 

"Eflin Hanım, konuşun artık."

 

"Eflin Şahin senin keyfini bekleyemem. Vaktimi çalışıyorsun. Anlat o gece neler oldu?"

 

Bakışlarımı karşımda tüm ciddiyetiyle yüzüme bakan polise çevirdim.

 

"Biz" dedim sertçe yutkunup "Zehra bekarlığa veda yapmak istedi" tırnaklarımı etime batırdım stres tüm bedenimi ele geçirmişti. "Biz-" sıkıca yumdum gözlerimi, "Arabaya bindik-" derin derin nefesler aldım. Ama aldığım her nefes kursağımda takılı kaldı sanki, "Bir mekana gittik"

 

"Alkollü bir mekana mı gittiniz?"

 

Başımı salladım.

 

"Devam et"

 

"Biz-"

"Evet siz?'

 

"Biz-"

 

Kalp atışlarımı artık kulaklarımla duyabiliyordum. O kadar ki sesli atıyordu. Gözlerimi korkuyla etrafta gezdirip bir anda ayağa kalktım. Başımın dönmesi ile arkamda ki duvara zorlukla tutundum. Poliste hemen ayağa kalkıp yanıma geldi.

 

"Sakin ol, otur şöyle" diyerek sandalyeyi işaret etti.

 

"Yok" dedim.

 

"Otur dedim" diye diretti. Kolumu tutmaya çalışan elinden uzaklaşıp "Yok!" Diye bağırdım ve başıma vurmaya başladım. "Hatırlamıyorum" acı çeker bir şekilde çıktı sesim, "Hatırlamıyorum" deyip gözlerimi yumdum. Hatırlamaya çalıştım ama yok hatırlamıyordum. Mekana girdiğimizden sonrası yoktu. Gözlerimi açıp başıma daha çok vurdum ama polis ellerimi tutarak buna engel oldu. Bedenimi sertçe kalktığım sandalyeye oturttu.

 

"Sakin ol, su alıp geleceğim" dedi ve hızla odadan çıktı.

 

"Hatırlamıyorum!" Diye bağırıp çığlık attım.

 

Kapı açıldığında kendinde olmayan bakışlarımı kapıya çevirdim. İçeriye giren Mirza'ydı. Hızla yanıma koşup önümde diz çöktü.

 

"Eflin" tedirgin çıkan sesiyle yüzüne baktım. Bedenim hala titriyordu. "Hatırlamıyorum" dedim. Ben o geceyi hatırlamadığımı hiç fark etmemiştim, o gece beynimden silinmişti ve ben şuan bunu fark ediyordum.

 

"O gece olanları hatırlamıyorum" titreyen ellerimi avuçları içerisine alıp güç verircesine sıktı. "Sakin ol" dedi çatallaşan sesiyle, sakin olamıyordum bedenim deli gibi titriyordu. Hatırlamıyordum, gözlerimi sıkıca yumdum. Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken zorlukla nefes aldım. Zehra'nın görüntüsü gözümün önünden gitmiyordu.

 

"Eflin"

 

Mirza'nın sesi ile gözlerimi zorlukla açtım.

 

"Gidelim mi?" Dediklerini anlasamda tepki veremiyordum, beynim yalnızca hatırlayamadığım o geceyi düşünüyordu.

 

"Ne yapıyorsunuz burada? Hemen dışarı çıkın!"

 

Elinde su ile içeriye giren polise baktık ikimizde, Mirza ellerimi bırakıp ayağa kalktı.

 

"Karımı almadan çıkmam" dedi dişlerinin arasından bulunduğu durumdan rahatsız olduğu çok belliydi.

 

"İfade tamamlanmadı" dedi polis elindeki suyu masanın üzerine bırakırken.

 

"Umrumda değil, karım şuan iyi değil."

 

İkisininde bakışları üzerimde yoğunlaştı. Yaşlı gözlerimle Mirza'ya baktım. Tutmam için elini uzatmıştı.

 

"Kendi kafanıza göre karar veremezsiniz dışarı!"

