@rachelaery
|
“Bunca yıl Malana'nın yanında kalan o olsa da Dikkat çekmişler hala zayıf olmasına Tenebris aşağılanmış kardeşinin yanında Bir öfke patlamış içinde Öfkeliymiş herkese Meleklere, Malana'ya, özellikle kardeşine Kara bir gölge düşmüş yüzüne Hazırmış her an patlamaya Bir ateş yanmış etrafında Yapamadığını yapmış o anda Sarmış yıkıcı gücü etrafı Yerle bir etmiş melekleri Lux'un gözleri önünde Parçalara ayrılmış sevdikleri Korkunç bir ağrı filizlenmiş kalbinde Yıkılmış dizlerinin üzerine Mücadele etmemiş gözyaşlarıyla Hıçkırıkları dolmuş Tenebris'in kulaklarına Sadece ikisi kalmış koca cennette Affalamış Tenebris, gücünün büyüklüğüyle Yıkılmış Lux,kaybının getirdiği üzüntüyle İki kardeş Dengeyi tamamlayan Birbirlerinin yansıması olan Şimdi karşı karşıyalarmış Tüm ihtişamıyla dimdik dururken biri Ayakta duramayarak haldeymiş diğeri Tenebris uzatmış kardeşine elini Sunmuş bir yardım teklifi Lux şaşırmış küstahlığına Oymuş getiren yıkımı Toplayamazmış kalan parçaları Birbirinin zıttı bu iki rölü Taşıyamazmış eş zamanlı Reddedip elini tutmayı Belli etmiş tarafını Bilinirmiş kardeşler narasındaki rekabet Ama o andan sonra kesinleşmiş düşmanlıkları.” (Gökyüzü ve Yeryüzü Tarihi, İki Kardeşin Karşılaşmasi, Bilinen Mit.) Sessizce Athan'ı takip ettim. Gece ilginçleşmeye başlıyordu ve şikayetçi değildim. Ana meydandan uzaklaşarak daha tenha bir sokağa girdiğimizde görüş alanıma eski bir tapınak girdi. Siyah ve altın renginin uyumu göz kamaştırıcıydı ama üzerinde yılların verdiği eski bir hava vardı. Çoğu tapınak eski binalardı tabii fakat kraliyet ailesi ve babam bakımları ve yenilenmelerine önem verirdi. Başkentte böyle bir yerin varlığından bile haberim yoktu. Önünde durduğumzda Athan girmemi işaret etti. Tapınağın içi dışına göre daha gösterişliydi ama ana maydandakiler gibi bu gece için süslenmemişti. İkimiz de sessizliği bozmazken elimi tutarak beni sunağa kadar yürüttü. "Neden etrafta kimse yok?" "Burası bana ait." Nasıl? Bir tapınağı parayla ya da herhangi bir şeyle satın alamazdınız. Hepsi kraliyet mülkünün altındaydı. Bu adam beni şaşırtmaya devam ediyordu. Sunağın önünde durduğumuzda onu görmek için başımı çevirdim. "Nasıl bir tapınağına sahip olabilirsin?" Uzanarak saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ona dokunmasam bile teninin yandığını hissettim. Sorumu tamamen görmezden geldi. "Senin herkes gibi Lux'a hayranlık duymadığını fark ettim." Yüzündeki ifade değişirken kaşlarımı çattım. Neydi bu, umut mu? "Bu basit bir isyankarlık mı yoksa dahası var mı?" Onunla birkaç seferden daha fazla karşılaşmamıştım. Bunu nasıl bilebilirdi ki? Haklıydı, muhtemelen düşüncelerim annemden etkilenerek şekillenmişti ama gücümü kullanamıyor oluşum da etkiliydi. "Lux'tan hoşlanmıyor değilim... Sadece adil davranmadığımızı hissediyorum." Hafifçe gülümserken geri çekilerek aramıza mesafe koydu. "Ben ikisinden de hoşlanmam. Sadece Tenebris'e saygı duyarım. Eskiden insanların değerli olduğunu da düşünürdüm, şimdi onlar için kılımı bile kıpırdatmam. Tanrılara da tapmam." Sesini alçaltarak başını iki yana salladı. "Artık değil." "Bir zamanlar yapıyor muydun?" "Genç ve aptalken." Yaşlı bile gözükmüyordu. Onu incelerken gözlerindeki ateşin nasıl titrediğini gördüm. "Bana kim olduğunu söyleyecek misin?" "Artık önemli olmak istemeyen birisiyim." Hafifçe gülerken aramızdaki mesafeyi kapattım. "Gizemli olmayı seviyorsun, değil mi?" "Belki biraz." Şimdiye kadar basit biri olmadığını anlamıştım, bunu bir kör de anlardı. Onu görmese bile. Ama kim olduğunu bir türlü kafamda oturtamıyordum. Güçlü olduğu bariz olsa da elçi olma ihitimali yoktu. Kollarını belime sardığında bana engel olma fırsatı vermedi. Dudaklarını kulağımın altına bastırdı. "Sana inançlı hiçbir adamın veremeyeceği zevki verememi ister misin?" Dudakları kulağımdan boynuma doğru ilerlerken geriye çekildim. Tutuşu uzaklaşamayacağım kadar sıkı değildi. "Seni korkutmak istemedim." Yüzündeki ifade kesinlikle alaydı. "Korkmadım." Kaşlarını kaldırırken kollarını yeniden belime doladı. "Öyle mi? Bir erkeğin dokunuşuna alışık mısın, Fedora?" Her zaman Denes vardı. Hep kalbimi hızla çarptırtma gücüne sahipti. Aynı zamanda başka kimseden etkilenmememi sağlama