Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10: Minicik

@rarbezrh

"Kendimle başladığım yolda, seninle devam etmek istiyorum; gel."

 

Arabanın aniden durması bazı kişilerin buraya bakmasına sebep olurken birkaç kişi çoktan arabanın modelinden dolayı onu çekmeye başlamıştı. Şahsen ben de olsam çekerdim. Güzel demek hafif kalırdı denecek kadar gösterişli bir arabaydı.

 

Kemerlerimizi çıkararak araçtan indiğimizde, hemen peşimizden arka araçtaki adamlar da inmiş eşyaları çıkarmıştı. Bakışlarım etrafa kaydı, sağ tarafımda deniz varken sol tarafımda da ağaçların önüne yerleştirilmiş mağazalar ve lokantalar bulunuyordu.

 

Kalacağımız yer buralarda bir yer olmasa gerekti. Çünkü ben burada pek öyle bir yer göremiyordum.

 

"Korhan Bey?" dedim ona dönerek bakışları anında beni bulduğunda göz göze gelemedik çünkü gözünde simsiyah gözlükler vardı. Kendisi bu sıcakta bir de takım elbise giymişti. Ben bile bu halimde terlerken onu düşünemiyordum.

 

"Acaba nereye gidiyoruz?"

 

Adamlara doğru ilerlemeden önce sorumu da cevaplamayı unutmadı. "Bundan sonrasını motoryatla devam edeceğiz."

 

"Peki efendim." Diyerek peşinden ilerlediğinde aniden durmasıyla burnumu sırtına çarptım. Acıyla burnumu tuttuğumda, kendi kendime mırıldandım. "Kırıldı galiba."

 

"Çok acıdı mı?" diye endişeli sesiyle arkasını döndüğünde parmaklarımın tuttuğu yere kendi parmaklarını koydu.

 

"Kırıldı diyorum."

 

"Kırılsa duramazsın."

 

Hah! Koskoca Korhan Bey, klasik Türk lafını mı kullanmıştı? Kulaklarım buna da şahit oluyordu.

 

"Duramıyorum zaten." Dedim sinirle.

 

"Çenenin de duramadığı kesin." Çok konuşmama mı laf etmişti o? Halbuki çok konuşmuyordum. Sinirli anlarım haricinde boş boğaz birisi değildim.

 

"Bir daha konuşmam." Dedim alıngan sesimle. Gözlerimi kısarak denize baktım, ona bakmadım. Parmaklarını burnumdan çektiğini hissederken sesini duydum.

 

"Bin içeride buz tutalım."

 

"Peki."

 

İlerlemeye başladığımda araca binmek için yardımcı olacak olan erkek elini uzattığında tutacağım vakitte, Korhan Bey'in elimi tutmasıyla donup kalacağım sandım. Onun yardımıyla çıktığım yatta öylece dikilerek elimdeki varlığın sıcaklığını düşündüm.

 

Elimi tutmuştu...

 

Elimi tutup çekiştirmeye başladığında yat hareket etmeye başlamıştı. Merdivenlerden aşağıya indiğimizde beni bir odaya soktu, mutfak olduğunu gördüğümde elimi bırakmadan diğer eliyle buzluğa araladı ve içerisinden çıkardığı buzu, hafif bir mendile sararak burnuma tutmaya başladı. Soğuk olduğu için biraz zor sabrettim. Fakat şişmemesi için bu şarttı.

 

"Umarım şişmez." Dedi daha demin benim de tam bunu düşündüğüm gibi. Sözlerine karşılık sessiz kalarak gözlerim kapalı durmaya devam ettim. Bir süre sonra artık soğukluğu hissetmemeye başladığımda, soğuktan apayrı bir sıcaklık hissettim.

 

Dudaklarını burnumun üzerine değdirmişti.

 

"Her şeyin gibi burnunda minicik."

 

Her şeyim gibi?

