1. Bölüm

1. Bölüm: İlk ve Son

Rachel
rachelaery

Ölüm Melodisi'si yazdığım ilk roman değil ama burada yayınladığım ilk roman, o yüzden benim için özel ve her zaman öyle kalacağını biliyorum. Neredeyse dört yıl önce, yazdığım şiirsel prozlarla bu dünyanın temellerini atmıştım. Umarım okumaktan keyif alırsınız ve kelimelerim size ulaşabilir💗

Tabii ki de hikayeye geçmeden önce başlama tarihi?

Yeniden merhaba!! duyurularda da paylaşmıştım zaten ama yine de yeniden değinmek istiyorum. ✿

Ölüm Melodisi şimdi daha derin bir düzen, daha büyük bir hikâye ve her krallığın kendi sesini içeriyor. Yedi krallığın ve yedi günahın kaderini taşıyan daha büyük bir dünyanın merkezinde artık. Her karakter, her toprak, her sır... şimdi daha büyük bir bütünün parçası. Hikayenin büyük bir çoğunluğu değişmedi—sadece yeni versiyonuyla karşınızda!!❀

Keyifli okumalar🌟

"Koca yeryüzü

Kalabalıkmış yeterince

Ama Kral Sora, kalmış bir başına

Korku salıyormuş hükmettiği topraklara

Sonra ihanet etmiş kalbinde kalan aşka

Dolaşmış dünyada

Elora'sını aramış dokunduğu her kadında

Pes etmemiş bulamasa da

Baktığı her yüzde onu görmek istemiş umutsuzca

Sora'nın yedi kızı olmuş bu arayışta

Böylece doğmuş yedi büyük günah.

İçindeki aşka ihanet ettiğinde Sora

Başka bir tene her dokunuşu

Lanetlemiş soyunu

Gelmiş yeryüzünün sonu

Önce doğmuş Luxuria

Şehvetiymiş onu iten

Başka kollarda teselli aramaya

Şarap gibi kırmızıymış saçları

Dans ederek geçirirmiş zamanı

Biraz büyüyüp olgunlaşınca

Onu arzulamayan kalmamış kimse

Sonra da doğmuş Superbia

Kibiri ele almış ipleri

Göstermiş herkese kimseyi dinlemeyeceğini

Bembeyaz saçları varmış babası gibi

Babasına benzemesi

Getirmiş ona istediğini

Ardından doğmuş diğer kızlar da

Yayılmış kötülükleri dünyaya

Özleri temsil etmiş günahları

Bir kaos patlağı alıp götürmüş yeri

Dizginleyememiş kimse kardeşleri

Bölünmüş yeryüzü yediye

Ama kontrolü ele almış Superbia

Oymuş babasına en çok benzeyen

Kibiri izin vermemiş durmasına

Meydan okumuş kardeşlerine acımasızca

Oturmuş diyarın tahtına

Altından bir taç takmış başına

Ama yanaşmamış kardeşleri

Her şeyi ona bırakmaya

Böylece şekillenmiş şimdiki dünya

Yedi Krallık

Yedi Ulus."

(Gökyüzü ve Yeryüzü Tarihi, Yedi Kız Kardeşin Doğumu, Bilinen Mit)

Dünyaya ışığın hakim olduğu bir zaman varmış, çok ama çok uzun zaman önce olsa bile. Güzel ve aydınlık yerler kaybolmuş birer birer. Işık gitmiş, tamamen karanlığa bürünmüş topraklar... Kardeşlerin hükümdarlığında en kötü halini almış yeryüzü.

Topraklar, yedi günahın gölgesinde boğulurken...

Gökler, yeryüzünü tamamen karanlığa terk edememiş.

Efsaneye göre, yıldızlar bir kez daha yeryüzüne merhamet etmiş. Onların ışığından doğanlar — Elçiler — karanlığın sonsuzlaşmasını engellemek için gönderilmiş.

Böylece elçiler kötülüğün tamamen hakim olmasını engellemeye çalışmışlar. Normal insanlardan daha uzun bir ömre, büyü gücüne ve kutsal bir güzelliğe sahiplermiş.

Ve işte yeryüzünde anlatılan bu eski hikâye, şimdi hâlâ yankılanan bir kaderin başlangıcıydı.

Babam elçilerin soyundan gelir, kralın özel danışmanıdır ve bu topraklar üzerinde oldukça söz sahibidir. Ama elçiler her şeyi kontrol edemezler.