gücüne de. Bazen bunu bilerek yaptığını düşünüyordum. "Ne önemi var? Tanrılara tapmadığını iddia eden bir adamla bir tapınakta sevişmeyeceğim." "Ne düşündüğümün gerçekten önemi var mi ki?" "Belki biraz." Bu onu güldürdü. Ellerini yavaşça yukarı çıkartarak pelerinimin altına soktu ve elbisemin ipleriyle oynadı. "Şu veliaht prens... Onunla aranda ne var?" Bir parmağını iplerin içinden geçirerek tenime değdirdiğinde irkildim. Dokunuşu sımsıcaktı. Tenimin üzerinde parmağını gezdirdiği yerler yanacakmış gibi hissettim. Bir alev topuna dönüşmesem iyi olurdu. "Benim hakkımda bu kadar bilgiyi nereden biliyorsun?" Sesli kahkahası yumuşak bir gülümseme halini alırken parmağı hareket etmeyi bıraktı ve dudaklarını hafifçe burnumun ucuna değdirdi. "Geleceğin hakkında bilgi almak istiyordun ya... Geleceğin benim." Dudakları aynı noktayı bir daha öptü. "Geleceğim sensin." Başımı kaldırarak dudaklarının dokunduğu yeri yok saymaya çalıştım. Bu oldukça zordu, tenim adeta gerçek anlamda yanıyordu. "Gizemden çok sıkıldım. Bana kim olduğunu ve benimle ne ilgin olduğunu söyle. Hemen." Cevap vermek için hiçbir harekette bulunmadığında sinirlenmemek için kendimi kontrol etmem gerekti. Mantıklı bir açıklama bulmak için düşüncelerimi sıraya koydum. Babama Elza'nın geri dönmesi için yardım ediyordu ve bir karşılıktan bahsetmişti. Şimdi de geleceğim olduğunu söylüyordu. Anlayamayacak kadar aptal mıydım? Ellerini belimden çekerek kollarıma yerleştirdi ve yürümem için nazikçe ittirdi. Sunağı geçerek Lux'u temsili heykellerinden birinin önünde durduk. Dikkatlice hareketlerini izliyordum. Heykel Lux'un tasfir edildiği gibi uzun gümüşi saçlara sahipti ve beyaz bir pelerin giyiyordu. Athan, Lux'un avcunun içindeki gökleri temsil eden kocaman yıldız figürünü çevirdiğinde heykel gürültüyle geriye çekilerek altındaki zeminde bir kapı ortaya çıkardı. Bu iş nereye gidiyordu merakla bekliyordum. Çömelerek kapıyı açtı ve onu takip edeceğimi bilerek beni beklemeden içeri girdi. Öyle de yaptım. Gizli tünel, sanırım öyleydi, pek geniş değildi. Karanlık ve nemliydi. Yakın zamanda kullanılmışsa bile yılların verdiği zarar açıktı. Burnuma dolan küf kokusu yüzümü buruşturmama neden oldu. Tanımdağım bir adamı tenha sokaltaki tapınağında yeraltı tüneline girerek takip etmek ne kadar akıllıcaydı? İçeriye hiçbir ışık ulaşmadığı için onu göremiyordum ama önümdeki adım seslerinin durduğunu duydum. Ardından eski bir kapının cızırdıyarak açılma sesi duyuldu. Tanıdık bir ses kulaklarıma ulaştığında adımlarımı hızlandırdım. Bu sesi tanıyordum. Bir zamanlar duyduğum küçük kızına ninni söyleyen sesle aynıydı. Açık kapıya ulaştığımda Athan'ın kolu içeri girmemem için önümde belirdi. Bakışlarım kadında kalırken ağzımdan çıkan ses bir fısıltıdan ibaretti. "Elza..." Üzerinde öldüğü gün giydiği soluk mavi elbisesi vardı. Her zaman düzenli gördüğüm sarı saçları biraz dağınık gözüküyordu. Dizlerinin üzerinde çökmüş önündeki mumu yakıyordu. "O bir Solgun Ruh. Babana onu uyandırmasının yolunu söyledim ve başardı. Yine de onun eskiden olduğu aynı kadın olarak düşünmek bir hata olur. Solgun Ruhlar iki türdür. Cennetten ve cehennemden geri çağıralanlar. Cenneten geri dönenler gittikleri yerin özlemini çeker, cehennemden çıkarılıp geri döndürülenler ise daha agresiftir. Yeryüzü onlar için harika bir yer haline gelir ve tadını çıkarmak için her şeyi yaparlar ama çoğu oraya geri dönme korkusuyla kendini yiyip bitirir." Elza'yı yeniden karşımda görene kadar bunun gerçekliğinin, büyüklüğünün farkında olmadığımı fark ettim. Yüzüm dehşet ifadesi alırken kaşlarımı çattım. "Ne yaptınız siz?.."Gerçelten delirmiş olmalılardı. Ölüler oldukları gibi kalmalıydı. "O tehlikeli değil. Sadece buraya yeniden alışması uzun sürecek, cenneti özlüyor. Bugün için dua etmek istediğini söyledi ben de onu buraya getirdim." "Babamın bundan haberi var mı? Bunu yaptığıına inanamıyorum..." "Evet, burada olduğunu biliyor." Yüzümdeki ifade dikkatinden kaçmamıştı. "Ona yardım etmek zorundaydım." "Neden?" "Açık değil mi?" Elza'nın dua mırıltıları duyulsa da o bizi duyuyor gibi gözükmüyordu. Duyuyorsa da tepki vermemişti. "Çünkü seni istiyorum... babanla anlaştığım konu buydu. Benim olmanı istiyorum." ꕥ
|
0% |