 

Elindeki buzu çöpe attığında geri adımlayarak odadan çıkmıştı. Öylece kalakaldığımda derin bir nefes eşliğinde daldığım noktadan kendimi ayırdım. Sanırım yukarı çıkmıştı. Ben de merdivenlerden usul usul çıkarak yukarı ulaştığımda anında hızdan dolayı uçuşan saçlarım yüzüme çarpmıştı. Koltuklardan birisine oturduğunu gördüğümde yanına adımladım ve biraz mesafe bırakarak oturdum.

 

"Birazdan eve geçeceğiz, ayriyeten bir isteğin var mı?"

 

Kaşlarım havalandı. "Bunu benim size sormam gerekiyor. Çalışan durumunda olan ben, patron olan sizsiniz."

 

"Şuanda çalışan durumunda değilsin, bir daha tekrarlamayacağım."

 

Gülümsedim. "Bu benim çalışan olduğum gerçeğini hala değiştirmiyor ama?"

 

Ne istiyorsun Ahu sen?

 

"Yok ben bu hafta delireceğim."

 

Omuz silktim. Bakışlarım denize kayarken, derin bir nefes alarak temiz havayı içime çektim. Deniz o kadar açık bir mavi renge sahipti ki mavinin bir çok tonu gibi bu tonunu da seviyordum. Aşırı güzeldi. Bir de denizin dibi göründüğünden daha hoş oluyordu.

 

Bu da onlardan birisiydi.

 

Şortumun açıkta bıraktığı tenime dokunan parmaklarıyla gözlerimin odağı dokunduğu kısma kaydı. Usulca okşayarak baldırlarıma çıktığında bir an devam edecek sansam da parmaklarının hareketi durmuştu. Sıcak elleri bir alev misali tenimi yakarken, canım acımak yerine o da yanıyordu.

 

Bana bakmadan bu hareketi yapmıştı. Yoksa bu adamda temas bağımlılığı mı vardı?

 

"Yaklaşıyoruz." Kısa fısıltısıyla bakışlarım merakla bir şey görebilirim umuduyla etrafa kaydı. Ve buradan bile görünen evle gözlerim kocaman açıldı.

 

"Şu gördüğüm yere mi gidiyoruz?" diye parmağımla işaret ettim.

 

"Evet."

 

İşaret ettiğim parmağımı indirerek şaşırmaya devam ettim. Yat ineceğimiz yere yaklaştığında durmasıyla ayağa kalktık. Birkaç kişi dışarıda dikildiğini gördüğümde evin yardımcıları olduğunu anladım.

 

Evin büyüklüğü gözüme sürekli çarpan bir ayrıntıyken bunun içinde kalacak olmamız kalbimde heyecan çarpıntılarını gün yüzüne çıkarıyordu. Tekrardan bir adam inmem için yardımcı olacakken bir anda havalanmamla dudaklarımın arasından çıkan çığlığa engel olamadım.

 

Korhan Bey beni omzuna atmıştı.

 

"We are very hungry, I would appreciate it if you could remember something." Çok açız, bir şeyler hatırlarsanız çok sevinirim.

 

Hiç bir şey olmamış gibi yürümeye devam ettiğinde ben de rezil olmamak için sesimi çıkarmıyordum. Arkama baktığımda birkaç kızın güldüğünü gördüğümde zorlukla da olsa gülerek onlara karşılık verdim.

 

Açılan kapıyla içeriye geçtiğimizde, aşağıya bakan yüzüm yüzünden alnımdaki damarların çıktığını hissederken kızarmaya başlamıştım. Merdivenlerden yukarı çıkmaya başladığında artık gözlerimin acımasıyla dudaklarım aralanmak zorunda kaldı.

 

"İndirir misiniz artık."

 

"Geldik zaten." Kapıyı kapattığında birkaç adım daha attı ve kendimi yatağın üzerinde bulmamla rahatladım. Gözlerimi kapattım ve bir süre kendimi toparlamaya çalıştım. Başım dönmüştü yahu.

 

"İyi misin?" Yüzüme dokunan parmaklarını hissettiğimde gözlerimi kısarak baktım.

 

"Sizce nasıl görünüyorum?"

