Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11: İz

@rarbezrh

Ben senin göz bebeklerinde kaybolmayı sevdim, seninleyken sana doyamamayı, sensizken ise doyasıya seni yaşamayı sevdim.

 

Yanımdan geçip gittiğinde son kez portakal suyumdan yudum alarak bitirdim. Sandalyemi geriye çekerek ayağa kalktığımda içeriye doğru ilerlemeye başladım. Birkaç odaya bakarak mutfağa bulduğumda içerideki yardımcılarla eşyalarımın nerede olduğunu sordum.

 

Korhan'ın odasında olduğunu öğrendiğimde oflayarak yukarı kata onun odasına çıktım. Kapıyı tıklattığımda "come!" Sesiyle içeriye girmiştim. Dolaba yerleşmiş kıyafetlerinden birisini çıkararak yatağa koydu.

 

"Bavulum buradaymış." Diye kısık sesle mırıldandığımda açık kahve rengindeki bavulumu görerek ellerimin arasına aldım. Bir şey söylemden hızlıca çıkacaktım ki aklıma gelenlerle durmak zorunda kaldım.

 

"Benim odam neresi?"

 

Üzerindeki gömleğin düğmelerini açmasıyla kısıkça boğazımı temizledim. Bu adamın beni görünce nedense üzerini çıkarıyordu. Yanıyorsa artık...

 

"Benim yanımdaki odayı hazırlattır."

 

"Tamam." diyerek son kez ona bakarak odadan ayrıldım. Boş yatağa nevresim seçilmesi gerektiği için aşağıya inecektim ki genç bir kızı görmemle odayı hazırlamasını istedim. Gülümseyerek hemen işine koyulmuş, nevresim almaya gitmişti. Ben de bu sırada odayı incelemeye başladım.

 

Oda çok güzeldi. Zaten buradaki her şey güzeldi, bunun olmaması tuhaf olurdu.

 

Yatağın önündeki manzara tamamen camdan oluştuğu için güzel bir görüntü yaratmıştı. Hafif nostaljik lambalar yerleştirilmiş, açık kahve tonlarında mobilyalar ve halı yerleştirilmişti. Yatağın üzerindeki tavan taşlardan düzenlenmiş ve aşırı iyi bir durum haline getirilmişti.

 

Bavulumu puf koltuğun üzerine koyarak fermuarını araladım. İçindeki eşyaları dolabın içindeki askılıklara asarak yerleştirmeye başladım. Bu sırada kız gelmiş, yatağa çarşaf sermeye başlamıştı.

 

"How long have you been working here?" ne kadar zamandır burada çalışıyorsun diye sorduğumda gülümsedi.

 

"I come here at certain times to clean it, but there is no continuity. When I learned that you were coming, they called me and I came at night and tidied up the place again." Belli zamanlarda temizlemeye geliyorum ama süreklilik yok. Geleceğinizi öğrenince beni aradılar, ben de gece gelip ortalığı yeniden topladım.

 

"I understand, where are you from?" Anladım, nerelisin?

 

"I'm from here, you?" Buralıyım, siz?

 

"I am from Turkey." Türkiyeliyim dediğimde yaa diyerek bana döndü. Biraz daha sohbet etmiş o işini hallederek odadan çıkmıştı. Bu kızı sevmiştim. Elbiselerimi vesaire eşyalarımı yerleştirdikten sonra beyaz renkteki bikinimi alarak banyoya geçtim.

 

Tenimi tamamen güneş kremiyle kremledikten sonra bikinimi giydim. Tamamen orta boyutta deliklerden oluşan beyaz renkte bir elbiseyi de üzerime geçirdiğimde saçlarımı yapmak için aynanın önüne geçtim. Siyah toka yardımıyla bağladım ve yüzüme de güneş kremi sürdüm.

 

Çıkardığım eşyaları kirli sepetine atarak odaya geçtim ve güneş gözlüğümü alarak gözlerime taktım. Plaj çantasına havlumu, güneş kremini, kulaklığımı ve gözlük kabımı koyduğumda artık hazırdım. Telefonumu alarak son kez odaya göz gezdirdim.

