@rachelaery
|
Dennes "Neden ben de şövalyemi değiştiremiyorum? Daha yakışıklı birisi olabilir belki..." Rena kendi söylediğine hafifçe gülerken kaşlarımı çattım. Komik değildi ve kesinlikle şu sıralar yaptığı müstechen şakaların sayısı artıyordu. Onun ne yaptığına ya da kimlerle görüştüğüne karışmıyordum ama arkadaş listesine bir göz atsam iyi olacaktı. "Altı kıtadaki tüm yakışıklı şövalyelerin kafalarını vücutlarından ayırmamı istemiyorsan, kes şunu." Kıkırdamaya devam ederken dramatik bir şekilde yüzünü buruşturdu. "Sadece şaka yapıyordum. Amma vahşisin." Rena böyleydi, duygularını dibine kadar yaşar kendine kurduğu küçük dünya dışında hiçbir şey umrunda olmazdı. Kralın ilk doğan çocuğu ve erkek olduğum için tahta benim geçeceğim her zaman kesindi. O yüzden ben bir hükümdar olmak için ciddi eğitimler alırken o her şeyi eğlenceye dönüştürmenin bir yolunu bulmuştu. Rena oysaki aptal değildi. Aptal insanlara tahammülüm yoktu ve öyle olsaydı, kendi kız kardeşim olması önemli olmazdı. İlgimi biraz bile üzerine çekemezdi. Çevremdeki her kadın kendi yoluyla tehlikeliydi. Annem istediğini almak için önüne çıkanı yok etmekten çekinmezdi. Andra güç için her şeyi yapardı. Fedora üstüne gidildiğinde pençelerini çıkarırdı. Rena'nın sınırının nereye kadar uzandığını merak ediyordum. O kontrolü kaybettiğinde neye benzerdi? Belki de onun tavırları bir tepkiydi özünde. Babam her zaman çok soğuktu, yüzünde bir gülümsemeyle onu hayal edemiyordum. Annemin umursadığı en son şey çocukları bile değildi. Onlar iyi yöneticiler değillerdi, bunun farkındaydım. Babamın izini takip etmeyecektim. Çok fazla hata yapmıştı. Kralların hata yapma lüksü yoktu. Rena içinde papatya çayı olan bardağını sallarken konuşmaya devam etti. "Sör Valeri çok cekici, onu seçmeye ne dersin?" Esen rüzgar düzenli saçlarımı alnıma dağıttırken huysuz bir homurtu çıkarttım. Saçlarımın dağılmasından ve onun başka adamlar için yorum yapmasından hoşlanmıyordum. "Ben senin aksine güzel bir yüz değil işime yarayacak birini istiyorum." "Yüzü o kadar da güzel değil, kasları için söylemiştim." Ona inanamaz bir bakış attım, ben eğlenmiyordum. "Seni akıllanman için yaşlı çirkin bir rahiple evlendirmeden önce çeneni kapa." Şövalye seçimlerine başlamadan Rena'yla kahvaltı yapmak istemiştim. Babam yatağından çıkmıyordu bile, her şeyle benim ilgilenmem bekleniyordu. Buna hazırdım, bunun için doğmuştum ama bazen tahmin edeceğimden daha zorlu ve yorucu olabiliyordu. Ve biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Tabağımdaki çileklerden birisini ağzıma attığımda dilimin üzerindeki lezzetinin tadını çıkardım. Krallığım Lunaria altı kıtaya hükmederdi. Yani kelimenin tam anlamıyla kral öldüğünde yeryüzündeki tüm kara ve su parçaları bana ait olacaktı. Lunaria'nın içinde bağımsız krallıklar ve yönetimler vardı ve çoğu zaman sorun çıkartırlardı ama tüm dünya günün sonunda Lunaria Kralına boyun eğerdi. Rena yeniden bir şeyler hakkında gevezelik etmeye başlarken çayımı yudumladım. Çoğunlukla onu dinlemiyordum. İyi bir kardeş olmaya çalışıyordum ama kesinlikle genç kız dedikoduları dinlemek istediğim son şeydi. Vangelis bahçeye açılan kapıda görünerek masamıza yaklaştı. "Majesteleri, şövalyeler değerlendirilmeye hazır." Sandalyeyi yavaşça kaydırarak ayağa kalktım. "Prenses de bizimle geliyor." "Bunun uygun-" Kız kardeşime elimi uzattığımda Vangelis sustu. Fikrimi değiştiremeyeceğini anlaması güzeldi. Rena memmnun şekilde elimi tuttu. Ona erkeklerin ne kadar çirkinleşebileceğini göstersem iyi olacaktı. ꕥ "Bu Valeri. Kendisi yaklaşık dokuz yıldır kraliyet birliklerinde yardımcı komutan." Adam kılıcını göğsüne bastırarak bir referans hareketi yaptı. Bu