Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1: Simetri

@rarbezrh

"Ahu! Hadisene kızım, daha seni işe bırakıp sevgilimin yanına gitmem lazım."

 

Ahu. 

 

Ahu Keklik.

 

Adım buydu benim. Siyah, gece karası saçlarım vardı. Kuaförlerin bu saç boya mı? diye sormasına sebep olacak kadar karaydı. Dudağımın hemen üzerinde siyah bir nokta vardı. Yüzümde sevmediğim tek yer burasıydı. Pürüzsüz bir yüzüm yoktu, bir çok kadında olduğu gibi bende de sivilce ve lekeler vardı.

 

Bunları doğal karşılamak yerine üzerini makyajla kapatanlardandım. Böyle olmasını tercih ediyordum, adı üzerinde tercihti.

 

Banyo aynasından siyah saçlarımı son kez taradım ve siyah renkteki tokayı alarak sıkı bir topuz yaptım. Vakit epeyce geçtikten sonra bana baş ağrısı olarak geri döneceğini bilsem de iş kuralları gereği bunu yapmak zorundaydım.

 

Ha şu iş kuralları demişken, saçmalığı hakkında biraz konuşmak istiyorum. Mesela siyah bir etek ve beyaz bir gömlek giyme zorunluluğu vardı. Ayakkabı olarak tabi ki de topuklu, o da yetmiyormuş gibi kilotlu çorap diye parantez içinde ayrıca belirtilmişti. Bu kuralları kim koyuyordu merak ediyordum.

 

"Kızım şu banyodan çıksana. İlk iş gününde geç kalmak mı istersin?"

 

Üzerimdeki kıyafetlere son kez bakıp tatlı kokularımdan birisini üzerime sıktığımda artık hazırdım. Çantamın içine şarj aletimi de koyarak, arkadaşımın yanına doğru ilerledim. Kapıda beni bekliyordu. Bakışları beni bulduğunda bıkkınlıkla ofladı.

 

"Sonunda."

 

"Hadi çıkalım." Dedim bundan önceki söylediklerine bir cevap vermeden. Gergin hissediyordum. Bundan önce birçok yerde çalışmıştım fakat buranın kuralları ve çalışma stili beni korkutmuştu. Disiplinli bir yere benziyordu. Yer dediğim de evdi. Bir iş yeri değil evde çalışacaktım. Görevim ne bilmiyordum. Beni işe alan kadın eve geldiğimde işimi söyleyeceğini belirtmişti.

 

Ne yapacağımı da bilmediğim için ayrıca geriliyordum. Sanırım ben çok gergindim!

 

Şimdi ayaklarıma spor ayakkabı giymiştim. Araçtan inmeden hemen önce ayağıma topukluları geçirirdim. Onlarla yürümek pek de tavsiye edeceğim bir şey değildi. Giydiğimde çok kötü yürüyenlerden değildim ama taşlı yollarda yürümek de öyle kolay değildi. Umarım iş yerinde düşüp kendimi rezil etmezdim. Zaten kuralları okuduğumdan beridir dua edip duruyordum. Bir sakatlık çıkmasın diye içimi kemirip durmuştum.

 

Apartmandan ayrıldığımızda soğuk havayla yüzümü buruşturdum. Kış zamanı üzerimdekiler ne güzeldi! Koşa koşa arabaya bindiğimizde hemen ısıtıcıyı açmıştık. Araba ısınana kadar zaten bütün bedenim tiremekten kasılmıştı. Parmaklarımla bedenimi ısıtmaya başlarken, dudaklarımı araladım.

 

"Şu işe tamamen bir yerleşeyim, benden rahatı yok."

 

Kıkırdadı. "İyi dileklerim seninle, biliyorsun."

 

"Biliyorum." Dedim. "İyi ki varsın Buçe." Diye mırıldandım.

 

"Hemen drama bağlama, tabi yanında olacağım." Dediğinde sesi hafif kızgın çıkmıştı. Ciddi bir kızgınlık olmadığını biliyordum. Bir süre daha benim içimi rahatlatmak için sürekli bir muhabbet kapatıp bir muhabbet açmıştı. Biraz da olsa içim rahatlamış mıydı? Hayır.

 

"Kızım adres burayı gösteriyor." Dediğinde bakışlarımı cama çevirerek dediği yere baktım. Gözlerim gördüklerimle kocaman açılmıştı. Bekliyordum, bekliyordum ama bu kadar büyük bir ev beklemiyordum. Evin yarısını kapatan giriş kapısında iki adam duruyordu. Ben nasıl bir eve gelmiştim?

 

"Of gerginliğim azalmak yerine gittikçe artıyor." Dedim sitemle. "Neyse," geçiştirerek kemerimi yuvasından çıkardım. "Daha fazla oyalanmayayım."

 

"Hadi işin rast gitsin."

 

"Sağol kankim." Dediğimde ayakkabılarımı değiştirerek yerine topuklularımı giydim. Küçük pez çantaya çıkardığım ayakkabıları koyduktan sonra onu da çantama yerleştirdim. Arabadan indiğimde iki adamın olduğu yere doğru dikkatli adımlarla yürüdüm. Keskin bakışların ikisi de üzerimdeydi. Kendimi diken üzerinde hissederken, dudaklarımı araladım.

