@rachelaery
|
“Yansıma aynasını çalmış Işık Sarayından Bakanın içindeki iyi duygular kadar onu kutsayan Kötü olanlar için lanetleyen... Sora aynaya baka dursun Sahip olduğu karanlıüğı yok edermiş onu Astro böyle düşünüyormuş. Yıkılmış Sora İşine gelirmiş planında Böylece girebilmiş sarayına kolayca Bırakmış enerjisni ve gerçek yüzünü bir perdenin arkasına Kopyalamaış kendisni bir hizmetçi kıza Tahtında oturan Sora'yı görünce tutmuş aynayı ona Ayna başlamış çatırdamaya Sonra ayrılmış iki parçaya İçindeki kini ve aşkı o kadar büyütmüş ki Sora İkiye bölünmüş kalbi gibi bölünmüş ayna.” (Gökyüzü ve Yeryüzü Tarihi, Astro’nun İntikamı, Bilinen Mit.) Kraliyet sarayı görüp görülebilecek en büyük yapıydı. Bu görkemli yapının kraliyet ailesinin soyunu devam ettirdiği Sora'ya ait olduğuna inanılıyordu. Sora, gök ve yer ikiye ayrıldığından o yana en güçlü yeryüzü hükümdarı olmuştu. Yazılı olan kaynaklarda bilinen kadarıyla yıldızların kızı Elora'yla tüm kuralları çiğneyen bir aşk yaşamıştı. Denes bu hikayeye takıntılıydı. Çocukluğumuzda bana onlar için bestelenmiş şarkıları söylerdi. Sanırım Elora'sı olduğumu düşünüyordu... ama ben ilahi bir canlı olmaktan çok uzaktım. Elora tamamen yıldız ışığından meydana gelmişti, benim içimse kapkaranlıktı. O kadar karanlık ki elçi güçlerim bile aydınlatamıyordu. Kraliyet muhafızları Leo ve beni gördüklerinde önümüzden çekilerek içeri girmemize izin verdiler. Gelirken neler olduğunu Leo'ya sorsam bile şu an olmaz demekten ileri gitmemişti. Beni ertelemeyi bırakacağı günü sabırsızlıkla bekliyordum. Ayrıca hala dün gece hakkında konuşmamıştık. Her şeyi anlatacağına söz vermişti ama sessizliğine bakılırsa yakın zamanda cevap alabileceğimden emin değildim. Leo'u takip ettim. Burada geçirdiği zamanların sağladığı rahat adımlarla yürüyordu. Koridorlar sanki hiç bitmeyecek kadar uzun hissettiriyordu. Sarayda her ne oluyorsa yine de bir düzen içinde işliyordu. Muhafızlar çıkarak bizi ziyaretçi salonunda yalnız bıraktığında Leo bana döndü. "Kral hasta, Fedora." Yine beni geçiştirmek yerine en azından doğrudan konuştuğu için sevinmiştim ama bu... kesinlikle beklenmektedi. Çünkü kralın durumuyla ilgili hiçbir söylenti duymamıştım. Oldukça iyi gizleniyor olmalıydı. Hastalığı ne dereceydi? Eğer ölme ihtimali varsa bu Dennes'in yakında kralımız olacağı anlamına gelirdi. "Kralın hasta olmasıyla buraya gelmem arasında nasıl bir bağlantı var?" "Kralın hastalığı için burada olan benim," devam etmeden önce sıkıntılı bir şekilde iç çekerek şakaklarını ovuşturdu. "Senin gelmeni Dennes istedi." Az önce duyduğuma mı yoksa şimdi duyduğuma mı daha çok şaşırmam gerektiğine emin değildim. Artık bir bağımızın kalmadığını neden kabul etmiyordu? O artık benim hayatımda yoktu, onu bir kenara atacak kadar güçlüydüm. Hayır, değildim... ama onu günün birinde tamamen silecektim. Kafamın içinde yapamayacağımı söyleyen sesi susturmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Odanın büyük işlemeli kapıları açılıldığında Dennes göründü. Tahtın varisi olmasına rağmen çoğu zaman yanında muhafız bulundurmazdı, nedenin kendi gücüne güveninden olduğunu sanıyordum ya da kimseye güvenmiyor oluşuydu. Görünüşü tamamen aynıydı. Düzenle taranmış şaçları, şık kıyafeti ve kraliyet arması taşıyan pelerini. Her zamanki Dennes'ti. Etrafına korku salan ama bir hayranlık duygusu uyandıran. İçeri girdiğinde bana bakmadı bile, düz bakışları Leo'daydı. "Bizi yalnız bırak." Dennes sert birkişiliğe sahip olsa da Leo ile birlikteyken bazen kabuğunu kırardı, ufak bir mizah anlayışı edindiğini bile söyleyebilirdim. Ama şu an Dennes değildi, yakında altı kıtanın hakimi velihat prensti. Bu iki adam