 

Fakat unuttuğum bir şeyler tabi ki de çıkmıştı. Hemen vakit kaybetmeden beyaz renkteki ojemi ayak tırnaklarıma sürdüm ve kurumasını beklerken halhalımı bileğime taktım. Yürürken kurur diye düşerek beyaz terliklerimi giydim. Önü açık terliklerim sayesinde kuruyabilirdi.

 

Çantamı omzuma atarak odadan çıktım. Onun odasına baktığımda orada olmadığını gördüm. Aşağıya inmeye başladığımda gördüğüm ilk birisine onun yerini sordum. Dışarıda olduğunu söylediğinde ilk girdiğimiz kapıdan çıktım. Etrafıma baktıktan sonra onu gördüm.

 

Gözlerinde güneş gözlüğü, altında siyah bir şort vardı. Üzerinde ise hiçbir şey yoktu. Plajda üzeri çıplak erkek görmeye alışkın olsam da böyle yerler harici bir yerde gördüğümde tuhaf karşılıyordum.

 

Telefonuyla konuşuyordu. Bedeni benden tarafa çevrildiğinde hareketi duraksamıştı. Bir şeyler mırıldanarak telefonu kapattığında ona doğru adımlamaya devam ettim. Ufak ufak adımlarla yanına ulaştığımda gözlerinden geçen ifadeyi görememiştim. Çenesi kasılmıştı ama büyük ihtimalle telefondan birisine sinirlenmiş diye düşünmüştüm.

 

"Ben hazırım."

 

"Pek öyle durmuyor." Bir şeyler mırıldanmıştı ama ne dediğini anlayamamıştım. Aman boş ver diyerek içimden geçirdim.

 

"Yürüyerek gidiyoruz değil mi?" diye sorduğumda bir şey söyleme gereği duymadan elimi tuttu. Yürümeye başladığında peşinden adımlamaya başladım.

 

"Heey, yürümeyi biliyorum."

 

"Biliyorum." Dedi.

 

"O zaman elimi bırakabilirsiniz."

 

"Bırakmak istemiyorum." Dediğinde umursamaz tavırla adımlamaya devam etti. Sabır çekerek çenemi kapattım. Yoksa yine sırtına falan atmaya kalkardı hiç çekemeyecektim. Bu yüzden sessiz sessiz durdum.

 

Birkaç koruma da bize eşlik ediyordu fakat tam dibimizde de değillerdi. Nefes alacak ortam yaratmaları biraz da olsa iyi oluyordu. Saat sabahın erken saatleri olmasına rağmen yine kumsalda birileri vardı.

 

"Elimi neden tuttuğunuzu öğrenebilir miyim?" dedim konuşmadan duramayarak.

 

Bakışları kısaca etrafa kayıp tekrardan önüne döndü. "Sikik herifler bakmasın diye." Dediğinde şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.

 

"Ha siz tutunca bakmıyorlar yani." Diyerek kıkırdadım. Erkekti bunlar, sevgilin olsa da evli olsan da bakıyorlardı. Gerçekler...

 

Adımları durdu. Gözlüğünü çıkararak sertçe bana baktığında sıkıntılı bir soluk aldı. Bense gülmemi devam ettirdim.

 

"Bana bak, hiç birisiyle göz göze gelmiyorsun." Dediğinde gözlerimi devirdim.

 

"Bütün erkekleri süzeceğimi falan mı sanıyorsun?"

 

Daha da çatılan kaşları ortada birleşecek sandım. "Sanmıyorum."

 

"İyi." diye homurdandım. Buraya geldiğimiz evin çevresinde birkaç konut vardı. Acaba sessiz sakinlik bu yüzden miydi?

 

Üzeri kapalı oturma alanlarından birisine geçtiğimizde çantamı beyaz minderi üzerine koydum. Terliklerimi çıkardığımda ayaklarım kuma bastım. Buradaki kumlar gölgede kaldığı için ayaklarımı yakmamıştı.