 

"Kollarımda dinlenmek ister gibi." Kocaman açmış olduğum gözlerimle ona inanamıyorum size bakışları attım. İmâmı bu kadar yanlış anlaması bu kadar olurdu.

 

"Beni neden buraya getirdiniz, benim için bir oda yok mu?" Soruya bak. Koskoca evde tabi ki de sana bir tane oda vardır. Ama ona göre olmayabilirdi. Siz anladınız onu.

 

"Unut bunu." Dedi alnıma dudaklarını değdirip geri çekilerek. Dolaba doğru adımlayarak sözlerine devam etti. "Senden ayrı yatmayacağım."

 

"Siz unutun bence, sizinle tatile geleceğim diye anlaştım. Uyuyacağım diye değil." Evet, bu böyleydi. Yine yazılı olmayan bir kural koyabilirdi. Şaşırmazdım.

 

Bir şey söyleyeceği vakitte, "Sakın bu konuda ısrar etmeyin." Dedim. Ciddiydim. Sonuçta gün içerisinde beraber olacaktık. Yatarken de olmaya gerek yoktu. Benim de bir şeyleri kabullenmem için zamana ihtiyacım vardı. Aynen Aynen Ahu, umarım iki gün sonra adamın karizmasına kapılıp gitmezsin.

 

Yok canım olmazdı öyle şey. İradesiz değildim ben.

 

Çalan kapı bakışmamızı böldü. İçeriye Korhan'ın verdiği izinle giren kadın yemeğin hazır olduğunu söylediğinde bu kadar hızlı olmalarına şaşırmadım. Çalışanları da onun gibi hızlıydı.

 

Kadın çıkıp gitmeden önce Korhan'ın masayı bahçeye hazırlayın lafının ardından çıkmıştı. Saatin kaç olduğuna bakmak için cebimden telefonumu çıkardım. Beni taşırken düşmediği için şükrettim. Saate baktığımda saatin 05.45 olduğunu gördüm. Hava aydınlıktı, çok açız demişti. Ben uyurken demek ki bir şeyler yememişti. Ya da yemiş ama doymamıştı.

 

"Aşağı inelim, acıkmış olmalısın."

 

Acıkmıştım. Bu yüzden ikiletmeden başımı onaylar anlamda salladım ve peşinden gittim. Peşinden ilerlerken etrafı da incelemeyi unutmuyordum. Çok büyük bir evdi, hatta ev demek bile hatayken ne tabiri kullansam bilememiştim.

 

Çok fazla ayrıntı vardı. Tablolar, koltuklar ve perdeler o kafar uyum içerisindeydi ki koyu tonlar kullanılmasına rağmen hoş duruyordu. Salondan bahçeye açılan bir kapı vardı. Hava sıcak olduğu için tamamen açılmış kapıdan çıktığımızda büyük masa gözüme çarpan ilk şey olmuştu.

 

Ahşaptan oluşan masanın dışında oturma alanları ve yüzme havuzu mevcuttu. Ayrıca ev zaten denize de yakındı. Konum olarak hem ormana hem de denize yakın olduğu için şanslıydık.

 

Zaten Korhan Franco'nun yanında şanssız olmamak mümkün değildi.

 

"My bâbe"

 

Hım? 

 

Sandalyeyi çekmiş beni beklediğini gördüğümde kalbimdeki kelebeklerin karnıma dayandığını hissettim. Sanki çıkmak istiyor gibiydiler. Benim için geriye çektiği sandalyeye oturduğumda bu zarif hareketi için teşekkürler diye mırıldandım.

 

Karşıma değil de yanımdaki sandalyenin hizasında servis açıldığı için sağ çaprazıma oturmuştu. Hafif kahvaltılık bir şeyler hazırlamıştı. Tabi sabahın köründe başka ne yiyebilirdik? Tabi ben alışkındım, sabah ahir yemekler bile tüketebiliyordum. Kahvaltı yapmayı da severdim ama Buçe çok sevmediği için ona ayak uydururdum. İkimiz de halimizden memnunduk.