Başımı cama yaslarken derin bir iç çektim. Bakışlarım yürüyen iki adamdaydı. Birisi artık delirdiğini düşündüğüm babam, diğeri de şu sıralar sürekli eve getirdiği rahiplerden birisiydi. Babamın hareketleri artık beni korkutmaya başlıyordu, çaresizce imkansız bir durum için çözüm aramaya devam ediyordu. Şimdiye kadar göklerin desteğini alan ve her istediğini yapmış birisi olarak kaybetmeyi kabul etmiyordu. İşe yaramayacağını ne kadar söylersem söyleyeyim, duracağa da benzemiyordu.

Rahibin babamla el sıkışarak arabasına binmesini ve ayrılmasını izledikten sonra başımı pencereden kaldırdım ve beni bunaltmaya başlayan odamdan çıktım. Koridordaki eski tablolara ve heykellere bakarken kendi evimin bile bana yabancı hissettirdiği bir kez daha yüzüme çarptı. Bu yeni bir durum değildi.

Superbia'da her şey mükemmel olmalıydı. Burası gururun temeliyken daha azı kabul edilemezdi.

Altın mermerler ve süslü dekorasyonlar beni boğarken derin bir nefes aldım.

Gurur'un halkı kibirli aristokratlardan oluşurdu. Yeryüzünün merkezinde olduklarından diğer krallıklardan üstün olduklarını düşünürlerdi.

Her krallık günahlarla iç içeydi.

Krallık aileleri günahların çocuklarıyken hepsinin elçileri kontrol altında tutması ironikti. Her krallığın kendi büyüsü, kendine ait yönleri ve elçileri vardı.

Benim kanımda, annemden aldığım günahın laneti ve babamın sağladığı yıldızların mirası vardı.

Bir an önce evden çıkmak isteyerek merdivenlere yöneldim ve hızlı adımlarla aşağı indim. Ana girişte en küçük kardeşimi gördüğümde duraksadım.

Babamın normal bir insandan daha uzun ömründe çok fazla eşi olmuştu, ve çok fazla çocuğu. Kullandığı büyü gücü yüzünden sürekli genç ve yakışıklı kalırken hep bunu değerlendirdiğini söylerdi. Neredeyse tüm kardeşlerim farklı bir kadından doğmaydı. Normal insanlardan doğmasını sağladığı her çocuk büyü gücünün zayıflamasına neden olsa da bu onu durdurmamıştı.

Krallık sakinleri melezleri hoş karşılamazdı. Her halk diğer halkları küçümserken bu normaldi. Babamın tüm eşleri Superbia'dandı.

Annem bir istisnaydı. O buradaki herkesten farklıydı. Ruhunda tutku dolu bir ateş yanardı. Babamın, Gurur halkının ezeli düşmanları Luxuria'dan yani şehvet halkından birisiyle evlenmeyi kabul edeceği kadar güçlü bir ateş.

O babamı gerçekten sevmişti ama babamın kalbi tam anlamıyla hiçbir zaman onun olmamıştı.

Tüm o sevgililerden, güzellik saçan kadınlardan sonra kralın sevgili elçisi günün birinde aşık olmuştu tabii.

Babamın gerçekten sevdiği kadın son eşi ve en küçük kardeşimin annesiydi. Onu bu kadar erken kaybetmesi ne yazıktı.

"Nereye gidiyorsun?" Kardeşimin sorusunu duyduğumda omuz silktim. Cevabı ben de bilmiyordum.

"Sadece biraz temiz hava alacağım." diye cevapladım yine de.

Altın gibi parlayan saçlarını savururken o masum ve tatlı çocuk gülüşlerinden birini yaptı. "Isaac arka bahçede çok böceğin olduğundan bahsetti, dikkat et."

Muhtemelen bu doğru bile değildi. Isaac insanlarla uğraşmayı severdi. "Ederim."

Dışarı çıkmak için yürüyecekken beni yeniden durdurdu. Tereddütlü gözüküyordu ve minik elleri kolumu neredeyse acıtırcasına sıkıca tutmuştu. "Annem arka bahçede mi?" Sesi dehşete düşmüş gibi bir hal alırken yüzünü buruşturdu. "Böceklerin içinde?"

Küçük bir çocuğa ölümü nasıl anlatabilirdim ki? Hafifçe gülümserken başımı iki yana salladım. "Hayır, o çok huzurlu ve güzel bir yerde."