 

"Güneş kremi sürdünüz mü?" diye sorduğumda gözlüklerini çıkararak masanın üzerine koydu. Ben de bu sırada aynısını yaparak gözlüklerimi kutuya yerleştirdim.

 

"Sürmedim." Dediğinde bana bakmaya devam etmesi bocalamama sebep oldu. Kendime gelerek güneş kremini uzattım ama parmaklarını uzatıp da almadı.

 

Sırtını bana çevirdiğinde ne istediğini ancak anlayabildim. Gözlerim sırtına kaydığında esmer teniyle kaydığında bir anda kendimi oturduğum yerden kalkarken buldum. Birkaç adımda yanına ulaşmış ve arkasına oturmuştum.

 

Dövmesi vardı. Hatta dövmeleri. Sırtı boydan boya dövmeyle kaplıydı. Göğsünde, ellerinde birçok bölgesinde bunun gibi dövmeler vardı. Hepsini yaptırırken canı acımamış mıydı?

 

Aslında ben de yaptırmak istiyordum ama ne yaptıracağım ya da cesaret nasıl edeceğim bilemiyordum.

 

Elime kremi sıkarak tenine yaymaya başladım. Titrek ellerim işimi yapmama biraz engel olsa da gittikçe sertleşen bedenine sürmeye devam ettim. Şortunun hemen dibinde bir iz gördüğümde ellerim çekinerek o noktaya gitti. Dokunduğumda aniden parmaklarımı tuttu. Korktum. Kalbim telaşla çarpmaya başladığında göz bebeklerim büyümüştü.

 

Daha sonra beni kaslı kollarıyla kucağına çekti. Arkasından sonra bir anda kendimi kucağında buldum.

 

"Daha değil. " Dediğinde derin nefesi içine çekti.

 

"Ne daha değil?"

 

Gözleri gözlerimi bu kadar yakınken bulduğunda, bu sefer gerçekten kuyu misali gözlerinin en dibine çekileceğim sandım. Sakin nefesleri saçlarımdan boynuma ulaşıyor, ulaştığı her yeri yakıyordu.

 

"Gerçekleri öğrenmen için çok erken." Dediğinde bu sefer rahat ifadesinin arkasında büyük bir gerçeğin yattığını düşündüm. Bir anlığına... Bu izin sebebi ne merak etsem de bu merakın üzerine koca bir taş yasladım. Yeri geldiğinde o taşı o kaldıracaktı.

 

Konuşmak istemediği için tekrardan kremi elime alarak yüzüne sürmeye başladım. İlk defa yüzünü bu kadar yakından inceleme fırsatı bulduğum için gözlerimi çekmedim. Sakalları vardı. Çok fazla değildi ama ona yakışıyordu. Kirpikleri bir kadının isteyebileceği en güzel kirpikleri sahipti. Dudakları ise dolgundu. Pembe dudakları benimki gibi dolgundu.

 

Benimkinin aksine kahve saçları vardı. Boynuna doğru benleri vardı ama tek tüktü.

 

"Yüzünüz için ne kullanıyorsunuz?" dediğimde bir anda kendini tutamayarak güldü.

 

"Gece yatmadan önce bakım yaptığımı mı düşünüyorsun?"

 

Bir an bana da komik gelmişti. Gözümde canlanan görüntülerle kıkırdadım.

 

"Ama ben bakım yapmayı severim." Ee dercesine baktı gözlerime.

 

"Bir gün size de yapmak isterim." Dediğimde kaşları çatıldı. Evet, beyefendi eski haline geri dönmüştü.

 

"Asla." dedi unut bunu dercesine.

 

"Hatırlatırım." Dedim inatlaşarak.

 

"Sıkıntı değil."

 

Yazdım bunu kenara. Hiç de unutmamak üzere...

 

"Hadi artık denize girelim." Dedim uzaklaşmak ister gibi. Kremin kapağını kapattığımda kucağından inmiş çantama koymuştum. Ayağa kalktığımda üzerimdeki elbiseyi sıyırarark çıkardım. Katlayarak çantamın üzerine doğru attığımda, öksürük sesi duydum.