 

"İş için gelmiştim."

 

"Ad ve soyadı rica ediyordum." dese de bakışlarından pek de rica etmiş gibi durmuyordu.

 

"Ahu Keklik." Dedim. Buçe'nin arabasının motor sesini hala duyabiliyordum. Ben bu eve girmeden gitmezdi, onu tanıyordum.

 

Elindeki akıllı saatten ismimi kontrol ettiğini anladığımda istediğini bulmuş gibi bakışlarını bana çevirdi. "Girebilirsiniz." Sözlerinden sonra nereye dokunduğunu anlayamadan kapı aralandı ve bakışlarımı açılan kapının ardındaki o eve çevirdim. Ev demeye bin şahit isterdi.

 

Siyah ve gri karışımı renkten oluşan dış duvarlar, diğer bir çok eşyayla aynı renkteydi. Burada tek açık renkli olan ağaçlar ve havuzun rengiydi. Etrafa göz ata ata evin kapısına ulaştığımda, anca ulaştığımın yeni farkına varabilmiştim. Umarım evde kaybolmazdım.

 

Kapıya ulaştığımda zili çalarak ellerimi önümde birleştirdim. Birkaç saniye sonra kapı sonuna kadar aralandığında, benim iş görüşmelerini halleden kadınla göz göze geldim.

 

"Hoş geldiniz Ahu Hanım." Dedi ciddi ifadesiyle. Konuşmamızdan beridir bana hiç gülmemişti. Bazen kendimde hata varmış gibi hissediyordum.

 

"Hoş bulduk." Dedim kısaca. Ardından başka ne denirdi bilemedim. Neyse ki imdadıma yetişerek beni içeriye almış ve işimi anlatmaya başlamıştı.

 

"Şu zamana kadar kaç kişi bu işin başına geçip, hiç geçmemiş gibi geri gitti biliyor musun?" diye sorduğunu başımı olumsuz anlamda salladım. Zaten bu pek sorulan soru gibi değildi ama tepkimi vermeden yapamamıştım. Derin bir nefes aldı. "Çok fazlaca." Dedi kısaca.

 

"İşini hakkıyla yapanı bulmak için kırk takla atıyoruz ama ne çare doğrusu pek denk gelmiyor." Lafi uzatıyor da uzatıyor olması gittikçe sinirimi bozmaya başlamıştı. Laf nereye gidecekti bilmiyorum ama umarım bana dokunuyorsa umarım iyi bir yere gidiyordur diye düşündüm.

 

"İlk defa hislerim, senin doğru olduğunu söylüyor." Dediğinde içimden bingo! diye geçirdim. Bazi insanlar hayatlarını hislere göre adardı. Canele Hanım? Adı Caneleydi sanırım. O da bu bahsettiğim insanların içine giriyordu fakat iş gereği de bu hisleri kullanamıyormuş gibi geliyordu. E tabi patronuna bırakın da hislerime göre hareket edeceğim dese, patron belki de onu bile kovabilirdi.

 

Umarım çok katı bir patronumuz yoktur diye içimden geçirdim. Bu kaçıncı duaydı böyle?

 

"Evimizin sahibiyle senin ilgilenmeni istiyorum. Bir nevi iş yerinde nasıl bir asistana ihtiyacı varsa evde de öyle. Onun için de ayriyeten sana bir liste vereceğim, gün içerisinde ne yapıp ne yapmadığı hakkında detaylı bir anlatım mevcut." Dediğinde bütün isteğimin sözleriyle yok olduğunu hissettim. Bundan sonra gergin olmam derken asıl kişiyle ilgilenmem bütün çalışma günlerimi mahvetmişti.

 

"Kendisi kuralları çok sever. Dakik ayrıca simetri hastası. Sizde de bu hastalık var mı?" diye sordu bir anda.

 

"Böyle takıntılarım yoktur."

 

"Biraz zorlanacaksınız o zaman." Dediğinde merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladık. Sabah saatlerinde olmamıza rağmen evin ambiyansı hiç sabahmış gibi durmuyordu. İçerideki duvar renkleri ve loş ışıklandırmalar evi pek aydınlatmamıştı. Belki de bu tarz ortamlardan hoşlanıyordu.

 

Aslında kendi hayatımda da tıpkı bu ev gibiydim. Siyah. Renkli elbiseleden, tatlı tokalardan hoşlanmazdım. Kilotlu çoraplar... Ah! Onlardan bahsetmek istemiyordum bile. İş gereği olmasa asla kimse bunu bana giydiremezdi.

 

"İşim bu." Dedim dakikalar sonra söylediklerine bir cevap verme isteğiyle dolarak.

 

"Her şeye karşı duruşun bu olmalı."

 

Başımı onaylar anlamda salladım. Elindeki tableti kolunun altına sıkıştırarak siyah renkteki kapıyı araladığında bu odanın onun odası olduğunu anlamak pek de zor değildi. Ki bu büyük odanın başka bir kalanı olduğunu sanmıyordum. Açtığı kapıdan içeriye girdiğimizde etrafı inceliyordum. Oda gerçekten aşırı düzene sahipti. Temiz kokuyordu, yeni temizlendiği buradan belli oluyordu. Parkeler parıl parıl kelimesini harfiyen gösteriyordu.