 

"Neden bu işe girmek istedin?" dediğinde ağzımdaki lokmalarla bir an bocalasam da düzelerek yutkundum ve dudaklarımı araladım.

 

"Sabit ve iyi maaşlı bir yere ihtiyacım vardı." Elimle onu gösterdim. "Ve bu şansın sizinle olacağını düşündüm, başvurdum."

 

Ağzına çeşit çeşit peynirlerden birisini attığında çevirerek sohbeti devam ettirdi. Sanırım adam akıllı ilk sohbetimiz oluyordu. Devamı gelsin istedim çünkü sürekli sinirlenmek hiç de hoş olmuyordu.

 

"Daha önceden nasıl yerlerde çalıştın?" diye sorduğunda aklıma bir anda çektiğim bütün zoruluklar geldiğinde hüzünle gülümsedim. Bir sürü yerde çalışmıştım, elim çoğu işe yatkın olur hale gelmişti.

 

"Garsonluk, barmenlik, markette çalıştım. Giyim mağazalarında da bir süre çalışmıştım. Bulaşık yıkadığımı bile hatırlıyorum."

 

Aslında bütün bu söylediklerimi bildiğini biliyordum. Tecrübe olarak nerelerde çalıştığınızı bizim için düzenlenen belgelerde yazıyordu. Benden duymak istediği için sorduğunu düşünerekten cevap vermiştim.

 

"Birçok yerde çalışman hoşuma gitti. Tecrübeler insanı en iyi olgunlaştıran şeylerdir. Ve sen bir kaç tanesini denemişsin bile."

 

Gülümsedim. Ben kendimi böyle işlerde çalışırken mutlu hissetmiyordum. Fakat böyle söylemesi kendime Tem taraflı baktığımı fark ettirdi. Gururlandırdı. Şimdi ise gelip geçişi işlerden sonra iyi bir iş yerine geldiğimi düşünüyordum. Tek istediğim bu işi de elimden kaybetmemekti.

 

"Teşekkür ederim, düşünceniz beni mutlu etti."

 

Kaşları hafif çatılır gibi oldu. "Artık resmiyete aradan kaldırsak."

 

Bunu birçok kez dile getirmişti fakat bunun doğru olmadığını düşünüyordum. Fakat o bunu söylemekten vazgeçmeyecek gibi duruyordu.

 

"Sadece tatil boyunca siz dememeyi deneyeceğim."

 

"Sevinirim." Dediğinde önüne dönerek kahvaltısına devam etti. Masada o kadar şey vardı ki iki kişi için çok fazlaydı. Bu yüzden aklındakiler içimde kalmasın diye söylemek istedim.

 

"Yemediğimiz yemekleri hayvanlara falan versek olur mu? Ziyan olsun istemiyorum."

 

Başını sallayarak bana baktı. "Yemekler hiç boşa gitmiyor merak etme."

 

Aklına takılmış gibi duraksadı. "Hayvanları seviyorsun anladığım kadarıyla?"

 

"Çok severim. Hatta evimde de yetiştirmek istiyorum fakat arkadaşımın alerjisi var, pek uygun bir seçenek olmuyor."

 

"Anladım." Dedi kısaca. Daha sonra hiç konuşmamış kahvaltımıza geri dönmüştük. Bir kez kadın gelip bir ihtiyacımız olup olmadığını sormuş olumsuz yanıtla geri gitmişti. Dakikalar sonra ağrıyan karnıma geri çekildim. Karnımı ovalamamak için kendimi zor tuttum.

 

"Doydun mu?"

 

Hızla başımı salladım. "Fazlaca."

 

Katlı kalın peçeteyle dudaklarını temizleyerek masadan kalktı. Peçeteyi bırakarak doğrulduğunda başımı yukarı kaldırmak zorunda kaldım. Bir şey söyleyecek gibi duruyordu.Kalin dudakları aralandığında tahmin ettiğim gibi de oldu.

 

"Hazırlan denize gireceğiz."

 

Desene, asıl şimdi başlıyorduk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%