kahvaltı masasında Rena'nın bahsettiği şövalyeydi. Kız kardeşimin yüzünü görebilmek için başımı çevirdim, hafifçe gülümsüyordu. Tahtımda dikleşerek adamı inceledim. Bu odadaki diğerleri gibi tıpkı onurlu bir şövalyeye benziyordu ama savaşlara katılarak diğer askerlere yakın olmak bana görmek isteyeceğimden çok daha fazlasını göstermişti. "Sör Valeri... Sövalyeylik eğitimine ne zaman başladın?" "Yedi yaşındayken, majasteleri." "Kraliyet Şövalyesi olmanın onurunun farkında mısın?" Hafifçe başını aşağı yukarı salladı. "Evet majesteleri." Hayatımda birçok kötü şey yapmıştım, iyi bir insan olmadığımı biliyordum. Ama hiç onursuzca davranmamıştım. Kendime saygı duyardım ve sadece yapılması gerekeni yapardım. Savaşta öldürürdünüz çünkü yapmazsanız nefesi kesilen siz olurdunuz. Bir kralsanız, bunun altında ezilmemek için omuzlarını dikleştirmeliydiniz. İnsanlar bunlara zalimlik ya da kibir diyebilirdi ama sadece yapılması gerekenlerdi. "Hangi savaşlarda bulundun?" "Birçok savaşta, majesteleri. Ama en önemlisinin İki Tufan olduğunu söyleyebilirim." İki tufan savaşı okyanus kıyılarında bir şehir olan Kalisti'de gerçekleşmişti. Kalisti kocaman bir şehirdi ve Lord'u boyun eğecek bir adam değildi. Bir isyan patlak verdiğinde ordunun başına ben geçmiştim. Beş yıldan fazla olmamıştı. "İki tufan demek... Büyük bir savaştı, değil mi?" Mifer taktığı için yüz ifadesini tam olarak göremiyordum. "Öyleydi, majesteleri." Kalisti Lord'unu yenmek hiç kolay değildi, askeri açıdan güçlüydü ve stratejik planları doğru yapacak türden bir adamdı. Savaşın iki tufan olarak tarih kitaplarında yer edinmesinin nedeni kulesini yıkmak için eliçelere tam olarak iki tufan yaratmalarını emretmem gerekmesiydi. Kule yıkıldığında Lord'un pes etmekten başka şansı kalmamıştı. Küçük kızına ve eşine ne olduğunu biliyordum. Şövalyelik onurunu taşımak zordur. Hem dürüst hem gururlu, hem cesur hem de akılı olmak çoğu kişinin aynı anda başarabilecekleri arasında değildir. "Askerlerim askerlerle savaşır ve halktan olanları korur. Yanlış mıyım?" "Haklısınız, majesteleri." Vangelis konuşmanın nereye gideceğini kestirmeye çalışarak kaşlarını kaldırdığında bunu fark ettim. Muhtemelen burada oturmak ve onların seçilmek için yaptığı konuşmaları dinlemekten fazlası olmamalıydı. Ama formaliteden bir şövalyem vardı zaten, aynısından başka bir tane istemiyordum. "Sana bir soru sormama izin ver, Valeri." İzinini beklemeden devam ettim. "Savaş meydanında bir kız bulsaydın onunla ne yapardın? Tüm bu çatışmadan korkmuş ve kafası karışmış bir kız..." Rena uzanarak koluma dokundu ama onu görmezden geldim. "Güvenliğinden emin olurdum, majesteleri." "Ama kız savunmasız ve yalnız... korkmuş geniş gözlerle sana bakıyor, seni kurtarıcı olarak görüyor-" Vangelis devam etmeme izin vermeyerek öne çıktı. "Teşekkür ederiz, Sör Valeri. Sıradaki lütfen." Valeri başıyla selam vererek geri çekildi. O gün Kalisti Lord'unun kızı ve karısını korumayamadığım için suçun birazı da bana aitti. Aklımdaki tek şey savaşarak isyancılara gücün kimde olduğunu göstermekti. Ama askerlerin ne kadar ileri gideceğini düşünmeliydim. Ne kadar iğrençleşebileceklerini. Bakışlarımı diğerlerinin üzerinde gezdirdim. Sadece Valeri değil, burdaki tüm adamların en çirkin hallerini görmüştüm. İyi savaşırlardı ama onlara güvenmiyordum. Rena alçak sesle beni azarladı. "Ne yapıyorsun sen... Neden onu küçük düşürdün?" Hala kolumun üzerindeki elini avuçlayarak yavaşça sıktım. "Erkeklerin özellikle de güçlü gözükenlerin ne kadar mide bulandırcı olduğunu görmene yardım ediyorum." Yumuşak yüz hatlarında bir kaş çatması oluşurken "Sen de güçlü gözüküyorsun..." dedi. "Mesele de bu, güzel kardeşim." ꕥ
|
0% |