Polis Mirza'nın önüne dikildiğinde Mirza tutmam için uzattığı elini sinirle yumruk yapmıştı. Oysa yumruk yapmasaydı elini tutacaktım.

 

"Zorluk çıkarma"

 

Bedenim titreyerek ayağa kalktım. Az önceye göre daha iyiydim. İkisi ayağa kalktığımı dahi farketmemişti, birbirlerine dik dik bakmaya devam ediyorlardı. Mirza'nın çıkmaya niyeti yok gibiydi, polisinde sabrı taşıyordu.

 

Mirza'nın koluna dokunup "İyiyim" diye fısıldadım. O an Mirza transtan çıkmış gibi başını yana çevirdi. Gözleri bedenimi hızlıca turlayıp yüzümde durdu.

 

"Dışarıda bekle beni, ifademi verip geleceğim" bir şey söylemek için dudaklarını aralayacağı sırada buna izin vermeyip, "Çık hadi" dedim. Mirza sinirle başını sallayıp bir şey demeden odadan çıktı. Polis memuru arkasından kapıyı kapatıp az önceki yerine oturdu. Bende kalktığım sandalyeye geri oturdum.

 

"Suyunuz" dedi masanın üzerindeki suyu ima ederek. Titreyen elimle suyu alıp kapağını açarak içtim. Boğazımdan aşağı kayan soğuk sıvı beni kendime daha çok getirmişti.

 

"Hatırlamadığınıza emin misiniz?" Diye sordu şüpheci bir bakışla, başımı sallayıp şisenin kapağını kapatarak şişeyi masanın üzerine bıraktım. "Eminim, devamını hatırlamıyorum"

 

Memur başını sallayıp "Bu durum dava sürecini uzatacak gibi duruyor" dedi canı sıkılmış gibi,

 

 

⏳️⏳️⏳️

 

"Sizinkilerle konuşmaya başka gün mü gideceğiz?"

 

Yola çıktığımızdan beri Mirza sürekli soru sorup duruyordu. Belliki sessiz kalmam onu delirtmişti ve inadına bir cevap alabilmek adına yeni sorular sorup duruyordu. Ben ise kendi içime çekilmiş camdan dışarıyı seyrediyordum. Şuan istediğim tek şey Mirza'ya tarif ettiğim yere gitmekti.

 

"Buradan döneyim mi?"

 

"Evet"

 

Sağa döndükten sonra arabanın hızı yavaşlamıştı. Camdaki bakışlarımı Mirza'ya çevirdim, nereye geldiğimizi anladığında ani fren yapıp durdu.

 

"Neden?" Diye sordu karmaşık düşüncelerinin arasından cevap vermeden kapıyı açıp arabadan indim. Sağ tarafta duran mezarlık daha adım atmadan gözlerimin dolmasına sebep olmuştum. Sert rüzgar saçlarımı karıştırırken bu sefer titreyen değil emin adımlarla yürüdüm.

 

Mezarlığa girdiğimde gözlerim Zehra'nın mezaranı aradı ve bulduğumda derin bir nefesi içime çekip yürüdüm.

 

Mezarın başına geldiğimde tüm gücüm adeta benimden çekilip alındı ve dizlerimin üzerine düştüm.

 

"Zehra" dedim hıçkırır bir şekilde, elimi adının yazılı olduğu mermerde gezdirdim. Çok soğuktu.

 

"Ben geldim"

 

Geç kalmıştım, ona gelmekte çok geç kalmıştım. Onu yalnız bırakmıştım. Bir başına bu soğukta, Zehra soğuğu sevmezdi ki nefret ederdi. O hep sıcağı severdi, yazı severdi. O tam bir yaz mevsimiydi, bahardı. Güzel kokan çiçekler, parıldayan güneşti. Burası ona yakışmıyordu. Burada olmak ona yakışmıyordu.

 

"Sevdiğin çiçeklerden aldım. Arabada" gülümseyerek toprağını okşadım. "Sana anlatacağım o kadar çok şey var ki, nereden başlayacağımı bilemiyorum" Zehra beni dinlerdi, her zaman dinlerdi. Ben susmadan konuşsamda bıkmadan dinler, gülümserdi. Benimle ağlardı, benimle gülerdi.