 

Korhan öksürmüştü.

 

Soğuk denize girmek için sabırsızlanırken bu sefer ben önde olmak üzere o arkamdan geldi. Ayaklarım suya değdiğinde bir süre soğuk suya alışmak için bekledim. Hava iyi olsa da su ilk başta soğuk oluyordu, alışmak gerekiyordu.

 

"Böyle alışılmaz yalnız." Dedi tam nefesini ensemde hissederken yutkundum. Çıplak göğsü sırtıma değiyordu. Sıcak ellerini karnımın üzerinde birleştirdi.

 

"Ben o şekilde girmekten hoşlanmıyorum."

 

"Yavaş yavaş gireriz biz de o zaman." Dediğinde usulca beni kucağına aldı. Yavaş yavaş adımlamaya başlayarak su bedenimizde yükselmeye başladığında isteğimi gerçekleştirmesi beni mutlu etti. Kucağındayken, boynuna dolanmış ellerime su ulaşana kadar ilerledi sonra durdu.

 

"Son kısım kaldı."

 

Evet, bir başımızı suyun içerisine daldırmak kalmıştı.

 

"Yap o zaman." Dedim gözlerine bakarak.

 

"Olur bebeğim."

 

Nefesimi tutarak suyun içerisine dalmamızın ardından birkaç saniye sonra suyun yüzüne çıktık. Yüzümden akan damlaları silerek gözlerimi açtım. Açtığımda onun kahve hareleriyle karşılaştım. Koyulukları yine oraya yerleşmişti. Onun bakışlarından geçen anlamlar yoğun hale getiren karanlık dolu gölgeler...

 

"Kucağımdayken böyle bakmaya devam edersen duramam." Dediğinde nefesimi tuttum. Karnım sıkışırken ona bakmakta zorlandım. Farklı bakıyordu, farklı hissettiriyordu.

 

Kimsede hissetmediğim şeylerin tek sahibi, tek erkek oydu. Kimseyi bu kadar yakınıma getirmemiştim. Getirseydim eğer zaten o şuan yanımda olmazdı. Birisine güveniyorsam ve karşılığında kalbim kırılıyorsa tekrardan güvenmek zor olurdu.

 

"Ama durmalısın."

 

Gözleri kısa süre dudaklarıma kaydı. Vücuduma dikenler batıyormuş gibi hissederken sıcak nefesi tam baktığı o noktaya çarptı. "Bana gelmeni bekliyorum."

 

Ona gelmemi bekliyor...

 

"Ne olursa olsun isteklerinme saygı duyacak mısınız?"

 

Zorlama olmadan.

 

"Sen istediğin sürece sana bir şey yapmam." Dediğinde demek istediğim bu değildi.

 

"Hislerimden bahsediyorum. Eğer işler istediğiniz gibi gitmezse bana saygı duyacak mısınız?"

 

Göz göze geldiğimde içimdeki kıpırtının elbet bir nedeni vardı. Kasılmalarımın, iç çekişlerimin ve yutkunuşlarımın...

 

Ruhen bu kadar hızlı gelişen duygular istemiyordum. Yanlış yapmaktan, yararlanmaktan dlei gibi korkuyordum. Ailem dışında hiçbir yara almayan bedenim alışkın değildi. Evet, üzülüyordum fakat hiç ağır bir darbe almamıştım.

 

Çektiğim sıkıntılar karşısında hiçbir zaman yılmamıştım. Hep devam etmiş, güçlü durmuştum. Fakat aşk farklıydı. İçine bir çekildiğinde çıkması zor olurdu. Debelenecek gücün olmazsa eğer yara alır, kanardın.

 

Kanmak istemiyordum. Mutlu olmak, ölene kadar huzuru tatmak istiyordum. Mümkün müydü? O bana karşı bu mutluluğu verebilecek miydi? En önemlisi güven, bana bu güveni sağlayabilecek miydi, bilmiyordum.

 

"Hislerimin tersi çıkmayacak."

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%