"Nerede o halde?" diye ısrar etti. Annesini özlemiş olmalıydı. Kalbimin sızlamasına engel olamadım. Bu sorgulamayı tanıyordum. Annem gittiğinde bu küçük kızdan farklı değildim.

Nereye gittiğini merak etme, geri geleceğine dair umut ve en sonunda kabulleniş. Bunlar sinir bozacak kadar tanıdıktı bana.

"Endişelenmene gerek olmadığı bir yerde." Onunla aynı hizaya gelebilmek için dizlerimin üzerine çöktüm. "O göklerde güvende."

Anladığını bellirtmek için başını sallarken ayağa kalktım. Sözlerime gerçekten güvenmişe benziyordu, yüzü aydınlanmıştı.

"Şimdi Isaac'ın doğru söyleyip söylemediğine bakayım." Yüzü bu sefer şaşkın bir hal alırken kollarını bacaklarıma doladı. "Lütfen dikkat et, Fedora! Böceklenirsen seninle oynamam."

Sanki bunun düşüncesi bile onu iğrendirmiş gibi bana sarılmayı keserek koşarak uzaklaştı. Bu evde benim melez olduğumu önemsemeyen sadece iki kişiden biriydi.

Diğerleri için gariptim, işe yaramaz ve farklı. Anneme daha çok benzemem onlarla aramdaki farkı açıyordu. Saçları sarının tonlarından beyaza kadar değişiklik gösterirken benim simsiyah saçlarım ben buraya ait değilim diye bağırıyordu.

Krallıklar büyük savaşın ardından barış anlaşması imzalamak zorunda kalmış olsalar bile hala birbirlerine karşı nefretlerini gizlemiyorlardı. Ama yine de sınırlar birbirlerine kapalı değildi, bu yüzden her krallıkta farklı soydan insanlar görünebilirdi.

Bahçeye adımımı attığımda, ilk bakışta göz kamaştıran bir düzen görünüyordu. Her şey, mükemmellik adına dizayn edilmişti: Beyaz mermerden oyulmuş taş yollar, simetrik bir hassasiyetle ekilmiş çiçekler, pürüzsüz bir çimen denizi.

Elza'nın mezarı ise bahçenin tam kalbinde yükseliyordu — kusursuz oyulmuş beyaz bir taş, üstünde altın işlemeler parlıyordu.

Ama bir şeyler yanlıştı.

Çiçekler kokmuyordu.

Kuşlar şarkı söylemiyordu.

Rüzgar bile buradan geçerken susuyordu.

Babamın mükemmeliyet takıntısı, burayı canlı bir bahçe yerine, ölü bir tabloya çevirmişti.

Isaac'ın söyledikleri imkansızdı; çünkü kralın kişisel elçisi mükemmelin altıyla yetinmezdi.

Yürüdüm, yürüdüm ve Elza'nın ölüm solgunluğu içerisinde yatan bedenine vardığımda durdum, hiçbir korku hissetmeden ona baktım.

Ne söylemem gerektiğini, babamın söylediği gibi ruhunun hala burada olup olmadığını ve beni duyup duymayacağını bilmiyordum, o yüzden sadece derin bir nefes aldım.

Ölümden korkmuyordum ama arkamızda bıraktığımız insanların yapabileceklerinden korkuyordum. Babam umutsuzca ölen karısını geri getirmek için yollar arıyordu. Şimdiye kadar ona her şeyi sağlayan büyü gücünün yaşamı sağlayamayacağını kabul etmek istemiyordu. Ve bu beni korkutuyordu, hayatını birisine bu kadar adamak, başkasının ölümüyle senin de ölmen.

Bu yüzden babamın hareketlerini gördüğümde aşktan korkmaya başlamıştım, nasıl bir duygu insanı bu hale getirebilirdi?

Elza'nın iki yanına dağılımış solgun sarı saçlarına bakarken birkaç adım daha atarak ona yaklaştım. Ölüm güzelliğinden bir parça çalmayı bile başaramamıştı.

"Fedora!" Tanıdık ses yerimde durmama neden olurken başımı çevirdim. Leo. Babamın en büyük çocuğu ve benim melez olmamı umursamayan ikinci kişiydi. Çoğumuzun aksine onun annesi de bir elçiydi ve bu yüzünden büyü gücünde çok daha ustaydı.

Rüzgar yüzünden uçuşan beyaz pelerinine ve açık sarı saçlarına baktım, büyük ihtimalle Kraliyet Sarayın'dan dönüyordu. Babamın durumu yüzünden Kralliyet ailesinin işlerini o devralmıştı. Konuşmama izin vermeyerek hızla yanıma geldi ve kaşlarını çatarak bana baktı.