 

Aklıma gelen şey ile yalandan kızgınlıkla kaşlarımı çattım.

 

"Teyze olacağımı bana nasıl söylemezsin?" Sesim sitemkarlı çıkmıştı. "İlk bana söylemen gerekiyordu" sen biliyor muydun? Anne olacağından haberin var mıydı?

 

Derin bir nefes alıp başımı utançla önüme eğdim.

 

"Son zamanlarda kendi dertlerimle o kadar yoğundum ki, o günü hatırlamadığımın farkına bile varamadım."

 

"Hatırlamadığım için şanslı hissediyorum. Özür dilerim alınma bana, ama inan ki o geceyi hatırlamaktansa hatırlamamak daha iyi."

 

Soğuktan akan burnumu çektim.

 

"Benim suçum mu değil mi bilmiyorum. Eğer benim suçumsa bu gerçekle nasıl yaşanırım onu hiç bilmiyorum."

 

Derin bir nefes alıp gülümsedim.

 

"Yasını tutmama bile izin vermediler. Ama olsun bende bu yaptıklarını unutmayacağım. Söz veriyorum her şeyi değiştireceğim, bugün beni son kez güçsüz görüşün olacak. Hep istediğin gibi dimdik duracağım. Yenilmeyeceğim"

 

Soğuktan titreyen ellerimle yanaklarımdan süzülen yaşlarımı sildim. Duyduğum adım sesiyle başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Mirza elinde tuttuğu çiçeklerle yürüyüp önümde durdu. Boşta olan elini tutmam için uzattı bu sefer beklemeden elini tutup ayağa kalktım.

 

Elindeki çiçekleri bana uzatıp "Sen koy" dedi. Başımı salladım. Çiçekleri toprağın üzerine koyup gülümsedim. Ait oldukları yerdeydiler. Zehra'nın yanında...

 

"İyi misin?"

 

"Hatırlamak mı hatırlamamak mı?" Diye sordum. Bakışlarımı çiçeklerin üzerinden çekmeden. Mirza'nın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ona bakmasam bile bana baktığını anlayabiliyordum.

 

"Hatırlamak acı veriyorsa hatırlamamak en iyisi"

 

"Sen hangisini isterdin?"

 

"Hatırlamayı"

 

O an bakışlarım gözlerini buldu. Kahve gözleri koyulaşmıştı. Yüzü soğuktan kızarmıştı, kirli sakalları sanki soğuktan diken diken dikelmişti. Gözaltları yorgunluğunu belli eden morluklarla doluydu. Ama çok mor değildi.

 

"Eflin istersen destek al" yarım ağız söylediği şeyle kaşlarım çatıldı.

 

"Hatırlamak isteyip istemediğimi bilmiyorum"

 

Bilmiyorum çünkü ya suçlu bensem. Ya kaza benim yüzümden olmuşsa, ben bu gerçekle hayatıma devam edemezdim. Bile bile yaşayamazdım.

"Korkuyorsun" dedi tepkimi ölçmek ister gibi, bir ürperdi geçip gitti vücudumdan. Evet korkuyordum.

 

"Kendini hazır hissettiğinde destek alırsın." Başımı aşağı yukarı salladım. Bu durum ne kadar dava sürecini etkileyecek olsada şuan için buna gücüm yoktu.

 

"Doğru olanı mı yapıyorum?"

 

"Doğru veya yanlış sadece yaşamaya çalışıyorsun"

 

Düşündüm. Haklıydı. Yalnızca yaşamaya çalışıyordum.

 

"Eflin" dedi samimi bir sesle "Herkes doğru olanı yapmak zorunda değil. Bazen bazı yanlışlar bizim için doğru olan olabilir" karmaşık konuşmuştu ama anlamıştım.

Hatırlamamayı seçerek Zehra'nın katilinin bulunmasını erteliyordum. Bu yanlıştı, ama benim için doğru olanda şuan hatırlamamaktı.

 

"Gidelim mi?"

 

"Gidelim"

 

 

Loading...
0%