 

Oda epey büyüktü. Büyük yatak, büyük camlar. Yatağın olduğu kısım tamamen camdı. Onu kapatmak için kalın perdelerin yanda olduğunu gördüğümde hah iyi bari diye zihnimden geçirdim. Oda tamamen siyahtan oluşuyordu. Eğer ki siyahın renk koordinatlarına baktığımızda çoğu tonu bu odada vardı. Ayrıca manzarada koskocaman ağaçları görebiliyordum. Dikkatli baktığımda denizin de olduğunu gördüm.

 

"Bu odanın düzeni artık sana ait. Senden başka hiç kimse bu odaya girmemeli." Dediğinde onayladım. Odadan sonra ayriyeten giyinme odasını görmek şaşırtıcı değildi. Bir oda büyüklüğündeki giyinme odasında takım elbiseleri camlı dolaplara düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Ayakkabılar, saatler ve kravatlar. Bütün koyu tonun renklerini almıştı sanki.

 

"Bazı günler kıyafetler giyilmese de kuru temizlemeye gider, ütüsü bozulmuş kumaşın parçası gördüğünde ütülemelisin. Unuttuğum bir şey var mı diye düşünüyorum," dediğinde bakışlarımı odada gezdirmeye devam ettim. Karar vermiş olacak ki "Yok." dedi.

 

"Tefonuna sana bahsettiğim listeyi atıyorum, oku." Dediği gibi telefonuma mesaj gelmişti. Odayı incelememiz bittikten sonra, diğer odaları tanıtmak için gezinmeye başlamıştık. Spor salonu, bilardo salonu, kocaman bir toplantı salonu gibi bir sürü oda vardı. Evdeki odaların yerini ezberlemek zor olacaktı. Umarım burada bunları ezberleyecek kadar uzun kalırdım.

 

"Evi öğrendiğine göre, bana sormak istediğin bir şey var mı?"

 

Kısa bir an düşündüm. "Bugün içerisinde eve gelme gibi bir ihtimali var mı?"

 

"O belli olmuyor, ha bu arada iyi hatırlattın." Diyerek tabletten bir şeyler karıştırdı. Bakışları bana kaydığında dudakları aralandı. "Sana telefon numarasını vereyim, seninki zaten onda var. Eğer bir sorun olduğunda seni arar ona göre davranırsın. Tanı bu ekstra durumlar için geçerli, böyle bir şey olmadığında gündelik evde ne yapman gerekiyorsa yap."

 

"Peki." Dedim kısaca. "Başka sorum yok."

 

Elini uzatarak sıkmam için bekledi. "Yeni işin hayırlı olsun."

 

Gülümseyerek "Teşekkür ederim." Diye mırıldandım.

 

O da samimi bir gülüş sergileyerek yanımdan geçip gittiğinde, öylece ayakta kalakaldım. Daha fazla sap gibi kalmak yerine mutfağa doğru adımladım. Burnuma doluşan kokuyla derin bir nefes aldım. Bilmediğim bir yemeğin kokusuydu ama güzel kokuyordu. İçeriye girdiğimde içerideki bir tane kadın vardı. Elindeki tepsiyi tezgaha bıraktığında gözleri beni buldu.

 

"Hoş geldin kızım, sen yeni gelenlerden misin?"

 

Sıcak tebessümü içimi ısıtırken ben de ona karşılık vererek gülümsedim. "Evet." dedim kısaca.

 

"Adın neydi kızım?"

 

"Ahu, sizin?"

 

Elindeki eldivenleri çıkartarak tepsinin yanına koydu. "Sevil, memnun oldum kızım. Eğer adını aklımda tutamazsam kusura bakma, o kadar kişi gelip geçiyor ki zihnimde tutamıyorum."

 

Çok fazla kişinin gelip gitmesi gözümü korkutuyordu. Onlardan olmak istemiyordum çünkü iyi bir paraya ihtiyacım vardı. Burası o iyi paranın kazanılması gereken adreslerden birisiydi.

 

"Yok önemli değil. Siz?" dedim sorgularcasına. Ayakta kalmak yerine yüksek bar sandalyelerinden birisine oturdum. "Ne zamandır buradasınız?"

 

O da benim gibi sandalyelerden birisine oturdu. Orta yaşlarda bir kadın gibi duruyordu, yaşını tam kavrayamamıştım. Oturduğu sandalye karşımda olduğu için göz temasını rahat bir şekilde kurabildik.

 

"Ben bu ev ilk yapıldığından beridir buradayım, kaç yıl oldu bir düşüneyim." Dedi hatırlamaya çalışır gibi. "4 yıl oldu."

 

"Bayağı olmuş."

 

"Başladığımdan beridir bir sorun olmadığı için göndermediler, burada iyi para alıyorum kızım gitmemek için de en iyisi için çalışıyorum."

 

 

 

 

okuma tarihinizi alabilir miyim?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%