"Burada ne yapıyorsun?" Sesindeki endişeli tonu duyduğumda yutkunarak bakışlarımı önüme çevirdim. Babamın halini gördükten sonra kimse için bu kadar önemli hale gelmek istemiyordum.

"Asıl sen burada ne yapıyorsun? Kraliyet Sarayın'dan mı döndün?" Tahminimi onaylayarak başını salladı ve yüzü daha yumuşak bir hal alırken bakışlarımı takip ederek Elza'nın yatan cansız bedenine baktı.

"Son zamanlarda buraya gelmeye başladım... ölüm üzerine düşünmeye." Aramızda bir sessizlik oluştu. Leo her zaman bana karşı dürüst olmuştu ama hiçbir zaman ne düşündüğünü, hissettiğini tam olarak da açık eden birisi değildi.

"Ben de. Babamın yapmaya çalıştığı şey için ne düşünüyorsun?" Bakışlarımız yeniden buluştuğunda hafifçe yüzünü buruşturdu.

"Ölümün bizim kontrolümuzde olmadığını anlaması gerekiyor."

Sadece başımı salladığımda bana elini uzattı, ben de tuttum.

Birlikte içeri girdiğimizde dinlenmek istediğini söyleyerek odasına çekildi.

Son zamanlarda, hala büyü gücünde babam kadar yetenekli olmasa da onun yapması gereken işleri yaptığı için çok yoruluyordu. Leo için endişeleniyordum.

Odama çıkmak üzereyken duyduğum sesler durmama neden oldu, uzun zamandır babamla konuşmamıştım ama onunla bir kere konuşan birisinin bile bu sesin ona ait olduğunu anlamaması imkansızdı. Bu nasıl mümkündü bilmiyorum ama sesi ipeğe benzerdi. Sizi sarmalar ve okşardı.

Kimle konuştuğunu anlayamadım, ya da birisiyle konuşup konuşmadığını. Mırıldandığı sözler boğuktu ama evde bir dolu insan yaşasa da derin bir sessizlik olduğu için duyuluyordu.

Acısına saygı duymam gerektiğini kendime hatırlatarak sessizce merdivenlere yöneldim ve odama çıktım.

Bazı yara izleri ne kadar zaman geçerse geçsin hep bizimle kalırdı. Fiziksel olanlar belki zamanla belirginliğini, acısını kaybederdi ama ruhlarımızda olanlar, onların silikleşmesi çok daha zordu. Ruhlarında ne kadar yara izi taşısalar da devam edebilenler güçlü hale gelirlerdi. Pes edenler, yaraların onları yenmesine izin verenler bu dünyadan silinip giderdi... ben silinip gitmeyecektim, en azından dünyaya bir iz bırakmadan gitmeyi reddediyordum.

Ve babamın pes edeceğinden çok korkuyordum. Odama girer girmez yaptığım ilk şey bir mum yakmak oldu. Gözlerimi kapatarak babamın karanlığa yenilmemesi için dua ettim.

"Lütfen, içindeki ışık ona yolunu göstersin. Pes etmek yerine, bizi seçsin."

Mumu söndürdükten sonra yatağım auzanarak bakışlarımı tavana diktim. Her gece kendime rahatça uyuyacağıma dair güvence veriyor ama yine de başarısızlığa uğruyordum.

Gözlerimi sıkıca kapatırken beni oyalayacak başka bir düşünceye odaklanmaya çalıştım. Aklıma huzurlu bir anı gelirken uykuya dalmadan önce hatırlayabildiğim her ayrıntıya tutundum.

"Dima, göklerin hediyesiydi. Işıktan doğmuştu ve dokunduğu her şey yeşerirdi." Odadaki tek ses babamındı. Herkes tek bir kelime bile kaçırmamaya çalışarak dikkatlice onu dinliyordu.

"Güçlerini yeryüzünun daha iyi bir yer olması için kullandı, bitkiler ekti, savaşların durmasını sağladı, hastaları iyileştirdi, açlık çekenlerin karnını doyurdu..."

Sanki Dima'yı görebilecekmişim gibi gözlerimi açabildiğim kadar açtım. Kardeşlerimden birisi şaşkın bir ifadeyle babama, "Senden daha mı güçlüydü?" diye sordu.

Babam başını sallayarak "Evet," dedi. "Şimdiye kadar tüm elçilerden daha güçlüydü."