taşıdığı rolleri işlerine göre ortaya çıkarmaya bayılıyordu. Leo kaşlarını çatarak Dennes'e yaklaştı ve "Niye onunla konuşmak istediğini söyleyene kadar olmaz." dedi. Dennes bir ölü kadar ifadesiz olan yüzünü bozmadı. "Kimseye hesap vermek zorunda değilim. Ayrıca babamın sana ihtiyacı var, seni ilgilendirmeyen konulara karışmak yerine işini yap, Elçi Bey." Leo ona karşı gelmek istediğini belirten bir homurtu çıkarsa da boyun eğerek odadan çıktı. Tam o anda bana besin zincirini hatırlattılar. Güçlü olanın kazandığı bir oyun... kendilerini altı kıtadaki milyonlarca insandan üstün görüyor olabilirlerdi ama hayvandan farkları yoktu. Bir de dost olmaları gerekiyordu. Milyonlarca kez kavga etmişlerdi, ikisi de tecrübesiz birer yeni yetmeyken birbilerine yumruklarını geçirdikleri de olmuştu ama aralarının bu kadar gergin olduğu ilk sefer olabilirdi. Bu ciddi bir gerginlikti. İkimiz de sessiz kalırken Dennes'in ağırlığının yanıma çöktüğünü hissettim. Varlığıyla bile beni darmadağan edebilirdi. Saniyeler dakikalara dönüşte, konuşmaya karar verene kadar aramızı bir sessizlik kapladı. "Neden buradayım, Dennes? Benden ne istiyorsun?" Sorum sessizliğini bozmaya yeterli gelmeyince sesimi biraz daha yükselterek "Neden beni çağırttın? Bir cevabı hak etmiyor muyum?" dedim. Yüksek sesim onu kendine getirerek bana dönmesini sağladı. "Gelmeni istedim çünkü..." Buz gibi yüz ifadesi ve ses tonu öyle bir zıtlık içerisindeydi ki bir an beynimin bana oyun oynayıp oynamadığını düşündüm. Ses tonunda bana daha açıklayıcı bir cevap vermediği için ona kızmama engel olan bir şey vardı. "Neden?" Aramızdaki ince buzu kırmamak için yavaşça fısıldadım. "Çünkü yakında kral olacağım ve yanımda güvendiğim kişilere ihtiyacım var." Benimle dalga geçip geçmediğini anlamak için dikkatlice yüzüne baktım. Çok ciddiydi. Ama krallıkta idda edecek hiçbir hakkım yoktu, daha kendi gücümü bile kullanamıyordum. Gerilerek tırnaklarımı avcumun içine batırdım. Uzanarak elimi kendi ellerinin arasına aldığında irkildiğimi saklamak için hiçbir çabada bulunmadım. Avcumu serbest bırakmamı sağlarken parmaklarıma tüy kadar hafifçe okşadı. Bunu yaparken bakışları bir saniye bile gözlerimden ayrılmamıştı ve neredeyse nefesimi kesecekti. "Senden yönetimle ilgili hiçbir şey beklemiyorum, sadece yanımda olmanı istiyorum." Yutkunurken ellerimin buz gibi teniyle temasını kestim. Başımı iki yana salladığımda konuştu, ki bu sefer ses tonu çok daha keskindi. Bu, buyurgan tavırlarına daha çok uyuyordu. "Bana yanımda olacağını söyle." Onun yanında olamazdım, ne ima ettiğini biliyordum... Kralların kraliçelerinden farklı bir sürü eşi olabilirdi ama kendime o mevkiyi uygun görüyor muydum? Kesinlikle hayır. "Olmayacağım." Derin bir nefes alarak sesimin kararlılığımı daha fazla göstermesi için çabaladım. Devam edebilmek için cesarete ihtiyacım vardı, daha önce onunla bu kadar açık konuşmamıştım. "Yanında olmamı mı istiyorsun? Benimle mi olmak istiyorsun?.. O halde isteyeceğim bir adama dönüş. Bana kapalı cümlelerin altından bir oyuncak olmamı teklif eden bir adam değil." Beni dinlerken yüzü bir mermer kadar pürüssüz ve ifadessizdi bu yüzden ne hissettiğini anlayamadım. Merak ediyordum da acaba hisslerimi gizlemeyi ondan mı edinmiştim? Bu yüzden mi tüm ifadesizlik maskem onun önünde dağılıyordu? Beni hiç olmadığım kadar zayıf hissettiriyordu. Sonunda ayağa kalkarak sessizliğini bozdu. "Ben zaten istediğin adamım." Sesinde az önce görmem izin verdiği yumuşaklık artık yoktu. Kapıya doğru ağır adımlarla ilerledi ve çıkmadan önce durdu. Arkasını dönmeden konuştuğunda kısık sesi neredeyse duyulamazdı. "Umarım bunu fark ettiğinde geç olmaz." ꕥ
|
0% |