Bu hikayeyi daha önce defalarca anlatmıştı ve benim gibi kardeşlerimin de tüm detayları bildiklerinden emindim. Sadece babamı dinlemeyi seviyordum ve onlar da benimle aynı hissleri paylaşıyor gibi gözüküyordu.

"Fakat bu durum uzun sürmedi. Rahibin şanı tüm yeryüzüne yayıldı, ona saygı duyanlar kadar kıskananlar da vardı. İnsanken bile yeterince tehlikeli olan başka bir adam Karanlıklar Tanrısı'yla anlaşma yaptı,"

Biz kulak kesilmişken bir anda gözlerini kocaman açıp sesini alçaltarak bizi güldürmek için korkunç bir yüz yaptı. Herkesten kahkahalar yükseldi.

O da hafifçe güldükten sonra devam etti. "Rahibin gücü beslerken, büyütürken bu adamın gücü yok ediyordu, eziciydi. Adam yeryüzünun tek hükümdarı olmak istiyordu."

"Ve sonra adam..." diye devam etti babam, göz kırparak, "Ah, devamı yaşınıza uymuyor."

Herkesten hayal kırıklığı uğultuları çıkarken daha çok güldü. Her zaman hikayeyi burada kesiyordu.

Leo ayağa kalkarak konuştu. "Ben yeterince büyüdüm!"

Babam kaşlarını kaldırırken ona yaklaştı. Leo sonunda babamı ikna ettiğini düşünerek hikayenin devamını öğrenebileceği için heyecanlıydı. Babam onun kulağına yaklaşırken hepimiz heyecanla nefesimizi tuttuk.

Ama konuşmak yerine aniden Leo'yu gıdıklamaya başladı. Leo şokla birlikte kahka atarken ondan uzaklaşmaya çalıştı. "Hilecisin, baba!"

"Yeterince büyüseydin, gıdıklanmazdın."

Leo oflarken yerine geri oturdu. Babam iç çekerken bize baktı. Gülmekten alnına dökülmüş parlak sarı saçlarını geriye attı. "Tamam bu seferlik size söyleyeceğim..." dramatik bir etki yaratmak için devam etmeden önce durdu.

"Sonunda adam karanlığın ta kendisi olmuş."

Hepimiz ona kafası karışmış halde bakarken Isaac kaşlarını kaldırdı. "Nasıl yani? Karanlığa mı dönüşmüş?"

Başını salladığında kız kardeşlerimden biri ona yaklaşarak korkmuş bir şekilde kollarını doladı. "Beni bırakma, baba. Karanlıktan korkuyorum."

Babam onu kucaklarken başının üstüne bir öpücük bıraktı. "Merak etme, tatlım. Karanlık bize ulaşamaz."

Babamın gülüşü gerçekken gözlerinde yıldızlar dans ediyordu. Eşlerine olan tahammülü zamanla tükense de çocuklarını içtenlikle sevdiğini biliyordum.

Başımı kaldırırken meraklı bir şekilde "Ya yıldızlar sönerse?" diye sordum. Babamın bakışları bana dönerken "Gerçek karanlık, yalnız yıldızların sönmesiyle olmaz." cevabını verdi.

Küçük bir çocuk için anlaşılmaz bir cevaptı.

O zaman anlamamıştım.

Ama sonunda anladım.

Gerçek karanlık artık bu tür anların sadece hatıralarımda olmasıydı.

Gerçek karanlık sevdiğim insanların gözümün önünde acı çekmesi ve benim hiçbir şey yapamamamdı.

Gerçek karanlık kardeşlerimin artık birer yabancıdan farksız hale gelmesiydi.

Gerçek karanlık ışığa olan inancın kaybolmasıydı.

Dediğim gibi bölümü çok fazla değiştirmedim ama bazı eksik kısımları tamamladım. Umarım keyif almışsinizdir.💗

Bölüm yazarken dinlemek için playlist olusturdum, belki bir göz atmak istersiniz

instagram hesabım da @taedsyh

herhangi bir sey icin, kitap tartismak, kurgu fikirleri uretmek, ya da sadece arkadas olmak isterseniz istek atabilirsiniz🎀

Hoşça kalın!!

 

 

Bölüm : 05.09.2024 23:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Rachel / Ölüm Melodisi / 1. Bölüm: İlk ve Son
Rachel
Ölüm Melodisi

45 Okunma

10 Oy

0 Takip
1
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...